TCK – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 05 Mar 2019 09:59:38 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kullan-at Kılavuz: Çalışma Yaşamında Cinsiyet Ayrımcılığı https://meydan1.org/2019/03/05/kullan-at-kilavuz-calisma-yasaminda-cinsiyet-ayrimciligi/ https://meydan1.org/2019/03/05/kullan-at-kilavuz-calisma-yasaminda-cinsiyet-ayrimciligi/#respond Tue, 05 Mar 2019 09:59:38 +0000 https://test.meydan.org/2019/03/05/kullan-at-kilavuz-calisma-yasaminda-cinsiyet-ayrimciligi/   Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… Çalışma yaşamında cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelime dayalı cinsiyet ayrımcılığı oldukça sık karşılaşılan bir durum. Kanuni değişikliklerle bu ayrımcılığa karşı mücadele edildiği iddia edilse de gerçeklik birçok nedenle bunun tam tersi şekilde işlemeye devam ediyor. Bu […]

The post Kullan-at Kılavuz: Çalışma Yaşamında Cinsiyet Ayrımcılığı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…

Çalışma yaşamında cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelime dayalı cinsiyet ayrımcılığı oldukça sık karşılaşılan bir durum. Kanuni değişikliklerle bu ayrımcılığa karşı mücadele edildiği iddia edilse de gerçeklik birçok nedenle bunun tam tersi şekilde işlemeye devam ediyor. Bu durumu da gözardı etmeden çalışma yaşamındaki ayrımcılıklara karşı kullanılabilecek çeşitli araçlar ve ilgili kanun maddelerinin aklımızın bir kenarında durmasında fayda var.

Anayasada ve birçok uluslararası sözleşmede cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan maddeler bulunmakla birlikte bu yazının konusunu özellikle çalışma yaşamındaki ayrımcılıklar ve haklar oluşturmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Eşit Davranma İlkesi” başlığını taşıyan 5. maddesinde iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamayacağı öngörülmüştür. Madde içeriğine “benzeri sebepler” ibaresinin eklenmesiyle birlikte örneğin cinsel yönelimin de ayrımcılık nedeni olamayacağının altını çizmemiz gerekiyor. Aynı maddede “biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan ve dolaylı farklı işlem yapılamayacağı” da hüküm altına alınmıştır.

İş ilişkisinde, işe girişte, görevlendirmede, iş şartlarının düzenlenmesinde, mesleki ve hizmet içi eğitimde, mesleki yükselmede ve işten çıkarmada ayrımcılık yasağı bulunmaktadır. Örneğin sırf hamilelik nedeniyle patron, işçi ile iş sözleşmesi yapmaktan kaçınamaz. Veyahut gebelik nedeniyle işçiyle var olan iş sözleşmesi sona erdirilemez.

İş duyurularında sadece erkeklerin işe alınacağının belirtilmesi veya bu imajı veren iş ilanları, görüşme esnasında yöneltilen sorular doğrudan veya dolaylı ayrımcılık teşkil eder. Bir işçi ilke olarak işyeri ve işle ilgisi olmayan soruları cevaplamakla yükümlü değildir. Özellikle kadın işçilere yöneltilen “kısa süre içinde evlenmek isteyip istemediklerine” ilişkin sorular, ayrımcı sorulardır.

Çalışma koşullarının uygulanmasında, başta ücret olmak üzere işyerinin yönetimine ilişkin konularda, iş sözleşmesinin türüne göre çalışanlar arasında eşit işlem borcuna aykırı uygulamalar yapamaz. Birçok devletlerarası sözleşmede de kendisine yer bulan eşit ücret ilkesine göre aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret ödenemeyeceği kabul edilmiştir. Bu durum İş Kanunu’nun 5. maddesinin 4. fıkrasında da hüküm altına alınmıştır.

Önemle belirtmek gerekir ki İş Kanunu’nun 24. maddesinde patronun işçiye tacizde bulunması veya işçinin işyerinde diğer işçiler yahut üçüncü kişiler tarafından cinsel tacize uğraması ve işverene bildirmesine rağmen işverence gerekli önlemlerin alınmaması durumunda işçinin haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebileceği öngörülmüştür. Ayrıca cinsel taciz anlamına gelecek eylemlerde bulunmadan örneğin kadın işçiye sürekli bir yemek yeme davetinin yapılması da mobbinge girecek olup iş sözleşmesi haklı nedenle feshedilebilir.

Ayrımcılık yasağına aykırı eylemlerin var olması durumunda işçi, dört aya kadar ücret tutarındaki uygun tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilecektir. Önemle belirtmek gerekir ki ayrımcılık uygulandığını işçinin ispat etmesi gerekmektedir. Ancak işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda patronun böyle bir durum olmadığını ispatlaması gerekir. Ayrımcılığa maruz kalanların maddi ve manevi tazminat davası açmasının önünde de hiçbir engel bulunmamaktadır.

Son olarak belirtmek gerekir ki TCK’nın 122. maddesi “nefret ve ayrımcılık” başlığı altında düzenlenmiş olup cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelim farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen kimsenin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağını hüküm altına almıştır. Cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan bir kadın dilerse ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda da bulunabilir.

 

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. Sayısında yayınlanmıştır.

The post Kullan-at Kılavuz: Çalışma Yaşamında Cinsiyet Ayrımcılığı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/03/05/kullan-at-kilavuz-calisma-yasaminda-cinsiyet-ayrimciligi/feed/ 0
Kullan-at Kılavuz: “OHAL Komisyonu ve Yeni KHK’lar” https://meydan1.org/2017/09/29/kullan-at-kilavuz-ohal-komisyonu-ve-yeni-khklar/ https://meydan1.org/2017/09/29/kullan-at-kilavuz-ohal-komisyonu-ve-yeni-khklar/#respond Fri, 29 Sep 2017 11:15:21 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/29/kullan-at-kilavuz-ohal-komisyonu-ve-yeni-khklar/ Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… OHAL’in yürürlükte olduğu 15 Ağustos 2017 tarihinde 2 adet KHK daha yayınlandı: 693 ve 694 sayılı KHK’lar. Sabaha karşı saat 5 civarı yayınlanan bu KHK’lar ikincisi olan 694 sayılı KHK’nın diğer KHK’lardan bariz bir farklılığı var. Bu yazıda bunu […]

The post Kullan-at Kılavuz: “OHAL Komisyonu ve Yeni KHK’lar” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…

OHAL’in yürürlükte olduğu 15 Ağustos 2017 tarihinde 2 adet KHK daha yayınlandı: 693 ve 694 sayılı KHK’lar. Sabaha karşı saat 5 civarı yayınlanan bu KHK’lar ikincisi olan 694 sayılı KHK’nın diğer KHK’lardan bariz bir farklılığı var. Bu yazıda bunu ve Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu (bundan sonra OHAL Komisyonu denilecek) konu alıyoruz.

693 Sayılı KHK’nın bundan önce çıkan OHAL dönemi KHK’larından pek bir farkı bulunmamaktadır. Yargılama yapılmadan görevden alınan memurlar, Kürt hareketine ait kapatılan basın organları, dernekler vs…

Yukarıda da belirtildiği üzere 694 Sayılı KHK’nın, diğer KHK’lardan büyük farkları bulunmaktadır. Bu farklılıkların belirginleşen özelliği, referandumda kabul edilen ve kamuoyunda başkanlık sistemi olarak bilinen sisteme geçiş mahiyetinde düzenlemeler içermesi. Bu da devletin kurumsal anlamda büyük bir değişim içine girdiği anlamına gelmektedir. Sözün özü, önceki KHK’larla tekil işlemler, yazılı değil fiili anlamda değişiklik yaratırken olağanüstü hal kurumsal değişimliklerle birlikte olağan hale iyiden iyiye dönüştürülmektedir.

Devletin kendisi mutlak kötülükken çok da matah bir şeymiş gibi bahsedilen kanun devletinden polis devletine geçildiği konusunda muhalif kamuoyunda görüş birliği oluşmuşken içinde olduğumuz dönemde “istihbarat devleti”ne geçilip geçilmediği tartışılıyor. 694 Sayılı KHK’daki en önemli değişikliğinse istihbarat teşkilatında yapılmasıysa ta bu dönemde ironik bir anlam taşıyor.

694 Saylı KHK ile yapılan değişikliklerden bahsetmeden önce OHAL Komisyonunu ve sistemdeki yerini incelemek yararlı olacaktır.

Bir başka OHAL Kararnamesi olan 685 sayılı KHK’da, olağanüstü hal işlemleri inceleme komisyonu kurulması hakkında düzenleme içermekteydi. OHAL Komisyonu, olağanüstü halin bulunduğu dönemde çıkarılan KHK’larla tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruların değerlendirilerek hukuksuz işlerin ortadan kaldırılacağı iddiasıyla kurulmuştur. Yakın bir zamanda beklenmese de OHAL’in bitirilmesi durumunda Komisyonun kalkacağı OHAL ilan edilmeden önceki kanunların ruhuna uygunken yapılan değişikliklerle OHAL bitse dahi Komisyonun varlığını sürdüreceği bekleniyor. Komisyon üyelerini konu alan soruşturma yapılması Başbakan veya görevlendireceği bakanın iznine bağlandığının da burada belirtmek gerekir.

Düzenlemeye göre başvurular valilikler aracılığıyla yapılacak ve bu başvurular Komisyona gönderilecektir. Ancak kamu görevinden çıkarılanlar ya da ilişiği kesilenler, en son görev yaptıkları kuruma da başvurabileceklerdir. Komisyonun başvuru almaya başladığı tarihten önce (Başbakanlık duyurusuna göre 17 Temmuz 2017) yürürlüğe giren KHK’larla ilgili olarak başvuru alma tarihinden itibaren 60 gün içinde, bu tarihten sonra yürürlüğe giren KHK’larla ilgili olarak ise Resmi Gazete’de yayımlanma tarihinden itibaren 60 gün içinde başvuru yapılması gerekmektedir. Başvuru süreci, komisyon tarafından oluşturulan ohalkomisyonu.basbakanlik.gov.tr adresinde yayımlanan başvuru formunun doldurulmasıyla başlıyor. Doldurulan form imzalanarak valiliklere veya en son görev yapılan kuruma varsa ekleriyle birlikte yazılı olarak yapılıyor. Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü halinde karar Devlet Personel Başkanlığına bildirilerek göreve ve memurluğa iade süreci başlamış oluyor. OHAL Komisyonunun ne kadar etkili karar verebileceği ise tartışma konusu. OHAL KHK’ları tesis edilen işlemlerine karşı Ankara idare mahkemelerinde iptal davası açılabileceği de hüküm altına alınmıştır.

694 Sayılı KHK’ya gelirsek başta Askerlik Kanunu, Köy Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Emniyet Teşkilat Kanunu, Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanun, Orman Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu, TSK Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda değişiklik getiren bir OHAL KHK’sı olan bu KHK 205 maddeden oluşmaktadır.

694 Sayılı KHK’nın getirdiği en önemli değişiklik, ilk kez bir KHK ile Başbakan’a ait olan yetkilerin bir kısmı Cumhurbaşkanı’na devredilmesi. En fazla değişiklik ise sağlık sisteminde yapılırken Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Personel Kanunu ve Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda yapılan değişiklikler, en kritik olanları. Birçok kanunu değiştirmekle kalmayan bu KHK ile örnein 2011 yılında çıkarılan KHK’da dahi değişikliğe gidilmektedir (OHAL KHK’sının olağan dönem KHK’sından farkı, olağan dönem KHK’larının amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir bir yetki kanununuyla Meclis tarafından bir yetki verilmiş olmasıdır; OHAL KHK’ları için böyle bir yetki kanununa ihtiyaç yoktur).

Yukarıda da bahsedildiği gibi 694 Sayılı KHK ile başkanlık sistemi olarak bilinen sisteme geçişle ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Aslında bu durum, referandumda kabul edilen değişikliklere aykırı bir düzenlemedir. Çünkü referandumda kabul edilen geçici madde 21/B ile “Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu Kanunla yapılan değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü değişikliği ile diğer kanuni düzenlemeleri yapar.” hükmü de kabul edilmişti. Ancak son KHK ile tam olarak bu maddeye aykırı hareket edilmektedir. Üstelik bu durumda OHAL KHK’sı olma itibariyle Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından meclisten yetki alınmadan hazırlanan bir KHK söz konusu olmaktadır. Başbakanlığa bağlı olan MİT’in zaten cumhurbaşkanlığına bağlanması ileride mecliste yapılması gereken bir düzenlemeyken bu KHK ile MİT, başbakanlıktan alınarak cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır.

Bazı önemli değişiklikleri aktarmak gerekirse Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanuna eklenen 11. ek madde ile MİT tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri içinde ve askeri mensuplarla ilgili istihbarat toplanabileceğini ve araştırma yapılabileceğini kabul edilmiştir. Mit Kanunu’na eklenen bir madde ile MİT Müsteşarı ve mencupları da ancak Cumhurbaşkanı’nın izni ile tanıklık yapabilecektir.

Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatında da düzenlemelere gidilerek toplam 32 bin 14 Adalet Bakanlığı taşra teşkilatlarında 4 bin hakim ve savcı ile 2 bin de hakim adayı kadrosunun oluşturulmuştur.

Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) oldukça önemli değişiklikler yapılmıştır. Bunların en önemlilerinden birisi, milletvekillerinin soruşturmasının ve kovuşturmasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesine bağlanmasıdır. Yani bu düzenlemeyle suçun işlendiği yerdeki yetkili mahkemelerde yetkili olamayacak, milletvekillerini soruşturacak ve yargılayacak makamlar önceden kesinkes belli olacaktır.

Devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar ile terör suçlarında tutukluluk süresinin üç yıl değil beş yıl uzayabileceği ifade edilerek, uygulamada toplam 7 yıl tutukluluk süresinin önü açılmıştır. Yine yapılan değişiklikle gizli soruşturmacının özel ve gizli usulle tanık olarak dinlenebilecek, hakkında da tanık koruma programı uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şu anlama gelmektedir: Devletin içinize yerleştirdiği ajanıyla sizin ve yaptıklarınız hakkında bilgi toplanacak, yargılama aşamasında sizin hakkınızdaki iddiaların aksini ispatlamama tehlikesini doğuran bir şekilde bu gizli soruşturmacı, taraflardan ve avukatlardan saklanabilecektir. Ayrıca eskiden telefon dinleme, teknik araçlarla izleme ve gizli soruşturmacı gibi delil etme yöntemleri ancak sırasıyla ve yetersiz kalması durumunda uygulanabilecekken bu aşamada hep birlikte de uygulanabilecektir.

Akla ilk gelen büyük önem arz eden değişiklikler bunlar olmakla birlikte daha fazlası 694 Sayılı KHK’de yer almaktadır. TCK’de yapılan değişikliklerle suçlara karşılık görülen cezalarda değişiklik yapılmakta dahi bir beis görülmemiştir. Öyle ki bu KHK ile ceza hukukunda avukatın hak edeceği ücrete tavan düzenleme daha getirilmiştir.

Yazıya son verirken söylemek gerekir ki mecliste uzun tartışmalar sonucu kabul edilmesi beklenen birçok değişiklik, bu KHK’ya doldurulmuştur. Muhalefet parti ve adayları mecliste başkanlığa geçişte düzenlenecek kanunları bekleyip cumhurbaşkanı adayları çıkarırken cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu, hayatımızı derinden etkileyecek onlarca kanuni değişiklik yapıyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.

The post Kullan-at Kılavuz: “OHAL Komisyonu ve Yeni KHK’lar” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/29/kullan-at-kilavuz-ohal-komisyonu-ve-yeni-khklar/feed/ 0
Kullan-at Kılavuz: Meşru Müdafaa Hakkı https://meydan1.org/2015/03/07/kullan-at-kilavuz-mesru-mudafaa-hakki/ https://meydan1.org/2015/03/07/kullan-at-kilavuz-mesru-mudafaa-hakki/#respond Sat, 07 Mar 2015 15:00:00 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/07/kullan-at-kilavuz-mesru-mudafaa-hakki/ Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… Ceza hukukunda, bir eylemin cezalandırılabilmesinin ön koşulu o eylemin kanunda suç olarak tanımlanmış olmasıdır. Ancak buna ek olarak, eylemin hukuka aykırı da olması gerekir. Bunun anlamı, kanunda suç olarak tanımlanan eylemin her zaman hukuka aykırı olmayacağıdır. Kanunda suç […]

The post Kullan-at Kılavuz: Meşru Müdafaa Hakkı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…

Ceza hukukunda, bir eylemin cezalandırılabilmesinin ön koşulu o eylemin kanunda suç olarak tanımlanmış olmasıdır. Ancak buna ek olarak, eylemin hukuka aykırı da olması gerekir. Bunun anlamı, kanunda suç olarak tanımlanan eylemin her zaman hukuka aykırı olmayacağıdır. Kanunda suç olarak nitelendirilen eylem; hukuka uygunluk sebeplerinden birinin var olması durumunda hukuka aykırı sayılmaz. Bir diğer deyişle, suç olarak düzenlenen eylemi hukuk uygunluk nedenlerinden biri tahtında işleyen kişinin eylemi suç sayılmaz.

Suç olarak tanımlanan eylemleri hukuka uygun hale getiren nedenlerden biri de bu yazının konusu olan “meşru müdafaa” diğer adıyla “meşru savunma”dır. TCK’ya göre, kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı derhal uzaklaştırma zorunluluğu ile işlenen suçlardan dolayı faile ceza verilmez( TCK m.25/1).

Meşru savunmanın hukuki temeli, insanın kendisini koruma içgüdüsüdür. Kişinin kendini savunmasını hukuk kurallarıyla yasaklamak olası değildir. Meşru savunma doğal bir haktır, insanın kendini koruma hakkı vardır. Bu nedenle, kendini veya bir başkasını saldırıya karşı savunan kişi cezalandırılmaz.

Meşru savunmanın koşulları, ortada haksız bir saldırı bulunması ve bu saldırıya karşı savunma yapmanın zorunlu olmasıdır.

Söz konusu saldırı, aktif veya pasif hareketle yapılmış bir saldırı olabilir. Aktif saldırıya bir erkeğin bir kadını dövmesi örnek olarak gösterilebilir. Pasif saldırı ise; örneğin bir erkeğin kilitli bir kapıyı açmayarak kadının bir yere gitmesini engellemesidir.

Meşru savunmaya esas teşkil edebilecek haksız saldırının üç hali kanunda gösterilmiştir:

  • Gerçekleşmekte olan saldırı
  • Gerçekleşmesi muhakkak ya da pek muhtemel olan saldırı
  • Tekrarı muhakkak veya pek muhtemel olan saldırı

Meşru savunma; sadece kişinin kendini savunması değildir; saldırıya uğrayan bir başkasını savunmak da meşru müdafaa kapsamına girer. Örneğin şiddet gören bir kadına yönelik saldırıyı defetmek için, çevredeki insanların kullanacağı şiddet de bu kapsama girer. TCK m. 25/1 e göre, “gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş” saldırının o anda defedilmesi zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilemeyecektir.

Yasada “saldırıyı defetmek zorunluluğu”ndan söz edilmiştir. Burada bahsi geçen zorunluluk, karşı koymak dışında bir seçeneğin bulunmaması anlamına gelmemektedir. Buna karşın, kaçma olanağı bulunduğu halde kaçmayıp kendini savunmak, yasal savunma kapsamına girer. Haksız bir saldırıya uğrayan kişiye, kendisini savunmayarak kaçması yükümlülüğü yüklenemez.

Takdir edilir ki, saldırı ile savunmanın araç ve yöntemlerinin aynı olması da gerekmez. Kişi, hal ve şartlara göre en uygun olan aracı ve yöntemi kullanacaktır. Örneğin, bir erkeğin tekme tokat saldırısına maruz kalan kadından, ille de aynı teknikle yani tekme tokatla karşılık vermesi beklenemez. Örneğin kadın, eline kesici bir cisim geçirirse bununla da savunmasını yapabilir.

Ancak burada belirtmek gerekir ki, savunmanın saldırıyı defetme amacına yönelik olarak “orantılı” olması gerekir. Örneğin saldırıyı defetmek için saldırganı bacağından yaralama imkanı varsa, hayati bölgeler hedef alınmamalıdır. Ancak hal ve şartlara göre, saldırı altındaki kişinin bu dengeyi sağlaması her zaman beklenemez. Bu nedenle de kanun; kişinin meşru savunma sınırını, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı aşması durumunda dahi kişinin cezalandırılamayacağını düzenlemiştir. (TCK md. 27/2).

Kadına yönelik şiddet vakalarında meşru müdafaanın uygulanması konusunda en çok duyulan iki örnek var: Kendisine şiddet uygulan kocasını elektrik kablosuyla boğarak öldüren Gülfidan Kuşçuoğlu ile daha önce kendisini kaçırıp tecavüz eden ve yeniden görüşmek isteyen Ali Kalkan’ı öldüren Nafiye Kaçmaz, meşru müdafaa haklarını kullandıkları için beraat etmişlerdi. Ancak yüzlerce kadın, yasal savunma hakkını kullandığı halde kasten öldürme suçundan ya da yaralamadan dolayı yargılanmakta, tutuklanmakta ya da ceza almaktadırlar.

Devlet eliyle haksız tahrik ya da iyi hal indirimleri uygulanarak, cezaları ertelenerek serbest bırakılan erkekler her gün kadınları katlederken, kendini savunan kadınlar tutuklanarak, tutukevlerinde yine erkek şiddetine maruz kalmaktadır.

Devlet tarafından sağlanamayan adaletin, kadın tarafından sağlanması en doğal haktır. Kadına hem erkeğe hem de erkek devletin tüm erk’lerine karşı kendi savunmasını yapması ve adaleti kendi eliyle uygulaması dışında başka seçenek bırakılmamıştır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kullan-at Kılavuz: Meşru Müdafaa Hakkı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/07/kullan-at-kilavuz-mesru-mudafaa-hakki/feed/ 0
“İM SYM YM OHM DGM ÖYM Muamması” – Davut Erkan https://meydan1.org/2014/03/05/im-sym-ym-ohm-dgm-oym-muammasi-davut-erkan/ https://meydan1.org/2014/03/05/im-sym-ym-ohm-dgm-oym-muammasi-davut-erkan/#respond Wed, 05 Mar 2014 14:46:42 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/05/im-sym-ym-ohm-dgm-oym-muammasi-davut-erkan/ Her yasa paketi ile birlikte medyada bir “demokratikleşiyoruz” havası estiriliyor. Son dönemde de “özel yetkili mahkemeler” (ÖYM) kaldırılacak diye bir rüzgar esiyor. Bir dakika duralım burada, Özel Yetkili Mahkemeler, 3. Yargı Paketiyle zaten kaldırılmamış mıydı? Ne oldu, hortladı mı kaldırılan mahkemeler? Hem nedir bu Özel Yetkili Mahkeme etrafında kopan fırtınalar? Çok derine inmeyeceğiz, çok eskiye […]

The post “İM SYM YM OHM DGM ÖYM Muamması” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Her yasa paketi ile birlikte medyada bir “demokratikleşiyoruz” havası estiriliyor. Son dönemde de “özel yetkili mahkemeler” (ÖYM) kaldırılacak diye bir rüzgar esiyor. Bir dakika duralım burada, Özel Yetkili Mahkemeler, 3. Yargı Paketiyle zaten kaldırılmamış mıydı? Ne oldu, hortladı mı kaldırılan mahkemeler? Hem nedir bu Özel Yetkili Mahkeme etrafında kopan fırtınalar?

Çok derine inmeyeceğiz, çok eskiye de gitmeyeceğiz. Esasen Özel Yetkili Mahkemeler söz konusu olduğunda Türkiye bakımından İstiklal Mahkemeleri, Sıkı Yönetim Mahkemeleri, Yassıada Mahkemeleri, Olağanüstü Hal Mahkemeleri ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden bahsetmek gereklidir. Ancak konuyu daha kısa bir yazıyla, daha sade biçimde anlatabilmek adına onlara değinmeyeceğiz. Sadece şu son 1 buçuk-2 sene içerisinde bu mahkemeler üzerinde yapılan değişikliklerle meseleyi irdeleyeceğiz. Birkaç yasa değişikliği ile kısa bir gezintiye çıkacağız ve öyle sanıyor ve umuyorum ki tüm bu soruların cevabı kafalarda netleşecek.

Gezintiden önce kısa bir not düşelim: Sayılan mahkemelerin hepsinin ortak özelliği bu mahkemelerde olağan hukuk yerine “düşman ceza hukuku” diye tabir edilen olağandışı bir hukukun ve yargılama usulünün yürütülmesidir. Bu doktrine göre iki tür hukuk uygulaması yapılır. Birincisi sıradan vatandaşlara uygulanan hukuktur. Diğeri ise muhaliflere uygulanan düşman ceza hukukudur ki bunlar misyon mahkemeleridir. Olay yargılaması yapılmaz, kişi yargılaması yapılır. Usul kuralları uygulanmaz, maddi gerçek araştırılmaz. Önemli olan istihbarat notları ve polis fezlekeleridir.

ÖYM’ler 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde düzenlenmişti. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yasaya göre;

“Türk Ceza Kanununda yer alan;

a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,

b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,

c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci Maddeler hariç),

dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.”

Tartışmalar daha çok c bendinde yer alan suçlara ilişkin yargılamalara ilişkin olarak yürüdü. KCK davalarıyla binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerine dolduruldu. Ergenekon, Balyoz gibi davalarla da ordu içerisindeki bazı kliklerin hükümete karşı darbe girişiminden bahisle yüzlerce asker ve sivil tutuklandı, yargılandı. Bu mahkemelerin talimatla çalıştığı herkes tarafından bilinen bir gerçekti. İktidar tarafından dillendirilmediği sürece görülmeyen gerçeklerden biri. Avukatların, daha mahkeme kararını açıklamadan -Samanyolu TV’den- kaç kişinin tutuklanacağını öğrenebildiğini belirtmekle yetinelim. Gülen Cemaati’nin hâkimlik-savcılık sınavları ve özellikle de mülakatlarında etkinliği ve AKP hükümetiyle ortaklık içerisinde olduğunu akılda tutarak.

Bağımsızlığı ve tarafsızlığı etrafında dönen tartışmalar sonucunda “3. Yargı Paketi” olarak bilinen 6352 sayılı yasanın 105. maddesi ile CMK’nın 250-251-252. maddeleri kaldırıldı. (Kanunun genel gerekçesinde “adil yargılama hakkının temini” amacına yönelik olarak bu değişikliklerin yapıldığı belirtilmişti.) Bir önceki cümleyi okuyan kişi böylece ÖYM’lerin kaldırılmış olduğunu düşünebilir, ancak öyle olmadı. Aynı yasanın 75. maddesi ile yeni ÖYM’ler kuruldu. (Hatırlayacaksınız “özgürlük mahkemeleri geliyor” diye öve öve bitirememişlerdi.) Madde bir yerden tanıdık gelecektir:

MADDE 75 – 3713 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü

MADDE 10- Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.”

“Haydaa, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dediğinizi duyar gibiyim. Mantığı nedir ki bu hareketin? Bir cepten alıp bir cebe koymak bu… Evet, bir cepten alınmıştı ve hesaba göre başka birinin cebine konmuştu. Bu değişiklik yapılırken hükümet cephesinden de ÖYM’lerin tarafsızlığının ve bağımsızlığının kalmadığı çokça dillendirilmişti.

Devam edelim, aynı yasada enteresan bir ayrıntı vardı. Güçler dengesini ve mahkemelerin kime çalıştığını iyi gösteren bir ayrıntı. Geçici 2. Madde Fıkra 4: “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 250. maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam olunur.”

Türkçesi şu; eski ÖYM’ler adil yargılama yapmadığı için kaldırıyoruz. Yerlerine adil yargılama yapacak yeni ÖYM’ler kuruyoruz. Ama eski ÖYM’ler ellerindeki dosyalarda adil olmayan yargılamalara devam edebilirler. Biraz daha sadeleştirelim: Ey cemaat, tabağındakini de bitir, sonra sofradan kalk! Sıra bizde…

Sonrasını yazmaya gerek yok, biliyorsunuz zaten. MİT krizi, 17 Aralık, savcıların görevden alınması, TIR’lar, emniyet içindeki yer değiştirmeler vs… Ve yine bir “ÖYM’leri kaldırıyoruz” döneminden geçiyoruz. “Düşman ceza mahkemeleri” el değiştiriyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post “İM SYM YM OHM DGM ÖYM Muamması” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/05/im-sym-ym-ohm-dgm-oym-muammasi-davut-erkan/feed/ 0