rudolf rocker – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 16 Feb 2018 10:29:31 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Anarşist Yayınlar Dizisi (17): Britanya’da Anarşist Yayınlar 1 – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2018/02/16/anarsist-yayinlar-dizisi-17-britanyada-anarsist-yayinlar-1-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2018/02/16/anarsist-yayinlar-dizisi-17-britanyada-anarsist-yayinlar-1-zeynel-cuhadar/#respond Fri, 16 Feb 2018 10:29:31 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/16/anarsist-yayinlar-dizisi-17-britanyada-anarsist-yayinlar-1-zeynel-cuhadar/ Toprak Köylüye! 19. yüzyılda, Rus köylüsünün işçi yoldaşıyla beraber “Fabrika İşçiye” diye devam ettirdiği bu sloganın içinde şekillenen adalet arayışı, iki yüzyıl önce Britanya adasını alt üst etmeye başlamıştı. Gerard Winstanley ismindeki şair bir kumaşçı çırağı etrafında birleşen köylüler, sabah akşam ekip biçtikleri toprağın artık kendilerine ait olmasını istiyordu. Levellerlar, Ludditler, Dokumacılar gibi hareketlerin otoriteyi […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (17): Britanya’da Anarşist Yayınlar 1 – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Devlete karşı özgürlüğün, yani anarşizmin propagandasının yapılmadığı bir coğrafya dünya üzerinde hemen hemen yok gibidir. Fikirlerimizi yayma noktasında önemli araçlardan yayıncılık faaliyetleri, farklı coğrafyalarda anarşizmin kendine özgü deneyimler ve mücadele yöntemleri geliştirmesine olanak sağlamaktadır. Britanya adasının anarşist yayın bolluğundan dolayı çalışmamızı birkaç bölüme ayırarak tamamlayacağız. 17. yazısını yazdığımız bu bölüme giriş yaparken 17. yüzyılın İngiltere’sine kısa bir bakış atarak bölümümüze başlıyoruz…

Toprak Köylüye!

19. yüzyılda, Rus köylüsünün işçi yoldaşıyla beraber “Fabrika İşçiye” diye devam ettirdiği bu sloganın içinde şekillenen adalet arayışı, iki yüzyıl önce Britanya adasını alt üst etmeye başlamıştı. Gerard Winstanley ismindeki şair bir kumaşçı çırağı etrafında birleşen köylüler, sabah akşam ekip biçtikleri toprağın artık kendilerine ait olmasını istiyordu.

Levellerlar, Ludditler, Dokumacılar gibi hareketlerin otoriteyi hedef almasıyla sadece Britanya’da değil, işçi mücadelesi tarihinde de sıklıkla anarşizmle ilişkilendirilen bu akım, anarşizm tarihçileri tarafından da yoğunluklu olarak hareketin başlangıcına referans oluşturdu.

Britanya’da modern anlamıyla anarşizm, bir hareket olarak 1880’li yıllarda başlamıştır. Köylü isyanlarından anarşist mücadeleye gelene kadarki süreçte ise en çok göze çarpan olaylardan biri William Godwin ve anarşist fikirlere zemin oluşturan kitabı “Politik Adalet Üzerine”nin yayınlanması oldu. 1793’te yayınlanan kitapta Godwin, kendine anarşist demese de, devlet fikrinin eleştirisiyle kendinden sonraki kuşakların üzerinde duracağı sağlam bir düşünsel zemin oluşturmuştur.

Daha sonra sosyalizmin kurucularından Robert Owen’ın, işçileri kapitalizme karşı örgütleme çabalarıyla beraber, özellikle Londra ve Whitechapel’da yoğunlaşan işçi kulüpleri aracılığıyla bir işçi kültürü oluşmaya başladı. Soho’daki Rose Street Club, Windmill Caddesi’ndeki Autonomie Club, Bernes Caddesi’ndeki International Club anarşistlerin kullandığı mekanlardı. Anarşizmin örgütlendiği pek çok başka yerde olduğu gibi Britanya adası ve özelde İngiltere’de de göçmen hareketi ve anarşizm yakın bir ilişki içindeydi. Örneğin 1878’de ülkeye gelerek bölgede yayın yapan ilk anarşist dergiyi çıkarmış Johann Most bir göçmendi ve göçmen işçilere yönelik örgütlenme çalışmaları yaptı. Most’un editörlüğünü yaptığı Die Freiheit’a dair ayrıntılı bilgiyi yazı dizimiz kapsamında yayınlanan ilk yazıda bulabilirsiniz. (bkz. Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika) Sendikal hareketin birçok karşılığının yanında, Britanya’da anarşistlerin gündemine aldığı en önemli meselelerden biri de, tabi ki savaş karşıtlığı ve anti-militarist mücadele oldu.

The Anarchist

1885–1888 yılları arasında aylık periyotlarda çıkan The Anarchist, Britanya’daki İngilizce yayın yapan ilk anarşist yayın olma özelliği taşıyor. Henry Albert Seymour editörlüğünde yayın yapmış gazete, Londra’da basıldı. Pierre Joseph Proudhon’un Halk Bankası fikrinden ve Benjamin Tucker’ın anarşizm üzerine görüşlerinden etkilenerek yazılar yazan Seymour, gazete sayfalarında Pyotr Kropotkin gibi anarşist komünistlerin yazılarına da yer verdi.

Gazetenin editörü, Francis Bacon Topluluğu’nun bir üyesi olan Henry David Seymour, kendisini seküler olarak adlandırıyordu. Yaşlılık döneminde bu topluluğun yayın organı olan Baconiana’da editörlük yaptı. Malthus’çu evrim kuramı üzerine bir inceleme ve Bakunin biyografisi gibi kitap çalışmaları da bulunan Seymour, 1938 yılında yaşamını yitirdi.

Arbeter Fraynd

Britanya ve Paris’te çalışmalar yürüten “Yidişçe Konuşan Anarşistler Grubu”nun yayın organı olarak 1885’te yayınlanmaya başladı. Londra merkezli yayın faaliyetlerini sürdüren gazete devrimci şair Morris Winchevsky’nin editörlüğünde yayına başladı. Daha sonra Rudolf Rocker ve Saul Yanofsky’nin editörlüğünde yoluna devam eden Arbeter Fraynd, savaşın patlak vermesiyle yasaklandı. Savaş sonrasında Arbeter Fraynd ve Yidişçe Konuşan Anarşistler Grubu, Britanya’da tekrar çalışma yapmadı. Rocker ise 1918’de Hollanda’ya sürgün edildi.

The Torch: A Revolutionary Journal of Anarchist Communist

“Meşale: Anarşist Komünizmin Devrimci Dergisi” başlığıyla çıkan The Torch, Londra edebiyat çevresinden Olivia Rosetti, Helen Rosetti ve Arthur Rosetti kardeşler tarafından çıkarılıyordu. Anarşist komünist bir çizgide yayın yapan gazetede, Louis Michel, Sebastian Faure, Errico Malatesta’nın yanında Emile Zola, Octave Mirbeau gibi edebiyatçıların da yazıları yayınlandı. Derginin görsel tasarımlarını Pissarro üstlendi.

Freedom

1886 yılında yayın hayatına başlayan Freedom Gazetesi, Kropotkin’in temellerini attığı Freedom Grubu’nun ilk yayın organıydı. Dönem dönem geçici olarak Freedom Bulletin gibi isimlerle de yayınlanan gazete yayın hayatı boyunca anarşist-komünist çizgide yayın yaptı.

Gazetenin ilk editörü, Kropotkin’in yoldaşı Charlotte Wilson’dı. 9 yıl boyunca editörlüğe devam etti ve yerini uzun bir süreliğine Alfred Marsh devraldı. Gazetenin her sayısında ikinci sayfada yayın amacını açıklayan şu paragraf bulunuyordu:

“Biz anarşistler, karşılıklı yardımlaşma ilkesine dayalı, gönüllü işbirliği ile bir araya gelmiş bir toplum inşa etmek için çalışırız. Bütün hükümetleri ve ekonomik baskının her çeşidini reddediyoruz. Bu gazete, anarşizmi geniş bir şekilde açıklamak ve insan özgürlüğünün ancak anarşist bir toplumda gelişebileceğini ortaya koymak amacıyla yayın yapmaktadır.”

Sonrasında 1936 yılına kadar 1910 ile 28 yılları arasında Thomas Keell, 1930-34 yılları arasında John Turner, 1930-36 arasında ise John Humphrey tarafından editörlüğü üstlenildi.

Politik ve yaşamsal bir örgütlenme, yayınevi ve gazeteleriyle yıllarca bütünlüklü bir mücadelenin temellerini atmış olan Freedom Grubu, tarih boyunca Britanya’da anarşist mücadelenin kalbinin attığı yer olmuştur.

Sayfalarında Vernon Richards, Marie Louise Berneri, Errico Malatesta, Rudolf Rocker gibi anarşizm tarihinin ilham kaynağı kişilikleri barındırmış olan Freedom baskılara, tutuklamalara, faşist saldırılara karşı yayın hayatına devam ediyor.

Spain and the World

1920’li yıllarda İtalyan anarşizm geleneği, göçmenler aracılığıyla Britanya adasında da kök salmaya başlamıştı. Freedom grubu içerisinde yer alan, babası Errico Malatesta’nın yoldaşı, genç mühendis Vernon Richards ve Camillo Berneri’nn kızı Marie Louise Berneri derginin kuruculuğunu yaptılar. Spain and the World, adından da anlaşılacağı üzerine İberya Devrimi’nin dünya çapında propagandasını yapabilmek üzere kuruldu. Devrimden haberler, CNT-FAI bildirileri, Federica Montseny, Durruti gibi anarşist yoldaşlarının mektuplarına sayfalarında yer veren Spain and the World, yayın yaptığı dönemde öncülü olan Freedom gazetesinin yerini tuttu. Tom Keel ve Lilian Wolfe gibi isimlerin de dahil olmasıyla Freedom ekibi tamamlanmış oldu.


Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (17): Britanya’da Anarşist Yayınlar 1 – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/16/anarsist-yayinlar-dizisi-17-britanyada-anarsist-yayinlar-1-zeynel-cuhadar/feed/ 0
Anarşist Yayınlar Dizisi (11): Almanca Anarşist Yayınlar (2) – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2017/02/25/anarsist-yayinlar-dizisi-11-almanca-anarsist-yayinlar-2-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2017/02/25/anarsist-yayinlar-dizisi-11-almanca-anarsist-yayinlar-2-zeynel-cuhadar/#respond Sat, 25 Feb 2017 00:26:34 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/25/anarsist-yayinlar-dizisi-11-almanca-anarsist-yayinlar-2-zeynel-cuhadar/  Farklı coğrafyalardaki anarşist mücadeleler tarihinden yayınları incelediğimiz “Anarşist Yayınlar” başlıklı yazı dizimizin 11. bölümünde, 1945’ten günümüze Almanca Anarşist Yayınlar’a yer veriyoruz. Tek bölümde incelenemeyecek kadar geniş bir anarşist yayıncılık geleneğine sahip olan bu topraklara dair incelememizi iki bölüme ayırmıştık. Bu bölümde inceleyeceğimiz yayınlar 19. yüzyılın yoğun siyasi ortamındaki toplumsal mücadelelerde üretilmiş yayınların geleneğini, biçimsel formatta […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (11): Almanca Anarşist Yayınlar (2) – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 Farklı coğrafyalardaki anarşist mücadeleler tarihinden yayınları incelediğimiz “Anarşist Yayınlar” başlıklı yazı dizimizin 11. bölümünde, 1945’ten günümüze Almanca Anarşist Yayınlar’a yer veriyoruz. Tek bölümde incelenemeyecek kadar geniş bir anarşist yayıncılık geleneğine sahip olan bu topraklara dair incelememizi iki bölüme ayırmıştık. Bu bölümde inceleyeceğimiz yayınlar 19. yüzyılın yoğun siyasi ortamındaki toplumsal mücadelelerde üretilmiş yayınların geleneğini, biçimsel formatta da sürdüren örnekler teşkil etmesi bakımından ayrı bir öneme sahip.  

İkinci Dünya Savaşı’ndan ve Nazi İktidarı’nın yükselişinden önce birçok farklı alanda örgütlenen mücadelelerle güç kazanmaya çalışan toplumsal muhalefet, kanlı bir şekilde bastırıldı. Anarşistlere yönelik şiddet dalgası, mücadelenin boyutlarını genişletmiş, Gustav Landauer, Erich Mühsam gibi değerli yoldaşları erkenden aramızdan almıştı. Uzun yıllar faşist diktatörlük altında yaşam fırsatı bulamayan devrimci düşünceler, siyasi sürgünler aracılığıyla dünyanın farklı coğrafyalarına taşındı. Bu sürgünlerden Rudolf Rocker, süreli yayınlarının yanında hacimli eseri “Milliyetçilik ve Kültür” (1937) isimli kitabını yayınladı ve İspanya Devrimi’ni destekledi. Aynı yıl “İspanya Trajedisi” isimli kitabı yayınlandı.

70’li yıllarda anarşizm, yeni muhalefet biçimlerinin tartışıldığı bir ortamda, öğrenci hareketlerince benimsenen bir düşünce oldu. Günümüzde ise gerçekleşen kongrelerle, eylemliklerle ve yayınlarla, özgürlük mücadelelerinde çatlaklar yaratmaya devam ediyor.

Direkte Aktion

Direkte Aktion (Doğrudan Eylem) gazetesi, Die Freie Arbeiterinnen und Arbeiter Union (Özgür İşçi Sendikası/ FAU) Sendikası’nın anarko-sendikalist yayın organı olarak 1977 yılında yayına başladı. İki aylık periyotta yayınlanan gazetenin kuruluşu sendikanın çalışmalarına başlamasıyla aynı döneme tekabül ediyordu.

Yayın hayatına halen devam eden gazetenin editörlüğü anarşist ilkeler doğrultusunda şekillenir. Sendikanın kongrelerinde belirlenen editörler her an geri çağrılabilir nitelikte olmalıdır ve Direkte Aktion’da sorumluluk alan bireyler hiçbir yazıdan herhangi bir telif hakkı iddia edemezler. Aynı şekilde özellikle bir merkez ofisi yoktur, bunun yerine farklı şehirlerde çalışma grupları kurulur ve söz konusu gruplar koordine bir şekilde hareket ederler.

Direkt Aktion’un 2005’te yayınlanan 170. sayısından sonra gazetenin bütün sayıları online olarak PDF halinde internette yerini aldı. Günümüzde Direkte Aktion; FvDG’nin yayını “Einigkeit (Birlik)”, FAUD’un yayını “Der Syndikalist (Sendikalist)” ve FFS’nin yayını “Die Freie Gesellschaft (Özgür Toplum)” gibi sendika yayını geleneğinin devamcılığını yapıyor. 

Graswurzelrevolution

Graswurzelrevolution, İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte izlediği savaş karşıtı politikayla döneminin en etkili anarşist yayın organı oldu. İlk sayısı 1972’nin yaz aylarında Bavyera’da basıldı. Yayınlandığı süre boyunca toplumsal eşitlik, anti-militarizm ve ekoloji başlıklarına odaklanan bir yayın politikası izledi. 1989’dan itibaren her Ekim ayında sekiz sayfalık “Özgürlükçü Kitap Sayfaları” isimli bir ek çıkarılmaya başlandı. Belli bir merkeze bağlı olmayan editör gruplarının farklı şehirlerdeki diğer gruplarla sürekli iletişim halinde olarak hazırladıkları ancak her sayının sorumluluğunu farklı bir grubun aldığı derginin birçok farklı versiyonu bulunuyor.

“Graswurzelrevolution için toplumsal devrim, tabandan gelen güçle şiddetin ve otoritenin bütün formlarıyla ortadan kaldırılmasını ifade eder. Amacımız kapitalizmin yarattığı hiyerarşiye karşı özörgütlü, federatif, doğrudan demokrasiyle işletilen, şiddetsiz topluma ulaşmaktır. Mümkün olduğunca örgütlenme anlayışımızı, mücadele yöntemlerimizi hayata geçirmeye çalışmalıyız.”  

Barrikada

Barrikada, anarko-sendikalizm, devrimci sendikalizm ve konsey komünizmi gibi düşünce akımlarının işçi mücadelelerine dair teorik tartışmalar yürüttüğü teorik bir dergi olarak yayın hayatına başladı. 2008 ve 2011 yılları arasında toplam 5 sayı yayınlanan dergide “Anarko-Sendikalist Yayıncılık”, “Sendikal Hareketin Tarihi”, “Örgütlenme” gibi birçok başlıkta araştırmanın yanında örgütlenme, karşı devrim, ekonomi gibi başlıklarda verimli tartışmalar yürütüldü.

Karl Roche internet arşivinden, derginin bütün sayılarına PDF formatında erişilebilir. 

Di Schwarzi Chatz

Freie Arbeiter Union Berne (FAU-Bern)’in yayın organı olarak, 2009 yılında yayın hayatına başlayan Di Schwarzi Chatz (Kara Kedi), iki haftalık bir periyotta yayınlandı. Her sayısı 12-16 sayfa arasında değişen gazete basılı yayınların tirajının dibe vurduğu bir dönemde 500 ile 1500 arasında değişen bir tiraja sahipti. Konut sorunu, göçmenlerin durumu ve sendikal hareket hakkında gündelik mücadele alanlarının yanında, anarşizmin tarihine dair yazıların da yayınlandığı gazetenin son sayfaları ise okur mesajlarına ayrılmıştı.

IWW (Industrial Workers of the World) üyesi Ralph Chaplin tarafından, emeğin özörgütlü mücadelesini sembolize etmesi amacıyla tasarlanan ve sonrasında bütün dünyadaki özgürlükçü sendikalar tarafından benimsenen siyah kedi sembolü, gazetenin logosunda kendine yer buldu. Di Schwarzi Chatz, 2013 yılında 23 sayılık bir külliyatla yayın hayatına son verdi. 


Gâi Dào

Gâi Dào (Başka Yoldan Git), IFA üyesi Almanca Konuşan Anarşistler Federasyonu’nun (FdA-IFA) yayın organı olarak 2011 yılında yayınlanmaya başladı. İnternet dergisi olarak yayınlanan ve fiziksel formatı bulunmayan Gâi Dào, Almanca konuşulan coğrafyalardaki anarşist mücadelelerle röportajlar, dayanışma mesajları ve haberlerin duyurulduğu bir bülten işlevi görüyor. Yayın amaçlarını birkaç kelimeyle şöyle tanımlıyorlar:

“Amacımız; yöneticilerin, sınırların ve sınıfların olmadığı, devletsiz, özgür anlaşmaya ve karşılıklı yardımlaşma ilkelerine dayanan bir topluma ulaşmaktır. Tahakküm ve sömürünün bütün formlarıyla ortadan kaldırılmasını savunuyoruz.”

 

Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır. 

 

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (11): Almanca Anarşist Yayınlar (2) – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/25/anarsist-yayinlar-dizisi-11-almanca-anarsist-yayinlar-2-zeynel-cuhadar/feed/ 0
Anarşist Teori ve Pratik Tartışmaları(2) : ” Devrimci Sendikalizm ve Anarşizm” – Errico Malatesta, Pierre Monatte https://meydan1.org/2015/09/13/anarsist-teori-ve-pratik-tartismalari2-devrimci-sendikalizm-ve-anarsizm-errico-malatesta-pierre-monatte/ https://meydan1.org/2015/09/13/anarsist-teori-ve-pratik-tartismalari2-devrimci-sendikalizm-ve-anarsizm-errico-malatesta-pierre-monatte/#respond Sun, 13 Sep 2015 17:42:23 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/13/anarsist-teori-ve-pratik-tartismalari2-devrimci-sendikalizm-ve-anarsizm-errico-malatesta-pierre-monatte/ Toplumsal devrim mücadelesinde bir araç olan sendika ve sendikanın işçi mücadelesindeki rolü, 1800’lü yılların sonundan bugüne dek anarşistlerin temel tartışma konularından biridir. Dünyanın farklı coğrafyalarından anarşist örgütlenmeler konuya dair farklı perspektifler geliştirmişse de, bir işçi sendikası iken toplumsal devrimin bütünlüklü örgütü haline gelen CNT (Confederación Nacional Del Trabajo- Ulusal Emek Konfederasyonu) deneyiminin henüz temellerinin atıldığı […]

The post Anarşist Teori ve Pratik Tartışmaları(2) : ” Devrimci Sendikalizm ve Anarşizm” – Errico Malatesta, Pierre Monatte appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Toplumsal devrim mücadelesinde bir araç olan sendika ve sendikanın işçi mücadelesindeki rolü, 1800’lü yılların sonundan bugüne dek anarşistlerin temel tartışma konularından biridir. Dünyanın farklı coğrafyalarından anarşist örgütlenmeler konuya dair farklı perspektifler geliştirmişse de, bir işçi sendikası iken toplumsal devrimin bütünlüklü örgütü haline gelen CNT (Confederación Nacional Del Trabajo- Ulusal Emek Konfederasyonu) deneyiminin henüz temellerinin atıldığı 1900’lü yılların başında yapılan sendikalizm tartışmaları, anarşistlerin farklı coğrafyalarda toplantılar, kongreler düzenlemesini gerektirmişti. 1907’de Amsterdam’da gerçekleşen Uluslararası Anarşist Kongre, geniş katılımı ve tartışmaların çok boyutluluğu ile bu toplantıların en önemlileri arasındadır. Uluslararası Anarşist Kongre, Errico Malatesta, Pierre Monatte, Rudolf Rocker, Emma Goldman, Luigi Fabbri, Benoît Broutchoux gibi anarşist hareketin önemli isimleri dahil, Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika kıtalarından 14 farklı ülkede bulunan anarşist örgütlenmenin temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşti. Toplumsal devrim, anarşist hareketin örgütlülüğü ve anti militarizmin gündem edildiği kongrenin en belirgin tartışması ise, Errico Malatesta ile Pierre Monatte arasında geçen sendikalizm tartışması oldu. Monatte, sendikaların ideolojilerden bağımsız olarak “işçi sınıfının” örgütlü gücü olduğunu ve anarşistlerin de buralarda örgütlenerek sınıf mücadelesi vermeleri gerektiğini savunduğu konuşmaya karşılık Malatesta, sendikalizmin kendi başına yeterli olmadığını savunarak, işsizlerin ve vasıfsız işçilerin yer alamadığı sendikaları sert bir dille eleştirir. Monatte’in sendikalizmin toplumsal devrimin koşullarını yaratacağını, Malatesta’nın ise sendikaların toplumsal devrim yolunda bir amaç değil, ancak kesinlikle gözardı edilemeyecek bir araç olabileceğini vurguladığı konuşmalarını gazetemizin Anarşistlerin Teori ve Pratik Tartışmaları bölümüne taşıyoruz. George Woodcock’un The Anarchist Reader kitabından alıntılanarak düzenlenen bu metin, coğrafyamızda anarşist hareketin verdiği toplumsal devrim mücadelesinin de perspektifini yansıtacaktır.

Meydan Gazetesi- Malatesta Monatte

Pierre Monatte: Devrimci Sendikalizm

Anarşizm ve sendikalizm arasındaki ortaklığı görmemek için kör olmak gerekir. Her ikisi de toplumsal devrim yoluyla kapitalizmin ve ücretli sistemin kökünü kazımayı istemektedir. Sendikalizm, işçi sınıfı hareketinin yeniden canlanışının bir kanıtı olarak var olmakta ve anarşizm de işçiler arasındaki kökenleri hakkında bir bilinci yeniden canlandırmaktadır. Diğer yandan, anarşistlerin işçi sınıfı hareketini devrimci yola taşımaya ve doğrudan eylem fikrini halka yaymaya olan katkıları hiç de az değildir. Sendikalizm ve anarşizm bu yollar üzerinden birbirinin karşılıklı yararına olacak şekilde bir diğerini etkilediler.

Devrimci sendikalizm fikri Fransa’da, Confédération Générale du Travail’ın(CGT) militanları arasında ortaya çıkıp gelişti. Konfederasyon’un uluslararası işçi sınıfı hareketinde bütünüyle benzersiz bir yeri var. Kendisinin tamamen devrimci olduğunu beyan eden ve hiçbir siyasi partiyle, en gelişmiş olanlarıyla bile, hiçbir bağlılığı olmayan tek örgütlenme odur. Fransa dışında başka birçok memlekette sosyal demokrasi başroldedir. Fransa’da CGT, hem sayısal güç hem de sahip olduğu etkiyle sosyal demokrasiyi, Sosyalist Parti’yi çok geride bırakmış durumdadır. Sadece işçi sınıfını temsil ettiğini ileri sürerek, geçen yıllar içinde kendisine verilen tüm ayrıcalıkları kesinlikle reddeti. Onun gücü otonomidir ve otonom kalmak istemektedir.

CGT’nin bu duruşu, siyasi partilerle temas etmeyi reddetmesi sabrı taşmış düşmanlarının dilinde ona “anarşist” ünvanını kazandırdı. Ancak hiçbir şey bundan daha yanlış olamazdı. Sendikalardan ve emekçi sendikalarından oluşan bütün bir grup olan CGT resmi bir doktrine sahip değildir. CGT’de tüm doktrinler temsil edilir ve bunlar eşit hoşgörüyle karşılanırlar. Bir grup anarşist konfederal komitede çalışır, bunlar burada sosyalistlerle bir araya gelir ve birlikte çalışırlar ki bu sosyalistlerin çoğu -geçerken kaydetmek gerekir ki- sendikalar ve Sosyalist Parti arasındaki bir ittifak fikrine anarşistlerden hiç de az düşman değillerdir.

… Eğer sendikalist uygulamalarımızda, görüşlere dayalı sendikaları kabul etmeyen, her meslek ve kasaba için sadece bir sendika olmasını gerektiren temel ilişkiye bağlı kalmamış olsaydık, ne işçi sınıfı birliğinin gerçekleştirilmesini, ne de devrimcilerin koalisyonu CGT’yi tek başına şu anki zenginlik ve itibar düzeyine taşıyabilirdik. Sendikanın politik tarafsızlığı bu ilkenin sonucudur. Sendika anarşist, ya da Guesdist¹ veya Allemanist ya da Blanquist² olamaz, olmamalıdır da. O sadece işçi sınıfı olmalıdır. Çoğunlukla çok ince ve yüzeysel olan fikir ayrılıkları sendikada ikinci sıradadır ve anlaşma bu şekilde sağlanır. Pratik hayatta çıkarlar fikirlerden önce gelir. Okullar ve hizipler arasındaki tüm çekişmelere rağmen, işçilerin çıkarları, hepsinin ücret yasasına tabi olması nedeniyle birbirinin benzeridir. Ve onlar arasında tesis edilmiş olan uyumun sırrı budur, sendikalizmin gücünü oluşturan ve onun geçen yıl, Amiens Kongresi’nde kendi kendine yeterli olduğunu gururla söylemesini sağlayan sır budur.

Bütün memleketlerdeki proleterlerin Fransız proletaryasının sendikalist deneyiminden yararlanması önemlidir. Ve bu deneyimde, kurtuluşu için mücadele eden bir işçi sınıfının olduğunun her yerde tekrarlanmasını garantilemek anarşistlerin görevidir. Anarşistler, örneğin Rusya’da anarşist sendikaları ve Belçika ve Almanya’da Hristiyan ve sosyal demokratik sendikaları üreten partizan sendikacılığa Fransız tarzı bir sendikalizmle, tarafsız, ya da daha doğrusu, bağımsız bir sendikalizmle karşı çıkmalıdırlar. Bir işçi sınıfının olduğu gibi, bununla aynı şekilde, her sanayide ve her kasabada bir işçi sınıfı örgütünden, bir tek sendikadan daha fazlası olmaması gerekir. Sınıf mücadelesi ancak bu koşulla her dakika rakip okulların ve hiziplerin hırgürüyle engellenmekten kurtulup olanca genişliğiyle gelişebilir ve maksimum sonucu gerçekleştirilebilir.

Sendikalizm, Amiens Kongresi’nin 1906’da ilan ettiği gibi kendi kendine yeterlidir. Bu ifade biliyorum ki hiçbir zaman tamamen anlaşılmadı; anarşistlerce bile. Bununla işçi sınıfının, en sonunda çoğunluğu elde ederek, kendine yeterli olmaya ve kurtuluşu için başka hiç kimseye güvenmemeye niyet etmesi kastediliyor. Bu kadar incelikle ifade edilmiş bir eylem istediğinde, bir anarşist nasıl bir yanlışlık bulabilir?

Sendikalizm işçilere bir yeryüzü cenneti vaat etmekle zaman harcamaz. Onları bu cenneti fethetmeye çağırır, onları eylemlerinin asla tamamen boşuna olmadığına ikna eder. O bir istek, enerji ve verimli düşünme okuludur. Uzun zamandır kendi üzerine kapanmış olan anarşizme yeni perspektifler ve yeni umutlar kazandırır. O halde bırakın tüm anarşistler sendikalizme gelsin; çalışmaları onlar için çok verimli olacaktır ve sosyal rejime karşı darbeleri çok daha kesin sonuç verecektir.

 

Meydan Gazetesi- Anarşistlerin Teori ve Pratik Tartışmalarıa2

Errico Malatesta: Sendika Bir Araçtır Anarşizm ise Amaç!

Monatte sendikalizmin toplumsal devrim için gerekli ve yeterli bir araç olduğu sonucuna ulaştı. Bir başka ifadeyle, Monatte sendikalizmin kendi başına yeterli olduğunu beyan etti. Ve bu, bana göre, kökten yanlış bir doktrindir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de anarşistlerin işçi sınıfı hareketlerine girdiğini görmekten memnun olurum. Dün olduğu gibi bugün de, sendikaları destekleyen biri olduğum anlamında ben bir sendikalistim. Anarşist sendikalar istemiyorum, bu hemen sosyal demokratik, cumhuriyetçi, kraliyetçi ve başka türlerde sendikalara meşruluk kazandıracaktır ve işçi sınıfını kendi içinde her zamankinden daha fazla bölecektir. Hatta kızıl sendikalar görmek dahi istemiyorum, çünkü sarı sendikalar-patronların kontrolünde bulunan sendikalar- görmek istemiyorum. Görüşlerine bakmaksızın tüm işçilere açık sendikalar, tamamıyla tarafsız sendikalar görmeyi daha çok isterim.

Bu nedenle işçi sınıfı hareketine en aktif katılımdan yanayım. Ancak, böyle düşünmemin nedeni her şeyden önce, bu yolla alanı büyük ölçüde genişleyecek olan propagandamızın çıkarlarıdır. Ama bu katılımın, en derin düşüncelerimizden vazgeçmekle eş anlamlı olduğu hiçbir şekilde düşünülmemelidir. Sendikaların içinde anarşist olarak kalmalıyız; bu tanımın tüm gücü ve genişliğiyle! İşçi sınıfı hareketi, benim düşünceme göre bir araçtan daha öte değildir. Her ne kadar, şüphesiz elimizdeki araçların en iyisi olsa da. Ancak araçları amaç olarak benimsemeyi reddediyorum ve aynı şekilde, anarşist fikirlerin bütünlüğünün ya da daha basit ifade edecek olursak, diğer propaganda ve ajitasyon araçlarımızın gözden yitmesini istemem.

Sendikalistler, diğer yandan, araçları bir amaca dönüştürmeye, parçayı bir bütün olarak görmeye meyilliler…

Sendikalizm kendini devrimci sıfatıyla güçlendirse bile, çalışma koşullarının ıslahından başka bir erişilir amacı olmayan, kanuna dayanan ve hatta tutucu olan bir hareketten daha fazlası değildir ve asla olmayacaktır. Büyük Kuzey Amerika sendikalarının bize verdiği kanıtlar dışında başka kanıt aramaya gerek duymuyorum. Bu sendikalar, halen zayıf oldukları zamanlarda bile kendilerini en radikal devrimcilikle dolu olarak gösterip olabildiğince güç ve servet kazanarak tamamen tutucu örgütlenmeler haline geldiler. Tamamen üyelerini fabrikanın, atölyenin ya da madenin aristokratları yapmakla ilgilendiler. Örgütlü olmayan işçilere ve sosyal demokratlarca mahkum edilmiş beş parasız proletaryaya paternalistik3 kapitalizme olduklarından çok daha düşmanlar! Ama sendikalizmin hesaba katmadığı, ya da daha doğrusu sadece bir engel olarak gördüğü, gittikçe artan işsiz proletaryayı bizler, yani diğer anarşistler unutmayız ve onları savunmak bizim görevimizdir. Çünkü en çok acı çekenler onlardır.

İzninizle tekrar ediyorum: Anarşistler, işçi sınıfı sendikalarına girmelidir. Her şeyden önce burada anarşist propaganda yürütmek ve üretimin yönetimini eline geçirebilecek grupların -hepimizin ümit ettiği o günde- yanımızda olmasının tek yolu bu olduğundan. Son olarak da sendikaları özel çıkarlar dışında başka bir şeyi savunmaktan caydıran iğrenç kafa yapısına karşı canla başla savaşmak için sendikalara girmeliyiz.

Bana göre Monatte’in ve tüm devrimci sendikalistlerin temel hatası sınıf mücadelesini çok basite indirgeyen anlayışlarıdır. Bu anlayışa göre tüm işçilerin -tüm işçi sınıfının- ekonomik çıkarları benzerdir, bu anlayışa göre işçilerin kendi çıkarlarını savunmayı ele almaları yeterlidir ve bütün proletaryanın çıkarları aynı zamanda kapitalizme karşı savunulacaktır.

Gerçekliğin oldukça farklı olduğunu iddia ediyorum. Burjuvazi gibi, herkes gibi, işçiler de devletin varlığından ve özel mülkiyetten türeyen ve ancak onlar ortadan kaldırıldığında ortadan kalacak olan evrensel rekabet yasasına tabidir. Bu nedenle, kelimenin gerçek anlamıyla, ortada hiçbir sınıf çıkarı olmadığı için bir sınıf da yoktur. İşçi “sınıfının” ortasında da burjuvazinin ortasında olduğu gibi, rekabet ve savaş devam etmektedir. Bir kategoriye ait işçilerin ekonomik çıkarları, bir diğer kategoriden olanlara kesinlikle karşı olacaktır. Ve her yerde hem ekonomik hem ahlaki olarak burjuvaziye, proleteryaya olduğundan daha yakın işçiler görülmektedir. Size işçilerin grevlerde ne sıklıkla şiddet kullandığını hatırlatmama lüzum yok. Peki, bu şiddet polise ve yöneticilere karşı mı? Tabi ki de değil; yine kendileri gibi sömürülmüş ve hatta kendilerinden daha fazla aşağılanmış olan grev kırıcılara karşıdır. Hem de işçilerin gerçek düşmanları, sosyal eşitliğin gerçek engelleri halen polis ve işverenlerken.

Yine de ekonomik dayanışmanın yokluğunda bile işçiler arasındaki ahlaki dayanışma mümkündür. Anonim çıkarların savunusundan kendilerini ayırmış olan işçiler, onun farkında olmayabilirler. Ama toplumsal dönüşüme yönelik ortak bir iradenin onları yeni insanlara dönüştürdüğü gün bu ortaya çıkacaktır. Günümüz toplumunda, dayanışma sadece ortak bir idealin himayesi altında gelişen bir paylaşım sonucunda ortaya çıkabilir. Anarşistlerin rolü, sendikalarda bu ideali canlandırmaktır. Şu anda onlara pekala taraflı görünen şu “acil çıkarlara” zarar vermek pahasına da olsa, onları aşamalı olarak toplumsal devrime yöneltmektir.

Sendikalist eylemin bizi bir takım tehlikelere soktuğunu kimse ikna edemez. Bu tehlikelerin en büyüğü şüphesiz sendikalarda bulunan memuriyetlerdeki militanların, özellikle de bu maaşlı bir memuriyet olduğunda, (bu sistemi) onayında yatmaktadır. Gelin bunu genel bir kural olarak alalım: Bir sendikada kalıcı ve maaşlı bir memura dönüşen bir anarşist, propaganda açısından kaybedilmiştir, anarşizm açısından kaybedilmiştir! Bu noktadan sonra o, kendisine ödeme yapanların emri altındadır ve bu kişilerin hepsi anarşist olmadığı için, vicdanı ve çıkarları arasında sıkışan maaşlı bir memur, ya vicdanını dinlemek ve pozisyonunu kaybetmek, ya da çıkarlarının peşinden giderek anarşizme veda etmek zorundadır!

İşçi sınıfı hareketinde memurların varlığı, yalnızca parlamenter rejimdekiyle kıyaslanabilecek bir tehlikedir. Her ikisi de yozlaşmaya yol açar ve yozlaşma ile ölüm arasındaki mesafe çok da fazla değildir.

Ve şimdi gelin genel grevi düşünelim. Kişisel olarak bu ilkeyi kabul ediyorum. Yıllardan beri de tüm gücümle onun propagandasını yapmaktayım. Genel grev bana her zaman toplumsal devrimi başlatmak için mükemmel bir araç gibi görünmüştür. Ancak, genel grevin silahlı ayaklanmayı gereksiz kıldığı yönündeki feci yanılsamaya düşmemek için tetikte olmalıyız.

Bize üretimi aniden durdurmak yoluyla birkaç gün içinde açlıktan ölerek, teslim olmak zorunda kalacak olan burjuvaziyi yok etmekte işçilerin başarılı olacağı söyleniyor. Bundan daha görkemli bir saçmalık düşünemiyorum. Bir genel grev sırasında açlıktan ölecek ilk kişiler, tüm stoklarını tamamlayan burjuvalar değil, yaşamak için sadece emeğine sahip olan işçiler olacaktır.

Genel grev, bize önceden söylendiği haliyle salt bir ütopyadan ibarettir. Ya işçi, üç günlük grevin ardından açlıktan ölüp başını öne eğip atölyelere geri dönecek, biz de tahtaya yeni bir yenilgi daha yazmış olacağız ya da üretimi ana kuvvetle ele geçirmeye çalışacak. Onu durdurmak için kimin beklediğini görecek! Burjuvaların kendileri dışında askerler, polisler ve ardından meseleye kurşun ve bombalar karışmadan olmayacak. Ayaklanma olacak ve zafer en güçlü olanın olacak.

Bu nedenle genel greve her derde deva bir ilaç gibi bakmakla kendimizi sınırlandırmak yerine, gelin şu kaçınılmaz ayaklanma için hazırlanalım.

Ama onu gerçekçi terimlerle düşünsek bile, genel grev yine de büyük dikkatle kullanılması gereken iki uçlu bir bıçaktır. Geçim koşulu müddetsiz bir şekilde ertelenemez. Er ya da geç insanları besleyecek araçları ele geçirmek gerekecek ve bunun için, grev bir ayaklanmaya dönüşene dek bekleyemeyiz.

İşçilerden istememiz gereken, çalışmayı sonlandırmaları değil daha çok ona kendi yararlarına olacak şekilde devam etmeleridir. Bu olmaksızın genel grev, dükkanlarda birikmiş olan tüm ürünleri derhal ele geçirmeye yetecek kadar güçlü olsa bile çok geçmeden genel bir açlığa dönüşecektir. Genel grev fikri temelde hepten hatalı bir inançtan doğmaktadır; burjuvazi tarafından biriktirilen ürünleri ele geçirmekle insanlığın, üretmeksizin kim bilir kaç ay ve kaç yıl boyunca tüketime devam edebileceği inancından…

Geçmişte kendilerini işçi sınıfı hareketinden ayıran yoldaşlar için kederlendim. Bugün birçoğumuzun, ters uca düşüp aynı hareket içinde yutulmamıza izin vermiş olduğumuz için kederleniyorum. Bir kere daha söyleyecek olursam, işçi sınıfı örgütlenmesi, grev, genel grev, doğrudan eylem, boykot, sabotaj ve silahlı ayaklanmanın kendisi, bunlar sadece araçtır. Anarşizm ise amaçtır. Arzuladığımız anarşist devrim bir tek sınıfın çıkarlarının çok daha ötesindendir: O köleleştirilmiş insanlığın üç bakış açısından, ekonomik, siyasi ve ahlaki olarak tam özgürlüğünü planlar. Gelin bu nedenle tek yönlü basite indirgenmiş herhangi bir eylem planına karşı tetikte olalım. Sendikalizm, işçi sınıfının bizim kullanımımıza soktuğu güçler nedeniyle mükemmel bir eylem aracıdır, ancak bizim tek aracımız olamaz. Aksi halde, çabalarımıza değer olan bir amacı, Anarşizmi gözden yitirmek zorunda kalırız.

 

Dip Notlar :

1 – Lules Basile Guesde: Fransız sosyalist bir gazeteci ve politikacı

2 – Louis Auguste Blanqui’ye atfedilen bir devrim anlayışı

3 –Paternalizm: Latince pater(peder, baba) kelimesinden türeyen kavram, halkın bir türlü büyüyemeyen bir çocuk olduğunu ve toplumsal yaşamın karmaşıklığını çözümleyebilecek yetisi olmadığını öne sürer. Halkın bu yüzden bir siyasi iktidara (devlete) zorunlu olarak bağlı olacağını savunur.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşist Teori ve Pratik Tartışmaları(2) : ” Devrimci Sendikalizm ve Anarşizm” – Errico Malatesta, Pierre Monatte appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/13/anarsist-teori-ve-pratik-tartismalari2-devrimci-sendikalizm-ve-anarsizm-errico-malatesta-pierre-monatte/feed/ 0
Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2015/04/27/anarsist-yayinlar-dizisi-1-kuzey-amerikada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2015/04/27/anarsist-yayinlar-dizisi-1-kuzey-amerikada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/#respond Mon, 27 Apr 2015 18:47:06 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/27/anarsist-yayinlar-dizisi-1-kuzey-amerikada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ Toplumsal bir hareket olarak anarşizm, ortaya çıktığı ilk günden bu yana meydana çıkardığı yazınsal çabayla da toplumsallaşmaya çalışmış ve bu vesileyle farklı yazınsal deneyimlere girişmiştir. Anarşist hareketin etkili olduğu farklı coğrafyalarda yayınlanan gazeteler ve dergiler aracılığıyla düşünce kendini geliştirmiş, farklı yorumlara kavuşmuştur. Meydan Gazetesi’nin bu sayısıyla beraber giriş yaptığımız anarşizmin yayıncılık tarihini, bölge bölge, yayın […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Anarşist Yayınlar 1

Toplumsal bir hareket olarak anarşizm, ortaya çıktığı ilk günden bu yana meydana çıkardığı yazınsal çabayla da toplumsallaşmaya çalışmış ve bu vesileyle farklı yazınsal deneyimlere girişmiştir. Anarşist hareketin etkili olduğu farklı coğrafyalarda yayınlanan gazeteler ve dergiler aracılığıyla düşünce kendini geliştirmiş, farklı yorumlara kavuşmuştur. Meydan Gazetesi’nin bu sayısıyla beraber giriş yaptığımız anarşizmin yayıncılık tarihini, bölge bölge, yayın yayın inceleyecek, anarşist yayıncılık geleneğini inatla yaşatan yoldaşlarla yaptığımız röportajlara yer vereceğiz.

İlk bölümde, 1 Mayıs’ta Haymarket’te devletin katlettiği yoldaşlarımızın mücadelesinden süzülen metinleri inceleyebilmek adına, bu ay Kuzey Amerika’da çıkan yayınlara öncelik verdik. İlk bölümde Mother Earth’ten The Blast’a, ABD tarihinde ön plana çıkmış süreli yayınlara yer verirken, bir sonraki bölümde yine ABD’deki anarşist hareketin tarihiyle özdeşleşmiş IWW’nin (International Workers of the World) yayın organı olan International Worker gazetesi editörlerinden Diane Krauthamer’le yaptığımız röportajı sizlerle paylaştık.

The Alarm

Haymarket’te devlet tarafından katledilene kadar, editörlüğünü Albert Parsons’un yaptığı gazetenin ilk sayısı, 1884’ün Ekim ayında, Amerika’nın Chicago kentinde yayınlandı. Gazete “Kara Enternasyonal” olarak bilinen, Haymarket’te katledilen yoldaşların da bir parçası olduğu The International Working People’s Association (IWPA) isimli örgütlenmenin sözcülüğünü yapıyordu. Dört sayfa yayınlanan ve sürekli devlet baskısıyla mücadele eden gazete, 15.000 tiraja kadar ulaştı. The Alarm, yayında kaldığı süre boyunca kendini zor finanse ediyordu. Albert Parsons ve üç yoldaşı idam edildikten bir sene sonra, gazetenin yazarlarından Dyer D. Lum, Nisan 1888’e kadar ara vermeden gazeteyi yayınlamaya devam etti.

Amerika’nın emekçileri!

Ekmek için mücadele, yaşam için mücadele etmektir. Erkekleri, kadınları ve bin bir zahmetle büyütülen çocukları köleleştiren, onları ezen sisteme ve yardakçılarına ölüm!

The Alarm’dan

 


Freiheit

Freiheit1

İngiltere’de sürgündeyken anarşist olan Johann Most ve yoldaşı Wilhelm Hasselmann tarafından yayınlanan Freiheit (Özgürlük), 1879 yılında yayın hayatına başladı. The Alarm gibi Freiheit’da da eylemle propagandanın koyu savunuculuğunu yapıyordu. Gazete ajitatif diliyle, yayınlandığı her yerde, işçileri en çok etkileyen yayınların başında yer aldı. Özgürlük şiarını yükselten her yayında olduğu gibi, Freiheit’ın da sesi sürekli kısılmaya çalışılıyordu. Büroları basılıyor, gazete sürekli kapatılıyordu. Çar II. Alexander’a karşı gerçekleştirilen suikastı öven başyazı nedeniyle, Johann Most on altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Most, Amerika’ya sürgün edildiğinde de Freiheit’ı çıkarmaktan vazgeçmedi. 1882 yılından itibaren New York’ta yayınlanmaya başlanan gazete, daha çok Almanya ve Avusturya’dan göç eden işçiler üzerinde etkili oldu.

Freiheit, Emma Goldman’ın anarşist olmasında oynadığı rol ile de ABD’deki önemli anarşist yayınlardan biridir. Goldman’ın yoldaşı ve hayat arkadaşı Alexander Berkman’ın işadamı Henry Clay Frick’e düzenlediği suikast girişiminin ardından, Most ve Goldman fikir ayrılığına düşene dek Freiheit gazetesinin yayınlanması için en çok çaba sarf eden isimlerden olmuşlardır. Adeta kendisiyle özdeşleşen gazetenin en büyük emektarı Johann Most öldükten sonra Freiheit’ın da enerjisi tükenmiş, Most’un ölümünden 4 sene sonra, yani 1910 yılında son sayısını yayınlamıştır.

 



Liberty

Josiah Warren ve Pierre Joseph Proudhon’un fikirlerinden etkilenip kendi anarşizm düşüncesini oluşturan Benjamin Tucker’ın, Ağustos 1881’de yayınlamaya başladığı Liberty, o yıllarda bireyci anarşizmin temel yayın organıydı. Proudhon’un “Özgürlük düzenin anası değil, kızıdır” sözünü logosunun altında barındırmış, kadın özgürlük mücadelesinin önemli isimlerinden Voltairine de Cleyre’i derinden etkileyerek, onun anarşist olmasını sağlamıştır. Liberty gazetesinin eylemle propagandayı eleştiren yönü, onu The Alarm ve Freiheit’dan ayırıyordu. 1907’de Tucker’ın matbaası yanana kadar yayında kalan Liberty, Laurence Labadie’nin 1974’te diriltme çabasıyla “The Revival of Liberty” ismiyle devam ettirilmeye çalışılsa da başarılı olamadı.

 

Free Society

free2

Henry Addis ve Isaak ailesi tarafından çıkarılan gazete, 1895-97 yılları arasında Free Society, 1897-1904 yılları arasında ise The Firebrand ismiyle yayınlandı. Yoğunluklu olarak anarşist-komünist bir çizgide duran gazetede kadın hakları, özgür aşk gibi meselelerin üzerinde durulan yazılar da yayınlandı. Amerikalı şair Walt Whitman’ın “A Woman Waits For Me” (Bir Kadın Bekliyor Beni) isimli şiirinin gazetede yayınlanması sonucunda Firebrand yasaklandı. Gazetenin emekçilerinden A.J. Pope, Abe Isaak ve Henry Addis tutuklandı. Gazetenin destekçileri arasında Emma Goldman, Voltairine de Cleyre gibi isimler de yer almaktaydı.

 

Mother Earth

mother4

İlk sayısı 1906’nın Mart ayında yayınlanan Mother Earth dergisi, ABD’nin en ünlü anarşist yayınlarından birisiydi. Sıklıkla cinsiyet özgürlüğü, doğum kontrolü konuları üzerine propagandanın yürütüldüğü dergide, anarşist fikirler ve tartışmaların yanı sıra Ibsen, Strinberg, Hauptmann, Thoreau, Nietszche ve Oscar Wilde gibi yazarların tanıtıldığı yazılar da bulunuyordu. Editörlüğünü Alexander Berkman’ın yaptığı Mother Earth; Emma Goldman ve yoldaşları için sadece bir dergiden ibaret değildi. 9 Mayıs 1916’da askere gitmeyi vicdanen reddedenleri bir araya getirmeyi amaçlayan “Zorunlu Askerliğe Karşı Birlik”in temelleri, Mother Earth dergisinin bürosunda atılmıştı. Mother Earth, doyurucu içeriğiyle geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı. Bunun sebebi Gorki, Tolstoy gibi edebiyatçıların eserlerinin yanında Magon kardeşlerden Malatesta’ya, Elisée Reclus’tan Rudolf Rocker’a kadar anarşist devrim mücadelesine katkıda bulunmuş birçok yoldaşın dergiye katkıda bulunması olmuştu belki de.
Mother Earth, dergiye emek veren herkes için büyük anlamlar ifade ediyordu kuşkusuz ama Emma Goldman’ın fırtınalı yaşamında yelken oluşuyla, kalbinde ayrı bir yer edinmişti. Ondan “hiçbir anne çocuğunu benim onu emzirdiğim gibi emzirmemiştir” diye bahsediyordu. Mother Earth projesi, Alexander Berkman ve Emma Goldman sınır dışı edilene dek sürdü.

 

The Blast

blast3

Köklerini Mother Earth’ten alan The Blast’ın ilk sayısı, 1916’nın Ocak ayında yayınlandı. Önceden Berkman tarafından “devrimci işçi gazetesi” olarak tasarlanan The Blast, sonradan tamamen anarşist bir karaktere büründü. Haftalık olarak çıkan dergi, belirli bir süre sonra aynı düzenlilikte çıkamadı. Bunda The Blast’ın (her anarşist yayında olduğu gibi) büro baskınlarıyla, yasaklamalarla, yazarlarının tutuklanmasıyla geçen bir serüveni olmasının payı olduğu aşikar. The Blast’ın anarşist teorisinin yanında güncel politikanın önemli konularına dair bilgilendirici içeriği de epey güçlüydü. Derginin kapak çizimlerini çoğunlukla Goldman ve Berkman’ın arkadaşı, karikatürist Robert Minor üstlendi. Alexander Berkman mücadeleci ruhunu ve yetenekli kalemini özellikle doğrudan eylem çağrısı yaptığı metinlerde hissettiriyordu. Bir senede 29 sayı çıkan The Blast, az zamanda çok yol kat etti. Dergi, Haziran 1917’de yayınlanan son sayısıyla okurlarına veda etti.

Harekete geçmenin zamanı geldi. Şimdi bu zaman. Memnuniyetsizliğin soluğu bu geniş ülkenin üzerine ağır ağır çökmüştür. İmalathane ile madene, tarla ile fabrikaya sinmiş bu soluk. Kör bir başkaldırı cadde ve sokaklarda sezdirmeden ilerliyor. Onu umudun kıvılcımı ile ateşlemek, görüşün ışığında tutuşturmak ve soluk bir memnuniyetsizliği bilinçli bir toplumsal eyleme dönüştürmek; işte günümüzün haykıran sorunu budur. Tamamlanması için çağıran yüce görev budur. Çalışalım o zaman; yeniden doğmanın önündeki bütün engeller infilak etsin!


The Blast‘tan

 

Cronaca Sovversiva

Luigi Galleani’nin Haziran 1903’te ilk sayısını çıkardığı Cronaca Sovversiva, sekiz sayfadan az olmasına rağmen, militan üslubuyla 5000 aboneye kadar ulaşmıştı. Genellikle göçmen İtalyan işçileri arasında etkili olan Cronaca Sovversiva’da, halkın düşmanları olarak nitelendirilen patronlar, grev kırıcılar gibi kişilerin ayrıntılı adresleri yayınlanıyordu.
Cronaca Sovversiva, Galleani ve diğer editör yoldaşlarının tutuklanması sonucunda, Temmuz 1918’de yayın hayatını noktaladı.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/27/anarsist-yayinlar-dizisi-1-kuzey-amerikada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/feed/ 0
Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/ https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/#respond Thu, 09 May 2013 13:15:21 +0000 https://test.meydan.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/ Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm. İşçi direnişlerini sahiplenmeyen, grev-boykot-eylem noktasında kendini geri çeken; işe ilişkin ufak değişimleri büyük kazanım sayan, işçiye aslan kesilen ama patronun karşısında kuzu olan, direniş ruhunu sendikanın ruhsuz koltuklarında unutmuş; bürokratik hesapların peşine düşmüş, parlamenter kariyer hesaplayan; devrimci niteliğini […]

The post Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm.

İşçi direnişlerini sahiplenmeyen, grev-boykot-eylem noktasında kendini geri çeken; işe ilişkin ufak değişimleri büyük kazanım sayan, işçiye aslan kesilen ama patronun karşısında kuzu olan, direniş ruhunu sendikanın ruhsuz koltuklarında unutmuş; bürokratik hesapların peşine düşmüş, parlamenter kariyer hesaplayan; devrimci niteliğini unutmuş birçok sendikaya ilişkin protestolar son birkaç yılda arttı.

İşçiler kimi zaman eylem çadırlarını, kendilerini sahiplenmeyen sendika binalarının önüne kurdular. Kimi zaman bir fabrika işgali gibi, sendika işgalleri gerçekleşti. Artık direnişteki işçilerin karşısında, patron lehine tanıklık eden sendikalar bile var.

İşçilerin örgütlü gücünü gösteren kongrelerde, işçi karşısında ve apolitik bir tavırla sendika bürokrasisini savunan, köşe başlarını tutmaya çalışan “uysal” sendikalar konuşulur oldu.

Sendikalist hareketin tarihsel kökenini oluşturanlar ve onların bıraktığı devrimci geleneği hatırlamak, işçi hareketinde gelinen noktayı geçmişle karşılaştırmak ve devrimci çözümler üretmek açısından önem taşıyor.

Britanya’da 20. yüzyılın başında, sendikalist hareketin örgütleyicisi konumunda olanlar, dünyanın farklı birçok yerindeki işçi direnişlerine büyük bir mücadele geleneği bıraktılar. Bu örgütleyicilerin önde gelen isimleri anarşistti. Sendikalist hareketi etkileyen Genel Grev (General Strike), Emeğin Sesi (Voice of Labor), Sendikalist (Syndicalist) gibi gazeteler anarşist yoldaşların mücadeleleriyle şekillendi. Avrupa’da sendikalizmin şekillenmesine katkıda bulunan Fransa’daki anarko-sendikalistler (CGT), Almanya’da FAUM, İspanya’da CNT, İsveç’te SAC, işçi hareketlerini derinden etkiledi. Bu etki yansımasını ABD’de IWW (Dünya Endüstri İşçileri Örgütü), Arjantin’de FORA (Arjantin Cumhuriyeti İşçi Federasyonu), Meksika’da CGT (Genel İş Konfederasyonu) içinde gösterdi.

Sendikanın, muhalif partilere yardım etme amacı taşımayan; toplumsal devrimin öznesi olduğu pratikleri anarşist sendikalistler aracılığıyla deneyimlendi. Sadece İspanya’da değil, tüm İberya’da devrime gidilmesini sağlayan CNT, bir sendikanın nasıl olması gerektiğini gösterdi. Sadece üretim-tüketim ve dağıtım ilişkilerinin değil, toplumun yeniden yapılandırılmasında oynadığı rolle CNT, halkın toplumsal devrimi yöneticilere bırakmadan nasıl deneyimlenebileceğini gösterdi.

İşte böyle bir mücadelenin Avrupa’da şekillenmeye başladığı bir sırada, Rudolf Rocker İkinci Enternasyonal’e delege olarak katılmıştı. Anarko-sendikalist mücadelesi, tam da bu tarihten yani 1891’den itibaren başlamıştı. Ertesi sene, “yasadışı propaganda” çalışmaları nedeniyle aranmaya başlanınca, sendikalist mücadeleyi etkileyeceği Londra’ya geçti. Burada anarşistlerin çıkardığı İşçi Arkadaş (Der Arbeiter Fraint) dergisiyle ilişki kurdu. Sonraki senelerde derginin editörü oldu. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de esir tutulan Rocker, 1919’da Almanya’ya döndü. Savaş yılları boyunca gizli faaliyet yürüten savaş karşıtı sendikalistlere katıldı. Daha sonra FAU’ya (Özgür İşçi Birliği) dönüşecek bu hareketin önemli bir isimlerinden oldu. Nazilerin baskısı sonucu, İsviçre, Fransa ve oradan da ABD’ye göç eden Rocker, anarşist hareket ve anarko-sendikalist örgütlenmeye burada da katkıda bulundu.

Emma Goldman’ın ısrarıyla yazdığı Anarko-sendikalizm kitabı, sendikalist mücadele tarihinde anarşizmin etkisini anlamak adına büyük önem taşıyor. 1938’de Almanya’da Secker ve Warburg tarafından basılan kitap, aynı tarihlerde İngiltere’de Ray E. Chase çevirisi ve İspanya’da Diego Abad De Santillan çevirisi ile yayımlandı. İspanya’daki toplumsal devrim, kapitalizme ve faşizme karşı anarşist mücadeleden bahseden bir başyapıt olarak nitelendirilen kitap, daha sonra, 1947’de Hindistan’da Modern Publishers, 1972’de ABD’de Gordon Press, 1987’de Britanya’da Phoenix Press, 1989’da Britanya’da Pluto Press ve 2004’te Britanya ve ABD’de AK Pres tarafından basılmıştır. Kaos Yayınları’ndan 2000’de çıkan kitap, H. Deniz Güneri’nin çevirisiyle yayımlanmıştır.

Martynn Everett’in anarko-sendikalist hareketin tarihi ve bugünle bağından kısaca bahsettiği önsözüyle kitap yedi bölümden oluşuyor.

Everett, önsözde Rocker’ın sendikalist hareketin örgütlenmesi noktasında yaptığı katkılardan bahsederken anarko-sendikalizmi, sınırlı amaçları olan dar bir ideal olmak yerine, kapitalizmin yıkılması ve toplumun, toplumsal olarak kendi kendini yönetmesi olarak tanımlıyor.

Sınıf savaşının, post-modern dünyada marjinal kaldığı, sisteme entegre olduğu, önemini yitirdiğini düşünenlere, sınıfın endüstriyel sistemdeki merkezi ilişki konumunu bu önsözde hatırlatan Everett’i takiben, Rocker anarko-sendikalizmi altı bölümde ayrıntılarıyla ele alıyor.

Amaç ve hedeflerin anlatıldığı ilk bölümde, anarşizmin ekonomik temeller, politik ve toplumsal baskı kurumları ortadan kaldırıldıktan sonra, toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirirken nelerin hedeflendiğinden bahseder Rocker. Toplumun genel çıkarlarını, bireylerin özel çıkarları uğruna feda ettiği bir sistem olarak kapitalizm eleştirilirken, tekellerin ekonomik diktatörlüğü olarak tanımladığı kapitalizmle, totaliter devletin politik diktatörlüğü arasında bir benzerlik kurar. Bu tutarlı devlet karşıtlığı, anarko-sendikalizmin temel ilkelerinden biri olarak kitabın tamamında bahsi geçer. Lao Tse’den Tolstoy’a farklı birçok anarşistin teori ve harekete katkısından bahsettiği ilk bölüm, kısa bir anarşizm tarihiyle sonlanır.

Anarşizmin doğuşunu ve evrimini anlattığı ilk bölümün ardından, işçi hareketlerinin doğuşu ve sendikalizmin öncüllerinden bahseder. 18. yüzyıl İngiltere’sinde çitleme yasası, makineye dayalı yeni üretim biçimi, fabrika köleleri, çocuk emeği sömürüsü, grevler ve Ludizm de dahil olmak üzere geniş kapsamlı proletaryanın toplumsal ve ekonomik kökenleri anlatımı yapar. Robert Owen, Enternasyonal, Jura Federasyonu ve St. Imier, işçi hareketlerinin oluşumu ve gelişimini anlamak adına bölüm önem taşır. Anarko-sendikalizmin amaçlarını tartıştığı bölüm, sendika hareketlerinin günümüzde konumlanışına eleştirel bir perspektiften görebilmek adına ayrıca önemlidir. Burjuva devletlerin politikasına katılmanın, işçi hareketlerini hedeflerine yaklaştıramayacağının belirtildiği, parlamenter politikaya katılımın eleştirildiği bu bölümdeki eleştirilerin güncelliği kitabın öngörülülüğünü anlamak açısından belirtilmesi gereken bir noktadır. Sadece toplumun ihtiyaçların karşılanması noktasında değil, toplumun işleyişinin örgütlü bir şekilde gerçekleşeceği yerel örgütler olma durumu, sendikayı toplumsal bir devrimin pratikleyicisi yapar Rocker’a göre. CNT’nin İberya’daki faaliyetleri, anarko-sendikalizmin amaç ve hedefleri, bu toplumsal algıyla nasıl gerçekleştirdiğinin resmidir. Bölüm sonunda ayrıntılarıyla CNT’den bahseden Rocker, yöntemlerden bahsettiği bölümde de anarko-sendikalizmin evrimini ele aldığı son bölümde de CNT deneyimini iyi sergiler.

Rocker’ın Anarko-sendikalizm kitabı, sadece dünyada sendikalist mücadelenin tarihini, anarko-sendikalizmi ve pratiklerini anlamak ya da öğrenmek adına okunacak bir kitap değildir. Yazının başında bahsi geçen sendikal mücadele sorunlarının tekrar ele alınması adına da önemli bir kaynak niteliği taşıyor. Üç yüzyıllık bir mücadelenin oluşmasında anarşist bir duruşun, devlet ve kapitalizm karşıtlığının gerekliliğinin görülmesi ve Haymarketleri yaratan anarşist işçilerin unutulmaması adına da önemli bir kitaptır. Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.

The post Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/feed/ 0