PYD – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 22 Feb 2017 11:16:54 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Suriye Savaşı’nda “Barış” Hali” – Emrah Tekin https://meydan1.org/2017/02/22/suriye-savasinda-baris-hali-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2017/02/22/suriye-savasinda-baris-hali-emrah-tekin/#respond Wed, 22 Feb 2017 11:16:54 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/22/suriye-savasinda-baris-hali-emrah-tekin/ Halep’in Rejim güçlerinin eline geçmesi sonrası, Moskova Deklarasyonu ile Suriye Savaşı’nın, 6 yılın ardından, “siyasi müzakereler” yolu ile sonlandırılması öngörülmüştü. Müzakereler sürecinin ilk adımı, Astana Görüşmeleri geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Görüşmelerin bitiminde garantör devletler (TC, Rusya – İran) tarafından sonuç metni yayınlandı. Öte taraftan TC’nin Fırat Kalkanı Operasyonu adıyla başlattığı işgal harekatı 5 ayı bitirirken, TSK […]

The post “Suriye Savaşı’nda “Barış” Hali” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Halep’in Rejim güçlerinin eline geçmesi sonrası, Moskova Deklarasyonu ile Suriye Savaşı’nın, 6 yılın ardından, “siyasi müzakereler” yolu ile sonlandırılması öngörülmüştü. Müzakereler sürecinin ilk adımı, Astana Görüşmeleri geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Görüşmelerin bitiminde garantör devletler (TC, Rusya – İran) tarafından sonuç metni yayınlandı.

Öte taraftan TC’nin Fırat Kalkanı Operasyonu adıyla başlattığı işgal harekatı 5 ayı bitirirken, TSK güçleri üç aydır El-Bab’da çakılı kaldı. Bölgede ağır kayıplar veren TC’nin harekatının geleceği, son günlerde ABD tarafından dillendirilen “güvenli bölge” söylemleriyle belirsizliğe büründü.

Trump’ın dillendirdiği güvenli bölgenin, TC’nin güvenli bölgesiyle aynı anlama geldiği şüpheli. Hatta bu güvenli bölgenin TC sınırında değil, ılımlı muhalif tanımına daha uygun Güney Cephesi’nin bulunduğu -yeni yönetimin İsrail korumacı konseptiyle paralel- İsrail-Ürdün sınırında ilan edilmesi ihtimal.

Halep’in Rejim güçlerinin eline geçmesiyle, Suriye Savaşı kendi içinde bir “iç savaş” doğurdu. Halep-İdlip hattında, IŞİD dışındaki cihatçı çeteler arasında yaşanan “iç savaş” devletlerin Suriye’deki savaşta “siyasi müzakerelerde” sahada görmek istediği “ılımlıları” tasarlama amacı taşıyor. Aslında bu “cihatçı iç savaşı”, çeteler arası iktidar kavgasının sonucu.

El-Bab: TC’nin Hezimet Kapısı

Geçtiğimiz Kasım’da başlayan El-Bab Operasyonu, TC’nin ağır kayıplarına rağmen sonlandırılamadı. Arapça “kapı” anlamına gelen El-Bab, TC açısından Suriye politikalarındaki askeri hezimet anlamında. El-Bab’da açılamayan kapının, TC’nin Suriye’deki diplomatik hezimetine dönüşme belirtileri “El-Bab’dan aşağıya inmeme” açıklamalarında gizli. Bu söylem şimdilik malum nedenlerle içeriye yansı(tıl)mayan hezimetin boyutlarını minimize ederek, referanduma olumsuz yansımalarını engellemek amacı taşıyor.

TC’nin bu kaybına, ABD nezdinde “güven kaybını” da eklemek gerek. TC ve vekili ÖSO’nun El-Bab’da yaşadığı yenilgi, TC’nin Rakka operasyonu için alternatif olarak sunduğu ÖSO nezdinde TC’nin yenilgisi olarak yorumlanacaktır.

Yine El-Bab’a yönelik yapılan TC-Rus ortak hava operasyonları fiilen, güneyden bölgeye yaklaşan Rejim güçlerine “yol temizliği” yaparken; diğer yandan Rusya’nın TC üzerinden, ABD ile olası “büyük koalisyonu” için nabız yoklaması niteliğinde.

Halep Sonrası

Aralık sonunda İran ve Rusya destekli Rejim güçlerine geçen Halep, 2015 Eylül sonunda “yeni hale” evrilen Suriye Savaşı’nın gidişatında dönüm noktalarından biriydi. Rusya ve İran’ın askeri ağırlıklarını hissettirmeye başladıkları tarihten itibaren, ibrenin Rejim lehine dönerek Suriye Savaşı’nda “ikinci halin” belirginleştiği söylenebilir. Savaşın “ikinci halinde” Rejim açısından moral toparlanma yaşanırken; cihatçı çetelerde moral bozukluğu başladı.

Halep sonrası cihatçı çetelerde baş gösteren bu durum, TC’ye angaje, Fırat Kalkanı Operasyonu gruplarında, TC’nin kendilerini bu operasyon ve SDG/YPG’ye yönelik saldırılarda konumlandırmak istemesi nedeniyle savaşta bulunmalarına dair anlam yitimine dönüştü. 2011’de Rejim’i yıkmak için çıkılan bu yolda, fiilen, TC’nin politikalarına yedeklenildi.

Bu “ikinci halin” diğer yansıması TC’nin değişken ittifakları nedeniyle, cihatçı çetelerin bir bölümü nezdinde TC’ye duyulan “muhabbetin” azalmasıydı. Halep’e yönelik Rejim saldırıları sürerken, TC’nin kendisine yakın bazı çeteleri El-Bab’a kaydırması, Şam’ın Fethi Cephesi (Nusra) başta olmak üzere Halep’in kaybedilme gerekçeleri arasında. Bunun devamında ise Halep’i terk eden çetelerin, Nusra denetimindeki İdlib’e kaydırılması, statükolarının sarsılması endişesi taşıyan Nusra başta olmak üzere cihatçılarda gerilime yol açan nedenlerdendi.

Suriye Savaşı’nda Cihatçı İç Savaş

Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC), Halep yenilgisinin nedenleri arasında, suçlamalarını cihatçı müttefiklerine yöneltiyordu. Bu müttefikler, 2015 Nisan’ında İdlib’i ele geçirirken, TC-Katar-Suud sponsorluğunda kurulan Fetih Ordusu koalisyonunda birlikte hareket ettiği TC destekli Ahrar-uş Şam başta, Astana’daki süreci olumlayan eski ortaklardı. Astana Görüşmeleri’ni kendisine karşı bir ittifak olarak gören ŞFC, buraya katılanlara savaş açtı.

Ocak ortalarına doğru, taraflar arasında sıcak çatışmalar başladı; Ahrar ve ŞFC merkezli cepheleşmeler ortaya çıktı. ŞFC saldırılarına karşı birçok cihatçı çete Ahrar’a biat ederken; karşısında ŞFC merkezli ve TC’nin bölgedeki “eski gözdesi” Nureddin Zengi’nin de dahil olduğu ve 10’a yakın çeteyi içine alan Şam’ın Kurtuluşu Heyeti adlı bir oluşum ortaya çıktı.

Cihatçı iç savaş ile Suriye’de -IŞİD hariç cihadi cephede- TC desteğindeki Ahrar merkezli çeteler, bunun karşısında ŞFC merkezli koalisyon ve TC’nin Fırat Kalkanı’ndaki müttefiki ÖSO grupları şeklinde harita oluştu.

Bunlar dışında Nusra’nın ŞFC adını almasıyla bağlarını kopardığı, dolayısıyla Suriye’de temsilcisi kalmayan El-Kaide, “iç savaştan muzdarip” cihatçıların katılımıyla önümüzdeki süreçte yeni bir oluşuma gidebilir.

Cihatçılar arasında, Astana Görüşmeleri’nin sonrasında alevlenen “iç savaş” devletlerin Astana’da cihatçı saflarda öngördüğü kırılmayla doğru orantılı. TC-Rusya-İran ittifakının Astana’da ilan ettiği ateşkese uyma dışında, ateşkes harici tutulan ŞFC gibi gruplarla çatıştığı oranda çetelerle geliştirilecek ilişki, kırılmanın pratik sonuçları olacak.

Halep yenilgisi sonrası Körfez ittifakından Rus eksenine kayan TC’nin hamlesinin bir benzerini, Suudi Arabistan gerçekleştirebilir. “Halep’i fethetme” amacıyla kurulan TC-Suud ortaklığındaki Fetih Ordusu “iç savaşın” başlamasıyla çöktü. Bu nedenle denklem dışı kalan Suudi Arabistan, ABD’nin bölgedeki yeni “dengeleyici aktörü” Mısır aracılığıyla SDG çatısında Arap Koalisyonu hamlesi yapabilir.

Astana Sonrası, Trump Sonrası

Suriye’deki askeri başarılarını diplomasiye evriltmek isteyen Rusya, Astana’yı kotararak başarılı oldu. Cihatçılarla Rejim arasında “ateşkes” sağlamak dışında asıl diplomatik başarı Rejim -TC arasındaki “ateşkesle” belirginleşti. TC’nin Halep’le başlayan, Rejim’e dair söylem değişimi, Astana’da Rejim’in meşruluğu belirginleştirildi. TC’nin bu söylem değişimi, Suriye’de Kürtler dışında “kırmızı çizgisinin” kalmadığı anlamına da geliyor.

Astana’da Rojava delegasyonunun olmamasını kazanım gören TC, garantör olduğu görüşmelerde, “cihatçıların garantörü” olduğunu tescilledi. Bu durum Suriyeli muhataplarınca da dillendirilen TC, bu farkındalıkla cihatçıların “malum sicili” nedeniyle, diğer “sponsorlar” Katar ve Suudi Arabistan’ı görüşmelere katarak bu “sicile” onları da ortak etmek istedi; bu istek Rejim tarafından reddedildi.

Astana’ya büyükelçi bazında katılan ABD, süreci Başkanlık devir-teslimi belirsizliğinde karşıladı. Astana’da Rojava delegasyonunun bulunması gerektiğini söyleyen ABD, kendi inisiyatifindeki Cenevre toplantılarında Rojava’yı görmezden geldiğini “unutmuşa” benziyordu. Rusya ise Rojava delegasyonunun Astana’da olmamasını, görüşmeler bittikten sonra PYD heyetini Moskova’ya çağırıp, spekülatif amaçlı “Kürtlere özerklik” haberlerini “servis ederek” telafi etmek istiyordu.

Şubat sonu yapılması planlanan Cenevre-4’e Rojava delegasyonunun çağrılıp çağrılmaması polemiği bir yana, devletlerarası denklemlerin puslu havasında görülemeyense, Rojava halklarının 2012 Temmuz’undan beri verdiği mücadelenin, bu denklemde birbirlerine karşı kullanacakları “Kürt kartı” değersizliğine indirgenemeyeceğiydi.

Cihatçı terörizm karşısında “medeni dünyayı birleştirmeyi” vadeden yeni ABD yönetimi, cihatçı çetelerin bölgeden tasfiyesi için Rusya ile işbirliğinde sakınca görmeyebilir. Trump yönetiminin “içe kapanma” iddialarının aksine enerji kaynakları ve silah pazarı anlamında önemli olan Ortadoğu’ya ağırlık vermesi beklenebilir. Nitekim Trump’ın ayağının tozuyla çıkardığı kararnamede Suriye Savaşı için 430 milyon USD ek ödenek ayırması, Doğu Akdeniz’de 272 olan gemi sayısını 350’ye çıkarması, bölgedeki asker sayısını 70 bin artırması bu yöndeki somut veriler.

Suriye, Irak ve benzeri coğrafyalardaki (Libya-Yemen ) savaşlar görünürde, 4 devletin coğrafyasında sürmesine karşın buralarda 15 civarında “devletçiği” doğurdu. Bu savaşlar ABD’den Avrupa’ya etki yarattı.

Devletler, müsebbibi oldukları bu savaşları, soktukları “yeni halde” siyasi müzakerelerle sonlandırmaya çalışıyorlar. Ancak devletlerin birbirleriyle olan dengeleri, ”sağı-solu belli olmayan” yöneticileri ve bizzat devletler tarafından üretilmiş, onlar tarafından hizaya sokulmak istenen cihatçı terörizm, bu “yeni halin” Suriye başta olmak üzere, savaşları sonlandırmak bir yana, var olan ateşe odun taşıyacağının işaretlerini veriyor.

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post “Suriye Savaşı’nda “Barış” Hali” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/22/suriye-savasinda-baris-hali-emrah-tekin/feed/ 0
“Ortadoğu’da Devletler Rant Halklar Özgürlük İstiyor” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2015/11/03/ortadoguda-devletler-rant-halklar-ozgurluk-istiyor-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2015/11/03/ortadoguda-devletler-rant-halklar-ozgurluk-istiyor-ilyas-seyrek/#respond Tue, 03 Nov 2015 18:31:40 +0000 https://test.meydan.org/2015/11/03/ortadoguda-devletler-rant-halklar-ozgurluk-istiyor-ilyas-seyrek/ Ortadoğu, yıllardır devletlerin siyasi ve ekonomik açıdan çıkarlarını koruyup hakimiyetlerini güçlendirmek için savaştıkları bir coğrafya. Barındırdığı enerji potansiyeli ve jeopolitik konumu nedeniyle her dönem devletlerin ilgisine “mazhar olan” Ortadoğu’da sıklıkla değişen dengelerle birlikte, çok bilinmeyenli denklemler oluşabiliyor. Devletlerin enerji politikalarından askeri ve siyasi stratejik üstünlük hesaplarına, yerel güçlerin bölgede yürüttükleri politikalara kadar pek çok farklı […]

The post “Ortadoğu’da Devletler Rant Halklar Özgürlük İstiyor” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi - Ortadoğu'da Devletler Rant  Halklar Özgürlük İstiyor - İlyas Seyrek

Ortadoğu, yıllardır devletlerin siyasi ve ekonomik açıdan çıkarlarını koruyup hakimiyetlerini güçlendirmek için savaştıkları bir coğrafya. Barındırdığı enerji potansiyeli ve jeopolitik konumu nedeniyle her dönem devletlerin ilgisine “mazhar olan” Ortadoğu’da sıklıkla değişen dengelerle birlikte, çok bilinmeyenli denklemler oluşabiliyor.

Devletlerin enerji politikalarından askeri ve siyasi stratejik üstünlük hesaplarına, yerel güçlerin bölgede yürüttükleri politikalara kadar pek çok farklı faktörün etken olduğu Ortadoğu siyaseti, yine çetin ve çetrefilli bir süreçten geçiyorsa da, bu kez var olan etkenlerin hepsi bölge üzerinde etkili olmak isteyen devletlerin hamlelerini büyük oranda değiştiriyor.

Politikalar Değişiyor

Petrol ve doğalgaz gibi enerjiler ekseninde oluşan ekonomik politikalar; Başur Kürdistan, Suriye, Irak, İran gibi yerel enerji sahiplerinin uluslararası güçlerle oluşturacağı siyasetle doğrudan ilişkili. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz gibi enerjilerin paylaşımı ve ticareti için Ortadoğu coğrafyasına verilen önem artıyor.

Ekonomik üstünlüğün yanı sıra Ortadoğu siyaseti üzerinde kurulmak istenen askeri ve politik hakimiyet, küresel güçlerin birbirine üstünlük yarışında önemli bir alanı oluşturuyor.

Devletlerin bu bölgede çıkarları uğruna yarattıkları veya destekledikleri çatışma ortamı, şimdilerde aynı bölgede kendi politikalarına zarar veriyor. Bu noktada 2011’den bu yana Suriye’de başlayan savaşta muhalif gruplara destek veren başta ABD olmak üzere AB ve müttefikleri, gerek gönderdikleri silahların cihatçı örgütlerin eline geçmesi, gerekse Esad’a karşı savaşan örgütlerin başarısızlığı nedeniyle politikalarında değişikliğe gitmek zorunda kaldı.

ABD ve müttefiklerinin Esad’a karşı savaşta başarısızlığa uğraması, Batı ile girişilen siyasi ve ekonomik üstünlük mücadelesi kapsamında Rusya için büyük bir fırsat oluşturdu. Rusya da Suriye Devleti’nin “davetiyle” bir meşruluk kazandığı iddiasıyla bölgede askeri güçleri ve silahlarıyla varlık göstermeye başladı.

Tüm bu gelişmeler, IŞİD’e karşı savaş ve PYD ile zorunlu olarak yakınlaşma durumu devletlerin yeni Ortadoğu denkleminde yürüteceği politikaları ortaya koydu. Bölge üzerindeki politikalarında adeta iflas eden devletler, oluşan yeni dengelerle birlikte politikalarını değiştiriyor.

Ortadoğu’daki Aktörler ve Hamleleri

Ortadoğu’daki siyasete, coğrafi yakınlığının bulunmasının yanı sıra, tarihsel bağlama vurgu yaparak kendisini bölgenin hamisi ilan etmesiyle aktif olarak dahil olan TC, yeni süreçte politikalarını değiştirmek zorunda kalan devletlerden biri.

TC 2011’de Suriye’de başlayan savaşla birlikte bölgede giriştiği aktif role rağmen, gelişen durumlardaki öngörüsüzlüğüyle oyun dışı kaldı. 2010 Aralık ayında Tunus’ta başlayarak Libya ve Mısır’ı içine alan ve Suriye’ye dayanan bir “hilal” çizen Arap isyanlarında ise “İhvancılık” üzerinden bölgenin “büyük abisi” olmaya soyundu. Ancak 2013 Temmuzunda Mısır’da gerçekleşen darbe ile İhvancıların iktidardan düşürülmesi, dahası bu darbeyi ABD, Suudi Arabistan gibi ülkelerin desteklemesi ile bu politikanın iflas belirtileri de ortaya çıkmaya başladı. Mısır başta olmak üzere çevre ülkelerde “illegal” konuma düşen İhvancılar ise, Suriye’deki savaşa selefi örgütler saflarında cihatçı olarak katıldı. Böylece TC’nin Suriye’de İhvancılığa desteği, bölgede zamanla belirginleşen ve küresel devletlerin destek vermeye çekindiği selefi-cihatçı örgütlere desteğe dönüştü.

İç siyasette ise özellikle 7 Haziran sonrası Kürtlere yönelik başlattığı savaşı Rojava’da PYD-YPG üzerinden dış siyasette de uygulaması, kendisini büyük bir yalnızlığa itti. Ayrıca Esad’a karşı savaşan muhalif gruplara verdiği koşulsuz destek, IŞİD’le olan ilişkisi ve kuşkusuz bu nedenlerden dolayı IŞİD’e karşı politikasını isteksizce değiştirmesi, onu Ortadoğu’da istenmeyen aktör durumuna getirdi. TC Cumhurbaşkanı da şüphesiz TC’nin yaşadığı yalnızlığın farkında olacak ki, bu durumu kurtarma çabası olarak Moskova dönüşü “Esed’li geçiş gibi bir şey olabilir” cümlesini kurma zorunluluğunda kaldı.

Ortadoğu’ya yönelik politikalarıyla bölgede varlığını ağırlıklı olarak hissettiren ABD; Suriye’de desteklediği “ılımlı” muhalif grupların başarısızlığı, bu grupların cihatçı Selefi örgütlerle ilişkisi, yine Esad’a karşı TC ile birlikte oluşturulan “eğit-donat”ın başarısızlığı ile bu gruplara verilen silahların El-Kaide bağlantılı An-Nusra’nın eline geçmesi nedenleriyle bölgedeki siyasi ağırlığını korumak için politikalarını değiştirmek zorunda kaldı. Bu zorunlulukla birlikte ABD, bölgede aktif olarak IŞİD’le mücadele eden ve bu nedenle bir denge unsuru olan YPG’yi destekleme hamlesini yaptı. Bununla beraber, Rakka ve Cerablus’un IŞİD’den geri alınması için askeri ve politik adımlar atmaya başladı. Eylül ayı sonlarında çoğunluğu YPG’lilerden ve Arap aşiretlerinden oluşan, IŞİD’e karşı birlikte savaşan askeri güce silah yardımında bulundu. Yine bu askeri güçlere cephe gerisi-lojistik yardımı sağlayacak olan Başur Kürdistanı’ndaki Barzani yönetimi ise bu desteği kuşkusuz iç siyasette yaşadığı ekonomik ve siyasi krizlerin üstesinden gelebilmek için sağlıyordu.

ABD’nin bölgede başarısız olan politikalarının ardından Rusya, ekonomik ve siyasi çıkarları ve de ABD’ye üstünlük kurma amaçlarıyla bölgeye yönelik bir atağa geçti. Spesifik olarak ise Suriye’de var olan, içlerinde Çeçenlerin de bulunduğu cihatçı örgütlerden duyduğu rahatsızlık ve Suriye’deki çıkarları doğrultusunda bölgeye askeri güçlerini sevk etti, cihatçı örgütleri ve IŞİD mevzilerini bombalamaya başladı. Bu bombalamalar sırasında Rus uçaklarının TC hava sahasını ihlal etmesi; TC devletinin dönemsel ve bölgesel koşulları ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığı düşünüldüğünde iki devlet arasında şimdilik büyük bir kriz oluşturmadı. Rusya’nın coğrafyadaki bir diğer önemli hamlesi ise, ABD’nin, İncirlik Üssü üzerinden bölgeyi kontrol etmesine karşı olarak Suriye’de Lazkiye’de bir hava üssü oluşturmasıydı. Ayrıca, ABD’nin yeni oluşan dengeler gereği YPG’yi desteklemesiyle ilgili olarak Rusya da YPG’nin bölgedeki mücadelesine destek sunacağını açıkladı.

ABD’nin bölgede varlığını sürdürmedeki en önemli nedenlerinden, Rusya’nın da önem atfettiği IŞİD’e karşı savaş ve YPG’ye bu noktada sunulan destek bu iki devletin bölgede görünürdeki varlık nedeni olarak ortaya çıkıyor. Fakat Rusya’nın bölgede ABD tarafından desteklenen “ılımlı” muhalif gruplar dahil olmak üzere Esad karşıtı bütün gruplara yaptığı hava saldırıları; “ılımlı” muhalifleri destekleyen ABD, TC ve bazı batılı devletlerce kınandı.

ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin bölgede giriştiği çıkar savaşları kuşkusuz iki devletle sınırlı değil. Yapılan nükleer anlaşmayla Batı ile buzları eriten İran, bölgede güçlü bir statü kazanabilmek amacıyla aktif bir rol üstlenme adına IŞİD’e karşı Hizbullah’a desteğini arttırıyor. Uluslararası siyasetin yapıldığı bir alana dönüşen Ortadoğu’da aynı siyasi ve ekonomik amaçlarla Çin göndereceğini vaad ettiği savaş gemileriyle, Suudi Arabistan da cihatçı örgütlere sunduğu yardımla aktif rol oynamaya çalışıyor. Ayrıca “Arap Baharı” ve darbe sonrası iç ve dış siyasetinde tekrar tekrar değişimler yaşayan Mısır da iç siyasetinde ve bölgede iyileşme ve güçlenme arayışında. Bu nedenle Ortadoğu’da meydana gelen yeni gelişmeler ve bu gelişmeler doğrultusunda oluşturulan yeni politikalarla yakından ilişkili olarak Fransa’dan 5,2 milyar avro tutarında 24 savaş uçağı ve bir fırkateyn alımı için anlaşma yaptı. Fransa, Mısır’ın dışında Kuveyt ile 1,5 milyar avroluk, Katar’la ise 6,3 milyar avroluk silah anlaşması yapmıştı.

Gözardı Edilemez Bir Denge Unsuru Olarak YPG

Bölgeye çıkar ve hakimiyet kurma amaçlarıyla müdahil olan tüm bu devletlerin haricinde, ancak bu devletlerin göz önünde bulundurma durumunda kaldığı, en önemli dinamik ise kuşkusuz yıllardır devletsiz özgür bir yaşamı kurma amacıyla mücadele veren Kürt halkının özgürlük mücadelesidir.

YPG, IŞİD’e karşı verdiği özgürlük ve yaşam mücadelesinde kazandığı zaferlerle bölgeye gelen küresel devletlere kendisini siyasi bir özne olarak kabul ettirdi. Ayrıca bölgede IŞİD’e karşı savaşan Arap gruplarıyla oluşturulan “Demokratik Suriye Güçleri” adlı birlikle beraber IŞİD’in elinde bulunan Rakka ve Cerablus’un alınması için ortak bir harekata hazırlanılıyor. Bu nedenlerle de devletler Ortadoğu’da var olan siyasette güçlü olabilmek için YPG ile ilişkileri iyi tutmak, stratejik anlamda birbirlerine karşı önemli bir koz oluşturmak istiyor.

Devletler siyasi ve ekonomik kazanç doğrultusunda Ortadoğu’da hamleler yapıp yaşamı tehdit eden politikalar üretseler de, halklar tüm bu politikalara karşı direniyor. Bölgede ve tüm coğrafyalardaki ezilen halklar, Rojava ve Filistin’de olduğu gibi kararlılıkla, özgürlük ve yaşam için mücadele ederek direnişi sürdürecektir.

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Ortadoğu’da Devletler Rant Halklar Özgürlük İstiyor” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/11/03/ortadoguda-devletler-rant-halklar-ozgurluk-istiyor-ilyas-seyrek/feed/ 0
” Suriye Halklarının Kaderi İsviçre’de mi Yazılacak “- Furkan Çelik https://meydan1.org/2014/01/10/suriye-halklarinin-kaderi-isvicrede-mi-yazilacak-furkan-celik/ https://meydan1.org/2014/01/10/suriye-halklarinin-kaderi-isvicrede-mi-yazilacak-furkan-celik/#respond Fri, 10 Jan 2014 17:49:54 +0000 https://test.meydan.org/2014/01/10/suriye-halklarinin-kaderi-isvicrede-mi-yazilacak-furkan-celik/ Suriye barış görüşmelerinin yapılacağı Cenevre-2 Konferansı’nın tarihi 22 Ocak olarak kesinleşti. Görüşmelere 30’a yakın devletin katılması bekleniyor.     Rusya başta, Cenevre-2 Konferansı’nda PYD’nin de içinde olduğu Yüksek Kürt Konseyi’nin bulunması gerektiğinin söylese de Erdoğan ve Putin’in görüşmesinin ardından, Rojava’nın KDP temsilcisi olan El Parti’nin Cenevre-2’ye taraf olması konuşulmaya başlandı. Ardından Erdoğan ve Barzani’nin görüşmeleri […]

The post ” Suriye Halklarının Kaderi İsviçre’de mi Yazılacak “- Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Suriye barış görüşmelerinin yapılacağı Cenevre-2 Konferansı’nın tarihi 22 Ocak olarak kesinleşti. Görüşmelere 30’a yakın devletin katılması bekleniyor.

ÖSO

ÖSO Generali Selim İdris “Cenevre görüşmeleri süresince bile ihtiyaç duyduğumuz silahları temin ederek Esad’ı düşürmek için savaşacağız. Cenevre-2 Konferansı’nın hazırlık sürecine dahil edilmediğimiz için de konferansa katılmayacağız.” dedi.

 

 

 

Esad Rejimi

Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamayla “Suriye’yi temsilen Devlet Başkanı Beşar Esad’in direktiflerini alan” bir heyetin konferansa gönderileceğini belirtti.

 

 

El Kaide

El Kaide ve bağlantılı çeteleri, konferansa katılmayacaklarını katılanları da hain olarak ilan edeceklerini açıkladı.

 

Kürt Yüksek Konseyi

KYK konferansa bağımsız bir taraf olarak katılmak istiyor. Kürtlerin ortak iradesini temsil eden KYK’nin konfernsta Rojava devrimini gündemleştirmek istemesi nedeniyle ABD ve TC devletleri KYK’nin konferansa katılımlarını engellemek istiyor.

 

 

Rusya başta, Cenevre-2 Konferansı’nda PYD’nin de içinde olduğu Yüksek Kürt Konseyi’nin bulunması gerektiğinin söylese de Erdoğan ve Putin’in görüşmesinin ardından, Rojava’nın KDP temsilcisi olan El Parti’nin Cenevre-2’ye taraf olması konuşulmaya başlandı. Ardından Erdoğan ve Barzani’nin görüşmeleri ve El Parti Başkanı Abdulhakim Beşar’ın Ankara görüşmelerinden sonra yaptığı açıklamalarda TC Devleti ile KDP arasında Rojava’ya karşı bir ittifak oluşturdukları görüldü. Barzani’nin “PYD , Rojava’da devrim yaptığını iddia ediyor. Kime karşı kazanılmış bir devrim bu? Tek yaptıkları şey, rejimin onlara teslim ettiği yerlerde söz sahibi olmak” diyerek Rojava’da oluşturulan geçici hükümeti tanımaması ve TC Devleti’nin Yüksek Kürt Konseyi ile yaptığı görüşmelerde bağımsız olarak değil SMDK içerisinde katılın demesi, TC Devleti ve bölgede söz sahibi olmak isteyenlerin Rojava devriminin temsilcilerini Cenevre-2’de görmek istemediğini ise açıkça gösteriyor.

PYD konferansta kendisinin de içinde bulunduğu Yüksek Kürt Konseyi’nin tarafsız olarak Cenevre-2’ye katılmasını ve böylece Kürtlerin ortak bir iradeyle temsil edilmesi gerektiğini savunuyor. Demokratik Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun yaın zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde “Rojava Devriminin Aşamaları” başlığıyla düzenlediği panele görüntülü konuşma ile canlı bağlanan Salim Muslim “Cenevre-2’nin Kürtler açısından bir Lozan’ın tekrarı olmasına müsaade edemeyiz, konferansta Rojava devrimi ortak irade ile temsil edilecek. Ama bize karşı ittifak oluşturanlar bizi Cenevre-2’de görmemek için çabalıyorlar” şeklindeki açıklamasıyla Kürtlerin olmadığı ve Rojava devriminin konuşulmadığı bir konferansın geçerli olmayacağını belirtiyor.

Cenevre-2 Konferansı’nda çıkar birliği için ittifak oluşuran ABD, Rusya, İran, TC ve KDP bu konferansta Kürtlerin kendi istedikleri şekilde, SMDK içerisinde katılmalarını ve Rojava devriminin konferanta kesinlikle konuşulmamasını istiyorlar. PYD ise Rojava devrimine karşı oluşturulan bu çıkar ittifağına kendisini dayatarak, Rojava halkının iradesini Cenevre-2’ye kabul ettirmek istiyor.

Rojava devrimine karşı çıkar ittifakı kuran güçler, birbirleriyle kulisler yaparak Rojava’nın konferansa dahil olmasını engellemeye çalışsalar da, KDP başkanı Mesut Barzani’nin söylediğinin tam tersine, Rojava’da halkın öz-yönetimine dayalı devrim zaten meşrudur. Rojava’da özgür yaşamlar örgütlenmeye, devrim büyümeye devam edecektir.

 

 

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)

SMDK içerisinde 15 tane İslami cihadcı örgütün koalisyondan ayrılmasıyla beraber güçsüzleşen ve meşruluğu sorgulanan SMDK’nin içerisine Mesut Barzani’nin başkanı olduğu KPD’nin desteklediği El Parti katıldı. SMDK “Kuşatma altındaki bölgelere yiyecek ve sağlık yardımı ile Esad rejiminin tutukladığı insanları serbest bırakması” ön koşullarının gerçekleştirilmesi halinde Cenevre-2’ye katılacaklarını belirtmişti. SMDK Başkanı Ahmed el-Carba Arap Birliği ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada “Cenevre-2 için henüz karar vermediklerini” söyledi. Ayrıca SMDK İran’ın konferansa katılmasına da karşı çıkıyor.

 

 

BM ve Arap Birliği

BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi İbrahimi, Tahran’da İran Dışişleri Bakanı ile biraraya gelerek Cenevre-2 için hazırlık görüşmesi yaptı. Bu süreci “Yeni Suriye Cumhuriyeti” oluşum süreci olarak adlandıran ikli, SMDK’nin de Esat rejiminin de konferansta olmasını istiyor.

 

 

İran

İran’ın ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya ile nükleer program üzerinde anlaşmasının ardından, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif Cenevre-2 Konferansı’na davet edilmeleri halinde hiçbir ön koşul sürmeden katılacaklarını belirtti.

 

 

 

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmştır.

 

 

 

The post ” Suriye Halklarının Kaderi İsviçre’de mi Yazılacak “- Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/01/10/suriye-halklarinin-kaderi-isvicrede-mi-yazilacak-furkan-celik/feed/ 0
PYD, Halk Devrimi ROJAVA’yı Anlattı https://meydan1.org/2014/01/04/pyd-halk-devrimi-rojavayi-anlatti/ https://meydan1.org/2014/01/04/pyd-halk-devrimi-rojavayi-anlatti/#respond Sat, 04 Jan 2014 16:02:22 +0000 https://test.meydan.org/2014/01/04/pyd-halk-devrimi-rojavayi-anlatti/ Suriye’de yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda, Rojava Devrimi biz ezilenleri umutlandırdı. İktidarların küresel çıkarları için yaptıkları zulümlere karşı, devrimci bir cevaptı Rojava. Bölgede çıkarı olan tüm devletler, küresel şirketler ve uluslararası yapılar Rojava’yı yok saydılar, görmezden geldiler, konuşmadılar. Rojava’yı anlatmak ve bilinir kılmak, biz ezilenler için şimdi, şu anda en gerekli şeylerden biri. Biz kazanıyoruz, efendiler […]

The post PYD, Halk Devrimi ROJAVA’yı Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Suriye’de yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda, Rojava Devrimi biz ezilenleri umutlandırdı. İktidarların küresel çıkarları için yaptıkları zulümlere karşı, devrimci bir cevaptı Rojava. Bölgede çıkarı olan tüm devletler, küresel şirketler ve uluslararası yapılar Rojava’yı yok saydılar, görmezden geldiler, konuşmadılar. Rojava’yı anlatmak ve bilinir kılmak, biz ezilenler için şimdi, şu anda en gerekli şeylerden biri. Biz kazanıyoruz, efendiler de bunun farkında. Bu yüzden, her kazandığımızda; söylemeyeni, bilmeyeni ve görmeyeni oynuyorlar.

Devrimi bilinir kılmanın getirdiği devrimci sorumlulukla, ezenlere karşı mücadelenin ateşini büyütmenin gerekliliğiyle; Rojava’daki Devrimi gerçekleştiren halkın öz-örgütlenmesiyle, PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat) Medya Ofisi’nden İbrahim İbrahim ile Meydan Gazetesi olarak bir röportaj gerçekleştirdik.

Meydan Gazetesi: Özellikle Barzani’nin Amed’e gerçekleştirdiği ziyaret sadece TC değil, uluslararası siyasi arenada büyük yer buldu. Barzani-Erdoğan ittifakının, Rojava Devrimi karşısında ciddi bir ittifak olduğu açık. Barzani’nin gelmeden önce Rojava’nın özerkliği ile ilgili yaptığı açıklama, KDP’nin süreçte TC ile yakınlaştığının bir bakıma göstergesi. KDP ile ilintili partileri ve Barzani’nin Kürdistan coğrafyasındaki etkisini düşündüğümüzde, bunun Rojava’ya ne gibi etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz? Bu ittifak, Rojava Devrimi’ne yönelik bir tehdit mi?

İbrahim İbrahim: Sayın Barzani’nin hakim olmadığı bir oyuna girmiş olması yazık. Dolayısıyla biz, Demokratik Birlik Partisi olarak, Kürt halkının birliğini olumsuz etkileyen böyle bir oyuna hiç girmemiş olmasını umuyorduk. Politikada bellidir, bir politikacının bölgeyi bütün detaylarıyla ya da dönemi bütün tarihiyle bilmesi gerekir. Barzani ve partisinin böyle bir okumayı yapmadığı görülüyor, bir bakıma eğitimi ve geldiği sosyal çevre ile ve bunun eksiklikleri ile ilgili. Sayın Barzani, Rojava Devrimi’nin gerçek bir devrim olduğunu anlayamıyor; ne Erdoğan, ne de başka biri bunu yadsıyamaz. Ve bunun sebebi her gün kan dökülmesi, şehitlerin olması, baskıcı rejimden olduğu kadar teröristlerden ve İslamcı gruplardan da kurtarılmış birçok bölgenin olması. Dahası, şu anda Rojava’da çalışan birçok sivil, toplumsal, eğitimsel ve ekonomik örgütlenme var. YPG ve YPJ güçleri, bugünlerde demokratik dünya adına gelmiş geçmiş en kötü terörist örgüte karşı savaşıyor ve ayrıca dünyanın en baskıcı rejimiyle savaşıyor. Şu anda 564 şehidimiz var. 204’ünü Suriye rejimi öldürdü, geri kalanı İslamcı terörist gruplar tarafından öldürüldü. Bu yüzden, Sayın Barzani bizim partimizi nasıl oluyor da rejimin “paralı” partisi olmakla suçluyor, anlayamıyoruz. Ne yazık ki, Barzani’nin söylediği şey sadece onunla Erdoğan arasında bir anlaşmadan fazlası değildi ve Batı Kürdistan’daki Kürtlerin gücü karşısında, ikisi de bu oyunu kaybedecekler.

Sadece Barzani-Erdoğan ittifakının değil, Suriye genelinde çıkarı olan diğer uluslararası iktidar odaklarının da gözü Rojava’da. Çünkü Rojava, küresel iktidarların planlarını bozan bir devrimdir. Bu açıdan bakıldığında, Cenevre-2 Konferansı’nın sizin için önemi nedir?

Maalesef bugünlerde Suriye, birçok ülkenin uğraşıp katıldığı, uluslararası bir savaşın merkezi haline geldi ve bunun yanıtı Suriyeliler. Bu yararcı güç, Suriye’yi her yönden zayıflatarak amaçlarına ulaşabilirdi. O yüzden, biz PYD olarak, böyle bir senaryoyu okuduk ve bekliyorduk; bunu önledik, devrimi militarize etmek istemedik ve ayrıca Suriye’nin içine hiçbir yabancı gücün müdahale etmesini istemedik. Gelişmeler, bizim teorimizin doğruluğunu ispatladı. Fakat yürüttüğümüz barışçı çizgi sayesinde, insanlarımızı ve bölgemizi kısmen koruduktan sonra birçok uluslararası güç, bizim; askeri çözümün imkansız olduğunu ve politik diyalogla gidilmesinin zorunluluğu olduğunu söyleyen teorimizi haklı bularak, Suriye hakkında uluslararası bir konferans yapmaya giriştiler ve bunun adı da Cenevre 2. Dolayısıyla, eğer herkes bu konuda ciddiyse, Cenevre 2’nin barışçıl çözümün ilk adımı (yolun başlangıcı) olacağını görüyoruz.

Batılı devletlerin Ortadoğu politikalarına, Esad diktatörlüğüne, El Kaide’ye, bölgede kapitalist hesapları olan TC gibi devletlere karşı büyük bir cevap Rojava Devrimi. Abdullah Öcalan’ın, devletsiz ve halkların özgür yönetimine dayalı; konfederal yapılı bir Ortadoğu düşüncesinin gerçekleştirilmesindeki büyük bir adımdır. Bizler Devrimci Anarşistler olarak; Rojava’daki bu kapitalizm ve devlet karşıtı öz yönetimi, büyük bir mutlulukla karşılıyoruz. 20. yy başında Ukrayna’da, 1936’da İspanya’da, 1994’ten bu yana Chiapas’ta benzer deneyimler yaşandı, yaşanıyor. Halkların bu devletsiz ve antikapitalist mücadele tarihiyle beraber düşünüldüğünde, Rojava’daki devletsiz ve antikapitalist öz yönetimi, bu deneyimlerle ilişkilendirebilir miyiz? Abdullah Öcalan’ın devletsiz özyönetim fikri, Rojava Devrimi’ni nasıl şekillendiriyor?

Kürt lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı, her zaman açıkça Ortadoğu bölgesi ve bütün dünya için güvenlik ve barış üzerinedir. Bu ideolojiyi 35 yıl önce oluşturmuştur ve her zaman, toplumların karşılıklı yardımlaşmasının temelinde adalet, eşitlik ve birbirini kabul etmenin olduğu bir demokrasiye ve aynı coğrafyada diğerini kabul etmeye inanmıştır. Biz bu doğrultuda çalıştık ve Kürt lideri Öcalan da; Rojava Devrimi özgürlük, demokrasi ve halkların kardeşliği için barışçı bir devrimdir, dedi.

Bizimle diğerleri arasındaki fark; biz, dar ulusalcı teoriler yerine, demokratik bir sistemde yan yana yaşayan halkların özgür olması gerektiğini benimsiyoruz. Şimdi, Rojava Devrimi kapitalizme karşı ve uluslararası terörizme karşı bir devrimdir; sadece Suriye ya da Ortadoğu bölgesi için değil bütün dünya için gerçek bir devrim örneği oldu. Örneğin ilk defa, kadınlar bir halk hareketindeki yerlerini aldılar ve cinsiyet bir engel oluşturmadı. Bu, doğudaki ve Müslüman toplumlardaki kadınlar için büyük bir adım ve başarı. Bütün bunlar, sadece politik bir lider olmayıp aynı zamanda bir düşünür ve filozof olan lider Öcalan’ın düşünceleridir. İnsanlar, onun gerçek bir lider olduğunu anlamak için, kitaplarına ve yazılarına dönüp bakabilirler.

Bildiğiniz üzere devlet, Nusaybin’e bir duvar ördü. Bunu, açık bir şekilde, Rojava Devrimi karşısında bir politika olarak görebiliriz. Bu durumu protesto etmek üzere, duvarın her iki tarafında da büyük mitingler gerçekleşti. Ancak buna rağmen, duvar inşaatı tamamlandı. TC’nin bu ve buna benzer tecrit politikalarına karşı ne düşünüyorsunuz?

Bu duvar ya da tel örgü, hiçbir zaman Berlin Duvarı’ndan daha güçlü olmayacak. Halklar, Erdoğan’ın faşist duvarından çok daha güçlüdür. TC, yüzyıllar boyunca Kürt halkını yok edip silmeye çalıştı ama her zaman başarısız oldu. TC’nin Kürtlere karşı işlediği cinayetler böyle bir duvar ya da telden çok daha fazlaydı, ama yine de TC hiçbir zaman kazanamadı.

Bu özyönetim oluşumunun yanında, ekonomik işleyiş, devrimin devamı açısından önem taşıyor. Kürdistan coğrafyasında kapitalizm karşıtı ekonomik bir işleyişin, kooperatifler aracılığıyla nasıl gerçekleştiğini takip ediyoruz. Bu ekonomik işleyiş için, kooperatifler ya da komünler oluşturuluyor mu? Nasıl bir ekonomik dönüşüm tasarlanıyor?

Bildiğiniz gibi, şimdi savaş zamanındayız ve bu yüzden belli bir teoriye ya da ekonomik politikaya bağlanamayız ya da benimseyemeyiz. Bir savaş var; Suriye rejiminin, Salafçı grupların, Türk devletinin kuşatması var ve genel olarak bütün çelişkileri bu biçimlendiriyor, oluşturuyor. Ama halkı temsil eden ve halkımız tarafından seçilen bir partimiz olduğuna inanıyoruz. Bu halk, gerçekliği anlayıp durumu kontrol edebilecek kadar iyi bir farkındalık seviyesine ulaşmıştır.

Rojava’da El-Kaide ile ilintili çetelerin baskılarına direniyorsunuz. Direnişiniz sadece Ortadoğu coğrafyasındaki değil, tüm dünyadaki direnişlere ilham kaynağı oluyor. Yaşadığınız bu süreçte, uluslararası düzlemde Rojava ile dayanışmayı nasıl buluyorsunuz?

Bildiğim kadarıyla, Kürtlere ya da YPG’ye hiçbir yardım ya da destek sağlanmadı maalesef. Düşünün; milyarlar ve yüz milyonlarca dolar, Suriyelilere ve Özgür Suriye Ordusu’na verildi. Ama Kürt halkı, bunlardan hiçbir şey almadı. Sadece kendi halkımız bizi destekliyor. Güçlerimizi desteklemek için, kendilerini yemekten mahrum eden Kürtler var. Karanlık şeytani güçlerle savaşan genç erkek ve kadın güçlerimize destek vermek için, kendilerine şeker almayan çocuklar var. Herkes dayanışma içinde ve bu halk kesinlikle kazanacak. Garip bir şekilde, Avrupa ve Amerika, El-Kaide’ye karşı iki savaş açtı ve yine de savaşı kazanamadı. Şimdi Avrupa ve Amerika sessiz durup TC devletini desteklerken, ki o da terörist grupları destekliyor, bizim güçlerimiz (YPG) gerçek çarpışmalara giriyor ve kazanıp ilerliyor.

Son sorumuzu, Rojava’da yükseltilen kadın devrimine ilişkin sormak istiyoruz. Sürecin başından bu yana, Rojava’da yaşananların bir kadın devrimi olduğu vurgulandı. Kürt özgürlük mücadelesi içindeki kadınlar, bir yandan devlete ve savaş politikalarına karşı direnirken; bir yandan da erkek egemenliğe karşı direniyorlar. Bu noktadan ele alındığında, Rojava’da yaşanan devrim süreci, kadının yaşamını nasıl dönüştürüyor? Kadın devrimi vurgusu, gündelik yaşam içerisinde toplumsal ilişkilere nasıl yansıyor?

Daha önce söylediğim gibi, Rojava Devrimi sadece politik, toplumsal, eğitimsel veya ekonomik bir hareket değil; bütünlüklü, kültürel, halkın kendisine dayanan bir devrimdir. Ve Rojava Devrimi’ni takip edenler için, doğulu Müslüman kadın için; gerçek bir devrimdir. Bu devrimin öncülüğünü, Kürt kadını yapmıştır. Kadınlar ilk defa kendi başlarına uluslararası terörist güçlere karşı askeri harekat yürütüyor, düzen kuruyor, başka insanlara farkındalığı yayıyor ve özellikle siyasal alanda kendini ifade fırsatı buluyor.

Rojava Devrimi’ni, devriminizi, devrimimizi selamlıyoruz.

 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.

 

 

 

 

 

The post PYD, Halk Devrimi ROJAVA’yı Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/01/04/pyd-halk-devrimi-rojavayi-anlatti/feed/ 0
Rojava Devrimi’ne Duvar Tecridi https://meydan1.org/2013/11/07/rojava-devrimine-duvar-tecridi/ https://meydan1.org/2013/11/07/rojava-devrimine-duvar-tecridi/#respond Thu, 07 Nov 2013 08:13:07 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/07/rojava-devrimine-duvar-tecridi/ Rojava Devrimi, 19 Temmuz 2012’den bu yana, tam 16 aydır devam ediyor. Tam 16 aydır süren yaşamın yeniden inşası, özyönetim temelinde gerçekleşiyor. Rojava Halk Meclisleri’yle; Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Ezidi, Keldani halklarının özgürlük mücadelesiyle, yaşam devletsiz alanlarda yaratılıyor. Hem de bütün bunlar, devletlerin savaş alanına dönüşmüş, şirketlerin rekabetinin acımzsızlaştığı bir coğrafyda Ortadoğu’da gerçekleşiyor. Rojava halkı neyle […]

The post Rojava Devrimi’ne Duvar Tecridi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Rojava Devrimi, 19 Temmuz 2012’den bu yana, tam 16 aydır devam ediyor. Tam 16 aydır süren yaşamın yeniden inşası, özyönetim temelinde gerçekleşiyor. Rojava Halk Meclisleri’yle; Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Ezidi, Keldani halklarının özgürlük mücadelesiyle, yaşam devletsiz alanlarda yaratılıyor. Hem de bütün bunlar, devletlerin savaş alanına dönüşmüş, şirketlerin rekabetinin acımzsızlaştığı bir coğrafyda Ortadoğu’da gerçekleşiyor. Rojava halkı neyle mücadele ediyor? Sedece yaşamın yeniden yapılandırılmasıyla değil, halkları savaşın eşiğine getiren devletlerle, El-Kaide ile bağlantılı çetelerle ve şimdi de,kapitalizmle ve bölgedeki devletlerle ilişki halinde bulunan bölgesel yönetimlerle…

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Rojava’ya yönelik tutarsız, hatta kimi zaman düşmanca politikaları, gün geçtikçe daha da belirginleşiyor. Aylarca devrimi ve devrime yönelik saldırıları, cihatçı çetelerin halka yönelik imha girişimlerini görmezden gelen Barzani’nin KDP’si; geçtiğimiz günlerde PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Güney Kürdistan’a geçişini engelledi. Müslim, Güney’de Hewler’den, YPG ile çeteler arasındaki çatışmada kaybettiği oğlu Şervan’ın taziyelerini kabul etmek için Rojava’ya gitmişti. Dönüşte engellenerek birkaç gün sınırda bekletildi. Bunun yanı sıra; Güney Kürdistan Asayiş Birimleri, aileleriyle birlikte iş bulmak ve yaşamak için Güney Kürdistan’a göç eden gençleri, mülteci kamplarına ya da Rojava’ya geri dönmeye zorluyor. İşverenleri de bu gençlere iş vermemeye zorlayan birimler, kamplardan çıkmaya izin vermemeleri konusunda KDP’nin sıkı tembihlerini yerine getiriyor.

Yaz sürecinde Samelka Sınır Kapısı’nı Rojava’nın yüzüne kapatan Barzani’nin KDP’si, Rojava halklarının PYD’siyle arasındaki mesafeyi açmaya devam ederken, İran istihbarat şefi Kasım Süleymani “Suriye’deki özerk yönetimi” tanıyacakları mesajını gönderiyor. İran, Rojava’ya da diplomatik temsilcilik açacaklarını iletiyor; Şam’dan gelecek izinlerden sonra 2014’ün ilk yarısında temsilcilik açılacağı mesajını veriyor. Beşar Esad, PYD’ye “Biz dostuz!” mesajı göndererek ittifak teklif ediyor. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Esad’sız çözümün ancak iki yıl önce mümkün olduğunu; Alevilerin Esad’ın yanında olduğunu, onsuz çözümün 2 milyon Alevinin katli anlamına geleceğinden ötürü mümkün olmadığını söylüyor. İşbirliği yapacaklarını iddia edenlerin ise, 2004 Serhildanı’ndan bu yana rejimle çatıştıklarını görmezden gelerek, bu mücadelede kaybettikleri kardeşlerine saygısızlık yaptığını vurguluyor; yani denize düşseler de yılana sarılmayacaklarını…

Düşülen deniz, TC başta olmak üzere devletler tarafından beslenen El Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetelerinin ablukası oluyor. Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu’nun dağılmasının ardından koalisyondaki 70 grubun da eklemlenmesiyle semiren IŞİD, El Nusra çetelerinin gerisinde kalmayarak saldırılarını sürdürüyor. Böyle bir anda, YPG’ye dönüyor yüzlerimiz; aylardır dört değil sekiz yandan saldırı altında olan Rojava’ya bir kapı açılıyor. YPG 27 Ekim’de Irak sınırındaki Til Koçer kapısını kazanıyor. IŞİD’in lojistik kaynağı olan bu kapının kazanılmasıyla, havanın Rojava’dan yana dönmekte olduğuna inancımız yükseliyor.

Mevsimlerden kış, Rojava’yla yüreklerimize bahar gelirken; TC çeteleri sözde kınamak özde beslemek dışında ne mi yapıyor? Bölgeye yönelik saldırgan politikalarını ABD paralelinde rölantiye alıyor. Ancak demokratikleşme paketi adı altında, süreci de rölantiye alıyor; zaman kazanmaya çalışıyor. Ve beklendiği üzere başımıza yeni bir çorap; “güvenlik gerekçesiyle” bir duvar örmeye kalkıyor. Beyinlere nakşedilen hayali sınırlar, dikenli teller, mayınlar, silahlar “özgürlük korkusu”nu bastıramadığı için; Nusaybin-Qamişlo arasına yoğun güvenlik önlemleri eşliğinde bir “utanç duvarı” örüyor. Devrimin yaşandığı topraklarla halklar arasına perde çekme amacı güdüyor.

Bütün bunlara rağmen; Rojava Devrimi, 19 Temmuz 2012’den bu yana, bu topraklardaki halkların mayası olan isyanla, tam 16 aydır devam ediyor. Esad’a, çetelere, Barzani’ye, TC’ye, ABD’ye, Azadi’ye, El Parti’ye; devletlerin ve kapitalizmin bütün saldırılarına karşı devam ediyor. Duvara karşı devam ediyor. Özgürlük için, yaşam için devam ediyor. Devrimle aramıza Çin Seddi örmeye de kalksa “özgürlük tutkumuz”u bastıramayacağını idrak edemeyen devlet, aslında ne örüyorsa kendi başına örüyor. Çünkü devrimler duvarlarla çevrilemez.

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

The post Rojava Devrimi’ne Duvar Tecridi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/07/rojava-devrimine-duvar-tecridi/feed/ 0
Kapitalizmin Barış Yelleri Estiğinde… https://meydan1.org/2013/10/13/kapitalizmin-baris-yelleri-estiginde/ https://meydan1.org/2013/10/13/kapitalizmin-baris-yelleri-estiginde/#respond Sun, 13 Oct 2013 10:32:40 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/13/kapitalizmin-baris-yelleri-estiginde/ New York’taki BM Genel Toplantısı’nda ABD Başkanı Obama’nın Suriye ile ilgili “müdahale” konuşması, yakın coğrafyada olan ya da olmayan birçok devletin gündemini meşgul eden “Suriye Problemi”nin ulaştığı nokta açısından yapılacak bir tespite iyi bir dayanak oluşturuyor. Konuşmada Obama, müdahalenin ABD’nin çıkarlarına uyuşmadığını söylediğinde, son beş aylık süreçte ABD’nin saldırı yanlısı politikalarının neden öyleyse bu boyuta […]

The post Kapitalizmin Barış Yelleri Estiğinde… appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
New York’taki BM Genel Toplantısı’nda ABD Başkanı Obama’nın Suriye ile ilgili “müdahale” konuşması, yakın coğrafyada olan ya da olmayan birçok devletin gündemini meşgul eden “Suriye Problemi”nin ulaştığı nokta açısından yapılacak bir tespite iyi bir dayanak oluşturuyor. Konuşmada Obama, müdahalenin ABD’nin çıkarlarına uyuşmadığını söylediğinde, son beş aylık süreçte ABD’nin saldırı yanlısı politikalarının neden öyleyse bu boyuta (Patriotlar, TC sınırına NATO kuvvetlerinin konuşlanması, Akdeniz’de bekleyen ABD ağırlıklı filo, “barışçıl bombalama” senaryoları…) ulaştığı sorusunu akıllara getirdi? Yani aslında ABD, NATO korumasında, TC gibi savaştan alacağı geri dönüşlerin hesabını yapan devletlerin desteğiyle saldırı hazırlığı yaparken, Obama’nın söylediklerinin inandırıcı olacağını kimse beklemezdi. Obama konuşmasının devamında “Biliyorum ki bazıları askeri operasyon düzenlememiş olmamızdan dolayı hayal kırıklığı yaşıyor. Bazıları sınırlı operasyon açıklamamdan da rahatsız olmuş durumda. Amerika bölgeye karışmak istemiyor. Bir taraftan da ABD bölgeye müdahale etmediği için suçlanıyor. ABD’nin dünyadaki rolü belli fakat ABD halkının sesini duymak gerekiyor. ABD askeri seçenek de dahil olmak üzere bütün seçenekleri kullanarak çıkarlarını bölgede korumak istiyor.” diyerek savaş beklentisinde olanlara saldırmamanın nedenini açıkladı. Ya da en azından açıklamaya çalıştı.

ABD ve müttefikleri tüm hazırlıkları yapmış saldırı için gün sayıyorken, savaşta nereden nereye ve hangi silahlarla saldırılacağı konuşulurken, savaş haritaları açıklanırken, savaş sonrası Suriye senaryoları medyada en fazla konuşulanlardan biriyken, oluşan bu durumu nasıl okumak gerek?

Hizbullah ve İran’ın Caydırıcılığı

Suriye’de ÖSO ve Esad’ın ordusu arasındaki savaş başladığından bu yana, özellikle batılı devletlerin doğrudan saldırı yerine, bu savaşta ÖSO’ya destek vererek bir çatışma durumu yaratmaktan taraf olduğu sıkça dile getirildi. Çünkü Esad’a ve Esad’lı bir Suriye’ye yönelik desteğini en başından itibaren açıklayan İran’ın varlığı, bu doğrudan saldırıda en büyük çekincelerden biriydi. İran’ın Esad’ı desteklemesinin, Esad’dan ziyade bölgesel etkisiyle ilgili olduğu da uluslararası medyada sıklıkla yer buldu.

İran’ın dışında bir başka destek de Hizbullah’tan gelmişti. Özellikle ÖSO ve El-Nusra’ya karşı, Lübnan sınırından Suriye’ye girerek gerçekleştirdikleri saldırılarla Esad’ın arkasında olduklarını göstermişlerdi. Hizbullah’ın bu saldırılarla, Esad’ın ordusuna ne kadar destek olduğunu anlamak için özellikle El-Nusra’nın geri çekildiği Batı Suriye’ye bakmak yeterli.

Rusya’nın Rolü

Suriye’nin elindeki nükleer silahları denetlemek için aktif rol almasıyla Rusya, Suriye’ye olası bir saldırının karşısında yer alacaklarını bildiren Dışişleri Bakanı Lavrov ve Başkan Putin’in savaşın başından bu yana yaptıkları açıklamalarla, tutarlı bir tavır gösterdi. Esad’ın kimyasal saldırısının dünya gündemine oturduğu bir ortamda bile, görüntülerin komplo olduğunu söyleyerek Esad’lı bir Suriye’nin dış politikadaki çıkarlarıyla daha uyumlu olduğunu olabildiğince gösterdi. Suriye’ye ilişkin gerçekleşen Cenevre Konferansı gibi uluslararası konferansların tümünde, Ortadoğu’da yapıcı bir politikanın gerekliliğini vurgulayan Rusya, bölgede olası bir başka büyük hegemonyanın da önüne geçmeyi planlıyor. Şimdilik işler Rusya’nın öncülüğünde ve Ortadoğu’daki çıkarlarına uygun ilerliyor.

Müttefiklerdeki Kırılmalar

Obama’nın mevzubahis konuşmasında yer verdiği gibi, Suriye’ye saldırmaktan vazgeçilmesi bir kesimi rahatsız etse de, Afganistan ama özellikle Irak müdahalesinin olumsuz geri dönüşlerinden elde ettikleri deneyimlerle ABD halkının önemli bir kısmı bu müdahaleye karşıydı. Halkın bu düşüncesinin, kongrenin kararındaki etkisi nedir bilinmez ama daimi dost İngiltere’nin tavrının, ABD’nin değişen politikasında etkisi var. Savaşın bu kadar uzun sürmesine karşın Esad’ın siyasi iktidarı kaybetmemesi, Esad’ın karşısında yer alan devletleri sürecin seyrine ilişkin “yeniden düşünmeye” sevk etti.

Yeni Tehdit ve Hedef Değişikliği

Aslında Suriye’deki savaş en başından bu yana iki kesim arasında değildi. Esad’a karşı muhalefeti bir güç olarak toplamaya çalışan küresel güçlerin hesaplayamadığı durumlar ortaya çıktı. PYD’nin Kürtlerin yaşadığı yerleri hem Esad’ın ordusundan hem de ÖSO’dan koruması ilk hesaplanamaz durumdu. PYD, iki tarafın saldırılarına karşı halkı korurken sadece Esad’ın ve ÖSO’nun değil küresel güçlerin de planlarını altüst etti ve Rojava Devrimi’ni yarattı.

Öte yandan, en başta ÖSO’nun içinde gibi gözüküp batılıların ses çıkarmadığı El-Kaide ile ilintili gruplar, süreç içerisinde güçlerini arttırdılar. El-Nusra çetesi, Esad’ın ordusuna karşı girişilen savaşta son dönemde en çok bahsedilen grup haline gelmişti. El-Kaide’nin Suriye-Irak İslam Cumhuriyeti planlarına ilişkin giriştikleri eylemler, uzun vadede düşünülen küresel stratejinin altüst olmasının nedenleri arasında. Eylül ayı içerisinde 70’e yakın insanın ölümüyle sonuçlanan Kenya’daki AVM katliamının El-Kaide ile bağlantıları düşünüldüğünde, El-Kaide’nin yeniden büyük bir tehdit olarak batılı devletler karşısında belirdiğini söylemek güç değil.

Barış…

Bir yanda Suriye’ye yönelik saldırı politikasını askıya alan ABD, diğer yanda “barış”ın muhafazası için elinden geleni ardına koymayan Rusya… Dünyanın en büyük silah üreticisi ve tedarikçisi konumunda olan BM Güvenlik Konseyi’nde “Esad’lı barış” konuşulmaya başlandı bile. Yeni seçilen ılımlı cumhurbaşkanı Buhrani ile İran da dış politikada barış yelleri estiriyor. Nükleer silah konusundaki açıklamalarla ebedi düşman ABD ile aradaki buzları bir hayli eritmiş durumda.

Uluslararası savaşsızlık ortamının yarattığı “güven”le devletlerin dış politikalarında yumuşamalar gözleniyor. Böyle bir ortamda sermayenin “güven” içinde o coğrafyadan diğerine “barışçıl” bir şekilde dolanacağını öngörmek gerekir.

Devletlerarası siyasi gerilimler ve savaşla sonuçlanan siyasi süreçler karşısında savaşa karşı bir tavır takınmak, bu tavrı dile getirmek ve örgütlemek belki yüzyıllardan beri devam ediyor. Özellikle savaşların her coğrafyaya yayıldığı Dünya Savaşları süresince gösterilen bu tepkinin elbette daha başka bir anlamı var. Dünya üzerindeki iktidarların kavgalarına; devletsiz, sınıfsız, sınırsız ve özgür bir dünyanın savunusuyla karşı çıkanlar, aslında devletli sistemle donanmış kapitalist işleyişin sadece savaş sürecinde değil, barış sürecinde de bu söylemlerini yükseltirler.

Barış, devletlerin halklar üzerindeki sömürüsünün devam etmesi anlamına geldiğinde; kapitalizmin hammaddesi veya pazarı olabilecek tüm toprakların küresel sömürüye itaat etmesi koşuluyla var olabilecek bir durumdur. Küresel kapitalizmin hüküm sürdüğü pazarın işlemesiyse barış, naif anlamıyla savunulamaz. Devletlerin tüm yıkıcılıklarını gizledikleri bir dönemse barış, sahiplenilmez.

Suriye’de “barış”ın ne anlama geldiğini görmek için, yine küresel medyanın o çok paylaşılan videolarına bir göz atmak yeter. Ellerindeki sopadan silahlarıyla, oyundan da olsa arkadaşlarını “katletme oyununu” oynayan Suriyeli çocuklarda görmek gerek, kapitalizmin barışının ne demek, savaşının ne demek olduğunu.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kapitalizmin Barış Yelleri Estiğinde… appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/13/kapitalizmin-baris-yelleri-estiginde/feed/ 0
Barzani’nin KDP’sinden Halkın PYD’sine : Rojava Halkındır https://meydan1.org/2013/08/26/barzaninin-kdpsinden-halkin-pydsine-rojava-halkindir/ https://meydan1.org/2013/08/26/barzaninin-kdpsinden-halkin-pydsine-rojava-halkindir/#respond Mon, 26 Aug 2013 17:49:32 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/26/barzaninin-kdpsinden-halkin-pydsine-rojava-halkindir/ Yaklaşık bir yıldır gündemde geniş yer tutan, TC’nin “Kürtlerle BarışMa” ve Suriye siyaseti, esas olarak bölgenin durumu; çatışmaların sadece Baas Rejimi’yle “sözde” bu rejime direnen Özgür Suriye Ordusu arasında sürmekte olduğu aldatmacasının, iktidar ve ana akım medya tarafından bile sürdürülemediği günlerde, daha kritik bir hale geldi. Baas Rejimi ve Özgür Suriye Ordusu dışında, üçüncü bir […]

The post Barzani’nin KDP’sinden Halkın PYD’sine : Rojava Halkındır appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yaklaşık bir yıldır gündemde geniş yer tutan, TC’nin “Kürtlerle BarışMa” ve Suriye siyaseti, esas olarak bölgenin durumu; çatışmaların sadece Baas Rejimi’yle “sözde” bu rejime direnen Özgür Suriye Ordusu arasında sürmekte olduğu aldatmacasının, iktidar ve ana akım medya tarafından bile sürdürülemediği günlerde, daha kritik bir hale geldi. Baas Rejimi ve Özgür Suriye Ordusu dışında, üçüncü bir yolun daha varlığının idrakıyla; bu yolun gösterdiği Rojava’nın, iki tarafın da saldırılarının hedefi haline geldiği gözler önüne serildi.
Rojava halkı; Kuzey’de TC’ye, Güney ve Batı’da El Kaide’ye bağlı El Nusra çetelerinin yanı sıra, Irak ve Suriye’de kurulacak bir İslam Devleti için cihat ilan eden El Kaide bağlantılı diğer çetelere direniyor. Zaman zaman bu cihatçı çetelerle ya da TC’yle işbirliği içinde saldıran Azadi Partisi’yle ve KDP çizgisindeki El Parti ile mücadele ediyor. Doğuda ise, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin tutarsız siyasetiyle köşeye kıstırılmaya çalışılıyor. Üç tarafı düşmanla çevriliyken, nefes alacağı tek yön olan doğusundaki Federal Kürdistan Bölgesi’nden KDP’nin siyaseti, kafalarda soru işaretleri yaratıyor.
KDP Lideri Mesut Barzani, Rojava’da Temmuz ayından beri süren çatışmaların ve Kürtlere yönelik katliamların yoğunlaşmasının ardından, Ağustos ayı ortasında, bu katliamlara dair yaptığı geç kalmış açıklamada;“Bir süreden beridir, bazı siyasiler ve haber merkezlerinde, teröristler tarafından, Batı Kürdistan’da Kürtler’e karşı cihat ilan edildiği ve katliamlar yapıldığı, El Kaide’ye bağlı teröristlerin sivil ve masum halka saldırılar yaptığı, Kürt kadın ve çocukların başlarını kestiği yönünde haberler yayınlanıyor. Gerçeklerin açığa çıkması ve bu haberlerin doğruluğunu araştırmak için Batı Kürdistan’a gidecek bir özel komite oluşturulmasını istiyorum.” diyerek, belki de, bölgedeki statüsünü kaybetmemek için, Rojava’daki durumu görmezden geliyor.
Barzani; TC yetkililerine “Yeter ki Türkiye’de barış olsun. Ben PKK’lıların silahlı olarak bölgemize gelmesini sorun etmem. Bunları sizin belirlediğiniz koşullarla nereye gitmeleri, nasıl muameleye tabi tutulmaları gerekiyorsa o şekilde karşılarız.” diyerek, TC ile yakınlık siyasetini, yine aynı kaygıyla güdüyor.
Bu beyanı dışında, bayram süresince ve sonrasında, birkaç gün önceye kadar Semalka sınır kapısını kapalı tutarak, yaşanan savaş koşulları sebebiyle Federal Kürdistan Bölgesi’ne göç etmeye çalışan Rojavalılara engel oldu. Güney Kürdistan haber merkezlerinden duyurulan, kapının açıldığına dair yalan haberler, göç hazırlığında olan Kürtlerin sınır kapısına yığılmasına neden oldu ve peşmergeler tarafından geri çevrildiler. Sadece 30 ağır hastanın geçişine izin verildi.
Aylardır süren çatışmaların yanı sıra, sivillere yönelik katliamların da rutinleştiği Rojava’da yaşananlardan, yaşamın yeniden inşasını baltalama girişimlerinden haberdar değilmişçesine söz ve eylem üreten KDP, belki de bölgesel statüsünü koruma stratejisi güderek hareket ediyor. Bölgesel statüsünü, küresel şirketler ve devletlerle geliştirmiş olduğu işbirliği siyasetine dayandıran KDP’nin, gözden kaçırdığı nokta; bu statüsünü, Kürt halkının mücadelesine de borçlu olduğu gerçeğidir.

“Karanlıklar dolu 20. yüzyılın tersine 21. yüzyıl, Kürtlerin umutlarının gerçekleşeceği bir yüzyıl olacak. Bu kritik aşamada halkımızın haklı mücadelesini zafere ulaştırmak için birlik ve ortak çalışmaya ihtiyacımız var.” diyen Barzani’nin çağrıcılığında, 15-16-17 Eylül tarihlerinde, Kürdistan’ın dört parçasından gelecek tüm siyasi bileşenlerin katılımıyla Hewler’de Kürdistan Ulusal Kongresi gerçekleşecek. Bu kongrenin örgütlenmesinde önemli rol oynayan KDP ile PYD ve PKK arasındaki ilişkilerin hangi yönde ilerleyeceği, İran, TC ve diğer küresel faktörlerin yanı sıra, sadece Batı ve Kuzey Kürdistan için değil; Doğu ve Güney için de kritik önem taşıyor.

The post Barzani’nin KDP’sinden Halkın PYD’sine : Rojava Halkındır appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/26/barzaninin-kdpsinden-halkin-pydsine-rojava-halkindir/feed/ 0