Selefi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 28 Oct 2014 14:00:09 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Alevi Toplumu İçin Selefiler Her Yerde Tehdit – Fırat Binici https://meydan1.org/2014/10/28/alevi-toplumu-icin-selefiler-her-yerde-tehdit-firat-binici/ https://meydan1.org/2014/10/28/alevi-toplumu-icin-selefiler-her-yerde-tehdit-firat-binici/#respond Tue, 28 Oct 2014 14:00:09 +0000 https://test.meydan.org/2014/10/28/alevi-toplumu-icin-selefiler-her-yerde-tehdit-firat-binici/ Irak ve Suriye’de katliamlar gerçekleştiren Selefi terör hareketi IŞİD, bu bölgelerde kendilerinden olmayan her etnik, dini, siyasal unsur için bir tehlike oluşturuyor. Ancak bu durum, Aleviler için tehlike boyutlarının çok ötesinde yaşamsal bir tehdit halini almış durumda. Örgüt kimi zaman, bölgenin dinsel azınlıklarından olan Hristiyanların hayatlarını verdikleri fidye karşılığı bağışlarken, Selefiliğe göre müşrik sayılan Aleviler […]

The post Alevi Toplumu İçin Selefiler Her Yerde Tehdit – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Irak ve Suriye’de katliamlar gerçekleştiren Selefi terör hareketi IŞİD, bu bölgelerde kendilerinden olmayan her etnik, dini, siyasal unsur için bir tehlike oluşturuyor. Ancak bu durum, Aleviler için tehlike boyutlarının çok ötesinde yaşamsal bir tehdit halini almış durumda. Örgüt kimi zaman, bölgenin dinsel azınlıklarından olan Hristiyanların hayatlarını verdikleri fidye karşılığı bağışlarken, Selefiliğe göre müşrik sayılan Aleviler için böyle bir durum sözkonusu değil. Üstelik Alevi toplumu için bu yaşamsal tehdit, sadece IŞİD ile sınırlı değil. Özellikle Suriye’deki Selefi çatı örgütü İslami Cephe şemsiyesi altındaki tüm Selefi örgütler Alevilere karşı katliamlara girişiyor.

Şubat 2014’te Suriye’nin Maan kentinde 71 Alevi’nin öldürüldüğü katliamı Ahrar-uş Şam ve Cund-ül Aksa isimli Selefi örgütler birlikte gerçekleştirmişlerdi. Bu Ekim ayı başlarında ise yine Suriye’de, Humus’un Alevi bölgesi İkrime’de ilkokul çocuklarına yönelik düzenlenen ve çoğu çocuk 45 kişinin yaşamını yitirdiği katliamı da bölgedeki Selefi grupların gerçekleştirildiği söyleniyor. Özellikle Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 başlarından bu yana, bölgedeki Selefi gruplar tarafından Alevilere yönelik olarak, bu şekilde irili ufaklı sayısız katliam gerçekleştirildi.

Ortadoğu coğrafyasında vaktiyle devletler ve küresel güçler tarafından palazlandırılan Selefi gruplardan IŞİD, şimdilerde aynı güç çevrelerince bir “tehdit” olarak ilan edildi. İçinden geçtiğimiz şu günlerde ise hem bu “tehdidi” bertaraf etme yollarından biri olarak, hem de Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesini sağlamak amacıyla, ”ılımlı muhalif” olarak ilan edilen bu Selefi gruplar TC-ABD ortaklığında ve TC toprakları üs olarak kullanılmak üzere “eğit-donat” formülüyle silahlandırlacak. Bu yanıyla bakıldığında ise yazının girişinde sözü edilen, Aleviler için yaşamsal bir tehdit oluşturan selefilik gerçeğinin bölge devletleri ve küresel güçler eliyle yükseltildiğini söylemek mümkün.

Son dönemlerde Irak ve Suriye’de IŞİD üzerinden Alevilere karşı kendisini hissettiren bu selefilik tehlikesi, aslında şimdilerde kamuoyunun gözünün çevrili olduğu Ortadoğu coğrafyasıyla sınırlı değil.

Balkanlar coğrafyasında, 1992’de Yugoslavya’nın parçalanması sonrası bölgeye yerleşen Selefiler ve yaygınlaştırdıkları tekfirci Selefi-İslam algısı, buradaki Alevi toplumu için de bir tehdit oluşturuyor. İç savaş sonrası bölgeye yerleşen Selefiler, 2002 yılında “İslam Birliği” adı altında bir örgütlenmeye gittiler.Selefiler bu örgütlenme çalışmaları sırasında TC devletinden de destek aldılar. TC Başbakanlığı’na bağlı “Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı-TİKA” resmi kalkınma yardımı adı altında bölgedeki tarihi eser niteliğindeki Alevi dergahlarını restorasyon kılıfıyla camiye çevirerek,buralarda Selefilerin eğitim ve istihdamını hayata geçiriyor.Alevilerin bölgedeki bu mekanlarının gasp edilerek selefilere devredilmesi için TC devletinin ayırdığı bütçe ise yaklaşık 2 milyar dolar.

Suriye’de ve Irak’ta katliamlar gerçekleştiren IŞİD başta omak üzere Selefi örgütlerde, son dönemde artış gösteren Balkan kökenli cihatçı miktarı sözkonusu.Bu durum, tarihi Alevi katliamlarıyla dolu olan ve Sünni İslam algısındaki TC devleti ile Selefilerin, Alevi düşmanlığı ortak paydası üzerinden gerçekleştirdiği ve hayata geçmesi için milyar dolarlık bütçelerin ayrıldığı fiili ortaklıkların sonucu olarak değerlendirilebilir.

Fırat Binici
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 22. sayısında yayımlanmıştır.

The post Alevi Toplumu İçin Selefiler Her Yerde Tehdit – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/10/28/alevi-toplumu-icin-selefiler-her-yerde-tehdit-firat-binici/feed/ 0
“Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/#respond Sat, 14 Jun 2014 11:27:42 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/ Suriye’de 3 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaştan yararlanarak bölgeye Sünni bir şeriat devleti kurmak için birçok cihatçı örgüt gelmişti. Özellikle son bir yıldır, Suriye’nin, Rojava’yı da içine alan kuzey kesiminde gerçekleştirdiği katliamlarla gündeme gelen Irak Şam İslam Devleti(IŞİD), bu cihatçı örgütlerden biri. IŞİD, şu günlerde eylemlerini Suriye’ye komşu Irak’a taşıyarak yaşadığımız coğrafyanın […]

The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Suriye’de 3 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaştan yararlanarak bölgeye Sünni bir şeriat devleti kurmak için birçok cihatçı örgüt gelmişti. Özellikle son bir yıldır, Suriye’nin, Rojava’yı da içine alan kuzey kesiminde gerçekleştirdiği katliamlarla gündeme gelen Irak Şam İslam Devleti(IŞİD), bu cihatçı örgütlerden biri. IŞİD, şu günlerde eylemlerini Suriye’ye komşu Irak’a taşıyarak yaşadığımız coğrafyanın ve dünya gündeminin dikkatini çekmekte. Irak’ın ikinci büyük kenti olan ve zengin petrol yataklarıyla bilinen Musul, çıkan çatışmalar sonrasında 10 Haziran günü Irak kolluk güçlerinin, silahlarını bırakarak bölgeyi terk etmesiyle tamamen örgütün kontrolüne girdi. Musul’daki merkez bankası kasasını boşaltan örgüt, toplam 429 milyon dolara el koydu. IŞİD bu kritik bölgeyi ele geçirerek, yine petrol zengini olan Rakka kentinden sonra, ikinci kilit bölgeye hakim oldu. Örgüt, Karkamış Sınır Kapısı’nın olduğu bölgeyi de alarak, TC’nin fiilen sınır komşusu oldu.

Musul’da bulunan TC Konsolosluğu’nu da basan örgüt, başkonsolos dâhil, konsolosluk çalışanlarından 15 civarında kişiyi rehin aldı.

Irak-Şam İslam Devleti Nedir?

Selefi İslam çizgisini benimseyen IŞİD bu doğrultuda Irak, Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan topraklarını içine alan bölgede şeriat devleti kurmayı amaçlıyor. IŞİD, 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. El-Kaide’nin o zamanki lideri Usame Bin Ladin’e biatını açıklayan örgüt adını “Mezopotamya’da El-Kaide” olarak değiştirdi. Ebu Musa Zerkavi 2006’da ABD’nin Irak’ta düzenlediği bir operasyonda öldürülünce yerine Ebu Hamza el Muhacir geçti. Aynı yılın sonlarında, El-Kaide’ye yakın Ebu Ömer el Bağdadi “Irak İslam Devleti” örgütünü kurduklarını ilan etti. Nisan 2010’da Irak ve ABD güçleri ortak bir operasyonla Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir’in kaldıkları evi basarak her ikisini de öldürünce, Ebu Bekir el Bağdadi Irak İslam Devleti örgütünün yeni lideri oldu. 2011 sonlarında Ebu Muhammed Colani liderliğinde El-Kaide’nin Suriye kolu olarak El-Nusra Cephesi kuruldu. Aynı yıl Irak İslam Devleti lideri Ebu Bekir el Bağdadi El-Nusra Cephesi ile birleşerek Irak Şam İslam Devleti adını aldıklarını duyurdu. Ancak bir süre sonra Ebu Muhammed Colani iki örgütün IŞİD adıyla birleşmesine sıcak bakmadığını belirterek, El-Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye biatını ilan etti. Zevahiri de 2013 başlarında IŞİD’ı tanımadığını ilan ederek örgüte, Suriye’yi terk etme çağrısı yaptı. Bu süreçten itibaren iki örgüt arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmalar, IŞİD’in, El-Nusra Cephesi kontrolündeki Deyr Ez-Zor kentini ele geçirmesiyle son buldu.

Suriye’de Muhalif Cihadcı Gruplar ve IŞİD

IŞİD’ın, kontrolü altında bulundurduğu petrol kenti Rakka’da çıkan petrolü Beşar Esad rejimine satma iddiaları ve kendisi dışındaki gruplara karşı çatışmacı tavrı nedeniyle Suriyeli muhaliflerin tepkisini çekiyordu. Geçen Ocak başlarında 7 muhalif gruptan oluşan İslami Cephe, IŞİD’in Cerablus kentindeki karargâhına Özgür Suriye Ordusu, Mücahitler Ordusu ve bazı muhalif grupların da destek verdiği bir operasyon düzenleyerek örgütün Cerablus ve muhaliflerin fiili başkenti sayılan Halep’ten çekilmesini sağladı. IŞİD buradaki kontrolünü kaybedince, saldırılarını Rojava’da yoğunlaştırmaya çalıştı.

Rojava Işid Tehdidi Altında

Bu yılın başlarında üç kantonlu özerk yönetimini ilan eden Rojava, Marttan itibaren IŞİD tehdidi altında. IŞİD üç kantondan oluşan Rojava’nın kritik noktası Kobani’ye, Arapça ismi olan Ayn el Arap(Arap Pınarı)’ı Ayn el İslam (İslam Pınarı) olarak değiştireceğini ilan ederek saldırdı. Bu saldırıların ilkinde çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 24 sivili katletti. Saldırılar, bölgenin öz savunma güçleri YPG ve YPJ tarafından püskürtüldü. Bu noktada muhaliflerle IŞİD arasındaki dengeleri de iyi gözeten Rojava Kürtleri, bu çatışmalarda Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altındaki Cephet-ül Akrad(Kürt Cephesi) savaşçılarının da kendileriyle iş birliği yapmasını sağlayarak askeri üstünlüğü ele geçirdi. IŞİD bu süreçten sonra Kürt savunma güçleriyle açık cephe savaşına girmekten kaçındı ancak sivillere yönelik katliamlara ve intihar saldırılarına devam etti. Bunlardan sonuncusu, YPG denetimindeki kanton merkezi Qamişlo’ya uzak bir bölge olan Tilliye’de yaşandı. Ezidi Kürtlerin yaşadığı bölgedeki bu saldırıda çoğunluğu Halep’ten göçmüş ve tarım işçisi olarak çalışan Araplar olan yaklaşık 30 kişi yaşamını yitirdi.

Kobani, stratejik olarak hem IŞİD, hem Rojava Kürtleri ve hatta TC için önemli. Rojava Kürtleri açısından bölgenin önemi Rojava Devrimi’nin başladığı yer olmasıyken, IŞİD açısından bu önem daha stratejik bir noktada. Kobani, IŞİD’in kontrolü altında bulundurduğu Rakka’nın Haleple bağlantısını kurması nedeniyle lojistik açıdan önemli. TC açısından ise bölgenin önemi, Suriye’de muhalif gruplar, cihatçı örgütler ve Suriye rejimi dışında, farklı deneyim yaratan ve öz yönetim ilan ettiğini söyleyen Rojava ile sınır komşusu olmaktan kaçınmak için Rojava Devrimi’nin karşısına tampon olarak IŞİD unsurlarını koymayı gerektiriyor. Bu anlamda geçtiğimiz 30 Mart seçimlerinde Kobani’nin hemen karşısındaki Ceylanpınar seçimlerinin şüpheye yer bırakmayacak şaibe iddialarıyla, AKP lehine sonuçlan(dırıl)masını da çerçevede düşünmek gerek.

Süleyman Şah Türbesi ve IŞİD-TC İlişkisi

Geçtiğimiz Mart ayında örgüt Suriye’de bulunan ve TC toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’ndeki askerlerin üç gün içinde çekilmesini istedi ve aksi halde bölgeyi bombalayacağını duyurdu. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’nda aralarında istihbarat yetkilileri ve dışişleri bakanının bulunduğu bir toplantı yapılmış ve toplantının ses kaydı internete düşmüştü. Bu ses kaydında Suriye ile sıcak çatışmaya girmeye istekli olduğu aşikar olan TC yetkililerinin Suriye ile savaş çıkarma senaryoları konuşuluyordu. Toplam 25 dönümlük toprak parçasının IŞİD için nasıl bir öneme sahip olduğu tartışması bir yana, TC’nin Suriye’deki rejim muhalifi cihatçı gruplara askeri ve lojistik desteği bilinen bir gerçeklikti. 2014 başlarında Adana’da durdurulan MİT tırları uzun süre kamuoyu gündemini meşgul etmişti. Her ne kadar devlet yetkilileri tırların bölgedeki Türkmenlere gittiğini söylese de, gerek ÖSO şemsiyesi altında gerekse farklı oluşumlar içerisinde Türkmen grupların askeri ve politik ağırlığından söz etmek zor. Söz konusu tırların güzergâhındaki bölgeler arasında IŞİD’in kontrolündeki bölgeler de bulunuyor.

Felluce’den Musul’a IŞİD

IŞİD’in son Musul saldırısı ve işgali, aslında geçtiğimiz yıl sonlarında, Irak’ta bulunan, Sünnilerin yaşadığı bir başka merkez olan Felluce’ye yapılan saldırıları düşündüğümüzde çok şaşırtıcı değil. IŞİD bu saldırılarda Felluce’de kontrolü elinde tuttuysa da Maliki yönetimi kimi aşiretlerin de desteğiyle örgütü püskürtmüştü. Bu süreçteki çatışmalarda Musul’da “savunma bakanının” Samarra’da ise “tarım bakanının” öldürülmesi bölge özelinde örgütü sarsmıştı. Fakat bölgede son 5 yıldır, özellikle Musul’un varoşlarında kırsal bölgelerinde örgütlenmekte olan IŞİD için bu moral sarsıntı uzun sürmedi. Sünni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerde Şii merkezi yönetimin otoriterliği de örgütün militan ve taban kazanması için uygun zemin sundu.

IŞİD,Küresel Kamuoyunun Gündeminde

IŞİD’in son Musul operasyonu sonrası başta bölge ülkeleri olmak üzere ABD ve AB üyesi ülkelerinin de “bir anda” gündemine girdi. ABD’de Beyaz Saray sözcüsü ve bazı AB üyesi ülkelerin sözcüleri bölgede yaşanan durumun “bölge barışı için kaygı verici olduğunu” belirten minvalde açıklamalarda bulundular. Bölgesel ve küresel finans çevreleri de Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesi sonrası ciddi tepkiler verdi. İstanbul Borsası sert bir düşüş yaşarken ABD doları yükseliş kaydetti. Dünya borsalarında işlem gören Türk hisseleri ise ise özellikle Musul bölgesinde faaliyet gösteren Türk şirketleri nedeniyle düşüş yaşadı.

 

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’bnin 19.sayısında yayımlanmıştır.

 

 

The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/feed/ 0
“Sömürü Sevap Boko Haram” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2014/05/27/somuru-sevap-boko-haram-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2014/05/27/somuru-sevap-boko-haram-mercan-dogan/#respond Tue, 27 May 2014 11:41:26 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/27/somuru-sevap-boko-haram-mercan-dogan/   14 Nisan’da Nijerya’nın kuzeyindeki Chibok kentinde bir okulu basıp, 200’den fazla kız öğrenciyi kaçıran Boko Haram’ın bu eylemi, ilk eylemi olmamasına rağmen geniş yankı buldu. Bu, büyük ölçüde başkentte yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun etkisiyle oldu. ABD başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama’nın “Kızlarımızı Geri Getirin” kampanyasına destek vermesiyle Boko Haram daha fazla görünür olurken, […]

The post “Sömürü Sevap Boko Haram” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Boko-Haram nedir?
 

Boko Haram, Nijerya’nın kuzeyinde 2002 yılında Muhammed Yusuf tarafından kurulmuş Selefist bir gruptur. Radikal islami kararlarla yönetilen bir Nijerya isteyen grup batılılaşmanın önüne geçmeyi savunur. Bu düşünceyle özellikle hükümet binaları ve Hristiyanlara yönelik saldırılar, kilise bombalama, okul ve karakollara silahlı saldırılar düzenlerler. Grubun hedefleri arasında Batılı turistler de vardır. Grup aktif bir şekilde hareket ettiğinden bu yana çok sayıda turist kaçırılmıştır. Grubun düzenli bir hiyerarşisi ya da yapısı yoktur.

Grubun kurulmadan önce Maitatsine isimli bir başka radikal islamcı grup olarak hareket ettiği biliniyor. Tüm bu dinsel nedenlerin yanında, Boko Haram, Hausa ve Fulani etnisitelerinin devlet tarafından “etnik temizliğe” maruz bırakıldıklarını da iddia ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün raporları, örgütün etnik temizlik meselesinde çok da yanlış şeyler söylemediğini savunuyor.

Kelime anlamıyla “boko” İngilizce’deki book kelimesiyle aynı anlamı taşıyor. Yani “Kitap ya da Batılı eğitim haram” anlamına geliyor örgütün ismi. Boko, aynı zamanda Latin alfabesiyle yazılan Hausa dili demek. Yani Boko Haram, batılılaşmaya, İslam’la ilişkisi olmayan eğitime karşı bir ideoloji taşıyor.

Örgüt Cihadcı bir grup olduğunu 2009’da açıkladı. Mağrip El-Kaidesi ile ilişki içerisinde olduğu biliniyor. Nijerya içerisindeki Müslüman nüfusla çok ilişki halinde değil. Dahası, örgüt hakkında olumsuz beyanlarda bulunan Nijeryalı birkaç İslam bilginine suikast düzenlenmiştir.

2010’dan bu yana saldırı eylemlerini sürdüren grup, Chibok baskınıyla kaçırdıkları kız öğrencilerden önce, sadece 2014 yılı içerisinde; Federal Hükümet Üniversitesi’ne saldırı sonucu 29 kişi, Izghe Katliamı’nda 106 köylü, Maiduguri’de gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucu 31 kişi öldürmüştür.

 

 

 

14 Nisan’da Nijerya’nın kuzeyindeki Chibok kentinde bir okulu basıp, 200’den fazla kız öğrenciyi kaçıran Boko Haram’ın bu eylemi, ilk eylemi olmamasına rağmen geniş yankı buldu. Bu, büyük ölçüde başkentte yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun etkisiyle oldu.

ABD başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama’nın “Kızlarımızı Geri Getirin” kampanyasına destek vermesiyle Boko Haram daha fazla görünür olurken, ABD Savunma Bakanlığı da rehinelerin kurtarılması için destek vereceğini açıkladı.

Boko Haram’ın kaçırdığı kız öğrenciler için başlatılan süreç devam ederken Uluslararası Af Örgütü’nden ilginç bir açıklama geldi; Nijeryalı yetkililer kızların kaçırılacağını bilmesine rağmen harekete geçmedi! Yapılan yazılı açıklamada Af Örgütü, Boko Haram’ın 14-15 Nisan tarihlerinde Chibok’a yapacağı saldırıya ilişkin uyarıda bulunduğunu ancak Nijeryalı yetkililerin acilen harekete geçmemeleri yüzünden böyle bir durumun yaşandığını belirtti.

Farklı İslam örgütlerinden birbiri ardına kınama mesajları gelse de, El-Kaide bağlantılı Boko Haram rehineleri henüz bırakmış değil.

İklim Değişikliğinin Terörizme Etkileri

Bu eylem ya da Batılıların tabiriyle “İslami Terörizm” Nijerya’da yeni değil. Bu konu kıta çapında sadece Nijerya hükümetinin değil, Batılı ülkelerin de siyasi gündeminde. Sorunu ortadan kaldırma niyetiyle yapılan çalışmalar uzun zamandır devam ediyor. Toplumsal sorunların çözümünde, bu sorunların nedenini derinlemesine araştırmak özellikle Batılı devletlerin en iyi bildiği iş!

2009 yılında, Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma Bölümü’nün çalışması, Nijerya’daki bu sıkıntının nedenini açık bir şekilde gözler önüne seriyor; “mevcut toplumsal sorunlar doğrudan iklim değişikliğiyle ilgili.”

Bölüm, açıklamasında iklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarının azalmasını, bu azalmayla ilintili çölleşme ve çölleşmenin yarattığı arazi sıkıntısını ve buna bağlı ürün kaybını Nijerya’nın tüm toplumsal sorunlarının nedeni olarak görüyor.

Yine benzer ama daha yakın tarihli ABD Barış Enstitüsü çalışması da durumu “basit bir nedensellik ilişkisi” olarak tarifliyor: İklim değişikliği Nijerya’daki şiddeti arttırıyor. Enstitü, çalışmasında iklim kaymalarına yönelik tedbirsizlikten dolayı hükümeti suçlarken, bu iklim kaymalarının, insanların toprak ve su gibi kaynaklara erişimini azalttığını belirtiyor. Kaynaklara erişim sıkıntısının ikincil sonuçlara da yol açtığı raporda vurgulananlar arasında. Bu ikincil sonuçlar, hastalık, açlık ve işsizlik… Durumun toplumsal çelişkilerin artmasına yol açtığı yine raporda vurgulananlar arasında.

Nijerya’daki Ahmadu Bello Üniversitesi de Batılı raporların ışığında, iklim değişikliği ile birlikte yağış miktarının azalmasının ve su seviyesinin 21. yüzyılın en kötü seviyesinde seyretmesinin, Nijerya’nın bazı bölgelerinde petrol kaynaklı (!) sorunlara yol açacağını bildiren açıklamalarda bulundu.

Aynı üniversiteden Boko Haram’la ilgili yapılan bir açıklamada, Boko Haram’ın öncülü olan Maitatsine Seksiyonu üyelerinin büyük çoğunluğunun ekolojik felaketlerin kurbanı olduğunu bildirildi. Yoksulluk, yiyecek ve su kıtlığı, iş ve barınacak yer bulunamamasının insanları Boko Haram’a katılmaya ittiği söyleniyor.

Africa Review’den tespitinde olduğu üzere, Boko Haram askerleri yoğunluklu olarak Nijerya ve Çad’dan gelen, kuraklık ve açlıkla boğuşan insanlardan oluşuyor. Çevre coğrafyalardan Nijerya’ya ortalama iki yüz bin çiftçi ve çoban göç etmiş durumda. Göçmenlerin bir kısmı büyük şehirlerde çalışıp eve para göndermeye çalışıyor. Geri kalanlarsa Boko Haram’da.

Nijerya ordusu da benzer bir şekilde, iklim değişikliği ve artan şiddet olaylarının farkında olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Artan bir şekilde devam eden şiddet olaylarına ilişkin özellikle Borno, Yobe ve Katsina eyaletlerinde 2006-2008-2010 yıllarında olağanüstü hal ilan edildiği yine aynı açıklamada vurgulandı. Mevzu bahis alanlar, şu an Boko Haram’ın en aktif olduğu alanlar.

Enerji Meselesi

Büyük toplumsal sorunları basit bir nedensellik ilişkisi içerisinde ele alırsanız, ortaya çıkan sonucun ne olacağını görmek açısından iyi bir örnek Nijerya. Yukarıda verilen örneklerin anlamı şu; açlık, hastalık, terör, işsizlik vb. sorunların nedeni İklim Değişikliği…

Doğal olaylardan kaynaklı yaşanan toplumsal problemler… Basit nedensellik ilişkisi içerisinde bu önermeye inananacak kurum sayısı oldukça fazla… Bu kurumlar tabii ki gözünü Afrika’nın enerji kaynaklarına dikmiş Batılı küresel şirketler ve bölgede ekonomik ve siyasi hesaplar yapan Batılı devletler.

Afrika’da yaşanan iklimle ilişkili sorunların, su kaynaklarının ve verimli toprağın gittikçe azalmasına etkisi yok demek gerçeklikten uzak olacaktır. Ancak, aynı zamanda bu kaynakların belli tekellerde (özellikle Batılı şirketlerin elinde) olduğunu da hemen eklemek gerek. Çünkü ezilenlerin yaşam koşullarındaki olumsuzluğun kaynağı iklimle değil, doğrudan Batılı devletlerin ve şirketlerin politikalarıyla ilgilidir. Bu noktada, Nijerya’yı Afrika kıtası bağlamından ayrı ele almak anlamsız olacaktır.

Açlığı, yoksulluğu, insanların ihtiyaçları olan şeylere erişememesini; dolayısıyla bu durumun yol açtığı toplumsal sorunları “doğal” nedenlerle ilişkilendirmek basit bir amaca hizmet eder. İnsanların yaşadığı koşulları içselleştirmesine…

Mart ayında, bir Shell yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre, Nijerya’da ham petrol üretim oranları büyük bir düşüşte. Yani ucuz petrolün sonuna gelindi. Petrol ithalatındaki düşüş, Nijerya gibi petrol devletlerinde sosyal krizlerin oluşmasına neden olur.

Kuzey Nijerya’da, yani Boko Haram’ın kalesinde nüfusun %70’i günde bir doların altına çalışıyor, işsizlik ve hastalık oranları çok yüksek. Yani Boko Haram’a katılmak için nedenleri çok. Ekonomik anlamda yaşanan olumsuzluk bunun katsayısını arttırıyor. Boko Haram’a ilişkin Batı’yı bilgilendiren belki de ilk gazeteci olan David Francis bu durumu “Boko Haram’daki gençlerin büyük bir çoğunluğunun radikallikle ilgisi yok, hepsi kötü koşullarda yaşayan insanlardan oluşuyor.” diye anlatıyor.

Sahra Çevresi’nde Terörizm

Nijerya; Nijer, Çad ve Cezayir’le beraber Mağrip El-Kaidesi’nin yoğunlaştığı coğrafyalar olarak biliniyor. Bu coğrafyadaki devletlerle beraber ABD mimarlığında imzalanan bir paktla özellikle El-Kaide’ye karşı bir mücadele hattı oluşturuldu.

Bu coğrafyalardan ilk üçü sadece El-Kaide’nin etkinliklerini yoğunlaştırdığı alanlar değil. Buralar aynı zamanda zengin petrol kaynaklarına sahip coğrafyalar. Daha sonra bu paktın, AFRICOM ismiyle ABD ordusuna dahil edilmesi, ABD’nin bu coğrafydaki hesaplarını anlamak açısından önem taşıyor. Öte yandan özellikle Nijerya’nın zengin bir kaya gazı havzası olması, Batılı devletlerin bu bölgenin güvenliğini almak istemesinin ardındaki nedenler arasında duruyor.

Nedensellik İlkesini Tekrar Düşünmek

Olağandır ki, her toplumsal, ekonomik ya da siyasal olayın nedenleri vardır. Ortaya çıkan sonucu ilgili bir nedene bağladığımızda, diğer nedenlerden uzak gösterebiliriz. Afrika kıtasındaki açlık, yoksulluk, hastalıkları bugün iklim değişikleriye ilişkilendirenler; kıtayı ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan sömürmeyi politika haline getirmiş kapitalist şirket ve devletlerdir.

Bu nedensellikle saklamaya çalıştıkları sadece, yüzyıllar süren sömürü değil; aynı zamanda yeni sömürü biçimleridir. Boko Haram’ın bu önemli yükselişinden, El-Kaide’nin Afrika’daki gelişiminden özellikle Cezayir İstihbarat Servisi, dolayısıyla ABD, Fransa ve İngiltere gibi devletlerin gizli servislerinin haberi olmadığını düşünmek gerçekçi değildir.

Öncelikli olarak enerji politikaları ve bölgesel siyasi iktidar hedefli dış politikalar konuşulmadan kurulacak her neden-sonuç ilişkisi havada kalacaktır. Bundan sonra yoğunlaşılması gereken, Boko Haram’ın ne kadar “terörist” olduğu ya da “iklim değişikliklerinin toplumsal sonuçları” olacaktır.

Farklı coğrafylarda benzeri olayların bazılarının neden bu kadar yükseltilip uluslararası gündem yapıldığının “nedenleri”ni iyi düşünmek gerek. Yoksa, Kara Kıta’nın kanı elinde olanların, adalet ve barış getirmek yalanlarıyla yapacağı her müdahaleyi meşru görmek için bir neden bulabiliriz.

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Sömürü Sevap Boko Haram” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/27/somuru-sevap-boko-haram-mercan-dogan/feed/ 0
Kaideler arası El-Kaide – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2013/07/19/kaideler-arasi-el-kaide-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2013/07/19/kaideler-arasi-el-kaide-huseyin-civan/#respond Fri, 19 Jul 2013 11:27:21 +0000 https://test.meydan.org/2013/07/19/kaideler-arasi-el-kaide-huseyin-civan/ Fransa başkanı Valery Giscard d’Estaing, 1975’te Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve ABD hükümet başkanlarını petrol krizi ve onun beraberinde getirdiği ekonomik durgunluğu konuşmak üzere Rambouiller’de toplatıya davet etmesi, sonraki her yıl devam edecek olan G8 toplantılarının başlangıcı oldu. Dünyanın en zengin devletlerinin katıldığı toplantılar, her yıl dünyanın başka bir şehrinde sıradaki ev sahibi devletin […]

The post Kaideler arası El-Kaide – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Fransa başkanı Valery Giscard d’Estaing, 1975’te Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve ABD hükümet başkanlarını petrol krizi ve onun beraberinde getirdiği ekonomik durgunluğu konuşmak üzere Rambouiller’de toplatıya davet etmesi, sonraki her yıl devam edecek olan G8 toplantılarının başlangıcı oldu. Dünyanın en zengin devletlerinin katıldığı toplantılar, her yıl dünyanın başka bir şehrinde sıradaki ev sahibi devletin liderliğinde gerçekleşti.

Dünyanın ekonomik ve siyasi olarak en güçlü devletlerinin katıldığı toplantıların genel olarak gündemi her zaman, var olan küresel ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar olurken; bu toplantıların gizli ajandası bu küresel sorunlar adı altında bu devletlerin siyasi ve ekonomik güçlerini koruma yolları oldu. Küresel ekonomik ve siyasal sistemin belirleyici konumunda bulunan bu devletler, bu sene 17 Haziran’da Kuzey İrlanda’nın Belfast şehrinde bir araya geldi.

Bu yılki toplantının ana konusunun Suriye olacağını herkes az çok biliyordu. Farklı siyasi mecralarda bir araya gelen devlet liderlerinin birbirleriyle uyuşmayan Suriye değerlendirmeleri düşünüldüğünde, Belfast’ta gerçekleşecek toplantının, herkesin hem fikir olduğu “Yaşasın Kapitalizm” toplantılarından olmayacağı açıktı.

Bir yanda Esad’ın siyasi meşruiyetini sahiplenen Putin, diğer yanda Suriyeli muhaliflere silah desteği konusunu sürekli gündem eden Obama ve bu öneriyi onaylayan AB devletleri…

David Cameron’un ev sahibi niteliğiyle açılış yaptığı konuşması oldukça netti: “Esad’la devam eden bir siyasi yapılanma Suriye’nin geleceği açısından düşünülemez.” Bu keskin tavrın toplantı süresince nasıl evrildiği bilinmez ancak toplantı sonrası Esad’ın liderliğine ilişkin bir karara varılmamış ve görevi bırak çağrısının yapılmamış olması, Putin’in toplantıda, yıl içinde Rusya’nın sergilediğine benzer bir strateji izlediğini görmemiz açısından önemliydi. Bu arada Putin, benzer şekilde Suriyeli muhaliflere silah sağlama fikrini destekleyen devletlere tepki gösterdi.

Toplantıda alınan kararlardan biri de radikal İslami gruplarla ilgiliydi. Esad yönetimi ve muhaliflere, bu grupları kendinizden uzaklaştırın mesajı veriliyordu. El-Nusra’nın, Suriye’nin doğusunda artan hakimiyeti küresel planları biraz karıştırmışa benziyor.

Toplantıdan çıkan bir diğer karar, Sünni, Şii ve Alevi değil, tüm Suriyelilerin onayını alan bir Suriye hükümetinin bu görevi yürütmesiydi. Bu karar Sünni-Şii gruplaşmaların arttığı, çatışmaların yaşandığı bir konjonktürde, bu durumu yaratanların mustaripliklerini gösteriyor olması açısından ironiktir.

Sayda Neyin Göstergesi?

Nasrallah’ın, Kuseyr ve Esad’a ilişkin açıklamalarından sonra, Hizbullah’ın aktif bir şekilde Suriye’de muhaliflere (özellikle Selefi gruplara) karşı savaşıyor olması, Lübnan’daki Sünni grupları rahatsız etmişti. Lübnan’daki Sünni grup liderleri bir araya gelmiş, Esad’a ve Şiilere karşı Cihad kararı almışlardı.

Selefi Şeyh Ahmed El-Asir’a bağlı gruptan bir kişinin Lübnan’da gözaltına alınması ile başlayan olaylarda, El-Asir’a bağlı militanlar Sayda şehrinde Lübnan ordusuyla çatışmaya girmiş ve 20’ye yakın askeri öldürmüştü. Daha sonrasında ordu (Hizbullah’ın da yardımıyla) Sayda şehrini tekrar kontrolü altına almıştı.

Lübnan sınırları dahilinde gerçekleşen bu olay, Hizbullah’ın Suriye’deki varlığından ve Lübnan devletinin Hizbullah’ın işini kolaylaştırıyor olmasından yakınan Sünni grupların rahatsızlığının ifadesi gibi okunabilir. Tabi diğer yandan, Hizbullah’ın Suriye’ye girmesiyle beraber savaşın sınırlarına Lübnan’ı ekleyen Selefi grupların stratejisi de olabilir. Ancak kesin olan şey, Suriye’den sonra Lübnan’da baş gösteren mezhep çatışmaları.

Lübnan gibi siyasi karışıklıkların her an boy gösterebileceği coğrafyada yaşanılan benzer durumlar, daha büyük bir Sünni-Şii savaşına yol açabilir. Büyük medya tekellerinin tanınmış yazarları Sünni-Şii savaşını şimdiden başlattılar bile. Sadece Sayda’da yaşanan bu olay değil, Haziran ayının sonlarına doğru Mısır’da 4 Şii’nin öldürülmesi ve yüzlercesinin yaralanmasıyla yaşanan durum (ve bu durum sonrası İran’ın Mısır yönetimini uyarması), Suudi Arabistan’da Şiilere yönelik baskının özellikle Şiilerin yaşadığı kırsal bölgelerde artıyor olması, 2011’de Bahreyn’de Sünni azınlık hükümetine karşı Şii ayaklanmanın bastırılmasından bu yana devam eden hareketler, bir Sünni-Şii savaşının var olduğunu göstermek için bu medya tekellerinin belirttiği gerekçeler arasında yer alıyor.

El-Kaide

Sayda ya da Trablus’ta, hükümet karşıtı Gelecek Partisi’nin bayraklarıyla yan yana duran El-Kaide bayrakları, Lübnan’daki El-Kaide varlığının en açık göstergesi konumunda. El-Kaide ile ilintili grupların Lübnan’daki saldırıları zaman zaman kendini gösteriyordu. Hizbullah’ın, Suriye’deki çatışmalara dahil olmasından sonra, bu gruplar saldırılarını arttırdı ve Lübnan’daki Sünni kesimlerin desteğini arkasına aldı.

Gelecek Partisi lideri Said Hariri ve ailesinin El-Kaide ve Selefilerle ilişkisini görmek için Lübnan siyasetine hakim olmaya gerek yok. Hariri ve ailesi, Usama Bin Ladin’in büyük bir lider olduğu yönündeki beyanlarını açık açık yapıyordu. Ayrıca, Gelecek Partisi’nin yürüyüşlerine El-Kaide’nin destek verdiği de biliniyor.

İşin ilginç yanı, bu ilişki bu kadar aşikarken, ABD ve müttefiklerinin Gelecek Partisi ve Hariri’nin politikalarını destekliyor oluşudur. Hariri, Suriye ve İran’da El-Kaide ile ilişkili militanlara silah ve para yardımı yaparken, hatta aynı şekilde bu grupları destekleyen Arap Devletleriyle bu kadar yoğun ilişkisi varken, ABD yönetimi ve müttefik devletlerin ve hatta BM’nin bu ilişkiye göz yumması oldukça şaşırtıcıdır.

Lübnan’da Sayda ile başlayan, Trablus ve Beyrut’taki Sünni-Şii gerilimleri ile devam eden süreç, Suriye’deki savaşa yeni bir cephe açmışa benziyor. Bu cephenin açılmasında El-Kaide ve onunla ilişkili güç odaklarının etkisi bu kadar açıkken; Belfast’taki G-8 toplantısında Esad yönetimine de muhaliflere de yapılan El-Kaide ve Selefi gruplardan kurtulun çağrısının anlamı nedir?

Kazan-Kazan Politikası

Savaşın Lübnan’a sıçrayıp yeni bir cephe açılıyor oluşu, Hizbullah’ın Suriye’deki konumunu tehlikeye sokacak, bu da her halükarda muhaliflerin elini güçlendirecek. Suriye’ye ilişkin Esad’sız gelecek fikirleri gittikçe uzak ihtimal olmaya yüz tutmuşken, Esad’lı Suriye’nin varlığından rahatsız kesimlerin, bu yeni durumu destekleyeceği açık.

Bu dolaylı desteğin dışında, Lübnan’da Sayda’da yaşanan olaylar sonrasında Lübnan hükümetini desteklediğini açıklayan ABD hükümeti, bir yandan da Hariri’ye destek vererek çatışmanın farklı coğrafyalara sıçramasını doğrudan destekliyor.

Bu noktada karşımızda yeni bir problem beliriyor; ABD ve El-Kaide ilişkisi. ABD, Belfast’ta çıkan karardaki gibi (ve daha önce birçok yerde vurguladığı gibi) El-Kaide benzeri Selefi gruplara karşı mı? Yoksa Lübnan örneğindeki gibi, bu ilişki alttan alta bir desteği mi barındırıyor? Suudi ve Katar destekli bir El-Kaide’nin Ortadoğu coğrafyasındaki hareketlenmelerdeki rolü ne?

Selefi grupların yaptıklarını bir yandan barbarlık diye gösteren medya bu barbarlık ve teröre müdahale etme meşruiyetini sağlarken, diğer yandan girilen siyasi çıkmazda El-Kaide’nin farklı cephelerle savaşı büyütüyor olması bu küresel güçlerin elini güçlendiriyor.

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Kaideler arası El-Kaide – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/07/19/kaideler-arasi-el-kaide-huseyin-civan/feed/ 0
Tunuslu Kadınlar Sokakta https://meydan1.org/2012/09/30/tunuslu-kadinlar-sokakta/ https://meydan1.org/2012/09/30/tunuslu-kadinlar-sokakta/#respond Sun, 30 Sep 2012 11:19:12 +0000 https://test.meydan.org/2012/09/30/tunuslu-kadinlar-sokakta/ Tunus’ta Bin Ali rejimi devrildikten sonra yapılan serbest seçimlerle iktidara gelen Ennahda Partisi tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağında, “Kadınlar erkeklerin tamamlayıcısıdır”ifa-desi ile kadınlar bir kez daha sokaklara döküldü. Aslında, Tunus’ta diktatörlük yıkıldığından beri kadınlar İslami bir partinin iktidara gelmesiyle haklarının ellerinden alınacağını ifade ederek sık sık gösteriler düzenliyorlardı. 1956 yılında kabul edilen Kişisel Statü Yasası ile en modern Arap ülkelerinden biri olarak anılan Tunus’ta kadınlar […]

The post Tunuslu Kadınlar Sokakta appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Tunus’ta Bin Ali rejimi devrildikten sonra yapılan serbest seçimlerle iktidara gelen Ennahda Partisi tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağında, “Kadınlar erkeklerin tamamlayıcısıdır”ifa-desi ile kadınlar bir kez daha sokaklara döküldü. Aslında, Tunus’ta diktatörlük yıkıldığından beri kadınlar İslami bir partinin iktidara gelmesiyle haklarının ellerinden alınacağını ifade ederek sık sık gösteriler düzenliyorlardı. 1956 yılında kabul edilen Kişisel Statü Yasası ile en modern Arap ülkelerinden biri olarak anılan Tunus’ta kadınlar geleceklerinden tedirginler. Geçen sene Kasım ayında Ennahda’nın yönetimi ele geçirmesinin hemen ardından Selefi öğren-ciler, üniversitedeki 3 kadın öğretmene saldırmışlardı. Ardından kadınlar bir gösteri yaparak, aşırı muhafazakâr hareketin kendini gösterme-ye başladığını ve bunun en çok kadınları etki-leyeceğini söylemişlerdi. Keza çok geçmeden Ennahda’nın çıkaracağı anayasa ile birlikte ka-dınlara yönelik baskı politikası kendisini göster-meye başladı. Anayasa’da “kadın haklarının korunması adına kadın, aile içindeki erkeğe tamamlayıcılık unsu-ru gösterip, ülkenin gelişiminde erkeğin ortağı olur” ibaresini koyan iktidar partisine karşılık olarak, 13 Ağustos’ta binlerce kadın sokaklara çıktı. Kadınlar, ”Ghannouchi defol, Tunus kadın-ları güçlüdür”, “Haklarıma Dokunma” yazılı pan-kartlarla gösteri düzenledi. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin ardından patlak veren çatışmalarda kadınlar yine savaşın ve militarizmin acımasızlığına maruz bırakılarak tecavüze uğramış, aşağılanmış, aileleri öldürülerek acılara boğulmuşlardır. Şimdi aynı senaryo Suriye’de oynanmakta iken, savaşın mağduri-yetini en derin yaşayan kadınlar için iktidarlar tarafından reva görülen tecavüz, şiddet ve ölüm kendini Tunus topraklarında da göstermektedir.

The post Tunuslu Kadınlar Sokakta appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/09/30/tunuslu-kadinlar-sokakta/feed/ 0