Sayı 27 – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 13 Jun 2015 17:39:29 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ” Birlikteliğin Gücü, Dayanışmanın Bağı : Bound Together Kolektifi “ https://meydan1.org/2015/06/13/birlikteligin-gucu-dayanismanin-bagi-bound-together-kolektifi/ https://meydan1.org/2015/06/13/birlikteligin-gucu-dayanismanin-bagi-bound-together-kolektifi/#respond Sat, 13 Jun 2015 17:39:29 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/birlikteligin-gucu-dayanismanin-bagi-bound-together-kolektifi/ Patronsuz, özyönetimle işleyen Bound Together Anarşist Kolektifi; 1976 yılında San Francisco’nun Haight Ashbury bölgesinde kuruldu. Tamamen gönüllülerin özgür birlikteliğiyle yaşamını sürdüren kolektif; ev eşyaları, bahçecilik gibi sektörlerin diline pelesenk ettiği  ve kirletiği D.I.Y. (Do It Yourself: Kendin yap) ilkesini anarşist kökenlerine döndürmeyi amaçlıyordu. Büyük şirketlerin gölgesi altında değil, devletler ve kapitalizmden arındırılmış, kolektif bir ekonomiyi […]

The post ” Birlikteliğin Gücü, Dayanışmanın Bağı : Bound Together Kolektifi “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bound-together-storefront_4484
Patronsuz, özyönetimle işleyen Bound Together Anarşist Kolektifi; 1976 yılında San Francisco’nun Haight Ashbury bölgesinde kuruldu. Tamamen gönüllülerin özgür birlikteliğiyle yaşamını sürdüren kolektif; ev eşyaları, bahçecilik gibi sektörlerin diline pelesenk ettiği  ve kirletiği D.I.Y. (Do It Yourself: Kendin yap) ilkesini anarşist kökenlerine döndürmeyi amaçlıyordu. Büyük şirketlerin gölgesi altında değil, devletler ve kapitalizmden arındırılmış, kolektif bir ekonomiyi savunuyor.

Şu anda 12 gönüllüsü olan kolektif kararlarını her ayın ikinci Çarşambası yapılan toplantılarla alıyor. Gönüllülerin hepsi kolektif için birlikte sorumluluk alıyor ve karar alma süreçlerinde sonsuz söz hakkına sahip.

Bound Together geçtiğimiz 30 yılda bir çok projeye destek oldu, bileşeni olarak yer aldı ya da bizzat kendisi organize etti. Bu yıl 20.si düzenlenen Bay Area Anarşist Kitap Fuarının örgütleyicileri arasında yer alan kolektif, dünyanın dört bir yanından muhalif edebiyat ürünlerinden, anarşist klasiklere dek bir çok yayının dağıtımını üstlendi.

Bununla birlikte kolektifin gönüllüleri Prisoners Literature Project (Tutsaklar için Kütüphane Projesi) de kitap fuarının bir parçasıydı. Bu proje sayesinde farklı hapishanelerde özgürlüğünden alıkonulan, okumak istedikleri kitaplara ulaşmakta zorlanan politik tutsakların, rahatça kaynak bulmasına ilişkin büyük bir proje örgütlendi. Bound Together Anarşist Kolektifi bu proje için stoklarını açtı ve tutsaklarla kalıcı bir dayanışma ilişkisi kurdu.

Kolektifin faaliyetleri açıldığından bu yana, Bound Together sürekli olarak devlet baskısına maruz kaldı, işleyiş sürekli sonlandırılmaya çalışıldı. Özellikle seksenli yıllarda neo-naziler aracılığıyla yapılan provakasyonlar, kundaklamalar, saldırılar; gönüllüleri yıldırmaya yetmedi. Tüm bu baskılara ve yıldırma politikalarına rağmen Bound Together kırk yılı aşkın bir süredir kolektif işleyişlerini sürdürüyor.

Bound Together Anarşist Kolektifi benzer dünya tahayüllerini paylaşanları kitaplar, bildiriler, fanzinler, posterler ile karşılamaya; düzenledikleri paneller ve sunumlarıyla radikal kültür ve sanatı buluşturmaya çalışıyor. Anarşist bir perspektifle yorumladıkları tüm bu çabalarla anarşizmi toplumsallaştırmayı ilke ediniyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post ” Birlikteliğin Gücü, Dayanışmanın Bağı : Bound Together Kolektifi “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/birlikteligin-gucu-dayanismanin-bagi-bound-together-kolektifi/feed/ 0
Kitap : ” Görmek “ https://meydan1.org/2015/06/13/kitap-gormek/ https://meydan1.org/2015/06/13/kitap-gormek/#respond Sat, 13 Jun 2015 17:18:15 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/kitap-gormek/ José Saramago’nun, anarşist bir olay olarak tanımladığı; bir başkentte yapılan seçimlere katılmayarak ya da seçimlere katılıp seçimi protesto etmek için “boş” atılan oylar üzerine kurulu olan “Görmek” kitabı, tam da genel seçimlerin arifesindeyken akıllara gelen bir eser. “Gördüğümüz” ya da “göreceğimiz” tüm seçimler düşünüldüğünde, parlamentarizmin iflas ettiği senaryoyu düşünmek açısından Görmek kitabı önem taşıyor. Bir […]

The post Kitap : ” Görmek “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
saramago
José Saramago’nun, anarşist bir olay olarak tanımladığı; bir başkentte yapılan seçimlere katılmayarak ya da seçimlere katılıp seçimi protesto etmek için “boş” atılan oylar üzerine kurulu olan “Görmek” kitabı, tam da genel seçimlerin arifesindeyken akıllara gelen bir eser.

“Gördüğümüz” ya da “göreceğimiz” tüm seçimler düşünüldüğünde, parlamentarizmin iflas ettiği senaryoyu düşünmek açısından Görmek kitabı önem taşıyor. Bir düşünün; insanlar oy kullanmaya gidiyor ve “geçersiz oy” kullanmak yerine üzerinde amblem olmayan beyaz bir çembere damga basarak “beyaz oy” kullanıyor.

Anarşist Beyaz Oy Örgütü

Adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçimlerin yapıldığı gün bardaktan boşalırcasına yağan yağmur nedeniyle seçimlere çok az insan katılır. İktidar partisi de dahil en güçlü partiler, seçimlere katılımın az olmasının “demokrasiye vurulan bir darbe” olduğunu düşünürler. Seçim tekrarlanır; bu kez yağmur yoktur, insanlar sandığa giderler. Ama seçim, kimsenin ummadığı bir şekilde sonuçlanır. Atılan oyların %83’ü, pusulanın üzerindeki amblem olmayan, beyaz çembere basılmış,  seçmenler  “beyaz oy” kullanılmıştır.

Bu sonuç, hükümet yöneticilerinin hiç de hoşuna gitmez. Hükümet yöneticileri, “Beyaz Oy Skandalı”nı yaratanları bulmaya kararlıdır. Koca şehirde kimlerin “Beyaz Oy” attığını bulamayan iktidar, ani bir karar alır. Bir gecede, başkentteki bütün devlet kurumları başka bir şehre kaçar. Artık başkent, başka bir şehirdir.

Devletsiz kalan eski başkent adına herkes endişelidir. Çünkü devletsiz bir şehirde “kaos” olması bekleniyordur. Çöpleri toplayacak bir belediye bile olmadığından, bunun büyük bir sorun yaratacağı düşünülmekte ve toplumsal bir karmaşa olması beklenmektedir.

Hâlbuki işler hiç de böyle gelişmez. Eski başkent, devletsiz bir şekilde gayet iyi işliyordur. Herkes ihtiyaçlar doğrultusunda çalışır fazlasını talep etmez. İnsanlar kendi evinin önünü temizlediğinden, sokakları temizlemesi için belediyeye ihtiyaç hissedilmez. Ortada ne suç vardır ne suçluları yakalayacak polis, ne de onları yargılayacak yargı sistemi. Toplumsal işleyiş, sorunsuz bir şekilde sürüyordur.

Devlet olmadan, toplumsal işleyişin sorunsuz bir şekilde devam ediyor olması,  iktidarların meşruluğunu yitirmesine neden olmuştur. Bu meşruluk yitimi, devlet yöneticilerini oldukça telaşlandırmıştır. Çünkü artık işlevsiz kılınmışlardır.

Yöneticiler, bu büyük tehdide karşı kesinlikle “Anarşist Beyaz Oy Örgütü”nü bulmaya çalışır. Bu örgütle ilgili araştırmalar ve soruşturmalar sürerken, 4 yıl önce bu şehirdeki herkesin “Beyaz Körlük” hastalığına yakalandığı ve bunun nedenini de bulamadıklarını hatırlayan yöneticiler, bu iki olayı birbiriyle ilişkilendirir. Kitap burada Saramago’nun ustaca yaptığı kurgusuyla “Körlük” romanına bağlanır.

“Beyaz Oy” olayından 4 sene önce herkesi kör eden “Beyaz Körlük” hastalığı, bu şehirde sadece bir kişiye bulaşmamıştır. Yöneticiler, “Anarşist Beyaz Oy Örgütü’nün” arkasında bu kadının olduğunu düşünerek, onu öldürmeye çalışır. Diğer yandan devletsiz bir şekilde işleyen şehri tekrar ele geçirmek için türlü çabaya girerler. Bunlardan en büyüğü, metroda patlatılan bombadır ve devlet, medya aracılığıyla manipülasyonunu sürdürür. Ancak bütün bu çabalar devletsiz işleyen bu düzenin bozulmasına neden olmaz. Hatta yöneticilerin bir kısmı kendi konumlarından istifa ederken, bir kısmı da birbirini ördürmeye girişir.

Non-Lucid Yöntemiyle Saramago’nun Görmek Kitabını Anlamak

Non-lucid yöntemi, felsefede kullanılan bir yöntemdir. Saramago’nun Görmek kitabını bu yöntemle anlamaya çalışmak, onun bakış açısını içinde bulunduğu siyasal kültürle beraber değerlendirebilmemizde yardımcı olacaktır.

Non-lucid yöntemi, bilinçli olarak yanlış anlamaya dayanır. Bu yanlış anlama, filozofların kendi felsefelerini oluşturmalarına yardımcı olmuştur. Felsefede yeni tarz ve anlamlı teorilerin çoğunluğu, yanlış anlamaya ya da hiç anlamamaya dayanır. Aristoteles’in, Hegel’in, Heidegger’in; Platon’u ve Kant’ı “anlamamaları” bu şekilde açıklanabilir.

Görmek romanının, belli noktalarda, “yanlış anlama yöntemiyle” değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Bu yöntem bizim, yazarın yaşamını uzun bir süre geçirdiği İberya coğrafyasındaki siyasal kültürü algılamamıza yardımcı olabilir.

Saramago, kitapta içişleri bakanına boş oy atanlara anarşist dedirttiriyor. “Demokrasiye vurulan bir darbe” diye nitelediği “Anarşist Beyaz Oy Örgütü”nü kurdurtuyor. Aslında bakanın ağzından Saramago’nun söylettiği şey İberya’da, Kolombiya’da seçimleri protesto etmekte sık kullanılan bir yöntem. Bu coğrafyaların siyasal kültürlerinde olan bir yöntem. Özellikle İspanya Krallığı’nın kolonyal baskısında kalan coğrafyalarda, halkın mevcut işleyişi eleştirme yöntemi olarak kullandıkları “Beyaz Oy”,  Saramago’nun dünyasında anarşist bir eylem. Halkın “her şeye rağmen” Beyaz Oy kullanmaya gitmesi, devlet sisteminin işleyişinde hemfikir olunan bir durum olarak görülebilir. İşte, non-lucid yöntemine ihtiyaç olunan yer tam da burasıdır. Yani bu eylem anarşist bir eylemdir. Tabi ki bu nedenlendirmenin altı boş değildir. Saramago’nun, kendi kendisine yeterli olan devletsiz bir coğrafyanın tasvirini yapması, bu bilinçli olarak yanlış anlamayı temellendireceğimiz yerdir.

Saramago’nun hikayesini kurduğu coğrafya, kendi yaşamını da geçirdiği İberya’daki siyasal kültüre, yani doğrudan demokrasinin deneyimlendiği coğrafyaların kültürüne çok yakındır. Bu siyasal kültürün içerisinde “Beyaz Oy”lar da sayılmaktadır. Yani “Beyaz Oy”ların da temsil ettiği bir siyasal gerçeklik vardır. Saramago, devletsiz durumda yöneticilerin durumunu iyi anlatır. Mevcut siyasal kültürün içerisinde kendisine bir rol bulamayan yöneticiler korkarlar ve halka saldırırlar.

Bu iki durumun beraber değerlendirilmesi, kitabı bilinçli olarak yanlış anlama yöntemiyle ulaştığımız sonuçtur. Ya da öyle anlamak istiyoruz!

Mine Yılmazoğlu

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kitap : ” Görmek “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/kitap-gormek/feed/ 0
Sinema : ” Körlük “ https://meydan1.org/2015/06/13/sinema-korluk/ https://meydan1.org/2015/06/13/sinema-korluk/#respond Sat, 13 Jun 2015 16:49:36 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/sinema-korluk/ Bir bayrak olarak kullanıldığında iyi niyetin, saflığın ve temizliğin rengi olan beyaz renk, farklı kültürlerde masumiyeti temsil eder. Gözlerine aniden beyaz bir perdenin inmesiyle görme yetilerini kaybeden koca bir şehri (belki de ülkeyi) anlatan Körlük isimli kitaptan uyarlanan film, 2008 yılında Fernando Meirelles ve Don McKellar tarafından kameraya alındı. Dünyayı şekillendiren ahlak kurallarından mülkiyete, devlet […]

The post Sinema : ” Körlük “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
korluk01

Bir bayrak olarak kullanıldığında iyi niyetin, saflığın ve temizliğin rengi olan beyaz renk, farklı kültürlerde masumiyeti temsil eder. Gözlerine aniden beyaz bir perdenin inmesiyle görme yetilerini kaybeden koca bir şehri (belki de ülkeyi) anlatan Körlük isimli kitaptan uyarlanan film, 2008 yılında Fernando Meirelles ve Don McKellar tarafından kameraya alındı. Dünyayı şekillendiren ahlak kurallarından mülkiyete, devlet otoritesinden militarizme dek birçok meselenin dolaylı yoldan sorgulanmaya başlandığı bir gelecek tasvir ediyor Körlük. Kimsenin göremediği bir dünyada çıplaklık, ayıp olarak nitelendirilmiyor artık. Mülk sahiplerinin işçilerini sömüremediği, el koydukları zenginliği koruyamadığı bu dünyada marketlerin yağmalanışı kimsenin umurunda olmuyor. Kimsenin binmediği arabalar, yerini sağdan soldan toplananların taşındığı market arabalarına bırakıyor.

Hikayenin odak noktasını görme yetisini kaybedenlerle temasa geçmesine rağmen gözleri görmeye devam eden ve bunu refleksif bir iyi niyetle göremeyenlerin gözü olarak kullanan kadın karakter oluşturuyor. Jose Saramago’nun yazdığı kitaptaki orijinal hikayede de olduğu gibi, karakterlerin isimlerini öğrenemiyoruz. Bu ayrıntı, hikayeyi kimliksizleştirdiği gibi anlatılmak istenenin de evrenselleşmesini sağlıyor.

Görme yetisini kaybedenler eski bir sanatoryuma kapatılıyor. Felaketten önce kendine entegre edemediği davranışlara sahip insanları hasta olarak nitelendiren, onları dört duvar arasına kapatan, tecrit eden, karantina altına alan devlet bu kez aynı yeri görme yetisini kaybetmiş insanlığın zindanına çeviriyor. Devletin tavrı birbirini çağrıştıran benzer her olayda bu illüzyonun aslında ne kadar  dayanıksız, ne kadar hazırlıksız olduğunu kanıtlar bir niteliğe bürünüyor. Aynı çaresizliği yaşayan insanlar ortaklaştıkları zorluklar gibi ekmeklerini ve yaşama çabalarını da ortaklaştırıyor. Üçüncü koğuş yiyecekleri ele geçirip tabiri caizse pazarlamaya başlayana dek, herkes aynı masada, paylaşmayla yemekleri bölüşüyor, dayanışmayla işlerin üstesinden geliyor.

Bu kara ütopyada, hayal evreninde karakterler mesajın evrenselliğinin vurgulanması için özellikle farklı etnik gruplardan seçiliyor; kimisi Uzakdoğulu, kimisi siyahi… Ayrıca hem film de hem de kitapta dikkat çekici bir başka nokta ise, “Beyaz Körlük” salgını öncesinde halihazırda kör olan bir karakterin, yeni körler dünyasında bir gören olarak karşımıza çıkmasıdır. “Kör” olarak geçirdiği hayatında edindiği deneyimleri salgına maruz kalan insanlarla dayanışmak için kullanmayıp, sanatoryumdaki “üçüncü koğuşun liderleri” ile iş birliği yaparak, baştaki kadın karakterin aksine “kötülükten” yani efendilerden yana kullanıyor.

İktidar, adeta insanlık tarihinin bir panoraması gibi, şiddet yoluyla önce değişim mallarını sonra da artık işe yaramadığından cinselliğin ticaretini ortaya çıkarıyor. Üstelik en aşağılık ve en acımasız haliyle. Kadınlar, tarihin her döneminde olduğu gibi hem var olan adaletsizliklere rağmen besine ulaşılmasını sağlayarak yaşamın kaynağı olmaya devam ediyor hem de bu adaletsizliğe karşı ilk baş kaldırıyı gerçekleştiriyor.

Kim bu körlük örtüsüne tutunacak kadar ürkek olabilirdi ki? Kim içtenliğin yok olacağından korkacak kadar aptal olabilirdi?”

Tutsaklıktan kurtulan mahkumlar kapıları zorladıklarında bütün nöbetçilerin ortadan kaybolduğunu fark ediyorlar, biz ise kurtulma arzusunun olmadığı yerde kapatılmanın normalleştiğini görüyoruz. İnsanların dünyayı algılama şekilleriyle birlikte dini inançları da değişiyor. Göremeyenlerin dünyasında kiliselerdeki heykellerin gözlerine de beyaz bir bant çekiliyor.

…İçindeki o isimsiz parçayı tanıyorum, bu gerçek kimliklerimizdir öyle değil mi?”

Hikayenin asıl yaratıcısı Saramago, “beyaz körlük” salgınıyla kapitalizmin ve iktidarlı ilişkilerin makyajını adeta söküp atıyor. “Beyaz körlük” salgınını bir metafor olarak kullanan yazar – ve dolayısıyla yönetmen- özünde körlüğün salgın başlamadan önce var olduğunu vurguluyor. Kapitalizmin içinde birbirlerine karşı duyarsız kılınan insanların “körlükle” beraber dönüştükleri “şey”i görmeye başladıklarından bahsediyor!

Bütünün içinde sadece küçük bir grup insanı izlediğimiz, diğerlerine ‘kör olduğumuz’ hikayede felaket gidip, gözlerin önündeki perdeler kalktığında hayatta kalanlar bencillikten sıyrılanlar oluyor. Buldukları silahla tehditler savuranlar, eski yaşamlarından kazandıkları kabiliyetlerini diğer insanları sömürmek  için kullananlar değil; kendi bedenlerini diğerleri için siper edenler, etraflarındaki gerçekliğe dayanışmayla çözüm üretenler hayatta kalıyor.

Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Sinema : ” Körlük “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/sinema-korluk/feed/ 0
” Gen Etik ” – Belen Yıldırım https://meydan1.org/2015/06/13/gen-etik-belen-yildirim/ https://meydan1.org/2015/06/13/gen-etik-belen-yildirim/#respond Sat, 13 Jun 2015 16:35:11 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/gen-etik-belen-yildirim/ Uzun zamandır süren spekülasyonların ardından, Junjiu Huang (Sun Yat-sen Üniversitesi, Guangzhou) ve laboratuvar arkadaşları, insan embriyosunun DNA’sında değişiklikler yaptıkları, böylece doğuştan gelen hastalıkları tedavi edebilme amacı taşıdıkları deneylerin sonuçlarını yayımladılar. Yıllardır vaat edilen ve etik tartışmaları doğuran çalışmalar, genetik alanında dev bir tabu olan insan embriyosuyla çalışma tartışmalarını yeniden canlandırdı. Çığır açan teknik: CRISPR-Cas9 Huang’ın […]

The post ” Gen Etik ” – Belen Yıldırım appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
inv13
Uzun zamandır süren spekülasyonların ardından, Junjiu Huang (Sun Yat-sen Üniversitesi, Guangzhou) ve laboratuvar arkadaşları, insan embriyosunun DNA’sında değişiklikler yaptıkları, böylece doğuştan gelen hastalıkları tedavi edebilme amacı taşıdıkları deneylerin sonuçlarını yayımladılar. Yıllardır vaat edilen ve etik tartışmaları doğuran çalışmalar, genetik alanında dev bir tabu olan insan embriyosuyla çalışma tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Çığır açan teknik: CRISPR-Cas9

Huang’ın takımı, 2013’te keşfedilen ve gen mühendisliğinde çığır açtığı söylenen CRISPR-Cas9 yöntemini kullandı. CRISPR teknolojisi ile, embriyo ya da erişkin canlıda hasarlı bir geni tamir etmek ya da hatalı geni devre dışı bırakarak potansiyel ya da mevcut hastalıkları tedavi etmek mümkün olabilecek. Bugüne kadar yöntemi denemek için yapılan araştırmalarda, bakteriler, bitkiler, fareler ve maymunlar gibi bir çok tür kullanılmıştı. İnsan kök hücrelerinde de uygulanan yöntem, ilik kanserine karşı bir tedavi umudu olmuştu.

CRISPR; bakterilerin, bakteriyofaj (bakteri yiyicisi) denen bir grup virüse karşı korunmak için geliştirmiş olduğu mekanizmanın bir parçası olan, tekrarlanan DNA dizilerine verilmiş isimdir. Bakteri, Cas9 diye adlandırılan bir proteini, virüsün genomuna uyan bir RNA dizisine bağlıyor ve oluşan bu karma yapı virüsün DNA’sını keserek etkisizleştiriyor. Dolayısıyla CRISPR, hedef DNA’ya kitlenen RNA’nın yerini aldığı için geçtiğimiz yıllarda geliştirilen gen değiştirme tekniklerine kıyasla çok daha kolay, ucuz bir yöntem haline geliyor.

CRISPR-Cas9 teknolojisinin olanakları neredeyse sonsuzlukla ifade edilebilir. Ama bu sonsuzluk, yöntemin hatasız sonuçlar verdiği anlamına gelmez. Şimdiye kadar, bir hücreli canlı kültürleriyle yapılan araştırmalarda bile, bu yöntemin hem ilgili genlerin üzerinde, hem de ilgisiz başka genlerde mutasyonlara neden olabildiği görülmüştür. Bu gen hataları da aynı derecede sonsuz çeşitlilikte yaşamsal bozukluklara neden olabileceği anlamına geliyor.

Hastalıklara Deva: CRISPR-Cas9

Huang’ın takımı, çalışmasında 86 insan embriyosu kullandı. Bu embriyolar, tüp bebek kliniğinden alınan ve normal bir gelişim süreci göstermesi mümkün olmayan, triplonüklear zigotlardı. Embriyolara müdahalenin ardından, 48 saat boyunca canlılık gösteren 71 adet 8 hücreli embriyo içinden 54 embriyo analiz edilebildi. Bunların sadece 28’inde genler değiştirilebildi. Bunların arasında 4 embriyo gen onarımı aşamasındaki hatalarla, 7 embriyo verilen genin değil, DNA içindeki başka bir genin kopyalanması nedeniyle bozuldu. Ayrıca ilgisiz genlerde de hatalar gözlemlendi. Bütün genlerin analiz edilmesi tamamlandığında ise başka hataların da çıkması bekleniyor.

Huang’ın takımı, çalışmalarını Dawn, Parkinson ve Akdeniz anemisi gibi embriyonik evrede öngörülebilen hastalıklar üzerinde yapmıştı. Yöntemin şu anda ne kadar hata payı olduğu ve gelecekte nasıl geliştirileceği belirsiz olsa da, bu tarz çalışmalar ve tartışmaların artık sürekli karşımıza çıkacağının habercisi niteliğinde. Arizona Üniversitesi’nden Joel Garreau’da, 2012 yılında ABD savunma bakanlığının desteklediği projelerde, metabolizma genetiğini değiştirerek daha güçlü ve dayanıklı askerler yaratmak peşinde olduğunu açıklamıştı. Yeter ki bir kez insanlar üzerinde kullanılması için önü açılsın; işte o zaman kapitalizmin hayalindeki süper işçileri ya da devletlerin hayalindeki süper askerleri yaratmak için kullanılacak olan milyon dolarlar, hırs ve rekabet tanımayan yeni şirketlerle tanışacağız demektir. Hasta olmayan, metabolizması farklı çalışan, fiziksel anlamda dayanıklı insanlar hayalini devletlere satmak pek de zor olmasa gerek.

Bilimde Etik Hassasiyeti

Birinci Dünya Savaşı boyunca ve ardından gelen süreçte başta Almanya, Japonya, Rusya, Amerika gibi devletler, bir sonraki savaşın hazırlığı adına tıp, genetik ve biyoloji alanlarında dehşet dolu çalışmalara imza atmışlardı. Nazi Almanyası’nın genetik çalışmalarını yöneten Josef Mengele, toplama kamplarında ikizler üzerinde gözlerine kimyasal enjekte etmek, narkoz olmadan ameliyatla bedenlerini birbirine yapıştırmak gibi korkunç deneyler yapmıştı. Mengele, o dönemde yaptığı çalışmalardan dolayı, günümüzde modern genetiğin kurucu isimleri arasında anılıyor. Savaş zamanında insanlar üzerinde yapılan katliamlar bugün, hayvanlar üzerinde yapılıyor. Örneğin, Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nden Wolfgang Enard; farelere insan geninde bulunan Foxp2 geni eklediğinde daha hızlı öğrendiklerini gözlemlemiş.

Özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında, meslektaşlarının yaptıkları ve yapabilecekleri karşısında dehşete düşen bilim insanlarının öncülüğünde bilimin sınırları ‘etik’ ile belirlenir oldu. Genetik bilimi tarihindeki bu korkunç deneylerin mucitleri ya da DNA’yı keşfeden James Watson gibi ırkçı bilim insanlarının frenleyicisi olsun diye midir bilinmez, insan merkeziyetçilik etiğin ana unsurlarından biri haline geldi. Böylece Huang’ın çalışmalarını yayımlatmayan ve etik gerekçelerle durdurmalarını isteyenler, aynı etik anlayış içerisinde, hayvanlar üzerinde deneyler yapmayı makul ve kabul edilebilir görebiliyorlar.

Kapitalizmde Para Hassasiyeti

Bu zamana kadar bilim insanları, çalışanı oldukları şirketlere, yöntemin insan geninde de kullanılabileceğinden bahsederken, Huang ve takımının çalışmasıyla, milyon dolarlık vaatleri boşa çıkmış oldu. Üstelik tüm bu araştırmalar, yüklü savaş yatırımları olan devletlerin himayesi ve desteğinde gerçekleştiriliyorken… Kapitalizmin müdahalesi ile etik eleştiriler de, Huang ve takımının gelecekte korkunç sonuçları doğurabileceği tahmin edilen çalışması gibi iyice bulanıklaşıyor.


Belen Yıldırım

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Gen Etik ” – Belen Yıldırım appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/gen-etik-belen-yildirim/feed/ 0
” Herkes Tecavüz Etti, Herkes Seyretti ” – Nergis Şen https://meydan1.org/2015/06/13/herkes-tecavuz-etti-herkes-seyretti-nergis-sen/ https://meydan1.org/2015/06/13/herkes-tecavuz-etti-herkes-seyretti-nergis-sen/#respond Sat, 13 Jun 2015 16:19:26 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/herkes-tecavuz-etti-herkes-seyretti-nergis-sen/ 8, 13, 15, 16… Bu sayılar, sadece birer rakam değil; yıllar boyu sistematik olarak tecavüze uğrayan çocukların yaşları. 8, 20, 26, 29… Bu sayılar da yalnızca birer sayı değil; yukarıda yaşları yazılı olan çocuklara topluca tecavüz eden erkeklerin sayısı… Yakın zamanda yine bir toplu tecavüz haberi yer aldı medyada. Herkes yine öfkeyle doldu; hadım ve […]

The post ” Herkes Tecavüz Etti, Herkes Seyretti ” – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
cats

8, 13, 15, 16… Bu sayılar, sadece birer rakam değil; yıllar boyu sistematik olarak tecavüze uğrayan çocukların yaşları.

8, 20, 26, 29… Bu sayılar da yalnızca birer sayı değil; yukarıda yaşları yazılı olan çocuklara topluca tecavüz eden erkeklerin sayısı…

Yakın zamanda yine bir toplu tecavüz haberi yer aldı medyada. Herkes yine öfkeyle doldu; hadım ve idam cezaları yeniden tartışmaya açıldı.

15 yaşındaki S.A, yaşamını sürdürdüğü Elazığ’ın Karakoçan Köyü’nde, 8 yaşından itibaren sistematik olarak cinsel istismara maruz kaldı. 70 yaşındaki bir köylüden, S.A’nın öz abisine kadar, toplam 20 kişi, S.A’yı 8 yaşından itibaren erkek egemenliğinin en şiddetli yüzüne mahkum etti. Henüz ikinci sınıfa giderken erkek şiddetiyle tanıştı; ilk tacizcisi olan erkek, 6. sınıfa başladığında ilk tecavüzcüsü oldu. Ama bu ne ilk ne de sondu… Haber kulaktan kulağa yayıldı; haberi duyan herkesin tacizi, tecavüzü de ardı sıra geldi. Tecavüzcüler hep “uzaktan” değildi; öz abisi de onlardan biriydi, durumdan haberi olan annesi “tüm suç kızımdadır” dedi. Bütün bir köy yaşananları duydu, haber “skandal” diye verildi, devlet kendi yarattığı bu durum afişe olunca nihayet “el attı”.

Tıpkı N.Ç’de olduğu gibi…

Mardin’de yaşayan 13 yaşındaki N.Ç’nin 26 kişinin tecavüzüne uğradığı haberi, 2002 yılında ortaya çıkmıştı. Adını unutamayacağımız “Utanç Davası”, yine utanç dolu geçmişi ve kararıyla hafızalarımıza kazındı. Aralarında asker, muhtar, korucu ve devlet memurlarının da bulunduğu toplam 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç’nin davasında, önce N.Ç’nin yaşı büyültülerek “rızası var” denildi sonra da bu davada yargılanan 24 sanığa “iyi hal indirimi” uygulandı.

Tıpkı E.A’da olduğu gibi…

Bingöl’de yaşayan 16 yaşındaki E.A, iki yıl boyunca toplam sekiz uzman çavuşun tecavüzüne uğradı. Erkek adaletiyle yargılanan erkek tecavüzcülere de, iyi hal indirimi uygulandı.

Tıpkı Gölcük’te yaşarken 29 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki Ö.Y gibi…

Aslında ne yukarıda sayılan rakamların bir limiti var ne de sayılan isimlerin sınırı. Duyulanların, bilinenlerin ve erkek devletin adaletsizliğine mahkum edilenlerin bir kısmı yalnızca yukarıda anlatılanlar.

Şimdi, Elazığ’da yaşanan yeni bir toplu tecavüzün ardından, “beklenen adalet” tartışılırken; adaletin gelmesini beklemeyen ve direnen kadınları hatırlamakta fayda var:

Geçtiğimiz Şubat ayında Mete Yüksel’in ölü bulunmasıyla ilgili başlatılan soruşturmada gözaltına alınan H., kendisine tecavüz etmek isteyen Yüksel’i meşru müdafaa hakkını kullanarak öldürdüğünü söylese de; erkek devletin adaletiyle tutuklandı.

Konya’da, kendisini sürekli olarak taciz eden ve en son da kaçırmak isteyen komşusu Hacı Sezen’i, yaşayabilmek için öldürdüğünü söylese de 22 yaşındaki S., erkek adalet tacizciyi mağdur, kadını katil ilan etti.

Kocaeli’de 14 yaşındaki R., annesini döven babası İ.K.’yi 14 Nisan’da göğsünden bıçakladı. “Adalet”in yargıladığı, annesini korumak isteyen R. oldu.

Yaşadığı köyde kendisine tecavüz eden Nurettin Gider’i öldüren Nevin Yıldırım “cani”, tecavüzcü Nurettin Gider mağdur oldu. Erkek devletin adaleti Nevin’e müebbet hapis oldu.

Erkek devlet erkek tecavüzcüyü korur; erkek yargı erkek tecavüzcüyü aklar; erkek egemenliği erkek katili meşrulaştırır. Şimdi Elazığ’da erkek egemenliğine mahkum edilen bir kadın, yaşamını gasp edenlerden hesap sormak isterken; aynı adalet “Yargılayacağız, gereğini yapacağız” demenin planları içerisinde. Bundan önce sayısız tacizde, tecavüzde ve kadın katliamında olduğu gibi, kadınları adaletsizliğe mahkum edenler, şimdi de 15 yaşındaki E.A’nın yaşamını çalanları aklamanın hesabını yapıyor.

Yaşamları için direnen kadınlarsa ne hafızalardan siliniyor, ne de erkek egemenliğine karşı yürüttükleri mücadele devletin adaletsizliğine hapsedilebiliyor…

Nergis Şen

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Herkes Tecavüz Etti, Herkes Seyretti ” – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/herkes-tecavuz-etti-herkes-seyretti-nergis-sen/feed/ 0
Özgecan Aslan’ın İlk Duruşması 12 Haziran’da https://meydan1.org/2015/06/13/ozgecan-aslanin-ilk-durusmasi-12-haziranda/ https://meydan1.org/2015/06/13/ozgecan-aslanin-ilk-durusmasi-12-haziranda/#respond Sat, 13 Jun 2015 15:50:17 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/ozgecan-aslanin-ilk-durusmasi-12-haziranda/ Mersin’in Tarsus ilçesinde bindiği minibüsün şoförüyle birlikte 3 kişi tarafından katledilen Özgecan Aslan’la ilgili davada ilk duruşma günü belli oldu. Tarsus Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak olan yargılamaya 12 Haziran’da başlanacak. Davada, Mersin Barosu’ndan bin beşyüze yakın avukatın yanısıra değişik şehirlerden de yüzlerce avukat, Özgecan Aslan’ın ailesini temsil edecek. Özgecan davasının ilk duruşması olduğundan […]

The post Özgecan Aslan’ın İlk Duruşması 12 Haziran’da appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ozgecan

Mersin’in Tarsus ilçesinde bindiği minibüsün şoförüyle birlikte 3 kişi tarafından katledilen Özgecan Aslan’la ilgili davada ilk duruşma günü belli oldu. Tarsus Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak olan yargılamaya 12 Haziran’da başlanacak.

Davada, Mersin Barosu’ndan bin beşyüze yakın avukatın yanısıra değişik şehirlerden de yüzlerce avukat, Özgecan Aslan’ın ailesini temsil edecek. Özgecan davasının ilk duruşması olduğundan dolayı, Başsavcılık mahkemelere yazı yazarak, o gün Tarsus Adliyesi’nde görülmesi planlanan diğer tüm duruşmaların ileri tarihlere ertelenmesini talep etti.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Özgecan Aslan’ın İlk Duruşması 12 Haziran’da appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/ozgecan-aslanin-ilk-durusmasi-12-haziranda/feed/ 0
Kapitalizmin Şovu, Ataerkinin Namusu Katletmek İstedi https://meydan1.org/2015/06/13/kapitalizmin-sovu-ataerkinin-namusu-katletmek-istedi/ https://meydan1.org/2015/06/13/kapitalizmin-sovu-ataerkinin-namusu-katletmek-istedi/#respond Sat, 13 Jun 2015 15:45:05 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/kapitalizmin-sovu-ataerkinin-namusu-katletmek-istedi/ 19 yaşındaki Mutlu Kaya, Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki bir ilköğretim okulunun kantininde çalışarak yaşamını sürdürüyordu. Bir ses yarışmasına katılmak için İstanbul’a gelen Kaya, düzenlenen şov programı ardından döndüğü Diyarbakır’da, eski erkek arkadaşı tarafından katledilmek istendi. Ergani’deki evinde silahlı saldırıya uğrayan Mutlu’nun tedavisi, ağır yaralı olarak kaldırıldığı Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde devam ediyor. Bu […]

The post Kapitalizmin Şovu, Ataerkinin Namusu Katletmek İstedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
mutlukaya

19 yaşındaki Mutlu Kaya, Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki bir ilköğretim okulunun kantininde çalışarak yaşamını sürdürüyordu. Bir ses yarışmasına katılmak için İstanbul’a gelen Kaya, düzenlenen şov programı ardından döndüğü Diyarbakır’da, eski erkek arkadaşı tarafından katledilmek istendi.

Ergani’deki evinde silahlı saldırıya uğrayan Mutlu’nun tedavisi, ağır yaralı olarak kaldırıldığı Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde devam ediyor.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kapitalizmin Şovu, Ataerkinin Namusu Katletmek İstedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/kapitalizmin-sovu-ataerkinin-namusu-katletmek-istedi/feed/ 0
Erkek Şiddeti Sokak Ortasında Katletti https://meydan1.org/2015/06/13/erkek-siddeti-sokak-ortasinda-katletti/ https://meydan1.org/2015/06/13/erkek-siddeti-sokak-ortasinda-katletti/#respond Sat, 13 Jun 2015 15:38:15 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/erkek-siddeti-sokak-ortasinda-katletti/ Denizli’de yaşayan 33 yaşındaki Elif Duran, şiddet gördüğü eşi Erkan Duran tarafından katledildi. Aralarında çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine Erkan Duran’ın pompalı tüfeğini almak yan odaya geçmesini fırsat bilen Elif Duran, erkek şiddetinden kurtulmak için evden çıksa da yapamadı. Erkan Duran, sokak ortasında Elif Duran’ı katletti; ardından da intihar ederek yaşamına son verdi. Bu haber […]

The post Erkek Şiddeti Sokak Ortasında Katletti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
25-kasim-1
Denizli’de yaşayan 33 yaşındaki Elif Duran, şiddet gördüğü eşi Erkan Duran tarafından katledildi.

Aralarında çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine Erkan Duran’ın pompalı tüfeğini almak yan odaya geçmesini fırsat bilen Elif Duran, erkek şiddetinden kurtulmak için evden çıksa da yapamadı. Erkan Duran, sokak ortasında Elif Duran’ı katletti; ardından da intihar ederek yaşamına son verdi.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Erkek Şiddeti Sokak Ortasında Katletti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/erkek-siddeti-sokak-ortasinda-katletti/feed/ 0
Diyarbakır’da Kadın Cinayeti https://meydan1.org/2015/06/13/diyarbakirda-kadin-cinayeti/ https://meydan1.org/2015/06/13/diyarbakirda-kadin-cinayeti/#respond Sat, 13 Jun 2015 15:32:23 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/diyarbakirda-kadin-cinayeti/ Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde sığınma evinden çıkıp evine dönen 3 çocuk annesi kadın, şiddet gördüğü eşi Musa Aladağ tarafından elektrik kablosu ile boğularak katledildi. Şiddet gördüğü için bir ay önce evini terk ederek sığınma evine yerleşen kadını katleden Aladağ, kaçtı. Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Diyarbakır’da Kadın Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
25-kasim-1

Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde sığınma evinden çıkıp evine dönen 3 çocuk annesi kadın, şiddet gördüğü eşi Musa Aladağ tarafından elektrik kablosu ile boğularak katledildi.

Şiddet gördüğü için bir ay önce evini terk ederek sığınma evine yerleşen kadını katleden Aladağ, kaçtı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post Diyarbakır’da Kadın Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/diyarbakirda-kadin-cinayeti/feed/ 0
Yalınayak : ” Devrimci Anarşist Tutsak Umut Fırat Süvarioğulları Vicdani Reddini Açıkladı “ https://meydan1.org/2015/06/13/yalinayak-devrimci-anarsist-tutsak-umut-firat-suvariogullari-vicdani-reddini-acikladi/ https://meydan1.org/2015/06/13/yalinayak-devrimci-anarsist-tutsak-umut-firat-suvariogullari-vicdani-reddini-acikladi/#respond Sat, 13 Jun 2015 15:14:37 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/yalinayak-devrimci-anarsist-tutsak-umut-firat-suvariogullari-vicdani-reddini-acikladi/ Kapitalist – Emperyalist devlet sistemlerinin egemenlik ve sömürü aracı olan militarizm tarihten günümüze, yakın ve uzak coğrafyalarda, yıkım ve katliamlarına, her geçen gün yenilerini ekliyor. Yaşadığımız coğrafya militarist devlet zihniyetiyle katliamdan geçirilmiş, soykırıma uğratılmış, ret ve inkar edilmiş, adeta halklar mezarlığı olduğu halde, Kapitalizmin ve militarizmin çarkları dönmeye devam ettikçe yeni mezarlar kazılmaya devam edecek. […]

The post Yalınayak : ” Devrimci Anarşist Tutsak Umut Fırat Süvarioğulları Vicdani Reddini Açıkladı “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Umut-Fırat

Kapitalist – Emperyalist devlet sistemlerinin egemenlik ve sömürü aracı olan militarizm tarihten günümüze, yakın ve uzak coğrafyalarda, yıkım ve katliamlarına, her geçen gün yenilerini ekliyor.

Yaşadığımız coğrafya militarist devlet zihniyetiyle katliamdan geçirilmiş, soykırıma uğratılmış, ret ve inkar edilmiş, adeta halklar mezarlığı olduğu halde, Kapitalizmin ve militarizmin çarkları dönmeye devam ettikçe yeni mezarlar kazılmaya devam edecek.

Oysa şuan yaşadığımız topraklarda yüz yıl önce icra edilen kanlı savaşlar ve devamında Ermeni – Süryani halklarına karşı yapılan soykırım, Rum ve Kürt halkına, Alevilere, kadınlara, çocuklara, işçilere ve doğaya dönük katliamlarda aynı militarist zihniyetin ürünüydü.

Bu anlamda kişisel olarak da sorumluluğunu hissettiğim, yüz yıl önceki Ermeni Soykırımına “Aşiretimin” iştirak ettiğine dair somut şüphelerin varlığı yönüyle de, militarizm tarafından kullanılmış olmalarından dolayı, derin bir acı ve üzüntüyle Ermeni halkından özür dilemeyi bir borç bilirim. Bu vicdani – total ret açıklamamı samimiyetimin göstergesi olarak görmelerini isterim.

Kırk bir yıllık kısa yaşamımda Devrimci Anarşist olarak, bireyi olduğum Kürt halkının Faşist TC Devleti tarafından militarizmin tüm aygıtları kullanılarak nasıl katliamlara uğratıldığının, binlerce köyün yakılıp-boşaltılarak insanların kapitalizmin mabedi metropollerde fabrikada, tarla ve atölyelerde, ucuz iş gücü olarak sömürüldüğünün, binlerce genç erkek ve kadının dağlarda, şehirlerde yargısız faili belli cinayetlerle öldürüldüğünün, karakollarda işkencelere, taviz ve tecavüzlere maruz bırakılarak zindanlara doldurulduğunun, düşman hukuk sistemine tabi kılınarak militarist DGM’lerde askeri hakimler tarafından ömür boyu hapis ve idam cezalarına çarptırılmalarının birebir tanığıyım.

Çocukluk yıllarım TV ve gazete manşetlerinde ellerinde kesilmiş gerilla başları, kulak ve burunlarıyla hatıra fotoğrafı çektiren savaş aygıtına dönüştürülmüş -şu anki IŞİD çetelerinden bir farkı olmayan- üniformalı asker fotoğraflarıyla, her yani TC bayraklarıyla donatılmış askeri panzer ve tankların, gerilla cenazelerini köylerin, kentlerin sokaklarında ipe bağlı vaziyette sürüklemeleri, çırılçıplak soyup teşhir etmeleriyle veya tabutlar içinde sıralanmış yoksul halk çocuklarının cenazelerini izlemekle geçti. Yasaklanmış “Barış Hemen Şimdi” afişlerini gece yarısı şehrin sokaklarına asarken “Düşük Yoğunluklu Savaş” tüm hızıyla gencecik insanların canlarını almaya devam ediyordu.

Devlet ve militarizm itaat edip, boyun eğmem için okulda öğretmen, karakolda polis, zindanda asker ve gardiyanla her türlü şiddeti üzerimde uygulamaktan çekinmedi. Yirmi bir yıldır zindanda olmama rağmen, halen askerlik şubesinin yakın takibindeyim ve geriye kalan dokuz yıllık cezanın çetelesini, benden önce onlar tutuyorlar.

Buradan ilan ediyorum, ben Devrimci Anarşist birey olarak militarist devlete ait hiçbir simgeyi, bağımlılık ilişkisi ve aidiyeti kabul etmiyor, reddediyorum.

Hiçbir militarist devletin askeri, savaşın insan kaynağı olmayacak, hiçbir emir ve talimata uymayacağım.

Aynı zamanda kadın katliamlarının sorumlusu militarist devletin erkek egemen zihniyetini, kişiliğini, tutum ve davranışlarını reddediyor, vicdani ve total reddimi deklare ediyorum.

1 Nolu F Tipi Hapishane – Umut Fırat Süvarioğulları B-37 Buca-Kırıklar/İZMİR 15 Mayıs 2015

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Yalınayak : ” Devrimci Anarşist Tutsak Umut Fırat Süvarioğulları Vicdani Reddini Açıkladı “ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/yalinayak-devrimci-anarsist-tutsak-umut-firat-suvariogullari-vicdani-reddini-acikladi/feed/ 0
Kullan-at Kılavuz : ” Vicdani Ret Hakkı ve Hakkın Kullanılması ” – Davut Erkan https://meydan1.org/2015/06/13/kullan-at-kilavuz-vicdani-ret-hakki-ve-hakkin-kullanilmasi-davut-erkan/ https://meydan1.org/2015/06/13/kullan-at-kilavuz-vicdani-ret-hakki-ve-hakkin-kullanilmasi-davut-erkan/#respond Sat, 13 Jun 2015 14:40:00 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/kullan-at-kilavuz-vicdani-ret-hakki-ve-hakkin-kullanilmasi-davut-erkan/ ” Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… “ Vicdani ret hakkı, “din ve vicdan özgürlüğü“ hakkından türeyen bir haktır. Bu hak kişilerin, dini veya vicdani itirazlar ileri sürerek askerlik yapmaktan imtina edebilmesini ifade eder. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan […]

The post Kullan-at Kılavuz : ” Vicdani Ret Hakkı ve Hakkın Kullanılması ” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kaçak-değil-vicdani-retçiyiz-6

” Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… “

Vicdani ret hakkı, “din ve vicdan özgürlüğü“ hakkından türeyen bir haktır. Bu hak kişilerin, dini veya vicdani itirazlar ileri sürerek askerlik yapmaktan imtina edebilmesini ifade eder. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere birçok insan hakları belgesinde düzenlenen bu hak, sözleşmelerin tarafı olan tüm devletleri bağlar.

Türkiye de bu sözleşmelere taraf olduğundan bu hakkı vatandaşlarına etkili bir şekilde tanımak yükümlülüğü altındadır. Anayasa’da din ve vicdan özürlüğü bir hak olarak tanınmış olmasına rağmen, bu hakkın bir görünümü olan vicdani ret hakkı ne Anayasa’da ne de yasalarda düzenlenmiş değildir.

Buna karşın, Anayasa’nın 90. maddesine göre, temel hak ve hürriyetlere dair uluslararası sözleşmelerle iç hukuktaki düzenlemeler birbirinden farklı ise, yasa ve benzeri iç hukuk düzenlemeleri uygulanmaz ve sözleşme hükmü doğrudan uygulanır. Bu düzenleme, hem idari makamları hem de mahkemeleri bağlar. Bu nedenle, iç hukukta bir düzenleme olmasa da, herkesin vicdani ret hakkına sahip olduğunu söylemek hukuksal olarak doğru olacaktır.

İnsan hakları söz konusu olduğunda, devletlerin yükümlülüğü, bu hakların kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almayı da kapsar. Buna devletlerin “pozitif yükümlülüğü” adı verilmektedir. Zorunlu askerliğin olduğu ülkelerde, kişilerin dini inançları veya vicdani kanaatleri ile askerlik yükümlülüğü birbiri ile çatışabileceğinden; yani zorunlu askerlik din ve vicdan özgürlüğü hakkını ihlal edebileceğinden, devletin vicdani retçiler için askerlikten muaf tutulmalarını sağlayacak bir mekanizma oluşturması gerekir. Eğer devlet, bu pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemişse bu da hakkın ihlali anlamına gelir.

Türkiye’de vicdani retçilerin askerlikten muaf tutulmak için başvurabilecekleri bir yol, mevzuatta yer almamaktadır. Vicdani retçilerin tüm başvurularında da devlet kurumları tarafından “hukukumuzda böyle bir düzenleme yoktur” şeklinde özetlenebilecek cevaplar verilmektedir. Bu aşamada karşımıza, teorik olarak sahip olduğumuz bu hakkı, pratikte ne şekilde kullanabileceğimiz sorunu çıkmaktadır.

İlk akla gelebilecek yol, idareye yani Milli Savunma Bakanlığı’na askerlikten muaf tutulmak için başvuru yapmak ve idarenin vereceği ret kararından sonra, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmaktır. Ancak, yürürlükteki mevzuat göz önüne alındığında, bu yolun etkili bir iç hukuk yolu olmadığının kabulü gerekir. Nitekim bu konuda AYİM tarafından verilmiş olumsuz en az bir karar bulunmaktadır. Bu nedenle kabul etmek gerekir ki, idari yol etkili bir yol değildir ve Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru dışında kullanılabilecek etkili bir yasa yolu bulunmamaktadır.

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU

AYM’ye başvurmak için Anayasa ya da uluslarası söleşmelerde düzenlenen bir hakkınızın ihlal edilmiş olması gerekir, yani “doğrudan mağduriyet” koşulu bulunmaktadır. Bir başka deyişle, bir yasa ya da uygulama ile, bahsedşlen haklarından biri ihlal edilen ve bu nedenle mağdur olan kişiler başvuru yapabilir.

Ancak yerleşmiş içtihatlara göre “potansiyel mağdurlar” da bireysel başvuru yoluna gidebilirler. Potansiyel mağdur, bir hakkı ihlal edici nitelikte olan kanun ya da benzeri düzenleyici işlemler, henüz kendileri hakkında uygulanmamış da olsa, yakın gelecekte uygulanması söz konusu olacak kişileri ifade eder.

Konuya dair örnekleyecek olursak, askerliğe çağrılan veya yoklamasını yaptırmadığı için hakkında yakalama emri çıkarılan kişi doğrudan mağdur iken askerlik yaşına gelmediği için henüz çağrılmamış ancak çağrılacağı kesin olan erkek kişiler ise potansiyel mağdurdur. Her iki durumda da AYM’ye bireysel başvuru yapılabilir.

AYM’ye başvurmak belirli şartları taşıyan bir dilekçe ile olabileceği gibi dilekçe başka belgelerle beslenebilir de. (Standart dilekçe için bakınız: http://www.anayasa.gov.tr/files/bireysel_basvuru/b_b.pdf ) AYM’ye başvuru konusunda Vicdani Ret Derneği (VR-DER) ücretsiz hukuksal destek sunmaktadır.

Bu konuda AYM’ye yapılmış değişik başvurular olsa da bu başvuruların herhangi birinde verilmiş bir karar bulunmadığından, başvuruyu güçlendirmek için başvuru öncesinde bazı makamlara başvurular yaparak buralardan gelen cevapları dilekçeye eklemek etkili olacaktır. Bu dilekçeler, resmi makamları vicdani ret hakkıyla ilgili olarak hareketlendirmek bakımından da faydalıdır. Bu kapsamda bazı önerilerde bulunmak gerekirse;

  • Öncelikle Milli Savunma Bakanlığı, Askeralma Daire Başkanlığına ya da bağlı bulunduğunuz Askerlik Şubesi’ne dilekçe verin. (Dilekçe örneği için bakınız:davuterkan.av.tr/vicdani-ret-dilekcesi/ )
  • BİMER’e internet sayfası üzerinden başvuru yapın, kısa sürede mail ya da mektupla olumsuz bir cevap alacaksınız. (www.bimer.gov.tr/Forms/pgApplication.aspx )
  • Bunun dışında şu kurumlardan birine başvuru yapabilirsiniz:

Türkiye İnsan Hakları Kurumu (http://www.tihk.gov.tr/tr/basvuru),

TBMM İnsan Hakları Komisyonu (www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/basvuru.htm),

Ombudsmanlık (www.ombudsman.gov.tr/content_detail-352-625-basvuru-formu.html).

  • Yine illerde Valiliğe bağlı, İlçelerde ise Kaymakamlığa bağlı İnsan Hakları Kurulları bulunmaktadır, buralara da başvuru yapabilirsiniz. Buralardan alacağınız cevaplar, dilekçenize ekleyeceğiniz birer belge olacaktır.
  • Vicdani reddinizi daha önce bir basın açıklamasıyla deklare ettiyseniz, vicdani ret deklarasyonunuza ilişkin VR-DER web sayfasının çıktısını, (varsa gazete veya internet sitesi haber çıktısını) VR-DER üyesi iseniz dernekten üyeliğinize ilişkin belgeyi de dilekçenize ekleyebilirsiniz.

AYM’ye yapacağınız başvuruda, başvuru sonuçlanıncaya kadar hakkınızda askerliğe ilişkin bir işlem yapılmaması için tedbir kararı alınmasını da talep edin. AYM’den hakkınızın ihlal edildiğine ilişkin karar verildiği takdirde, bu kararın gereği olarak idare, öncelikle askere almaya dair işlemleri durdurmak zorunda kalacaktır. Verilecek bir ihlal kararında hukuki düzenleme yokluğu nedeniyle bu ve benzeri hak ihlallerinin ortaya çıktığı ve çıkacağı vurgulanacağından, yasa koyucu vicdani ret hakkını tanıyan bir düzenleme yapmak zorunda kalacaktır.

ASKERLİĞE BAŞLAMIŞ KİŞİLERİN VİCDANİ RET HAKKINI KULLANMASI

Yukarıda yazılanlar, henüz askerliğe başlamamış, yani “asker kişi” sıfatını almamış kişiler bakımından geçerlidir. Asker kişilerin vicdani ret hakkını kullanmaları demek, fiili olarak askerlik yapmayı bırakmaları demektir. Bu durumda kışlada kalarak askerliğe dair herhangi bir eylem yapmayı reddeden kişiler hakkında “emre itaatsizlik”; askeri birliği terk edenler hakkında ise “firar” suçlamasıyla dava açılacaktır.

Bu kişilerin yapması gereken, artık askerlik yapmamaya karar verdikleri aşamada,  bir dilekçeyle vicdani ret itirazını Birlik Komutanlığına ve Milli Savunma Bakanlığı’na bildirmektir. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmalı, vicdani ret itirazına rağmen başvurulabilecek bir hukuk yolu bulunmamasından kaynaklı soruşturmaya maruz kalındığını belirterek hak ihlallerinin tespitini istemek gerekir.

Askerliğe başladıktan sonra vicdani itiraz geliştiren kişi, hakkında açılan davalarda, vicdani retçi olması dolayısıyla emirlere uymadığını veya birliği terk ettiğini savunmalarında belirtecek ve vicdani reddin din/vicdan özgürlüğü hakkının kullanımı olduğundan ve hakkın kullanılmasının bir “hukuka uygunluk nedeni” olduğundan bahisle beraatini talep edecektir. Bu durumda mahkemenin hukuksal olarak vermesi gereken karar beraat kararıdır.

Bugüne kadar birçok askeri mahkeme, vicdani reddin Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gereği bir hak olduğunu kabul etmiştir. Bu mahkemelerden biri (Isparta Askeri Mahkemesi) vicdani ret hakkını kullanarak üniforma giymeyi-silah tutmayı reddeden vicdani retçiyi birçok eylemden dolayı beraat ettirmiştir. İki mahkeme ise (Eskişehir ve Malatya Askeri Mahkemeleri) vicdani ret hakkının varlığını kabul etmesine rağmen yargıladıkları kişilerin askerliğe karşı olma gerekçelerini kendilerince “samimi” bulmamış, bu kişileri mahkum etmiştir. Ancak bu mahkemelerin kararları henüz Yargıtay aşamasından geçmemiştir.

SONUÇ: Zorunlu askerliğe karşı olan yüz binlerce insan, askerlik belasından kurtulabilecekleri hukuksal bir yol olmadığını düşündükleri için, yıllarca kaçaklık hayatını seçmekte, birçok kişi yurt dışına kaçmaktadır. Ancak yukarıda izah etmeye çalıştığımız üzere, vicdani ret bir insan hakkıdır ve bu hakkı kullanmak için elimizde yasal imkanlar da vardır.

Vicdani ret hareketi, geçmişten bugüne yürüttüğü mücadelesiyle hukuk alanında belirli kazanımlar sağlamıştır. Bunlardan başta geleni, vicdani ret hakkının din ve vicdan özgürlüğünün bir parçası olduğunun uluslararası hukuk mekanizmaları tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Şu anda yapılması gereken, yukarıdan belirtilen adımları atarak iç hukuk mekanizmalarını zorlamak ve bu şekilde bu hakkın devlet tarafından tanınmasını sağlamaktır.

Davut Erkan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Kullan-at Kılavuz : ” Vicdani Ret Hakkı ve Hakkın Kullanılması ” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/kullan-at-kilavuz-vicdani-ret-hakki-ve-hakkin-kullanilmasi-davut-erkan/feed/ 0
” Savunma Değil Katliam Fuarı ” – Merve Arkun https://meydan1.org/2015/06/13/savunma-degil-katliam-fuari-merve-arkun/ https://meydan1.org/2015/06/13/savunma-degil-katliam-fuari-merve-arkun/#respond Sat, 13 Jun 2015 14:12:09 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/13/savunma-degil-katliam-fuari-merve-arkun/ Balistik füze sistemleri, topçu roketleri, insansız hava araçları, karakol ve çıkartma gemileri,  zırhlı muharebe araçları, mayına dayanıklı araçlar, uçaksavar topları… Siz hiç bir hücum botunu ya da lazer güdümlü bomba sistemlerini yakından görmüş müydünüz? Peki ya saniyede binlerce mermiyi kilometrelerce uzağa ateşleyebilen silahları ya da havada hedefine doğru yönünü değiştirebilme özelliği olan mermileri? Erdoğan’ın açılışını […]

The post ” Savunma Değil Katliam Fuarı ” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
silahfuarı

Balistik füze sistemleri, topçu roketleri, insansız hava araçları, karakol ve çıkartma gemileri,  zırhlı muharebe araçları, mayına dayanıklı araçlar, uçaksavar topları…

Siz hiç bir hücum botunu ya da lazer güdümlü bomba sistemlerini yakından görmüş müydünüz? Peki ya saniyede binlerce mermiyi kilometrelerce uzağa ateşleyebilen silahları ya da havada hedefine doğru yönünü değiştirebilme özelliği olan mermileri?

Erdoğan’ın açılışını “tüm insanlığa hayırlı olsun” sözleriyle yaptığı IDEF 2015 fuarından, açmak gerekirse International Defence Industry Fair yani Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’ndan söz edeceğim şimdi. Kimilerini yukarıda yazdığım nice askeri araçların/silahların tanıtımının yapıldığı, Mayıs ayının başında, TÜYAP Fuar Alanı’nda gerçekleştirilen fuardan.

1993 yılından bu yana Türkiye’de düzenlenen IDEF, “dünyanın en büyük dört savunma fuarından biri” olarak biliniyor. Bu sebeple de silah şirketlerinin ve üreticilerinin, devletlerin, daha fazla insanın hayatını almak için “savunma” adı altında ölüm teknolojileri geliştirenlerin buluşma noktası. Bu yıl da, üç gün süren fuarda, 53 farklı ülkeden, “savunma” sanayinde adı bilinen 781 şirket ürünlerini sergiledi; alıcı olarak, gelen onlarca genelkurmay başkanı, savunma bakanları, ordu ve donanma komutanları, fuar boyunca sayısız satış ya da sipariş anlaşması imzaladı. Ölüm teknolojilerinin bu denli aleni pazara çıkarıldığı bu fuarın, tüm insanlığa, hayırdan öte, aslında ölüm ve katliam getireceği kaçınılmaz bir gerçek.

İlk modern ordunun oluşturulmaya başladığı 19. yüzyıldan bu yana, en son savaş teknolojilerinin sergilendiği ve alıcısının beklendiği bu tarz fuarlar, isminde vurgulanan “savunma”nın aksine bir “saldırı fuarı”. Gerçekten de, bu yılki fuarda tanıtımları yapılan, ASELSAN’ın geliştirdiği yeni nesil tanksavar füze sistemleri, hedefini kilometrelerce öteden saptayan ve gönderdiği enerji ile hedefini katleden yine ASELSAN bandrollü “milli lazer silahı”, TSK’nın envanterlerinden olan ATAK helikopterleri, üretici şirket müdürünün de tanımıyla “tam bir taarruz aracı” gibi ürünlerin, savunma amacından çok saldırı niteliği taşıyor olması da bu tespiti doğrular nitelikte.

Londra’da düzenlenen ve dünyanın en büyük savunma sanayi fuarı olan, Uluslararası Savunma ve Güvenlik Ekipmanları Fuarı’nda bundan birkaç yıl önce tanıtılan ürünler de, savunma adı verilen fuarların gerçek yüzünü göstermesi açısından önemli. Çünkü, Birleşmiş Milletler’in, beş yıl önce hazırladığı konvansiyon ile yasakladığı “misket bombaları”, yine BM üyesi devletlerin de katılımcısı olduğu bu fuarda açılan stantlarda tanıtılmıştı. Özellikle Filistin topraklarında yoğun olarak kullanılan misket bombaları, dağıldığı bölgede uzun süre kalması ve tıpkı mayınlar gibi yoğunluklu olarak çocukların katledilmesiyle biliniyordu. Aynı fuarda tanıtılan tek saldırı aracı misket mayınları değildi elbet. Fuarda tanıtılan ve tanıtım broşürleri dağıtılan işkence aletleri de, basında çokça ses getirmişti. Silah üreticisi şirketlerle savaş politikaları üreten devletleri bir araya getiren fuarın yöneticileri ise “durumdan habersiz olduklarını” söyleyerek soruşturma başlatılacağını söylemişti.

Dünya çapında birçok farklı yerde düzenlenen savunma fuarlarının Türkiye ayağı olan IDEF, katılıma açık olduğu süre boyunca, birçok silah üreticisi şirkete ev sahipliği yaptı; sayısız askeri anlaşmaya zemin sağladı. 2014 yılında, dünya çapında yapılan ve toplamı 5 trilyona yaklaşan askeri harcamalar giderek artmaktayken, IDEF de bu harcamaların toplamını arttıracak nice “ileri savunma teknolojilerinin” tanıtıldığı ve sınır ötelerine yayıldığı bir merkez oldu.

Savaş karşıtları, dünyanın dört bir yanında düzenlenen savunma fuarlarına yönelik anti militarist eylemler gerçekleştirmekteyken; İstanbul’daki savaş karşıtları da TÜYAP’ta düzenlenen katliam fuarına karşı bir eylem gerçekleştirmek istediler. Ancak silah tüccarları ve devletler, yollarına konulacak taşlardan öylesine korkuyorlardı ki; İstanbul’da düzenlenen fuara karşı eylem yapmak isteyen savaş karşıtlarının ve vicdani retçilerin yolları, fuar içerisinde katliam makinalarını tanıtan devletlerin polisleri, gözaltı araçları, TOMA’larıyla kesildi. Eylemi engellemek istemelerinin gerekçesi ise “can güvenliğiniz riske girebilir”di.

Milyonlarca insanın yaşamını katleden; halkların yaşam alanları gasp eden; devletler ve silah üreticileridir. Köylerin boşaltılmasının, sayısız insanın göçe zorlanmasının ve “can güvenliklerinin riske edilmesinin” sebebi de… IDEF ve benzeri fuarlarla yapılmak istenen şey, bunun yalnızca somutlaşmasını sağlamak değil; aynı zaman da meşrulaşmasına da zemin sağlar. Savunma ardına gizlenen “saldırı” çıkar ve anlaşmaları sayısız katliamın belki de ilk aşaması olmaktadır.

Militarizm daha güçlü silahlara, daha güçlü silahları üreten şirketler de militarizme muhtaç. Bu döngüden ve katliamların mimarı bu ilişki biçiminden kurtulabilmenin tek yoluysa, silah üreticisi şirketlere ve savaş politikası üreten devletlere karşı mücadele etmektir. İnsansız hava araçları için hedeflerini otomatik olarak seçip ateş eden yapay zeka sistemleri, saniyede binlerce mermiyi kilometrelerce uzağa ateşleyebilen silahlar ve havada hedefine doğru yönünü değiştirebilen mermiler geliştirilip, yeni katliamların planları katliam fuarlarında normalleştirilirken; savaş karşıtları ve anti militaristler, tüm bunlara karşı, ne pahasına olursa olsun mücadele etmeye devam edecektir.

Merve Arkun

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post ” Savunma Değil Katliam Fuarı ” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/13/savunma-degil-katliam-fuari-merve-arkun/feed/ 0