takıntı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 04 May 2016 20:59:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Ortoreksi Nevroza” – Devrim Varol https://meydan1.org/2016/05/04/ortoreksi-nevroza-devrim-varol/ https://meydan1.org/2016/05/04/ortoreksi-nevroza-devrim-varol/#respond Wed, 04 May 2016 20:59:12 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/04/ortoreksi-nevroza-devrim-varol/ Yiyeceklerin içindekiler bölümü, “organik”, “saf”, “%100 doğal”, “katkı maddesiz” ibareleri, yediklerinizin en çok ilgilediğiniz kısmı mı? Sürekli kalori hesaplamaları, yemek zamanları, porsiyon büyüklükleri, en büyük takıntınız mı? Sağlıklı ve doğal beslenme konusunda çok mu hassassınız? Muhtemelen fast food yiyecekleri tercih eden insanlardan “daha sağlıklı”sınız. Ancak bir hastalığın pençesine düşmüş de olabilirsiniz, hem de bir yeme […]

The post “Ortoreksi Nevroza” – Devrim Varol appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Ortoreksi Nevroza Devrim Varol

Yiyeceklerin içindekiler bölümü, “organik”, “saf”, “%100 doğal”, “katkı maddesiz” ibareleri, yediklerinizin en çok ilgilediğiniz kısmı mı?

Sürekli kalori hesaplamaları, yemek zamanları, porsiyon büyüklükleri, en büyük takıntınız mı?

Sağlıklı ve doğal beslenme konusunda çok mu hassassınız?

Muhtemelen fast food yiyecekleri tercih eden insanlardan “daha sağlıklı”sınız. Ancak bir hastalığın pençesine düşmüş de olabilirsiniz, hem de bir yeme bozukluğu!

Ortoreksiya Nevroza, basit tanımıyla, “sağlıklı” beslenme takıntısıdır. Bu hastalıktan muztarip bireyler yediklerinin sağlıklı, doğal, katıksız, saf ve işlenmemiş olmasına “özen gösterirler”. Hatta yiyeceklerin saflığını bozmamak adına çoğu sebze ve meyveyi çiğ tüketirler. Ancak ortoreksiyanın evrensel bir menüsü yoktur; her hasta kendi kriterlerini belirler. Takıntılı bir şekilde bu kriterlere uymayan yiyecekleri tüketmeyi reddederler; çoğu zaman porsiyonları küçülterek, açlığa varan kısıtlamalar koyarlar ve acil durumlara karşı, yani sağlıklı bir şeyler bulamama ihtimallerine karşı, yanlarında “acil durum yiyecekleri” taşırlar. Sonuç olarak “kriterlerine” uyan tek tük yiyecek kaldığı için yetersiz beslenme nedeniyle ölüme bile yol açabilecek sağlık problemleri yaşarlar. Anorkesiya ya da Bulmiya gibi yeme bozukluklarından farklı olan bu hastalığı, dışarıdan bakıldığında “sağlıklılık” illüzyonu oluşturduğu için, tespit etmek oldukça zor. Peki ya tedavisi? Kutu kutu depresanlar olmadığı kesin.

Kapitalizm, fast food kültürü ile obezite gibi sağlık problemleri yaratırken; moda gibi sektörlerle dayattığı güzellik standartı olan “zayıflık” algısıyla da anoreksiya, bulmiya ve ortoreksiya benzeri yeme bozukluklarına neden oluyor. 0 beden olmak için yapılan şok diyetler, zayıflama formülleri ya da estetik ameliyatlarının yanı sıra yükselmekte olan bir “sağlıklılık” endüstrisi de ortoreksi nevroza gibi hastalıklarla şimdilerle sıkça göze çarpıyor.

Devrim Varol

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Ortoreksi Nevroza” – Devrim Varol appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/04/ortoreksi-nevroza-devrim-varol/feed/ 0
” HİPNOZ ” – Burak Çiçek https://meydan1.org/2015/06/11/hipnoz-burak-cicek/ https://meydan1.org/2015/06/11/hipnoz-burak-cicek/#respond Wed, 10 Jun 2015 23:38:58 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/11/hipnoz-burak-cicek/   Hipnoz yüzyıllar boyunca, farklı yöntemlerle, bir çok alanda, bir çok insan tarafından kullanıldı. Büyücüler, kızgın kömür üzerinde yürüyen insanlar, bir parmak şaklatmayla uyutanlar, politikacılar… Hipnoz, bazen bir şov malzemesine dönüştü, bazen anestezi yapmanın bir yöntemi oldu, bazen ise Apollon tapınağındaki gibi göz boyayarak birilerinin gücüne güç kattı ve günümüze kadar geldi. Bugün tüm bu […]

The post ” HİPNOZ ” – Burak Çiçek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
hypnoza-2

 


Delfi Tapınağı; Eski Yunan’da en büyük ve en zengin tapınaklardan biriydi. Tanrı Apollo’ya adanan bu kehanet merkezinin hemen önünde içinden zehirli gazların çıktığı bir çukur bulunuyordu. Kehanet için gelen soylular, tüccarlar ya da devlet erkanına kesenin ağzını açtıran da buydu. Bu çukurun üzerine bir üçayak kurulmuştu ve bir rivayete göre kahin, birbirine sarılı üç yılandan oluşan bu sacayağın üzerindeki yerini almadan önce çukura bir koyun sarkıtılır ve bir süre sonra ölen hayvan tapınağın etkileyiciliğini artırmak için kehanet için gelenlere sergilenirdi. Böylece Apollo’ya adanan rahibelerin vecd halinde söylediği sözler, kutsal bir ağızdan dökülen kehanetlere dönüşüyor ve rahibelerin ömür boyunca geliştirdiği nefes egzersizlerini görünmez kılıyordu.

Hipnoz yüzyıllar boyunca, farklı yöntemlerle, bir çok alanda, bir çok insan tarafından kullanıldı. Büyücüler, kızgın kömür üzerinde yürüyen insanlar, bir parmak şaklatmayla uyutanlar, politikacılar… Hipnoz, bazen bir şov malzemesine dönüştü, bazen anestezi yapmanın bir yöntemi oldu, bazen ise Apollon tapınağındaki gibi göz boyayarak birilerinin gücüne güç kattı ve günümüze kadar geldi. Bugün tüm bu yöntemlerin “hipnoz” adıyla anılması ise James Braid’e dayanır.

Braid 1843’te izlediği bir gösterinin ardından, bu “uyku” halinin kişinin telkine olan yatkınlığının yapay olarak arttırılmasıyla gerçekleştiği sonucuna vardı ve araştırmalarını bu noktaya yoğunlaştırdı. Braid, bu yönteme Eski Yunan’daki uyku tanrısı Hipnoz’un adını verdi. Ne var ki çok geçmeden hipnozun aslında bir uyku hali değil, farklı bir bilinç hali olduğunu anladı fakat ismi düzeltme çabaları başarılı olamadı. Braid, aynı zamanda hipnozun bir “başlatma” olmaksızın da gelişebileceğini fark etti. Başlarda çok kabul görmeyen bu yöntemler, özellikle 19. yüzyıldan itibaren gittikçe yaygınlaşan bir şekilde kendine yer bulmaya başladı.

Hipnoz en basit haliyle beynimize iletilen mesajların, eleştirel bir süzgeçten geçirilmeksizin doğrudan bilinçaltına gönderilmesi ile açıklanabilir. Bu şekilde kişi bazı kötü alışkanlıklarından vazgeçirilebilir, doğum sancısı gibi bazı şiddetli ağrıları hafifletilebilir, bazı psikolojik rahatsızlıklarından, takıntılardan ya da fobilerden kurtulabilir, belli bir düşünceye yaklaştırılabilir, pazarlamada veya yeni alışkanlıklar kazandırmada kullanılabilir. Ve Braid’in de dediği gibi, hipnoz her zaman bir başlatmaya ihtiyaç duymaz. Bir okul sırasında, otobanda giderken ya da etkileyici bir konuşmayı dinlerken bir anda hipnotize olmuş bir halde bulabilirsiniz kendinizi. Örneğin sinemaya gittiğinizde izlediğinizin bir film olduğunu bilirsiniz, yine de film boyunca yaşadığınız bütün duygular gerçektir. Heyecanlanırsınız, kalp atışlarınız hızlanır, koltuğa daha bir sıkı tutunursunuz ya da gözleriniz dolu dolu oluverir. Karanlık bir salon, büyük bir perdeye yansıtılan (hatta artık üç boyutlu) görüntüler, yüksek ses, bütün bunlar izlediğiniz görüntülerin bir film olduğunu unutturmak için çoğu zaman yeterlidir. Ne var ki, genelde kendinizi açtığınız yalnızca filmdeki karakterlerin duyguları değil, o sahneler arasına sıkıştırılmış ve doğrudan bilinçaltınıza seslenen –kesenin ağzını açtıracak- mesajlardır.

Işıl ışıl saçlar, parıltılı arabalar, hayatınızı değiştiren mobilyalar, çikolata yiyerek mutlu olan, dondurmayla aşkı bulan, tuvalet kağıdıyla özel hisseden insanlarla dolu bir ekrana bakarken aklınıza kazınan milyonlarca mesaj yüzünden, internet paketiniz bittiğinde dünyanız yıkılabilir ya da aynaya her baktığınızda mutsuz olabilirsiniz. Çünkü hep bir şey eksiktir ve siz o eksiklik duygusunu, eksik olanları satın alarak giderebileceğinizi düşünebilirsiniz. Oysa reklamlar tam da bunu hedefler ve şunu der: Tüketmezsen çirkinsin, mutsuzsun, eksiksin! İşin kötüsü bu mesaj yalnızca yetişkinlere yönelik değildir, çocuklar özellikle 6-7 yaşlarına kadar telkine çok yatkın ve savunmasızdırlar. Bu nedenle banka, sigorta şirketi, ya da beyaz eşya gibi hiç çocuklarla ilgili olmayan ürünlerin pazarlamasında bile çocuklar hedef alınır. Konuşan hayvanlar, animasyonlar ve robotlar çocuğunuza o markanın en güzel, en eğlenceli ve en havalısı olduğu mesajını verir böylece gelecekteki tüketicilerini garantiler.

Hipnoz karşılaştığınız yere göre olumlu ya da olumsuz bir nitelikte karşınıza çıkabilir, diş ağrınızı hipnotik anestezi ile hafiflediğinde bir “oh” çekebilir, ama markete gittiğinizde çocuğunuz tam da uzanabileceği rafta duran o renkli ambalajındaki diş macunu tüpünü kapıp “isterim” diye tutturduğunda, Braid’in kulaklarını çınlatabilirsiniz. Siz siz olun gündelik hayatımızı istila eden bu telkinlere karşı dikkatli olun, zira hipnoz yalnızca gözlerinizin önünde sallanan bir cep saati ile gerçekleşmiyor.

Burak Çiçek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” HİPNOZ ” – Burak Çiçek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/11/hipnoz-burak-cicek/feed/ 0