The post Hindistan’da Elektrik Santrali Patladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Patlamanın yanan kömürlerden arta kalan külleri taşıyan bir borunun tıkanması sebebiyle gerçekleştiği ve işçilerin üzerine sıcak küllerin saçıldığı söyleniyor. Patlamada en az 16 işçi yaşamını yitirirken 80 işçinin ise yaralandığı açıklandı. Patlamayla ilgili soruşturma başlatıldı.
The post Hindistan’da Elektrik Santrali Patladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bursa’da Direniş Santrali Durdurdu” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bursa’da bulunan Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde (DOSAB) kurulmak istenen ve bölge halkının karşı çıktığı kömürlü termik santral projesine verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna dair son söz söylendi.
Bursa şehir merkezinde günde 1200 ton kömür yakmayı hedefleyen termik santral projesine karşı bölge halkının 2,5 yıldan bu yana sürdürdüğü mücadeleyle, Bursa 2. İdare Mahkemesi ÇED raporunu iptal kararı verdi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır.
The post Bursa’da Direniş Santrali Durdurdu” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Limak Grubu’nun Hedefi Sonsuz Sömürü İçin Sonsuz Katliam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Limak Enerji Üretim Grubu Genel Müdürü Taner Ercömert, “Santrallarımızın kurulu gücü 3 000 MW’ı geçti, elektrik üretim kapasitemizi 5.000 MW’a çıkaracağız. Üretimdeki kurulu gücümüzü 5 000 MW’a çıkarmak ve ayrıca mevcut HES-Doğal Gaz-Kömür bazlı elektrik üretim portföyümüze güneş, jeotermal vb. yenilenebilir kaynaklı santralları da dahil ederek üretim portföyümüzü çeşitlendirmek yolunda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.” dedi. Limak’ın hedeflerinde yeni Botan Çayı katliamları var. Dersim’de yeniden halka ateş açmalar, paramilter güçlerle saldırmak var. Yeni köprüler, otoyollar havalimanları, yine doğal varlıkların yaşam alanına saldırı var, yok etme var. Sürdürülebilir, yenilenebilir yalanlarıyla, temiz enerji yalanlarıyla yeni ekolojik yıkımlar var, talan var, rant var. Tüm bu katillere, kapitalizme karşı isyan var, direniş var, direnişi örgütlemek var.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post Limak Grubu’nun Hedefi Sonsuz Sömürü İçin Sonsuz Katliam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Güneşi Enerjileştirmeye Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gerek güneşlenme süresi gerekse de güneş radyasyonu değeri Denizli’nin diğer ilçelerine göre daha avantajlı olan Tavas’ta, son üç ay içerisinde 4,09 MW kapasiteli güneş enerjisi santrali yatırımı devreye alındı. Özellikle “kobi sınıfındaki işletmelerin öz tüketimini karşılaması amacıyla” kurulduğu iddia edilen bu “masumane” santraller ile temiz ve yenilenebilir enerji yalanlarıyla elektrik üretimi başladı. Tüm değersiz görülen arazilerin, yaşam alanlarının yok edilmesi pahasına, yansıyamayacak olan radyasyonun yeryüzünde kalması pahasına, yer altı ve üstü suları soğutma suyu olarak kullanmaları sonucunda, bunların kirletilmesi pahasına, T.C’de Güneş Enerjisi Talanı emin adımları ile ilerliyor.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post Güneşi Enerjileştirmeye Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Rosatom, Mitsubishi, Areva Nükleerci Şirketler Yanıbaşımızda! ” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
1987 ile 2013 yılları arasında İNES verilerine göre dünyada 611 nükleer “kaza” yaşanmıştır. Bu vakalar kaşla göz arasında örtbas edilirken, bunlardan sorumlu olan şirketler ve devletler her seferinde bir şekilde aklanmıştır. Rosatom, Areva ve Mitsubishi gibi şirketler ve Türkiye, Rusya, Fransa ve Japonya gibi devletler de yaşadığımız topraklar üzerinde Mersin ve Sinop’ta benzeri çalışmalar içerisinde. Adı geçen şirketlerin ve devletlerin tarihlerindeki katliam ve yolsuzluklara bakmanın, kimlerle karşı karşıya kaldığımızı görmek ve nasıl mücadele etmemiz gerektiği konusunda yol gösterici olacağını düşünerek hazırladığımız araştırmayı sizlerle paylaşıyoruz
Rosatom’a Güvenmek
19 Mart 2015 günü, Akkuyu’da nükleer santrali yapacak olan Rus devlet şirketi Rosatom’un başkan yardımcısı Milko Kovachev, “Rus tasarımı nükleer santrallerin depremlerde yıkılmayacağını ve hatta 400 tonluk bir uçak çarpmasına karşı dayanıklı” olduğunu söyledi. Fakat söylemediği bir şey vardı! Bundan yıllar önce Sovyetler Birliği yetkilileri Çernobil’de kurulacak olan nükleer santral hakkında gazetelere şöyle demeçler veriyorlardı: ”Nükleer santrallerimiz çok güvenli, öyle ki Kızıl Meydan’a bile bir tane yapılabilir, bir semaverden daha zararsızlar. Yıldızlar gibiler, onlarla bütün dünyayı aydınlatacağız” Hikayenin sonrasını hepimiz biliyoruz. Ve ne büyük bir tesadüftür ki, Çernobil’i inşa eden ve işleten şirket, bugün Akkuyu’da nükleer ihalesini alan Rus devlet şirketi Rosatom’dur!
Çelyabinsk Katliamı
1957 yılında, yine Rusya’nın Çelyabinsk kentinde “zenginleştirme” esnasında oluşan radyasyonlu atıklar, çevredeki nehirlere boşaltılır. Bununla beraber, bu sızıntı yıllarca devam eder. Çevre köylerden kimileri boşaltılır. Birçok insan kanser olur ya da bu sızıntıya bağlı bir şekilde yaşamını yitirir. Bu durum, ancak 90’lı yıllara geldiğinde aydınlığa kavuşturulur. Çelyabinsk’te nükleer aktiviteler halen devam etmektedir. İşin ilginç yanı tesadüfler devam etmektedir bu işin arkasında da Rosatom vardır. Ayrıca Leningrad Nükleer Santrali’nde 1975, 1992, 2005 ve 2009 yıllarında irili ufaklı birçok “kaza” yaşanmıştır. Şirketin söz konusu santralle doğrudan ve dolaylı ve olarak birçok bağlantısı vardır.
Yolsuzluklar, Rüşvetler, Uluslararası İlişkiler
Rosatom, Rusya’da ve iş yürüttüğü her yerde, adı rüşvet ve yolsuzluklarla anılan bir şirket. İddiaların gelip dayandığı son nokta ise “santral yapımında kullanılan malzemelerin kalitesiz olması” ve “ santrallerde kullanılan atıkların akıbeti”. Çünkü şirket, stratejisi gereği işi ucuza kapatmak için “malzemeden” çalıyor ve tüm nükleercilerin ortak sorunu olan “atık” meselesini de rüşvet ve dalavere ile çözmeye çalışıyor.
Halihazırda, en güvenlisi bile potansiyel bir ölüm makinesi olan nükleer santrallerin, ROSATOM gibi şirketlerin elinde bir derece daha tehlikeli olduğu aşikar. Diğer yandan santral işlerinin bir kısmını alan Cengiz İnşaat’ın, başta 1 milyar 50 milyon dolar olarak verdiği teklifi, işi kapmak için 394 milyon dolara indirerek alması ise hem Rosatom’un hem de taşeronları olan şirketlerin güvenilirliği konusunda adeta “yüreğimize su serpiyor!”
Bir diğer nükleer projesi ise Sinop’ta. Buradaki santrali ise, Japon Mitsubishi Heavy Industries ve Fransız Areva şirketlerinin oluşturduğu konsorsiyum yapıyor. Söz konusu şirketler farklı alanlarda faaliyet yürüten oldukça büyük güçler olduğu için, kötü kokuları da aynı ölçüde burnumuzu sızlatıyorlar!
Areva: Nükleerin ABC’sini Yazan Şirket
Areva, 2001 yılında kurulmuş çok büyük bir nükleer şirketi, şirketin hisselerin tamamına yakını Fransa devletine ait. Şirket nükleer adına ne varsa, o alanda faaliyet yürütüyor. Aynı zamanda dünyanın en büyük ikinci uranyum madeni üreticisi durumunda. Özellikle dünyanın fakir bölgelerinden biri olarak geçen Nijer’de maden faaliyetlerini sürdüren şirket, burada da adeta “yaşam düşmanı” olarak karşımıza çıkıyor.
Hem Nükleerci Hem Rüzgarcı Yazıda bahsi geçen şirketlerin, nükleer işi ile beraber rüzgar ve güneş enerji santralleri yapyor olması ise oldukça ilginç. Özellikle Areva ve Mitsubishi’nin bu alanda önemli çalışmaları bulunuyor. Ölüm olarak anılan “nükleer” ile yaşam olarak anılan rüzgar ve güneş enerjilerinin aynı el tarafından yapılıyor olması, bu sürdürülebilir enerjiyi pazarlamaya çalışanların yaşamı ne kadar düşündüğünü açıkca gösteriyor.
Şirket nükleer silahların yapımında kullanılan plütonyum’un (MoX) en büyük üreticilerinden biri. Her ne kadar bu maddenin nükleer silah yapımı için kullanılmadığı söylense de kimse bunun garantisini veremiyor. Dünyanın birçok yerinde faaliyet yürüten şirketin, sadece ABD’de, 2005 yılında yürüttüğü lobicilik faaliyetlerine 1 milyon dolar, 1998-2005 yılları arasında da toplam 4.5 milyon dolar harcadığı biliniyor. Nükleer çalışmalarına “ikna etme” ihtiyacı hissettiği için lobicilik yapan şirket aynı zamanda, tesislerinde yaşanan irili ufaklı birçok “kaza” için de, “saklama” ihtiyacı hissediyor. 12 Eylül 2011 tarihinde Marcoule Nükleer tesisinde bir patlama meydana gelmiş, 1 kişi yaşamını yitirirken 4 kişi de yaralanmıştı. Şirket yaşanan bu durumun “nükleer değil endüstriyel bir kaza” olduğunu söylese de, tesiste neler yaşandığı hala gizemini koruyor.
Bütün bunlarla beraber, geçen günlerde şirketin Normandiya Flamanville’deki EPR tipi reaktörünün kusurlu olduğu ortaya çıktı. Benzer bir şey Finlandiya’da aynı tip reaktörün “kaynak kalitesi” açısından uygunsuz olması nedeniyle eleştirilmişti. Areva’nın Mitsubishi ile ortak üreteceği reaktör tipi ise diğerinden farklı. İlk olarak Fransa’da işlemesi planlanan reaktör, Fransa’nın projeyi iptal etmesi ile ilk defa yaşadığımız topraklarda denenecek. Bu arada Rosatom’un Akkuyu’da kullanacağı reaktörün de ilk defa burada denenecek olması düşündürücü.
Mitsubishi: Dünyanın En Büyük Silah Üreticilerinden Biri
Fukuşima’da yaşanan nükleer facianın ardından Japonya devleti, ülkedeki nükleer santralleri tartışmaya başladı. Japonya devleti, toplumun tepkilerinden dolayı yüzünü sözüm ona “yenilebilir enerji”lere ve doğalgaza dönerken, elindeki nükleer olanakları ise büyük enerji kartelleriyle beraber başka coğrafyalara ihraç etmeye uğraşıyor. Japonya devleti ile Mitsubishi, Hitachi ve Toshiba gibi devasa şirketlerle beraber dünyanın dört bir yanında nükleer çalışmalarını sürdürüyor.
Dünyanın en büyük 100 silah üreticisi arasında yer alan Mitsubishi, otomotivden gıdaya, bankacılıktan sağlık sektörüne kadar birçok alanda varlık gösteriyor. Bir yandan nükleer reaktör üreten, öte yandan gıda işi yapan bir şirketin güvenilirliği bir yana, işi insan öldürmek için silah üretmek olan bir şirketin nükleer işine girmesi ise oldukça ironik. Anlaşılan Mitsubishi ve diğer silah sanayicileri insanları öldürmek için daha kolay bir yol bulmuşlar: Nükleer santral inşa etmek!
Bugün Sinop’ta Areva ile beraber nükleer santral inşasını yapacak olan Mitsubishi, bu işin ehli olanlardan. Öyle ki, Sinop’ta denenecek olan reaktör, Fukuşima’da patlayan reaktörün daha gelişmiş bir versiyonu. Reaktörün ilk defa Sinop’ta denenecek olduğunu düşünürsek, ne kadar “gelişmiş” olduğunu bu coğrafyanın yakınındaki diğer yerlerin yaşayanları olarak zaman içinde göreceğiz.
Evet, büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Ama karşılaştığımız tehlike yukarıda bahsi geçen “şirketlerin” kötü olması ile alakalı değil; bahsi geçenlerin devlet ve şirket olmaları ile alakalı. Emin olun yukarıdaki isimleri değiştirip yeni bir yazı yazmaya niyetlenseniz belki yerler ve zamanlar değişir, fakat facialar baki kalır.
Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Rosatom, Mitsubishi, Areva Nükleerci Şirketler Yanıbaşımızda! ” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Su : Devlet için Politika Kapitalizm için Fırsat,Halk için Yaşam” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kırsalda yaşayan bir insanın deresini almak, onun ağacını kesmek, havasını karartmak yani kısaca yaşamını elinden almaktır. Toprağı elinden alınan insanlar, yaşamanın oldukça zor olduğu şehirlere göç etmek zorunda bırakılırlar.
Bu yüzdendir yaşamları için direnen yaşlı kadınların HES’çi şirket önündeki nöbetleri, bu yüzdendir şirket görevlilerini kovalayan eli sopalı çocuklar. T.C devletinin yıllardır halkların kardeşliğine karşı yürüttüğü politikalar, bu yaşam mücadelesinin ortaklaşmasını engelleyemedi. Birbirine “düşman”mış gibi anlatılan Karadeniz halkı ve Kürt halkı, yaşam mücadelesinde şirketlere ve devlete karşı omuz omuza birlikte direndi.
Suyun Ötesi
Suyun berisinde talan projeleriyle yaşamlarımızı talan eden şirketler, suyun öte tarafında Yunanistan’da da talan projeleriyle yaşama yönelik saldırılarını sürdürüyorlar.
Yunanistan’ın Halkidiki bölgesinde devam etmekte olan, Kanadalı Eldorado şirketine ait altın madeni çalışmaları, yöre halkının mücadelesi ile karşı karşıya. Madenin kapatılmasını isteyen halk sokaklara döküldüğüne, şirketlerin koruyucusu devletin kolluk kuvvetinin saldırısına maruz kalmıştır. Halkidiki halkının yaşamına göz diken Eldorado şirketi aslında bize oldukça tanıdık geliyor. Çünkü aynı şirket Anadolu coğrafyasının batısında bulunan Kaz Dağları’na göz dikmiş ve çalışmalarına da başlamıştır. Yunanistan’ın, Avrupa’nın en fakir bölgesi olan Epirus bölgesinde bulunan, Arnavutluk’a kadar uzanan ve özellikle bölgedeki Vovousa köyünün yaşamı kaynağı olan Aoos Nehri’ne Terna–PPCR tarafından hidro elektrik santral yapılmak istenmektedir. Proje yapılırsa Arnavutluk’a akan nehrin yönü değiştirilerek Atina’ya doğru akması sağlanacak. Aslında bu bakımından proje sadece Yunanistan sınırları içerisinde olan yaşayanların değil, sınırın öbür tarafında olanları da oldukça etkileyecek. Bu projenin gerçekleşmesi her iki halkın da yaşamlarını etkileyecek ve belki de bu talan yine büyük şehirlere göçlerle sonuçlanacak.
Su Özgürse Yaşam Özgürdür
Halk için yaşamın kendisi olan su, devlet ve kapitalizm içinse politikadır. Aoos Nehri’nin yönünün değiştirilmesinin sözde halkın “yararına” olan taraflarını açıklayan Yunanistan devleti, “Su bizim suyumuz, kaynağı bizde, Arnavutluk’a niye aksın.” diyor. Devletin bu açıklamalarının nedeninin şirketlerle sürdürdüğü bir politika olduğu, görmezden gelinemeyecek bir gerçektir.
Bu politikanın bir başka örneğini T.C devletinin Suriye devleti ile işlettiği politikasında da görebiliriz. Suriye ile siyasi ilişkilerin iyi olmadığı bir evrede, T.C devleti barajların kapaklarını kapatarak Suriye topraklarına suyun gidişini engellemişti. T.C devleti, Suriye devletine “ders” niteliğindeki bu politikayı gerçekleştirirken, bu durumun asıl mağdurları bölgede yaşayan susuz kalan halk oluyor.
Şirketler de devletlerin bu politikasını bir fırsata dönüştürerek, “enerjiye ihtiyacımız var” bahanesiyle, bulduğu en küçük dereye bile enerji santrali yapmaya girişmekte, bunun için binlerce ağacın kesilmesine, bölge halkını göçe zorlayıp büyük kentlerde ucuz işgücü potansiyeli haline getirilmesine, bütününde ekolojik yaşamın geri dönülmez bir biçimde tahribata uğramasına neden olmaktadır.
Devletin bu alandaki politikaları zaman zaman şirketlerin çıkarlarıyla çelişiyor gibi görülse de, yeri geldiğinde medyayı, yeri geldiğinde yargıyı ve kolluk kuvvetlerini emirleri altında tutan bu güçler,
yaptıkları bu tahribata karşı çıkan yaşam savunucularını “terörist” olarak niteleyip susturmaya çalışıyorlar.
Oysa yalnızca halklar için değil tüm varlıklar için su, yaşamın kendisidir. Anadolu’dan Yunanistan’a, dünyanın her yerinde halkların yaşam için direnmesi ve mücadele etmesi kaçınılmazdır.
Yaşamlarımıza örgütlü bir şekilde saldıran devletlere ve kapitalizme karşı, bu mücadelenin ve direnişin deneyimlerini paylaşmaktan, daha da örgütlü mücadele yürütmekten başka şansımız yoktur.
Didem Erbak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12.sayısında yayımlanmıştır.
The post “Su : Devlet için Politika Kapitalizm için Fırsat,Halk için Yaşam” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post HES Var Sıkıntı Var appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Güneysu halkı yapılacak olan HES projesine karşı “Hes Var, Sıkıntı Var” diyerek basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama yapan vadi halkı binlerce yıldır akan ve tüm vadiye can veren Dumankaya deresinin borulara alınarak vadiden taşınmasının bölgedekinin yaşamı yok edeceğini belirtti. Güneysu Çevre Platformu ile Karadeniz İsyandadır Platformu’nunda katıldığı ey-lemde Dumankaya Deresi’ni Salarha Deresi’ne bağlayan tünele taş atılarak eylem sonlandırıldı.
The post HES Var Sıkıntı Var appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>