statü – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 05 Jun 2015 13:17:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ” SiHiRBAZ ” – Merve Demir https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/ https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/#respond Fri, 05 Jun 2015 13:17:23 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/ Sahnede bir adam, adamın elinde büyük bir şapka. Adam, elini şapkanın içine atar ve bir tavşan çıkarır. Sihirbazlıkla özdeşleşen klasik hikaye aslında budur. Birkaç kart numarası, el çabukluğuna dayanan oyunlar… Hayatımızda en azından bir kez, hepimiz o doğaüstü mesleği icra etmeyi düşünmüşüzdür. Sihirbazlık… Dünyanın kadim mesleklerinden birisi. Sümer’den Akad’a; Mısır’dan Elam’a sihir yapanlar, toplum içerisinde […]

The post ” SiHiRBAZ ” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Sihirbaz Merve Demir

Sahnede bir adam, adamın elinde büyük bir şapka. Adam, elini şapkanın içine atar ve bir tavşan çıkarır. Sihirbazlıkla özdeşleşen klasik hikaye aslında budur. Birkaç kart numarası, el çabukluğuna dayanan oyunlar… Hayatımızda en azından bir kez, hepimiz o doğaüstü mesleği icra etmeyi düşünmüşüzdür. Sihirbazlık…

Dünyanın kadim mesleklerinden birisi. Sümer’den Akad’a; Mısır’dan Elam’a sihir yapanlar, toplum içerisinde önemli bir statüye sahip olarak görülmüştür; Avrupa ya da Amerika kıtasındaysa durum bunun tam tersinedir. Bahsi geçen kıtalarda sihirbazlar lanetli olarak görülür ve hatta öldürülürdü. Ortaçağ’a gelindiğinde mezarcılar, doktorlar, hatta bazen bedensel engelliler bile bu yaftalamayla karşılaşmıştır.

Aslında bu olumsuz yaftalamaya gelindiğinde kelimenin kökenine biraz daha odaklanmakta fayda var. Sihir, Arapça shr kökünden gelir ve kelimenin muhakkak ki Akadça’daki “saxiru” kelimesiyle bir ilişkisi vardır. Saxiru, büyücü ya da sihirbaz anlamına gelir.

Sihir ve büyü kelimeleri her ne kadar eş anlamlıymış gibi kullanılsa da bunlar eylem niteliği bakımından farklı kelimelerdir. Büyü kelimesi; etkileme, yayılma, örtme ve kapatma anlamlarına gelir. Şaman kültürü ile iç içe geçen büyünün her coğrafyada kullanımı ve anlamı farklılaşabilir. Büyü sözcüğü, içinde bulunduğu (din ve gelenek etkisindeki) kültürel sistemle bağlantılıdır. Büyü bu farklı coğrafyalarda farklı anlamlar kazanırken, “sihir”inse evrensel bir bütünlüğü vardır.

Sihirle hedeflenen şey, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek insanları etkilemektir. Gerçeği el çabukluğu ya da başka teknikler yardımıyla, olduğundan farklı göstererek, beynin olayı farklı algılamasını hedefler. Yani aslında sihir, diğer bireylerde illüzyon yaratabilmektir.

Aslında bu durum sihirbazların neden belli zamanlarda belli yerlerde statü sahibi önemli kişiler, başka yerlerde de neden lanetli olarak görüldüğünü açıklar. Sihirbazlar bazen insanları kandırarak tanrı olarak bir kabul görmüşlerdir. Sihirbazlıksa, insanları yönlendirmeyi kolaylaştırmak için en çok kullanılan tekniklerden biri olmuştur.

1584 yılında önce Fransa’da J. Prevost tarafından dünyanın ilk sihirbazlık kitabı “La Premiere Partie des Subtiles et Plaisantes Inventions” (İnce ve Hoş Buluşların İlk Bölümü); hemen aynı yıl İngiltere’de de R. Scot’ın ünlü “The Discovery of Witchcraft” (Büyücülük Keşfi) adlı eseri yayımlanmıştır. İlk çağlardan bu yana önemsenen sihirbazlık, basılan birçok farklı kitapla gitgide yayılmış ve yaygınlaşmıştır.

Sihirbazlık denildiğinde akla gelecek bir isimse, uzun yıllar boyu değişmemiştir: Jean-Eugene Robert Houdin’in alışılagelmişin aksine farklı ve zorlayıcı numaraları, onu izleyenleri her defasında büyülemiştir. “Büyük Houdini”ye gelmeden önce, Rönesans döneminde “Hokkabaz” isimli tablosuyla bilinen Hieronymus Bosch da, bu illüzyon sanatının şu an oluştuğu boyutları iyi tasvir etmiştir. Tabloda resmedilen, bir masanın etrafına doluşan kalabalığa türlü oyunlarını gösteren hokkabaz, aslında başka bir oyunun içindeki “oyalayıcı” karakterdir. Oyunun büyüsüne kapılmış bir adamın parası, arkasında konumlanmış bir başka “hokkabaz” tarafından çalınmaktadır. Adam oyunun büyüsüne o kadar kapılmıştır ki, arkasında olan bitenin farkında değildir.

Bosch’un resmettiği an, aslında sihirbazlığın yarattığı illüzyon etkisini açıkça gösterir. Olmayan bir gerçekliğe odaklanan kişi, onun dışında var olan başka bir gerçeklikten bütünüyle kopmuş ve adeta hipnotize edilmiş gibidir. Modern çağın ilk sihirbazlarından olan Bartolomeo Bosco’dan Robert Houdin’e, Johan Nepomuk Hofzinsen’den günümüzün sihirbazlarına kadar tüm hokkabazların yaptığı da budur. Sihirbazın oyunlarına aldanan kişinin yaşadığıysa; aslolan gerçeği görememek ve aslında olmayan bir duruma inanmaya mahkum edilmekten ibarettir.

Yüzyıllardır kimi zaman yalnızca bir eğlence aracı olan sihirbazlık, çoğu zaman da kişinin karşısındaki aldattığı bir eylemlilik olarak göstermiştir kendini. Asırlardır süren bu mesleği düşünürken gözden kaçırılmaması gereken önemli şey, modern çağın sihirbazlarının ve hokkabazlarının hangi büyük oyunun bir parçası olduğunu unutmamak ve bütün bu illüzyon içerisinde gösterilmek istenmeyen “asıl gerçeği” yakalayabilmek. Keza kapitalizm denen büyük sihre ya da devletli sistemin büyüsüne odaklanmışken, görünmez kılınmak istenen asıl gerçeği unutmamak gerek.

Merve Demir

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” SiHiRBAZ ” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/feed/ 0
“Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/ https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/#respond Wed, 09 Oct 2013 16:50:53 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/ Anarşistler her koşulda her zaman örgütlü olmuşlardır “Ben”i önemseyerek “biz” olma çabasındaki anarşizmin örgüt ve örgütlülük gibi kavramlarla olan ilişkisini anlamak için, yaklaşık iki yüz yıllık anarşizm tarihini incelemeliyiz. Bu incelemede göreceğiz ki anarşistler her koşulda örgütlü olmuşlardır. Anarşizm ezen ezilen çelişkisinde diğer -izm’ler ile en belirgin farklılığını, iktidar kavramına yaklaşımında belirginleştirmiştir. İktidarsız ilişkiler özgürlüğün […]

The post “Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşistler her koşulda her zaman örgütlü olmuşlardır

“Ben”i önemseyerek “biz” olma çabasındaki anarşizmin örgüt ve örgütlülük gibi kavramlarla olan ilişkisini anlamak için, yaklaşık iki yüz yıllık anarşizm tarihini incelemeliyiz. Bu incelemede göreceğiz ki anarşistler her koşulda örgütlü olmuşlardır. Anarşizm ezen ezilen çelişkisinde diğer -izm’ler ile en belirgin farklılığını, iktidar kavramına yaklaşımında belirginleştirmiştir.

İktidarsız ilişkiler özgürlüğün garantisidir

Anarşistler “iktidarı” yıkılması gereken bir kavram olarak tanımlarken, yaratılacak iktidarsız ilişkilerin özgürlüğün garantisi olduğunu savunurlar. Sosyalistlerse toplumu dönüştürebilmek için “iktidarı” kazanılması gereken bir araç olarak tanımlar ve iktidarı kazanmayı savunurlar. -Belirtmeliyim ki araç, her denemede amaca dönüşmüştür- Anarşistlerin iktidara yaklaşımı şu düşünsel farklılığı netleştirmiştir: Sosyalistler, “Devrim yapmak istiyorsan toplumsal iktidarı kazanır ve toplum içi ilişkilerini belirlersin” anlayışındayken; anarşistler, “Devrim yapmak istiyorsan şimdi, şu anda, toplumsal ilişkilerini dönüştürmeye başlarsın, iktidarı kazanmakla uğraşmaktansa yaşamın yeniden yapılandırılması için uğraşırsın. Böylece parça parça dönüştürdüğün yaşamların etkisiyle bütünü dönüştürürsün” anlayışındadırlar.

Anarşistler için bireyler arası “şimdi” başlayan iktidarsız ilişkilerde, bireyin dönüşümü ve toplumun dönüşümü iç içedir. Fabrikada patronun altında ezilen bir işçinin evinde bir eş, baba ya da anne olarak ezene dönüşmesi toplumsal bir sorunsal olduğu kadar, bireyin dönüşümüyle alakalı bireysel bir sorunsaldır. Bir ezilenin toplumsal ilişkiler içerisinde zaman zaman ezen olabileceğini, ezen ezilen çelişkisinin sadece ekonomik bir çözümlemeyle anlaşılamayacağı açıktır.

İktidarlı toplumlardaki toplum ilişkilerinde bir işçinin, erkek kadın ilişkisi içerisinde bir “erkek” olarak ezenleşmesi, edinilmiş bir gündelik davranış eylemidir. İşçinin bu iktidarlı davranışlarından sıyrılması, bu iktidarlı davranışlarının farkındalığıyla mümkündür. Böylesi bir farkındalık yaşamış olan birey, kendisi gibi farkındalıkları olan diğer bireylerle bu iktidarlı davranışlarını yok ederek, iktidarsız davranışların var edilmesini sağlayabilecektir.

Bireyin ve toplumun dönüşümü

Farkındalıklarımız ve kendimiz gibi olan diğer bireylerle kuracağımız bu “devrimci etkileşim” içerisinde, güçlenecek bir toplumsal ilişki biçimini yaratabiliriz. Bu dönüşüm, hem işçinin bireysel dönüşümü hem de içinde bulunduğu toplumsal ilişkilerin dönüşümü olacaktır. Ekonomik açıdan her daim ezilen olan bir bireyle her daim bir ezen olacak bireyi eşitleyemeyiz. Bu eşitsizlikte, bazı ender deneyimlerde patronun da çeşitli farkındalıklar yaşayarak dönüştüğü deneyimlenmiş olsa da bunun genelleşebileceğine inanamayız. İktidarın baskısıyla dönüşmek zorunda kalan bireydense, farkındalıklar ve etkileşimler sonrasında kendi iradesiyle dönüşen bireyin toplumu dönüştürmesini savunmuştur hep anarşistler. Bu, toplumsal bir devrimin olmazsa olmazıdır. Yani anarşizm bireyin kendinde başlarken, toplumsal ilişkilerinde sürer ve hiç bitmez.

Farkındalıkların ve etkileşimin, bireyin ve toplumun dönüşümdeki pozisyonunu anlamalıyız. Toplumsal ilişki, bireyin diğer bireylerle kurduğu ilişki anlamında olsa da her daim bireyin iradesi dahilinde değildir. İktidarlı ilişkilerle bezenmiş toplumlarda birey, içinde kaldığı bu iktidarlı ilişki biçimine uyum sağlamak zorundadır. Toplum içi yaşanan adaletsizliklerin bireyde yaratacağı farkındalıklar ve çevresiyle kuracağı etkileşimler, böylesi bir sistemin yıkılabilmesi için yeterli değildir. Hem bireyin kendisinin dönüşümünde hem de diğer bireyleri dönüştürme çabası içerisinde örgütlenmesi kaçınılmazdır.

İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür

İktidarsızlığımız –anarşistliğimiz- üzerimizdeki iktidarın baskısına karşı koymakla başlamaz. Bir başkası üzerinde baskı kurmamamızla başlar. Bireysel dönüşümümüzün sağlamasını, ancak ve ancak bir başkasıyla kurduğumuz ilişkide yapabiliriz. -Burada bir “başka”nın kapsamını açmalıyım, birey toplum ilişkisini parça ve parça, parça ve bütün ilişkisi çapında tartışırsak insanın diğer canlılar ve varlıklarla kurduğu ilişkide de bu şablonu bulabiliriz. Bu açının paralelinde, tüm canlı ve varlıkların da birer “başka” olduğunu düşünebiliriz.- Yani birey, yapısı gereği diğer bireylerle ilişki kurar ve bu ilişki, biz anarşistlerin çözümlemesi gereken şeydir. Ve anarşizm de bu ilişkinin kendisiyle uğraşır. Birbirimizi dönüştürebileceğimiz kaçınılmaz fırsat, kendimiz gibi olanlarla kurduğumuz ilişkilerdir. -İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür- Kendimiz gibi olanlarla kuracağımız ilişkinin kaçınılmaz fırsatından faydalanmalıyız.

Günümüzdeki bir anarşist anlayış olan “örgüt, örgütlenme eleştirisi ve örgütsüzlük savunusu”, olumsuz örgütlenme deneyimlerinin neden olduğu bir sonuçtur. Bu olumsuz deneyimlerin, iktidar kavramıyla ve iktidar davranışlarıyla bir sıkıntısı olmayan sosyalist deneyimler olması da dikkat çekicidir. Bu olumsuz örgütlenme deneyimlerinin olumsuzluk kaynağını, daha ayrıntılı incelemeliyiz. Başlangıçta bu olumsuzlukların sadece sosyalist örgütlerde yaşanıyor gibi tanımlanıyor olmasının da yanlış olduğunu söylemeliyim. Doğrusu, iktidarın kendisi ve iktidarlı davranışlarla sıkıntısı olmayan tüm örgütlenmeler için bu olumsuzluklar kaçınılmazdır. İktidarı olağan kabullenmek, özünde sorunlu bir anlayıştır. Bu anlayış ilk insandan bu yana, insanın insanla, diğer tüm canlı ve varlıklarla kurduğu ilişkilerin iktidarlı olduğu savını savunur. Yaşamın uyumunu görmezden gelirken, yaşamın içinde rekabet ve bencilliği bulmaya çabalar. Bu çaba, iktidarın davranışlarını normalleştirme çabasıdır. İktidar davranışı ise merkezi, otoriter, statülü ve hiyerarşik olmak zorundadır. Merkezi bir örgütlenmede, merkez konumundaki üst statülü bireylerin aldığı kararın tartışmasız bir şekilde hiyerarşik olarak daha alt statüdeki ve hatta statüsüz bireylerce uygulanıyor olması saçmalığının anormalliğidir.

Birçok kişinin sorumluluğunu kendi iradesinde bulunduran üst statülü bireyin bireyliğinden ve alınan kararı tartışmasız uygulayan alt statülü ve statüsüz bireylerin bireyliğinden aynı şekilde bahsedebilir miyiz? Bu ve benzeri ve daha farklı birçok uygulamayla bireyin yadsındığı aşikârdır. Ancak burada anlaşılmaz olan, iktidarsız ilişkileri savunan anarşistlerin örgütlenmenin karşısına koydukları olumsuz savların, iktidarlı örgütlerin deneyimlerinden üretilmesi talihsizliğidir. Bu talihsizliğin bir yanılgı olduğu da oldukça açıktır.

Anarşistlerin iki yüz yıllık tarihi boyunca sayısız örgütlenme yaratmış olduğu bilindiğinde ve yarattığı bazı örgütlenmelerin yüz yıla yakındır sürdürülüp örgütlü bir şekilde toplumsallaştığı düşünüldüğünde, günümüz yeni anlayışının büyük bir tarihsel bilgisizlikten oluştuğu söylenebilir. İki yüz yıllık tarih çok fazla kitap sayfası demekse ve okunmuyorsa, “günümüzdeki anarşist örgütlenmeler” başlığında çok da detaya inmeden genel bir araştırma yapılarak yüzlerce anarşist örgüte ulaşılabileceği de söylenebilir.

Anarşistler, bireyin yadsınmadığı ilişkilerle dolu yüzlerce örgütlenme kurmuş ve kurmaktadırlar. Çeşitli birçok yöntem deneyen anarşist örgütler, iktidarlı örgütlerin merkezi, otoriter, statülü, hiyerarşik modeline karşın; merkezsiz, bütünün parçaları yönettiği değil her parçanın kendini yönettiği ama parçaların oluşturduğu bir bütünün gücüyle, anti-otoriter, herhangi bir statü oluşturmaksızın gönüllü-geçici inisiyatiflerin üst-alt hiyerarşisi olmaksızın ve bireyin sonsuz söz söyleyebileceği forumlarla kurulu örgütler kurmuşlardır.

Çünkü ezen ezilen ilişkisinde bir ezilen olarak yalnızca bu ezilmişlikten ve sadece kendisini kurtarmak istemeyen bireylerdir anarşistler. Şunu bilirler; bu kurtuluş, toplumsal bir kurtuluş olmalıdır. Bu sebeple, her yerde, her zaman iktidarın adaletsizliklerine karşı koymuş ve tüm karşı koyanlarla birlikte örgütlenmişlerdir. Ve örgütlü mücadelelerinden asla vazgeçmemişlerdir.

Örgütsel ilişkiler, biz anarşistlerin kendimizi gerçekleştirebileceği tek olanaktır. İktidarların ezilenleri, kolay yönetilecek ve bireyliğini bulamamış birer “egoya” dönüştürmek istemesi ne kadar olağansa, biz anarşistlerin de hiçbir iktidar tarafından yönetilmeyecek örgütlü bireylere dönüşmek istememiz bir o kadar olağandır. Ve anarşist bir birey olmak istiyorsak bunu kapitalizmin keşmekeş yalnızlığında aramamalıyız. Çünkü bireyliğimizi, benlerden biz olan anarşizmin kalabalığında bulacağız.

Didem Erbak

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/feed/ 0