The post IŞİD Öldü Hayaleti Dolaşıyor- Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Bir zamanlar acımasız, şimdi zavallı ve amaçsız”
IŞİD Karşıtı Koalisyon Güçleri’nin önemli üst düzey ABD diplomatlarından Brett McGurk’ın bu zafer nidası, Rakka’nın düşmesinden hemen sonra geldi. Haftalarca süren sokak çatışmalarının ardından Demokratik Suriye Güçleri, 20 Ekim’de Rakka’da kontrolü sağladı. IŞİD’in önemli kalelerinden biri Deyrezor da aralık başında düştü. Hemen hemen aynı tarihlerde gerçekleşen, biri Rusya Devlet Başkanı Putin diğeri Irak Başbakanı Abadi tarafından ilan edilen iki zafer, bir yanda Suriye diğer yanda Irak’ta IŞİD’in hükmünün sonuna gelindiğinin göstergesiydi.
Ancak ABD medyası, Rakka’nın düşüşünü büyük bir zafer gibi açıklamaktan imtina etti. Brett McGurk ve diğerlerinin zafer nidaları, büyük bir şüphe ile karşılandı. Bu şüphede, daha önceki benzer zafer ilanları ve ardından yaşanılanlar, ABD dış politikasında elde edilen deneyimler yatıyor; 2002 Afganistan, 2003 Irak… Zafer deneyimlerinin hepsi, bir süre sonra ABD politikalarının başarısızlığa uğradığı yerlere dönüştü. Medyanın “zafer” şüpheciliğinin ardındaki asıl neden bu.
Tüm bu şüpheciliğe rağmen, ortada açık bir durum var. IŞİD için yenilgi süreci başladı.
8 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyayı, bu coğrafyadaki enerji kaynaklarını ve güçlü askeri merkezleri kontrolünde bulunduran; bugüne kadarki en güçlü, en zengin ve en çok askeri ekipmana sahip cihatçı yapılanma olduğu söylenen; Asya’dan Amerika’ya yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği saldırıları gerçekleştiren; Batı Afrika’dan Doğu Asya’ya geniş bir coğrafyada ilan edilen birçok eyaleti bulunmuş olan; propagandayı, özellikle internet üzerinden propagandayı iyi kullanan bu yapılanmanın “bitişi”, bugün küresel siyasetin en çok konuşulan konularından birisi.
Peki IŞİD neden böyle bir sürecin içine girdi?
IŞİD’in başarısının altında yatan nedenlerin başında, sürekli fetih stratejisi var. Alınan zaferlerle ele geçirilen yeni yerler, IŞİD’e tanrı iradesinin bu yönde olduğu propagandasına olanak veriyordu. Bu, önemli bir dinsel motivasyondu. Sınırları genişletmek ve yayılmak demek, daha fazla silah ve savaş, satılacak arkeolojik zenginlikler, yağmalanacak yeni mallar ve kaynaklar demekti. Sürekli fetih stratejisinin sonuna gelinmesi bunların hepsinin azalmasına, bu da dinsel motivasyon da dahil olmak üzere farklı motivasyonların çökmesi anlamına geliyordu.
IŞİD, Sünni Müslüman bir coğrafyada, Sünni aşiret liderlerinin merkezi siyasi otoritelerle gerilimlerini iyi kullanabilmişti. Ancak, bu bölgelerdeki acımasız uygulamalar, katı kurallar, bölgedeki halkın desteği noktasında sıkıntılar yarattı.
Özellikle, Suriye ve Irak’ta sınırlarını genişletebileceği bir alan kalmadı. Çünkü sınır bölgeleri etrafındaki tüm güçler siyasi ve askeri açıdan güçlüydü. Yerel güçlerle hareket etmeyi başaran IŞİD karşıtı güçler, IŞİD’e ağır kayıplar verdirdi. Bu durum örgütü bitiremese de İslam Devleti projesini çökertti. Artık dağınık bir harekete dönüşmüş bir IŞİD var.
Dağınık Savaş Kimin Stratejisi?
Bu dağınık durum, IŞİD’e Suriye ve Irak’taki topraklarını kaybettirse de; IŞİD’e katılıp yaşadıkları coğrafyalara geri dönenler IŞİD tartışmalarının ana gündemini oluşturuyor. Mülteciler ve göçmenlerle kamufle olup Suriye’den Irak’tan dönenler! Bu geri dönüşler, farklı yerlerdeki gizli hücrelerle beraber değerlendirildiğinde, IŞİD’in terör yöntemlerini kullanmasında yarar sağlayabileceği sık konuşulanlar arasında. Yani IŞİD’in “dağınık savaşta” kullanacağı önemli bir koz!
Konuşulan bir başka senaryo, IŞİD’den sonra başka bir cihatçı grubun ortaya çıkıp çıkamayacağı yönünde. IŞİD’den doğan boşluğu doldurmaya çalışacak başka bir grup…
Aslında IŞİD’in içinde bulunduğu durumun böyle konuşuluyor olması, IŞİD’den doğan boşluğu doldurmakla ilintili. Küresel siyasal ve ekonomik iktidarların, IŞİD’in varlığından nasıl yararlanabildiklerini özellikle 2014’ten bu yana deneyimliyoruz.
IŞİD Canavarından IŞİD Hayaletine
“IŞİD bitse bile, arkasından daha radikalleri gelebilir” iddiası da, “mülteci ve göçmenlerin arasına kamufle olmuş IŞİD” hayaleti de bu boşluğu doldurmaya yönelik bir çaba. Bu iktidarlar IŞİD’in varlığından istediklerini alamadılarsa normal olarak bu boşluğu dolduracakları başka bir çete bulmakta çok zorlanmayacaklardır. Öte yandan IŞİD’in hayaleti bile belki yetebilir!
Korku, endişe ve sürekli bir panik hali diye tanımlamıştık terörokrasiyi gazetemizin 36. sayısında. Tüm toplumsal yaşamı yönlendirmeye başlayan bir süreç olduğundan, demokrasinin ortadan kalktığından, meşruluğunu demokrasiden alan devlet mantığının bittiğinden, yeni bir siyasal dönemin yeni bir devlet politikasını beraberinde getirdiğinden bahsetmiştik.
IŞİD’in varlığı, Batı’da yükselişte olan faşizmle ilişkili hareketleri, bu hareketlerin de devlet şiddetini beslediği bu kadar aşikarken şu tespit kaçınılmaz: Devletlerin IŞİD politikası onların lehine olacak şekilde işe yaradı.
IŞİD benzeri terörokrasi oluşumlarının doğrudan ve dolaylı olarak “başardıklarının” altını çizmekte yarar var. Yaratılan korku ve panik haliyle; devlet şiddeti meşrulaşır, halk sindirilmeye ve pasifize edilmeye zorlanır, faşist mobilizasyon beslenir. İstenilen coğrafyalarda istenilen siyasi-ekonomik amaçlar gerçekleştirilir (olmadığı takdirde büyük bir keşmekeş yaratılır). Tabi, bu keşmekeşin yaşandığı coğrafyalar dışında, toplumsal muhalefetin marjinalize edilip baskılanması bir başka dolaylı etkidir.
Devlet “terör örgütleri”nin varlığında, “kendi terörünü” gizlemeye çalışır. Aynı zamanda karşısında olan herkesi bu “terör örgütü” aynılığında eritmeye çalışan devlet; tüm muhalif kesimleri “terör örgütü” tanımının ardına iter; bu aynılıkta topyekûn bir “kendinden olmayan herkesi yok etme” politikası güder.
Temelini korku, baskı, kontrol ve tahakküm üzerine kuran devletler için, IŞİD’ler vazgeçilmezdir. Efendilerin yarattığı ve beslediği canavar ölür, korku, baskı, kontrol ve tahakkümün devam etmesi için hayaleti yaşatılır. Yetmediği koşullarda başka El-Kaide’ler, başka IŞİD’ler…
Hüseyin Civan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.
The post IŞİD Öldü Hayaleti Dolaşıyor- Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Rakka Temizliği Sürerken Gazeteci Nazım Daştan’ın Objektifine Düşen Kareler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Mezopotamya Ajansı muhabiri, gazeteci Nazım Daştan’ının çekmiş olduğu görüntülere ve yapmış olduğu habere göre, kentin yüzde 90’ını kontrol altına alan DSG savaşçıları, kent merkezinde kıskaca aldığı IŞİD’e dört bir taraftan operasyon düzenliyor.
Bir yandan IŞİD’i temizleyen savaşçılar, bir yandan da IŞİD’lilerin kalkan olarak kullandığı sivilleri kurtarıyor.
The post Rakka Temizliği Sürerken Gazeteci Nazım Daştan’ın Objektifine Düşen Kareler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ortadoğu’da Haritalar Değişiyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Suriye’de 7 Yıllık Savaşın Sonu mu?
21 Temmuz 2015’te dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, yaptığı açıklamada, Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle ortaya çıkan çok parçalı, karmaşık durumu şu sözlerle özetliyordu: “Biz Suriye’nin omlet haline gelmiş bir yumurta olduğuna inanıyoruz. Omletten de tekrar yumurta yapamazsınız.” Şimdi 2015 yılının ortalarına gidelim ve Yaalon’a, o dönem doğruluk payı olan “omlet” benzetmesiyle bu özgüvenli sözleri söyleten Suriye’deki durumu özetleyelim:
IŞİD’in 2014’ün Haziran ayında Musul’u ele geçirmesi öncesi aynı yılın başında ülkenin 6. büyük kenti Rakka, ileriki süreçte hilafet devleti ilan edecek cihatçı çetenin kontrolüne geçmişti. Rakka’nın güneyindeki Deyr -ez Zor, yine IŞİD tarafından kuşatılmış, bu durum Suriye’nin, Irak ile bağlantısını koparmıştı. Irak sınırındaki El Kaim kapısını ele geçiren IŞİD, olaya ilişkin olarak yayınladığı videoda Sykes-Picot anlaşmasının 100 yıl sonra yırtıldığını vurgulamıştı. Şam’dan sonraki en büyük kent Halep’in ise yarıdan fazlasında cihatçı çetelerin varlığı söz konusuydu. Şam’da da, doğudaki Guta bölgesinde cihatçı çeteler hakimdi. Ayrıca Ürdün ve İsrail sınırlarında bu devletlerin himayelerinde, ABD, İngiltere destekli cihatçı çeteler kontrol alanlarına sahipti.
TC, Körfez ülkeleri ve ABD’nin farklı düzeylerde desteklediği çetelerin bu kontrol alanları arasında, şu sıralarda da gündemde olan İdlib’i ise farklı bir parantez içine almak gerek. 2014 Eylül ayı itibariyle Suriye’deki önceliğini rejim değişikliğinden IŞİD’e yönelik operasyonlara evrilten ABD’yi “savaşa geri çağırmak” şeklinde okunabilecek Fetih Ordusu adlı cihatçı çatı örgüt projesi Türkiye- Suudi Arabistan-Katar devletlerince geliştirilmişti. “Fetih Ordusu” 2015 Mart ayı sonlarında İdlib’i ele geçirerek emirlik ilan etti. Böylece TC-Körfez ittifakının Esad’ı devirme politikası kapsamında bu devletlerce ABD’ye “önceliklerini gözden geçirmesi” mesajı veriliyordu. Bu dönemde ABD’nin Suriye politikasında ise dışarıdan çok da anlaşılamayan bir çift başlılık oldukça belirgindi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ile CIA ekseninde oluşan bu çift başlılığa göre, Pentagon üzerinden SDG benzeri “seküler” gruplara destek verilirken, diğer taraftan Körfez devletlerinin mali desteği ile CIA’nin kurduğu operasyon odaları sonucu cihatçı çeteler destekleniyordu. TC-Katar-Suud ittifakının açıktan desteklediği “Fetih Ordusu” projesi ve İdlib’te kurulan cihatçı emirlik, CIA’in kurduğu bu “operasyon odalarının” sonucuydu.
İdlib’i ele geçiren çatı örgüt “Fetih Ordusu’nun o dönemdeki iki ana bileşeni ise El Kaide kökenli Nusra ve TC destekli Ahrar -uş Şam’dı.
IŞİD ve Diğer Cihatçı Çeteler Sonrası Dönem Daha Büyük Savaşları mı Doğuracak?
Irak’taki topraklarını kaybeden, Suriye’de ise Deyr -ez Zor ve Rakka’yı kaybetmek üzere olan IŞİD’in, muhtemelen yakın bir gelecekte hakimiyet alanı kalmayacak. Böylece toprak hakimiyeti koşuluna bağlı olan “hilafet devleti” özelliği ortadan kalkacak olan cihatçı çetenin, aslına rücu ederek Irak’taki Sünni bölgelere çekilmesi bir ihtimal.
Diğer yandan, şu andaki olası çatışmalarını IŞİD nedeniyle erteleyen sahadaki öznelerin, bu varlık ortadan kalktığında Suriye’de nasıl konumlanacakları ortadaki soru işareti. Suriye’nin, özellikle doğusunda rejim ve müttefiklerinin galibiyetini “sessiz sedasız” kabul etmiş görünen ABD, son olarak Ürdün sınırında eğittiği cihatçı çetelerden silahlarını teslim etmelerini istedi.Buna karşın, ülkenin kuzeydoğusundaki üsleri üzerinden elde ettiği nüfuz alanlarını yitirmek istemeyeceği varsayılan ABD, bu varlığına koşut olarak, Suriye’nin kuzeydoğu ve doğusunda Kürtlerin ve Arapların federatif bölgelerinin oluşumunu savaş sonrası pazarlık konusu haline getirebilir. Rusya’nın da sıcak baktığı bilinen böylesi bir yapı, savaş sonrası konuşulacak önemli gündem maddelerinden olacaktır.
Savaşın kaybedenleri arasında yer alan TC ise, bölgedeki varlığını Rojava karşıtlığına indirgeyerek, tamamen izole olmamak için, kendisine zorunlu müttefikler yaratma yoluna girdi. ABD ile de ipleri “tam koparmadan”, savaş sonrası bölgede siyasal ve ekonomik anlamda oluşması muhtemel Rusya-Suriye-İran ittifakına katılma eğilimi taşıyabilecek olan TC’nin bu ve benzeri zorunlu ittifak girişimlerinin, Halep’ten 82. vilayet yaratma hayallerinden gelinen noktada apaçık bir yenilgi olduğu ortada.
A- Suriye’de Yeni Harita Doğu’da Çizilecek
Suriye’nin kuzey- kuzey doğu sınırları boyunca uzanan ve 2012’den beri varlığını sürdüren Rojava ise Suriye’nin bu çok parçalılığı içinde yer alıyor görünse de, fiilen uyguladığı ve savaş sonrası için de vaad ettiği federasyon projesiyle ayrı bir konumda değerlendirilmeyi hak ediyordu. Temmuz 2012’deki devrim sürecinde henüz sıcak çatışma bölgeleri içinde yer almayan Rojava, ilerleyen süreçte önce Nusra, daha sonra da IŞİD gibi, devletlerin terörizm politikalarının sahadaki fiili uygulayıcılarına karşı sergilediği direnişle savaşın denkleminde kilit bir konumda yer aldı.
Savaşta bugün gelinen noktada , “savaş bitti, Esad kazandı” yorumları paralelinde, batıda Suriye Rejimi’nin hakimiyeti belirginleşirken, Fırat’ın doğusunda ABD/SDG ile Rusya/Suriye eksenleri arasında bir denge oluştu. Bu denge uyarınca Rejim güçleri IŞİD’e karşı operasyonların sürdüğü Rakka’ya müdahil olmayacak, aynı şekilde ABD/SDG ittifakı da Deyr -ez Zor’dan uzak duracaktı. Bu fiili anlaşmanın kırılgan yapısı, IŞİD sonrası dönem için, farklı çatışmaların habercisi niteliğinde. Şimdiye dek bu eksenler birbirleriyle direkt çatışmayarak, benzer fiili anlaşmalar yolunu seçmişti. Bunun nedeni, öncelikle bertaraf edilmesi gereken IŞİD varlığı idi. Savaşın sonunun yaklaştığının konuşulduğu bu süreçte, Fırat’ın doğusundaki bu bölge, savaş sonrası Suriye’nin siyasi haritasının çizileceği coğrafya olacak.
Suriye’de rejimin sonunun geldiğine TC ile birlikte kendisini inandıran bir başka bölgesel aktör olan İsrail ise, savaş sonrası, daha büyük savaşların kıvılcımını çakma potansiyeli taşıyor. Suriye’de rejime karşı savaşan bazı cihatçıları desteklediği gerçeğini ters yüz ederek, “cihatçılardan boşalan bölgelere Hizbullah yerleşecek” bahanesine sığınan İsrail, her fırsatta, Irak-Suriye-Lübnan hattı boyunca oluşabilecek Hizbullah-İran eksenine saldırmaktan geri durmayacağını söylüyor.
IŞİD ve diğer çetelerle çatışma dinamiklerinin orta vadede bitmesi öngörülen Suriye’de, bundan sonraki dönemde, savaşın kazananı ve kaybedenleri arasında yaşanacak gelişmeler, yeni çatışma alanlarının ortaya çıkıp çıkmayacağını gösterecek. Bu olası yeni dinamikleri görmek için ise, tüm bu, devlet, devletsi ve devlet dışı öznelerin Suriye’de yeni oluşacak haritayı önlerine koymaları gerekecek.
B- İdlib – Efrin Gerilim Hattı
Aralık ayı sonlarında Halep’in cihatçılardan Suriye rejiminin eline geçmesiyle, gözler İdlib’e çevrilmişti. Halep’ten ve sonrasında cihatçı çetelerin bulunduğu Hama ve Humus’tan, rejim ile anlaşmalı şekilde çekilen cihatçıların yerleştirildiği İdlib, savaşın son cephesi olarak değerlendiriliyor. Suriye ordusu İdlib’e topladığı cihatçı çetelerle yapacağı bu “son savaşta”, onları geldikleri yere, Türkiye sınırına doğru itmenin hesabını yaparken, TC ise başka bir hesap peşindeydi. Ancak bu hesap, geçtiğimiz ay İdlib’te yaşanan çeteler arası savaşta açmaza girdi. İdlib’e komşu Rojava kantonu Efrin’e, kontrolündeki çeteler üzerinden saldırmayı planlayan TC, Heyet Tahrir -eş Şam (HTŞ) ile Ahrar -uş Şam arasında yaşanan çatışmalar sonrası Efrin’e saldırı politikasında değişikliğe gitmek zorunda kaldı.
Efrin’e saldırı hamlesini boşa düşürecek bir başka gelişme de, Fırat Kalkanı işgal güçlerinin olası bir operasyonunun, Efrin- İdlib’e doğru genişleme bölgesi olarak düşünülen Tel Rıfat’ta yaşandı. YPG ile Rejim arasında varılan mutabakatla Tel Rıfat Suriye Ordusu’na bırakıldı ve TC’nin Fırat Kalkanı bölgesinden Efrin-İdlib hattına açmayı düşündüğü koridor projesi başlamadan bitti.
ABD ile yaşanan gerilim, düşürülen Rus uçağı ve özür sonrası bölgede Rusya’nın fiili bir oyuncusu haline dönüşen TC’nin, İdlib’in “devri” konusunda bölgedeki cihatçı çetelerin “hamisi” vasfıyla Rusya- Suriye ittifakına verdiği teminat, HTŞ-Ahrar savaşında geçerliliğini yitirdi. TC için bu “iç savaşın” kötü sonucu , önceliklerini hakimiyet alanlarını korumaya verecek çetelerin, bu süreçte Efrin’e saldırı planları içinde olamayacağıydı.
Benzer şekilde TC de öncelik politikalarını İdlib’te HTŞ’nin hakimiyet kurmasıyla, Erfin’den bu bölgeye kaydırmak zorunda kaldı. Çatı bir cihatçı örgüt olan HTŞ’deki El Kaide-Nusra ağırlığı ve örgütün İdlib’te kurduğu hakimiyet, ABD’nin tepkisini çekmişti. Genellikle Suriye’nin batısında askeri ve politik bir tasarrufta bulunmayan ABD, bölgenin bu duruma gelmesindeki payını “unutarak”, HTŞ üzerinden, “askeri tedbirlere başvurmaktan çekinilmeyeceği” açıklamasında bulundu. Bu açıklamaların yanına, ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün bölgedeki El Kaide varlığına dair TC’yi suçlayan demeci koyulduğunda, TC’nin gündeminin Efrin’den İdlib’e kaymasındaki zorunluluk anlaşılır bir hal alıyor.
Bu zorunlulukta birlikte TC’nin Fırat Kalkanı içindeki çeteleri,yanlarına Ahrar -uş Şam’ı da katarak Efrin’e taşıma planının, rotasını İdlib’e çevirme ihtimali artıyor.
C/ Deyr -ez Zor: Verimli Suriye
Astana Görüşmeleri’nde ilan edilen “çatışmasızlık bölgelerinde” cihatçıların hareketsiz kalması, Suriye Ordusu ve müttefiklerine Deyr -ez Zor ve benzeri bölgelere hareket olanağı sağladı. Böylece Suriye ordusu Deyr -ez Zor’a yöneldi. Kaliteli petrol yatakları ve geniş tarım arazileri nedeniyle Deyr-ez Zor bölgesi “Verimli Suriye” olarak da biliniyor.
Peki Suriye Ordusu ve müttefiklerinin Deyr-ez Zor’a yönelmesi karşısında ABD’nin tutumu ne olacak? ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı açıklamasına göre IŞİD Karşıtı Koalisyon/SDG ile Rusya/Suriye ittifakları arasında -IŞİD faktörü gözetilerek- fiili çatışmasızlık bölgeleri ilan edilmiş durumda. Bu çatışmasızlık bölgelerinin ilanında ise Fırat’ın batı ve doğusu esas alındı. Ancak bu ayın başlarında Suriye’nin Rus Hava Kuvvetleri desteğinde, Fırat’ı geçerek Deyr -ez Zor’a ilerleyişiyle, bu esasın hükmünün kalmadığı, fiili sınırın Deyr -ez Zor’un doğusu olarak güncellendiği anlaşılıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde SDG’nin başlattığı “Cizre’nin Fırtınası” hamlesinin Deyr -ez Zor’un doğusunu kapsadığı duyuruldu.
Savaş Irak’ın Kaderi Mi?
2003’te başlayan ve binlerce insanın yaşamını yitirdiği savaşı yaşamış ve ardından bölgede pek çok örgütün faaliyet sahası olmuş Irak’ta son dönemde IŞİD’in kaybediyor oluşu ve Güney Kürdistan’daki referandum gibi pek çok gelişme yaşanırken bu coğrafyanın siyasi haritasının değişmesi ve yeni çatışmaların yaşanması ihtimali de bulunuyor. Bu sebeple bu coğrafyanın gelişmelerine ve bu coğrafyadaki güçlere bir göz atmak gerekecektir.
Güney Kürdistan’daki Referandum “Bağımsızlık” İçin Mi?
Başur Kürdistanı, bölgedeki her bir yapıyı doğrudan ilgilendiren tartışmalı bir referandum gündemine girdi. Bölgesel ve küresel pek çok devletin ertelenmesi gerektiğini düşündüğü referandum Ortadoğu için yeni diplomatik veya askeri sorunları başlatacaktır. Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde iktidara sahip parti KDP (Kürdistan Demokrat Partisi)’nin aldığı kararla 25 Eylül’de gerçekleşecek olan referandum, Başur Kürdistanı’nda bağımsız bir Kürt devletinin oluşturulmasını öngörüyor. KDP bu kararla iç ve dış siyaset doğrultusunda bir hamle gerçekleştiriyor. KDP/Barzani hem IŞİD’le yapılan savaşın başlarında uyguladığı pratikler (peşmergelerin Şengal gibi bir çok bölgeyi IŞİD saldırısı sırasında terk etmesi) sebebiyle halk üzerinde azalan etkisini böyle “ulusal” bir mesele üzerinden tekrar arttırmak hem de başkanlık koltuğunu bırakması gerektiği düşüncelerinin arka planlara atılmasını sağlamayı planlıyor.
30 Ocak 2005’ten bu yana Irak devletine bağlı özerk bir yönetim olan Kürt yönetimi, bağımsız bir devlet olarak bölgedeki ilk meşru Kürt devleti olma isteğinde. Bölgesel Yönetimin meclisini kapatan, işleyişine engel olan ve bağımsızlığın oylanacağı referanduma karar veren KDP’nin dışındaki Kürt partilerinin ise bu referanduma dair yaklaşımları sorgulanıyor. Duran Kalkan’ın “Bu referanduma kim karar veriyor?” şeklindeki açıklaması ile PKK referanduma açıkça karşı çıksa da bölgesel yönetimde siyaset yapan bölgedeki diğer GORAN (Değişim Hareketi) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) gibi büyük Kürt partileri şimdilik referanduma ne açıktan destekte bulundular ne de karşı çıktılar. İşlemeyen bir mecliste meclis başkanlığı makamını elinde bulunduran Goran Hareketi KDP’nin meşruiyetini sağlayacak bir oylamada “evet” demek istemese de KDP’nin oylamayı ulusal bir mesele olarak göstermesi nedeniyle “hayır” demeye de çekiniyor. KYB ise oylamanın mecliste alınacak karar sonucu yapılması durumunda “evet” demekten geri durmayacaklarını açıklamıştı.
Ayrıca şimdiden referandumdan çıkacak bağımsızlık sonucunun ardından ilan edilecek bir Kürdistan devletinin bölgede çatışmalar dönemini tekrar başlatıp başlatmayacağı da tartışılmaya başlandı. Irak, egemenlik hakkına ve toprak bütünlüğüne aykırı olan bu durumu savaş sebebi sayarak, IŞİD’i bir çok noktada yenmiş olmanın ve Haşdi Şabi örgütünün merkezi ordu kuvvetlerine kattığı güçle Güney Kürdistan’da peşmerge güçleriyle bir çatışmaya/savaşa girebileceği de konuşuluyor. Ama olası böyle bir savaşta İran ve TC gibi bölgesel, Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin tutumu/tarafı ne olur, taraf olurlarsa savaşın boyutu ne olur ve Kürdistan, Irak ve Ortadoğu yeni bir keşmekeşin ortasında nasıl kalır bunları da konuşmak düşünmek gerekecektir.
A- Kürdistan Demokrat Partisi
Kürdistan Demokrat Partisi, Barzani aşiretlerinin Irak yönetimine karşı isyanın ardından 1946 yılında Mustafa Barzani tarafından kurulmuştur. Ağırlıklı olarak Hewler ve Duhok kentlerinde etkili olan ve Başur Kürdistanı’nın hükümeti olan KDP, 1979 yılından beri Mesud Barzani tarafından yönetiliyor.
B- Kürdistan Yurtseverler Birliği
Kürdistan Demokrat Partisi’nden koparak Irak eski cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından 1975’te kurulmuştur. Daha çok Süleymaniye kentinde etkili olan KYB, KDP ile uzun yıllar mücadele etmiş hatta 1994’te taraflar arasında silahlı çatışmalar yaşanmıştır. 1998’de yapılan barış anlaşmasıyla çatışmalar son bulmuş, Irak’ın işgalinin ardından da ilişkiler giderek iyileşmiş, Irak meclisi seçimlerine ortak adaylarla katılmışlardır.
Goran Hareketi
KYB’nin içindeki reformcu kanatta yer alan Noşirvan Mustafa, partisinden istifa edip 2006 yılında Goran Hareketi’ni kurdu. Süleymaniye kentinde etkili olan hareket, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki son seçimde oylarını arttırmış ve KYB’nin oylarını geçerek mecliste en çok oyu alan ikinci parti olmuştur. Goran Hareketi’nin bu yükselişi Güney Kürdistan’daki KDP-KYB eksenine dayalı siyasi yapıyı değiştirmeye başlamıştır. Ayrıca Goran Hareketi, İran ile sıkı bir ilişkiye sahiptir. Tahran KYB ile Goran Hareketi arasındaki sorunların çözümünde aracı olduğu gibi, bu iki partinin birleşmesini de amaçlamaktadır. Aynı zamanda İran’ın Güney Kürdistan’la 6 milyar civarında olan ticaret hacminin 4 milyar dolarını Süleymaniye bölgesiyle gerçekleştirmektedir.
Bölgedeki Kürtlerin yanı sıra referanduma dair tavrı en çok konuşulacak unsur Irak merkezi hükümeti. Irak, kendisine bağlı toprakların elinden çıkmasına ve bağımsızlık sonrasında Kürt devletine geçecek herhangi bir merkezden alacağı ekonomik geliri kaybetmesine neden olacak referanduma karşı duruşunu mecliste aldığı kararla reddetmesiyle kesinleştirdi. Zaten daha önce Irak merkezi hükümeti ve bölgesel Kürt yönetimi arasındaki tartışmalı bölgeler üzerinden var olan gerginlik referandumun tartışmalı bölgeleri de içereceğinin açıklanmasıyla başka bir boyut daha kazanmış oldu.
C- Tartışmalı Bölgeler
ABD’nin Irak işgalinin ardından Irak’ta 2005 yılında yapılan anayasadaki 140. maddede ortaya konan ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak merkezi hükümetinin de hak talep ettiği bölgelere tartışmalı bölgeler denilmektedir. Kerkük vilayetinin tamamı, Diyala’nın Hanekin ilçesi ve bazı kasabaları, Selahaddin’in Tuzhurmatu ilçesi ve Musul’un bazı ilçeleri ve kasabaları tartışmalı bölgelere giriyor. Ayrıca 140. maddeye göre 2007 yılında yapılması öngörülen referandum ile bölgeler Kürdistan Bölgesel Yönetimi veya Irak Merkezi Yönetimi’nin olacaktı fakat bu referandum hiçbir zaman yapılamadı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak Merkezi Yönetimi arasında tartışmalara yol açan bölgelerden Kerkük ise en dikkat çekeni. Sünni, Şii, Kürt, Arap, Türkmen ve Hıristiyan kesimlerin yaşadığı ve petrol yataklarının bulunduğu Kerkük her iki taraf açısında da büyük öneme sahip. Bu yılın ilk aylarında Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağının İl Meclisi’nin kararıyla Kerkük’teki tüm resmi binalara asılmasıyla başlayan tartışmalar Kerkük’ün bağımsızlık referandumuna katılacağının kesinleşmesiyle had safhaya ulaştı.
IŞİD’in I’sı da Kalmayacak
Musul’un 40 kilometre batısında, nüfusun çoğunluğu Türkmenlerden oluşsa da Ezidi, Arap ve Kürt nüfusun bir arada yaşadığı ve 2014 yılından beri IŞİD’in elinde olan Telafer kasabası Musul ile Suriye’yi bağlayan yol üzerinde bir kavşak konumundadır. IŞİD’in Irak’ın kuzeyinde kontrolünde tuttuğu tek toprak parçası iken 20 Ağustos’ta Irak ordusu ve Haşdi Şabi örgütünün kontrolünde başlayan operasyonlar sonucunda kasaba aşama aşama IŞİD’ten geri alınmıştı.
Telafer’in IŞİD’ten geri alınmasının ardından, IŞİD’in Irak’ın merkezine en yakın olarak varlığını sürdürebileceği tek toprak parçası haline gelen Havice kasabasına da bir operasyon gerçekleştirilmesi Irak’ın gündeminde. Kerkük’ün batısında bulunan bu kasabaya yapılacak operasyonla Havice’nin IŞİD’den geri alınması durumunda Kerkük üzerindeki tehlike kalkmış olacak ve kasabaya bağlı köylerin de geri alınmasının ardından IŞİD’in bölgede sahip olduğu hiç bir toprak parçası kalmayacak.
D- Haşdi Şabi
Halk Seferberlik Güçleri anlamına gelen Haşdi Şabi örgütü, IŞİD’in 2014’te Musul’u ele geçirmesi ve başta Samarra olmak üzere Şiilerin kutsal mekanlarının bulunduğu coğrafyalara yönelmesinin ardından Irak’ın Şii dini lideri Ayetullah Ali El-Sistani’nin “cihad” çağrısı yaparak, bütün Şiileri ve Iraklıları IŞİD’e karşı mücadeleye çağırması ve böylece Iraklı farklı milis güçlerinin bir araya gelmesiyle kuruldu. Bir Şii örgüt olarak tarif edilse de örgütte -yaklaşık 120 bin Şii’nin yanı sıra- 16 bin Sünni Iraklı’nın da bulunduğu belirtilmektedir. Bu örgüt, Irak kolluk güçlerine takviye olarak kurulsa da, IŞİD’le savaşta ön plandaki aktör oldu ve bu bölgedeki kontrolü ele aldı. Irak hükümeti tarafından doğrudan desteklenen ve finanse edilen örgütteki pek çok grubun ayrıca İran’la yakın ilişkisi de bulunuyor.
Kandil’e Operasyon Mümkün Mü?
PKK’nin askeri kamplarının bulunduğu, Irak ve İran arasındaki Kandil Dağları; TC’deki Kürt politikalarına göre tekrar tekrar gündeme geliyor. Kürt düşmanlığını arttırarak milliyetçi oylara talip her iktidar, PKK’nin kamplarına, Kandil Dağları’na operasyon yapacağı vaadini veriyor. 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından uyguladığı şiddeti daha sistematik ve sürekli hale getiren TC, bu dönemde Kürt politikasını da değiştirerek yine PKK’nin merkez üssü Kandil’i tehdit etme refleksini yani TC devleti hükümetlerinin popüler milliyetçi söylemlerini tekrarlıyor. Hatta son süreçte İran’la kurulan yakın ilişkileri referans gösterip İran’la birlikte Kandil’e bir operasyon düzenlenebileceği dahi konuşuluyor. Rojava’ya olan tehditlerini de tam olarak uygulayamasa da Rojava’yı havan topu atışlarıyla taciz eden TC’nin Şubat 2008’de Irak’a yaptığı sınır ötesi operasyonu benzeri bir operasyondan daha kapsamlı ve Kandil’i hedefleyen bir operasyonu gerçekleştirmesi hele de böylesi bir dönemde ne kadar gerçekçi bunu sorgulamak gerekiyor. Pek çok farklı silahlı örgütün, bağımsızlık referandumunu gündemine alan bir yönetimin, topraklarındaki hakimiyeti yeniden sağlamaya çalışan bir hükümetin ve bu kesimlerin birbiriyle savaşını yakından takip eden bölgesel ve küresel devletlerin dolaylı ya da doğrudan içerisinde bulunduğu coğrafyaya, yani Irak’a, TC’nin geniş bir operasyon planlamasının gerçekliği bulunmuyor.
Irak’ın referandum ve bağımsızlık sebebiyle Güney Kürdistan’a; TC’nin PKK’ye yönelik düzenleyeceğini iddia ettiği kara ve hava harekatlarıyla Kandil’e doğru yönelmesi coğrafyanın Ortadoğu olması sebebiyle sadece Irak devletini ve tarafları ilgilendiren meseleler değildir. Bu sebeple bölgede IŞİD’in yenilişinden, Goran Hareketi’nin, KYB’nin ve küresel devletlerin referanduma ve bağımsız kürt devletine bakışı, Haşdi Şabi örgütünün etkisinden TC’nin operasyon düzenlemeyi düşündüğü Kandil’in konumuna kadar her gelişme teker teker üzerinde durulması gereken konular olmaktadır.
E- Kandil Dağları
Kandil, en büyük parçası Irak tarafında olan Hewler il sınırı içindedir. Kandil Dağı üzerindeki en önemli yerleşim birimleri ise dağın doğu tarafındaki -İran’a bağlı olan Piranşehir ve batı tarafında bulunan -geçtiğimiz günlerde PKK’ye yönelik operasyon hazırlığında olan bazı MİT elemanlarının PKK tarafından alıkonulduğu yer olan- Süleymaniye’dir. TC’nin Kandil Dağları’na kuş uçuşu uzaklığı 89,5 km iken kara yolu ile bu uzaklık 100-110 km’yi bulmaktadır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.
The post Ortadoğu’da Haritalar Değişiyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devrimci Gazeteci, Yönetmen Rakka’da Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devrimci gazeteci, yönetmen Mehmet Aksoy yaşamını yitirdi. 32 yaşındaki Aksoy’un, Salı sabahı IŞİD’in Rakka’nın dışında düzenlediği bir saldırıda yaşamını yitirdiği öğrenildi.
IŞİD’li saldırganların, iki araçla bir YPG üssüne saldırarak içeri girmeyi başardığı Mehmet Aksoy’un da bu saldırı sırasında vurularak yaşamını yitirdiği ifade edildi.
Aksoy, Rakka’yı IŞİD’den geri almak için süren operasyonu izlemek ve belgesel çekimleri için iki aydır bölgedeydi ve sosyal medya üzerinden burada çektiği görüntüleri paylaşıyordu.
Aksoy için Londra’nın kuzeyinde Salı gecesi 300 kişinin katılımı ile bir anma gecesi de düzenlendi.
Mehmet Aksoy’un amcasının da 1990’lı yıllarda PKK saflarında savaşırken yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
The post Devrimci Gazeteci, Yönetmen Rakka’da Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Rakka Operasyonu’nda Bir Anarşist Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Rakka’nın, cihatçı terör çetesi IŞİD’den özgürleştirilmesi hamlesi sürüyor. Halen Rojava’da savaşan anarşist silahlı birlik IRPGF (Halkların Uluslararası Gerilla Güçleri) yaptığı açıklamada, Rakka’yı özgürleştirme operasyonu sırasında Amerikalı anarşist Heval Demhat’ın (Robert Grodt) yaşamını yitirdiğini bildirdi. Heval Demhat’ın 2014 yılı eylül ayında başlayan Kobané direnişi sonrası Rojava’ya geldiği öğrenildi.
The post Rakka Operasyonu’nda Bir Anarşist Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Demokratik Suriye Güçleri Rakka’ya Girdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Demokratik Suriye Güçleri Rakka’yı özgürleştirme hamlesinin başlatmasının hemen ardından savaşçılar, saat 16.00 itibariyle kentin doğu cephesinden girdi.
ANHA’dan edinilen bilgilere göre Almashalab Mahallesi’nde şiddetli çatışmalar yaşandığı öğrenildi.
The post Demokratik Suriye Güçleri Rakka’ya Girdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post SDG: “Rakka Savaşı” Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanlığı, bir basın toplantısı düzenleyerek Rakka’nın özgürlüğü için başlatılan operasyona dair açıklamalarda bulundu. Yapılan basın toplantısına, çok sayıda SDG komutanı, Rakka sivil meclis üyeleri, Rakkalı aşiret temsilcileri katıldı. Basın toplantısında açıklamayı SDG sözcüsü Talal Silo okudu.
Açıklamada, Rakka’yı cihatçı terör çetesi IŞİD’den özgürleştirmek için “büyük savaşın” başlatıldığı belirtilerek, Rakka’daki nihai savaşa SDG çatısı altında katılacak askeri güçler şöyle sıralandı:
YPG, YPJ, Devrimci Ordu (Ceyş El Sıwar), Cebhet El-Ekrad, Lîwa El-Şemal El-Dîmoqratî, Hêzên Eşîran, Mexawîr HumisTugayı, Siqûr El-Reqqa, Lîwa El-Tehrîr, El-Selaciq Tugayı, Senadid güçleri, Süryani Halk Meclisi güçleri, Minbic Askeri Meclisi güçleri, Dera Zor Askeri Meclisi güçleri, Özsavunma Güçleri ve Nuxbe Gücü.
The post SDG: “Rakka Savaşı” Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Rakka “Göründü” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz Kasım ayından bu yana Suriye Demokratik Güçleri (SDG) koordinasyonunda süren, Rakka’nın IŞİD’den özgürleştirilmesine yönelik Fırat’ın Gazabı Operasyonu’nda sona yaklaşılıyor. Operasyonun 4’üncü aşamasında, Rakka “büyük oranda” kuşatılmış durumda. Kente en yakın noktanın ise 2 Km. mesafeye kadar yakınlaştığı öğrenildi.
Fotoğraflar: Nazım Daştan (DİHABER)
The post Rakka “Göründü” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İzmir’deki Devrimci Parti Operasyonunda 10 Kişi Gözaltına Alındı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bu sabah saatlerinde, İzmir’de Devrimci Parti’ye yönelik polis operasyonu gerçekleştirildi. Yapılan baskınlarda toplam Devrimci Parti üyesi 10 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan isimler şöyle: Nurhak Sabur, Roni Ditin Gören, Ecem Selen, Hazal Elçin Yanar, Selim Kabasakal, Müslüm Şahin, Helin Ertekin (Mersin’den alınmış İzmir’e getiriliyor), Recep Kızılağaç, Ulaş Kantarcı ve Baran Demir. 10 Kişinin gözaltı gerekçesinin ise, Rakka’da IŞİD’e karşı savaşırken yaşamını yitiren İbrahim Tufan Eroğluer’in aile evinde gerçekleşen taziye etkinliği ve sosyal medya paylaşımları olduğu öğrenildi.
The post İzmir’deki Devrimci Parti Operasyonunda 10 Kişi Gözaltına Alındı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kırmızı Fularlı Kadın” Rakka’da Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2013’teki Taksim Gezi Parkı Direnişi sırasında Antalya’daki eylemlerde, “kırmızı fular taktığı” gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alınarak, tutuklanan Ayşe Deniz Karacagil, Rakka’da, IŞİD’e karşı düzenlenen operasyonda yaşamını yitirdi. Karacagil’in, Enternasyonal Özgürlük Taburu içinde savaşırken, 29 Mayıs sabahı yaşamını yitirdiği belirtildi.
Ayşe Deniz Karacagil, Taksim Gezi Parkı Direnişi’nin simge isimlerinden biri olmuştu.
The post “Kırmızı Fularlı Kadın” Rakka’da Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ulaş Bayraktaroğlu İçin Taziye ve Anma Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Önceki gün,Rakka’ya yönelik “IŞİD’den özgürleştirme” hamlesi sırasında yaşamını yitiren Birleşik Özgürlük Güçleri kurucusu devrimci Ulaş Bayraktaroğlu için aile bireylerinin de katılımıyla taziye ve anma gerçekleştirildi. Devrimci Parti’nin Kadıköy’de bulunan il merkezinde yapılan taziye ve anmaya Devrimci Parti,SYKP ve TKP Genel Başkanları’nın yanı sıra devrimci kurumlar Aka-Der,Alınteri,Devrimci Anarşist Faaliyet,Devrimci Hareket,DHF,ESP,Mücadele Birliği,Odak,Söz ve Eylem,SGDF,TÖP-G katıldı.Yapılan konuşmalarda Ulaş Bayraktaroğlu’nun yaşamı,mücadelesi ve devrimci mücadeleye bıraktığı devrimci değerler anlatıldı.
The post Ulaş Bayraktaroğlu İçin Taziye ve Anma Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İktidar Medyasından Al “Haberi” : Tel Abyad’a İşgal mi? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devlet politikaları çizgisinde yayın yapan gazeteler son günlerde ardı ardına Rojava’nın Tel Abyad (Girê Spî) bölgesine yönelik operasyon “haberleri” yapmaya başladılar.Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak Gazetesinin benzer içerikteki ve askeri kaynaklara dayandırdığı haberinin ardından bugün de Karar Gazetesinden Hilal Öztürk’ün özel haberinde, TSK’nin bölgedeki birliklerine bir ay içinde işgal harekatına başlayacak şekilde hazırlık yapmaları konusunda talimat verdiği iddia edildi.Bu iddialara paralel olarak söz konusu bölgede TSK hareketliliği gözlemlenirken haberde asıl amacın Cezire ve Kobané kantonları arasındaki bölgenin Cerablus’tan başlayıp Bab’a kadar uzanan ‘Fırat Kalkanı’na benzer bir operasyonla TSK tarafından işgal edilmesi olduğu belirtiliyor.Aynı işgal operasyonunda Kobané ve Menbiç’in de “hedefte olduğu” ifade ediliyor.
Bölgede bir yandan Suriye Demokratik Güçleri’nin yürüttüğü Rakka Operasyonu sürerken,TSK’nın böylesi bir işgal girişiminin dengeleri nasıl etkileyebileceği bir soru işareti.Söz konusu işgal girişimi ile Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesi süreci uzayacağı için bu girişimin gerilimi artırma olasılığı yüksek.Diğer taraftan önümüzdeki ay içinde Rusya ve ABD ile görüşmesi gündemde olan TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hamlelerinin, bölgedeki devletlerden yeni ödünler alma girişimi olduğu da değerlendiriliyor.
The post İktidar Medyasından Al “Haberi” : Tel Abyad’a İşgal mi? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>