soykırım – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 03 May 2021 17:51:27 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Tigray Soykırımına Karşı Anarşistlerden Uluslararası Dayanışma Çağrısı https://meydan1.org/2021/05/02/tigray-soykirimina-karsi-anarsistlerden-uluslararasi-dayanisma-cagrisi/ https://meydan1.org/2021/05/02/tigray-soykirimina-karsi-anarsistlerden-uluslararasi-dayanisma-cagrisi/#respond Sun, 02 May 2021 15:11:47 +0000 https://meydan1.org/?p=72010 Hazinesinin en önemli geliri kahve olan Etiyopya devletinin yüzyıllardan bu yana Tigray halkına uyguladığı soykırıma ve Starbucks şirketi üzerinden Tigraylıların yaşadığı sömürüye karşı Afrika Boynuzu Bölgesi Anarşistleri’nin yaptığı dayanışma ve doğrudan eylem çağrısını sizlerle paylaşıyoruz. Afrika’nın Boynuz Bölgesi Anarşistleri’nden, Cinsel Saldırı, Katliam, Soykırım… Kasım ayından bu yana, Etiyopya devletinin askerleri ve müttefik güçleri Tigray bölgesinde […]

The post Tigray Soykırımına Karşı Anarşistlerden Uluslararası Dayanışma Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hazinesinin en önemli geliri kahve olan Etiyopya devletinin yüzyıllardan bu yana Tigray halkına uyguladığı soykırıma ve Starbucks şirketi üzerinden Tigraylıların yaşadığı sömürüye karşı Afrika Boynuzu Bölgesi Anarşistleri’nin yaptığı dayanışma ve doğrudan eylem çağrısını sizlerle paylaşıyoruz.

Afrika’nın Boynuz Bölgesi Anarşistleri’nden,

Cinsel Saldırı, Katliam, Soykırım…

Kasım ayından bu yana, Etiyopya devletinin askerleri ve müttefik güçleri Tigray bölgesinde bir soykırıma girişti. Devlet binlerce insanı bombalıyor, katlediyor, askerleri sistematik bir şekilde onlara tecavüz ediyordu. Yiyecek yardımları tahrip edilerek bölgedeki insanlar açlığa mahkum edildi. Mültecilerin kaçması engellendi. Bölgenin dışarıyla iletişimi ve yardımı tamamen kesildi.

Tigraylı bir adam elinde küçük taşınabilir radyo tutuyor, bilgi kirliliğine rağmen haberleri duymaya çalışıyor.

Bölgenin dışarısında Tigray halkı etnik kimliklerinden ötürü şiddete ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Pasaportları iptal edildi ve işlerini kaybettiler. Sosyal medya soykırımcı devletler için vazgeçilmez propagandalarla dolu: devletin açıkça yürüttüğü nefret propagandası, bir sürü sorgulamayan destekçi ve sahte bilgi ağlarıyla sağlanıyor.

Tigraylıların ve Etiyopya devletinden baskı ve şiddet gören diğer grupların çağrılarına yanıt olarak, soykırıma karşı merkezsiz ve küresel bir çaba yaratılmaya çalışılıyor. Bu, ulusların ve sınırların ötesinde gerçek bir dayanışma anlamına geliyor.

Aynı zamanda Etiyopya devletinin bu soykırım için kullandığı maddi imkanları da ortadan kaldırmalıyız. Bunun bir yolu, devletin en büyük yabancı döviz ve doğrudan finansman kaynağı olan kahveyi gelirlerini azaltmak. Üretilen bu kahvenin en büyük alıcısı Starbucks. Şirket düzenli olarak ticari marka lisansını ve piyasayı doğrudan kontrol ederek hazinesine milyonları dolduran Etiyopya devletiyle ticaret yapıyor. Soykırıma karşı tüm dünyada dayanışma içerisinde olanlar bu akışı kesmek için harekete geçmeli.

Bir İmparatorluk Tarihi

Tigray halkı Etiyopya İmparatorluğu’ndan ilk şiddet ve baskı görenler değil. Modern Etiyopya devletinin sınırları birçok yerli halkı kapsıyor. İmparatorluğun ezen çoğunluğu kendi kültürlerini daha fazla empoze etmeye çalıştıklarından beri binlerce yıl merkezi devlet oluşumları sorun getirdi. 19 ve 20. yy’da Avrupa devletlerinin sömürgeci saldırılarına en fazla direnen Etiyopya İmparatorluğu, yine etnik Amhar seçkinleri tarafından hükmedilen aynı imparatorluktu.

Son imparator Haile Selassie Amhar kültürüne dayanan bir Etiyopya milliyetçiliğini vahşice empoze etme girişimlerinde bulunmuştu. 1970’lerde tahttan indirildikten sonra bu politikalar devam etti ve askeri darbeyle iktidara gelen Marksist-Leninist Derg yönetiminde daha korkunç boyutlara ulaştı.

Derg hükümet görevlileri resmi üniformalarıyla.

Ulusal Özgürlük Koalisyonu, Tigray, Eritra, Oromia ve diğer bölgelerde bulunan partileri ve askeri yapıları birleşmeye yöneltti, 1991’de Derg hükümetini devirdiler ve bir “etnik federalizm” sistemi kurdular.

Etnik özerklik temelinde dokuz federe devlet kuruldu. Fakat etnik gruplar arasındaki sağlanan bir ölçüde “eşitlik” etnik anlaşmazlıkları gidermedi. Farklı grupların dağınık ve birbiriyle örtüşen coğrafyasının temsil edilememesiyle beraber sayısız grubun kendi bölgelerine sahip olamayacak kadar az sayıda olması yangını körükledi. Etnik anlaşmazlıklar politik tartışmalarla oldukça iç içe girmeye başladı.

Etiyopya’nın en büyük etnik grubu Oromolar yüzyıllarca sistematik ayrımcılığa maruz kaldılar. Derg’i devirmek için diğer parti ve askeri yapılarla bir araya gelen Oromo esaslı bir parti erkenden yeni yönetim koalisyonunun dışına itilmişti. Etnik federalist sistemdeki bazı yeni özerkliklere rağmen ayrımcılık hala yaygın durumda ve geçtiğimiz yıl gibi yakın bir zamanda devasa eylemler vahşi misillemelerle karşılandı. Politize olmuş birçok Oromo birlik olup Etiyopya İmparatorluğu’nu devirmeyi savunuyor.

Geleneksel elbiselerle süslenmiş bir Oromo kadın.

Yakın zamanda, Tigray’daki en büyük siyasi parti olan Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin (TPLF) hükümetten çekilmesiyle yeni bir yönetim koalisyonu oluştu. Önceki koalisyonun geri kalanı Abiy Ahmed önderliğinde yeni Refah Partisi’ni oluşturmak için birleştiler. Mevcut hükümet “Etiyopyalı” kimliğini yükselten merkezi bir devlet kurmak için “etnik federalizm”i ortadan kaldırmaya çalışıyor. Güçlü etnik temelli politik partiler bu amaç için büyük bir engel. Abriy’in hükümeti politik gündeminde zaferini tutmak için hem TPLF hem de Tigray halkı ile topyekün savaş halinde olan medyanın ve savaş makinesinin gözünde bütün Tigray halkını TPLF partisiyle aynılaştırdı.

Abiy’in yurtiçinde milliyetçi bir dayanak inşası, yurtdışından gelen desteği koruma çabalarıyla tamamlandı. Ne kadar ironiktir ki komşu Eritra’nın totaliter hükümeti ile yüzyıllardır süren anlaşmazlığı bitirdiği için Nobel Barış Ödülü’nü kazanmıştır. Şiddetli direniş Derg’in devrilmesini takip eden süreçte Eritra Etiyopya’dan ayrıldığından beri yatıştı. Tigray’da Eritralı siyasi göçmenlerin varlığı ve önceki savaşın hala devam eden öfkesi Abiy’in barış ortaklarını soykırım için ideal birer işbirlikçi yaptı. Eritra kara kuvvetleri bazı korkunç katliamlardan, köylerin yağmalanmasından, yıkılmasından sorumludur.

Kahve İmparatorluğu Büyütüyor

Günümüzde Etiyopya’da her imparatorluk inşa etme projesi koyu bir milliyetçi dayanağa ihtiyaç duyuyor. Yine de modern küresel sisteminde Etiyopya’nın imparatorluğu küçük ve bazen de sömürülmüş bir oyuncu. Proje kapsamlı yabancı sermaye ve destek gerektiriyor. Şehirleri bombalayan dronelar, kitle mezarları kazdıran mermiler, tüm bunları aklamak için gereken medya altyapısı. Tüm bunlar için para gerekir.

Bu paranın bir kısmı yabancı yardım olarak gelebilir, veya Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi küresel kapitalist kurumların şu anda onaylamaya çalıştığı kredi olarak. Gerçi Etiyopya devleti için paralarının çoğu ihracattan geliyor. Etiyopya kralının ihracatı kendi ürettiği bir ürün: kahve. Bir milyar ABD doları yani ülkenin toplam ihracatının %30’u kahve ihracatı üzerinden dünyadaki seksen farklı ülkeye gönderildi.

Merkezi devletin ticarette ağır, kazançlı bir eli var. Ticaret borsasını yönetiyor. Büyük alıcılarla doğrudan diplomasi ve pazarlık yürütüyor. Etiyopya devleti Etiyopya kahvesinin dikkat çekici adıyla bazı uluslararası markaları bile elinde bulunduruyor. Bu isimleri kullanarak özel kahve satan şirketler hükümete kullanım ücreti ödemek zorunda.

Bu fonlama borusunu korumak Etiyopya devletinin işleyişi için çok önemli.

Harekete Geç

Tigray’da sürmekte olan soykırıma karşı mücadele edenler Abiy Ahmed’in savaş hazinesini azaltmak için Etiyopya kahvesini boykot çağrısı yaptılar. Küresel olarak en büyük ve en görünür alıcı Starbucks. Şirket her yıl milyonlarca ABD doları değerinde Etiyopya kahvesi satın alıyor, yalnızca çok küçük bir miktarı doğrudan çiftçilere gidiyor. Soykırım sürerken, bu para katliamı besliyor.

Tigray’daki askeri işgal sürerken Etiyopya kahvesini satın almasını durdurmak için Starbucks’a karşı küresel bir eylem haftasına çağırıyoruz.

Lise Anarşist Faaliyet (LAF) “Afrika Boynuzu Anarşistleri”nin çağrısıyla hazırlanan videonun Türkçe çevirisini yayınladı.

1 Mayıs’tan 7 Mayıs’a kadar dünyanın her yerindeki yoldaşlarımızdan çeşitli taktikler şeklinde dayanışmayı teşvik ediyoruz.

Starbucks’a karşı doğrudan eyleme geçmek ve soykırımı durdurma çağrısını yaymak için ne yapabilirsin?

  • Afiş, buğday ezmesi (yapıştırıcı), grafiti, ve/veya pankart asmak için arkadaşlarınızı toplayın.
  • Mağazaların grev hattını tutun, belki işçilerle örgütlenebilirsiniz.
  • Büyük yerel bir yürüyüş veya gece Starbucks mağazasına otonom eylemler örgütlemeye çalışın.
  • Yaşadığınız şehirde Etiyopya veya Eritra büyükelçiliği veya konsolosluğu var mı? Eyleminize neyi dahil edebileceğinizi düşünün.

Eğer Tigray, Oromo ve diğer diyaspora topluluklarının olduğu bir bölgede yaşıyorsanız, lütfen iletişime geçin. Birçok büyükşehirde mevcut hükümete karşı eylem düzenleyen yerel bir sosyal merkez vardır. Sıklıkla sosyal medyada bu eylemleri araştırın ve dayanışmaya katılın.

Çeviri: Umut Adnan Aydemir

The post Tigray Soykırımına Karşı Anarşistlerden Uluslararası Dayanışma Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/05/02/tigray-soykirimina-karsi-anarsistlerden-uluslararasi-dayanisma-cagrisi/feed/ 0
Ermeni Soykırımı’nı Anlatan ‘The Promise’ Vizyona Girdi https://meydan1.org/2017/04/26/ermeni-soykirimini-anlatan-the-promise-vizyona-girdi/ https://meydan1.org/2017/04/26/ermeni-soykirimini-anlatan-the-promise-vizyona-girdi/#respond Wed, 26 Apr 2017 15:15:48 +0000 https://seninmedyan.org/?p=3431 1915 Ermeni Soykırımı’nı anlatan Hollywood yapımı The Promise filmi, ABD’de vizyona girdi. Başrollerinde Christian Bale, Oscar Isaac ve Charlotte Le Bon gibi oyuncuların olduğu filmi, Hotel Rwanda’nın da yönetmenliğini yapmış olan Terry George yönetti. Türkiye’de çekilme olanağı bulunmadığı için Malta, İspanya ve Portekiz’de kurulan setlerde çekilen filmin, Ermeni Soykırımı’nı anlatan şimdiye kadarki en yüksek bütçeli yapım […]

The post Ermeni Soykırımı’nı Anlatan ‘The Promise’ Vizyona Girdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

1915 Ermeni Soykırımı’nı anlatan Hollywood yapımı The Promise filmi, ABD’de vizyona girdi. Başrollerinde Christian Bale, Oscar Isaac ve Charlotte Le Bon gibi oyuncuların olduğu filmi, Hotel Rwanda’nın da yönetmenliğini yapmış olan Terry George yönetti.

Türkiye’de çekilme olanağı bulunmadığı için Malta, İspanya ve Portekiz’de kurulan setlerde çekilen filmin, Ermeni Soykırımı’nı anlatan şimdiye kadarki en yüksek bütçeli yapım olduğu belirtiliyor.

The Promise’in Türkiye’de vizyona girmesi beklenmiyor. Film derecelendirme sitesi IMDB’de, sosyal medyada örgütlenen Türkiye’den kullanıcılar, filme düşük not vererek alt sıralarda kalmasına çalışıyorlar.

The post Ermeni Soykırımı’nı Anlatan ‘The Promise’ Vizyona Girdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/04/26/ermeni-soykirimini-anlatan-the-promise-vizyona-girdi/feed/ 0
” Soykırımı Tanımak” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2016/06/20/soykirimi-tanimak-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2016/06/20/soykirimi-tanimak-ilyas-seyrek/#respond Mon, 20 Jun 2016 12:43:42 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/20/soykirimi-tanimak-ilyas-seyrek/ “Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirildiği 1915’te, farklı  devletlerin de dahil olduğu politikaları doğrultusunda hayata geçirilen Ermeni Soykırımı, içinden geçtiğimiz süreçte de devletlerin pazarlık politikalarında “önemli bir başlık” oluşturuyor. “Soykırım” sözcüğünün telaffuz edilip edilmeyeceği, haftalardır tartışma konusu olurken, yaşamını yitiren yaklaşık 1.5 milyon insanın ve geride kalanların acısı, yine bu politikalar sonucu toplumsal hafızada belirsizleştiriliyor. Devletlerin soykırımı […]

The post ” Soykırımı Tanımak” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Soykırımı Tanımak İlyas Seyrek

“Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirildiği 1915’te, farklı  devletlerin de dahil olduğu politikaları doğrultusunda hayata geçirilen Ermeni Soykırımı, içinden geçtiğimiz süreçte de devletlerin pazarlık politikalarında “önemli bir başlık” oluşturuyor. “Soykırım” sözcüğünün telaffuz edilip edilmeyeceği, haftalardır tartışma konusu olurken, yaşamını yitiren yaklaşık 1.5 milyon insanın ve geride kalanların acısı, yine bu politikalar sonucu toplumsal hafızada belirsizleştiriliyor. Devletlerin soykırımı tanımasına ve bu “tanımadan” kendilerine politik fayda devşirmelerine dair, yazarlarımızdan İlyas Seyrek’in gazetemizin 34. sayısında yer alan “Soykırımı Tanımak” başlıklı yazısını, “güncelliğini koruması” bağlamında, Ermeni Soykırımı’nın 106. yıl dönümünde tekrar paylaşıyoruz.” 

Modern devlet, sahip olduğu topraklar üzerindeki hakimiyetini, kendisinin ürettiği ve biçimlendirdiği bir “ulus” üzerinden meşrulaştırır. Siyasi, kültürel, dini ve ekonomik anlamda bu ulusun egemenliği oluşturulmaya çalışılır. Bu amaç için de hakim ulusla aynı dil, kültür ve dine sahip olmayan toplumları/halkları hakim “ulus”a ve onun değerlerine entegre etmek, onları asimile etmek veya katliama/soykırıma tabi tutmak, ulus devletin başlıca uğraşlarıdır.

Devletlerin ulus devlet modeliyle yaptıkları katliam ve soykırımlar o devletlerin kanlı tarihlerinin birer parçasını oluşturur. Günümüzdeki iktidarlar ise miras aldıkları siyasi yapının coğrafyadaki meşruluğunu ve hakimiyetini koruyup koruyamadığına göre kanlı tarihi kabullenir ya da reddederler. Ayrıca devletlerin uyguladığı bu katliamlar/soykırımlar, başka ulus devletlerce iç ve dış politikalardaki çıkarlar bağlamında bir hamle olarak kullanılmak üzere kınanır, soykırım olarak kabul edilir ya da reddedilir.

İktidarların ve devletlerin kendi siyasi öncüllerinin tarihini kabullenmek ya da başka devletlerin katliamlarını kınamak gibi hamleleri kuşkusuz 2. Dünya Savaşı ile gelen yıkımın acılarını sarma maksatlı “barışçıl” politikalar yürütme -daha doğru ifadeyle, daha sessiz, görünmez sömürü ve savaş politikası yürütme- amacı da taşımaktadır.

Uluslararası Politik Hamle Olarak Soykırımı Tanımak

Devletlerin parlamentolarında başka coğrafyalarda gerçekleşen katliamları/soykırımları tanıması konusu son olarak Alman Federal Meclisi’nin 1915’de gerçekleşen Ermeni Soykırımı’nı tanımasıyla konuşulmaya devam ediyor. Açıkçası, Almanya Başbakanı Merkel TC’ye sürekli gelip gidiyorken, TC ile göçmen konusunda anlaşmaya çalışıyorken TC’nin vize serbestisi ve göçmenlerin TC’ye kabulü konusunda Avrupa’ya yönelik sert açıklamalar yapıyorken gerçekleşen bu hamle, zamanlamasıyla birlikte dikkat çekiyor.

Alman Federal Meclisi’nin aldığı karar sonrası TC yetkilileri ise Ermeni Soykırımı üzerine tartışmaktan ziyade, Almanya’nın yaptığı katliamlar üzerinden tartışmalara girişiyor. Aynı tepkiyi daha önce de gösteren TC, Fransa’nın 2006 yılının Ekim ayında Ermeni Soykırımı’nın inkarını suç sayan bir yasa tasarısını görüşmesine karşı olarak Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamları hatırlatmıştı. CHP Bolu milletvekili Tanju Özcan Fransa’daki yasa tasarısına karşı hamlede bulunarak “Cezayir Soykırımı’nı inkar edenlere 1 yıl ile 5 yıl arası hapis öngören” yasa tasarısını TBMM’ye sunmuştu.

Soykırımlar konusunda uygulanan bu ve benzeri politik hamleler sadece Almanya ve TC’ye özgü değil elbette. Başka devletlerin başka katliamlarla/soykırımlarla ilgili, zamanlaması oldukça manidar, buna benzer hamlelerini de görmek mümkün.

Ukrayna Parlamentosu’nun 1944’teki Kırım Tatar sürgününü 12 Kasım 2015 tarihinde soykırım ilan etmesi, 2014’te Rusya ile Kırım konusunda yaşanan gerilimin ve Kırım’ın Rusya’ya katılmasının bir karşı hamlesi olarak sayılabilir.

Srebrenitsa kentinde yaşayan Bosnalıların Sırp Cumhuriyet Ordusu tarafından 1995 yılında katledilişi, 8 Temmuz 2015’te BM Güvenlik Konseyi’nce görüşülmüşse de Rusya’nın kararı veto etmesiyle, katliam, soykırım olarak kabul edilmemişti. Rusya’nın aldığı bu karar Sırbistan devleti ile kurduğu iyi ilişkiler ve o dönem Batılı devletlerle Kırım konusundaki giriştiği tartışmalarla birlikte düşünüldüğünde dış politikaların bir parçası olmuştu.

1915 Ermeni Soykırımı’nın 23 Nisan 2015 tarihinde Suriye Parlamentosu’nca tanınması ise 2011’den beri süregelen Suriye’deki savaşla ilgili TC’nin uyguladığı politikalar, “Kardeşim Esad” ilişkisinden “katil Esed” hitabına geçiş ve muhaliflere olan açık desteğiyle doğrudan ilişkili.

Ermeni Soykırımı’nın tanınmasıyla ilgili bir başka ilgi çeken örnekse ABD’den. 1987’de ABD’de Temsilciler Meclisi ve Senato’nun aldığı soykırım kararı, dönemin ABD Başkanı Ronald Regan tarafından veto edilmişti. Bu politik nedenler, ABD ve TC arasında gelişen ilişkiler ve Reagan’ın o dönemki TC Başbakanı Turgut Özal ile benzer neo-liberal ve muhafazakar politika ve ekonomi anlayışı oluşturmaktaydı.

Soykırımların tanınmasıyla ilgili bu olaylar, birer rastlantının çok ötesinde ve bu soykırımların tekrar yaşanmasını önlemek ve küresel anlamda barışın sağlanması için atılan adımlar olmanın aksine, devletlerin güncel çıkarları ve politikalarıyla oldukça ilintili hamleler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, devletlerin birbirlerinin soykırımlarını karşılık verircesine tanıması; tanımaların sembolikliği ve dönemsel çıkarların güdülüyor oluşunun birer göstergesi olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Devletlerin birer politik araca dönüştürdüğü soykırımların tanınması ya da tanınmaması, yapılan soykırımların gerçekliğini değiştiremez. Soykırımlar devletlerin parlamentolarınca onanarak değerli hale gelecek, ya da değersizleşecek; tanınmalarla anılmaya başlanacak ya da halkların hafızalarından silinebilecek olaylar değildir.

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Soykırımı Tanımak” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/20/soykirimi-tanimak-ilyas-seyrek/feed/ 0
Devlet Tehcire Hazırlanıyor – Halil Çelik https://meydan1.org/2016/02/10/devlet-tehcire-hazirlaniyor-halil-celik/ https://meydan1.org/2016/02/10/devlet-tehcire-hazirlaniyor-halil-celik/#respond Wed, 10 Feb 2016 06:40:26 +0000 https://test.meydan.org/2016/02/10/devlet-tehcire-hazirlaniyor-halil-celik/ Bir gariptir devletlerin hikayeleri. Aynı iktidar temellerinden oluşmuş aynı yöntemlerle kabul ettirirmeye çalışırlar iktidarlarını. Mesela işgal ederler halkların yaşam alanlarını. Çerokiler, Çikasovlar, Çoktavlar, Krikler ve Seminoleler gibi kabilelerin yaşam alanlarını gasp ederek bu yaşam alanı üzerine kurulan ABD gibi veya Keltlilerin yaşam alanlarından biri olan İrlanda’yı işgal eden Roma İmparatorluğu ve İngiltere devletleri gibi. Katliamlar […]

The post Devlet Tehcire Hazırlanıyor – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
TEHCİR

Bir gariptir devletlerin hikayeleri. Aynı iktidar temellerinden oluşmuş aynı yöntemlerle kabul ettirirmeye çalışırlar iktidarlarını.

Mesela işgal ederler halkların yaşam alanlarını. Çerokiler, Çikasovlar, Çoktavlar, Krikler ve Seminoleler gibi kabilelerin yaşam alanlarını gasp ederek bu yaşam alanı üzerine kurulan ABD gibi veya Keltlilerin yaşam alanlarından biri olan İrlanda’yı işgal eden Roma İmparatorluğu ve İngiltere devletleri gibi.

Katliamlar yaparlar mesela. 1794’te Varşova’da 20.000 Polonyalı’yı katleden Rus devleti gibi; 1838’de 300 Aborjin yerlisini katleden Avustralya devleti gibi; Aralık 1937’de 26.000 Nanking’liyi katleden Japonya devleti gibi.

Soykırım vardır devletlerin yöntemlerinde. 1920-30 yılları arasında Nordik ırkının arılığını korumak gibi bir safsata yüzünden Tater(Göçer) kadınlarını zorla kısırlaştırmış, insülin ve elektroşok yöntemleri ile soykırım yapmıştır Norveç devleti. Almanya devleti Büyük Alman İmparatorluğu’nu kurmak ve mükemmel Alman ırkını yaratmak safsatalarına sığınmış ve farklı etnik kökenden 21 milyon insanı topluca kurşuna dizmiş, toplama kamplarında, fırınlarda yakmış, gaz odalarında zehirlemiştir.

Bizim coğrafyamızda kurulan devletlerin de tarihinde vardır işgal, katliam, soykırım. Ama buralarda bir başkadır adı sanı her şeyin. Üçünü de içinde barındıran bir yöntem vardır mesela: TEHCİR. Tehcir, Osmanlı’dan bu yana Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu’da uygulanır. Hicret’ten gelir tehcir. Hani şu Müslümanların İslam yok olmasın diye Kureyş kabilesinin zulmüne karşı Mekke’den Medine’ye kısa süreliğine göç ettikleri hicret.

Osmanlı İmparatorluğu devleti, tehciri kutsal kitaba dayandırır, Hicret’i anlatan Haşr süresine. İroni midir intikam mıdır bilinmez ama bu kutsal kitaba dayanarak hakimiyeti altındaki coğrafyalarda halklara dayatmıştır tehciri. Türk alevisi Dedeşeli Oymağı’ndan tutalım da Ermenilere kadar uygulanmıştır. Sırf güçlerini göstermek için Karamanoğulları Türklerini Sudan’a Mısır’a ve İran’a diyerek tehcir etmiştir Osmanlı. Bu tehciler ile halkların yaşam alanları, devletin hakimiyet alanı olmuş; tehcire maruz kalan insanların büyük bir kısmı ya yol ve hava şartları ya da tehciri uygulayan devlet görevlilerinin yanlış uygulamaları gibi bahanelere sığınılarak katledilmiştir. Tehcire rağmen yaşamayı sürdürebilenler ise farklı bir etnik köken, farklı bir din, farklı bir mezhep tarafından en iyi ihtimalle asimilasyona uğratılmış; soykırıma maruz kalmıştır.

Kuruluşundan bugüne Türkiye Cumhuriyeti devleti ise coğrafyamızda yaşanan tehcirleri asla kabul etmemiştir. Hatta tehciri kelime olarak dahi kullanmamış, kullandırtmamıştır. Yeri geldiğinde zorunlu göç, yeri geldiğinde etnik temizlik, yeri geldiğinde Türkleştirme. Evet, TC devletinin tehcir uygulamaları vardır ve coğrafyamızda yaşayan Lazlar, Çerkesler,Ermeniler defalarca tehcire maruz kalmıştır.Kürtler ise bugün hala daha tehciri en yalın haliyle yaşıyor.

Bugün Kürdistan coğrafyasının kuzeyinde, il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle bir savaş yürütülüyor. Bu savaş, anlatılan tarihin savaşları gibi, devletler arası bir savaş değil; TC devleti ile Kürt halkı arasında bir savaştır. Devletin, on yıllarca savaşarak bitiremediği Kürtlerin, bir kez daha savaşarak ezilmek istendiği bir savaş. Bu savaşta her türlü yolu denemeye başlayan TC devleti, son olarak bir tehcir hazırlığı içerisine girmiş bulunuyor. Amed’den Cizir’e evlerini bombalayararak talan ettiği, cenazelerini günlerce sokaklarda bekleterek öfke kustuğu Kürt halkını şimdi de kendi coğrafyasından göç ettirmeyi planlıyor. Amed Sur halkı için “Nitelikli Kentsel Dönüşüm”, “ Terör Master Planı” adını verdikleri projeleri ile daha önce 90’lı yılların köy yakmalarında kullandığı yöntemleri ve daha fazlasını kullanıyor.

Ancak artık ne 90’lı yıllardayız ne de tehcir ile korkuttukları halklara “Sizi Rakka’ya süreriz” diyen Osmanlı İmparatorluğu’nda. Bugün kendini Osmanlı’nın torunu ilan edenler meraklanmasın, Kürt halkı yürüyor..yürüyor. Bir iki güne kadar Rakka’ya, ordan doğrudan Ankara’ya!

Halil Çelik
[email protected]

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.

The post Devlet Tehcire Hazırlanıyor – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/02/10/devlet-tehcire-hazirlaniyor-halil-celik/feed/ 0
Ters Teper https://meydan1.org/2016/02/08/ters-teper/ https://meydan1.org/2016/02/08/ters-teper/#respond Mon, 08 Feb 2016 11:07:46 +0000 https://test.meydan.org/2016/02/08/ters-teper/ İki ayı aşkındır süren abluka; sokak ortasında günlerce bekletilen cenazeler; bir binanın bodrumunda mahsur kalan ve durmaksızın bombalanan, tedavisi engellenen yaralılar; gün be gün süren saldırılar; zorla yerinden ettirmeler; özel harekatçılar-özel timler-özel savaş teknikleri… Kürdistan’daki savaş tüm vahşetiyle sürmekteyken; iktidarın, yaşanmakta olan bu savaşı görünmez kılma çabaları da devam ediyor. İşgal ettiği toprakları talan eden, […]

The post Ters Teper appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

tersteper2

İki ayı aşkındır süren abluka; sokak ortasında günlerce bekletilen cenazeler; bir binanın bodrumunda mahsur kalan ve durmaksızın bombalanan, tedavisi engellenen yaralılar; gün be gün süren saldırılar; zorla yerinden ettirmeler; özel harekatçılar-özel timler-özel savaş teknikleri… Kürdistan’daki savaş tüm vahşetiyle sürmekteyken; iktidarın, yaşanmakta olan bu savaşı görünmez kılma çabaları da devam ediyor. İşgal ettiği toprakları talan eden, bir halkı aralıksız olarak katleden devlet, işlettiği bu savaş sürecini, daha önce de defalarca yaptığı gibi, kimi zaman manipüle ediyor kimi zamansa gizliyor.

Savaşın tüm yıkıcılığına rağmen var olmayı sürdüren halk ise, bundan önce de defalarca karşı karşıya kaldığı kıyımların, soykırımların ve savaşların deneyimleriyle direniyor. Yüzyıllar öncesinden bugüne, aynı asimilasyonu, aynı katletme politikasını, yöntemleri farklı ama özü her defasında aynı olan bu savaşı birçok kez yaşayan Kürt halkı; her seferinde yaptığı gibi yine yaşamayı, direnmeyi seçiyor.

Manipülasyon Ters Teper

İktidar, bugüne kadar yaratıcısı olduğu tüm savaş süreçlerinde yaptığı gibi, yaşanmakta olan savaşı bugün de manipüle etmeye çalışıyor. Devlet bunu yapabilmek için, en kitlesel şekilde toplumu etkileyebileceği araç olan, medyayı kullanıyor. Ancak bu kez, 90’lı yıllardan çok başka şekilde, bilgiye ve gerçeğe ulaşabilme imkanları bulunan toplumun varlığı, bu manipülasyon sürecini iktidar için daha önce hiç olmadığı kadar zorlu kılıyor.

Bilginin artık yalnızca devlet tekelinde olmaması ve bilgiyi tekelinde tutan başkaca otoritelerin de bulunmasına rağmen; bilgi kontrolsüz alandan açığa çıkıyor. Devlet bu kontrolsüz alana karşı kimi zaman yanlış bilgilendirme ve sansür mekanizmalarını uygulamaya sokarak bir korku politikası işletse de; kimi zaman yaşanmakta olan şiddetin “asıl sorumlusu olduğunu iddia ettiği tarafı” açığa çıkartmak istediği belgeseller devreye soksa da, başaramıyor. Özellikle sosyal medyada yayınlanan fotoğraf ve videoları kontrol edemediği her anda, yaşanan savaşı manipüle etmek konusunda başarısız oluyor. Her sansür, her yasaklama, her manipülasyon ters tepiyor.

Ajitasyonunuz Ters Teper

Yaşanan savaşta ölen her polisin her askerin ardından devlet, savaş propagandasını sistematikleştirip, düşmanlık kültürünü meşrulaştırmaya çalışsa da başaramıyor. Devlet, kendi varlığı için katlettiği her bir askerin ya da polisin ölümünü manipüle ediyor. “Özenle” planladığı her bir cenaze töreni ise, bayrağa sarılmış tabutlar başında yükselen “vatan sağ olmasın” çığlıklarıyla; “Katil kim” sorularıyla ve “o zaman siz savaşın” veryansınlarıyla ters tepiyor. Ana haber bültenlerinde son derece hüzünlü müziklerle servis edilen asker-polis cenazeleri, ekranlarda ağlayan televizyon muhabirleri, cenazelerle arzulanan nefret ve düşmanlık ve faşizm ters tepiyor.

Sığlık Ters Teper

Yaşanan savaşa karşı, “devlet yıkılırsa biz de altında kalırız” diyen her bir kişi için; muhalefetlerini ve siyasetlerini yalnızca Tayyip Erdoğan ve AKP karşısında şekillendirenler; yalnızca iktidarın yaptığı milliyetçilik propagandasına eklemlenmekle kalmazken; aynı zamanda bu propagandanın bir üreticisi ve sürdürücüsü de olarak, savaşı meşrulaştırıyor.

“Barış” diyenlere ya da savaşın mağduriyetini yaşayan her bir kişiye, “düşman”, “terörist” diyenler; yıllar boyu yalnızca AKP’nin karşısında konumlananlar için, bu savaş tam da bir ak-kara meselesine dönüşüyor ve bu sığlıkla istemeyerek de olsa meselenin ak tarafında kalıyorlar. Bu utangaç “ak”lık ters tepiyor.

Islah Ters Teper

“Terörle Mücadelede Master Planı” adı altında, savaşın yaşandığı bölgeye, karakol ve kalekollardan oluşan toplam 600 güvenlik noktası inşa etmek isteyen devletin ıslah planı ters tepiyor.

1990’lı yılların güvenlik kodlarına geri dönen devletin, Cizre’yi Hakkari’nin merkezine taşıyarak, özel savaş güçlerini toplayacağı bir noktaya dönüştürme arzusu, asla gerçekleşemeyecektir. Sadece Osmanlı döneminde değil, 1921’de ilçeyi işgal etmek isteyen Fransız kuvvetlerine karşı da, 90’lı yıllarda yoğun bir şekilde yaşanan köy yakmalara ve zorla göç ettirmelere karşı direnişin merkezi olan Cizre, bugün de direnişini sürdürüyor. İktidarın askerini, polisini, türlü kolluk kuvvetlerini örgütleyerek denetimi altına almak istediği Cizre, Sur, Yüksekova ve birçok merkez için bu göç ettirme ve “ıslah etme” planları yine ters tepiyor.

Asimilasyon Ters Teper

1930’lu-‘40’lı yıllar arasında “Vatandaş Türkçe Konuş” Kampanyası ile caddeleri, sokakları, evlerin kapılarını, milliyetçi söylemlerle dolduran iktidar için; bir halkın dilini ve kültürünü engelleme çabası ters tepiyor. Söz konusu olan dönemde çıkarttığı kanunla Kürtçe olan tüm belde isimlerini zorla Türkçeleştirerek, bölge halkının yaşam alanlarını da Türkleştirmek isteyen; aynı kararname ile Arapça ve Kürtçe konuşulan mahallelerin her birinde açtığı Türk Ocakları ile özellikle Kürt çocuklarını küçük yaşta asimile etmeyi arzulayarak yatılı okullara yerleştiren devlet için, bu asimilasyon politikası ters tepiyor. Kendi benliğinin kavgasını veren bir halkın direnişi, yıllardan bu yana sürüyor.

Tıpkı, 1960 Darbesi’nin ilk gününde Silvan’daki bir evin çatısına TC bayrağı çekip “Biraz daha geç kalsaydık Türk vatanı elden gidecekti” açıklaması yapan ordunun yaptığı gibi; 2015’in Ağustos ayında Silvan’da 700 polisin katıldığı operasyonda tekbir eşliğinde TC bayrağını bir okulun bahçesine diken özel harekatçıların yaptığı da ters tepiyor. Halk, yaşam alanını işgal eden bir devletin “bayrak kavgası”na karşı direniyor.

Soykırım Ters Teper

2015’in yaz ayında başlatılan operasyonların ardından, tüm yıkıcılığıyla halen devam etmekte olan savaş da; bu savaş süreci boyunca bölge halkına yönelik uygulanan baskı politikaları da Kürt halkı için bir ilk değil. 1925’te Şark Islahat Planı, 1927’de Umumi Müfettişçilik uygulaması ve tarihi boyunca devletler tarafından uygulanan nice asimilasyon ve soykırım politikasıyla karşı karşıya kalan hükümetlerin politikaları değişse de, iktidarın asla değişmediğini deneyimleyerek öğrenen Kürt halkı, sistematik şekilde sürdürülen tüm saldırılara karşı var olmaya devam ediyor.

İşgal Ters Teper

Devletin, özel harekat timleriyle, tanklarıyla, toplarıyla ve tüm kuvvetleriyle gerçekleştirdiği işgal, günü geldiğinde, tıpkı Farqin’deki gibi, devletin kaçışıyla ters tepecektir. Bir gün bu savaş elbet bitecek; fakat işgalin, kıyımın ve savaşın yaşattığı tüm acılar; Cizre’de, Silopi’de, Amed’de ve birçok yerde ters tepecektir.

Ters Teper

Bireysel planları ve hükümetsel/devletsel stratejileri gereği varoluşları olan halk düşmanlığını bu süreçte arttıranlar sokaklarda çocukları, gençleri ve yaşlıları yaralayarak, katlederek Kürdistan’ı kana bulayanlar, bu katliamlarla dört bir yana cenazeler taşıyıp o cenazelerle şov yapanlar şunu bilmeliler ki; yaşattıkları tüm üzüntüler birer öfke olarak onlara karşı koyacak ve istedikeri gibi değil bu öfkeyle dolu olan tüm aileler, mahalleler ve halkar devlete düşman olacaktır. Fitne ve fesatla arzuladığınız, halkların birbirine nefret ve kindarlığı oluşmayacak ve planlarınız ve stratejileriniz ters tepecektir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.

The post Ters Teper appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/02/08/ters-teper/feed/ 0
“Devletin Hayvan Katliamları” – Günce Akpınar https://meydan1.org/2015/04/22/devletin-hayvan-katliamlari-gunce-akpinar/ https://meydan1.org/2015/04/22/devletin-hayvan-katliamlari-gunce-akpinar/#respond Wed, 22 Apr 2015 15:38:33 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/22/devletin-hayvan-katliamlari-gunce-akpinar/ Tıpkı insanlara karşı olduğu gibi; insan dışı varlıklara yönelik saldırıların da bir hayli arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu saldırı öylesine bir saldırı ki, ağacından kent hayvanlarına, yaban hayvanlardan cansız varlıklara kadar her şeyi hedef alabiliyor. Fakat açığa çıkan bu “şiddet” öylesine uygulanan kör bir şiddet olmanın ötesinde, son derece planlı ve sistematik saldırıların bir parçası […]

The post “Devletin Hayvan Katliamları” – Günce Akpınar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Devletin Hayvan katliamı

Tıpkı insanlara karşı olduğu gibi; insan dışı varlıklara yönelik saldırıların da bir hayli arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu saldırı öylesine bir saldırı ki, ağacından kent hayvanlarına, yaban hayvanlardan cansız varlıklara kadar her şeyi hedef alabiliyor. Fakat açığa çıkan bu “şiddet” öylesine uygulanan kör bir şiddet olmanın ötesinde, son derece planlı ve sistematik saldırıların bir parçası olarak hayata geçiriliyor.

Toplama Kampları

Son dönemlerde sokak hayvanlarına yönelik saldırıların bilançosuna bakarsak eğer, tüm bu saldırıların ortak bir algıdan beslendiğini görürüz. Bu algı kendisi dışında hiçbir canlının “biricik” olarak varlığını sürdürmesine tahammül edemeyen “devlet ve kapitalizmin” algısıdır. Bugün kent hayvanlarına Kısırkaya Toplama Kampı ile yapılmak istenen şey, bu algının ürünüdür. Kentler, zenginlerin, elitlerin soylulaştırılmış mekanları olmalıdır, bu yüzden “sokak hayvanlarının, seks işçilerinin, eşcinsellerin, yoksul insanların kent merkezinde işi yoktur; “ötekiler” efendilerin nezdinde gönülden ıraktır, gözden de ırak olmalıdırlar!” Efendiler bu kıyıcı algının en önemli aracına kısaca Kentsel Dönüşüm derler, biz ezilenler ise “soykırım” ya da en iyi ihtimalle “sürgün” deriz!

Gösterişli Spor Organizasyonlarının, Gizleyemediği Gerçekler

Bu “soykırım” ya da sürgün politikasını hayata geçirmenin en elverişli koşulları ise, büyük spor organizasyonlarının arifesinde oluşuyor. Çünkü böylesi dönemlerde her şeyi yapmak mübah oluyor. Mahallenizin ortasına kocaman bir stadyum kurulabilir, eviniz yıkılıp yerine bir AVM ya da otel yapılabilir ya da geçtiğimiz günlerde Bakü’de olduğu gibi “2015 Avrupa Olimpiyatları” bahane edilerek, şehirdeki tüm sokak hayvanları toplanıp yakılarak katledilebilir!

Hem Kürt, Hem Kaçakçı, Üstüne Üstlük Hayvan

Bu katliamlar sadece rant projeleri ile değil, devletin siyasi ve militarist hamleleriyle de kesişebiliyor. Geçtiğimiz yıllarda Roboski’de “kaçakçılık” yaptıkları bahanesiyle 34 insan ve 50 katır katledilmişti. Bu katliam, devletin Kürdistan coğrafyasında uyguladığı sistematik şiddetin bir parçasıydı. Fakat anlaşılan devlet hızını alamamış olacak ki, yakın zamanda, bu köydeki diğer katırları da katletmeye başladı. Devletin Kürtler üzerinde yoğunlaşan ezilenden nefret etme geleneğinden, doğası gereği Kürt ya da Türk olmayan katırlar da nasipleniyordu. Fakat bu hayvanların katledilmesi sadece Kürdistan coğrafyasında yaşamaları ile açıklanamaz. Bu katliam biraz da devletin lügati ile alakalıdır. Çünkü bu lügatte, “yaşam” ya da “yaşayan” yoktur. Bu lügatte “araçlar” vardır. Şöyle ki, eğer borcunuzdan dolayı, evinize icra gelirse, sizinle beraber yaşayan bir hayvan borcunuza karşılık tıpkı bir buzdolabı ya da çamaşır makinesi gibi alınıp “yeni sahibi” gelip kendisini ucuza kapatana dek, yediemine kaldırılabiliyor! Devlet Roboski’de de benzer bir refleks gösteriyor. Devletin kast ettiği kaçakçılık eylemi sırasında eşyaları taşıyan katır son derece soğukkanlı bir şekilde “itlaf” ediliyor. Eğer burada katırların yerinde, araba ya da motosiklet olsaydı, emin olun ya el konulacak ya da “imha” edilecekti. Biz buna katliam ya da en iyi ihtimalle özünden kopartıp araçsallaştırma diyoruz, devlet ise “itlaf” ya da “el koyma”!

Bütün bunlar göz önüne alındığında, artık katlanılmaz boyuta gelen bu saldırıların, insanın diğer türlere uyguladığı alelade bir şiddet olmanın ötesinde, devletin ve kapitalizmin doğasındaki kıyıcılıktan ve “ötekine” olan tahammülsüzlüğünden kaynaklanan bir şiddet olduğunu söyleyebiliriz. Buradan bize kalan şey ise, bu kurumların bütünlüklü saldırılarına karşı bütünlüklü bir mücadele vermek olmalıdır. Yaşam insanıyla hayvanıyla ağacıyla bu kıyıcılığa karşı koymalı, eğer özgürlük isteniyorsa, bu özgürlük yaşamın içindeki canlı-cansız her “şey” için istenmelidir!

Günce Akpınar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Devletin Hayvan Katliamları” – Günce Akpınar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/22/devletin-hayvan-katliamlari-gunce-akpinar/feed/ 0