The post İsrail Suriye’ye Füze Saldırısı Gerçekleştirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İsrail işgal güçleri, dün yerel saatle 22:35’te Suriye’nin Şam şehrinde bulunan bazı noktalara füze saldırısı gerçekleştirdi. Suriye’nin resmi haber ajansı SANA ise saldırıda sadece maddi kayıp yaşandığını ve hava savunma sistemlerinin füzelerin çoğunu düşürdüğünü belirtti.
The post İsrail Suriye’ye Füze Saldırısı Gerçekleştirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsrail Suriye’de İran Üssüne Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İsrail, Suriye’de Şam yakınlarındaki İran askeri üssüne saldırdı. Saldırı, Suriye’deki hava savunma sistemlerini harekete geçirdi. İsrail’in Haaretz gazetesi de yaptığı haberle saldırıyı tüm dünyaya duyurdu. Gazetenin haberinde İsrail savaş uçaklarının saldırıyı, Lübnan hava sahasını kullanarak gerçekleştirdiği belirtildi. Hava saldırısının Şam’a 13 kilometre mesafedeki El Kisva üssüne yönelik olduğu ve bombardıman sonrası Şam ve çevresinde büyük oranda elektriklerin kesildiği öğrenildi. Saldırıya ilişkin Suriye veya İran resmi kaynaklarından henüz bir açıklama yapılmadı.
The post İsrail Suriye’de İran Üssüne Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Şam: Rusya Büyükelçiliği’ne Havan Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Havan topunun büyükelçilik bahçesine düştüğü açıklandı. Saldırıda elektrik sistemleri ve su deposunun zarar gördüğü söyleniyor
The post Şam: Rusya Büyükelçiliği’ne Havan Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Suriye’de Savaşa Rağmen “Yaşam Direnişte” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>7. Yılına giren Suriye Savaşı’nda, ülkenin iki büyük kenti Halep ve Şam’dan gelen fotoğraflar, savaşın tüm yıkıcılığına karşın, yaşamın ve umudun devam ettiğini gösteriyor.
İngiltere’nin The Guardian gazetesinde, sosyal medya hesaplarından, yaşadıkları kentin fotoğraflarını paylaşan Suriyelilelerin fotoğrafları yer alıyor.
Şam’da yaşayan bir Suriyeli, kağıt bardağa yaşadığı ketten bir kesit çizmiş.
Evinin balkonundan, uçmaktan yorulup, elektrik tellerinde dinlenen kuşların fotoğrafını çeken bir başkası.
Halep’te, hastalık sonrası yaşamını yitiren eşinin yanında gözyaşları içinde bir Halepli.
Savaşta dükkanını kaybeden bir terzi, mesleğini küçük bir minibüsün içinde sürdürüyor.
Elindeki bir parça ekmekle, bir mağazanın camekanının önünde çizgi film izleyen evsiz bir çocuk.
The post Suriye’de Savaşa Rağmen “Yaşam Direnişte” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Guta’da Cihatçı Çeteler Halka Ateş Açtı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Suriye’nin Şam kentinin doğusunda bulunan Guta’da cihatçı çeteler arasındaki çatışmalar büyüyor.Suudi Arabistan destekli Ceyş ül-İslam ile El Kaide kökenli Heyet Tahrir eş-Şam arasındaki çatışmalarda her iki çeteden toplam 110 ölü olduğu öğrenildi.
Bugün akşam saatlerinde ise bölgede toplanarak çatışmaların sonlandırılması için yürüyüş düzenleyen halka çete mensuplarınca ateş açıldı.Saldırıda yaşamını yitiren ya da yaralanan konusunda net bilgi edinilemedi.Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ise bir bildiri yayınlayarak her iki tarafa itidal çağrısında bulundu.
*Görsel bir gün önceki çatışmalara aittir.
The post Guta’da Cihatçı Çeteler Halka Ateş Açtı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsrail’den Suriye’ye Bir Saldırı Daha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İsrail Ordusu Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar iki gün aradan sonra tekrar Suriye mevzilerini hedef aldı.Bugün gerçekleştirilen saldırıda İsrail tarafından Kuneytra’daki Rejim’e bağlı milis güçlerinin kampının ve mühimmat deposunun hedef alındığı öğrenildi.Saldırıda üç milisin öldüğü bilgisi var.
Öte yandan Suriye Ordusu’nun ise, bugün Şam’ın banliyösü olan Qabun bölgesini bombaladığı bilgisi alındı.Cihatçı çetelerin kontrolündeki bu bölgeden geçtiğimiz ay Şam merkezine yönelik roket saldırıları gerçekleştirilmişti.
The post İsrail’den Suriye’ye Bir Saldırı Daha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çok değil, bundan yaklaşık 1.5 yıl önceye gidelim. 2015’in yaz aylarında Suriye’de, TC-Körfez-Batı destekli rejim muhalifleri bir çok koldan yoğunlaştırdığı saldırılarla Şam yönetimini neredeyse köşeye sıkıştırmıştı. IŞİD tarafından işgal edilen Rakka’dan sonra, ülkenin kuzeyindeki İdlip kenti de bir başka cihatçı çete olan Fetih Ordusu’nca alınarak orada islami emirlik ilan edilmiş, yine muhaliflerin fiili başkenti addedilen Halep ise “düştü düşecek”ti. İşte Suriye savaşında ne olduysa ve olacaksa, 2015 yazından sonra oldu. Eylül sonunda rejime hava bombardımanı desteğiyle savaşa giren Rusya, bu süreçten itibaren dengeleri değiştirerek savaşın yeni bir hale geçmesini sağladı. Suriye’de bulunan hava ve deniz üsleriyle Suriye ordusunun sahada elini rahatlatan Rusya, öncelikle Şam ve Lazkiye kırsalının cihatçı muhalif çetelerden alınmasında kilit rol oynadı.
Rüzgar Nasıl Tersine Döndü?
2015 sonlarından itibaren girilen bu yeni halde, Rusya destekli Rejim-İran blokunun, ABD-Batı destekli Körfez-TC saflaşması karşısında Suriye savaşını adım adım domine ettiğini gördük. Musul-Rakka hattında tüm yoğunluğunu IŞİD’e sabitleyen ABD, Suriye’nin batısında özellikle Halep’te yoğunlaşan çatışmalarda sahayı fiilen Rusya-Rejim-İran blokuna bıraktı. Bunda ABD’nin IŞİD gündeminin yoğunluğunun yanı sıra, savaşın başından beri TC’nin de ajandasında bulunan “ılımlı muhalif” kavramının muammaya dönüşmesinin de payı vardı. Suriye savaşında özellikle TC ve ABD’nin Esad Rejimi’ni devirmek için sunduğu “ılımlı muhalifler” projesinin yaldızları her döküldüğünde, altından bir başka cihatçı çete çıktı.
Bu süreçte bir taraftan da ABD-TC arasında tampon bölge üzerinden başlayan ve YPG ile yükselen gerilim, bu devletlerin savaştaki ittifaklarını bulanıklaştırmaya başladı. Ağustos’ta TC’nin başlattığı Fırat Kalkanı adı altındaki işgal hareketi ise kısa bir süre ABD tarafından desteklense de, bu destek fiiliyatta uzun ömürlü olamadı. TC’nin Fırat Kalkanı’nda sahadaki müttefiki ÖSO bileşeni cihatçı çetelerin ABD askerlerine gösterdiği tepki sonrası, söz konusu operasyon bir TC projesi olarak ilerledi. Bu ilerleyişte de kuşkusuz TC’nin “Rusya özrü” sonrası yürüttüğü pazarlıklar sonucu, operasyon için aldığı icazetin payı vardı.
TC’nin Kırmızı Çizgileri Aşılırken
Bu pazarlıklarda TC, Suriye savaşındaki iki kırmızı çizgisinden biri olan Rojava konusunda prestijini kurtararak hiç olmazsa “zarardan kar etmeyi” amaç edindi. Diğer kırmızı çizgi olan Esad yönetiminin devrilmesi ise, savaştaki Rusya faktörü ve son olarak Halep’in tekrar Rejim kontrolüne geçmesiyle, savaşın söz konusu yeni halinde de işlerin bundan sonra Emevi Camii’nde şükür namazı kılma yönünde seyretmeyeceğini belli etmişti. Söz konusu pazarlıklar da belli ki, 2015 yazında “82. vilayet Halep” manşetleri atan devlet yanlısı basın ve yanlıları için bu ağır yenilgiyi dengeleme yönünde seyretti.
Halep’te desteklediği cihatçı çetelerin buradan çıkarılarak İdlip’e nakledilmesi konusunda ara bulucu olan TC, bu hamlesiyle Halep meselesine “insani” bir boyut kazandırmaya çalışırken diğer taraftan da, buradaki çetelerden bir kısmını pazarlıkların odağındaki El-Bab’a kaydırmaya çalıştı. Esas olarak TC’nin El-Bab hamlesindeki amacı ise, Rojava kantonlarının birleşmesine engel olmak için araya girmekti. Ağustos’ta başlattığı bu işgal hareketinin ortaya çıkmasını da tetikleyen, El-Bab’a komşu Menbiç’in SDG/YPG güçlerinin eline geçmesi idi. IŞİD kontrolündeki El-Bab’a SDG/YPG’nin yaklaşmasını önlemek, buradaki IŞİD çetesiyle çatışmayı zorunlu kılıyordu. Bu çatışmalarda TC önemli kayıplar vermeye başladı. El-Bab’da IŞİD ile yaşanan çatışmalarda TC, sahadaki vekili ÖSO’nun yetersiz kalmasıyla bordo bereli özel kuvvetlerden oluşan kara birliklerini bölgeye sevk etmişti. Kasım ayı içinde TC ile IŞİD arasında yaşanan çatışmalarda verilmeye başlayan kayıplar 20 Aralık sonrası artmaya başladı. Bu kayıpların TC ana akım medyasındaki verilişi ise 14 askerin öldüğü şeklindeydi. IŞİD’in internete koyduğu 2 TC askerinin yakıldığı video ise görmezden gelindi. Ancak videodaki görüntüler, aslen Rojava kantonlarının bileşmesini engelleyerek kırmızı çizgilerinden birini kurtarmak adına girilen Suriye’de TC’nin düştüğü durumu ortaya serdi.
Halep’te desteklediği cihatçıları çekmenin yanı sıra, Rusya’ya El-Bab’da IŞİD’i durdurma üzerinden verilen teminat sonrası yaşanan çatışmalar, bu cephede TC adına açık bir yenilgi görüntüsü verdi. Suriye savaşını iç politikaya tahvil etme refleksi ise bu yenilgiyi gizlemek için TC’ye fırsat vermişti. TV haberlerinde El-Bab cephesinde öldürülen askerler için yazılan “kahramanlık hikayeleri” bu fırsatın bir yönünü hayata geçirmeye yönelikti. Diğer taraftan ise, devlet yetkililerince El-Bab’taki askeri kayıplara atfen dillendirilen asimetrik savaş söylemi, bu ve benzeri yenilgilerin üstü kapalı bir kabullenişiydi.
Halep Yolu Moskova’ya Çıktı
Halep’in tamamen Rejim kontrolüne geçmesi sonrası gerçekleştirilen Moskova Mutabakatı, savaşın bundan sonra başka bir hale geçtiğinin ilanıydı. Diğer taraftan da, Moskova zirvesi öncesi gerçekleşen Ankara’daki Büyükelçi suikastı kimi kriz beklentilerinin aksine, Rusya’nın sahada elde ettiği askeri kazanımı diplomatik başarıyla taçlandırma fırsatı sundu. Aynı zamanda büyükelçi Karlov suikastı ile birlikte Rusya verdiği olumlu ve temkinli mesajlarla, uçak krizi sonrası geliştirdiği “itidalli” politikanın devamı olarak, Batı’yla yaşadığı krizlerle tecrit olma aşamasına gelen TC’ye yeni bir dış politika alanı açtı. Rusya, tüm bunları yaparken ise alt metinde “ipler benim elimde” mesajı veriyordu.
Rusya ve İran’la birlikte Suriye rejiminin garantör devletleri arasında yerini alan TC’nin Halep-Şam güzergahı hedefiyle çıktığı yol, tersi bir istikamette; Moskova’da sonlandı. Moskova Mutabakatı’nda ortaya çıkan bu fotoğraf, öte yandan TC adına fiilen Körfez-Batı blokunun, -en azından- ABD’de yeni yönetimin işbaşı yapacağı 20 Ocak’a kadar terk edildiğini gösteriyordu.
Diğer taraftan da verilen bu fotoğrafla TC’nin iç gündemine geçişkenlik arz eden Suriye politikasında, Halep savaşıyla yarı yolda bırakılarak -şimdilik- İdlip’te konuşlandırılan cihatçıların, coğrafyanın “Suriyeleşme” yolunda TC’ye nasıl bir fatura çıkaracağını ise ikinci Suriye savaşında göreceğiz.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Ortadoğu’da Katliam Politikaları :İŞTEBRAK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Daha önce Alevi katliamlarının yaşandığı Lazkiye, Humus, İkrime, Hama ve Ortadoğu coğrafyasının birçok yerinde olduğu gibi devletler destekli cihatçı çeteler, kendilerine biat etmeyen halklara yönelik katliamlarına İştebrak’ta bir yenisini daha ekledi. Tıpkı 2014 yılının yaz aylarında Şengal’de Ezidilerin hedef alınması gibi, Suriye İştebrak’ta bu kez Aleviler hedef alındı.
İdlip’in Cisr El-Şuğur kasabasının güneyinde yer alan ve 4 yıldır cihatçı çetelerin katliam tehdidi altında yaşayan bir Alevi köyü olan İştebrak, 25 Nisan günü Fetih Ordusu adındaki cihatçı çete tarafından katliama uğradı. Katliamda resmi rakamlara göre 35 kişinin öldürüldüğü söylense de, sayının aslında daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu katliama tanık olanlar, katliam sırasında İdlip’in kuzeyine kaçırılan kadınlar, rehin alınanlar, rastgele açılan ateşlerle katledilenler ve köyde tamamen yok edilen aileler olduğunu, bunların IŞİD’in yaptıklarından farksız olduğunu söylüyorlar.
İdlip, Fetih Ordusu’nun Rakka’sı mı?
İştebrak’ın da bulunduğu bu bölge, askeri ve lojistik destek ikmal hatları üzerinde yer alması sebebiyle, gerek Esad rejimine gerekse YPJ/YPG güçlerine karşı savaşan cihatçı çeteler açısından hayati öneme sahip.
İdlip’e Mart ayında Selefi örgütlerden oluşan çatı örgüt “Fetih Ordusu”nun saldırıları başlamıştı. Aynı ayın 25’inde Fetih Ordusu’na bağlı güçler Nusra öncülüğünde İdlip merkeze girmiş ve kentin düştüğünü duyurmuştu. İştebrak Katliamı da bu saldırıların bir parçasıydı.
Önceleri Şam yönetiminin elinde olan bu kenti Fetih Ordusu ele geçirdikten sonra, İslami Emirlik ilan etti. Fetih Ordusu, özellikle İdlip kırsalından başlayarak Antakya’nın Reyhanlı ilçesinden Yayladağı’na kadar uzanan bölgeye komşu olan noktaları ele geçirdi. Böylece TC sınırı üzerinden gelecek askeri ve lojistik desteğe daha kolay ulaşabilecekti. Diğer taraftan ise bölge, Esad rejimi güçlerinin denetimindeki Lazkiye-Hama-Şam güzergahının kontrolü açısından önem taşıyor. Ayrıca İdlip’in kontrol altına alınmasının ,-Halep’te muhalif güçleri kuşatma altına alan Suriye ordusuna karşı Rakka’dan sonra rejimin elinden çıkan ikinci büyük kent olması sebebiyle- psikolojik üstünlüğün tekrar ele geçirilmesi noktasında moral bir değeri var.
Suriye coğrafyasında terör estiren diğer bir cihatçı çete IŞİD’in, ülkenin doğusundaki Rakka kentini elinde bulundurarak burayı merkez üs haline getirmesi gibi, Nusra öncülüğündeki Fetih Ordusu da İdlip bölgesini ele geçirerek üs haline getirmek istiyor. Bölgenin özellikle TC sınırına sıfır noktasında bulunması, örgüte askeri ve lojistik desteğin garanti altına alınması anlamına geliyor. Son iki yıldır durdurulan MİT TIR’ları, cihatçıların TC topraklarında barınması, askeri eğitim görmesi ve tedavisi vb. söylentilerin hala gündemde olduğu günümüzde, bu “garantinin” örgüt için ne anlama geldiği daha açık ortada. Bu garantinin TC ile Fetih Ordusu açısından elbette karşılıklı bir çıkar denklemi var. Suriye’de iç savaş başladığından beri rejimin düşürülmesi ile Şam Emeviye camiinde şükür namazı kılma hayaliyle yanıp tutuşan TC devleti ile cihatçı grupların bu ortak çıkarlarının yanı sıra, yine TC’nin, varlığından rahatsız olduğu Rojava Devrimi’ni,-Afrin’in bölgeye yakınlığı sebebiyle- “Kobanê olmadı, Afrin’i düşürelim” mantığıyla sonlandırmak ve yenilgiye uğratma emeli de aşikar.
TC-Suudi Arabistan Yakınlaşması Fetih Ordusu’nu mu Doğurdu?
2013 yılında Mısır’da gerçekleşen askeri darbe sonrası işbaşına gelen Sisi yönetimindeki hükümeti Suudi Arabistan’ın desteklemesi, TC ile bu ülkenin ilişkilerinde soğumaya ve gerilime neden olmuştu. Ancak Suudi sermayesinin sıcak parasından bu gerilim yüzünden mahrum kalmak istemeyen TC, yılın başında “küçük bir jest”te bulunmuş, ölen Suudi kralı Abdullah için bir günlük yas ilan etmişti. TC’nin bu jesti, Suudi Arabistan tarafından bir anlamda “görülmüş”, iki ülke arasında kritik bölgesel konuların masaya yatırıldığı bir dizi görüşme başlamıştı. Mart ayı başında TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad’da Suudi’lerin yeni kralı Selman ile yaptığı görüşmede, Yemen’deki İran karşıtı ittifaka destek sözü verirken karşılığında Suriyeli muhaliflere yardım için teminat aldı. Bu yanıyla Riyad’da varılan bu mutabakat sonucu Suriye’de Esat lehine görünmekte olan dengelerin bir anda aleyhe dönmesini tesadüf olarak değerlendirmemek gerek.
Ortadoğu’da bunca bol bilinmeyenli denklemlerin kıskacında halkların, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de devletlerin ve kapitalizmin çıkar savaşlarında katledildiği gerçeği değişmiyor. İştebrak’ta, devletlerce üretilmiş şiddet olan cihatçı çetelerden Fetih Ordusu tarafından Alevi halkının katledilmesi, bölgedeki katliamların sürekliliğini gözler önüne seriyor. Küresel kapitalizmin ve devletli sistemin yeni Ortadoğu ajendası bu politika üzerinden işliyor.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Ortadoğu’da Katliam Politikaları :İŞTEBRAK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Yaşamın Yeniden Yapılandırılması Kobanê’nin İnşası” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Her şeyin, özgür komünlerde örgütlenmiş köylüler ve işçiler arasında paylaşılması, yeni bir yaşamın yaratılması hem de bu yaratımın savunulması noktasında belirleyicidir.”
Nestor Makhno
Suriye Savaşı’nda, devlet otoritesinin ortadan kalkmasıyla 2012 yılı ortalarında Rojava bölgesinde başlayan öz örgütlenme süreci sonucunda üç kentte oluşan kantonlar, 2014 yılı başlarında özerkliğini ilan etti. Aslında bu, savaşın ortasında sessiz sedasız yeşeren bir devrimin, yaşamın yeniden yapılandırılmasının ilanıydı. İlan edilen şey, kapitalizmden bağımsız üretim-paylaşım ilişkilerinin ve devletsi olmayan özyönetim mekanizmalarının halk tarafından oluşturulduğu; her türlü tahakküm ilişkisinin sorgulandığı ve ortadan kaldırılması için mücadelenin devam ettiği devrim süreciydi. Bu devrime yönelik Şam yönetimi ve Türkiye dâhil bölge devletlerinin itirazları ve tehditleri devam ederken; bu kez 2014 yılı Eylül ayının ortalarında, IŞİD çetesi Rojava Devrimi’ne saldırı başlattı.
Erdoğan -Ankara’dan bir akbaba sesi de denilebilir- 7 Ekim 2014 tarihinde, savaştan kaçıp Antep’e sığınmış insanlara yaptığı konuşmada, “Kobanê düştü düşüyor” diyordu. Ancak halkın özsavunma güçlerinin dört aya yakın süren direnişi ve devrimci dayanışma sonucunda, çete yenilgiye uğrayarak Kobanê’den çekilmeye başlamış; takvimler Ocak’ın 26’sını gösterdiğinde ise zafer halayları, Kobanê’nin özgürleşen topraklarından coğrafyanın dört bir yanına yayılmıştı.
Bölgedeki hesapları tutmayan akbaba, bu kez 29 Ocak’ta B planını açıkladı. Zafer halaylarına yönelik tahammülsüzlüğünü ortaya koyduktan sonra, TOKİ’ye ve müteahhitlerine göz kırparak devam etti: “Şimdi bu DEAŞ terör örgütü tamam oradan çekildi. Ama bakın o kadar insan ne olacak? Orayı kim inşa edecek?” Sonra da gönlünden geçen sömürgeci planlarını açıklamaya başladı: “’TOKİ gitsin orayı inşa etsin’ diyorlar. Bu kadar sahipleniyorsunuz, hadi gidin inşa edin. Tamamen orayı inşa etmek gibi bir çalışmanın içine giremeyiz.”
İktidar, “Düştü düşecek” dediği Kobanê düşmeyince, hiç olmazsa yıkılan binaları inşa ederek oradan rant elde etmeyi geçiriyordu gönlünden. Kimsenin ne TOKİ’den, ne de her savaşta olduğu gibi akbaba misali bekleyen müteahhit ve şirketlerden beklentisi yoktu ya; şecaat arz ederken sirkatin söylüyordu sadece.
Hemen ertesi gün Diyojen’in sözüyle cevap geldi: “Gölge etme başka ihsan istemez. Dost halkların seferber olacağı bir inşa süreci olacaktır. Dayanışmaya giden halkları engellemeyin, biz orayı inşa ederiz.” şeklinde konuşan YPJ’li Beritan Kobanê, erkek iktidara cevabını şöyle verdi: “Kobanê kadının eliyle, kadının rengiyle inşa edilecek.”
Aslında Kobanê derken duvarlardan ve damlardan; yani kentin inşasından söz ediliyorsa, 1936’dan beri yankılanan Durruti’nin sözleri bu soruyu fazlasıyla cevaplıyordu: “Biz hep varoşlarda ve izbe duvarların içinde yaşadık. Bir süre için nasıl barınacağımızı bileceğiz. Şunu aklınızdan çıkarmayın, biz aynı zamanda inşa da edebiliriz. İspanya’da, Amerika’da, her yerde, sarayları ve şehirleri kuran biz işçileriz. Biz işçiler, onların yerini alacak başkalarını da yapabiliriz. Ve hatta daha iyilerini! Yıkıntılardan hiç korkmuyoruz. Biz dünyayı miras alacağız, bu konuda hiçbir şüphemiz yok. Yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi şu anda bu dünya büyümekte…”
Kentin yeniden inşası da elbette yaşamın yeniden yaratılmasının bir parçasıdır. Bu anlamda kentin inşası süreci, yaşamın yeniden yaratılması sürecinden bağımsız olarak ele alınamaz. Nasıl ki Rojava Devrimi halkın örgütlülüğüyle yaratıldı ve dayanışmayla savunuldu ise; Kobanê kenti de özörgütlü bir şekilde ve dayanışmayla inşa edilecektir.
Ancak herkes biliyor ki, Rojava’da yıllardan beri binalardan çok daha önemli bir şey inşa ediliyor; devlet, kapitalizm, ataerki ve benzeri her türlü tahakküm ilişkisinden arındırılmış özgür yaşam. Şimdi koca bir yıkıntı olan bu binaların arasında yıllardan beri inşa edilen bu yaşam, tam da saldırının ortadan kaldırmaya çalıştığı şeydi. Kobanê’de yıkılmak istenen de binalar değil, halkın inşa etmeye çalıştığı bu özgür yaşamdı.
Özgür yaşam mücadelesi, saldırı sonrasında cephelerdeki direnişte, sınırdaki dayanışmada devam etti. Sonunda sadece binalar yıkıldı, ancak Kobanê hala dimdik ayakta. Çünkü bizler çok iyi biliyoruz; “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez.” Ve yaşamı inşa eden bir halk için, binalar inşa etmenin lafı bile olmaz. “Bir sabah güneş doğar; sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti…”
Merve Demir
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Yaşamın Yeniden Yapılandırılması Kobanê’nin İnşası” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>