ters kelepçe – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 14 Jan 2021 08:47:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Bu da Bir İşkencedir: TERS KELEPÇE https://meydan1.org/2021/01/14/bu-da-bir-iskencedir-ters-kelepce/ https://meydan1.org/2021/01/14/bu-da-bir-iskencedir-ters-kelepce/#respond Thu, 14 Jan 2021 08:47:05 +0000 https://meydan1.org/?p=68917 Bir eliniz diğer elinizin içinde kalacak şekilde iki elinizi arkanızda birleştirin. Bu, yaşlıların yürürken kullandıkları duruştur. Bu duruşta bir el diğer elin avcunun içindedir. Böyle durmak ve yürümek alışmışlar için dinlendiricidir.Liselerde yeni yetme çete özentilerinin dayı dayı davranışlarından biridir bu duruşla dolaşmak. Dede ve ninelere yakışan bu duruş zaten dangalak olan bu yeni yetme tipleri […]

The post Bu da Bir İşkencedir: TERS KELEPÇE appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bir eliniz diğer elinizin içinde kalacak şekilde iki elinizi arkanızda birleştirin. Bu, yaşlıların yürürken kullandıkları duruştur. Bu duruşta bir el diğer elin avcunun içindedir. Böyle durmak ve yürümek alışmışlar için dinlendiricidir.Liselerde yeni yetme çete özentilerinin dayı dayı davranışlarından biridir bu duruşla dolaşmak. Dede ve ninelere yakışan bu duruş zaten dangalak olan bu yeni yetme tipleri daha bi dangalak gösterir. Ters kelepçe bu duruşa benzer ama benzerliği sadece biçimsel bir benzerliktir. Ters kelepçede eller birbiriyle buluşmaz, bilek bileğin üstüne gelerek kelepçelenirsiniz.

Kelepçe, dizilerde filmlerde izlediğimiz metal kelepçe değildir. Daha çok inşaat sektöründe kullanılan plastik kelepçelerdir. Bu kelepçe sıkılırken kırt sesini duyarsınız, plastik kelepçe yapısı ile alakalı bir parmağı bile sıkıştırabilir yani sıkılmasının sonu yoktur. Polis de sıkabildiği kadar sıkar.

Devlet düzeni, kurumlarının işleyişi ile kurulur. Kurumlar, tanımlanmış hiyerarşileri ve statüleriyle işletilir. Prosedürler tartışmasızdır, talimatlar taraflarınca uygulanır, emir demiri keser… Bu safsatalar devletin düzenli imajını yaratmak için uydurulmuştur. Her şeyi duyan, her şeyi gören, ‘her şeye muktedir’ güçlü devlet karizmasını yaratmak içindir. Oysa ki sorunları çözemeyen, her şeyi karmakarışık işleyen, kendi iktidar kavgalarından hiçbir zaman kurtulamayan tam bir keşmekeştir devlet.

Polis, açıklamalara (eylemlere) saldırıya başlamışsa kendisine tanımlanmış görevin tamamını uygular. Bu tanımlamalar üç aşağı beş yukarı bellidir. Eylemin içeriğine yönelik tanımlar değişir. Saldırının sertliği bu tanımlarla ayarlanır. Eğer eylemciler kalabalıksa çevik eylemcilere doğrudan saldırmaz. Öncesinde biber gazı saldırısı yapar. Sonrasında maskeleri takılı bir şekilde yavaş yavaş eylemcileri kovalar. Biber gazında nefes alıp veremeyen eylemciler biber gazını soluyarak dağılırlar. Dağılma esnasında gözaltı yapar. Eylemciler kalabalık değilse eylemi engelleme bahanesiyle, en az bir eylemciyi beş polis tutacak şekilde “Al al al” komutlarıyla saldırırlar. Elli kişilik bir eyleme yüz polis saldırır ve en yakınlarındaki yirmi kişiyi tutarlar.

*Ters kelepçe işkencesi burada başlar.

Zar zor yere yatırdıkları eylemcinin kollarını arkasında birleştirirler. Birleşen kolları bileklerinden plastik kelepçeyle kelepçeler ve sonra siz yerde yüzüstü yatırılırken üstünüze basarlar. Sonra saçma sapan şeyler söylerler: “Cüzdanını ver, kimliğini ver, telefonu ver.” O an içinden “Salak mısın?” dersin. Ellerini arkadan kelepçeleyenler senden bir şeyler istemektedir. Korona krizinden beridir bir de şunu duyarsınız: “Maskeni tak.” İşte işkenceciyi işkenceci yapan ilk özellik de burada başlar; insana, insan bedenine yabancılaşması. Öylesine yabancılaşmıştır ki kollarınız arkanızda elleriniz kelepçeliyken düşen maskenizi tekrar takabileceğinizi düşünür. Otobüse taşınırsınız. Koltuklar dar ve kırıktır. Arbede bitmiş beklemeler başlamıştır. Otobüste on ya da onbeş eylemci ama buna karşılık yirmi polis vardır polislerle muhatap olmazsın. Otobüs önce karakola, sonra hastaneye, hastaneden emniyet müdürlüğüne, emniyetten hastaneye, hastaneden de savcılığa gidecektir. İki kez alınmışsanız bunu bilirsiniz. Ama yanınızda sanki uzaydan ışınlanmış yaratıklar vardır. Polisler birbirlerine “Nereye gidicez hastaneden nereye gidicez…” gibi konuşmalar yapar. Siz ters kelepçenin işkence olduğunu ve kelepçelerin açılması gerektiğini söylersiniz ama kelepçeleri açmazlar. Bazen söylediğiniz an saldırırlar; bazen siz “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganını atarsınız, o an saldırırlar. Zaten saldırmak için bahane isterler ve istedikleri bahaneyi bulunca da saldırırlar. Bazen de “Açardık ama keski yanımızda yok” diyerek dalga geçerler. Hastaneye kelepçesiz girmeniz gerekir. Kelepçeler keskiyle kesilir, keski otobüsteki polislerin birindedir. Kelepçesiz bir şekilde iki kolunuzda iki polis doktoru beklersiniz. Doktoru yalnız görmeniz gerekir, bu bir protokoldur. Ama odaya girerken iki polis ayrılmaz yanından. Hastane kapısı ile otobüs kapısı arasında yolculukta yapılan işkenceleri anlatan ajitasyonlar atarsın ya da atarsın bir slogan. Çünkü atsan da atmasan da otobüse binerken ters kelepçe kavgası vereceksin ve işkence yapacaklar. Devlet için kendi tarafında olmayan herkes teröristtir. Ve polis teröristleri tartaklamak için bahaneler arar, yaratır. Ters kelepçe hem işkencedir hem de bir işkence bahanesidir.

Hastaneden emniyete polis ifadesine götürüleceksin. Hastaneye ters kelepçe ile getirilmişsin. Polisin ters kelepçe yapmasının hiçbir gerekçesi, gerçekliği kalmamış. Ama yine ters kelepçelenmişsin. Otobüs emniyete gelmiş, tek tek ifadeye götürülüyorsun. Kelepçeler kesiliyor, ifadeye götürüldün, ifade işlemleri bitti. Polise ifade vermiyorsun, versen de vermesen de savcıya ifade vermek için savcı adliyeye çağırana kadar gözaltında tutuluyorsun. Nezarete girerken didik didik aranıyorsun bazen çıplak aramak istiyorlar aratmıyorsun. Nezarethanede bir belki iki üç gün tutuluyorsun. Polisin verdiği yemeği yemiyorsun, nezarethanede olduğun sürece açsın. Savcılık seni adliyeye çağırmış. Savcıya gitmek için önce hastaneye götürüleceksin. Emniyette tekrar ters kelepçe yapılıyorsun! Hastaneye gidiyorsun, kelepçeler kesiliyor, doktorla görüşüyorsun. Hastane kapısı otobüs kapısı arası tekrar bir polis saldırısı ve tekrar ters kelepçe yapılıyorsun. Adliye geldin, kelepçeler kesiliyor adliye nezarethanesinde bekletiliyorsun. Savcıya ifade verdin ve savcı değerlendiriyor, mahkemeye sevk yaparsa ve tutuklanırsan hapishaneye götürülmek için otobüse götürülüyorsun ve tekrar ters kelepçe. Mahkemeye sevk yapılmamışsan serbestsin.

Tüm süreçte dört beş kez ters kelepçe yapılıyorsun. Her ters kelepçede ellerini kollarını büküyorlar, sırtını yumrukluyor, tekmeliyorlar. Her ters kelepçe yapma anı bir bahane ve her ters kelepçe ‘kanunsuz’. Yani kendi kanunlarını bile bile çiğniyorlar. Ceza yasalarının 93. maddesinde gözaltına alınan kişinin kendisine veya bir başkasına zarar vereceğine yönelik belirti ya da kaçacağına ilişkin emare varsa kelepçelenerek tutulacağı yazıyor. Bu kelepçeleme, kolların düz ve ellerin önde birleştirilmesi şeklini tarifliyor. Ters kelepçe kanunlarda değil Emniyet Müdürlüğü’nün çıkardığı bir genelgede geçiyor ve bu bir dayanak değildir.

Açık açık defalarca işkenceden yargılanan TC’nin tarihi bilinmektedir. 80’lerin 90’ların işkencelerinin anlatılarını dehşetle dinliyoruz. Şimdi devlet ara ara eski tarzına dönse de işkence yapmanın yeni yollarını aramış bulmuş. İşte bunlardan birisi de ters kelepçedir.

Devlet adaletsizliktir. Kendi kanunlarını bile uygulamaktan acizdir. Devlet düzen değil bir keşmekeştir.

Belki de yazının başından beridir bir iki defa bu duruşu denemişsindir. Kollar arkaya ellerinizi bilekten üst üste koyarak beklemişsindir. Saatlerce bileklerin sıkılmış bir şekilde durduğunda önce parmakların uyuşmaya başlıyor uyuşma elini sarıyor, omuzların kollarını taşıyamıyor. Bu bir işkencedir ve sen işkencecini tanıyorsundur. Ellerini kollarını acıyı ağrıyı umursamazsın, duruşunu düzeltirsin yanındaki arkandaki önündeki yoldaşlarına bakarsın. İşkenceye ortak karşı koyarsın. Karşı koyuşumuz bu işkenceyi bitirebilir. Direnişimizle bulunamayan keskiler bulunur ve ters kelepçeler kesilir.

Mısra Sapan/Anarşist Gençlik

The post Bu da Bir İşkencedir: TERS KELEPÇE appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/01/14/bu-da-bir-iskencedir-ters-kelepce/feed/ 0
Üniversitelerde İşkence Var! https://meydan1.org/2015/12/15/universitelerde-iskence-var/ https://meydan1.org/2015/12/15/universitelerde-iskence-var/#respond Tue, 15 Dec 2015 14:57:44 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/15/universitelerde-iskence-var/ Üniversitede bu yılın başından beri yoğun olan baskı, özellikle 6 Kasım sonrası başlayan gözaltılar ve sistematik polis şiddetiyle dozunu arttırdı. Üniversite öğrencilerine yönelik bu baskı süreci nasıl başladı? Ece: Bizler sadece öğrenci değiliz, hayatın her alanında mücadele eden devrimcileriz. Üniversiteler mücadele verdiğimiz alanlardan sadece biri. Aynı şekilde söz konusu olan devlet baskısı ve şiddeti de […]

The post Üniversitelerde İşkence Var! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Üniversitelerde İşkence Var4

    İstanbul Üniversitesi’nde dönem başında masa açma yasağıyla başlayan çevik kuvvet ve sivil polis baskılarını, 6 Kasım’dan sonra giderek artan bir devlet şiddeti izledi. Polis eylem yapan, afiş asan, slogan atan öğrencileri gözaltına aldı; gözaltında işkence uyguladı. 6 Kasım YÖK protestosunda ve sonraki saldırılarda gözaltına alınan Anarşist Gençlik üyesi Ece Uzun ve Emircan Kunuk’la sürece dair konuştuk.  

Üniversitede bu yılın başından beri yoğun olan baskı, özellikle 6 Kasım sonrası başlayan gözaltılar ve sistematik polis şiddetiyle dozunu arttırdı. Üniversite öğrencilerine yönelik bu baskı süreci nasıl başladı?

Ece: Bizler sadece öğrenci değiliz, hayatın her alanında mücadele eden devrimcileriz. Üniversiteler mücadele verdiğimiz alanlardan sadece biri. Aynı şekilde söz konusu olan devlet baskısı ve şiddeti de yalnız öğrencilere yönelik değil; mücadelenin her alanına yönelmiş bir hamledir. Biz, toplumun her alanında belirginleşen ve giderek artan devlet baskısının bir yansımasını üniversitelerde yaşıyoruz.

Başımızdan geçenlere gelince, sizin de ifade ettiğiniz gibi, Ağustos ayında kayıt döneminde, devrimci öğrencilerin yeni kayıt olmaya gelen öğrencilere bildiri, kitapçık, dergi dağıtmak üzere okul içerisinde masa açmalarına rektörlük ve polis izin vermedi. Aslında dönem daha başlamadan, öğrencilere şunun mesajını verilmek isteniyordu. “Bu sene okulda devrimcilerin siyaset yapması yasak!” Ardından gelen afiş yasağı, okul içinde faaliyet yürüten gençlik örgütlenmelerinin masalarına gerçekleştirilen saldırılar, basın açıklamalarına ve yürüyüşlere yönelik saldırı ve engellemeler; bu öngörümüzün doğru olduğunu bize kanıtlar nitelikteydi.

Emircan: Bu aslında, okulda herhangi bir muhalif düşünce ve söz üretimini engellemeye yönelik gerçekleşen bir baskıdır. Öyle ki, afiş yasağını protesto etmek için asılan ve üzerinde sadece “AFİŞ” yazan afişlere bile polis saldırısı gerçekleşti.

Bu süreçte polis ve ÖGB işbirliği ile gerçekleşen saldırılarda şiddete maruz kaldınız. 6 Kasım ve onun peşi sıra gerçekleşen polis saldırılarında işkence ile gözaltına alındınız. Başınızdan geçenlerden bahseder misiniz?

Emircan: 6 Kasım’da İstanbul Üniversitesi’nde 21 devrimci öğrencinin işkenceyle gözaltına alınması, halihazırda var olan polis şiddetini daha da görünür kıldı. Her yıl gerçekleşen YÖK eylemi için 6 Kasım günü Laleli kampüsünden, Beyazıt’a doğru gerçekleştirilmek istediğimiz yürüyüşte taşınan pankartı ve dövizleri bahane eden polis, yürüyüşün “yasadışı” olduğunu söyledi. Biz, yürümekte kararlı olduğumuzu söyleyince saldırdı; işkence yaparak bizleri gözaltına aldı. Gözaltı aracı içerisinde ters kelepçe işkencesi yapmak istediler. Ters kelepçe yaptırmamak için direniş gösterince, gözaltı aracında yakın mesafeden -pencereleri ve kapıları kapatarak- biber gazı sıktılar. Gözaltı boyunca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldık. Susma hakkımızı kullandığımız için keyfi bir şekilde gece boyunca gözaltında tutulduk. Ertesi gün adliyeye götürüldüğümüzde, adliye içerisinde de fiziksel ve psikolojik şiddet polislerce sürdürüldü.

Ardından 11 Kasım’da yapılan afişleri bahane ederek okula tekrar giren polis, 7 öğrenciyi işkencenin dozunu daha da artırarak gözaltına aldı. Biz bu sürecin tanıkları olarak, 11 Kasım tarihinde dekanlık kararı olduğu iddia edilen afiş yasağını bahane ederek okula giren polisin şiddetiyle birkez daha karşılaştık.

Takip eden günlerde gözaltında yapılan işkenceye dair İHD’de bir etkinlik gerçekleştirdiniz.

Ece: Sürekli artan polis şiddetini teşhir etmek amacıyla bu şiddete maruz kalan İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak 13 Kasım’da İnsan Hakları Derneği’nde bir basın toplantısı gerçekleştirerek gözaltında yaşadığımız taciz, şiddet ve işkenceyi anlattık. Devletten ve onun hukukundan adalet beklediğimiz için değil; işkenceyi teşhir etmek için, işkence yapan polisler hakkında İHD aracılığıyla suç duyurusunda bulunduk.

Peki sizce devlet bu şiddet dalgasıyla neyi hedeflediyor?

Emircan: Devlet son süreçte her alanda yükselttiği baskı, işkence, katliam politikalarıyla toplumsal muhalefeti bastırmaya yönelik hamleler yapıyor. Bunun üniversitelerdeki yansımasını ise Ankara Üniversitesi’nde, ODTÜ’de, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde, Kocaeli Üniversitesi’nde, Trakya Üniversitesi’nde, Mimar Sinan Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi’nde ve daha sayabileceğimiz bir çok yerde “siyaset yaptırmama” politikası uygulayarak gerçekleştiriyor.

Ece: Aslında bu politikasıyla devlet, Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı’yla da hedef aldığı tüm toplumsal muhalefeti ve gençlik hareketini bitirmeyi hedefliyor. Fakat tarihte devletler devrimcilere ne kadar saldırdıysa, devrimciler örgütlenerek ve mücadeleyi sürdürerek onlara daha çok korku saldı. Bugün üniversitede yaşanan bu sistematik şiddete karşı gerçekleşen direniş ise, bu bütünlüklü mücadele hattının bir parçası.

Polisin afiş yasağı gerekçesiyle öğrencilere saldırmasının yanında, şimdi de üniversiteden IŞİD yanlısı çetelerin faşist saldırı haberleri geliyor…

Emircan: Söz konusu faşist saldırılar, bize göre aynı sürecin devamcısı niteliğindedir. Katliamların ardından faşizme karşı mücadeleyi büyüten bütün toplumsal muhalefetin gösterdiği devrimci dayanışma, iktidar sahiplerinin daha da korkmasına sebep oldu. Dolayısıyla sene başından beri polis şiddetiyle yıldırılamayan devrimciler, şimdi de devlet destekli faşist saldırılarla yıldırılmak isteniyor. Polis ve ÖGB iş birliğiyle okula giren IŞİD’çi çeteler, devrimcilere topyekün saldırıyor. Biz, bugüne kadar devletin baskı ve işkence politikalarına nasıl cevap verdiysek, aynı kararlılık ve inançla faşist çetelerin saldırılarına karşı da yaşam alanlarımızı topyekün savunmaya devam edeceğiz.

Bundan sonraki süreçte neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Ece: Devlet, şiddetinin ve baskısının dozunu ne kadar arttırırsa artırsın, faşist çeteler bize ne şekilde saldırırsa saldırsın sinmeyecek; bulunduğumuz her alanda işkenceye, şiddete, tacize, faşizmin yasaklarına, baskılarına, tutuklamalarına karşı direnişimizi büyüteceğiz. Biz Anarşist Gençlik olarak mücadele ettiğimiz her an, her yerde özgürlük için örgütlenmeye devam edeceğiz.

Mücadelenizde başarılar dileriz arkadaşlar…

NOT: Röportajın gerçekleştiği günün ertesinde, İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen faşist saldırının ardından polis 32 devrimci öğrenciyi gözaltına aldı.

Burada sözlerine yer verdiğimiz Emircan Kunuk’un aralarında bulunduğu devrimci öğrenciler, götürüldükleri Vatan Emniyet’te iki gece gözaltında tutulduktan sonra savcılıktan serbest bırakıldılar.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Üniversitelerde İşkence Var! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/15/universitelerde-iskence-var/feed/ 0