siyasal – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 20 Feb 2017 22:57:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Bir Kent Nasıl Yıkılır, Bir Devlet Nasıl Kurulur” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2017/02/21/bir-kent-nasil-yikilir-bir-devlet-nasil-kurulur-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2017/02/21/bir-kent-nasil-yikilir-bir-devlet-nasil-kurulur-huseyin-civan/#respond Mon, 20 Feb 2017 22:57:43 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/21/bir-kent-nasil-yikilir-bir-devlet-nasil-kurulur-huseyin-civan/ Siyasal işleyişte köklü bir farklılaşma, ekonomik sistemin mantığının değişimini zorlayacak uygulamalar, bu ikisinden etkilenen ve ikisini de etkileyen toplumsal olaylar, her zaman yeni tarihsel süreçlerin habercisi olmuştur. Ortaya çıkan farklı kültürler, farklı düşünüş tarzları, yöntemsel ve söylemsel değişiklikler, birey-toplum arasındaki ilişkinin farklı bir şekilde beliriyor oluşu, toplumsal örgütlenme araçlarının farklılaşması; yeni ve eski arasındaki ayrımı […]

The post “Bir Kent Nasıl Yıkılır, Bir Devlet Nasıl Kurulur” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
This photo released on Monday March 28, 2016, by the Syrian official news agency SANA, shows some damage at the ancient ruins of Palmyra, central Syria. A Syrian antiquities official says demining experts have so far removed 150 bombs planted by the Islamic State group inside the archaeological site in the historic town of Palmyra. Syrian troops captured the town from IS fighters on Sunday after three weeks of intense fighting.(SANA via AP)
Siyasal işleyişte köklü bir farklılaşma, ekonomik sistemin mantığının değişimini zorlayacak uygulamalar, bu ikisinden etkilenen ve ikisini de etkileyen toplumsal olaylar, her zaman yeni tarihsel süreçlerin habercisi olmuştur. Ortaya çıkan farklı kültürler, farklı düşünüş tarzları, yöntemsel ve söylemsel değişiklikler, birey-toplum arasındaki ilişkinin farklı bir şekilde beliriyor oluşu, toplumsal örgütlenme araçlarının farklılaşması; yeni ve eski arasındaki ayrımı belirginleştirir. İşte tam da bu noktaya ilişkin bir tespit koyabilmekse cesaret ister.

Tabi ki bu değişim, önceden kurgulanmış bir senaryonun sonucu değildir. Hatta belki hesaplanamayan ayrıntılarla, eski ve yeni arasındaki ayrım oluşmuştur. Bu ayrımı daha çok belirginleştirense, savaşlar ya da ekonomik krizler gibi, beklenebilir/öngörülebilir süreçlerin beklenemez/öngörülemez sonuçları doğurmasıdır.

Küresel ölçekte içerisinde bulunulan süreç henüz isimlendirilmedi. Ancak son beş yıldan bu yana siyasi, ekonomik ve toplumsal ölçekte yaşananlar düşünüldüğünde; içerisinde bulunduğumuz sürecin yeniden isimlendirilmeye ihtiyacının olduğu açıkça görülmektedir. Eski ve yeni arasındaki bu ayrımı daha belirgin kılmak, içerisinde bulunduğumuz toplumsal sorunları doğru anlamak ve bu sorunlara yönelik doğru bir çözüm geliştirebilmek adına önemli bir yerde duruyor.

Suriye’de devam etmekte olan savaş da bu yeni süreçten üzerine düşeni almakta, siyasi ve askeri tüm geçmiş kalıpları zorlamaktadır. Aralık ayı başında, IŞİD’in Palmira’yı yeniden ele geçirmesinden sonra yaşananlara bu niyetle bir göz atarsak…

Düşmanı Düşmana Vurdurmak

IŞİD, ilk kez 2015 Mayıs’ında ele geçirdiği Palmira’yı, çok da uzak olmayan bir zamanda Rusya destekli rejim güçlerine bırakmıştı. Geçtiğimiz yazın başında Palmira’nın geri alınışı tüm dünyaya verilen canlı yayında büyük bir konserle kutlanmış, Rusya’nın devlet büyükleri tarafından “insanlığın ya da Batı’nın mirasının koruyucusu biziz” mesajı gerekli çevrelere gönderilmişti.

Ancak işler hiç de Rusya’nın vaat ettiği gibi gerçekleşmedi; IŞİD Palmira’yı yeniden ele geçirdi. Her ne kadar IŞİD’e karşı ortak cephe içerisinde bulunuyor olsalar da, Rusya ve ABD arasındaki, Palmira sonrası yapılan açıklamaların niteliği ise Suriye’de devam etmekte olan savaşın yeni bir yönünü gösteriyor.

IŞİD’in Palmira’yı yeniden ele geçirmesinden sonraki ilk açıklamalar Rusya’dan geldi. Savunma Bakanlığı, Palmira’nın kontrolünün yeniden IŞİD’e geçmesinin ardından “IŞİD, ABD destekli koalisyonu yararak ve Rusya’nın yerleşim bölgelerine hava saldırısı yapmayacağını bilerek, yerleşim bölgelerinden ilerleyerek Palmira’yı aldı. Bu şunu gösteriyor, teröristlerin bir araya gelme şansları yok edilmelidir” açıklaması yaptı.

ABD’ye yönelik bu dolaylı suçlama, General Igor Konashenkov’un “ABD ve uluslararası koalisyonun Rakka yakınlarındaki aktif hareketliliğini durdurması, IŞİD’in Palmira’ya güçlü saldırılar gerçekleştirmesine yol açtı” açıklamasıyla daha dolaysız bir hale dönüştü. Daha sert bir biçimini Dışişleri Bakanı Lavrov ve İngiltere’nin eski Suriye Büyükelçisi Peter Ford’un açıklamalarında aldı: “IŞİD, Palmira’ya gelirken, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin kontrol ettiği alanlardan gelmiş. Sanki her şey planlanmış gibi”, “ Asıl ilginç olan ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, 4000 IŞİD’liyi, beraberindeki ekipmanları ve araçları Palmira’ya kadar fark edememiş!”

ABD dışişleri ve ordusundaki yetkili kademeler her ne kadar, “Rusya destekli rejim güçleri, kendi kontrollerindeki alanları koruyamıyor” şeklindeki benzeri açıklamalarla suçlamaları karşılamaya çalışmış olsalar da, var olan durum Suriye’deki savaş devam ediyorken, ilginç bir soruya olanak veriyor; küresel güçler IŞİD aracılığıyla birbirlerini mi vuruyor? Daha önce, “vekaleten savaş”, “asimetrik savaş” gibi terimlerin ilk kez kullanılmadığı Ortadoğu coğrafyası için bu tarz yeni bir savaş stratejisi mi söz konusu? Ezeli düşmanı, yeni düşmanla vurmak…

Palmira’nın IŞİD tarafından ikinci kez ele geçirilmesinin -siyasi, askeri ve ekonomik önemiyle beraber- IŞİD karşıtı cephenin iç çekişmeleri dışında başka şeyler de ifade ettiği mutlak. Rusya destekli Suriye ordusu yoğunluğunu Halep’e vermişken başka bölgeleri koruma kapasitesinin sanılandan çok daha az olduğu, IŞİD’in buna benzer manevralarla birçok cephede hala savaşacak düzeyde olduğu bunlardan yalnızca birkaçı.

Sansasyon Silahı ve Korku Bombası

Afganistan’da Bamyan Vadisi, Kabil’in kuzeybatısında bulunur. Bamyan’ı bilinir kılansa, vadideki dağa oyularak altıncı yüzyılda yapılmış iki adet devasa Buda heykelidir. 2001 yılının Mart ayında, Taliban rejimi heykelleri havaya uçurana kadar…
Şimdi Afganistan’daki Buda heykelleri denildiğinde, hepimizin aklına o canlı yayında dinamitle patlatılan heykel görüntüleri geliyor.

Benzer görüntüler, 2001’deki örnekten daha hızlı ve yaygın bir şekilde, 2014’ten bu yana IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerden gelmeye devam ediyor; Dur Sharrukin, Ninova, Nimrud, Hatra, Dura Europos, Mari ve son olarak yine Palmira.

UNESCO, IŞİD’in tarihi alanların imhasına yönelik saldırılarını, etnik temizliğe referans vererek, “kültürel temizlik” olarak adlandırıyor. Suriye’nin ve Roma İmparatorluğu’nun tarihinin “barbarca yıkıldığını” her yıkım sonrasında tekrarlıyor.

Aslında IŞİD’in bu yıkım işleri için ayırdığı özel bir birimi mevcut. Kata’ib Taswiyya (Tasviye Kıta’sı) isimli birim, yıkılacak yerleri seçiyor ve yıkım işlemlerini gerçekleştiriyor. Yapılanlar, Selefiliğin tevhid inancıyla özdeşleştiriyor ve şirk olanın yok edildiği söyleniyor. Yani, her ne kadar yapılanlar vandalizmle özdeşleştirilse de, yıkımların ideolojik bir altyapısı var. IŞİD, Palmira gibi antik kentlerde yaptığı yıkımların, İslami geleneğe uygun olduğunu söylüyor.

Öte yandan imha görüntülerine rağmen, IŞİD söz konusu tarihi mekânlarda bulunan eserlerin satılmasından önemli bir finansal gelir elde ediyor. Tarihi eserlerin ticaret ağının son duraklarıysa, Kuzey Amerika ve Avrupa oluyor! Yani IŞİD’in “sanat ve tarih düşkünü” Avrupalı ve Amerikalı finansörleri, “barbarca talan edilen sanat eserlerinden” nemalanmanın peşine düşüyor.

Bu yıkımların ideolojik ve ekonomik motivasyonlarının dışındaki nedenler, uluslararası siyasette yeni bir yöntemin anlaşılması açısından, derinlemesine irdelenmeyi hak ediyor. Bu tarz tarihi yerleşim alanları imha edilerek, küresel kamuoyunun ilgisi hızlı ve kolay bir şekilde yakalanılabiliyor. IŞİD bu tarz eylemlerle, savaşta kaybettiği izlenimini kolaylıkla silebiliyor; her yıkım gösterisi, güçlü bir başlangıç oluyor. Daha önce belirtilen, 2001 Mart’ında Afganistan’da gerçekleşen sansasyonel imhanın altı ay sonrasında yaşananlar, bu yeni yöntemin tarihsel arka planını anlamak açısından önem taşıyor.

İslam Devleti

Bir süredir uluslararası literatürde IŞİD, artık bu isimle değil “İslam Devleti” olarak adlandırılıyor. Bu, basit bir isim tercihi değil. Belki söylemsel olarak değil ama algısal olarak bir tanınmanın göstergesi. Kendinden önceki tüm kültür ve uygarlıkların izlerini silerek, kendi kimliğini inşa edebileceği iyi bir zemin hazırlıyor IŞİD. Bu şekilde tarihe kendinden bir işaret bırakıyor. Ve aslında IŞİD, Sırbistan devletinin 1991’de Hirvatistan’da yıktığı Dubrovnik gibi Palmira’yı, I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Belçika’da imha ettiği Ortaçağ’dan kalan kütüphane gibi antik kütüphaneleri yakıp yıkıyor. Yani, bir devlet refleksi gösteriyor.

Kendi dışındakini düşman gör ve onun varlığına ait olan her şeyi yok et. İslam Devleti, “devletler nasıl kurulur”un en açık göstergesidir. İşte bu yüzden IŞİD’in yıkımları ve saldırıları da salt “barbarlıktan” değil, devlet olma çabasından kaynaklanmaktadır.

Çünkü devletler aynen bu şekilde kurulur; katliamla, yıkımla ve savaşla. Siz tarih boyunca böyle kurulmamış bir devlet biliyor musunuz?

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

The post “Bir Kent Nasıl Yıkılır, Bir Devlet Nasıl Kurulur” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/21/bir-kent-nasil-yikilir-bir-devlet-nasil-kurulur-huseyin-civan/feed/ 0
“Suriyeleşme Pakistanlaşma” – Emrah Tekin https://meydan1.org/2016/04/29/suriyelesme-pakistanlasma-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2016/04/29/suriyelesme-pakistanlasma-emrah-tekin/#respond Fri, 29 Apr 2016 10:57:54 +0000 https://test.meydan.org/2016/04/29/suriyelesme-pakistanlasma-emrah-tekin/ Mart ayının sonlarına doğru Pakistan’ın Lahor kentindeki bir lunaparka düzenlenen bombalı saldırıda, çoğunluğu çocuk ve kadın olan toplam 70 kişi yaşamını yitirdi. Saldırıyı Pakistan Talibanı’na bağlı Cemaat-ul Ahrar üstlendi. Selefi-cihatçı grupların düzenlediği bu ve buna benzer katliamların, artık Pakistan coğrafyasının rutini haline geldiği söylenebilir. Bunda da en büyük neden, Pakistan devletinin izlediği politikalar. Çoğunluğu yoksul […]

The post “Suriyeleşme Pakistanlaşma” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Suriyeleşme Pakistanlaşma Emrah Tekin

Mart ayının sonlarına doğru Pakistan’ın Lahor kentindeki bir lunaparka düzenlenen bombalı saldırıda, çoğunluğu çocuk ve kadın olan toplam 70 kişi yaşamını yitirdi. Saldırıyı Pakistan Talibanı’na bağlı Cemaat-ul Ahrar üstlendi. Selefi-cihatçı grupların düzenlediği bu ve buna benzer katliamların, artık Pakistan coğrafyasının rutini haline geldiği söylenebilir. Bunda da en büyük neden, Pakistan devletinin izlediği politikalar.

Çoğunluğu yoksul yaklaşık 200 milyonluk nüfusu ve elinde bulundurduğu nükleer silahlarla Pakistan devleti, bölgesel çapta bir süper güç. Pakistan, işte tam da bu “özgüvenle”, özellikle 1980’lerin başlarında, etnik ve siyasal anlamda zaten fazlasıyla karmaşık olan coğrafyasında, bir takım dengeleri değiştirmeye soyundu. Afganistan’ın SSCB tarafından işgal edilmesiyle ABD tarafından devreye sokulan ve komünizm tehdidine karşı İslami akımları desteklemek şeklinde özetlenebilecek “Yeşil Kuşak” doktrininde Pakistan kilit bir devletti. Pakistan bu süreçte Afganistan’daki SSCB karşıtı mücahitleri (yazının girişinde bahsi geçen katliamın faili Taliban başta olmak üzere) desteklerken, nihai amacı ise burada kendi himayesinde İslami bir yönetim kurmaktı. Bu anlamda Afganistan’da savaşacak selefi cihatçılar için sınırında “açık kapı politikası” uyguladı. İstihbarat servisi aracılığıyla, cihatçılara eğitim verdi. Tüm bunları yaparken en büyük destekçileri ise ABD ve Suudi Arabistan idi. Pakistan’da Lahor’daki katliam benzeri saldırıları adeta yaşamın normal seyrinde bir sıradanlığa çeviren süreç, bizzat devlet tarafından, işte böyle adım adım örüldü.

Benzer devlet politikalarıyla, coğrafyamızda Pakistanlaşma sürecini de bizler yaşıyoruz. Sultanahmet, İstiklal Caddesi bombalamaları ve sonrasında devlet yetkililerinden gelen açıklamalar, toplumu benzer saldırılara hazırlama yönünde adeta. Ancak işin trajikomik yanı ise olası saldırıların toplum olarak ön bilgisini, Alman ve ABD konsolosluklarından alıyor oluşumuz. Devlet erkanı tutturduğu “güvenlik zafiyeti yok” teranesinden milim sapmamışken; durum, burnundan kıl aldırmayan devlet kibrine takdirlik(!) bir örnek.

Oysa hayaller büyüktü TC için, özgüven de bir o kadar yüksekti. Cihatçı örgütler eliyle Suriye’de rejim değişecek, Neo-Osmanlıcı politikalar tıkır tıkır işleyecekti. Olmadı. Suriye’de rejimin -en azından kısa vadede değişmeyecek biçimde- kalıcı olduğunun anlaşılması, TC’nin elini bir kademe düşürdü. Bu kez, henüz hala “kullanışlı olan” cihatçı örgütler, Kürtler ve muhaliflerin üzerine salındı. Pirsus ve 10 Ekim Ankara katliamları ile hayata geçirilen plan buydu. Bu planın da süresi doldu, bizzat kendileri yapıyorlar şimdi daha büyüklerini. Şimdilerde de, küresel devletlere dönük değerli yalnızlık böbürlenmelerinden, “Suriye’de bizi niye yalnız bıraktınız” sızlanmalarına geçildi.

Devletin kolluk güçlerinin “eskort”luğunda sınırlardan geçirilen cihatçılar… Onlara eskortluk yapan, aynı devlet birimlerinin mühimmat geçişlerindeki rolleri… Olan bitenin adı da baştan konmuş “Şii rejimlere öfkeli gençlere” destek…

Desteğin ulaşılabileceği boyutun bir evresinde ise, devletin en tepesinden gelen, IŞİD’in bir ton açığı An-Nusra’nın neden desteklenmediği serzenişi…

Tüm bu içi boş ve bedeli bizlere katliamlarla ödetilen politikalarının somut sonuçları ise Pakistan benzeri bir bumerang etkisi. Şimdilik Pakistan coğrafyasındaki kadar sıradanlık arz etmese de Sultanahmet ve İstiklal Caddesi’nde patlayan bombalar, IŞİD başta olmak üzere cihatçı örgütlerin “kullanım süresinin” dolmaya başladığını gösteriyor. Pakistan-Afganistan-Suriye-TC hattında yaşanan bumerang etkisi ise İstiklal Caddesi patlamasıyla devlete yakın medya kalemşorlarınca “bombalara alışmalıyız” diye sıradanlaştırılmak isteniyor.

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Suriyeleşme Pakistanlaşma” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/04/29/suriyelesme-pakistanlasma-emrah-tekin/feed/ 0