The post “Kadın Dayanışması Yaşatır” -Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Hasret’in ömründen geçen yıllar, onun için hiçbir şey değiştirmedi. 3 çocuğu daha oldu ama dayak, şiddet hep aynıydı, tıpkı kocasının baskısı gibi. Çocukluğundan beri çektiklerine dayanamayan Hasret, kocası Yakup Kara’dan boşanmak için geçtiğimiz yıl bir dava açtı. Ve aslında Hasret’in yaşadıkları, davanın ardından giderek arttı.
Boşanma davasını hazmedemeyen koca, Hasret’ten hesap sormak istedi, şiddetini giderek arttırdı. Geçtiğimiz Ağustos ayının 8’inde çocuklarını görme bahanesiyle Hasret’in evine giden Yakup Kara, eline aldığı tornavidayla Hasret’i 43 yerinden yaraladı. Boynuna ve göğüs bölgesine aldığı yaralar sonucu, çocuklarının gözü önünde yere yığılan Hasret, hemen hastaneye kaldırıldı. Yakup Kara’nın ölümcül darbeleriyle komaya giren Hasret, uzun bir süre hastanede yattı. Bizlerse onu, çocuklarının “belki bir daha göremeyiz” diyerek hastane odasında çektiği ve sonra da basında yer alan fotoğraflarla tanıdık.
Hasret, hastaneden çıktıktan sonra da, kâbus onun için bitmedi. Aksine, daha da büyüdü. Onu öldürmeye çalışan Yakup Kara, Hasret’i tehdit etmeyi sürdürdü, hatta Hasret’in evinin karşısındaki fırında işe başladı; Hasret için her gün ölüm korkusuyla geçti. Tehditlerini sürdüren Yakup Kara’ya karşı defalarca karakola gidip şikâyette, mahkemelere gidip suç duyurusunda bulunan Hasret’in çabaları, bugüne kadar birçok kadında olduğu gibi, nafile kaldı.
Ne devletin polisi dinledi Hasret’i ne savcısı, her defasında evine geri yolladılar, “kocandır, olur, barışın” dediler. Bir gün yine şikâyet için karakola giden Hasret’i, karakol merdivenlerinde belinde satırla karşılayan Yakup Kara’nın polise verdiği ifadeyle yeniden salıverilmesi, aslında her şeyin özeti gibiydi: Bir kadının ölüm tehdidiyle karakola başvurduğu “potansiyel katil” belindeki satırı “ormana odun kesmeye gidiyordum” diye açıkladı ve yine serbest bırakıldı.
Ne erkek devletin polisi, ne erkek devletin savcısı dinledi Hasret’i. Onu tanıyan, yanında duran, “potansiyel katil”den koruyan dostu, komşusu, mahallelisi oldu. Her gün ölümle tehdit edilen Hasret için mahalleli evinin önünde nöbet tuttu, Hasret’in evinin bahçesine koydukları köpekle, onu ölümden korumaya çalıştı. Mahallelinin nöbeti, Hasret’in yaşadıkları, devam eden tehditler, ana haber bültenlerine çıkınca, yeniden gündeme geldi Hasret’in sürmekte olan kâbusu.
Hasret’in mahallesine giden, onun için nöbete katılan kadınlar da bu kez onunla birlikte mücadele etmeye başladı. “Ölmek istemiyorum” diyen Hasretle birlikte, erkek devletin, erkek polisin, erkek savcının ve erkek katilin karşısına hep beraber dikildi.
14 Ağustos’ta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Yakup Kara, Hasret için tehdit olmaya devam edince Hasret’e ilişkin “hayati tehlikesi” mevcuttur raporları gösterilerek, “potansiyel katil” hakkında ikinci kez tutuklama talep edildi. 27 Ağustos günü yakalanan Yakup Kara “delil durumunda değişiklik yok” gerekçesiyle nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakılınca, kendini aklamak için hiçbir fırsatı kaçırmadı.
Yakup Kara, 28 Ağustos günü katıldığı Songül Karlı ile Yeniden programında erkek konuklar tarafından desteklendi, erkekleşen kadınlar tarafından aklandı. Programın sunucusu Songül Karlı “beyefendi, temiz yüzlü adam” diye sunduğu Yakup Kara’nın yaptıklarını normalleştirirken, programda yaşanan “iffetli kadın” tartışmasıyla yaşanacak birçok kadın cinayeti daha şimdiden meşrulaştırıldı.
Hasret ve Hasretle dayanışma gösteren kadınlar, 29 Ağustos günü tekrar tutuklama kararı çıkan Yakup Kara’nın davası boyunca Kartal Anadolu Adliyesi önünden bir an bile ayrılmadılar. İstanbul Anadolu 8. Sulh Ceza Hâkimliği’nde alınan ifadesinde Hasret’in kendisini aldattığını düşündüğünü belirten Yakup Kara’nın tüm “masum” açıklamalarına rağmen, mahkeme tutuklanmasına karar verdi ve “potansiyel katil” cezaevine gönderildi.
Yakup Kara tutuklandı ama Hasret için bu kâbus son bulmadı. Hasret hala Yakup Kara’nın kardeşi tarafından ölümle tehdit devam ediyor.
Sena ise, 2 kardeşiyle birlikte, ailesi tarafından terkedilince Çocuk Esirgeme Kurumu’nda yaşamaya başladı; üç kardeş bir aile tarafından evlat edinildi. Sena’nın yaşamı, bundan dört yıl önce evlendiği Osman Şengül’le değişti.
Sevdiği adamsa, evliliğin ardından, Sena için kâbusa dönüştü…
Geçtiğimiz 12 Nisan günü, 11 aylık oğlu kucağında, 2,5 yaşındaki kızı yanındayken, boşanmak istediği Osman Şengül tarafından 17 yerinden bıçaklandı Sena. Onu öldürmek için özellikle boyun ve göğüs bölgesinden yaralayan Osman Şengül, Sena’nın öldüğünü zannedince, onu, öldürmeye çalıştığı evinin çocuk odasında bırakıp kaçtı. Komşularının sesini duyduğu Sena, hastaneye kaldırıldı. Aldığı onca öldürücü yaraya rağmen, Sena, hastanenin yoğun bakımında direndi ölüme, erkeğin şiddetine… Aldığı darbeler sonucu sağ kolunda oluşan his kaybı sebebiyle kolunu kullanamıyor olsa da, kimleri onun yaşamasına şans dese de, o, direnerek tutundu yaşama. Onu öldürmeye çalışan Osman Şengül, Sena hastanede ölüme direnirken yakalansa da, katilleri koruyan, şiddeti aklayan, kadını suçlayan erkek devletin mahkemeleri tarafından hemen serbest bırakıldı.
Biz, Sena’yı bu haberle tanıdık. Ama tabi ki, bu, Sena’nın yaşadığı ilk saldırı değildi. O, evliliğin başından beri yaşıyordu dayağı, şiddeti, işkenceyi; ailesinin yanında, çocuklarının önünde, sokak ortasında… Birçok kez dayanamadı, gitti; babasının evine hatta kadın sığınma evine. Her dönüşünde, alkol ve uyuşturucu bağımlısı Osman Şengül’den yine şiddet gördü. Sonunda boşanma davası açtı işkenceden kurtulmak için; zaten Sena’nın son yaşadıkları da Osman Şengül’ün boşanma davasını “hazmedememesiyle” başladı.
Sena’yı katletmeye çalışan Osman Şengül, açılan davanın ardından, hâkimin “babasıdır, görmeli” kararıyla, iki haftada bir çocukları yanına alıyor. Çocuklarsa, her geri gelişlerinde, “Babam seni öldürdü, seni bıçakladı” diyerek çıkıyorlar Sena’nın karşısına.
Ailesiyse, çoğu zaman rastlananın aksine, yalnız bırakmıyor kızlarını. “Kocandır, olur, evine dön” demeyip; Sena’yı bu baskıdan, şiddetten, işkenceden kurtarmak için, onun yanında duruyorlar. Hem Sena’yı hem babasını tehdit etmeyi sürdüren “potansiyel katil”in tüm çabalarına rağmen, hepsi bir arada duruyor. Sena’nın, şiddet gördüğü Osman Şengül’e karşı açtığı davanın görüleceği 17 Ekim’e de birlikte hazırlanıyor, şiddetin hesabını sormak için birlikte direniyorlar.
Dicle, bundan yedi yıl önce, daha 16’sındayken, tanımadığı, sevmediği bir adamla Hasan Yıldırım’la zorla evlendirildi ve bu evlilikten bir oğlu oldu. Evliliğinin ilk gününden itibaren şiddeti, baskıyı, hakareti, tehditleri de yaşamaya başladı, aslında bazılarına göre de kadına biçilen “kader”i yaşamaya mecbur bırakıldı. Hem yaşından hem de yalnızlığından, yaşadıklarına boyun eğmek zorunda hissetti kendini.
Evlendikten yaklaşık 5 ay sonra Hasan Yıldırım’ın uyuşturucu bağımlısı olduğundan şüphelenmeye başladı. Dicle’ye “Ankara’ya gideceğim” diyerek yalan söyleyip Antalya’ya uyuşturucu satmaya gidecek olan Hasan Yıldırım yolda yakalanıp tutuklanınca, Dicle boşanma kararı aldı. Bir süre “cezaevindeyken doğru olmaz”, “yeni çıktı biraz zaman geçsin” diyen Dicle, zamanı geldiğinde, Hasan Yıldırım’a boşanmak istediğini söyledi. Aldığı karşılık ise, yaşayacaklarının çok öncesinden habercisiydi: Çocuğu senden alırım, öldürmem öyle bir acı yaşatırım ki, ölmekten beter olursun.
Tehditlerin artmasıyla 18 Mart günü Esenyurt Kıraç Asayiş Şube Müdürlüğü’ne giden Dicle, bütün yaşadıklarını anlattı. Suç duyurusunda bulunmak istedi ve koruma talep etti. Ama Dicle’yi, hiçbir “kanıtı” olmadığından dolayı-birçok katledilmiş kadına yaptıkları gibi-”Bir şey yapamayız.” diyerek geri yolladılar. Tam 20 dakika sonra, Hasan Yıldırım, ailesinin de oturduğu binada oturan Dicle’nin kapısına dayandı, tehditlerle saldırdı ve tartışmaya başladılar. O sırada araya giren Dicle’nin kardeşine silahı doğrulttu. O silahla ateş etti Hasan Yıldırım ama Dicle ve Emek “şans”a kurtulmuştu.
3 Temmuz’da Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşma görüldü. Alışkın olduğumuz bir tabloyla karşılaştık davanın sonunda. Erkek yargının savcısının verdiği karar “tutuklulukta geçen süreyi ve delillerin toplanmış olmasını” yeterli bulduğunu söyleyerek “potansiyel katil”e tahliye kararı verdi. Ayrıca Hasan Yıldırım’ın avukatı Serdar Yıldız da, “Meslektaşlarımı dinlerken kendimi adeta kadın programında gibi hissettim” diyerek, Dicle ve Emek’e destek veren avukatlarla dalga geçmeye çalıştı.
Dicle, şimdi yaşadıklarına, devam eden tehditlere inat, direnmeyi sürdürüyor. Onu öldürmeye çalışan “potansiyel katil”e, katili koruyan erkek yargıya direniyor.
Nergis Şen
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. Sayısında yayımlanmıştır.
The post “Kadın Dayanışması Yaşatır” -Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Medya Kadını Katletmeye Programlı” – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kadın dediğin saçını süpürge eder, siler süpürür temizler. Evin “ekonomisi” ondan sorulur, hiçbir şeyi ziyan etmez, kavanozdan abajur, klozet kapağından çerçeve yapar. Ne de olsa onun evi, bu dünyadaki biricik yeridir.
Kadın dediğin o evde ne olursa olsun sineye çeker; eridir, beyidir, ne de olsa “o ne yapsa yeridir”, kadınının başının tacıdır (Öyle olmalıdır).
Kadın dediğin rekabet etmelidir, kendini hep başka kadınlarla kıyaslayıp onlardan daha iyi anne, daha iyi eş, daha iyi aşçı… olmalıdır. (Daha iyi olmadığı zamanlarda ise sonuçlarına katlanmalıdır.)
Kadın dediğin… narin zayıf kırılgan…
Kadın dediğin 34 beden…
***
Programlanan kadınlığımızın tarifi zor değil. Her birimize ayrı ayrı zamanlarda öğütlenenlerin kimi kez klişeleşmiş tarifi bu; şimdilerde TV kanallarının yeni sezonuyla, neredeyse her kanalda yeniden karşımıza çıkan…
Kadın programlarında yemek tarifleri, çocuk bakımı, temizlik tüyoları, sağlık, estetik ya da astrolojiye ilişkin tartışmalar ya da benzer konularda uzmanlar ya da playback şarkıcıları görmeye alışkındık; ne de olsa “saçı uzun aklı kıt olan”a uygun olan program formatı buydu. Diğer taraftan; kadınlardan beklenen de kendilerine gösterilen bu kadına benzemeleriydi.
Gelgelelim bu sezonda iki farklı kadın programında karşılaştıklarımız, kadınlardan beklenenler listesinin bunlarla sınırlı olmadığını ortaya koydu.
Hasret Kara’yı 43 yerinden tornavidalayarak öldürmeye çalışan kocasının “Songül Karlı ile Yeniden” programına telefonla bağlandıktan sonra, “çok kibar konuşan ve haysiyetli bir adam olarak” konuk edilmesi, bunun hemen birkaç gün sonrasında ise Seda Sayan’ın iki karısını öldüren Sefer Çalınak’ı konuk edip “böyle güler yüzlü katil gördünüz mü” şeklinde güzellemeler dizmesi, çizmeyi aştı. Hâlihazırda neresinden tutsak elimizde kalan bu programların, konuk listelerine katilleri de eklemeleriyle, kadından bekledikleri bir nitelik daha görünür oldu: Kadın dediğin, kocasının ellerinde ölmeliydi.
Bu programlarda kendileri savunma fırsatı bulan bu katillerin söylediği ortak bir şey vardı: “Ben yaptım ama sorun bir niye yaptım?”. Hasret’i öldürmeye çalışan kocasını programına konuk ederken Hasret’i hiç dinlemeyen Songül Karlı, cinayetin bir gerekçesi olabilir gibi “karınızı niye öldürdünüz” diye soran Seda Sayan, bu kadınların öldürülmeye çalışılmasını ya da öldürülmesini meşrulaştırırken, başka kadın cinayetlerinin de önünü açtı.
Kadınların ölümü bile kabullenmelerini isteyen bu programlar televizyonda dönedursun, bu kadınlık algısının niye yaratılmak istendiğini de unutmamak lazım. Kadınların yaşadıkları sorunların çözümünü programlarda değil, sokakta örgütlenerek aramasından korkanlar her zaman bu türlü programlara başvuracaklardır.
Özlem Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. Sayısında yayımlanmıştır.
The post “Medya Kadını Katletmeye Programlı” – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>