sosyalist – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 31 Dec 2019 15:34:04 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/ https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/#respond Thu, 15 Nov 2018 19:24:35 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/ Liberter Kavramı Doğuyor Henüz 27 yaşındayken Fransa’daki 1848 ayaklanmalarına katılan Joseph Dejacque, ilk hapishane deneyimini bu olay sonrasında yaşamış, bu süreçte tanıştığı anarşist düşünürlerle beraber anarşist fikirleri geliştirmeye başlamıştı. Anarşist komünist bir anlayışı savunan ve dünya anarşizmine önemli katkılar sağlayan Dejacque, toplumsallaşmak için hareket eden anarşistlerin yanında yer almıştı. Joseph Dejacque, “liberter” kavramını da ilk […]

The post Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
CNT’nin 1910’da Barcelona’da gerçekleştirdiği kongre.

Liberter Kavramı Doğuyor

Henüz 27 yaşındayken Fransa’daki 1848 ayaklanmalarına katılan Joseph Dejacque, ilk hapishane deneyimini bu olay sonrasında yaşamış, bu süreçte tanıştığı anarşist düşünürlerle beraber anarşist fikirleri geliştirmeye başlamıştı.

Anarşist komünist bir anlayışı savunan ve dünya anarşizmine önemli katkılar sağlayan Dejacque, toplumsallaşmak için hareket eden anarşistlerin yanında yer almıştı.

Joseph Dejacque, “liberter” kavramını da ilk kez Proudhon’a eleştiri mahiyetinde yazdığı bir açık mektupta dillendirmişti. 1857 yılında yayınladığı “İnsan, Erkek ve Kadın Üzerine” adlı mektupta ayrıca Proudhon’u, aile içinde erkeğin kadın üzerinde kurduğu iktidarlı ilişkiyi görmediğini söyleyerek eleştirmişti: “Eğer konuşmak istiyorsan bizimle konuş, bilinen ve bilinmeyen hakkında, şeytan olan tanrı ve hırsızlık olan mülkiyet hakkında; ama erkek hakkında konuşurken onu despot bir ilah yapma, çünkü erkek şeytandır diye karşılayacağım seni. Ona azıcık bile zeka atfetme çünkü bu yalnızca işgal etme hakkıyla, aşkın ticarileşmesi ile ve tamamı kadından ve onun ruhundan gelen ürünlerin ve kapitalin kullanımıyla mümkün olmuştur. Ona sakın onun olmayan bir şey atfetme, ya da senin cümlelerinle söyleyeyim “mülkiyet hırsızlıktır” …sesini tersi için haykır, kadının erkek tarafından sömürülmesine karşı sesini çıkar!”

Joseph Dejacque, aynı zamanda devlet, din, mülkiyet, aile gibi yapıların birbirleriyle bağlantılı mekanizmalar olduğunu söyleyerek hepsinin ortadan kaldırılmasını savunmuştu. İşçinin çalıştığı kadarını aldığı kolektivist modelleri olumsuzlayarak komünist bir anlayışla herkesin yeteneği kadarını verip ihtiyacı kadarını alması gerektiğini düşünmüş ve Proudhon’un mülkiyet eleştirisinin komünist amaçlara doğru evriltilmesi gerektiğini belirtmişti.

Amerika’da Liberter Dergi

Joseph Dejacque, Fransa devleti tarafından sürgün edilmesinin ardından, 1852 yılında ilk önce Londra’ya oradan da 1956 yılında Amerika’ya gitmişti. 1858 yılında New York’ta “Journal du Mouvement Social La Libertaire” adlı bir anarşist gazete çıkartma girişimine girdi. La Libertaire gazetesi aynı zamanda “liberter” kavramının siyasi olarak kullanıldığı ilk yayındı.

Liberter Eşittir Anarşist

Bir sonraki “liberter” kavramı, “liberter komünizm” terimi ile 1880 yılında La Havre Fransa Bölgesel Anarşist Kongresi tarafından kullanılmıştı. Kongre tarafından bir sonraki yıl “Liberter veya Anarşist Komünizm” adlı bir manifesto yayımlanarak liberter komünizmin çerçevesi çizildi. Böylece liberter terimi yavaş yavaş anarşistlere alternatif olmaya başladı. Bu kullanımın yaygınlaşması da, özgürlükçülüğün bir dönem boyunca sadece anarşizmle anılmasından kaynaklı.

1895 yılında Sébastien Faure ve Louise Michel, Fransa’daki La Libertaire gazetesini yayınladı. Paris Komünü sonrası Fransa devletinin artan baskıları karşısında kendilerine “liberter” demek ve yayınlarında anarşizmden böyle bahsetmek, Fransa’daki anarşistler için stratejik bir tercihe dönüştü.

1900’lü yıllara gelindiğinde Kropotkin kendi ideallerini anlatırken “liberter-komünizm” ve daha sonra ise “anarşist-komünizm” kavramlarıyla makaleler yazdı. Vanzetti Amerika’da tutsak düştüğü yıllarda yazdığı bir mektupta şöyle dedi: “Sonuçta sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler ve IWW gibi hepimiz sosyalistiz. Bizimle diğer hepsi arasındaki temel fark, onlar otoriteryen, biz liberteriz; Onlar kendi devlet ya da hükümetlerine inanıyorlar; Biz hiçbir devlet ya da hükümetin olmamasına inanıyoruz.”

CNT ise 1919’da Zaragoza’da gerçekleştirdiği kongrede hedefini devrim ve liberter bir komünizm olarak vurguladı.

Sosyalist Liberterler

“Liberter” kavramı anarşistler dışında ilk kez, eski anarşist olan daha sonra kendisini “liberter sosyalist” olarak tanımlayan Francesco Saverio Merlino tarafından kullanılmıştır. Anarşist olduğu yıllarda avukatlık yapan Merlino, İtalya Kralı I. Umberto’yu suikast eylemi ile öldüren anarşist Gaetano Bresci’nin de avukatlığını yapmıştır. Ayrıca Errico Malatesta ile anarşizm fikirlerini geliştirme noktasında birçok kez beraber çalışmıştır. Daha sonrasında kendisini “liberter sosyalist” olarak adlandırmasının temel nedeni, kendisini parlamenter mücadele rüyasına kaptırmasıdır.

Yakın dönemde İngiltere’de 1960-1992 yılları arasında Solidarity grubu kendisini otoriter sosyalizme alternatif olarak görerek “liberter sosyalizmi” savunmuştur. Bolşevik Parti’nin Rus Devrimi’ni otoriter bir şekilde yönetmesiyle yaşanan olumsuz deneyimlere muhalefet eden bazı sosyalistler farklı yollar kullanmıştır. Örneğin “hiyerarşik olmayan bir işçi örgütlenmesi mümkün olur mu?” sorusuyla bu adımı atanlardan biri olarak Anton Pannekoek ve Paul Mattick gibi isimler sık sık “liberter sosyalist” olarak adlandırılmıştır. Fakat her ne kadar farklı arayışlara gidilse de marksizmin temelinde yatan otorite hiçbir zaman yıkılmamıştır. Bu arayışlar, “liberter sosyalizm” kavramı ile sadece bir umut olarak kalmıştır.

Böylece “liberter” kavramı anarşistlerden daha geniş kesimi niteleyen bir hale bürünmüştür. Sosyalizmin içindeki hiyerarşiye karşı birçok birey kendini böyle ifade etmeyi tercih etmiştir.

Kapitalistlerin “Liberteryen” Kavramı

Latince “liber” (özgür) kökünden türeyen liberal kavramı, siyasi ve ekonomik olarak liberter kavramından çok ayrı bir yerdedir. Kökü eski yunan sofistlerine dayandırılan kavram, modern anlamda ilk kez Adam Smith tarafından 1776 yılında yazılan “Milletlerin Zenginliği” kitabında “liberal ihracat ve ithalat sistemi” olarak kullanılmıştır.

1950’lerin Amerikasında ekonomist Murray Rothbard’ın manipülasyonları ve akademideki baskıları nedeniyle “liberteryanizm” kavramı, mülkiyet karşıtı anarşistlerin karşısında mülk savunuculuğu yapanların tanımı olmaya başlamıştır.

Murray Rothbard “Amerikan Sağının İhaneti” adlı kitabında bu durumu şöyle anlatmıştır: “1950’lerin sonunda biraz öne çıkmamızın memnuniyet verici bir yönü ise hatırladığım kadarıyla ilk defa, ‘bizim taraf’ düşman taraftan çok önemli bir kelimeyi ele geçirdi… ‘Liberter’ uzun zamandır sol-kanat anarşistin kibarcasıydı, yani özel mülkiyet karşıtı anarşistler, komünist ya da sendikalist cinsinden. Ama şimdi onu ele geçirdik. Üstelik daha düzgün bir biçimde, etimoloji bakış açısıyla; çünkü biz bireysel özgürlüğün ve dolayısıyla bireyin mülkiyet hakkının savunucularıyız.”

Tabi kavramın bu duruma düşmesi Joseph Dejacque’ın, Paris Komünarlarının, Louise Michel’in, Kropotkin’in, Vanzetti’nin, CNT Zaragoza kongresinde “Yaşasın liberter komünizm!” diye haykıran binlerce işçinin muhtemelen kemiklerini sızlatmıştır.

Liberter kavramının ortaya çıkışı, ilerleyişi ve geldiği son birbirlerinden çok farklıdır. Bu kavramı sahiplenmek, tarihteki liberter yoldaşlarımızı sahiplenmeye denk düşmektedir. 161 yıl önce özgürlüğü ön plana koyan bir kavram olarak ortaya çıkan, fakat iktidarlar ortaya çıktığından beri bir düşünce ve eylem olarak kendini var eden “liberterlik” yani özgürlükçülük; her ne kadar billboardlarda, reklamlarda, kapitalizmin tüketim çılgınlığını tanımlamakta kullanılsa da, gerçek anlamı ile birlikte yine anarşistler tarafından sürdürülen ilişki biçimlerinde var olmaya devam edecektir.

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

The post Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/feed/ 0
Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/#respond Wed, 15 Nov 2017 09:04:42 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ Farklı coğrafyalardaki özgürlük mücadeleleri içerisinde gelişmiş anarşist yayıncılık üzerine yaptığımız araştırmanın on altıncı bölümündeyiz. Anarşizm tarihinde yazıları ve mücadeleleriyle hepimizin için belki de en büyük ilham kaynakları olan Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin’in doğup büyüdükleri, daha sonrasında Bolşevik Parti tarafından yozlaştırılan ancak ezilenlerin mücadele tarihine hala ışık tutmaya devam eden Rus Devrimi’nin yaşandığı topraklardaki anarşist […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Farklı coğrafyalardaki özgürlük mücadeleleri içerisinde gelişmiş anarşist yayıncılık üzerine yaptığımız araştırmanın on altıncı bölümündeyiz. Anarşizm tarihinde yazıları ve mücadeleleriyle hepimizin için belki de en büyük ilham kaynakları olan Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin’in doğup büyüdükleri, daha sonrasında Bolşevik Parti tarafından yozlaştırılan ancak ezilenlerin mücadele tarihine hala ışık tutmaya devam eden Rus Devrimi’nin yaşandığı topraklardaki anarşist yayıncılığı inceliyoruz. Devrimin 100. yıl dönümünün konuşulduğu bu günlerde, sosyalist bir devletin sansürüyle baskılanmış anarşist yayıncılığın tarihini anlatmak bizim için tarihsel bir önem taşıyor.

 

Rusya’da Anarşizm

İşçi hareketinin karakterinde, doğmaya başladığı ilk yıllardan günümüze dek süregelen, biri otoriter diğeri anarşist olmak üzere iki karşıt eğilim olmuştur. Enternasyonal İşçi Birliği’nin içerisinde mücadele eden devrimciler arasında belirginleşen bu ayrışma, daha sonrasında mücadeleyi toplumsallaştırmak adına dünyanın farklı yerlerine dağılan bu insanların bulundukları yerlerdeki örgütlenme biçimlerine ve ideolojilerine doğrudan etki etmiştir.

Tabii ki söz konusu etki bu topraklardaki alışkanlıklar ve yaşam biçimleriyle de paralel bir form kazanır. Yıllarca Obşçina ismini verdikleri dayanışma ilkesine dayanan komünal topluluklarda yaşayan, Mir ismindeki köy konseyleri aracılığıyla kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olan bir halkın devrimci geleneği tabii ki anarşizm geleneğiydi.

Ruslardan oluşan ilk anarşist örgüt Uluslararası Kardeşlik örgütünün bir parçası olarak İsviçre’de kuruldu. Rusya’da kurulan ilk örgütler ise 1890’lı yıllarda ortaya çıkmaya başladı.

O dönemde Bakunin, işçi birlikleri ve köy komünlerinden oluşan bir federasyon kurmak için farklı farklı yerlerde isyanlar örgütlüyor, Cenevre’deki Devrimci Rus Anarşistleri Topluluğu’nun Narodnoe Delo (Halkın Davası) isimli gazetesine yazılar yazıyordu. Kropotkin ise sürgündeydi, Khleb i Volya (Ekmek ve İrade) gazetesine yazılar gönderiyordu.

1917 yılına kadarki süreçte anarşistler Rusya ve çevresinde özellikle sendikalar içerisinde örgütlendiler, Şubat Devrimi’ne bu sendikaları ve öz örgütlenmeleriyle katıldılar. Volin ve birçok anarşist, devrimin etkisiyle Rusya’ya döndü. İlk sovyetlerin kuruluşunda yer aldılar. 1918 yılında Harkov’da kurulan Nabat Konfederasyonu’yla birlikte anarşist örgütler bir federasyon çatısı altında birleşmiş oldu.

Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği dönemden itibaren anarşistlere yönelik büyük bir şiddet dalgası başladı. Sadece 11-12 Nisan baskınlarında 500’den fazla anarşist tutuklandı. 40 kişi yaralandı; birçoğu sürgün edildi, direnenler ise infaz edildi. 1925 yılından sonra Sovyet iktidarının egemen olduğu yerlerde hiçbir anarşist faaliyete izin verilmedi.

Anarşist Yayınlar

Rusya’da anarşist yayıncılığın tarihine bir başlangıç noktası belirlemek güçtür. Kropotkin ve Bakunin’in ilk dönem yazıları biliniyor, kitap formatında ise 1873’te Bakunin’in “Devlet ve Anarşi”si ve birçok broşür basılıp dağıtılmaya başlandı.

1917’ye kadar elden ele dağıtılan yasaklı yayınlar, bu yıldan itibaren devrimci dönüşümün etkisiyle daha rahat dağıtılmaya başlandı. Anarşist yayınlar içerik anlamında geniş bir çeşitliliğe sahipti. 1918 yazında Rusya genelinde 130 bölgede faaliyet yürüten örgütler ve gruplar tarafından çıkarılan 55 gazete ve dergi bulunuyordu. Özellikle Kiev, Kharkov ve Krasnoyarsk’ta geniş bir dağıtım ağı vardı.

Golos Truda (İşçi Sınıfının Sesi)

1911 yılında ABD’de yaşayan göçmen Rus anarşistleri tarafından yayınlanmaya başlayan Golos Truda ilk yıllarında New York’ta Anarko-Sendikalist Propaganda Birliği’nin yayın organı olarak kullanılırken, Rus Devrimi’nin etkisiyle yazar kadrosu politik aftan yararlanarak Petrograd’a gittiğinde politik alanda da kendi ismiyle hareket etmeye başladı. Anarko-sendikalizm; fırıncılar, nehir ulaşım işçileri, dok ve tersane işçileri, posta/telgraf işçileri, metal işçileri, tekstil işçileri, matbaacılar ve demiryolu işçileri arasında önemli bir etkiye sahipti.

Golos Truda, Rusça yayın yapan anarşist yayınlar arasında en geniş okur kitlesine ulaşmış gazetelerden biri olarak sayfalarında bölge anarşizmi üzerinde etkili isimlere yer verdi. G.P. Maksimov, A.M. Shapiro, Anna Vladimirova, N.I. Pavlov, Gregory Rayva gibi isimlerin yazıları düzenli olarak yayınlandı. Amerikalı anarşist çizer Robert Minor’ın toplumsal adaletsizliklere dair çizimleri de gazetenin görsel gücünü artırıyordu.

Golos Truda gazetesi ve yayın kolektifi, 1911 ila 1917 yılları arasında New York, 1917–1918 yılları arasında Petrograd ve 1918 yılında Moskova’da farklı zamanlarda aylık, haftalık ve günlük periyotlarda olmak üzere üç ayrı bölgede yayın yapmış dinamik bir ekibe sahipti. Birkaç yıl Sovyet iktidarının baskısı altında anarşist propagandanın diğer yayın organları gibi el altından dağıtıldıktan sonra 1929 yılında Stalin tarafından yayın hayatına tamamen son verildi.

Volin 1917’de gelecek günleri öngörüyor; “Devlet sosyalistleri, yani merkezi ve otoriter liderliğe inanan insanlar olan Bolşevikler; bir kez kendi güçlerini pekiştirip yasallaştırdıklarında ülkenin hayatını ve halkı tepeden yönetmeye başlayacaklar. Sizin Sovyetleriniz zamanla merkezi hükümetin basit araçları haline gelecek. Kısa süre içinde her türlü muhalefeti demir yumrukla ezecek otoriter bir siyasetin ve devlet aygıtının kurulduğunu göreceksiniz… -Bütün iktidar sovyetlere- sloganı bir süre sonra -bütün iktidar parti önderliğine- sloganına dönüşecek…”

Golos Truda’dan


Nabat

Yayın hayatı boyunca Nabat Anarşist Örgütler Konfederasyonu’nun sesi olan Nabat, Mahnovist hareketin siyasi çizgisini belirginleştirdiği bir yayın organıydı. Nabat’ın yayın ekibinde E. Zaidner-Sadd, Volin, P. Moglia gibi isimler inisiyatif aldı. Nabat’ta Ukrayna’nın Özgür Toprakları’ndan haberler, Anarşist Gençlik Kongresi bildirileri, döneme dair farklı örgütlenmelerin siyasi tartışmaları da içerikte önemli bir yer tutuyordu. Nabat Konfederasyonu’nun dağıtılmasıyla birlikte bu yayın da sona ermiş oldu. Yayın yönetmeni Aaron Baron tutuklandı.

“Biz Ukrayna gençliği, kendimizi çeşitli çevrelerde örgütleyerek, etkili bir üretici çalışma uğrunda birleşmeliyiz. Karşılıklı yardım ve dayanışma -insanlığın ilerlemesinin güçlü motorlarıdır bunlar- adına böyle bir birlik zorunludur. Ve buna ulaşmak için Ukrayna’daki tüm anarşist gençlik gruplarının kongresini toplamalıyız.

Varsın altında toplandığımız kara bayrak, bizleri köleleştirmiş olan eski ve çürümüş tüm kurumların yıkımı ve ölümü anlamına gelsin! Varsın sözlerimizin ve ortak özlemlerimizin gücü, şimdi dağılmış ve devrimci yaratıcılıktan yalıtılmış olan tüm gençliği birleştirsin. Dünya gençliği, devrimci ve kültürel çalışma için birleşelim!”

Nabat’tan

 

Burevestnik (Fırtına Kuşu)

1917 ve 1918 yılları arasında yayın yapan günlük gazete Burevestnik, kardeş gazetesi Anarhiya (Anarşi) ile birlikte Moskova Anarşistler Federasyonu’nun yayın organı oldu. Maksim Gorki’nin “Fırtına Kuşunun Şarkısı” isimli şiirinden esinlenerek bu ismi aldı. Apollon Karelin, Iosif Bleikhman, Abba Gordin ve V. L. Gordin, A.A. Karelin, Ya Masalski ve Viktor Triuk’un yazılarının yayınlandığı gazetenin yoğunluklu olarak Vyborg, Kronştad, Kolpino ve Obukhovo bölgelerinde olmak üzere 25.000 civarı bir tirajı vardı. Başkentin Petrograd’dan Moskova’ya kaydırılmasıyla Anarhiya ve Burevestnik merkezi yerlerde yayın yapan iki büyük anarşist yayın haline geldi. Gazetenin ideolojik hattını geliştirdikleri Pan-Anarşizm teorisiyle bilinen Gordin kardeşler ve Bakunin takipçilerinin radikal görüşleri belirliyordu.

“Her şeyi kendi ellerine almadığı sürece, şimdiye dek olduğu gibi, köle kalacağını bil. Ancak özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, ancak evleri, fabrikaları ve dükkanları kendi eline alarak köleliğin baskısından kurtulacaksın.

Tüm üretim işçilere! Kahrolsun Kurucu Meclis! Kahrolsun Otorite! Yaşasın Anarşist Komün; Barış, Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik!”

Burevestnik’ten


Vol’ nyi Kronstadt ve Svobodnaia Kommuna

Svobodnaia Kommuna, Petrograd Anarşist-Komünistler Federasyonu’nun yayın organıydı ve bölgedeki anarşist eğilimler arasında anarşist-komünizmin temsilcisiydi. I. S. Bleikhman ve E.Z. Dolinin gibi yazarların yazıları yayınlandı. Vol’nyi Kronstadt ise özgür Kronştad denizcilerinin yayınlandığı bir gazeteydi. Ne yazık ki uzun süre yayınlanamayan bu gazetede N. Petrov, Stepan Stepanov gibi yazarların ağırlıklı olarak edebiyat ve anarşist propaganda ağırlıklı metinlere yer verildi.

Sovyet iktidarı döneminde Rusya’da 1980’li yılların sonlarına kadar anarşist hareket büyük bir baskı ve yok etme politikasıyla karşı karşıyaydı. İlk kez yıllar sonra 1987’de Moskova’da Anarko-Sendikalist Obşçina kuruldu, sonrasında 1989’da öğrenci ve öğretmenler tarafından Anarko-sendikalistler Konfederasyonu (ASK) ve daha sonra Anarşist Komünist Birlik (AKRU) faaliyete geçti. Günümüzde hala irili ufaklı yayıncılık faaliyetleriyle söz konusu örgütlenmeler ve gruplar Rusya’da anarşizmin propagandasını yapmaya devam etmektedir.


Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/feed/ 0
Devrimci Anarşist Faaliyet’in Referandum Üzerine Birinci Bildirisi: “REFERANDUMA DAİR” https://meydan1.org/2017/02/26/devrimci-anarsist-faaliyetin-referandum-uzerine-birinci-bildirisi-referanduma-dair/ https://meydan1.org/2017/02/26/devrimci-anarsist-faaliyetin-referandum-uzerine-birinci-bildirisi-referanduma-dair/#respond Sat, 25 Feb 2017 21:52:37 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/26/devrimci-anarsist-faaliyetin-referandum-uzerine-birinci-bildirisi-referanduma-dair/ Anarşistler ilkesel olarak oy kullanmaz ve seçimlere katılmazlar SEÇMENE DAİR: Bir oy ile politikleşmek; parti ya da başkan seçimlerinde bir oyluk kampanyaların parçası olarak politikleşmek. Türkiye’de yapılan son seçimlerde seçmenin %87’si seçimlere katılmıştır. Seçimlere katılanların sayısı 49 milyon, katılmayanların sayısı ise yaklaşık 9 milyondur. Sistem değişikliği için önümüzde yapılacak olan referanduma katılım da benzer sayılarda […]

The post Devrimci Anarşist Faaliyet’in Referandum Üzerine Birinci Bildirisi: “REFERANDUMA DAİR” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşistler ilkesel olarak oy kullanmaz ve seçimlere katılmazlar

SEÇMENE DAİR:

Bir oy ile politikleşmek; parti ya da başkan seçimlerinde bir oyluk kampanyaların parçası olarak politikleşmek. Türkiye’de yapılan son seçimlerde seçmenin %87’si seçimlere katılmıştır. Seçimlere katılanların sayısı 49 milyon, katılmayanların sayısı ise yaklaşık 9 milyondur. Sistem değişikliği için önümüzde yapılacak olan referanduma katılım da benzer sayılarda olacaktır.

Seçmen için seçimlere katılmak ne demektir?

Seçimli sistemlerin tümünde, çoğunluk olan iktidar olur. Demokraside, çoğunluğun iktidarı demokratiktir. Çoğunluk olan iktidardır, azınlık olan ise iktidar olamamıştır. Çoğunluğun ve azınlığın ilişkisi, seçimler sürecince iki ayrı yöntemin tartışması şeklinde sürmüştür. Tartışmadıkları tek şey ise seçimlerdir. Seçimler bir grubun toplumu “ben-biz yönetmek istiyoruz” sözüyle başlayan, diğer grubun ise “hayır ben-biz yönetmek istiyoruz” sözüyle karşılık bulduğu bir iddiadır. Seçimler, iddianın taraflarının anlaşarak başlattığı seçmen sayma sürecidir ve seçmenler olmadan gerçekleşemez. Hangi tarafın seçmeni diğerinden çoksa, toplumun yönetimi de o tarafta olacaktır. Seçmen, bu iddialaşmada sadece sayısal bir değerdir. Bu sayısal değer gündelik yaşamında birçok sorunu çözmeye çalışarak yaşayan vatandaş için önemsenecek bir değer değildir. İddialaşmanın tarafları seçimlerdeki katılımı arttırmak için, vatandaşı, sayılan seçmen sıfatından çıkarıp iddianın içine sokmak isterler. Böylece iddiaya katılım artacaktır. Katılımın artması, bir sayı olan seçmenin, öncelikle iddiayı ve sonrasında ise seçimleri ve daha da sonrasında seçimlerin sonucunda oluşacak iktidarı içselleştirmesini sağlayacaktır. Seçmen kazansa da kaybetse de seçimin sonucunu ve seçilmiş tarafın iktidarını kabullenecektir. Vatandaşın bu kabullenmesi, seçimlerde iddialaşan her grubun kazanımıdır. Seçimi kazanan hükümetini sürdürdükçe, kaybeden de muhalefetini sürdürecek ve her iki taraf da bir dahaki seçimleri bekleyeceklerdir.

Seçmen sorumluluğu ne demektir?

Vatandaşın toplumun yönetimine katılması demektir. Atacağı bir oyla toplumun sosyal, ekonomik ve siyasal yönetimine katıldığını sanan seçmen, sorumluluk safsatasıyla yaratılan bu sistemle anlaşacaktır. Anlaşma basittir; kullandığın oy kazansın ya da kaybetsin sen kazanana, yani haklı iktidara, yönetilme hakkını sunmalısın. Bu, kullanacağın bir oyla onaylayacağın anlaşmanın sorumluluğudur.

Seçmenlerin bir oy ile eşitlenmesi ne demektir?

Seçimler sınıflar arası çatışmada bir yanılgı yaratır. Seçimler 1400 lira maaş verilen bir işçiyle 14.000 lira maaş verilen bir mühendisi ve hatta bu işçi ve mühendisin “bir” üretiminden 140.000 lira kazanan patronu bir oy ile eşitleme yanılgısını yaratmaktadır. Aylarca süren ve bir günde biten bu yanılgının ardından toplumsal yönetimde hiçleşen ezilenler, seçilmiş tüm yönetimlerin sömürüsünü yaşarlar.

AKP’nin senelerdir süren genel yönetimi süresince de yeni yasalarla işletilen taşeronluk sisteminin, CHP yerel yönetimlerinde de işlediği aşikardır. Yaklaşık 20 senedir yapılan tüm seçimlerde en yüksek oyu alan bu iki partinin sınıfsal çelişkideki pozisyonları benzerdir. Aralarından birinin hükümet ve diğerinin muhalefet olması, sınıfsal çatışmayı olumlu ya da olumsuz etkilemeyecektir. 140.000 lira kazanan patronun toplumsal yönetime etkisi her daim daha fazla olacak, kapital sahibi olarak yönetime sahip olanlarla sürekli ilişkileri sürecektir. Emeğine 1400 lira verilen işçinin ise yönetime etkisi olmayacaktır. Bir oy ile başlayan ve biten yanılgının bir anlık “bu toplumda ben de varım” mutluluğu ise gündelik yaşamın sosyal ve ekonomik gerçekliğiyle sonlanacaktır.

Kalifiye seçmen olmak ne demektir?

Toplumda çoğunluk kesime ait olmak demektir. Seçimlere giren her grup için toplumun çoğunluğunu oluşturan kesim, seçimin sonucunu belirleyecek olan kitledir. Kitlenin özellikleri, seçim propagandalarının eksenini de belirler. AKP de CHP de, toplumda çoğunluğu oluşturan Türk, Sünni, milliyetçi-ulusalcı gibi toplumda genel geçer değeri olan kesimleri kazanmayı amaçlar. Kalifiye seçmenin dışında kalan seçmen ise, kitle sayısına oranla daha az oy demektir. Bu, kalifiye olmayan seçmenin, seçim propagandalarında ikincil önemde kalması anlamındadır. Böylece vatandaşın sosyal ve ekonomik kimliği, onun seçmenlik derecesini belirlemiş olur.

MUHALEFETE DAİR:

Seçimlerde iktidara muhalefet olmak ne demektir?

Seçimlerde iktidara muhalefet olmak, geçmiş seçimlerde seçilmemişsin ve gelecek seçimler için umutlusun demektir.

Seçimli sistemlerin tümünde seçime en az iki grubun katılımı gereklidir. Kazanan ve kaybedenin belli olacağı seçim gününe kadar iki grup birbirlerine muhaliflerdir. Kazananın iktidar olması paralelinde kaybeden ise muhalefet olacaktır.

Parlamenter sistemde parlamento içerisinde AKP’nin tüm kararlarına karşı koyan CHP, AKP’nin yaptığı yönetim uygulamalarını, devletin işleyişine ve toplumun yaşamına olumsuz olan etkilerini gündeme getirir. Muhalefetin parlamento içindeki bu misyonu iktidara zıt bir propaganda yapmasını da sağlar. Muhalefetin seçmenle kurduğu salt ilişki artık budur; çünkü seçmenle bir oy için başlattığı anlaşma, seçimleri kaybetmesiyle sonlanmıştır.

Parlamento dışındaki muhalefet ise, muhalefetinin varoluşunu seçimleri kazanan iktidara karşı koymaya dayandırmaz; parlamento dışı muhalefetin dayanağı emperyalizm-kapitalizm karşıtlığıdır. Söz konusu muhalefet, Marksist Leninist sınıf çerçevesinde sınıfsal çatışmanın tarafıdır. Sınıfsal çatışmanın burjuvazi karşısında işçi sınıfının iktidarıyla sonlanacağı devrim için mücadele ederler. Mücadele stratejileri içinde seçimlerde parlamenter muhalefetle pratik bir taraflaşmadan yanadırlar. Bir strateji olarak seçimi savunan devrimci muhalefet, seçim süresince toplumu örgütleme olanağını vurgular. Vatandaşın seçim süreçlerinde bir oy ile yaşayacağı politikleşmeden faydalanabileceğini savunur. Marksist Leninist toplamında bilimsel sosyalist örgütlenmeler, yorum farkları dışında, stratejik olarak seçimlerin kullanılmasını savunur.

HDP Kürt halkının parlamentodaki temsiliyetinin ötesinde devrimci muhalefetin de toparlandığı bir kuruma dönüşmüştür. HDP 1 Kasım genel seçimlerine kadar katıldığı seçimlerde seçmen sayısını sürekli olarak arttırmıştır. Artık parlamentoya bir parti olarak katılma şartı olan %10 seçmen sayısına ulaşabilmekte ve parlamentoda bir parti olarak bulunabilmektedir. Kendi birincil seçmeni olan bölge halkından aldığı oy sabitleşmiştir. Metropollerden alacağı oylarla %10-11 arası iniş çıkışlar yaşamaktadır. Yalnız 1 Kasım ile beraber başlayan TC’nin Kürt Hareketi ile iç ve dış politikalarında karşı karşıya kalması süreci, seçilerek parlamentoya giren HDP’nin yasal-yasa dışı yöntemlerle parlamentodan çıkarılmasıyla sonuçlanmıştır. Seçilmişlerin dokunulmazlıklarına rağmen birer birer yargılanıyor ve tutuklanıyor olması, kural koyucunun yani devletin kendi kurallarını değiştirebilme serbestliğinin göstergesidir. Bir başka gösterge ise genel seçimlerin yanı sıra yerel seçimlerde seçilerek belediye başkanlığını kazanan HDP’li belediyelere kayyum atanmasıdır. Devlet iç ve dış stratejileri paralelinde seçimleri ve seçilmişleri hiçleştirerek, temsili demokrasilerin bir yönetilme yanılgısı olduğunu ispatlamaktadır.

7 Haziran seçimlerinde hepimizin bir parçası olduğu bütünlüklü bir isyan sürecinin, sokak eylemlerinin, yavaş yavaş sandığa sıkıştırıldığını gördük. CHP’den Vatan Partisi’ne varoluşsal olarak olağan karşılayacağımız bu sıkışmanın anlaşılmaz ve karmaşık tarafı, HDP’nin topluma yaptığı sokak değil sandık telkiniydi. Sokak eylemlilikleri toplumsal bir şekilde sürerken seçim kampanyaları içinde erimekte, Kobanê’nin kurtuluşu bile kampanyaya sıkışmaktaydı. Her gün sokağa bir kampanyanın parçası olarak değil kendini gerçekleştirmek için çıkanlar, sokaktan önce sandığın binalarına sonra evlerinin bulunduğu apartmanlara girdiler. HDP, bir oyla bir gün değil, bir direnişle her gün politikleşenlerden “Haydi AKP diktatörlüğüne son” diyerek oy kullanmasını istedi. Seçim kampanyaları, kullanılan oylar ve değişmeyen sistem, değişmeyen devlet diktatörlüğünde birer birer umutsuzluğa dönüştü. “Bu düzen böyle gelmiş böyle gider” söylevi dillerden dillere yayılır olmadı mı? Umudu sokaktan sandığa sıkıştırılanlar ve umudu oy kullanmak sananlar, şimdi, bu yanılgıyı bir başka seçimle tekrarlamak istiyorlar. Oy, umut değil seçmenin politikleşme yanılgısı; seçimler ise adalet ve özgürlük için umut değil, toplumun yönetilme yanılgısıdır.

İKTİDARA DAİR

Seçimler iktidarın ya sürmesi ya sonlanması demektir. Her iktidar toplumun tümünün onayını almak ister, bu onay seçimlere katılarak verilir.

Art arda seçimleri kazanan AKP’nin sürekli çatırdama senaryolarıyla geçirdiği bir iktidar döneminde, zamansız bir referandum seçim sürecindeyiz. Bu zamansız seçimler yani standart periyotta olmayan seçimler, AKP’nin sevdiği seçimlerdir. İktidar olmanın çoğunluk olmanın serbestliğiyle kurgulandığı; iktidarın kurallarını kendinin koyduğu ve beğenmediği kuralı kaldırdığı bir seçim sürecinin daha içindeyiz. Bu referandum, AKP’nin üçüncü referandumu ve AKP bunu da kazanırsa, toplumun şekillendirmesinde önemli bir pozisyonda kazanmış olacaktır. AKP’nin seçim stratejilerinde en önemli ayrıntı kendi seçmen sayısını artırmasını istemesinin yanı sıra seçime katılan seçmen sayısına da artırmak istemesidir. İktidar kendisine muhalif olanların duygu ve düşüncelerini önemsemiyormuş gibi davransa da gerçekte önemser; çünkü iktidarın en çekindiği şeylerden birisi toplumsal onayı alamamaktır. İktidar zaten kendisi için oy kullanan seçmenin onayını almıştır. Muhalif olan seçmenin onayını alması için muhalif seçmenin seçime katılması yeterlidir. Muhalif seçmenin seçime katılmış ve kaybetmiş olması, seçim sonuçlarının meşruluğunu sağlayacaktır. Çünkü meşru olmayan bir iktidar, iktidar olamaz. Kendi iktidarı için en çekineceği şey seçimlere katılımın düşük olması demektir. Direk ya da dolaylı boykot AKP’nin gerçek korkusudur. Bunun için AKP katılımı artırmayı genel gerilimi artırmaya endekslemiştir. Kendi propagandasını yaparken provakatif söz ve eylemlerle muhalefeti gererek, seçmenler arası cepheleşmeyi artırır. Cepheleşme artıkça seçime katılım da artacaktır.

BİZ ANARŞİSTLERE DAİR:

Seçimlere katılmamak tarafsızlık mı demektir?

Yönetme ve yönetilme ilişkisini reddeden anarşistlerin, toplumun yönetimi için yapılan seçimleri de reddetmesi gerekmektir. Bu bir tarafsızlık değil, yöneten ve yönetilenin olmadığı bir dünya için mücadeleye taraflaşmak demektir. Seçimin özgür irade yanılgısı yarattığı aşikardır. Özgür iradesiyle toplumsal yönetime yakınlaştığını ve etki ettiğini düşünen birey, bu yanılgı ile gündelik gerçeklerden uzaklaşacaktır. Bireyin yaşadığı adaletsizliklere, tutsaklıklara, yoksulluğa ve yoksunluklara uzaklaşarak daha itaatkarlaşması kaçınılmazdır. Bireyin yadsındığı toplum anlayışının yarattığı adil ve özgür olmayan bu dünya düzeninde, toplumun yönetiminin seçimle belirlenmediği toplum yoktur. Seçmene sunulan seçenekler bellidir ve seçmenin seçimi ne olursa olsun değişmeyen belli başlı gerçekler vardır:

1) Emeğini ve zamanını satarak yaşamak zorunda olanların, yani ezilenlerin, yönetime etkisi yoktur.

2) Ezilenler için seçim sonrası yönetimlerin uygulamalarında fark yoktur.

3) Kapital sahiplerinin yönetim sahipleriyle çıkar birlikleri vardır.

4) Her toplumda kronikleşmiş iktidar ve muhalefet potansiyeli olan aileler, aşiretler, ideolojik partiler, mezhepler ve etnisiteler vardır. TC’de bu Türk Kürt, Sünni, Alevi, laik, muhafazakar gibi şekillenmiştir.

5) İktidar, devlet-şirket ilişkisinin düzenlenmesinden sorumludur. Bu sorumluluğunu yürütme, yargı ve kolluk kuvvetleri gibi organlarını kullanarak yapar. Bu, ezen ezilen ilişkisinin istenilen sabit şeklinin sürekli savunulması sorumluluğudur. TC’de ve diğer dünya devletlerinin hangisinde seçimleri kazanan iktidarın ezilen sınıfı ezen sınıftan kolladığı deneyimlenmiştir? Seçilmiş muhafazakar, liberal ve hatta sosyalist hiçbir iktidar, ezilenler sınıfının çıkarlarını gözetmemiştir.

Anarşistler seçimlerde oy kullanarak -kullandıkları oy kazansa da kaybetse de- seçimi kazananın iktidarını onaylamayı savunamazlar. Anarşistler, Marksist Leninist bilimsel sosyalistler gibi seçimler süresince seçim kampanyalarına katılarak toplumun örgütlenmesini bir stratejiye dönüştürmezler. Seçimlere katılan taraflar, halkın adalet ve özgürlük taleplerinin tümünün seçim söylevlerinde kapsandığı ve seçimi kazanmaları sonrasında bunun karşılanacağı yanılgısını yaratırlar. Bir yanıyla kapsamlı talep anlamı taşıyan seçim kampanyasının bireysel ya da örgütsel destekçisi-dayanışmacısı olmak, bu yanılgının yayılması sağlamaktır. Seçim sürecini faydalanacak bir fırsata çevirmeyi istemek seçim sisteminin yani bu yanılgının propagandasını yapmak istemektir. Anarşistler, toplumu oluşturan bireyleri oy kullanmama sorumluluğuna çağırmalıdırlar. Bu çağrı, bireyin kendi iradesini, ayrıca adil ve özgür bir dünya isteğini bir partinin ya da başkanın iradesine bırakmama sorumluğudur. Böylesi bir sorumluluk bir güne değil her güne yayılacak bir politikleşmenin başlangıcıdır.

Devrimci Anarşist Faaliyet’in Referanduma Dair Yayınlanan Birinci Bildirisi

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

The post Devrimci Anarşist Faaliyet’in Referandum Üzerine Birinci Bildirisi: “REFERANDUMA DAİR” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/26/devrimci-anarsist-faaliyetin-referandum-uzerine-birinci-bildirisi-referanduma-dair/feed/ 0
“DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/#respond Mon, 20 Feb 2017 15:26:40 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/ Her Kriz Bir Seçim, Her Seçim Bir Kriz Doğuruyor! Popülist sağın küresel çaptaki yükselişiyle beraber, demokrasi kavramı da liberallerin elinden muhafazakarlara geçiyor. Daha dün seçimleri ve halk oylamalarını temel ilke olarak edinen liberaller, bugün ABD’de ya da yaşadığımız topraklarda olduğu gibi seçimlerin meşruluğunu sorgular hale geliyor. Liberaller ve benzerleri demokrasinin ilkelerini, demokrasinin kendisinden üstün tutarken; […]

The post “DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

demookratorluk

Her Kriz Bir Seçim, Her Seçim Bir Kriz Doğuruyor!

Popülist sağın küresel çaptaki yükselişiyle beraber, demokrasi kavramı da liberallerin elinden muhafazakarlara geçiyor. Daha dün seçimleri ve halk oylamalarını temel ilke olarak edinen liberaller, bugün ABD’de ya da yaşadığımız topraklarda olduğu gibi seçimlerin meşruluğunu sorgular hale geliyor. Liberaller ve benzerleri demokrasinin ilkelerini, demokrasinin kendisinden üstün tutarken; muhafazakarlar da seçilmiş olmanın güveniyle demokrasinin kendisine sahip çıkıyor. Son dönemlerde, birçok yerde seçimlerden zaferle çıkan popülist sağ, tıpkı yaşadığımız topraklarda olduğu gibi sıkıştığı her noktada sandığı ve demokrasiyi işaret ediyor. İçerisinde liberalinden sosyalistine ve hatta merkez sağına kadar geniş bir yelpazeyi barındıran muhalifler de, gösterilen sandığa güle oynaya gidiyor ve son zamanlarda büyük bir hüsranla geri dönüyor.

Hal böyle olunca da her seçim yeni bir krize, her kriz de yeni bir seçime kapı aralıyor. Toplumsal mücadelelerin alanları da bu tartışmaların ve birbirini izleyen seçimlerin gölgesinde gitgide daralıyor.

Bir Başkanlık Hikayesi de Gambiya’dan

Demokrasinin kendisi, bütün dünya halklarına “en doğrusu” olarak dayatıldığından bu yana, kavram, iktidara oynayan herkesin diline pelesenk oldu. Kimisi seçimlerle iktidara gelirken; kimisi de demokrasi taşıyarak iktidarını meşrulaştırdı. Bazıları da işlemeyen demokrasi anlayışını yeniden inşa etmek için ülkenin yönetimine el koydu.

Yakın zamanda da bir başka “başkanlık sevdalısı” Gambiya Devlet Başkanı Yahya Jammey, kaybettiği seçimin sonuçlarını tanımadığını belirterek, ülkede OHAL ilan etmiş, “Allah’ın izniyle” ülkeyi bir milyar yıl daha yöneteceğini söylemişti. Öyle olmadı, Jammey’in kendisi 11 milyon dolar parayı da yanına alarak özel uçağıyla Gine’ye kaçtı. Rakibi ve bir iş adamı olan Barrowa, batının ve Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun desteğiyle koltuğuna kavuştu. Sözüm ona, demokrasi yine zafer kazandı.

Fakat tesadüf şuydu ki, bu başkanlık sevdalısı adam da bir demokrasi aşığıydı. 1994 yılında 29 yaşında “demokrasi aşığı” bir teğmen olarak demokrasiyi ülkesinde yeniden tahsis etmek için ülke yönetimine el koymuş ve hemen ardından yapılan seçimleri açık ara kazanarak, ta ki ülkeyi terk edene kadar, başkanlık koltuğuna sıkı sıkı yapışmıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki, demokrasi Gambiya’ya Jammeh’ten çok çok önce İngilizler tarafından taşınmıştı.

Eğer Biri Size Demokrasi Getireceğini Söylüyorsa, Direnmeye Hazır Olun

Anlaşılacağı üzere yukarıda bahsettiğimiz demokrasi, bir işleyiş, bir katılım süreci ya da fikirlerin temsili değildir. Demokrasi iktidarlar arasında elden ele dolanan bir kıyafettir. Bunu kimi zaman muhafazakarlar, kimi zaman liberaller giyer ama mutlak bir şey vardır ki, o da, kıyafetin içinde bütün çıplaklığıyla zorbaların, iktidarların durduğu gerçeğidir.

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post “DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/feed/ 0
Anarşist Yayınlar Dizisi (4) : Çin’de Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2015/11/03/anarsist-yayinlar-dizisi-4-cinde-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2015/11/03/anarsist-yayinlar-dizisi-4-cinde-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/#respond Tue, 03 Nov 2015 18:50:42 +0000 https://test.meydan.org/2015/11/03/anarsist-yayinlar-dizisi-4-cinde-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/   ÇİN’DE ANARŞiST YAYINLAR   Dört yıl süren ve yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiği birinci dünya savaşından sonra devrimle yıkılan Çarlık Rusyası İmparatorluğu’nun yerine yeni bir güç geçti. Bu yeni iktidarın adı Bolşevik Partiydi. Partinin ideolojisi olan Bolşevizm, dünya devrimci hareketinde ve özelde Çin devrimci hareketinde bir kırılma yarattı. İşçilerin özgürlük mücadelesinin söylemleriyle hareket eden […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (4) : Çin’de Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

ÇİN’DE ANARŞiST YAYINLAR

 

Meydan Gazetesi - Anarşist Yayınlar Dizisi (4) Çin'de Anarşist Yayınlar - Zeynel Çuhadar

Anarşizmin, bir düşünce ve hareket olarak kendini var ettiği dünyanın bütün topraklarındaki yayıncılık faaliyetlerini bölge bölge incelediğimiz ve söz konusu topraklardaki mücadelenin tarihi paralelinde bir anarşist yayınlar külliyatı çıkardığımız yazı dizimizin dördüncü bölümüne geldik. Geçtiğimiz aylarda yayınladığımız diğer dosyalarda örgütlendikleri topraklardaki halkların özgürlük mücadelesinde edindikleri rolle görece diğer coğrafyalara göre daha belirgin gelenekleri incelemiştik. Bu sayıda ise iktidarların sansürlediği, görmezden geldiği, üzerini örttüğü ama uzun yıllar Çin’deki ezilenlerin sözü ve eylemi olan anarşizmin yayıncılık tarihini inceledik.


Dört yıl süren ve yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiği birinci dünya savaşından sonra devrimle yıkılan Çarlık Rusyası İmparatorluğu’nun yerine yeni bir güç geçti. Bu yeni iktidarın adı Bolşevik Partiydi. Partinin ideolojisi olan Bolşevizm, dünya devrimci hareketinde ve özelde Çin devrimci hareketinde bir kırılma yarattı. İşçilerin özgürlük mücadelesinin söylemleriyle hareket eden bu iktidarı daha önce teorik düzlemden öte ayrılıklar yaşamamış anarşist hareket de ezilenlerin tiranlarını yıkmasının verdiği coşkuyla selamlamıştı. Ancak Çin devrimci hareketindeki kırılma yaşanmadan önce, kökeni Uzak Doğu uygarlıklarının doğuşuna varan kadim düşüncelere kadar uzanan ve yirminci yüzyılın başlarında örgütlü bir hareket olmuş anarşizmin etkisi büyük oranda hissediliyordu. Öyle ki Çin’de “toplumsal devrim” denilince akla anarşistler geliyordu.

Sonradan Çin Komünist Partisi’nin kurucusu olarak tanınacak Mao Zedong dahi anarşist Yeni Halkın Araştırmaları Derneği’nin çalışmalarına dahil olmuştu.

1920’li yıllara kadar anarşistler ve az sayıdaki marksist, sosyalist gruplar birbirlerinin aynı mücadeleyi veren fakat farklı araçlar kullanan devrimciler olarak aynı safta görüyorlardı.

Çin anarşizmine kaynaklık eden iki temel eğilim vardı. Bir grup anarşist Shūsui Kōtoku’nun Japonya’da verdiği anarşist devrim mücadelesinden etkilenerek onun anarşizm ile doğu halklarının kadim kültürleri arasında köprü kuran görüşlerini benimsiyorken diğer grup Paris’te geliştirdikleri düşünceleri doğrultusunda kurulan bu bağlantıya itiraz ediyor, bunun geleneğin üstesinden gelmesi gerektiğine inandıkları anarşizme katkı sağlamayacak bir düşünce olduğuna inanıyorlardı.

TAOİZMİN ETKİSİ

Dünyanın dört bir yanında devletler tarafından yeri geldiğinde yalan, hile, illüzyon gibi “ılımlı” yeri geldiğinde ise şimdilerde yaşadığımız topraklarda tekrardan deneyimlediğimiz gibi organize bir şiddet dalgasıyla baskılanan halkların özgür yaşam arzuları, farklı coğrafyalarda farklı isimler/akımlar çerçevesinde haykırıldı. Uzak doğu topraklarında ise doğayla uyum içerisindeki, devletsiz özgür bir dünya tasvirine ilk olarak Taoizm düşüncesinde rastlarız. Taoistler evreni sürekli bir akış olarak tasvir etmişler ve en erdemli yaşama şeklinin bu ilkeler doğrultusunda süren bir yaşam olduğuna inanmışlardı. Buna karşılık Konfüçyüsçüler ve Legalistler ise güçlü, merkezi bir devlet iktidarını ve bürokrasiyi savunmuşlardı.

İşte bu akımların ortaya çıkışının üzerinden yıllar geçtikten sonra yaşadıkları topraklarda verdikleri mücadelede kendi kültürlerinden izler bulan anarşistler, Tien-i Pao adlı gazete etrafında birleşmişlerdi. 1907 yılında yayın hayatına başlayan gazete, Japonya’da 12 anarşist yoldaşıyla birlikte devlet terörüyle katledilen Shūsui Kōtoku’dan etkilenmiş bir grup genç anarşist tarafından kurulmuştu. Tien-i Pao’da yayınlanan yazılar köylü isyanları geleneğine ve vaktiyle kurulan özyönetim topluluklarına göndermeler yapıyordu. Malatesta’nın “Anarşi” kitabını Çince’ye çeviren Chang Chi de bu grubun bir parçasıydı.

Buna karşılık kendilerine Paris grubu adını veren Hsin Shih-Chi (Yeni Yüzyıl) dergisi etrafında birleşen anarşistler, anarşizmi Çin’i modernleştirecek ve geleneğin üstesinden gelmesine yardımcı olacak bir düşünce olarak görüyorlardı. Yoğunluklu olarak Mihail Bakunin ile Pyotr Kropotkin’in düşüncelerinden etkilenmişlerdi. Li Shih-tseng, Chang Ching-Chiang, Wu Chin-hui isimli anarşistlerin yazar kadrosunda yer aldığı Hsin Shih-Chi de Tien-i Pao gibi 1907 yılında yayın hayatına başladı. Üç yıl boyunca aralıksız yayınlandı. Özellikle Paris grubundaki anarşistlerin yakın ilişkide olduğu Kropotkin ve onun merkeziyetçiliğe karşı, federalist düşünceleri Çin devrimci hareketinde derin izler bıraktı.

Çin’de anarşizmin erken dönem tartışmalarının etkisinde hareket gitgide büyümeye ve toplumsallaşmaya devam etti. 1900’lü yılların ilk çeyreğiyle birlikte Hsin Shih-Chi’yi okuyarak anarşist harekete katılan Liu Szufu (Shin-fu), Hui-Ming Lu(Halkın Sesi) isimli gazeteyi yayınlamaya başladı. 1919 yılında Emma Goldman’ın bir makalesinden derinden etkilenerek anarşizmi benimsediğini açıklayan ünlü edebiyatçı Ba Jin’in (Pa Chin) yazıları, Halkın Çanı isimli dergide anarşist teori ve pratik hakkında yazıları yayınlandı. Yine bunların yanında hararetli tartışmaların ve kurulmaya başlanan Çince anarşist külliyatın devamı olarak farklı yayınlar raflarda yerini almaya başladı. 1930’lı yılların sonlarında yayınlanan ve Çin radikal siyasetindeki kırılmadan önceki son büyük anarşist yayın organı olma özelliğindeki Jingzhe ve Fukien’deki öğrenciler tarafından çıkarılan Tzu Chin’den de burada bahsetme gerekliliği hissetmekteyiz.

Uzun yıllar sosyalist iktidarlar tarafından baskılanan devlet karşıtı düşünceler irili ufaklı bir çok yayın organıyla ve deneyimlenen yaşam pratikleriyle hala yaşamaya devam ediyor.

Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (4) : Çin’de Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/11/03/anarsist-yayinlar-dizisi-4-cinde-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/feed/ 0