sabotaj – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 14 Jun 2020 07:55:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Barış Atay’a Sabotaj Girişimi https://meydan1.org/2020/06/14/baris-ataya-sabotaj-girisimi/ https://meydan1.org/2020/06/14/baris-ataya-sabotaj-girisimi/#respond Sun, 14 Jun 2020 07:55:04 +0000 https://meydan.org/?p=59592 TİP Genel Başkan Yardımcısı ve Hatay Milletvekili Barış Atay’ın kullandığı aracın beş bijonunun gevşetildiği öğrenildi. Araçtan normal ses gelmemesi üzerine aracın servise götürülmesiyle ortaya çıkan olayda sağ ön tekerlekteki beş bijonun tamamının gevşediği, ikisinin düştüğü tespit edildi. İleri Haber’in haberine göre servis çalışanı, 80-100 km hıza çıkmış olsa bijonların tamamının yerinden fırlayacağını söylerken, bijonların müdahale […]

The post Barış Atay’a Sabotaj Girişimi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
TİP Genel Başkan Yardımcısı ve Hatay Milletvekili Barış Atay’ın kullandığı aracın beş bijonunun gevşetildiği öğrenildi.

Araçtan normal ses gelmemesi üzerine aracın servise götürülmesiyle ortaya çıkan olayda sağ ön tekerlekteki beş bijonun tamamının gevşediği, ikisinin düştüğü tespit edildi.

İleri Haber’in haberine göre servis çalışanı, 80-100 km hıza çıkmış olsa bijonların tamamının yerinden fırlayacağını söylerken, bijonların müdahale olmadan gevşemesinin ve düşmesinin imkansız olduğunu belirtti.

Olayı Twitter hesabından duyuran Atay, “Antakya’da ve bölgede Partimizin faaliyetlerinde kullandığımız araç. Yolda giderken, 2 bijon yerinden çıktı. Servis, 5 bijonun da gevşetilmiş olduğunu belirtti. Bu müdahalenin, tahmin ettiğimiz şey olmadığını umuyoruz. O yüzden uyarıyoruz! Sorumlusunu ya siz bulursunuz ya da biz!” dedi.

Konuyla alakalı inceleme başlatıldı.

The post Barış Atay’a Sabotaj Girişimi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/06/14/baris-ataya-sabotaj-girisimi/feed/ 0
Gençlik Anarşizmde Örgütleniyor https://meydan1.org/2019/11/11/genclik-anarsizmde-orgutleniyor/ https://meydan1.org/2019/11/11/genclik-anarsizmde-orgutleniyor/#respond Mon, 11 Nov 2019 07:07:14 +0000 https://test.meydan.org/2019/11/11/genclik-anarsizmde-orgutleniyor/ Şimdi -Liselerde İsyan- Zamanı! Sohbetimize ilk olarak Lise Anarşist Faaliyet ile başladık. Hem gençlik mücadelesi içerisinde liselerde anarşizmi örgütlüyor olmaları hem de yaşadığımız topraklarda halen faaliyet yürüten en eski anarşist örgütlenme olmaları sebebiyle anlatacakları şeyler oldukça önemli. Onlara neden anarşist bir lise örgütlenmesine ihtiyaç duyduklarını, içinde yaşadığımız sistemi nasıl yorumladıklarını, faaliyetlerini ve daha birçok meseleyi […]

The post Gençlik Anarşizmde Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Şimdi -Liselerde İsyan- Zamanı!

Sohbetimize ilk olarak Lise Anarşist Faaliyet ile başladık. Hem gençlik mücadelesi içerisinde liselerde anarşizmi örgütlüyor olmaları hem de yaşadığımız topraklarda halen faaliyet yürüten en eski anarşist örgütlenme olmaları sebebiyle anlatacakları şeyler oldukça önemli. Onlara neden anarşist bir lise örgütlenmesine ihtiyaç duyduklarını, içinde yaşadığımız sistemi nasıl yorumladıklarını, faaliyetlerini ve daha birçok meseleyi sorduk.

İlk olarak neden liselilerin mücadele etmesi gerektiğini konuştuk. LAF’lı arkadaşlarımız “Aslında eğitimin çok küçük yaşlarda başladığından” bahsetti. “Eğitimin, devletin en küçük birimi olan ailede baskıyla belirginleştiğini” de ekledi. LAF’lılar istemediğimiz şeyleri bize öğretmeye çalışan ailemizin ve öğretmenlerimizin sistematik baskılarına karşı bütünlüklü bir şekilde mücadele etmek için liselerde anarşizm mücadelesi verdiklerini belirtti. Arkadaşlarımız iktidarların baskı araçlarıyla liselileri tektipleştirmeye çalışmasına karşı mücadele etmenin öneminden şöyle bahsediyor; “sevdiğimiz, sevmediğimiz, güzel dediğimiz, çirkin dediğimiz kısacası yaşamsal tüm gereksinimlerimiz ve eğilimlerimiz bu sistemin standartlarına göre, yani iktidarların çıkarları doğrultusunda iradelerimizin tamamen dışında belirlenir. Daha biz küçükken başlayan bu belirlenim sürecinin kendisi; toplumsal yaşamda süregelen olayları ve olguları sorgulamamızı engeller, gerçeklerden ise uzaklaşmamıza neden olur. Böylelikle yaşamımızın sonuna kadar bizim için belirlenmiş olanı yaşarız. Bu belirlenmiş olan kalıpları yaşamamak için örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.’’

Herşeye Karşı Olanlar Değil Yüreklerinde Yeni Bir Dünyayı Taşıyanlar

Mücadelelerinin gereği olarak da LAF’ın ilkelerini şekillendirirken anarşist ideolojileri doğrultusunda “otoriteye, bencil ve rekabetçi ilişkilere, devlete, kapitalizme, militarizme, cinsiyetçiliğe, gerontokrasiye” karşı olduklarını anlattılar. İktidarların farklı görünümlerine karşıydılar. Onlar kendilerinin de dedikleri gibi: “Her şeye karşı olanlar değil, yüreklerinde yeni bir dünyayı taşıyanlar”. “Anarşistiz” başlıklı yazılarında belirttikleri gibi örgütlenmeyi amaçlayan, devrimci, anarşist bir mücadeleden yanalar.

Eğitilmek İstemiyorlar

Söyleşinin devamında kendilerini “eğitim karşıtı” olarak adlandırdıklarından bahsettiler. Biz de onlara dertlerini anlatırken nasıl tepkilerle karşılaştıklarını ve eğitim karşıtlığının ne demek olduğunu sorduk. Eğitim meselesine ilişkin düşüncelerini anlatırlarken en sık karşılaştıkları olumsuzluklardan birinin eğitim karşıtlığının bilgiye de karşı olmakla karıştırılması olduğundan bahsettiler. Yayınladıkları fanzin, dergi ve bildirilerde öncelikle eğitimi nasıl tanımladıklarından bahsediyorlar. “Eğitim, öğreten ve öğrenen ilişkisinde, öğretenin yani bilgiyi bilenin, öğrenen yani bilgiyi bilmeyen üzerinde kurduğu otoritedir. Öğretenin bilgiyi elinde bulundurmasıyla oluşan bu otoriter ilişki, yaşamın diğer alanlarında da öğretenin öğrenen üzerindeki otoritesini olağanlaştırır. Bunun sistematikleşmiş haline de eğitim sistemi denir.’’ İktidarların eğitim yoluyla kendi düzeninin devamlılığını sağlayacak itaatkar toplumlar yaratmak istediğini söylüyorlar. Bu yüzden kavgaları eğitimle ve eğitim kurumlarının hepsiyle.

 

Devletin Adaletsizliğine Karşı İsyan!

Aynı zamanda kendilerine ve yaşıtlarına uygulanan adaletsizliklere karşı harekete geçme konusunda çekinmiyorlar. Yaşadıkları topraklarda olsun olmasın tüm kardeşleri için eylemlikleriyle dikkat çekiyorlar. Bu sebeple 2008 yılında İstiklal Caddesi’ndeki Yunanistan konsolosluğu önünde, Yunanistan polisi tarafından katledilen anarşist Alexis Grigoropoulos için yaptıkları eylemle ses getirmeye başlıyorlar. Bu aynı zamanda Lise Anarşist Faaliyet imzasıyla yapılan ilk sokak eylemi olma özelliğini taşıyor. Yapılan eylemde yazdıkları pankartta “Biz de 16 Yaşındayız’’ diyorlar ve Alexis’in mücadelesini İstanbul sokaklarına yayıyorlar. Aynı dönemlerde Kadıköy’de mendil satarken zabıtaların kovalamaları sırasında yaşamını yitiren Bülent Çalıkıran’ı ve devlet şiddetiyle katledilen arkadaşlarının isimlerini sokaklara yazıyorlar. Coğrafyanın her yerinde gerçekleştiren katliamlara karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yapıyorlar: “Devlet kardeşlerimizi katlediyor, biz ise unutmuyoruz ve affetmiyoruz. Otoriteye karşı öfkemiz daha da büyüyor, baskılara karşı biz olup örgütleniyoruz.’’

Okul Kilitleme Eylemleri, Sabotajlar

Liseli anarşistler okullardaki öğretmen, müdür baskısına karşı koymak için farklı, yaratıcı eylem biçimlerini kullanmasıyla biliniyor. Lise mücadelesine özgün bir direniş biçimi olarak çıkan okul kilitleme eylemleri bunların başında geliyor.

“İtaatkar bireyler elde etmek için çalıştıkları, özgürlüğümüze kilit vurdukları, eğitim yuvalarının kapılarına özgürlük kilitlerimizi vuruyoruz.” diyorlar ve şu zamana kadar 5 farklı ilde birçok okulun kapılarını kilitlediklerinden bahsediyorlar. Çünkü kilitler açılmayınca o gün sınavlar iptal oluyor okullar tatil oluyor. Bu tarz sabotaj eylemlerini genellikle 24 Kasım öğretmenler günü olarak bilinen günde yapıyorlar. Çünkü sloganları; “Armağınımız İsyanımızdır”. Kilitlenen her okulla beraber 24 Kasım öğretmenlere değil öğrencilere armağan oluyor.

Sabotaj eylemleri sadece okul kilitlemeleriyle sınırlı kalmıyor tabi ki. Birçok farklı yönteme sahip olduklarından bahsediyorlar. Bunlardan biri de tabela değiştirme eylemleri. İlk tabela değiştirme eylemini Kenan Evren Anadolu Lisesi’ne yapmışlar. “Biraz istek, biraz inanç, biraz da eylem gerekiyordu. Bir gece ansızın okula giderek “Kenan Evren Anadolu Lisesi” tabelasını indirip yerine “Erdal Eren Anadolu Lisesi” tabelası asmıştık. Erdal Eren 17 yaşında iken, yaşı büyütülerek Kenan Evren ve diğer darbecilerin idama yolladığı devrimci bir gençti; onun adını darbecilerin adının verildiği okula vermenin iyi olacağını düşünmüştük. Bir sene sonraysa rüzgar tersten esti darbecilerin isimleri okullardan kaldırılıyordu. Kenan Evren Anadolu Lisesi resmi olarak İstanbul Anadolu Lisesi olarak değiştirildi.” Bu değişiklikte eylemlerinin de biraz etkili olduğunu düşünüyorlar. Bir diğer çoklu tabela değiştirme eylemini ise Taksim Gezi Direnişi sırasında katledilen 6 direnişçi için 6 liseye aynı anda gerçekleştirmişler. Söyleşiye devam ederken bu tabela değiştirme eylemlerinin onlar için anlamı nedir diye soruyoruz. Yanıtları “Amacımız devletin tetikçilerinin isimlerini okullardan silmek özgürlük için mücadele ederken katledilen kardeşlerimizin isimlerini onların yerine yazmak ve unutturmamaktır.’’ oluyor. Bir diğer sabotaj eylemi ise tabela boyama. Birçok farklı liseye gidip tabelaların üzerine boya atarak bir süreliğine okulun tabelasız kalmasını sağlıyorlar. Farklı gündemleri oldukça eylemlerini çeşitlendirdiklerini bahsediyorlar. Bazen kuşlama yaparak, bazen okul kapılarına boya dökerek, bazen de yazılama yaparak sözlerini müdürlere, öğretmenlere, okul idarecilerine ve en çok o okullarda olan liselilere ulaştırmayı amaçlıyorlar.

Paylaşma masaları

Liseli anarşistlerin yaptıkları eylemler üzerine söyleşimiz devam ederken yaptıkları eylemlerin sadece okul dışında sınırlı kalmadığından okul içerisinde de faaliyet gösteriyorlar. Okullardaki sistemin bireylere dayattığı bencil ve rekabetçi ilişki biçimlerine karşı paylaşma ve dayanışmayı büyütüyoruz diyerek okullarda “paylaşma masaları’’ geleneğini başlattıklarını anlatıyorlar. Çünkü onlara göre okullarda bencillik kültürünü oluşturan yer kantinlerdir. Bu yüzden arkadaşlarını okullarındaki kantinleri boykot etmeye ve her birinin evlerinden getirdikleri yiyecekleri birleştiriyorlar. Paylaşma ve dayanışmayla dolu masalar sistemin kültürünü yok ediyor.

İnadına LAFanzin

Liseli anarşistler, “anarşizmi eşek üstünde köy köy gezerek anlatan yoldaşlarımızın inadıyla yıllardır okullardan sokaklara inatla taşıyoruz anarşizmi’’ diyorlar. Ancak mücadeleleri sadece sokakla sınırlı kalmıyor. Okullardaki otoriter yapıya ve sokaklardaki otoriter güçlere karşı her alanda mücadele ediyorlar. Arkadaşlarına, kardeşlerine ulaşmak için bir diğer yolları ise kağıtlara yazmak. İlk olarak LAFanzinlerle başlıyorlar sürece. Okullarda yaşanan adaletsizliklerden, eğitim karşıtlığından, yaptıkları eylemlerden ve örgütlü anarşizmden bahsediyorlar fanzinlerinin içerisindeki yazılarda. Gündemdeki olaylara sessiz kalmamak için hızlıca bildiri yazıp olabildiğince sokaklarda dağıtmaya çalıştıklarından bahsediyorlar. Zaman geçtikçe yazdıkları yazılar, söyledikleri sözler fanzinlere sığmamaya başlıyor ve İnadına dergisini çıkarmaya başlıyorlar. Derginin ismini neden “İnadına’’ seçtiklerini sorduğumuzda ise verdikleri cevap şöyle oluyor: “Bizler mücadele ettiğimiz her alanda; okulda öğretmenlerin, müdürlerin engellemeleriyle, sokaklarda devletin ve polislerin şiddetiyle ve türlü baskısıyla karşılaşıyoruz. Çünkü özgürlüğe düşmanlar. İsyanımızdan ve daha da büyüyüp örgütlenmemizden korkuyorlar, bu yüzden bizleri engellemeye çalışıyorlar. Onlar bizleri önlerinde eğmek istedikçe biz İNADINA özgürleşiyoruz. Otoritelere öfkemiz daha da büyüyor ve İNADINA mücadele ediyoruz”.

Özgürlük İçin Anarşist Gençlik!

Liselerde mücadele yürüten LAF’ın ardından üniversitelerde ve gençliğin mücadele ettiği her alanda faaliyet yürüten, anarşizmin sesini yükseltmek için çabalayan Anarşist Gençlik’le bir söyleşi gerçekleştirdik. Anarşist Gençlik üniversitelerde, sokaklarda yaratıcı eylemleriyle ve direngen tavrıyla adını duyurmuş bir örgütlenme. Anarşist Gençlikle de içinde bulunduğumuz sisteme karşı duruşlarını, gençlik mücadelesini, eylemliklerini konuştuk.

Pratiğin önemli olduğunun altını sıkça çizen arkadaşlarımızla ilk olarak bugüne kadar yapılan eylemlerden bazılarını konuştuk. Üniversite önünde “Üniversite Entegrasyondur” pankartıyla gerçekleştirdikleri eylemde, sistemin kalifiye beyaz yakalıları, müdürleri, patronları olmak için verilen diplomayı temsil eden devasa bir diploma maketini ateşe veren onlardı. Sonrasında “Em Roboski ji Bîr Nakın! Roboski Vicdanımızdır” sloganıyla kampüsleri devletin bombalarını simgeleyen maketlerle donatan, 15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü’nde katliamı karşı vicdani retlerini açıklayan da.

Temeli 2013 Taksim Gezi İsyanı sürecinde atılan Anarşist Gençlik, sokak eylemlerindeki belirginleşmesinin ardından üniversite kampüslerinde, sokaklarda, gençliğin var olduğu mücadele alanlarında kara bayrakları ve pankartlarıyla sokaklarda oldu. Gezi eylemlerinde yaşamını yitirenlerin hesabının sorulduğu sokak eylemlerinden, adaletsizliğin açığa çıktığı mahkeme önlerine kadar direnişin savunulduğu neresi varsa orada oldular.

13 Mayıs 2014’te, coğrafyamızın gördüğü en büyük maden katliamı olan Soma Katlamı’nın ardından gerçekleşen sokak eylemlerindeydiler. Soma’nın İstanbul temsilciliğinin kapısı önünde “Soma’da Katil Kapitalizm” pankartıyla en ön saftalardı. İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde bulunan havuzu kömürün karasına boyadılar. Astıkları “Unutulamaz Affedilemez” pankartıyla, fakülte içerisinde geniş bir etki uyandırdılar.

Anarşist Gençlik’ten arkadaşımız: “Aslında İstanbul Üniversitesi’nin anarşist bir geleneği olduğunu” söyledi. 6 Kasım 2006’da, sistemin bilgisiyle beyinleri yıkanarak zombileşen üniversiteli’ye ithafen zombi yürüyüşü yaparak Beyazıt Meydanı’na yürüyen anarşistler, ana kapının önünde üzerlerindeki önlükleri parçaladılar ve ateşe verdiler. Beyazıt Meydanı’nın da “Okuyalım, ama Sistemin Canına Okuyalım!” sloganını haykırdılar. 6 Kasım 2008’de 12 Eylül faşizminin ürünü olan YÖK’ün kuruluş yıl 31 dönümünde, Anarşistler, “Bu Kışlada Bir Tank Eksikti” diyerek, hazırladıkları gerçeğiyle aynı ölçülerdeki tank maketiyle Beyazıt Meydanı’nda bir eylem gerçekleştirdiler. Arkadaşlarımız Anarşist Gençlik’in, bu yaratıcı mücadele geleneğinin takipçisi olarak, son yıllarda gerçekleştirdiği farklı projelerle anarşizme dair sözünü söylemeye devam ediyor olduğunu vurguluyor.

“Gençliğin Sorunları için Anarşist Çözümler Geliştirmeye Çalışıyoruz”

Anarşist Gençlik, benimsediği anarşizm düşüncesine içkin bir şekilde yalnızca politik değil yaşamsal alanlara ilişkin de çözümler geliştirmeye çalışan bir örgütlenme: “Arkadaşlarımızla yaşamı paylaştığımız yurtlarda ve öğrenci evlerinde sistemin dayattığı yaşam tarzının dışında karşılıklı sorumluluk ilişkisiyle örülü, paylaşma ve dayanışmayı esas alan bir model nasıl örülebilir bunun yollarını aramaktayız.”

Anarşist Gençlik kapitalizme karşı bir barikat olarak gördükleri ikinci el değiş tokuşundan, ürünlerin karşılıksız bir şekilde paylaşıldığı çeşitli sosyal ağlara kadar farklı yollar geliştirmek için uğraşıyor. İhtiyaçların karşılanması noktasında yalnızca değişim değil, aslında bizden çalınanları geri almak olarak yorumladıları kamulaştırmayı teşvik etmek için de çalışmalarda bulunmakta.

Özgür Bir Dünyayı Yaratmak Bizim Elimizde

“Ne yalnızca öğrenci evleri, yurtlar ne de kampüsler, işyerleri; gençlik olarak bulunduğumuz her yerde Kolektif Özgür Yaşam (KÖY) alanlarını örgütlemeye çalışıyoruz.” diyen Anarşist Gençlik’ten arkadaşlarımıza daha önce yayınladığı bildiri ve kitapçıklarda sıklıkla kullandıkları bu kavramın ne anlama geldiğini sorduk.

Özellikle Gezi direnişiyle alevlenen kamusal alan-özel alan tartışmasına anarşist bir eleştiri olarak geliştirdikleri Kolektif Özgür Yaşam kavramı, kapitalizmden ve devletten özgürleştirilmiş bir mekan anlayışını tanımlıyor. KÖY’ün ortaya çıkış koşullarına ilişkin ise “Siyasal temsiliyet, toplumu oluşturan bireylerin siyasallıklarını artık karşılamadığından, kolektif özgür yaşamdan bahsedebiliriz.” diyorlar. Sosyalist birey ve toplulukların yoğunlukla tercih ettiği gibi, devleti ve bürokrasiyi de içeren “kamusal” kavramı yerine temsiliyete dayanmayan, bireylerin doğrudan siyasi iradelerini deneyimleyebildikleri bir biçim olarak doğrudan demokrasiden ve sadece yeni bir siyasal formdan değil, aynı zamanda bunun kurucusu olan “yeni siyasal özne”den bahsetmektedir. Anarşist Gençliğe göre KÖY, “kapitalizm ve devlet hegemonyasındaki alanların, küçük dönüşümlerle kazanımlara dönüşmesini önemsemez. Çünkü bu reformist kazanımlar, birer amaca dönüştüğü için mücadele adına geçici ve aldatıcıdır. KÖY, yine de geçici dönüşümün mücadeleye etkisini önemser. Yani, bu kazanımları birer amaç olarak görmez, devrim mücadelesinde bir araç olarak görür. KÖY, bütünlüklü bir devrimci dönüşümü savunur.”

Ayrıca Anarşist Gençlik için Özgürlük düşüncesi pek çok afiş ve sloganda görüldüğü gibi “düşlediğini eylemek” olarak tanımlanmaktadır. Önceklikle “gerontokrasinin” gençliğin kendini gerçekleştirme mücadelesinde karşısında durması gereken en önemli olgu olduğunu belirten arkadaşlarımız: “Gerontokrasiyle yani yaşça büyük olanın kendinden küçük olan üzerinde kurduğu iktidarlı ilişkiye karşı kendi karar alma ve kararlarımızı hayata geçirme ısrarımız bizim için yaşamsal bir ihtiyaç” şeklinde konuştular. “Ailede ebeveynler, okulda öğretmenler, sosyal hayatta abi/ablalar ya da bir alana ilişkin kendini otorite olarak gören, bu otoriteyi çevresindekilere dayatanlar aracılığıyla ortaya çıkan gerontokratik ilişki biçimleri genç olmanın enerjisini sistemin çıkarlarına ya da kendi kişisel çıkarlarına göre kullanmak isteyenlerin en büyük silahı.” diye ifade ediyor. Kökeni insanlığın en eski toplumsal yapılarına kadar giden gerontokrasinin bugün vücut bulmuş hali, anarşist bir gençlik örgütlenmesinin karşısındaki en güçlü düşmanlardan biri.

Anarşist Gençlik’ten arkadaşımız “bizi tutsaklaştırmaya çalışan bütün otoritelere karşı düşlediğimiz dünyayı eylemek, yani özgürleşmek ancak Kolektif Özgür Yaşam Alanları’nın örgütlenmesiyle mümkün olacak” diyorlar.

Eylemin Bereketiyle Kampüslerde, Sokaklarda, Meydanlardayız

OHAL gibi süreçlerde özellikle sokaktaki gençlik hareketine yönelik doğrudan saldırılar, katliamlar, üniversitelerde ise artan baskıyla beraber yasaklar, uzaklaştırmalar gibi durumlar söz konusuyken böylesi bir mücadeleyi örgütleyebilmenin zorlukları var. Suriye Savaşı’nın başından beri, ezilen halklarla birlikte dayanışmayı büyütmek ve bütün iktidarlara karşı direnişin sesini yükseltmek için sınır nöbetlerinden, dayanışma köprülerine pek çok süreç örgütlendi. Bu bağlamda 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’un Amara Kültür Merkezi’nde bir araya gelen gençlik temsilcilerine yönelik, katil devlet ve IŞİD çeteleri işbirliğinde bombalı saldırı gerçekleşti. Yaşamını yitiren 33 anarşist ve sosyalist devrimcinin mücadelesi bölgedeki bütün uluslararası güçleri ve kapitalistleri korkutmaya yetmişti. Katliamın ardından katillerle işbirliği yapan kolluk kuvvetlerine karşı “Kavganız Kavgamız” pankartıyla gereken cevabı verenler arasında Anarşist Gençlik vardı. Sonrasında dayanışma için çeşitli kampanyaların örgütlenmesinde, anma eylemlerinin düzenlenmesinde de inisiyatif aldılar.

Bütün bu baskılar ve sıkıştırmalar her zaman gençliğin direnişiyle karşılandı. Üniversitelerdeki afiş, masa yasaklarına karşı yine anarşizmin yaratıcılığıyla harekete geçen arkadaşlarımız üzerinde yalnızca soru işareti olan bir afiş yüzünden bir haftada 4 kez nasıl gözaltına alındıklarını, yetmezmiş gibi uzaklaştırmalar aldıklarını anlattılar. “Kampüslerde, düşüncelerimizi yaymak için kullandığımız araçlar, polis şiddetiyle elimizden alınmaya çalışıldı”. Mesele öyle bir yere geldi ki bazen boş bir bildiri, hatta uçan balonlar bile gözaltına alınmak için yeterli bir bahane oldu.

Paralı-Parasız Eğitime Karşı Özgür Bilgi Paylaşımı

Gençliğin kapitalizme entegre edilmesi için en önemli araçlardan birisi de eğitim sistemi. Gençlik hareketi içerisinde bazıları parasız eğitim meselesine yoğunlaşırken, bir kısım örgütlenme de anadilde ya da laik eğitim gibi talepler çerçevesinde örgütleniyor. Anarşist Gençlik’ten arkadaşlarımıza eğitim hakkında ne düşündüklerini sorduğumuzda tıpkı LAF gibi “eğitime karşı” olduklarını söylediler.

Eğitim meselesi üzerine düşünürken, 1936 İberya Devrimi sürecinde yazdıklarını geniş bir bağlamda hayata geçirme fırsatı bulan anarşist pedagog Francisco Ferrer y Guardia’dan ilham aldıklarını belirttiler. Godwin, Kropotkin ve Bakunin başta olmak üzere eğitime ilişkin anarşist literatürde söz üretmiş yazarlardan etkilenerek “özgür okullar” teorisi geliştiren Ferrer’in düşünceleri, aradan geçen onlarca yılın ardından çeşitli deneyimlerle bugün farklı tartışmalar, bu bağlamda geliştirilen farklı modellerle uygulanmaya devam ediyor.

Daha öncesinde 26A Atölye’de yaptıkları etkinliklerde yürütülen tartışmalar, gazetemiz sayfalarında yayınlanan yazılarından hareketle, Anarşist Gençlik’in eğitim üzerine nasıl bir çizgide tartışmalar yürüttüğünü gözlemlemek mümkün.

Meydan Gazetesi olarak bizler de otoritenin her türlüsüyle mücadele eden, özgür bir dünyayı şimdi şu anda kurmayı hedefleyen, anarşizmi örgütleyen Lise Anarşist Faaliyet ve Anarşist Gençlik’e mücadelelerinde başarılar diliyoruz.

Otoritelerin yaşamlarımızın her alanına sızmaya, iradelerimizi tutsaklaştırmaya, baskının her türlüsünü uygulamaya çalıştığı bugünlerde gençliğin yaratıcı ve enerjik karakteri özgürlük mücadelelerinin en çok ihtiyaç duyduğu niteliklerden biri. İçerisinde bulunduğumuz dönemde dünyanın pek çok coğrafyasında artan toplumsal hareketlerdeki gençliğin rolü de adeta bunun bir göstergesi. Halkların sömürüye, baskıya, katliamlara ve her türlü saldırılara karşı örgütlü tutumu da bu toplumsal hareketlerin başlıca gücü. Farklı otoriter mekanizmalar tarafından ezilen halkların kurtuluşunun devrimci anarşist perspektif ve eylemlerle geleceğine inanan bir gazete olarak ve örgütlü gençlik mücadelesinin önemli olduğunun altını çizerek, yaşadığımız topraklarda gençliğin yaşadığı sorunlarla ilgili olarak mücadele eden ve anarşizmi toplumsallaştırmaya çalışan Lise Anarşist Faaliyet (LAF) ve Anarşist Gençlik (AG) ile mücadeleleri üzerine sohbet ettik.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.

The post Gençlik Anarşizmde Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/11/genclik-anarsizmde-orgutleniyor/feed/ 0
Anarşist Ekonomi Tartışmaları (28) Kapitalizm: Sabotaj Yoluyla Büyüme https://meydan1.org/2017/12/24/anarsist-ekonomi-tartismalari-28-kapitalizm-sabotaj-yoluyla-buyume/ https://meydan1.org/2017/12/24/anarsist-ekonomi-tartismalari-28-kapitalizm-sabotaj-yoluyla-buyume/#respond Sun, 24 Dec 2017 10:10:48 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/24/anarsist-ekonomi-tartismalari-28-kapitalizm-sabotaj-yoluyla-buyume/ Kapitalizmi geleneksel yöntemlerin dışında inceleyen akademisyenlerden oluşan CasP projesine, Meydan Gazetesi’nin bir önceki sayısında yer vermiştik. Anarşist Ekonomi Tartışmaları yazı dizimize, aynı proje kapsamında yayınlanan ve kapitalizmin büyüme yanılsamasını inceleyen bir makale ile devam ediyoruz. Makalenin kısaltarak alıntıladığımız ilk üç bölümü, kapitalizmin stratejik sabotajını ve büyüme şeklini açıklıyor. Bu yazı ayrıca, tarih öncesi ekonomik faaliyetleri […]

The post Anarşist Ekonomi Tartışmaları (28) Kapitalizm: Sabotaj Yoluyla Büyüme appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapitalizmi geleneksel yöntemlerin dışında inceleyen akademisyenlerden oluşan CasP projesine, Meydan Gazetesi’nin bir önceki sayısında yer vermiştik. Anarşist Ekonomi Tartışmaları yazı dizimize, aynı proje kapsamında yayınlanan ve kapitalizmin büyüme yanılsamasını inceleyen bir makale ile devam ediyoruz. Makalenin kısaltarak alıntıladığımız ilk üç bölümü, kapitalizmin stratejik sabotajını ve büyüme şeklini açıklıyor. Bu yazı ayrıca, tarih öncesi ekonomik faaliyetleri bugün ile karşılaştırmaya olanak veren, sosyo-biyofiziksel bir ölçütü, enerji yakalamayı kullanması açısından ilgi çekici, çünkü bu karşılaştırmayı para ya da üretim miktarları kullanarak yapmak imkansızdır.

Giriş

Bir iktidar biçimi olarak sermaye teorisine(CasP) göre, tarihteki diğer toplumları olduğu gibi, kapitalizmi incelemenin en iyi yolu, onu bir üretim ve tüketim biçimi olarak değil, bir iktidar biçimi olarak ele almaktır. Toplumu bir iktidar biçimi olarak düşünmek, her şeyden önce, toplumsal gücü ifade eden ve belirleyen kurumlara ve süreçlere odaklanmaktır. Üretim ve tüketim tabi ki bu ifade ve belirlenim için önemlidir ancak tek başına değil ve çoğu zaman tersine olarak.

Temel CasP meselesi, iktidar biçiminin düzenini neyin yarattığıdır. Çalışmalarımızda savunduğumuz gibi, iktidar ve iktidara direniş karşılıklı olarak iç içe geçmiştir: iktidar olmadan muhalefet olmaz ve ister açık, ister örtük olsun, muhalefet olmadığında, zaten üzerine güç uygulanacak bir şey olmaz. İki güç sonsuz bir döngüde birbirlerini işaret eder, reddeder ve üretir. Şimdi, toplumdan bir iktidar biçimi olarak bahsettiğimizde, iktidarın, kendisine karşı olan direnişi bastırıp egemenliğini sürdürebildiği bir toplumsal düzeni tanımlarız ve bize göre bunu yapabilmesi, Thorstein Veblen’in stratejik sabotaj dediği şeyi ima ediyor ve gerektiriyor.

İktidar, direnişi başarılı bir şekilde yönlendirmek, içermek ve gerekirse ezebilmek için, daha az iktidarı olanların ya da hiç iktidarı olmayanların özerkliğini sürekli olarak kısıtlar, sınırlar ve engeller. Dahası, bunu stratejik bir şekilde yapmaları gerekir: Çok az sabotaj uygulamak iktidarlarını sürdürebilmek için yetersiz kalabilirken, aşırı zorlamak isyanı tetikleyebilir veya daha da kötüsü, kontrol etmeye çalıştıkları toplumun temelini yıkabilir.

Kapitalizm öncesi tüm iktidar biçimlerinde, stratejik sabotaj, oldukça katı bir toplumsal yapı, nispeten istikrarlı bir kültür ve çok az veya hiç büyümeyen bir üretim ve tüketim ile birlikte görülüyordu. Bu sicille karşılaştırıldığında, kapitalist iktidar biçimi yeni bir döneme işaret eder: hem dinamik hem de büyümekte olan ilk tarihsel toplumu ve aynı zamanda, dinamizmi ve büyümesi kendi mantığına içkin görünen ilk toplumu temsil eder.

Enerji Yakalama

Bu konuda kaydedilen tarihsel kayıtlar açıktır: Geçen üç yüzyılda kapitalizmin yapısı sürekli olarak dönüştü, nüfusu patladı ve kişi başına düşen enerjisi benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Bu bağlamda kapitalizmin benzersizliği Şekil 1 ve Tablo 1’de gösterilmektedir.

Şekilde, milattan önce 10 bin yılından günümüze kadar, dünyada yakalanan toplam enerji miktarının değişimi çizilmiştir. Buradaki “enerji yakalama” terimi, insan toplumu tarafından dönüştürülen tüm enerji türlerini belirtir. Bu dönüşümün girdileri ya da “yakaladığı” enerji kaynakları, biyokütle, çeşitli yakıtlar ve çeşitli hammaddeleri içerirken, çıktıları ise insan ve hayvan besinleri, ısıtma ve soğutma, maddi ve soyut nesneler, fiziksel ve sanal ulaşımı, son olarak ama daha da önemlisi, dönüştürme sürecinin kendisinde kaybolan enerjiyi içerir.

CasP Bulmacası

Sonuç olarak, enerji yakalama açısından tarihteki iktidar biçimlerinin kapitalizmle ortaya çıkan yükselişe ve sonrasındaki patlayışa kadar oldukça sabit kaldığı açıktır. Ve burada bir CasP bulmacası ortaya çıkıyor. Rousseau’nun ünlü sözündeki gibi “İnsan özgür doğar ve her yerde zincire vurulmuştur” ve kapitalizm için de benzer bir tespit yapılabilir, fakat tersinden. CasP’a göre, kapitalizm, diğer iktidar biçimleri gibi, sabotaj yoluyla doğar ve zincirlerle yaşar ve fakat baktığımız her yerde büyüdüğünü ve genişlediğini görürüz.

Bu makaledeki amacımız, bulmaca gibi görünen bu “sabotajın ortasında büyümeyi” incelemek. Geçici olarak vardığımız sonuç ise aslında bunun bulmaca olmadığıdır. Hem ana akım hem de heterodoks taraflardaki geleneksel görüş, kapitalizmin üretim ve tüketimin artışı tarafından yönlendirilen bir sistem olduğu ve kısa dönemli krizler ve (zenginliğin) yeniden dağılımın yarattığı çalkantılar bir yana bırakılırsa, bu büyümenin nihayetinde iyi bir yaşamla ilgili olduğudur. Ekonominin bizzat kelime dağarcığı bu sonucu belirlemektedir: ekonominin “mal” ve “hizmet” üretip tükettiği söylendiği için, büyümesinin, tanım gereği, yükselen bir “yaşam standardına” eşdeğer olması beklenir.

Ancak birazdan göstereceğimiz gibi, bu düşünce kalıbı çok yanıltıcı olabilir. Neden? Çünkü bu sözde malların ve hizmetlerin önemli bir kısmının yaşamı sürdürmekle bir ilgisi yoktur: Büyümeleri, yaşamın değil, sabotajın genişlemesi anlamına gelir. Ve bu ispatlanırsa, kapitalizm, en azından kısmen, sabotaja rağmen değil sabotaj sayesinde büyüyor demektir.

Sabotaj

Sermayeleşen iktidar kavramı ve stratejik sabotajın zorunluluğu ile başlayalım. CasP’ye göre kapitalist iktidar, ayrımsal sermayeleşme ile ölçülebilir. Sahip olunan her bir varlık, gelecekte ondan beklenen kazancın bugünkü değerine risk-düzeltmesi yapılarak sermayeleştirilir (aktifleştirilir) ve bu sermayenin temsil ettiği güç ayrımsal olarak, yani onu diğer varlıklara, gruplara veya bütün olarak topluma oranlayarak ölçülür. İktidarın zorunluluklarına boyun eğen sermayeleştirilmiş varlıklar, mutlak olarak değil, ayrımsal olarak biriktirmeye yöneltilir. Amaçları, zenginliğin kendisini elde etmek değil, ortalamanın üstüne çıkmak ve normal kar oranını aşmaktır. Daha hızlı genişlemeyi değil, diğerlerinden hızlı genişlemeyi, en yüksek geliri elde etmeyi değil, toplamdan daha fazla pay almayı isterler. Sermayeleşen iktidarın dünyasında, ortalamanın üstüne çıkma çabaları, kârların ve varlıkların yeniden dağıtılması kendine çelişkili olduğundan, bunlar her zaman stratejik sabotajı içerirler. Kendi kazançlarını ve sermayeleşmesini diğerlerininkine göre artıran ve çoğu zaman onlarınkine zarar veren sınırlamaları, engellemeleri ve kısıtlamaları gerektirirler. Sermayeleşen iktidarın zorunlulukları topluma yayılıp ve çoğaldıkça, bu iktidarın üzerine kurulu olduğu stratejik sabotaj biçimleri de aynı şekilde yayılır ve çeşitlenir.

CasP projesi, ayrımsal birikim sağlayan birçok stratejik sabotaj yolunu tespit etti. Bu yolların bir kısmını (son yirmi yıldaki makalelerden) saymak gerekirse; işsizliğin artışı, gelir dağılımını sermayenin lehine düzenler; istihdam artışının yavaşlatılması, gelir dağılımını tepedeki bireylerin %1 inin çıkarına göre, varlıkları da tepedeki 500 şirkete kaydırır; yüksek enflasyon, gelir dağılımını genel olarak sermayenin ve özellikle de egemen sermayenin lehine düzenlerken alttaki nüfusun gelir standardını ve güven duygusunu zayıflatma eğilimindedir. Şirket birleşmeleri ve şirket satın alma furyası, gelir dağılımını egemen sermaye lehine düzenlerken gelişmemiş bölgelerdeki yatırımları engeller, tesislerin ve makine envanterinin büyümesini azaltarak, genelde bilinenin aksine, piyasa değerinin büyüme hızını artırır; silahlanma ve artan silah ticareti, gelir dağılımını önde gelen askeri şirketlerin lehine düzenlerken çatışmaları besler; Ortadoğu’da belirli aralıklarla enerji çatışmaları, bölgeyi çökertip ve dünyada çalkantı yaratırken, gelir dağılımını petrol üreten devletlerin ve önde gelen silah ve petrol şirketlerinin lehine düzenler; mülkiyetin küreselleşmesi, ayrımsal birikimi yükseltirken, yerel ve küresel eşitsizliği derinleştirip halkları karşı karşıya getirir. Yükselen gıda fiyatları ve fiyatlardaki büyük dalgalanmalar, gelişmekte olan ülkelerde kitlesel açlığa neden olurken, dünyanın başlıca tahıl ticareti şirketleri ve büyük tahıl üreticilerinin ayrımsal gelirlerini artırır; korku-ve-açgözlülük döngüsünden yararlanan yatırırım algoritmaları ile finansta otomasyonun yaygınlaşması sonucunda, finansal istikrarsızlık artarken ayrımsal kazanç sağlanır. Abur cuburun çeşitlenip çoğalması, küresel bir obezite salgını yaratırken, gıda ve ilaç sektörünün dev şirket gruplarının ayrımsal kârlarını şişirir; Hollywood’un sanatsal özerkliği üzerindeki artan kısıtlamalar, izleyicileri güçsüz bırakırken, büyük stüdyoların ayrımsal riskini azaltır; Güney Afrika’daki ırkçı rejim, yarım yüzyıl boyunca altın madenciliği yapan dev şirket gruplarının ayrımsal birikimini garantilerken, İsrail’in Filistin işgali, askeri-finansal holding grupları için aynı işlevi görür; ABD’de rekor sayılara ulaşan tutsak sayısı, derinleşen gelir eşitsizliğini güvence altına alır; reklamlar, neredeyse bütün toplumları reklam verenlerin sermayeleşen şarkısıyla dans ettirir; gösteriş amaçlı tüketimin gelirleri düzenleyen bir rolü vardır; devletin borcu, alttaki nüfusun zararına, ama tepedeki %1’in ve onların şirketlerinin lehine kullanılır; finansal denetimlerin kaldırılması, kapitalist düzeni bozar ama bankacılık sektörünün ayrımsal kârlarını artırır. Ve liste uzayıp gidiyor…

Bu örneklerin genişliği ve derinliği kuşku bırakmıyor: Kapitalizm gerçekten zincirlerle doğar ve zincirlerle yaşar. Stratejik sabotaj, onun mantığının ve günlük uygulamalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Baktığımız her yerde, sermayeleşen iktidarın kısıtlamalar, engeller ve sınırlamalarla ilgili olduğunu görürüz.

Şimdi, bu zincirleri ve prangaları göz önünde bulundurduğumuzda, kapitalizmin, kendi var oluşunu sağlayan tuzaklara takılmasını, ekonomik durgunluk, gerileme ve zorluklar karşısında çaresiz olmasını bekleriz. Ve birçok açıdan öyle. Sayısız CasP araştırması, sermayeleşen iktidarın güçlenmesinin, dinamizmin ve büyümenin azalması ile korelasyon eğilimini gösterir. Ancak, dinamizm ve büyüme, kısıtlanmış olsalar da asla tamamen durdurulmaz. Kapitalizm muhtemelen, bu kısıtlamaları kaldırdığında olabileceğinden daha az dinamik ve daha yavaş büyümekle birlikte, diğer iktidar biçimlerine kıyasla hala göz kamaştırıyor. Öyleyse, görünüşteki bu benzersiz, hızlı toparlanma yeteneğinin kaynağı nedir? Kapitalizmin kendi iktidarının dayattığı sabotajı aşmasına ve diğer iktidar sistemlerinden daha hızlı ve daha güçlü bir şekilde genişlemesine olanak tanıyan şey nedir?

Enerji İçin Hiyerarşi?

Bulmacayı çözmek için Blair Fix tarafından yenilikçi bir deneme yapıldı. Fix, her zamanki ekonomik yoldan gitmek yerine sosyo-biyofiziksel bir yol izliyor. Termodinamiğin yasalarının, “denge durumuna uzak olan herhangi bir sistemin, bir enerji akışı ile desteklenmesi gerektiğini” belirten Fix, “insan toplulukları dengede olmayan sistemler olduğundan, enerji akışlarının toplumsal evrim içerisinde önemli bir rol oynaması beklenir” diyor.

Fix’e göre, ekonomik büyüme nasıl ölçülürse ölçülsün, bir enerji dönüşümünü içerir ve enerji dönüşümü daima dönüştürücü niteliktedir. Ekonomistler bu dönüşümü fayda açısından düşünmeye eğilimlidirler: Biyokütle, fosil yakıt, ışık, rüzgar, hidroelektrik, termal ısı ve nükleer güçten gelen enerji, ürünlere ve hizmetlere, sonra tekrar tüketim yoluyla refaha dönüştürülür. Ancak bu sürece ilişkin, ekonomistlerin sıkça görmezden geldiği başka bir husus daha var: Toplum, enerjiyi ürünlere ve hizmetlere dönüştürürken, aynı zamanda kendi yapılarını da dönüştürür.

Fix’e göre toplumsal evrim, evrimin tümü gibi, enerji akışlarına bağlıdır; dönüştürülen enerji ne kadar büyük olursa, onu yakalama süreçleri de o kadar karmaşık olmalıdır; karmaşık süreçler toplumsal koordinasyonu gerektirir ve karmaşıklık ne kadar büyükse koordinasyon gereksinimi de o kadar büyük olur. Bununla birlikte, insanlar bu görevler için kendinden donanımlı değildirler ve toplumsal hiyerarşi burada devreye girer: İnsanları dolayım yoluyla ve kişisel olmayan bir şekilde ilişkilendirerek, büyük ölçekte koordinasyonu mümkün kılar.

Hiyerarşi İçin Enerji

Fakat bu önerme, gerçeklerle tutarlı olmasına rağmen, makalemizin temel meselesini karşılamamaktadır. Fix, iktidarın büyüme odaklı bir toplumda nasıl ortaya çıkabileceğini açıklarken, CasP ters bağlantıyı, özellikle de iktidar odaklı bir toplumda büyümenin nasıl ortaya çıkabileceğini çözmek istiyor.

Başlangıç noktamızı hatırlayın. Tarihsel sistemleri analiz etmenin en iyi yolunun, onları üretim ve tüketim biçimleri olarak değil, iktidar biçimleri olarak ele almak olduğunu savunuyoruz. Ve bu iddia bir kapristen ibaret değildir.

Örgütlü iktidarın önceliği, yazılı tarihin başlangıcına, belki de daha öncesine kadar gider: kökleri tarih öncesine uzanır; Yakın Doğu’nun ilk şehir devletleri ve imparatorluklarında açık bir şekilde görülmektedir; birbirlerinden bağımsız olarak erken medeniyetlerin hepsinde yeniden ortaya çıkar ve o zamandan beri toplumun örgütlenmesinde, neredeyse her seviyede egemen olmaya devam etmiştir. İktidar biçimleri stratejik sabotaja dayanır; bu nedenle çoğunun, nispeten durağan kalması ve kişi başı enerji yakalama açısından sınırlı oranda büyümesi şaşırtıcı değil. Bu kuralın istisnası, önceki iktidar biçimlerine göre çok daha dinamik olan ve hızla büyüyen kapitalizmdir. Bu yüzden, bizim bakış açımızdan mesele, kapitalizmin büyümek için neden iktidara ihtiyacı olduğu değildir, çünkü bizim görüşümüze göre, kapitalizmin ve diğer iktidar biçimlerinin, esas yönelimi büyümek değildir.

Asıl ilginç mesele, iktidarla yönlendirilmesine ve iktidarın gerektirdiği stratejik sabotaja rağmen kapitalizmin neden büyüdüğüdür. O halde, hiyerarşi büyümeyi yönlendirmiyor, tam tersine büyüme hiyerarşiyi artırıyor olabilir mi?

 

Çeviri: Özgür Oktay

[email protected]

The post Anarşist Ekonomi Tartışmaları (28) Kapitalizm: Sabotaj Yoluyla Büyüme appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/24/anarsist-ekonomi-tartismalari-28-kapitalizm-sabotaj-yoluyla-buyume/feed/ 0
”Patronların Korkulu Rüyası Molly Maguires”– Gürşat Özdamar https://meydan1.org/2016/07/01/patronlarin-korkulu-ruyasi-molly-maguires-gursat-ozdamar/ https://meydan1.org/2016/07/01/patronlarin-korkulu-ruyasi-molly-maguires-gursat-ozdamar/#respond Fri, 01 Jul 2016 11:48:58 +0000 https://test.meydan.org/2016/07/01/patronlarin-korkulu-ruyasi-molly-maguires-gursat-ozdamar/ Bir yanda, hiçbir güvenlik önleminin olmadığı, her an bir yerlerden büyük taşların yağdığı, kömür taşıyan asansörlerin halatlarının koptuğu, çamur içinde yüzülen bir madende saatlerce çalışarak hayatlarını kazanmaya çalışan işçiler. Diğer yanda bu sefaletin asıl kaynağı olan ve bundan beslenmeyi sürdüren patronlar. Gözünüzün önüne Soma ya da Kozlu mu geldi? Evet, oradaki koşullar da buna çok […]

The post ”Patronların Korkulu Rüyası Molly Maguires”– Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Untitled-2_309

Bir yanda, hiçbir güvenlik önleminin olmadığı, her an bir yerlerden büyük taşların yağdığı, kömür taşıyan asansörlerin halatlarının koptuğu, çamur içinde yüzülen bir madende saatlerce çalışarak hayatlarını kazanmaya çalışan işçiler. Diğer yanda bu sefaletin asıl kaynağı olan ve bundan beslenmeyi sürdüren patronlar.

Gözünüzün önüne Soma ya da Kozlu mu geldi? Evet, oradaki koşullar da buna çok benzer ama bu yazıda asıl olarak, 1800’lü yıllarda Pennsylvania’daki kömür madenlerinde çalışan göçmen işçilerin ve özellikle İrlandalıların mücadelelerinin anlatıldığı, Arthur H. Lewis’in romanından Martin Ritt tarafından filme alınan The Molly Maguires’ten söz etmek istiyoruz.

Vizyona girdiği yıllarda beklediği ilgiyi bulamasa da, yıllar sonra büyük bir festivalin klasik kategorisinde tekrar gösterime girdiğinde dikkatleri üzerine çeken ve Türkçe’ye “İhanet” olarak çevrilen The Molly Maguires filminde, kömür madenlerinde kötü koşullarda çalışmak zorunda bırakılan madencilerin örgütü olan Molly Maguires ve bu örgütü engellemek üzere görevlendirilen gizli bir ajanın hikayesi konu ediliyor.

Ajan McParlan’ın Görevi Buydu: Molly Maguires’i Bitirmek!

Filmlerinde sosyal statülerin insan ilişkilerine olan etkisine değinen, özellikle ırkçılık ve işçi sendikalarını konu edindiği eserleriyle tanınan yönetmenin 1970 yılında çektiği bu film, 14 dakika 51 saniye süren ve sadece müzik ile görüntüden oluşan destansı bir sahneyle açılıyor.

1873-79 yılları arasında patlak veren ekonomik krizle, işçilerin yaşam koşulları “yaşanmaz hale” gelir. İşçiler, giderek kötüleşen bu koşullar sebebiyle, öncesinde İrlandalı toprak ağalarına karşı verdikleri mücadeleyi, bu kez de göç ettikleri bu topraklarda patronlara ve devlete karşı vermeye başlar. Grevlerle başlayan mücadeleden sonuç alamayınca ise başka bir yol denemeye karar verirler: Sabotaj! Adeta bir harabeye dönüşmüş maden ocağını, raylara yerleştirdikleri patlayıcılarla kullanılamaz getirirler.

Örgütledikleri sabotaj eylemine karşı işçiler arasındaki dayanışmayı bozmaya çalışan patronlarsa polise başvurur ve işçilerin arasına sızıp bilgi alacak bir “ajan” görevlendirmeye karar verir. Film boyunca Ajan McParlan’ın çeşitli repliklerinden, onun, sistem içinde yükselme arzusunun yanı sıra göçmen nefretiyle bezenmiş ırkçılığı da sezilir. Ancak birbirleriyle özel iletişim yöntemleri geliştirmiş ve sıkı yoldaşlık ilişkileri kurmuş bu örgütlenmenin bir parçası olmak çok zordur.

Pennsylvania’ya bağlı Lackawanna, Luzerne, Columbia, Schuylkill, Carbon ve Norhumberland gibi kentlerde örgütlü olan Molly Maguires, patronlar için ciddi bir tehlikedir ve İrlanda kökenli örgütlerin çoğunda olduğu gibi çalışmalarını gizli yürütür. Bu sebeple, sendika çalışmalarında açık faaliyet yürüten işçiler hedef haline gelir ve işçilerin katledilmeleriyle sonuçlanan saldırılar söz konusu olur.

Maden ocağında kömür tozundan kapkara olmuş sıkılı bir yumruğun, silahlarını işçilere doğrultmuş polislerin bulunduğu yerin tam ortasından deldiği afişiyle akıllara kazınan filmin belki de en vurucu sahnesi, sonunda yer alıyor. Film, göstermelik bir yargılama sürecinin ardından idama mahkum edilen Jack Kehoe’nin, onun hücresini ziyaret eden McParlan’a söylediği “Asla özgür olamayacaksın!” cümlesiyle sonlanıyor.

Ezen ezilen ilişkisine ve bu ilişkinin iktidarlı tarafındaki çelişkileri üzerine yoğunlaşan bu film, çekilmesinin üzerinden yıllar geçtikten sonra dahi aynı etkiyi uyandırabilecek güçlü bir mesaja sahip. 1800’lü yılları anlatan filmde gösterilen çalışma koşullarına Soma’da ve Kozlu’da yaşananlardan aşina oluşumuz, kapitalizmin zamandan bağımsız olarak her yere nüfuz ettiğini gösteriyor. Ama ezilenler, Zonguldak’ta gerçekleşen ve yakın zamanda kazanımla sonuçlanan direnişte de olduğu gibi özörgütlülükleriyle, patronların korkulu rüyası olmayı sürdürüyorlar, sürdürecekler.

Gürşat Özdamar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır

The post ”Patronların Korkulu Rüyası Molly Maguires”– Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/07/01/patronlarin-korkulu-ruyasi-molly-maguires-gursat-ozdamar/feed/ 0
Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/ https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/#respond Mon, 26 May 2014 17:09:30 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/  İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme – I  Anarşizmin toplumsallaştığı alanlar yoğunluklu olarak kırsal bölgeler olsa da, şehirler ve merkezi yerleşim yerleri de bu devrimden etkilenmiştir. O zamanlar İspanya’da 24 milyon olan nüfusun 2 milyonu endüstride çalışıyordu. Bu 2 milyonluk kesimin %70’i de bir bölgede, Katalonya’da yoğunlaşmıştı. Faşist saldırının olduğu bir zamanda, işçiler 3000 işletmenin kontrolünü ele […]

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Meydan Gazetesi’nin Anarşist Ekonomi Tartışmaları yazı dizisine, “Anarşistlerin Seçim Tartışmaları’yla birlikte iki sayılık bir ara vermiştik. Bu sayımızda, Deirdre Hogan’ın “İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme” yazısının ilk bölümüyle devam ediyoruz. İspanya Devrimi anarşist hareketin en büyük deneyimlerinden biri olarak sadece anarşist tarihteki önemli yerini korumuyor, aynı zamanda ‘36 İberya’sında yarattığı ekonomik yöntem ve örgütlenmelerle, toplumsal devrimin nasıl somutlaşacağına yönelik şimdiki anarşist harekete iyi bir perspektif de oluşturuyor. Deirdre Hogan’ın theanarchistlibrary.org ve libcom.org gibi anarşist sitelerde yayınlanmış yazısını; coğrafyanın dört bir yanında direnişlerin artan bir seyirde izlediği, işçi direnişlerinin işgallere dönüştüğü, özörgütlülüklerin yaşam bulmaya başladığı içinde bulunduğumuz zaman ve coğrafyada, toplumsal devrimi, yaşamsal ve ekonomik bir bakış açısıyla da konuşabilmek adına sizlerle paylaşıyoruz.  

 

 İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme – I

 Anarşizmin toplumsallaştığı alanlar yoğunluklu olarak kırsal bölgeler olsa da, şehirler ve merkezi yerleşim yerleri de bu devrimden etkilenmiştir. O zamanlar İspanya’da 24 milyon olan nüfusun 2 milyonu endüstride çalışıyordu. Bu 2 milyonluk kesimin %70’i de bir bölgede, Katalonya’da yoğunlaşmıştı. Faşist saldırının olduğu bir zamanda, işçiler 3000 işletmenin kontrolünü ele geçirmişti. Bunlar arasında toplu taşıma araçları, nakliye, elektrik ve enerji şirketleri, gaz ve su işletmeleri, mühendislik ve otomobil tesisleri, madenler, çimento fabrikaları, tekstil atölyeleri ve kağıt fabrikaları, elektrik ve kimya şirketleri, cam şişe fabrikaları, parfüm üretim alanları, gıda tesisleri ve bira fabrikaları vardı.

Kolektifleştirmenin yaşandığı ilk alanlar, endüstriyel alanlardı. Ordunun ayaklandığı akşam, CNT genel grev çağrısı yaptı. Çatışmanın ilk evresi sona erdiğinde, sonraki önemli adımın üretimin devamını garanti altına almak olduğu açıktı. Franco taraftarı birçok burjuva, isyancı ordu güçlerinin yenilgisinden sonra kaçtı. Onların sahip olduğu birçok fabrika ve işletme ele geçirildi ve işçiler tarafından işletilmeye başlandı. Burjuvazinin diğer bölümleri fabrikalarını işletmeye çok istekli olmadı ve Franco’nun amaçları için fabrikalarını Franco’ya hibe ederek kapattı. Fabrika ve işletmelerin kapatılması, düşmanın elini güçlendiren yüksek işsizlik ve sefalet yarattı. “İşçiler içgüdüsel olarak bu durumu anlayarak tüm işletmeleri harekete geçirdi ve kontrol komitelerini kurdu. Kontrol komitelerinin amacı üretim sürecini korumak ve her bir işletme sahibinin finansal durumunu takip etmekti. Birçok örnekte yönetim hızla kontrol komitelerinden, fabrika sahibinin işçilerle birlikte çalışıp aynı ücreti aldığı öz-yönetim komitelerine geçti. Bu yöntemle, Katalonya’daki birçok fabrika ve işletme, buralarda çalışan işçilerin eline geçmiş oldu.” (1)

Gecikmeden, cephenin ihtiyacını karşılamak üzere bir savaş endüstrisinin kurulması, malzemelerin ve milislerin cepheye nakledilebilmesi için ulaşım sisteminin tekrardan harekete geçirilmesi son derece önemliydi. Dolayısıyla ilk kolektifleştirmeler, anarşist militanların durumdan faydalanarak devrimci hedefleri yükseltmesiyle birlikte faşizme karşı zafer kazanmak için gereken fabrikalar ve kamu hizmetlerinde gerçekleştirildi.

CNT’nin Rolü

Bu toplumsal devrimi anlamanın en iyi yolu, İspanya’daki işçi örgütlerinin ve mücadelelerin görece uzun tarihsel bağlamında düşünmektir. Kolektifleştirmenin en büyük yürütücüsü olarak CNT; 1910’dan beri vardı ve 1936’ya gelindiğinde üye sayısı 1,5 milyonu geçmişti. Anarşist sendikalist hareket, İspanya’da 1870’den bu yana vardı ve ilk kuruluşundan nihai amacını (kısmen) gerçekleştirebildiği toplumsal devrime uzanan süreçte, yoğun toplumsal mücadeleyle -”grevler ve genel grevler, sabotajlar, kitlesel gösteriler, mitinglerle; grev kırıcılara, cezaevlerine, davalara, ayaklanmalara, lokavtlara, suikastlere karşı mücadeleyle”(2)- iç içe geçmiş bir tarihi vardı.

Anarşist düşünceler 1936’da daha da yayılmaya başladı. Anarşist yayınların o dönemdeki dolaşımı buna ilişkin bize fikir verebilir; biri Barselona, diğer Madrid’de olmak üzere, iki anarşist günlük gazete vardı. İkisi de CNT’nın yayın organıydı ve her biri 30 bin ve 50 bin arası değişen miktarlarda basılıyordu. Periyodik çıkan 10 yayın ve birçok anarşist dergiyle beraber 70 bin adet yayın dolaşımdaydı. Tüm anarşist gazetelerde, bildirilerde ve kitaplarda, sendikalarda ve örgüt toplantılarında olduğu gibi, sürekli ve sistematik olarak toplumsal devrim tartışılıyordu. Böylece, İspanya işçi sınıfının radikal karakteri, mücadele ve çatışma yoluyla politikleşirken; anarşist düşüncelerin etkisi, devrim koşullarında anarşistlerin kitlesel halk desteğini alabildiğini gösterdi.

CNT, özünde güçlü bir demokratik geleneğe sahipti. Ücretler ve çalışma koşulları gibi yerel ve acil konulardaki bütün kararları, düzenli olarak toplanan yerel üyeler alıyordu. İşçiler arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma güçleniyor, mücadeleleri kazanmanın tek yolu olarak görülüyordu. İşçiler CNT’de yeteneklerini ya da çalışma alanlarını ayırmadan örgütlediler. Başka bir ifadeyle işçiler bir sektörde her bir iş için farklı sendikalar kurmaktansa, her sektör için bir bölümü olan genel bir sendikada örgütlendiler. Sendikaların içinden çıkan ve onların şekillendirdiği devrimci kolektiflerin yapısı, hem sendikaların endüstriyel doğasından, hem de demokratik gelenekten büyük ölçüde etkilendi.

Meydan Gazetesi- Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları  8 -İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme1

CNT’nin devrime gücünü veren bir diğer önemli özelliği ise doğrudan eylem yöntemini kullanmasıydı. “CNT her zaman, tartışmaları çözmek için ‘işçilerin kendi yaptıkları doğrudan eylem’i savunmuştu. Bu politika, sendikada ve üyelerinde katılımı ve kendine-güveni teşvik etmişti- “bir şeyin çözümlenmesini istiyorsak, bunu kendimiz yapmalıyız” düşüncesi hakimdi. [3] Son olarak CNT’nin yerel özerkliğe dayanan federal yapısı, sağlam ama oldukça merkezsiz bir örgütlenme yaratmış, aynı zamanda özgüven ve inisiyatiflerin önünü açmıştı ki bu değerler devrimin başarısına büyük katkı sağladılar.

Gaston Leval, demiryollarının kolektifleştirilmesinde CNT’yle UGT’nin rollerini karşılaştırırken devrim koşullarında doğrudan demokrasi ve özgüvenin öneminin altını çiziyor. Demiryolu endüstrisini son derece örgütlü, etkin ve sorumlu bir şekilde yeniden harekete geçiren devrimcileri anlatırken şunları yazıyor: “Bunların hepsi sadece sendikanın ve CNT militanlarının insiyatifi sayesinde başarıldı. İdari yönetime hakim olan UGT’liler pasif kaldı, yukarıdan emir gelmesine alıştıkları için, beklediler. Ne bir emir ne de karşı emir gelmediğinde, yoldaşlarımız hızla ilerlemeye devam etti, sadece hepsini birlikte sürükleyen güçlü dalgayı takip ettiler”[4]

Bu mücadele ve örgütlenme tarihi ve anarko-sendikalizmin birleştirici yapısı, CNT militanlarına zamanı geldiğinde toplumu anarşist çizgiler içinde yeniden ve sağlam bir şekilde şekillendirmek için gerekli insiyatif ve öz örgütlenme deneyimini verdi. “Şunu açıkça söyleyebiliriz ki, yaşanan bu toplumsal devrim CNT’nin üst organlarının aldığı kararlarla çıkmadı… Aniden ve doğalında gerçekleşti… “halk” devrimci vizyon sayesinde esinlenip birden mucizeler yaratacak kabiliyete ulaştığı için değil, tekrar söylemekte yarar var, halkın arasında, aktif olan, güçlü olan ve 1. Enternasyonal ve Bakunin’in zamanında başlayıp yıllardır devam eden mücadeleyi sürdüren büyük bir azınlık vardı.” [5]

 Anarşist Demokrasi, Kolektiflerde İşbaşında

Kolektifler, işçilerin çalışma yerlerinde öz yönetim kurmasına dayanıyordu. Augustin Souchy: “İspanya İç Savaşı sırasında kurulan kolektifler işçilerin özel mülkiyet olmadan kurdukları ekonomik birliklerdi. Kolektif tesisleri burada çalışanların yönetmesi, tesisleri onların özel mülkiyeti yapmıyordu. Kolektifin içindeki bireyler, bulundukları fabrika ya da atölyeleri satamıyor ya da kiralayamıyordu, sorumlu hak sahibi CNT, yani Ulusal Emek Konfederasyonu’ydu. Ancak CNT’nin bile istediğini yapma yapma hakkı yoktu. İşçiler her şeyi konferanslar ve kongrelerde kendileri kararlaştırır ve onaylardı.” [6]

CNT’nin demokrasi geleneğini sürdüren endüstriyel kolektifler, aşağıdan yukarıya yetki verecek şekilde düzenlenmişti. Temel karar organı işçi meclisiydi, ve onlar da fabrikaların günlük işleyişinden sorumlu olacak idari komite temsilcilerini seçiyorlardı. Seçilen bu idari komiteler, toplantı kararlarını uygulamaktan, fabrikadan rapor vermekten işçi meclisine karşı sorumluydu. İdari komiteler ayrıca gözlemlerini genel idare komitesine bildirmekteydi.

Genelde her endüstri, endüstrinin içindeki iş dallarından ve işçilerden delegelerin olduğu merkezi idari komiteye sahipti. Örneğin Alcoy’daki tekstil endüstrisinde 5 temel iş dalı vardı: Dokuma, iplik yapma, örme, tarama ve işleme. Kendilerini endüstri genelindeki komitede temsil etmesi için bu alanlarda uzmanlaşmış işçiler kendi aralarından bir temsilci seçerdi. Teknik uzmanlar da içeren bu komitenin rolü işçiler birliğinden alınan direktiflere uygun bir şekilde üretimi sağlamak, çalışmalar üzerine rapor ve istatistikler derlemek ve son olarak finans ve koordinasyon meseleleriyle ilgilenmekti. Gaston Leval’in dediği gibi : “Hem işgücü dağılımı hem de birleşik endüstiriyel yapı için genel yönetim değişmeden kalıyor.” [7]

Her aşamada Sendika İşçileri Genel Meclisi en yüksek karar mekanizmasıydı. “Önemli kararlar, yüksek katılımlı ve sık sık yapılan genel meclis toplantılarında alınırdı… eğer bir idari yetkili, birliğin yetkilendirmediği bir şey yaptıysa, bir sonraki toplantıda görevinden alınması muhtemeldi.”[8] Raporlar birçok komite tarafından incelenir ve tartışılırdı ve çoğunluk yararlı olduğu kanaatine varırsa yürürlülüğe konurdu. “Burada gördüğümüz idari bir diktatörlük değil, tam tersi, meclisin çalışmaları doğrultusunda her uzmanlığın görevini yaptığı işlevsel bir demokrasi.” [9]

Deirdre Hogan

Çeviri: Esen Küçüktütüncü

Dipnotlar aynı yazının 2. Kısmı yayımlandıktan sonra konacaktır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. Sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/feed/ 0