su – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 21 Mar 2018 20:50:44 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Aman Dikkat! Suda Plastik Çıkabilir https://meydan1.org/2018/03/21/aman-dikkat-suda-plastik-cikabilir/ https://meydan1.org/2018/03/21/aman-dikkat-suda-plastik-cikabilir/#respond Wed, 21 Mar 2018 20:50:44 +0000 https://seninmedyan.org/?p=33029 Yapılan birçok teste göre kapaklanan içme sularının neredeyse hepsinde plastik parçacıklar tespit edildi. Dokuz farklı ülke yapılan araştırma 250 plastik su şişesinin incelenerek yapıldı. Testte edinilen sonuçlara göre her bir litre suda ortalama 10 plastik parçacığının bulunduğu, her birinin de insan saçından daha kalın olduğu anlaşıldı. Test yapılan içme suyu markalarının hepsi yüksek standartlarda hijyenik olduklarını […]

The post Aman Dikkat! Suda Plastik Çıkabilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yapılan birçok teste göre kapaklanan içme sularının neredeyse hepsinde plastik parçacıklar tespit edildi. Dokuz farklı ülke yapılan araştırma 250 plastik su şişesinin incelenerek yapıldı.

Testte edinilen sonuçlara göre her bir litre suda ortalama 10 plastik parçacığının bulunduğu, her birinin de insan saçından daha kalın olduğu anlaşıldı. Test yapılan içme suyu markalarının hepsi yüksek standartlarda hijyenik olduklarını söyledi.

Mikroplastik olarak bilinen küçük plastik parçalarını yutmanın sağlığa zarar verdiğine dair herhangi bir kanıt yok ama olası etkilerine karşı bilimsel çalışmalar yürütüldüğü açıklandı.

 

The post Aman Dikkat! Suda Plastik Çıkabilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/21/aman-dikkat-suda-plastik-cikabilir/feed/ 0
Günde 50 Litreden Fazla Su kullananlara Cezalar Kesiliyor https://meydan1.org/2018/02/15/gunde-50-litreden-fazla-su-kullananlara-cezalar-kesiliyor/ https://meydan1.org/2018/02/15/gunde-50-litreden-fazla-su-kullananlara-cezalar-kesiliyor/#respond Wed, 14 Feb 2018 21:06:24 +0000 https://seninmedyan.org/?p=29140 Güney Afrika’da Western Cape eyaletinde su tükenme noktasına geldiği ve 3 yıldır kuraklıkla mücadele edildiği belirtildi. Birçok eyalette de su sıkıntısı yaşanıyorken, hükümetin yaptığı açıklamalar ise ‘taktire şayan nitelikte’. İnsanlar su yoksunluğu yaşarken su tasarrufu için önlemler alındığı söylenerek vanalar kapatılıyor. Halk susuz yaşamaya mahkum ediliyor. Tarım arazilerinin sulanması ise büyük oranda azaltılırken, günde 50 litreden […]

The post Günde 50 Litreden Fazla Su kullananlara Cezalar Kesiliyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Güney Afrika’da Western Cape eyaletinde su tükenme noktasına geldiği ve 3 yıldır kuraklıkla mücadele edildiği belirtildi. Birçok eyalette de su sıkıntısı yaşanıyorken, hükümetin yaptığı açıklamalar ise ‘taktire şayan nitelikte’. İnsanlar su yoksunluğu yaşarken su tasarrufu için önlemler alındığı söylenerek vanalar kapatılıyor. Halk susuz yaşamaya mahkum ediliyor. Tarım arazilerinin sulanması ise büyük oranda azaltılırken, günde 50 litreden fazla su kullanan hanelere cezalar kesiliyor.

 

 

The post Günde 50 Litreden Fazla Su kullananlara Cezalar Kesiliyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/15/gunde-50-litreden-fazla-su-kullananlara-cezalar-kesiliyor/feed/ 0
Susuzluk Büyüyor https://meydan1.org/2018/02/12/susuzluk-buyuyor/ https://meydan1.org/2018/02/12/susuzluk-buyuyor/#respond Sun, 11 Feb 2018 21:03:40 +0000 https://seninmedyan.org/?p=28821 Güney Afrika’nın en büyük ikinci kenti olan Cape Town şiddetli kuraklık ve susuzlukla boğuşurken, araştırmalar Cape Town’un yalnız olmadığını gösteriyor. Küresel iklim değişikliği tüm dünyada kendini gösterirken Cape Town gibi susuz kalacak şehirler de belli olmaya başladı. BBC News, Dünyanın en büyük kentlerinin dörtte birinin su kıtlığıyla karşı karşıya geleceği uyarısını yaparken, bu sorunu yaşama […]

The post Susuzluk Büyüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Güney Afrika’nın en büyük ikinci kenti olan Cape Town şiddetli kuraklık ve susuzlukla boğuşurken, araştırmalar Cape Town’un yalnız olmadığını gösteriyor. Küresel iklim değişikliği tüm dünyada kendini gösterirken Cape Town gibi susuz kalacak şehirler de belli olmaya başladı. BBC News, Dünyanın en büyük kentlerinin dörtte birinin su kıtlığıyla karşı karşıya geleceği uyarısını yaparken, bu sorunu yaşama ihtimali en yüksek kentleri arasında İstanbul’u da saydı. Dünyada bir milyardan fazla insanın suya erişiminden yoksun olduğu, 2.7 milyarın da en az yılda bir ay su kıtlığı yaşadığının belirtildiği araştırmada, Cape Town’dan sonra susuz kalma olasılığının en yüksek olduğu 11 kent şöyle sıralanıyor: “Sao Paulo, Bangalore, Pekin, Kahire, Cakarta, Moskova, İstanbul, Meksiko, Londra, Tokyo ve Miami.”

The post Susuzluk Büyüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/12/susuzluk-buyuyor/feed/ 0
Su, Savaş Silahı Değil; YAŞAMDlR – Özlem Arkun https://meydan1.org/2017/05/02/su-savas-silahi-degil-yasamdlr-ozlem-arkun/ https://meydan1.org/2017/05/02/su-savas-silahi-degil-yasamdlr-ozlem-arkun/#respond Tue, 02 May 2017 11:58:32 +0000 https://test.meydan.org/2017/05/02/su-savas-silahi-degil-yasamdlr-ozlem-arkun/ Bir insan, sıcak bir odada bir saat antrenman yaparsa vücudundaki suyun %2’sini kaybeder. Böbrekleri mesanesine daha az su göndermeye başlar; idrarının rengi koyulaşır. Daha az terler; vücut sıcaklığı artar. Kanının kıvamı koyulaşır, nabzı hızlanır. Bir insan, iki gün su içmezse vücudundaki suyun %4’ünü kaybeder. Kanı o kadar yoğunlaşır ki kan dolaşımı azalır, bu da teninin […]

The post Su, Savaş Silahı Değil; YAŞAMDlR – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bir insan, sıcak bir odada bir saat antrenman yaparsa vücudundaki suyun %2’sini kaybeder. Böbrekleri mesanesine daha az su göndermeye başlar; idrarının rengi koyulaşır. Daha az terler; vücut sıcaklığı artar. Kanının kıvamı koyulaşır, nabzı hızlanır.

Bir insan, iki gün su içmezse vücudundaki suyun %4’ünü kaybeder. Kanı o kadar yoğunlaşır ki kan dolaşımı azalır, bu da teninin buruşmasına sebep olur. Tansiyonu düşer. Çok az terlediği için aşırı sıcaklamaya başlar.

Bir insan, sıcak havada 8 saat antrenman yaparsa vücudundaki suyun %7’sini kaybeder. Hayatta kalmak için, hayati olmayan organlara (böbrek, karaciğer, bağırsaklar vs…) kan akışı yavaşlar, organ hasarları başlar.

Bir insan, beş gün hiç su içmezse vücudundaki suyun %10’unu kaybeder ve ÖLÜR. Hava sıcaksa hayati organlar aşırı ısınır; muhtemelen karaciğer yetmezliğinden ölür. Sıcak değilse, kanda toksik maddelerin birikmesi sonucu böbrek yetmezliğinden ölür.

70 kiloluk bir insan için, 7 litrelik su kaybı ölümcüldür. Sadece 7 litre su…

Su, doğanın ve yaşamın olmazsa olmazıdır. Ancak tarih boyunca egemenler kimi zaman su uğruna savaşlar çıkarmış; kimi zamansa suyu politik bir argüman olarak, hatta bir savaş silahı olarak kullanmıştır.

MÖ 595 yılında Yunan kabilelerinden Amfiktyon Birliği’nin Kirra şehrini alabilmek için şehrin suyunu zehirleyip binlerce Kirralıyı katletmesi, bilinen ilk örneklerdendir. MÖ 51’de Galyalıları bugün Fransa olan yerden kovmak isteyen Roma İmparatorluğu direnen kaleye su sağlayan pınarı kurutarak Galyalıları susuz bırakıp teslim olmaya zorlamıştır. MS 30’da ise Romalı vali Pontius Pilate, Kudüs’te bir su kemeri inşa etmek için Yahudi tapınaklarının ödeneğini çalmış, buna karşı sokaklara çıkan halkın arasına hançer taşıyan casuslar yollayarak sayısız Yahudi’yi katlettirmiştir.

680 yılında Kerbela’da Emevi Devleti Halifesi Yezid, iktidar ve daha fazla güç uğruna Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali’nin bulunduğu yaklaşık 70 kişilik kampı kuşatmış, Fırat nehrine yakın olmalarına rağmen neredeyse susuz geçen 10 günün ardından teslim olmayan kampa saldırarak katletmiştir.

1648 yılında Çin İmparatorluğu’nda isyancı köylüler Ming hanedanını yenilgiye uğratınca, Sarı nehir üzerindeki en önemli kent olan Kaifeng’in zaptedilmesini önlemek isteyen Ming generalleri, nehrin bentlerini parçalayarak tüm isyancıları katletmiş, kenti de yok etmiştir.

Amerikan İç Savaşı sırasında 1863 yılında Konfederasyon ordusu, hayvanları tatlı su göllerine götürerek vurmuş, su kaynaklarını bu şekilde zehirleyerek “düşman” askerlerine içecek su bırakmamıştır. 1964 yılındaysa yine aynı coğrafyada, ABD Kübalı balıkçıları alıkoyunca, Küba devlet başkanı Fidel Castro ABD’nin Guantanamo Körfezi’ndeki Donanma üssüne giden suyunu kesmiştir. 1980’de Guetemala Chioxoy’a yapılan HES, binlerce Maya-Achi’yi topraklarından etmiş; köylüler direnişe geçince saldıran devlet, en az 177 kadın ve çocuğu katletmiştir.

1997 yılında Singapur devleti yöneticileri, politik bir anlaşmazlık sırasında (eskiden parçası oldukları ve Singapur’un en önemli su kaynağı olan) Malezya devletini eleştirince, Malezya muslukları kapatmış, Singapur halkı, arıtma tesisleri kurulana dek su sıkıntısı çekmiştir.

2014’te IŞİD, Irak Ordusu’nun ilerleyişini engellemek için, Felluce yakınlarındaki Naime Barajı’nı ele geçirerek orduyu susuz bırakmış, suyun yönünü değiştirmiş ve kendisine biat etmeyen köyleri sular altında bırakmıştır.

2017’nin Mart ayında, TC devleti Fırat Kalkanı Operasyonu ve Minbic Hamlesi’ni güçlendirmek, Rojava’yı zayıflatmak için Fırat’ın suyunu kesti. TC’nin bölgede elektrik üreten santralleri durdurma ve “düşman” güçlere ekonomik – politik zorluklar çıkarmayı amaçladığı söylendi. Evet, Minbic başta olmak üzere Rojava’da birçok bölgenin o süreçte elektriksiz kaldığı doğrudur. Ancak asıl eksik kalan elektrik değil; sudur.

Su, politik ve ekonomik olarak 21. yüzyılın en önemli gündemlerinden biri olacaktır. Dünyanın artan nüfusu, şirketlerin ve devletlerin kâr hırsı, zaten sınırlı olan içilebilir su kaynaklarının hızla kirletilmekte olması, HES ve baraj inşaatlarıyla gerçekleşen ekolojik yıkım ve benzeri sebepler ile suyun önemi giderek artmaktadır. Milyonlarca insanın temiz suya ulaşamadığı ve kirli sudan bulaşan hastalıklar yüzünden her gün ortalama 1000 çocuğun yaşamını yitirdiği dünyada -bütün bunlar yetmezmiş gibi- devletler çıkarları uğruna milyonlarca insanın 7’şer litre suyunu, doğanın ve yaşamın can suyunu kesmeyi sürdürmektedir.

Özlem Arkun

[email protected]

 

The post Su, Savaş Silahı Değil; YAŞAMDlR – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/02/su-savas-silahi-degil-yasamdlr-ozlem-arkun/feed/ 0
” Devletin Afeti HESseli ” – Furkan Çelik https://meydan1.org/2015/09/07/devletin-afeti-hesseli-furkan-celik/ https://meydan1.org/2015/09/07/devletin-afeti-hesseli-furkan-celik/#respond Mon, 07 Sep 2015 11:50:58 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/07/devletin-afeti-hesseli-furkan-celik/ Felaket ve doğal afet gibi vakalarla katliam arasında ince bir çizgi vardır. Bir vakanın, çizginin hangi yanında olduğunu belirleyen şey ise çoğu zaman, vakada bir “niyet” olup olmadığı ya da yaşanan vakanın “bir el” tarafından hazırlanıp hazırlanmadığıdır. Fakat adı katliam ile neredeyse özdeşleşmiş olan devlet, yaptığı katliamları felaket, doğal afet ya da fıtrat olarak göstermek […]

The post ” Devletin Afeti HESseli ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Devletin Afeti HESSeli- Furkan Çelik

Felaket ve doğal afet gibi vakalarla katliam arasında ince bir çizgi vardır. Bir vakanın, çizginin hangi yanında olduğunu belirleyen şey ise çoğu zaman, vakada bir “niyet” olup olmadığı ya da yaşanan vakanın “bir el” tarafından hazırlanıp hazırlanmadığıdır. Fakat adı katliam ile neredeyse özdeşleşmiş olan devlet, yaptığı katliamları felaket, doğal afet ya da fıtrat olarak göstermek hususunda oldukça yüzsüzdür. Devlet, altına imzasını attığı tüm katliamlarda, tıpkı Soma’da, Ermenek’te ve 17 Ağustos depreminde olduğu gibi, “niyeti”ni ve katliamı yapan “bir el”ini doğa gibi görünmeyen güçlerin arkasına saklar.

Soma’da 301 kişi yaşamını yitirirken, 17 Ağustos depreminde ölenlerin sayısı muammadır, binlerle ifade edilir. Bugün Artvin’de 8 kişi yaşamını yitirmiş, 3 kişi kaybolmuştur ve 17 kişi yaralıdır. Devlet erkanına ve medyaya göre, bu katliamlar “Soma’da Felaket”tir, “17 Ağustos Doğal Afet”idir ve “Artvin’de Sel baskını” vardır.

Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu “Suyu kontrol etmek lazım. Doğu Karadeniz’de ve Orta Karadeniz’deki yağışlarda yıllık yüzde 20 artış bekleniyor. Artış bir yana, 3-4 ay 48 saat durmadan yağacak yağmurlar söz konusudur. Bu da sel felaketi demektir. Biz HES’leri suyun enerjisini kırmak, taşkınları önlemek için yapıyoruz.” diyerek kendince HES’lerin önemini vurgulamıştır. Fakat HES projelerinin zorunlu bir parçası olan “dere ıslah çalışmaları”, yaşanan katliamın başlıca sorumlusudur. Çünkü bir derenin ıslahı demek, derenin yatağının değiştirilip daha da daraltılması demektir. Bu da yoğun yağışların olduğu dönemlerde artık yapılaşmaya açılmış eski dere yatağının sel suları altında kalması demektir! Görüldüğü gibi, Artvin’de bulunan 4 tane HES, selin önüne geçememiştir ve yine aynı bölgede yapımına başlanan ve yapımı planlanan 100 tane HES projesi de önüne geçemeyecektir! Kaldı ki, neredeyse Karadeniz’deki tüm derelerde HES’ler mevcut iken “suyu dizginlemek” gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca, HES’lerden kurtulan sular Karadeniz Sahil Yolunu aşıp denize ulaşamadığından pek çok sel, taşkın ve heyelan yaşanıyor. HES’lerin küçük barajlar olduğunu unutmamak gerek. Bu kadar çok yağış alan bölgede, su kanallarının dolup da barajların taşmasında şaşılacak bir şey yoktur!

Üstelik tüm bunlara rağmen devlet, halkı “izinsiz yapılaşma” ile suçlamaktadır. Fakat bugün ıslah edilen dere yataklarının yapılaşmasını bizzat kendisi üstlenmiştir. Bugün Rize’de ıslah edilen dere yataklarında, birçok HES, Sanayi sitesi, okul ve hastane bulunmaktadır. Bu son yağışlarda da söz konusu yapıların selden etkilendiği görülmüştür.

Karadeniz tarih boyunca, hep çok yağış alan bir coğrafya olarak anılagelmiştir. Fakat her nedense böylesine büyük çaplı “doğal afet”ler, burada yaşama geçirilmeye başlanan talan projelerinden sonra belirginleşmiştir. Karadeniz’in en büyük talan projelerinden biri de 2009’da başlanan ve halen devam eden, Sinop’tan Sarp’a uzanan Karadeniz Sahil Yolu Projesidir. Yetkililerin söylediği gibi adeta herkese huzur getirmiştir(!) Bu öyle bir huzurdur ki, 2009’da Giresun’daki yoğun yağış sele sebep olmuş, bu yağışta biriken sel sularının tahliye olmasına ise sahil yolu engel olmuştur. 2010 Ağustos‘ta ise Rize Gündoğdu’daki yoğun sağanak yağış nedeniyle biriken yağmur suları Karadeniz Sahil Yolunu aşamamış, heyelana neden olmuş ve 12 kişi yaşamını yitirmiştir. Daha da eskiye gidecek olursak, Trabzon Sürmene’deki sel ve heyelanda 50, 2001’de Rize’de 10, 2002’de Rize Taşlıdere’de 34 kişi benzer nedenlerle yaşamını yitirmiştir.

Son zamanlarda HES’lere ve Karadeniz Sahil Yolu’na, madenler, taş ocakları ve Yeşil Yol Projesi de eklenmektedir. Fakat şu bilinmelidir ki, bahsi geçen tüm talan projeleri bize “katliam” olarak geri dönecektir. Rahat koltuklarında oturanlar, plazaların tepelerinden yaşam alanlarımızın talan edilme emrini verenler, yaşadığımız topraklardaki doğal varlıkları sömürerek zenginleşirken; onların neden olduğu tahribatlar yüzünden sel sularında boğulanlar, göçük altında kalanlar yine bizler oluyoruz. Onlar yaşamı son kırıntısına kadar tüketirken, biz de tükeniyoruz.

Bu tükeniş böyle devam ederken, insanlar katlediliyorken, dereler hapsedilmeye, topraklar susuz bırakılırken, biz yaşam savunucularına düşen şey ise, yerellere birlikte bu projelerin önüne geçmek, en açık tabirle, bize bu katliamları yaşatanların “felaket”i olmaktır.

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Devletin Afeti HESseli ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/07/devletin-afeti-hesseli-furkan-celik/feed/ 0
“Yaza İncecik Girmek İçin ŞOK DiYETLER” – Alp Temiz https://meydan1.org/2014/05/27/yaza-incecik-girmek-icin-sok-diyetler-alp-temiz/ https://meydan1.org/2014/05/27/yaza-incecik-girmek-icin-sok-diyetler-alp-temiz/#respond Tue, 27 May 2014 17:41:27 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/27/yaza-incecik-girmek-icin-sok-diyetler-alp-temiz/ Yavaş yavaş zayıflayamıyor, her şeyden bir anda elinizi eteğinizi çekip gözle görülür bir kilo mu vermek istiyorsunuz? 3 günde 5 kilo verebilirsiniz. Eğer böyle düşünenlerden biriyseniz ‘İsveç Diyeti’ni uygulayabilirsiniz, ancak… Yaza incecik girmek ya da fazla kilolardan kurtulmak için yeme alışkanlıklarında radikal değişiklikler yapmak şu günlerde pek çok sofrada tartışma konusu. Birbirinden ilginç fikirler, irade […]

The post “Yaza İncecik Girmek İçin ŞOK DiYETLER” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yavaş yavaş zayıflayamıyor, her şeyden bir anda elinizi eteğinizi çekip gözle görülür bir kilo mu vermek istiyorsunuz? 3 günde 5 kilo verebilirsiniz. Eğer böyle düşünenlerden biriyseniz ‘İsveç Diyeti’ni uygulayabilirsiniz, ancak…

Yaza incecik girmek ya da fazla kilolardan kurtulmak için yeme alışkanlıklarında radikal değişiklikler yapmak şu günlerde pek çok sofrada tartışma konusu. Birbirinden ilginç fikirler, irade denemeleri, kararlılık yeminlerinin ardı arkası kesilmiyor. Şüphesiz bu durumun aktörleri, bahsedeceklerimden kat kat fazlasını biliyorlar. Ancak günübirlik yaşamda reflekslere indirgenmiş bu yaklaşım ve davranışları da yeniden gözden geçirmek şu zorlu günlerde yararlı olabilir.

Meydan Gazetesi- yaza İncecik girmek için şok diyetler Alp Temiz

Zayıflamanın Mucize Yöntemi: İsveç Diyeti

Evet, akla ilk gelen soru: Neden İsveç? Daha önce diyetlerle ilgilenenler şaşırmayacak; diyetin İsveçle hiçbir alakası yok. Olması da gerekmez zaten. Önemli olan ilgi çekici bir isme sahip olması ve akılda kalıcılığı. Gerçi İsveç pek çok kez İsviçre ile karıştırılıyor olsa da bu, diyetin ilgi çekiciliğini azaltmıyor.

Diyet 13 gün sürüyor. İnternette, diyet listesinin dolaştığı sayfalarda 13 gün diyeti ve Danimarka diyeti gibi farklı isimlerdeki diyet listeleriyle de görülebiliyor. Dahiyane diyetin mucidi edalarındaki internet sitesindeki yorumlarda görüldüğü kadarıyla 2. güne kadar sorular ve yorumlar yoğun seyrediyor, 6. günden sonrası ile ilgili de neredeyse hiçbir yorum yok. Zira listeye göz attıkça 7. günün akşam menüsü dikkat çekiyor: Yok!

Diyeti Türkçeye kazandıran şahıs da öyle radikal değişiklikler yapmış ki zaten akıllara zarar olan diyete deyim yerindeyse tuz biber ekmiş. Pek çok günün öğle ve akşam yemeği Lunch ve Dinner kelimeleri dolayısıyla karıştırılmış. Örneğin 4. günün İngilizce menüsünde “Lunch: 200 ml orange juice + 1 can of natural yoğurt” (Öğle yemeği: 200 ml -yani 1 su bardağı- portakal suyu + 1 kutu -yani ne kadar olduğu belirsiz miktarda- doğal yoğurt) önerilirken bakalım Türkçeye nasıl geçmiş: Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt. Yoğurdun miktarı hangi kutuya göre hesaplandı bilinmez. Ancak bir portakalın hangi 2 diliminden 1 bardak portakal suyu çıkacağını sorgulamaya bile gerek yok.

Kahvaltılar ise başlı başına fiyasko. Diyetin en mantıklı kahvaltısı 12. günün sabahında: 1 havuç. Tabi eğer o güne kadar gelebilirseniz. Diğer günlerde ise kahvaltılar genellikle 1 fincan kahve ve kesme şekerle geçiştiriliyor. Evet yanlış duymadınız, bildiğimiz rafine kesme şeker.

Zayıflatacağını İddia Eden Diyette Kesme Şekerinin İşi Ne?

Sağlıklı beslenmenin gerekliliğini söyleyen bu diyet sayfası hangi akla hizmet onca işlemden geçirilmiş bir maddeyi tüketmemiz gerektiğini söyleyebiliyor?

Diyette önerilen kesme şeker aslında şeker kamışı, şeker pancarı veya nişasta bazlı (mısır gibi) bitkilerden, fabrikasyon ortamda ileri teknoloji ve kimyasal katkılarla üretilen kristal şekerin kömür, hayvan kemiği külü, ya da sentetik reçinelerle ağartılmasının ardından kimyasal yapıştırıcılarla sıkıştırılmasıyla şekillendirilmiş küp hali.

Şekerin Ne Zararı Var?

Şeker bilindiği üzere karbonhidrat sınıfı yiyeceklerin basit yapılı bir türüdür. Doğal yollarla tüketeceğimiz besinlerin beyindekiler dahil tüm sinir hücrelerinin kullanacağı yapıya dönüştürülmesi ihtiyaç duyulan hızda ve vücudun kontrolünü sağladığı miktarda gerçekleşir. Rafine şekerin yendiği gibi, vücutta herhangi bir kontrol mekanizmasının düzenlemesine fırsat tanımadan kana karışması ilk olarak kan şekerini yükseltmektedir. Kanda yükselen şeker oranına yanıt olarak pankreastan insülin hormonu salgılanır. Bu hormon kanda dolaşan şekerin hücreler tarafından bir an önce kullanılması ya da depolanması mesajını taşır.

Rafine şeker içeren gıdalar glikozun kandaki ani artışına cevap olarak üretilen yoğun miktarda insüline karşı zamanla duyarsız hale gelir. Ve yapmaları gerekeni anlamak için daha fazla uyarıya yani insüline gereksinim duyarlar. İnsülin duyarlığının azalması durumu Tip 2 Diyabet olarak adlandırılır. “Bende şeker var” diyen pek çok kişinin bahsettiği de kısaca bu durumdur.

Rafine Şekerin Beyinde Yol Açtığı Zarar: Bağımlılık

Beyin hücreleri, nöronlar, sadece şekerle beslenirler. Öyle ki beyni ve omuriliği çevreleyen zarın içindeki Beyin Omurilik Sıvısı’na yalnızca şekerin giriş yapma ayrıcalığı vardır. Nöronlar insülinin mesajında belirtilen “kullan ya da depola” komutunda depolama işlevine sahip olmadığı için yalnızca kullanabilirler. Yine depoları da olmadığı için kendilerine sürekli olarak hazır şeker gönderilmelidir. Vücut bunu karaciğerin ve pankreasın büyük role sahip olduğu bir mekanizmayla kendiliğinden yapar. Keza kandaki şeker oranı düştüğünde beyin şekersiz kalıp komaya girecektir. Diyabet hastalarının yanlarında kesme şeker taşıması komanın önüne geçmek içindir.

Şekerden bahsettiğimizde vitaminden, mineralden, liften, enzimden arındırılmış sadece kaloriyle ifade edilebilecek yalnızca bir enerji sağlayıcı olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu madde, metabolizma içerisinde tıpkı insülinde olduğu gibi birçok hormonun salgılanma düzeyini de etkiler. Mutlulukta açığa çıkan serotonin hormonunun kanda artış gösteren şekerle birlikte yükselmesi buna bir örnektir. Ancak öte yandan salgılanan insülin hormonu bu yüksek orandaki şekerin kısa zamanda düşmesine yol açtığından beyinde yapay mutluluk duygusunun sonlanmasıyla görülen çökkünlük hali ortaya çıkar. Bu şekilde yaşanan şeker çöküntüsü bir an önce daha fazla şeker alma ihtiyacını ortaya koyan bir döngü oluşturur. Bu dalgalanma başta depresyon olmak üzere pek çok psikiyatrik bozukluğa neden olmaktadır.

Genellikle bir bozukluk olarak değerlendirilmese de, güzellik gibi kavramların herkesçe aynılaştırılması bir mutabakattan değil sistematik bir dayatmadan kaynaklanmaktadır.

Kapitalizmin Güzelliği

Kapitalizmin “güzellik” ifadesiyle dayattığı aslen belirgin tek bir biçime indirgenmiş görsellikten ibarettir. Bu indirgemedeki teklik yalnız bir imgeyi nitelemez. Bazen beden ölçülerindeki kriterlere ulaşmayla, bazen bedenin bir parçasını belirli bir biçime sokmayla bazen de beden üzerini örten boya ve kumaşlarla bu güzellik sağlanır. Çoğunlukla güzel olmak için bir form değişikliği esastır. Öyle ki olduğu haliyle güzel diye nitelenen hiçbir bünye de yoktur. Yine de güzel olduğu kabul edilen belirli kısımlara sahip insanlar vardır. Bu insanların adlarını organların sıfatı olarak görürüz bazen. Biri dudağıyla, Öbürü kalçasıyla, Diğeri göğüsleriyle güzelleşirken; güzellik Birine, Öbürüne ve Diğerine olan benzerliklere indirgenir.

Biri, Öbürü ve Diğeri gibi olanlar aslen güzel ilan edildikleri için reklam filmlerinde oynasalar da tanıttıkları ürün sayesinde güzel olmuşlar gibi düşünmemiz beklenir. Ve biz de tanıtılan ürünü bir numune “yani reklamda oynayan ünlü’nün” inandırıcılığına bağlı olarak onun kadar güzel olmak için satın almaya ikna ediliriz.

Kapitalizmin propaganda araçlarınca dönemsel olarak belirli şekillere bürünmemiz sağlanır. Modayı çoğunlukla giysilerimizle yakalamaya çalışırken, bazen bedenlerimizi bile değiştirmemiz beklenir.

Sıfır Beden

Sıfır beden, Amerikan katalog sistemindeki giysileri sınıflandırmada bir beden ölçü aralığı. Bu aralık kadınlarda (76-56-81 cm) den (84-64-89 cm)’e kadarki beden ölçülerini niteliyor. Bu ölçülerden 1 ila 5 santim daha küçük ebatlardaki grup içinse 00 -yani çift sıfır- beden kullanılıyor. Bir diğer numaralandırma sistemine göre sıfır beden 32 numaraya tekabül etmektedir. Bu beden ise genellikle ergen kız çocuklarına yönelik bir üretimde belirginleşir. Elbette bu bedenler için üretim yapılmasında bir yanlışlık yok. Ancak terslik insanın kendi bedenine uygun bedende giysi seçmek yerine belirli bir ölçekteki giysinin içine girebilmek için bedenini dönüştürmeyi denemesiyle ortaya çıkıyor.

Pek çok genç kadının bedeninde bir takım fazlalıklar olduğunu düşünmesinin baskın kültürün bir dayatması olduğu ortada. Kapitalizmin küresel doğrularıyla bu denli iç içe yaşarken bile, “aslında bazı toplumlardaki –güzel- ifadesinin görece daha kilolu kadınları nitelediğini” bilmeyen yok gibi. Yine de içinde bulunduğu toplumun benimsediği değerlere göre kabul ya da ilgi görmek, karşı konulması çok da kolay olmayan bir hissiyat olsa gerek.

Yine de östrojen hormonunun salgısını imkansız kılacak eşik değerlerin altında yağ oranına sahip bir bedende olmaya çalışmak sadece fizyolojik bir sorun olarak algılanmamalı. Aslında bunun pek çok yerde yazıldığı gibi psikiyatrik hastalık olarak nitelenen kategorileri de mevcut. Ancak Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza gibi teşhislerle kutu kutu antidepresan reçete eden hekimler bu sorunun toplumsal çıkış noktalarına da çare olabilirler mi?

Elbette bu sonunun çıldırmış bazı bireylerden kaynaklandığını düşünmek eyleme geçmek için daha kolay olacaktır. Bireye yönelik tedavi planlarıyla gözle görülür değişiklikler izlenebilir. Ancak bu yeni vakaların oluşmasını engellemeyecektir. Zira çözüm de sorunun kaynağı gibi toplumsal olmalıdır. Güzelliğin ve sağlığın sosyal belirleyicilerini sorgulamak; moda, güzellik, tüketim, beslenme ve sağlık dahil pek çok konuda alışılagelmiş uygulamaların ne kadar doğru, ne kadar anlamlı olduğunu yeniden düşünebilmek için kaçınılmazdır.

İsveç diyetini bizlere sunan internet sitesi isvecdiyeti.gen.tr nin mühim uyarısını da unutmadan belirtelim:

“İsveç diyeti, sitede yer alan grafiklerin tüm hakları saklıdır. Kopyalayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır. Sitede yer alan bilgiler sadece bilgilendirme amaçlı olup, kullanımına, uygulanmasına, satın alınmasına, delil gösterilmesine veya tavsiye edilmesine aracılık etmez. Sitemizdeki bilgiler, hiçbir zaman kesin bilgi kaynağı olmayıp, kullanıcılar tarafından eklenmiştir veya yorumlanmıştır. Buradaki bilgiler sitemizin asıl görüşlerini içermeyebileceği gibi hiçbir taahhüt ve tavsiye yerine de geçmez.”

Alp Temiz

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Yaza İncecik Girmek İçin ŞOK DiYETLER” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/27/yaza-incecik-girmek-icin-sok-diyetler-alp-temiz/feed/ 0
“Çüş Oha Yuh” – Oğul Akdoğan https://meydan1.org/2013/01/29/cus-oha-yuh-ogul-akdogan/ https://meydan1.org/2013/01/29/cus-oha-yuh-ogul-akdogan/#respond Tue, 29 Jan 2013 11:22:22 +0000 https://test.meydan.org/2013/01/29/cus-oha-yuh-ogul-akdogan/ Hükümet halkı nasıl soyacağının hesabını herhangi bir açık bırakmayacak şekilde her detayıyla hayata geçiriyor Yoksulun tepesine basa basa iktidarını sürdüren AKP hükümetinin, halkın sırtına yüklediği keyfi uygulamalarından biri de ev ve iş yerlerine gelen faturalara yansımış olan kesintiler. Hükümetin kalkınmak için yapamayacağı şey yok! Geçenlerde televizyonda doğalgaza ve elektriğe yapılan zamlarla ilgili bir haberde vatandaşın […]

The post “Çüş Oha Yuh” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hükümet halkı nasıl soyacağının hesabını herhangi bir açık bırakmayacak şekilde her detayıyla hayata geçiriyor

Yoksulun tepesine basa basa iktidarını sürdüren AKP hükümetinin, halkın sırtına yüklediği keyfi uygulamalarından biri de ev ve iş yerlerine gelen faturalara yansımış olan kesintiler.

Hükümetin kalkınmak için yapamayacağı şey yok!

Geçenlerde televizyonda doğalgaza ve elektriğe yapılan zamlarla ilgili bir haberde vatandaşın birine soruyorlar; asgari ücret belirlendi 774 lira, ancak yapılan son zamlarla vatandaş bu parayla yine zorda kalacağa benziyor. Vatandaş soruya cevap veriyor, “Başbakan kalkınma peşinde, gelişiyoruz. Eee zam yapıyorsa, vardır bir bildiği”. Yani bizim de çorbada tuzumuz olsun der gibi konuşuyor. Yalnız çorba kaynamış, dibi tutmak üzere. Nasıl mı?

Faturalara yansıyan zamların peşi sıra yapılıyor olmasının “bilinen nedeni” kalkınma peşindeki ülkenin giderek borçlanması, borcun artması ve artan borcun envai çeşit vergi saçmalıklarıyla hissettirilmeden vatandaştan kesilmesi. Olayın özetinin özeti bu, ancak vatandaşın cebinden çıkan bu kesintilerin “asgari” yani çorba da bir miktar tuz olmadığı, neredeyse insanlardan zorla “gasp” edildiği gözden kaçmamalı. Peki bu gasp nasıl oluyor?

Bir faturaya 9 çeşit vergi ve fon

Elektrik faturası incelendiğinde, faturaya yansıyan enerji bedelinin dışında, 9 çeşit vergi ve fon olduğu görülmektedir. Bunlar Kayıp- Kaçak Bedeli, Dağıtım Bedeli, Perakende Satış Hizmet Bedeli, Sayaç Okuma Bedeli, İletim Sistemlerini Kullanma Bedeli, Enerji Fonu, TRT Payı, Elektrik Tüketim Vergisi ve KDV şeklinde sıralanır. Fatura tutarı incelendiğinde 100 liralık bir faturanın yaklaşık 50 lirası enerji bedeli ise, 50 lirası da bu 9 çeşit vergi ve fon adına kesilmektedir.

Kaçak elektrik bahane! Rant şahane!

Hükümet bu bedellere gerekçe olarak “kaçak” olarak tabir edilen elektrik kullanımına işaret etmektedir. Elektrik kaçağı bir bölgeye verilen belirli watt elektrik dışında kullanıldığı tespit edilmiş olan enerji kullanımıdır. Bu kullanımın bedeli bölgesel değişkenlik göstererek, vatandaşın elektrik faturasına yansımakta, eşit miktarda dağıtılmaktadır. Şu sıralar meclise önerge olarak sunulan, kaçak kullanım meselesi yani “Herkes ‘dürüst vatandaş’ olmalı, kimse kimsenin faturasına ortak olmamalı” sözleri gündemde. Özellikle gecekondu yerleşimlerinin bir sorunu olarak gösterilmek istenen bu durum, hükümetin insanları birbirine düşürmek amacıyla uydurduğu esas sorunu görünmez kılma çabasıdır. Zaten yıllardır her hükümet kayıp, kaçak denilen sorunu çözme yöntemini “Doğudaki kaçak kullanıyor, onların bedelini batıdaki ödüyor” propagandasıyla yapmaktaydı. Yani bu konuda iktidar da muhalefet de aynı tarafta, ama farklı çalıp oynuyorlar. Biri kaçak elektrik peşinde, diğeri enerji bahanesiyle (HES)lerle köylünün suyunu gasp etme peşinde. Zaten hükümetin asıl istediği enerji ve ekonomi konusunda kalkınma değil, kalkınma adıyla insanları kandırma politikasıdır.

Peki bu “kaçak” olarak tabir edilen bedel neye göre belirleniyor?

Kaçağın nasıl belirlendiğine ilişkin, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’dan bir yetkilinin basına yansıyan bir konuşması oldukça düşündürücüydü. Yetkili, “Mevcut teknoloji eski olduğu için kayıp ve kaçağı tam olarak ölçmek mümkün olmuyor. O nedenle genel bir oran alıp bunu ülke çapında uyguluyoruz” demişti. Bu itiraf bile “kaçak tutar” diye vatandaşın faturalarına yansıyan bedelin tümüyle keyfi bir uygulama olduğunu ortaya koymaktadır.

Hem zamlar hem de faturalara yansıyan bu keyfi kesintilerle yine olan yoksullara oluyor. Ancak hükümetin elini cebimize sokarak gasp etiği bu keyfi uygulamalara karşı, bizlerin de yapabileceği şeyler var. Faturalara yansıyan bu kesintilere itiraz etmeli, bu konularla ilgili mecra olan Hakem Heyetleri’ne keyfi olarak alınan pay için müracaat ederek kısaca bizden alınanı geri alabiliriz. Hakem Heyetleri’nde alacağımız sonuç olumsuz olsa bile, davayı Tüketici Mahkemesi’ne taşıyarak hukuki bir mücadele başlatabiliriz. Benzer bir hukuki kazanım yakın bir tarihte yaşandı. Emekli öğretmen olan İhsan Çolak, lehine sonuçlanan karar sonrasında, elektrik faturasına yansıyan 25 aylık kesintilerin toplamını icra yoluyla geri aldı. Emekli öğretmen İhsan Çolak, “Kayıp kaçak bedeli”, “Perakende satış hizmet bedeli”, “Sayaç okuma bedeli”’, “İletim bedeli” adı altında kesinti yapılmasını haksızlık olarak nitelemiş, faturaya yansıtılan toplam bedel üzerinden, harcanan elektrik, KDV ve kesintilerin ay ay dökümünü yaptı. 25 ayda 2 bin 788 liralık fatura ödeyerek kendisinden fazla tahsil edildiğini öne sürdüğü 707 lirayı AKEDAŞ’tan geri aldı. Ancak bu bir örnek kazanım olsa da herkes için bu şekilde sonuçlanmayabilir. Devletin adaletinin zenginin, şirketin, patronun ve kendi tarafında olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, yoksulun bu işten pek çıkarı olmasa da, yine de bu gaspın peşine düşmeliyiz. Böylelikle asıl hırsızın kaçak elektrik kullanmaya mecbur bırakılmış yoksul değil, elini zorla cebimize atan hükümet olduğunu deşifre etmeliyiz.

Kontörlü sayaç soygunu

Hükümet artık kontörlü sayaç uygulamasını zaten hayata geçirmiş durumda. Yani paran varsa suyun, elektriğin ve ısınmak için gazın var. Paran yoksa hiçbirini kullanmaya da hakkın yok. Kontörlü sayaç ile ilk olarak halk, hizmet garantisi almaksızın belediyeye ve belediyelerin anlaşmalı olduğu şirketlere ödeme garantisi vermiş oluyor. Son zamanlarda Tayyip’in “tasarruflu olalım” sözlerinin ardında bu uygulamanın büyük payı var. Önce sayaç montajları, sonra kontör dolumu yapmak için ödenen nakit para yani sıcak para. Belediyeler ve anlaşmalı şirketler için hepsi kazanç, hepsi birer rant kapısı. Vatandaş, eline tutuşturulan bu kartlı sistemle yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için daha da borçlanacak ve bir sömürünün daha pençesine düşecek.
Bir de bu sayaçların kontrolünü yapacak, dijital faturalarını yazacak ve denetleyecek olan görevliler var. Özelleştirmelerle birlikte taşeron şirketlere çalışan ve çoğu geçici olan bu görevliler söktükleri sayaç, tespit ettikleri kaçak kullanım üzerinden de prim kazanacaklar. Böylece sökülen her sayaç, kesilen her kullanım ihtiyacı, her ihbar bu görevli için ekmek parasına; soğukta, karanlıkta ve susuz kalacak olan için de eziyete dönüşecektir.

Sosyal adaletsizlik, sosyal patlama

Hükümet halkı nasıl soyacağının hesabını herhangi bir açık bırakmayacak şekilde her detayıyla hayata geçiriyor. Ancak bu gaspın getirisi şimdilik pek hissettirmese de ilerleyen zamanlarda büyük bir sosyal adaletsizliğin sonucu olarak karşımıza çıkacaktır. Ve burada karşı karşıya gelen yine yoksullar ve işsizler olacaktır. Umalım ki böyle olmasın, bu adaletsizlikler yerini hükümete, belediyelere, şirketlere ve patronlara karşı oluşacak olan toplumsal bir adalet mücadelesine bıraksın.

Oğul Akdoğan
[email protected]

The post “Çüş Oha Yuh” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/01/29/cus-oha-yuh-ogul-akdogan/feed/ 0
“İçme Suyunda Danışıklı Dövüş”- Özgür Benol https://meydan1.org/2012/09/23/icme-suyunda-danisikli-dovus-ozgur-benol/ https://meydan1.org/2012/09/23/icme-suyunda-danisikli-dovus-ozgur-benol/#respond Sun, 23 Sep 2012 14:18:12 +0000 https://test.meydan.org/2012/09/23/icme-suyunda-danisikli-dovus-ozgur-benol/ Bundan yaklaşık 2 ay önce, 22 Temmuz günü, medyanın skandal olarak adlandırdığı bir haber piyasaya düştü. Bir haber programı, yazın sıcak günlerinde tüketimi tavana vuran damacana sularında insan ve hayvan dışkısı dahil birçok başka zararlı madde olduğunu söyledi. “Dışkı” tüketebileceğimiz en zararlı şeymiş gibi, bu kelimeye vurgu yaptılar. Bu haber beni açıkçası çok şaşırtmadı. Zira […]

The post “İçme Suyunda Danışıklı Dövüş”- Özgür Benol appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bundan yaklaşık 2 ay önce, 22 Temmuz günü, medyanın skandal olarak adlandırdığı bir haber piyasaya düştü. Bir haber programı, yazın sıcak günlerinde tüketimi tavana vuran damacana sularında insan ve hayvan dışkısı dahil birçok başka zararlı madde olduğunu söyledi. “Dışkı” tüketebileceğimiz en zararlı şeymiş gibi, bu kelimeye vurgu yaptılar. Bu haber beni açıkçası çok şaşırtmadı. Zira tekrar tekrar doldurulup boşaltılan bu depozitolu plastik damacanaların çok temiz olamayacağı düşüncesini, sonradan konu üstüne sohbet ettiğim başkalarında da gördüm.

1 milyon lira, bir dolum tesisi açmak için yeterli bir rakam. Türkiye’de ise 256 dolum tesisi var. Kimsenin mülkü olmayan suyu kaynaktan bedavaya doldurup, sonra hiçbir gideri olmayan bu hammaddenin fiyatında spekülasyonlar yapan, zamanı gelince suya fahiş zamlar koyan su şirketlerine güvenilemeyeceğini tahmin ediyorduk. Bu “dışkı” haberleri bizde “wikileaks” in yaptığına benzer bir etki yarattı. Medya tahmin ettiğimiz ve kimsenin şaşırmayacağı bir skandal haberini abartarak ve yükselterek duyurmaya başladı. Bu haber bizi şaşırtmadı. O zamana kadar damacanaların ne kadar kirli olabileceğini tahmin ediyor, fakat yine de kendimizi kandırmaya devam ederek temiz su içmek için damacana alıyorduk. UHT sütün faydası olmadığını tahmin ettiğimiz halde süt tükettiğimiz gibi. Bu haberi medyanın sürekli yükseltmesi ve “dışkı” kelimesini adeta insanları terörize etmek için ısrarla kullanması, kafamda soru işaretleri uyandırdı. Şimdilerde Sağlık Bakanlığı’nın her şey yolunda söylemleri medya tarafından kamuoyuna aktarılmaya başlansa da, bu haber şeyin yolunda olmadığını bize bir kez daha gösterdi. Bu haber ve devamında çıkan haberler dizimi ve saçmalıklarıyla dikkatimi çekti. Bu haberin bazı komik detaylarını paylaşırken, sizlere “damacana krizinin” medyada gördüğüm yansımasını kronolojik ilerleyişiyle kısaca aktarmak istiyorum.

Başlangıçta size bu haberin medyada en çok çıktığı tarihleri işaret etmek isterim, 22 Temmuz- 1 Ağustos gerçekten çok sıcak günlerdi ve ben tahminimce günde en az 3 litre su içiyordum –yani su satışlarının tavana vurduğu günlerdi. “Damacanalarda dışkı var” haberleri 22 Temmuz ve 25 Temmuz arası ana akım medyada “55 su firmasından sadece 14’ü temiz” sloganıyla sunuldu ve haber, tabiri caiz ise “patladı”. Bazı medya kuruluşları haberlerin sunumunu “en büyük firmalar bile kirli çıktı” şeklinde verdi. Medya, şirketlerin kaynaklarının yetişmediğinden dolayı kaçak “kuyu suyu” karıştırdığını iddia etti ve bunu suyumuza lağım karıştırıyorlar diye abarttı. Sanki su piyasası çok dürüstmüş gibi arıtma sistemi satanlara “halkın, damacana sulara güvenini yitirmesinden faydalanıyorlar” denildi. Akabinde bakanlık 28 Ağustos’ta yaptığı ilk açıklamada, 81 ilde denetlemeleri gereken toplamda 256 firmadan 4 tanesini ifşa etti. Bu firmalar isimlerini çok duymadığımız, marketlerde görmediğimiz firmalardı. Esas isimleri merak edilenleri ise 5 gün sonra açıklayacağını duyurdu. 5 gün sonra 15 firma daha açıklandı ve üretimlerinin durdurulduğu söylendi. Bakanlık bu firmalara 1 hafta müddet verdiğini, 1 hafta sonra tekrar bir denetim uygulanacağını, eğer damacanaları yine kirli çıkarsa bu sefer firmaların kapatılacağını söyledi. Bu arada haberler tam gaz devam etti, yasaklanan sular hastane sebillerinde görüldü, firmalar üretmese bile önceden doldurduğu damacanaları satmaya devam etti, Sağlık Bakanlığı suların yılda 4 kere denetlendiğini söyledi, ardından bakanlıkta üst düzey bir yetkili denetimin bakanlık merkezinde yapıldığını ve “denetlenen” damacana numunelerinin bakanlığa firmalar tarafından seçilip yollandığını itiraf etti. Bu arada yasaklanan firmalar bu işi 14 – 16 senedir böyle yaptıklarını dile getirip, bence gayet haklı bir şekilde “şimdi neden böyle oldu” diye sordular.

Medyada yayınlananlara uzaktan baktığımızda, küçük şirketlere karşı olan güvenin azalmış olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlarda nedense çok bilinen şirketlere ya da arkalarında büyük şirketler olan su şirketlerine güven duyabileceği yanılgısı oluştu. Halk da bu kanaatin oluşmasında sağlık bakanlığının saçma sapan açıklamaları ve medyanın başarılı (çakalca) yönlendirmesi önemli rol oynadı. Fakat hatırlamak gerekir ki; suyunda “dışkı” çıkan 41 şirketlerin içinde çok satan şirketler de vardı ve isimleri açıklanmadı. Medyanın yönlendirmesinden yola çıkarsak büyük şirketlerin 3,5 milyar liralık su piyasasındaki paylarını arttıracaklarını ve suyun daha da tekelleştirileceğini öngörebiliriz.

İzlediklerimden sonra benim aklımda kalanlar sattığı suların %75’i zehirli çıkan, cirosu 3,5 milyar lira olan damacana su pazarı, bu olayı olabildiğince büyüten bir medya, sular pis diyen ve pis şirketleri halka açıklamayan bir bakanlıktı. Dışkılı su satan şirketler şişe damacana doldurmaya devam etti. Marka değeri olan ve bakanlığın suyu pis dediği şirketler bakanlıktan temiz kağıtları alıp bu saçmalığı “temizlik raporu” diye gazetelerde yayınlattı. Medya hassasiyet gösterdi, bakanlık müdahale etti, 5 firma kapatıldı, halkın sağlığı güvene kavuştu… Yanlış anlamayın, sorun sistemin yanlış işlemesinde demiyorum sistemin kendisi “dışkılı”. Dünyada halkın suyu şirketlerden almaya zorunlu bırakıldığı her yerde buna benzer “skandallar” yaşanmakta.

2008’de dünyanın en büyük ve acımasız şirketi olan Wall Mart’ın doldurduğu damacanalarda da hem yüksek klor ve flor hem de suya katılan onca ilaca rağmen “dışkı” bakterileri bulunmuş, Wall Mart’ın birçok ülkede (çoğu gelişmiş Batı ülkeleriydi) “dışkılı” su sattığı ortaya çıkmıştı.

Size gerçeği söyleyeyim, suyun halka vurguncu şirketler tarafından satıldığı, işi halkı kandırmak olan bir bakanlığın bu vurguncu şirketleri denetlediği bir yerde, bizler göz göre göre daha çok “dışkı” tüketiriz.

Özgür Benol

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.

The post “İçme Suyunda Danışıklı Dövüş”- Özgür Benol appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/09/23/icme-suyunda-danisikli-dovus-ozgur-benol/feed/ 0