şiir – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 28 Apr 2018 08:21:00 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Estne, Dulce et Decorum est pro Patria Mori?* – Emircan Kunuk https://meydan1.org/2018/04/28/estne-dulce-et-decorum-est-pro-patria-mori-emircan-kunuk/ https://meydan1.org/2018/04/28/estne-dulce-et-decorum-est-pro-patria-mori-emircan-kunuk/#respond Sat, 28 Apr 2018 08:21:00 +0000 https://test.meydan.org/2018/04/28/estne-dulce-et-decorum-est-pro-patria-mori-emircan-kunuk/     …Ve izleyebilseydiniz debelenen beyaz gözlerini yüzünde, / Sarkmış suratını, sanki bıkmış bir şeytan günahlardan; / Duyabilseydiniz, her sarsılışında, oluk oluk gelen kanı / Köpükle tahrip edilmiş ciğerlerinden, / Kanser gibi müstehcen, gevişi kadar acı / Masum dillerdeki hakir, dermansız yaraların, / Dostum, bunca keyifle söyleyemezdiniz, / Umutsuz bir zafere heves eden çocuklara / […]

The post Estne, Dulce et Decorum est pro Patria Mori?* – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

 

…Ve izleyebilseydiniz debelenen beyaz gözlerini yüzünde, / Sarkmış suratını, sanki bıkmış bir şeytan günahlardan; / Duyabilseydiniz, her sarsılışında, oluk oluk gelen kanı / Köpükle tahrip edilmiş ciğerlerinden, / Kanser gibi müstehcen, gevişi kadar acı / Masum dillerdeki hakir, dermansız yaraların, / Dostum, bunca keyifle söyleyemezdiniz, / Umutsuz bir zafere heves eden çocuklara / O eski yalanı: “Tatlı ve Şereflidir Ölmek Vatan İçin.”

-Wilfred Owen

Savaş…

Ortaya çıkış biçimi olarak her zaman aynı olmuştur. İktidar savaşın aktörleri değişse de savaşlarda yitip gidenlerin hikayeleri hep benzer olmuştur birbirlerine. Savaşlar, savaşanlar için yıkım; savaşa yollayanlar için ise daha fazla güç olmuştur. İki taraftan biri kaybediyor gibi görünse de kazanan olmamıştır hiç, kaybedenlerse hep aynı: Ezilenler.

İktidarlar koltuklarını sağlamlaştırmak, hakimiyeti altındaki toprakları artırmak, zenginliklerine zenginlik katmak için genellikle askerliği zorunlu tutarlar ve askerlerin hepsi “savaşmak” durumundadırlar.

Toplumsal olaylarla kendini besleyip geliştiren edebiyat, savaşlardan da etkilenmiştir. Yazarlar, şairler savaşın topluma olan etkisini eserlerinde işlemeye çalışmışlardır. Aşağıda bahsedilen şairler, yazdıkları hikayelerin hem öznesi hem de aktarıcısı konumundalar. “Bir şey bulma” umuduyla çıktıkları savaş yolculuğunda, hiçbir şeyin bulunamayacağını anladıklarında kesişir yolları…

Robert Graves (1895-1985)

1895 yılında Londra’nın fakir bir mahallesinde doğan Graves, İrlandalı şair Alfred Perceval Graves’in on çocuğundan yedincisidir. Milliyetçi ve sıkı kuralları olan bir babaya sahip olan Graves, gençliğinde sık sık okul değiştirir. Burslu okuduğu için okul arkadaşları tarafından hor görülmenin getirdiği yalnızlık, onu önce boksa sonra ise şiire yöneltir.

Oxford’a burslu girmeye hak kazandığı bir dönemde patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na ailesinden ve çevresinden uzaklaşıp kendini bulmak amacıyla katılır. Ancak cephede bulduğu kendisi değil savaşın kasvetli havası olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı tecrübeleri, şiirleri için büyük “ilham” kaynağı olur. Savaş sırasında tanıştığı şair arkadaşı Siegfried Sassoon, şiir yazması için onu her zaman desteklemiştir ve aralarındaki arkadaşlıkları savaştan sonra da sürmüştür. 1916 yılında Almanlara karşı savaşırken ciğerine isabet eden şarapnel parçasıyla ağır yaralanır. Kaldığı hastanede ilk şiir kitabını yayımlar.

Aldığı yaralar onu “savaşamaz” duruma sokunca İngiltere’ye geri dönen Graves, cephedeyken yazdığı şiirlerini yayımlamaya devam eder.

Siegfried Sassoon (1886-1967)

Milliyetçi duygularla savaşa katılan Britanyalı Sassoon, abisini Gelibolu’da kaybeder. En yakın arkadaşı kollarında yaşamını yitirdikten sonra savaşı sorgulamaya başlar. Savaştan önce Romantizm akımından etkilenerek yazdığı şiirleri, savaşla birlikte gördüğü korkunç manzaraları anlatan ve savaşı eleştiren temalara sahip olmaya başlar.

Şair Robert Graves ile olan dostlukları cephede başlar, cephe dönemlerinde birbirlerinin eserlerini sürekli yorumlarlar.

Savaş sırasında aldığı bir yara sebebiyle iyileşme sürecini İngiltere’de geçiren Sassoon, 1917 yılında savaşa dönmeyi reddeder. Aralarında filozof Bertrand Russell’ın da bulunduğu pek çok savaş karşıtının desteğini alarak savaşa dönmeyeceğini deklare eder. Deklarasyon mektubu Avam Kamarası’nda okunur ve gazetelerde yayımlanır. Mektubunda “savaşın, savaşı bitirebilme gücü olanlar tarafından kasıtlı bir şekilde sürdürüldüğünü ve artık bunun bir özgürlük savaşından çok, bir düşmanlık ve fetih savaşı olduğunu” belirtir.

Bunun üzerine Sassoon, askeri mahkemede yargılanma riskiyle karşı karşıya kalır. Graves, tanıdığı bütün rütbelilere, Sassoon’un savaş sonrasında travma geçirdiği yalanını söyler ve kendisinin de bir dönem yattığı hastaneye yatırılmasını sağlar. Sassoon orada Wilfred Owen ile tanışır.

Wilfred Owen(1893-1918)

1915 yılında orduya katılan Owen, neredeyse bütün şiirlerini savaş sırasında yazmış bir şairdir. Tıpkı Sassoon ve Graves gibi o da karşılaştığı savaş manzaralarını şiirlerine yansıtır. “Dulce et Ducerum est” (Tatlı ve Şereflidir Ölmek Vatan İçin). şiirini aynı dönemin savaş destekçisi militarist şair Jessie Pope’a ithafen yazar.

Aldığı bir yara sonucu hastaneye gönderilen Owen orada Sassoon ile arkadaş olur. Savaşla ilgili ikisi de aynı şekilde düşünmüşlerdir: Savaşın sonlanmasının gerekliliğini. Hastaneden çıktıktan sonra farklı cephelere zorla gönderilirler.

Wilfred Owen 4 Kasım 1918’de, savaşın bitmesinden 1 hafta önce, Fransa’da yaşamını yitirir. Annesi, bu haberi savaşın bittiği gün yani 11 Kasım’da alır. Siegfried Sassoon ise Temmuz 1918’de bir İngiliz askeri tarafından “yanlışlıkla” vurulup yaralandıktan sonra İngiltere’ye geri döner ve savaştan sonra şair arkadaşı Wilfred Owen’ın eserlerini yayımlar.

Kendilerine empoze edilen milliyetçi duygular sebebiyle savaşa katılıp yolları kesişen bu şairler, bir şeyler bulma umuduyla çıktıkları yolculuklarında, savaşın her şeyi ellerinden alabileceği yönündeki gerçeklikle karşılaşmışlardı. “Bir şekilde” birbirlerini bulan bu üç adam, zamanla İngiliz Edebiyatı’nın en tanınmış savaş karşıtı şairleri arasında yerlerini buldu.

Savaşta farklı yollardan geçmiş pek çok şair vardı elbette. Savaşın çığırtkanlığını yapanları bir köşede unutulmaya bırakalım; bize tarihi, savaşın gerçekliğini gösteren bu şairlerin satırları anlatsın.

*Tatlı ve Şerefli midir Ölmek Vatan İçin?

 

Emircan Kunuk

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.

The post Estne, Dulce et Decorum est pro Patria Mori?* – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/28/estne-dulce-et-decorum-est-pro-patria-mori-emircan-kunuk/feed/ 0
Yapay Zeka Artık Roman da Yazabilecek https://meydan1.org/2018/03/21/yapay-zeka-artik-roman-da-yazabilecek/ https://meydan1.org/2018/03/21/yapay-zeka-artik-roman-da-yazabilecek/#respond Wed, 21 Mar 2018 17:43:29 +0000 https://seninmedyan.org/?p=33003 Günümüzde sıkça söz edilen ve üzerinde yeni deneyler yapılan yapay zekalara neredeyse her gün yeni bir özellik ekleniyor. Yapay zekalar edindikleri bilgileri depolama özelliklerinden dolayı yazarlıkta başarılı olabilecekleri öngörülüyor.   İnsanlar bir metni yazarken bağlamı bütünleştirip metni tamamlayabiliyorken, yapay zekalar satır aralarından yapılan ironileri, imgeleri algılayamıyor ve yazının birbirini tamamlayan içeriğinden yoksun kalıyor. Bu durum […]

The post Yapay Zeka Artık Roman da Yazabilecek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Günümüzde sıkça söz edilen ve üzerinde yeni deneyler yapılan yapay zekalara neredeyse her gün yeni bir özellik ekleniyor. Yapay zekalar edindikleri bilgileri depolama özelliklerinden dolayı yazarlıkta başarılı olabilecekleri öngörülüyor.

 

İnsanlar bir metni yazarken bağlamı bütünleştirip metni tamamlayabiliyorken, yapay zekalar satır aralarından yapılan ironileri, imgeleri algılayamıyor ve yazının birbirini tamamlayan içeriğinden yoksun kalıyor. Bu durum ise duygusal zeka ile ilgili olduğundan yapay zekanın bunları edinebileceği söyleniyor. Bunun yanı sıra insanlar birçok bilgiyi unuturken yapay zekalar edindikleri bilgileri depolayıp kaydederek kullanabiliyorlar. Bundan dolayı yapay zekalar yüksek kelime haznesine sahip. Yapay zeka araştırmacıları yapay zekaların kendilerini hızlı geliştirdikleri ve şiir, resim gibi yaratıcılık gerektiren alanlarda yeni çözümler bulabildiklerini söylerken yapay zekaların kısa süre içinde roman yazabileceklerini açıkladı.

 

 

 

The post Yapay Zeka Artık Roman da Yazabilecek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/21/yapay-zeka-artik-roman-da-yazabilecek/feed/ 0
“Suruç’ta Bir Anka” – Şoreş Haki https://meydan1.org/2017/07/21/suructa-bir-anka-sores-haki/ https://meydan1.org/2017/07/21/suructa-bir-anka-sores-haki/#respond Fri, 21 Jul 2017 10:44:03 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/21/suructa-bir-anka-sores-haki/ Şimdi kaç parçayım ben Tutuşmuş ağacın dalına bakarken Tenimde kavrulan düş kaç parça? Savrulmuş yoldaşlarıyla bir bildiriye Gözlerimizdeki neşe Coşkusu umudun Tek bir yürek oluşumuz kaç parça? Çığlığını duyuyorum birinin Rüzgarın kollarında zaman Dönüp bakamıyorum Oysa ben paramparça olan ben Ellerimi uzatamıyorum Ezberlediğim şiirler yok Bildiğim şarkı sözleri Bu katıksız acıda konuşmak öfke Neşe hüzün […]

The post “Suruç’ta Bir Anka” – Şoreş Haki appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Şimdi kaç parçayım ben
Tutuşmuş ağacın dalına bakarken
Tenimde kavrulan düş

kaç parça?

Savrulmuş yoldaşlarıyla bir bildiriye
Gözlerimizdeki neşe
Coşkusu umudun
Tek bir yürek oluşumuz kaç parça?

Çığlığını duyuyorum birinin
Rüzgarın kollarında zaman
Dönüp bakamıyorum
Oysa ben paramparça olan ben
Ellerimi uzatamıyorum

Ezberlediğim şiirler yok
Bildiğim şarkı sözleri
Bu katıksız acıda konuşmak
öfke
Neşe hüzün her neredeyse

Seyreliyor her şey
Kokusunda yanmış etimin
İniltilerden bir cehennem
Hiç bilmediğim korku
Uğulduyor
Çığlığını duyuyorum birilerinin

Şimdi kaç parçayım ben
Tenim ruhuma soyunurken
Düşte düş
Aşta aş
Savrulmuş yoldaşlarıyla bir ankaya dönüşen

Yok oluşumdaki matem
Söyle
Kaç insanım ben?

Şoreş Haki

Bu şiir Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post “Suruç’ta Bir Anka” – Şoreş Haki appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/21/suructa-bir-anka-sores-haki/feed/ 0
Rüzgar’ın Sürüklediği Şair Füruğ Ferruhzad https://meydan1.org/2014/03/06/ruzgarin-surukledigi-sair-furug-ferruhzad/ https://meydan1.org/2014/03/06/ruzgarin-surukledigi-sair-furug-ferruhzad/#respond Thu, 06 Mar 2014 16:59:53 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/06/ruzgarin-surukledigi-sair-furug-ferruhzad/ Füruğ Ferruhzad, İran’ın İslami devrimi öncesinde yaşamış ve hayata erken veda etmiş kadın şairlerdendi. 5 Ocak 1935 günü başkent Tahran’da dünyaya geldi. Babası Muhammed Ferruhzad ve annesi Turan Veziriteber’in yedi çocuğundan üçüncüsüydü. Oldukça sert ve soğuk bir karaktere sahip, asker bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Füruğ, yetişmesinden gelen bu baskıyı yaşamı boyunca kendi iç […]

The post Rüzgar’ın Sürüklediği Şair Füruğ Ferruhzad appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Füruğ Ferruhzad, İran’ın İslami devrimi öncesinde yaşamış ve hayata erken veda etmiş kadın şairlerdendi. 5 Ocak 1935 günü başkent Tahran’da dünyaya geldi. Babası Muhammed Ferruhzad ve annesi Turan Veziriteber’in yedi çocuğundan üçüncüsüydü.

Oldukça sert ve soğuk bir karaktere sahip, asker bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Füruğ, yetişmesinden gelen bu baskıyı yaşamı boyunca kendi iç dünyasında hissetti. Fakat babası tam anlamıyla bir şiir tutkunu da olduğu için, bu durum, Füruğ’un şairliği üzerinde olumlu bir etki yarattı. Çelişkiden olumlu bir dönüştürüm yaratan Füruğ, ilkokulu bitirdiği yıl babasının da konuya olan ilgisiyle, önce şiir okumaya, sonra da yazmaya başladı. “Buradan uzakta, buradan uzakta” şeklindeki ilk dizelerini söylediğinde Füruğ, liseye henüz yeni başlamıştı. Bu noktada Tezer Özlü’yü anımsamamak imkânsız. Yaşamın tek anlamının “gitmek” olduğunu söyleyen, başkaldırı ruhu taşıyan, radikal bir yazar o da. Gerçekten, dar kalıplara, baskı ve dayatmalara karşı çıkmak için “gitmek” de gerekebilir bazen.

Bu dönemde ilgisi yalnızca şiirle sınırlı kalmadı. Çok güzel kompozisyonlar yazarak düzyazıdaki başarısını da sergiledi. Sıra arkadaşlarından birinin anlattığına göre, Füruğ’un ne yazık ki hiç sevmediği ders kompozisyondu. Çünkü öğretmeni sürekli olarak yazdıklarının kendisine ait olmadığını, başka yazarlardan kopyaladığını öne sürdü.

17 yaşında Perviz Şapur ile evlendi. Eğitimine eşinin yanında Ahvaz’da devam etti. Bir yıl sonra tek çocuğu olan Kāmyār’ı dünyaya getirdi. Evliliğinden iki yıl sonra 1954 yılında Füruğ, eşinden ayrıldı. Mahkeme Kāmyār’ın velayetini babasına verdi.

Füruğ, Tahran’a geri dönüp şiir yazmaya devam etti ve Esir adını verdiği ilk kitabını yayınladı. Kısa bir süre sonra iki kitabını daha piyasaya sürdü. Bunlardan ilki “Duvar” ve diğeri de “İsyan” dır.

Şiir yazmaya başlamasını şöyle anlatır Füruğ: “On üç-on dört yaşlarında birçok gazel yazdım, fakat hiçbirini yayınlatmadım. Ben bir zamanlar şiir söylerdim, bende öylesine içgüdüsel olarak kaynardı. Her gün iki üç tane, mutfakta, dikiş makinesi karşısında yazıverirdim. Çok okurdum ve az buçuk da yeteneğim vardı. Bir yolunu bulup geri vermeliydim. Bunların şiir olup olmadıklarını bilmiyordum, fakat o günlerin ben’i olduklarından kuşkum yok. İçtenliklidirler ve çok kolay olduklarını da biliyorum. O zamanlar daha yoğrulmamıştım. Kendi dil ve biçimimi, kendi düşsel dünyamı bulmamıştım. “Ailevi yaşam” dediğimiz dar ve küçük bir çerçevede tıkılı idim. Sonra ansızın tüm sözlerden boşaldım. Çevremi değiştirdim, daha doğrusu zorunlu ve kaçınılmaz olarak değişti.”

Yirmi iki yaşında yazar ve yönetmen İbrahim Gülüstan’la tanıştı ve sinemaya başladı. Sinemada oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yaptı. 1962 yılında yaptığı bir belgesel filmi o yıl İtalya’da Belgesel Filmler Festivali’nde birinciliği elde etti.

1962 yılında Unesco Ferruhzad hakkında bir belgesel film yayınladı. Aynı yıl Bernardo Bertolicci de İran’a gelerek Ferruhzad’la ilgili bir belgesel yaptı.

1963 yılında yaptığı “Kara Ev” filmi, Almanya’da düzenlenen Ober Havzen Film Festivali’nde en iyi film ödülünü aldı. Film Onat Kutlar’ın tanımıyla, cüzamlılar gerçeğini bir masal boyutuna ulaştırıyordu, acı, korku ve unutma duyguları veren bir masal. O, bu filmi Tebriz’deki Baba Bağı Cüzamlılar Evi’nde on iki günlük bir çalışmayla çekmişti. Ve cüzamlıların güvenini kazanmak için bu süre içerisinde onlarla yaşamıştı. Bu film sonrası Cüzamlılar Evi’nde tanıdığı Hüseyin’i evlat edindi.

1964 yılında şiirinde dönüm noktası sayılan “Yeniden Doğuş” isimli kitabını yayınladı.

13 Şubat 1967 tarihinde öğleden sonra saat 14.30’da stüdyoya gitmek için hızla seyir halindeyken karşısına çıkan okul aracına çarpamamak için direksiyonu kıran Füruğ, aracından fırlayıp, boynunun kırılmasıyla 32 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Modern İran şiirine önemli katkılar sağlayan şairin ölümünden sonra çalışmaları Soğuk Mevsim adı altında bir kitapta toplandı. Michael Hillman, Yalnız Kadın adıyla onun hayatını ve şiirlerini 1987 yılında yayınladı. Şairin şiirleri ve yaşamı hakkında daha pek çok makale ve kitap yayınlandı, hayatı filme çekildi.

Füruğ Ferruhzad şiirlerinde derin bir yalnızlık duygusu dikkat çeker. Bu yalnızlığını en çok belli ettiği şiiri “Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım” dır. İşte o şiirden bir bölüm:

“…

Üşüyorum

Üşüyorum ve sanırım artık hiç ısınamayacağım

Ey sevgilim! Ey tek sevgilim “kaç yıllıktı acaba o şarap?”

Bak burada

Ne kadar ağır zaman

Ve nasıl kemiriyor balıklar benim tenimi!

Niçin hep denizin altında tutuyorsun beni?

Üşüyorum ben ve sedef küpelerden nefret ediyorum

…”

Bunun yanında, şiirlerinde kadınların sorunlarını da ele almakta, İran toplumunun kadınlara uyguladığı ayrımcılığı eleştirmektedir. Bu fikirleri zaman zaman şiddetli tartışmalara yol açmıştır. İran’da kadınların yaşamlarının daha iyi koşullara kavuşmasını savunan Füruğ, dönemindeki Şah’ın despotluğuna da karşı çıkmıştır. Şiirleri kimi zaman İran toplumunca erotik bulunmuştur. İran şiirinde kadının sesini, tecrübelerini, duygularını, ümit ve beklentilerini, aşk ve ihtiraslarını, küskünlük ve umutsuzluklarını dillendirdi. Ve onda özel olan boyalanmamış, tüm açıklığıyla ortaya konulan, dokunaklı, müzikli ve bir yandan da coşku ve heyecan dolu anlatımdır. Bunun yanında o, erkekleri de inceleyen ve tanımlamaya çalışan az sayıdaki doğulu kadın şairden biridir. Şiirlerinde kadınlar ilişki ve aşk temalarıyla sınırlanmayan, cinsellikte kendini tanımlamış olan, beklenti ve sanrılarından kurtulmuş kadınlardır. Erkekleri de kendilerine biçilen geleneksel elbiseleri içinde kalmazlar.

Şiirlerinde işlediği temel konu aşktır. Ona göre modern İran edebiyatı gerçek sevginin ne olduğunu pek bilmez. Orada aşk o kadar abartılı, kederli ve acı doludur ki, bugünün telaşlı ve sinirli insanı onu bu haliyle sindiremez. Bu şiirlerde aşk, insanın en güzel ve en saf duygusu değildir ve iki vücudun bütün güzelliği ile adeta tapınmayı andıran beraberliği “ilkel bir gereksinim” olarak tanımlanıp basitleştirilmiştir.

“…

kara ve soğuk parmaklıklar ardından

gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru

bir elin uzanışını düşlüyorum, diye

ansızın ben de uçayım sana doğru

…”

Tutsak adlı şiirinden…

Füruğ, aşkla ilgili bütün değerleri radikal bir biçimde yeniden değerlendirmiştir. Yine de o, iki eşit ve aynı derecede önemli duygu arasında kalmıştır: suçluluk duygusu ve korkuyla, şehvetli bir vücudun arzuları. Şiirleri yasaklanmışlıklar çölünde birer vaha gibidir. Aşk ilişkilerinde ve sonrasında kendini tanıdığını, tanımladığını söyleyecektir. Sakat, başarısız aşk ilişkileri, tamamlanmamış birliktelikler içinde o, erkeğin duygusal dünyasına örttüğü peçeyi kaldırmış ve ardından sonsuz bir yalnızlığa ve yalınlığa gömülmüştü.

İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin 1999 yapımı Rüzgâr Bizi Sürükleyecek filminin adı, şairin bir dizesinden alıntıdır. Ayrıca Fransız Rock Grubu Noir Desir grubunun “Le vent nous portera”/ “Rüzgâr bizi sürükleyecek” adlı şarkısı da Füruğ’un söz konusu şiirinden ilham alınarak bestelenmiştir.

Kitapları

Tutsak (Esir) (1952)

Duvar (1957)

İsyan (1959)

Yeniden Doğuş (1964)

İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (Bu kitabı tamamlayamadan 1967′de öldü.)

Türkiye’de Yayınlanmış Kitapları

Sadece Ses Kalıcıdır, Çev. Cavit Mukaddes, YKY, Ocak 1997.

Sonsuz Günbatımı, Çev. Onat Kutlar, Celal Hosrovşahi, Ada Yayınları, Şubat 1989.

Bütün Şiirleri, Çev. Kutlukhan Eren. Şule Yayınları 1999.

Dünya Sevmek İçin Çok Küçük, Çev. Kenan Karabulut, Gri Yayınevi Mart 2006.

Furuğ, Çev. Kenan Karabulut, Gendaş, Ekim 2002.

Ödülleri

1962 yılında yaptığı belgeselle İtalya Belgesel Filmler Festivali’nde birincilik.

1963 yılında “Kara Ev” filmiyle, Almanya Oberhausen Film Festivali’nde en iyi film ödülü.

 

Utku şentürk

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post Rüzgar’ın Sürüklediği Şair Füruğ Ferruhzad appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/06/ruzgarin-surukledigi-sair-furug-ferruhzad/feed/ 0