The post Sesli Tweet Geliyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sosyal paylaşım sitesi Twitter’a sesli tweet özelliği geliyor. Şimdilik yalnızca İOS cihazlardaki sürümünde kullanıma açılan bu özellikle kullanıcılar bundan sonra 140 saniyeye kadar sesli mesaj iletebilecekler.
Sesli tweet özelliğinin android işlemcili cihazlarda da çok yakında başlayacağı belirtiliyor.
The post Sesli Tweet Geliyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Geber” Diyen Müdür Görevden Alındı, Zihniyet Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Konuyla ilgili açıklama Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından geldi. Bakanlık açıklamasında “Dün sosyal medyada vatandaşımıza yönelik ifadeleriyle gündeme gelen İstanbul İl Müdür Yardımcısı Nail Noğay görevinden alındı. Noğay hakkında Bakanlık nezdinde soruşturma başlatıldı” denildi.
Açığa çıkan olayın yalnızca bir örnek olduğu, pek çok kişinin ihtiyaçlarını karşılama noktasında devletin bir çözüm sunamadığı aksine alay ettiği bir gerçek. Bu anlamda Noğay’ın görevden alınması ile devletin kendini temize çıkarmaya çalıştığı aşikar.
The post “Geber” Diyen Müdür Görevden Alındı, Zihniyet Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Anarşist Politik Örgütlenme’nin (APO) çağrısıyla 5-7 Temmuz arasında Atina’da gerçekleştirilen “Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival’e yaşadığımız coğrafyadan Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) ve Anarşist Kadınlar katılım gösterdi.
Festivalin 1. gününde IFA (Fransa) ve APO’nun katılımıyla “aşağıdan sosyal ve sınıfsal mücadeleler” başlıklı bir sunum gerçekleştirildi. Üniversitelerde çalışmalar yapan gençlik örgütlerinin katılımıyla “Anarşist öğrenci olmak ne anlama gelir?” başlıklı bir tartışma yapıldı. “Yunanistan’dan Türkiye’ye Özgürlük İçin Kadın Mücadelesi” başlıklı sunumda APO bileşeni kadın örgütlenmesi Patriyarka Karşıtı Grup’un önsözüyle Anarşist Kadınlar Türkiye’de ki kadının konumu ve kadın özgürlük mücadelesine dair bir sunum gerçekleştirdi.
Festivalin 2. gününde “Modern Totaliteryanizm, Savaş, Milliyetçilik ve Faşizm” başlıklı sunum, APO ve FAO (Slovenya ve Hırvatistan)’nun katılımıyla yapıldı. “İşgal evleri ve mücadelenin özyönetimle işleyen alanları” başlıklı sunum ise FAO ve Yunanistan’dan pek çok işgal evinin katılımıyla gerçekleşti. APO bileşeni bir yayın kolektifi tarafından çevrilen, Martha Ackelsberg’in Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) kitabına ve 1936 İberya Devrimi’ndeki kadınlara dair bir sunum gerçekleştirildi.
Festivalin 3. gününde “Devletin ve Kapitalizmin Doğayı Yıkım ve Yağmasına Karşı Mücadeleleler” başlıklı sunuma; Halkidiki’de altın madenine karşı, Mesochara’daki HES’e karşı, Epirus’taki petrol çıkarma girişimlerine karşı ve başka birçok bölgede ekolojik yıkıma karşı direnen yaşam savunucuları da katıldı. APO tarafından “Devlet Baskısı, Anti-terörist Yasalar ve OHAL” başlıklı bir sunum gerçekleştirildi. Zapatist Kadınların çağrısıyla Chiapas’ta 2018 8 Mart’ta 1.si gerçekleşen “Mücadele Eden Kadınların Uluslararası Toplantısı”nın aktarımı yapıldı.
Festivalin son sunumunu Devrimci Anarşist Faaliyet gerçekleştirdi. Sunumda Türkiye’de ki mevcut ekonomik, siyasi ve kültürel durum tespitinin ardından OHAL’le yükselen baskıya değinildi. Devletin ve kapitalizmin topyekun saldırısında karşı verilen bütünlüklü mücadele ve mücadele alanları anlatıldı.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Köyler boşaltılıyor, elleri arkadan kelepçeli insanlar yüzükoyun yerlerde yatırılıyor, askeri araçların içerisinden çocukların üzerine kurşunlar yağdırılıyor, uçaklar köyleri bombalıyor, evler basılıyor, yargısız infazlar yapılıyor, ormanlar yakılıyor…
Televizyonda “Bizimkiler” dizisi yok, tetris oyununun modası çoktan geçti, o yılların fenomen yarışması “Hugo’nun yerinde yeller esiyor, Eurovision şarkı yarışmaları artık eskisi kadar popüler değil, çünkü 90’lardan bahsetmiyoruz. 2015’teyiz.
Ali Yılmaz, hazırladığı “Karanlık Vardiya” kitabında, sanki 90’ları değil de günümüzü anlatıyor. Kitap temel olarak, Antonio Gramsci’nin devletin zora başvurmadan ‘nasıl yönetebildiğini’ açıklamak için kullandığı “hegemonya” kavramını ele alıyor. Devletin, baskı aracılığıyla politik iktidar egemenliğini sağlamasının yanı sıra, kültürel iktidarı aracılığıyla da ideolojik bir hegemonya kurduğundan söz ederken; insanların kendini ve çevresini yanılsama içinde algılamasını sağlayan bu gücü sorguluyor.
Kitapta hegemonya, rızanın örgütlendiği yani şiddet ya da zora başvurmadan inşa edilen süreçler olarak tanımlanıyor. Devletin kendi varoluşunu sürekli ve vazgeçilmez kılabilmek için, bazen baskıya bazen de rıza üretmeye başvurmasının örnekleri sıralanıyor bir bir. Toplumun genelinin nasıl olup da kendilerine doğrudan hiç de faydası olmayan, hatta zarar veren ekonomik, politik, sosyal ve kültürel söylemleri -kimi zaman toplumsal huzur adına, kimi zaman eskiye dönme korkusuyla, kimi zaman da din ya da laiklik elden gidiyor paranoyasıyla- can-ı gönülden destekleyebildiklerini açıklamaya yarıyor.
Karanlık Vardiya, Brezilya’da 1964 seçiminden sonra yapılan darbenin ardından “ölüm filoları”nın binlerce kişiyi öldürmesinden, Vietnam’da tarım arazileri ve ormanların kimyasal silahlarla bombalanmasına kadar birçok rıza üretme örneğinden söz ediyor. 1980 darbesinin de rıza üretme amacıyla yapıldığına değinirken, o yıllar boyunca, spor salonlarının, depolar ve kışlaların, nasıl sorgu ve işkence merkezlerine çevrildiğini anlatıyor.
Devletin tüm bu zorbalık ve dayatmalarına karşı, 90’lı yıllarda cezaevlerinden başlayarak, üniversitelerde, fabrikalarda ve özellikle Kürt coğrafyasında karşı koyuşlar ve direnişler engellenemedi ve etkisi günümüze kadar devam eden isyanlara dönüştü. Tüm yasaklamalara karşın 1 Mayıs’ta sokağa çıkılmaktan vazgeçilmedi. Grev yasağına rağmen 1986’da Netaş’ta iş bırakan işçiler bu süreç boyunca hem patrona hem de devlete meydan okudu. Sonraki yıllarda “işçi baharı” olarak ivme kazanan işçi eylemleri 1990’lı yılların özelikle ilk yarısında kamu işçilerinin de katılımıyla büyümeye başladı. Cezaevlerindeki tek tip kıyafet dayatması ise, açlık grevleri ve ölüm oruçları ile yanıt buldu ve devlete geri adım attırdı. Üniversitelerde de örgütlenmeyi engellemek için dayatılmak istenen, üniversite yönetimlerinin kontrolündeki “tek tip” öğrenci dernekleri sistemine karşı direnişe geçilerek işgaller gerçekleştirildi.
Tüm bu ve benzeri direniş ve karşı koyuşlar, devletin 80 darbesiyle birlikte sarsılmaz gibi gösterdiği hegemonyasını kırmaya başlayınca; devlet, bu kez de resmi kolluk ve istihbarat güçlerinin yanı sıra koruculuk sistemi gibi para-militer güçlerle ve JİTEM gibi, varlığını hep inkar ettiği kontrgerilla örgütlenmeleriyle tüm toplum kesimleri üzerindeki baskısını daha da arttırmaya koyuldu. Bir yandan da faşist baskı uygulamalarının gün yüzüne çıkmasını engellemek amacıyla diyaneti, hukuk ve eğitim sistemlerini seferber etti; özellikle medyayı bu psikolojik savaşın özel bir silahı olarak kullanmayı ihmal etmedi.
Polisin sokak eylemlerine yaptığı saldırılarda katlettiği insanlar, infazlar, ev baskınları, soruşturmalar, polis sayısının artırılması, gözaltında tecavüz ve ölüm, okullara çevik kuvvetin girişi, basına uygulanan sansür, gazetelerin kapatılması, birçok gazetecinin silahlı ya da bombalı saldırıda ya da işkencede öldürülmesi, JİTEM tarafından öldürülenlerin cesetlerinin ayaklarından iple tanka bağlanarak sürüklenmesi ve çırılçıplak teşhir edilmeleri, köy baskınları, köylülere dışkı yedirme, korucuların tehditleri, ceset kuyuları, Kürt siyasetçilerin öldürülmesi, partilerin kapatılması, yeni hapishanelerin inşaası, yeni karakolların yapımı, arazilerin mayınlanması, yaylaların yasaklanması, olağanüstü hal, köy boşaltmalar, ilçelere giriş çıkışın yasaklanması yalnızca Karanlık Vardiya kitabında sıralanan olaylar ya da 90´lardaki bir televizyon kanalındaki haberlerden aklımızda kalanlar değil, günümüzde de aktörleri değişmiş olsa da, benzer biçimde sürdürülen, devletin hegemonya politikası.
Mine Yılmazoğlu
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tüketim Kültürüne Karşı Yükselen Bir Barikat: “Rozbrat Kolektifi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Polonya’nın en uzun işgal deneyimlerinden biri olan Rozbrat, Poznan bölgesinde 21 yıldır bencilliğe karşı paylaşmanın, dayanışmanın sesi olmaya devam ediyor. Tüketim kültürüne karşı yükseltilen barikatlardan biri olarak varlığını sürdüren Rozbrat 1994 yılında özgür komünlerin konut sorunu karşısında yarattığı bir yaşam alanı olarak ortaya çıktı. Başlangıçta özgür komünlerin bir aradalığı şeklinde örgütlenen ev, şimdilerde parasız çalışan bir dükkanı, herkesin kullanımına açık bir kitaplığı, kolektif mutfağı ve toplantı, konser gibi etkinliklere ev sahipliği yapan sahnesiyle dev bir yaşam alanı.
Rozbrat’ın bulunduğu ıssız bölge 1995 yılına gelindiğinde bir çok konserin düzenlendiği, yaşanılan bir yer haline geldi. Bir sene sonra ise Rozbrat, bağımsız bir kültür merkeziydi. Politik belirginliği artan kolektif üyeleri, 1997 yılında Anarşist Federasyon’a katıldılar ve bir anarşist kütüphane kurdular. 2000 yılında ise artık, haftalık toplantılarda hem Rozbrat işgal evi, hem de Anarşist Federasyon’un anarşist karar alma süreçleri işletiliyordu.
Rozbrat gönüllüleri, Polonya’da yoğunluklu olarak 2009 ve 2010 yıllarında yaşanan kentsel dönüşüm projelerine karşı eylemler örgütlediler bunun sonucunda da devlet şiddetinin ilk hedeflerinden biri oldular. Gözaltılar, tutuklamalar ve yıldırma operasyonları Rozbrat’ın sesini kısmaya yetmedi.
Anarşist Federasyon’ın internet sitesinde Rozbrat şöyle tanıtılıyor:
“Rozbrat, Ponzan’da hatta bütün Wielkopolska bölgesinde kendine özgü bir bağımsız kültür merkezidir. Burada yürütülen faaliyetleri ticarileşmiş bir dünyada düşünmek bile zordur. Bu mekandaki bütün sosyal ve kültürel faaliyetler bağımsızdır: bağış, ödenek, sponsor olmadan; sistemin dışında, kendimiz için ve özgür düşüncemizi propagandası için, toplumsal farkındalığı dönüştürmek için.
Rozbrat böylece sistemin dışına çıkarken Poznan çevresine de uyum göstermiştir. Bazıları için iyi bir rastlaşma, başkaları için bir diken olmuştur. Kolektifin muhalif karakteri cezbedici olmuş ve bugün hala, kültürel ya da sosyal-politik düzeyde bağımsız eylem kültürünü yaratmak isteyen insanları çekmektedir.”
Rozbrat, devletten ve kapitalizmden arındırılmış, özgür yaşam alanları yaratma arzusunda birleşen insanların bir araya gelerek bu tahayyülleri gerçekleştirdiği alanlardan biri. Kolektif, üzerinde yaşadığımız dünyanın her yerinde egemen tüketim kültürünün tektipleştirdiği yaşamlara bir alternatif sunarken, bir yandan da ortaklaştığı düşüncelerin mücadelesini veren, üstelik bunu, sistemin yok edip terk ettiği bir alanda inşaa etmiş ve bu güne kadar sürdürmüş. “İster radikal olun, ister konformist, bu plastik pop kültürünün içinde olduğunuz sürece özgür olamazsınız” diyen Rozbrat, özgür havayı solumak isteyen ziyaretçilerini bekliyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Tüketim Kültürüne Karşı Yükselen Bir Barikat: “Rozbrat Kolektifi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>