The post İstanbul Barosu’na Soruşturma Başlatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, adil yargılama talebiyle başlattığı açlık eyleminin 238. gününde yaşamını yitiren Avukat Ebru Timtik’in fotoğrafının İstanbul Barosu binasına asılmasını bahane göstererek, Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlattı.
The post İstanbul Barosu’na Soruşturma Başlatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mesih Olduğunu İddia Eden Hasan Mezarcı Hakkında Soruşturma Başlatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Uzun süredir kendisinin beklenen “Mesih” olduğunu iddia eden eski Refah Partisi İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı, hakkında savcılığın soruşturma başlattığını açıkladı.
Hasan Mezarcı, kişisel Twitter hesabında savcılığın kendisi hakkında “halkın dini duygularını aşağılamak” iddiasıyla soruşturma başlattığını duyurdu. Mezarcı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kendisi hakkındaki mesaj, resim ve videoları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğini belirtti.
The post Mesih Olduğunu İddia Eden Hasan Mezarcı Hakkında Soruşturma Başlatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İTÜ’de Kantin Boykotuna Katılan Öğrencilerin Okula Girişleri Yasaklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çeşitli üniversitelerde kantinlerin ve yemekhanelerin bu zamlarına karşı öğrencilerin çeşitli üniversitelerde eylemleri devam ediyor. Bundan yaklaşık 3 hafta önce İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) özel şirketlere ait kantinlerdeki fiyatlara tepki gösteren ve bir boykot düzenleyen öğrencilere yönelik yönetim baskısı artarak devam ediyor. Bu kez de en az dört öğrencinin okula sınav dönemi boyunca girişi yasaklandı.
Okuldaki özel şirketlere ait kantindeki fiyatları protesto eden öğrencilere İTÜ Rektörlüğü tarafından soruşturma açıldı. En az dört öğrenciye tebliğ edilen soruşturma kağıdında öğrencilerin soruşturma tamamlanıncaya kadar üniversiteden uzaklaştırılmasına karar verildiği ifade edildi.
The post İTÜ’de Kantin Boykotuna Katılan Öğrencilerin Okula Girişleri Yasaklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post HDP Eşbaşkanlarına Kongrelerindeki Konuşmaları Nedeniyle Soruşturma appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>HDP Eşbaşkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan hakkında HDP’nin 3. Olağan Kongresi’nde yapılan konuşmalarda “terör örgütü propagandası” yapıldığı gerekçesiyle İstanbul başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
Sezai Temelli yaptığı açıklamada, “Yaptıkları altında ezilenler yaptıklarını gizlemek için HDP’ye saldırıyorlar. Bizler hakikatin sesi olmaya devam edeceğiz. Ağzımızı her açtığımızda yeni bir soruşturma başlatılıyor. Bu yargının talimatla çalıştığının göstergesi. Ancak yargı talimatla çalışma noktasını da geçti. Artık her durumda kendilerine vazife çıkarır bir haldeler” diye konuştu.
İstanbul’da süren soruşturmada ise sekiz kişi hakkında gözaltı kararı verildiği kaydediliyor.
The post HDP Eşbaşkanlarına Kongrelerindeki Konuşmaları Nedeniyle Soruşturma appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post TÜYAP’a “FETÖ” Soruşturması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2014- 2016 yılları arasında, darbe şaibesine kadar Gülen Cemaati’ne yakınlığı ile bilinen TUSKON (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) toplantı, kongre ve fuarları TÜYAP’ta düzenlemişti. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı TÜYAP hakkında soruşturma başlattı.
TÜYAP açılan soruşturma üzerine açıklama yaptı. Yaptığı açıklamada soruşturmanın “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebren ortadan kaldırmak, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisini cebren işlevsiz hale getirmek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren görevini yapmaktan engellemek, devletin “FETÖ” olarak adlandırdığı Gülen Cemaati’ne üye olmak, yardım ve yataklık yapmak suçlarından” başlatıldığı belirtildi.
The post TÜYAP’a “FETÖ” Soruşturması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Köyler boşaltılıyor, elleri arkadan kelepçeli insanlar yüzükoyun yerlerde yatırılıyor, askeri araçların içerisinden çocukların üzerine kurşunlar yağdırılıyor, uçaklar köyleri bombalıyor, evler basılıyor, yargısız infazlar yapılıyor, ormanlar yakılıyor…
Televizyonda “Bizimkiler” dizisi yok, tetris oyununun modası çoktan geçti, o yılların fenomen yarışması “Hugo’nun yerinde yeller esiyor, Eurovision şarkı yarışmaları artık eskisi kadar popüler değil, çünkü 90’lardan bahsetmiyoruz. 2015’teyiz.
Ali Yılmaz, hazırladığı “Karanlık Vardiya” kitabında, sanki 90’ları değil de günümüzü anlatıyor. Kitap temel olarak, Antonio Gramsci’nin devletin zora başvurmadan ‘nasıl yönetebildiğini’ açıklamak için kullandığı “hegemonya” kavramını ele alıyor. Devletin, baskı aracılığıyla politik iktidar egemenliğini sağlamasının yanı sıra, kültürel iktidarı aracılığıyla da ideolojik bir hegemonya kurduğundan söz ederken; insanların kendini ve çevresini yanılsama içinde algılamasını sağlayan bu gücü sorguluyor.
Kitapta hegemonya, rızanın örgütlendiği yani şiddet ya da zora başvurmadan inşa edilen süreçler olarak tanımlanıyor. Devletin kendi varoluşunu sürekli ve vazgeçilmez kılabilmek için, bazen baskıya bazen de rıza üretmeye başvurmasının örnekleri sıralanıyor bir bir. Toplumun genelinin nasıl olup da kendilerine doğrudan hiç de faydası olmayan, hatta zarar veren ekonomik, politik, sosyal ve kültürel söylemleri -kimi zaman toplumsal huzur adına, kimi zaman eskiye dönme korkusuyla, kimi zaman da din ya da laiklik elden gidiyor paranoyasıyla- can-ı gönülden destekleyebildiklerini açıklamaya yarıyor.
Karanlık Vardiya, Brezilya’da 1964 seçiminden sonra yapılan darbenin ardından “ölüm filoları”nın binlerce kişiyi öldürmesinden, Vietnam’da tarım arazileri ve ormanların kimyasal silahlarla bombalanmasına kadar birçok rıza üretme örneğinden söz ediyor. 1980 darbesinin de rıza üretme amacıyla yapıldığına değinirken, o yıllar boyunca, spor salonlarının, depolar ve kışlaların, nasıl sorgu ve işkence merkezlerine çevrildiğini anlatıyor.
Devletin tüm bu zorbalık ve dayatmalarına karşı, 90’lı yıllarda cezaevlerinden başlayarak, üniversitelerde, fabrikalarda ve özellikle Kürt coğrafyasında karşı koyuşlar ve direnişler engellenemedi ve etkisi günümüze kadar devam eden isyanlara dönüştü. Tüm yasaklamalara karşın 1 Mayıs’ta sokağa çıkılmaktan vazgeçilmedi. Grev yasağına rağmen 1986’da Netaş’ta iş bırakan işçiler bu süreç boyunca hem patrona hem de devlete meydan okudu. Sonraki yıllarda “işçi baharı” olarak ivme kazanan işçi eylemleri 1990’lı yılların özelikle ilk yarısında kamu işçilerinin de katılımıyla büyümeye başladı. Cezaevlerindeki tek tip kıyafet dayatması ise, açlık grevleri ve ölüm oruçları ile yanıt buldu ve devlete geri adım attırdı. Üniversitelerde de örgütlenmeyi engellemek için dayatılmak istenen, üniversite yönetimlerinin kontrolündeki “tek tip” öğrenci dernekleri sistemine karşı direnişe geçilerek işgaller gerçekleştirildi.
Tüm bu ve benzeri direniş ve karşı koyuşlar, devletin 80 darbesiyle birlikte sarsılmaz gibi gösterdiği hegemonyasını kırmaya başlayınca; devlet, bu kez de resmi kolluk ve istihbarat güçlerinin yanı sıra koruculuk sistemi gibi para-militer güçlerle ve JİTEM gibi, varlığını hep inkar ettiği kontrgerilla örgütlenmeleriyle tüm toplum kesimleri üzerindeki baskısını daha da arttırmaya koyuldu. Bir yandan da faşist baskı uygulamalarının gün yüzüne çıkmasını engellemek amacıyla diyaneti, hukuk ve eğitim sistemlerini seferber etti; özellikle medyayı bu psikolojik savaşın özel bir silahı olarak kullanmayı ihmal etmedi.
Polisin sokak eylemlerine yaptığı saldırılarda katlettiği insanlar, infazlar, ev baskınları, soruşturmalar, polis sayısının artırılması, gözaltında tecavüz ve ölüm, okullara çevik kuvvetin girişi, basına uygulanan sansür, gazetelerin kapatılması, birçok gazetecinin silahlı ya da bombalı saldırıda ya da işkencede öldürülmesi, JİTEM tarafından öldürülenlerin cesetlerinin ayaklarından iple tanka bağlanarak sürüklenmesi ve çırılçıplak teşhir edilmeleri, köy baskınları, köylülere dışkı yedirme, korucuların tehditleri, ceset kuyuları, Kürt siyasetçilerin öldürülmesi, partilerin kapatılması, yeni hapishanelerin inşaası, yeni karakolların yapımı, arazilerin mayınlanması, yaylaların yasaklanması, olağanüstü hal, köy boşaltmalar, ilçelere giriş çıkışın yasaklanması yalnızca Karanlık Vardiya kitabında sıralanan olaylar ya da 90´lardaki bir televizyon kanalındaki haberlerden aklımızda kalanlar değil, günümüzde de aktörleri değişmiş olsa da, benzer biçimde sürdürülen, devletin hegemonya politikası.
Mine Yılmazoğlu
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Berkin Burada Biz Buradayız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2013’ün Haziran’ında, sokak ortasında vurulmuştu Berkin; bir polisin hedef gözeterek attığı gaz bombasıyla kafasından yaralanmış ve vurulduğu yerde düşüp kalmıştı. O gün derin bir uyku başlamıştı onun için; ailesi ve dostları onun uyanmasını beklerken, Berkin o derin uykuda günlerini devirdi, yeni yaşını uykudayken karşıladı. Hastane kapısında, sokaklarda, meydanlarda Berkin’in sesi soluğu olanlar haykırdı onun mücadelesini; o uyanacak ve özgürlük mücadelesine kaldığı yerden devam edecekti. Ekmek almak için çıktığı sokakta vurulmasının, derin uykulara hapsedilmesinin, haksızlıkların, adaletsizliklerin hesabını sormaya devam edecekti. Ama olmadı; Berkin’in yaşam için direnen yüreği, o derin uykunun 269. gününde sustu. O günden sonra, Berkin’in 15 yaşındayken 16 kiloya düşürülmüş bedeni, sayısız vicdanda ses buldu, “Berkin’in hesabını soracağız” çığlıkları sokakları doldurdu.
Berkin’in yaşamını yitirmesinin ardından, onun ölümünün hesabını sormak isteyenler elbet oldu. Devletin katilleri koruyacağı aşikar olsa da, yine de adalet beklendi duruşma salonlarından, mahkemelerden… Adnan Çimen, Abdullah Yıldırım, Seyfettin Alıcı ve Faruk Bildirici isimli savcıların elinden geçen soruşturma dosyası, son olarak savcı Mehmet Selim Kiraz’a teslim edildi. Adalet, Kiraz’ın vereceği karardan beklendi.
Avukatları, Berkin’in vurulduğu günün kamera kayıtlarını güç bela savcılığa iletti; görüntüler incelendi; Berkin’in vurulduğu 11 Mart günü gaz fişeği kullanan üç polis tespit edildi. Tespit edilen üç polisle birlikte görev yapan yirmi polisle ilgili emniyete yazı gönderildi, polislerin açık kimlik bilgileri ve adresleri istendi.
Ancak emniyet ne polislerin adreslerini ne de kimlik bilgilerini verdi; yapılan yazışma yaklaşık beş ay boyunca karşılıksız ve yanıtsız bırakıldı. Gelmeyen cevabın ardından savcılık bu kez de olay günü Okmeydanı’nda görev yapan yirmi polisin resmi kıyafetli fotoğraflarını istedi; ancak emniyet daha önce olduğu gibi yine cevap vermedi.
Berkin katledildi; onun için adalet arayanlar okulundan, işinden atıldı, haklarında sayısız soruşturma başlatıldı; onun hesabını soranlar gözaltına alındı, tutuklandı. Berkin’in yüreğinin susmasının üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçti; ancak aradan geçen bunca zamana rağmen ne emniyetten bir açıklama geldi ne de mahkeme salonlarından adalet.
Berkin İçin Boykota, Sokağa
Ama kimse yılmadı; soruşturmalardan, gözaltılardan, tutuklamalardan korkmadı. 15 yaşındaki bir yüreği susturunca, herkesin susacağının, susacağımızın yanılgısına kapılanlar, karşılarında milyonlarca Berkin buldu. “Berkin’in alamadığı ekmeyi size yedirmeyiz” diyen kardeşleri okullarda, sokaklarda, meydanlarda Berkin için, adalet için direndi. Berkin’in katledilmesinin 1. yılında, kardeşleri okula gitmedi, “Berkinler Sokağa, Okulları Boykota” diyerek sokaklara çıktı.
Berkin’i unutturmamak, katillerinden hesap sormak isteyen kardeşleri, Berkin’in vurulduğu gün haykırdı yeniden: “Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz” diye. Lise Anarşist Faaliyet, Berkin için, İstanbul’un farklı yerlerindeki 12 okula sabotaj eylemleri düzenledi; “Berkin Burada, Biz Buradayız”, ”Berkin için Boykottayız” yazılamalarıyla sokakları donattı. 12 farklı okulun tabelaları, kapıları, duvarları kırmızıya boyandı; Berkin’in hesabını soranlara tahammül edemeyenlerse çareyi birçok yerde tabelaları sökmekte, dersleri geç başlatmakta, Berkin’i ve onun için hesap soranları görünmez kılmaya çalışmakta aradı.
Ama olmadı.
Berkinler Gezi Parkındaydı
Gece sabotaj, gündüz boykot yapan liseliler, aynı gün isyanlarını sokaklara taşıdı. Lise Anarşist Faaliyet, Taksim Gezi Parkı’nın merdivenlerinde Berkin’in sesi, yüreği oldu. Parkın merdivenlerinde, “Berkin Burada” yazılı pankartı açan sekiz liseli haykırdı; “Berkin’i katleden polisler görsün, Berkin burada, biz buradayız” diye. Berkin’i katleden polisler liselilere saldırmaya kalkışınca, liseliler “Katiller! kan istiyorsanız, alın size kan” diyerek Gezi Parkı’nın merdivenlerini kırmızıya boyadı. 60 polis, Berkin’in hesabını soran sekiz liseliye saldırırken liseliler susmadı; “Yılmayacağız, korkmayacağız” diye bağırdı katillerin suratlarına.
Çağlayan Adliyesi’nde Berkin Soruşturması
Bugünlerin ardından, katilleri saklayan, cinayeti aklayan adliye sarayları, Berkin için yürütülen farklı bir soruşturmaya şahit oldu bu kez. DHKC’li Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol, Berkin’in soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz’ın Çağlayan Adliyesi’ndeki odasına girerek, savcıyı rehin aldı. Bu andan itibaren yaşananlarsa, Berkin için “gelmeyen adalet”i anımsattı naklen yayın yapan televizyonlarda, sosyal medya kanallarında.
Başta Berkin’in katillerinin kamuoyuna açıklanması olmak üzere toplam dört talep sıralayan eylemciler, bu taleplerin karşılanması durumunda eylemlerini sonlandıracaklarını, aksi takdirde ise savcı Mehmet Selim Kiraz’ı cezalandıracaklarını belirttiler. Taleplerin karşılanması için verilen üç saatlik süre, eylemcilerin kurulan bir heyetle yaptığı görüşmelerle, müzakere aşamalarıyla uzatıldı.
Tüm bu süre içerisinde ise soruşturma dosyasındaki belgeleri inceleyen Yayla ve Doğruyol, dosyadaki şüpheli polislerin kimlik bilgilerinin bulunduğu sayfaları sosyal medyadan paylaştılar. Devletse, asıl talep olan katillerin kimliklerini açıklamak yerine savcının odasına özel harekat timleriyle operasyon hazırlığındaydı.
Zaman ilerliyor ancak söylenen hiçbir talep, devlet yetkilileri tarafından karşılık bulmuyordu. Artık ilerlemeyen görüşmelerin ardından polisin savcının odasına düzenlediği operasyon seslerine Yayla ve Doğruyol’un marşları, sloganları karıştı; eylemciler yaşanan çatışmada polis tarafından katledildi.
Çağlayan Eylemi, Devlet Terörünün Bahanesi Oldu
Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan ve coğrafyanın neredeyse tek gündemi haline gelen eylemin ardından devletse, baskısını ve terörünü daha da arttırmaktan geri durmadı. Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol’un adliyeye sahte avukat kimliği ile girdiği bahanesine sığınan devlet, bu terörünü doğrudan avukatlara ve adliye çalışanlarına da yönlendirdi. Yasal prosedürlere göre “ağır cezalık bir suçüstü hali olmadıkça üst aramasına tabi tutulamayan” avukatların üstü ve çantaları adliye girişlerinde aranmak istendi; bu “adaletsizliğe” direnen avukatlar da, Berkin’in hesabını soran niceleri gibi darp edildi, gözaltına alındı, işkenceye maruz kaldı.
Berkin katledileli, tam bir buçuk yıl oldu. Onun sesi, yüreği, adalet arayan inancı olanlar, bugün hala sokaklarda; hem Berkin hem de devletin adaletsizliğinde yitip giden nicesi için. Adaletsizliğin temeli olan devlet şimdi, adaletsizliğinin mabedi olan adliye saraylarında gerçeği karartmaya, katilleri aklamaya, adalet isteyenleri cezalandırmaya devam ediyor. Adliyelerde, okullarda, sokaklarda, meydanlarda ise Berkin için adalet isteyenlerin mücadelesi sürüyor. Çünkü Berkin hala direniyor; “Berkin Burada, Biz Buradayız!”
The post Berkin Burada Biz Buradayız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>