The post Vicdani Ret Derneği, Libya Tezkeresine Karşı Açıklama Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Vicdani Ret Derneği, bugün mecliste görüşülüp kabul edilen Libya’ya asker gönderilmesine dair tezkereye karşı bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.
Savaş, iyiden iyiye egemenlerin elinde istedikleri zaman ezilenlerin hayatına kastedebileceği bir oyuncak haline gelmiştir. Eğer “büyük oyun” aranıyorsa bunu komplo teorilerinin gizli perdelerinde değil iktidarın, insanların canlarını istedikleri gibi sahaya sürmelerinde ve buldukları her verimli toprağı savaş alanına çevirmesinde aranmalıdır.
Bugün mecliste Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi kabul edildi. İç savaşın hüküm sürdüğü Libya konusunda kamuoyunda yürütülen tartışmalar her ne kadar tarihe dayandırılıp meşruluk aransa da savaşın meşruluğu olamaz.
Bundan yaklaşık 9 sene önce NATO’nun Libya’ya saldırısı gündeme getirildiğinde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ”NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez” demişti. Biz de bu vesileyle soruyoruz, TC’nin ne işi var Libya’da?
Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Böyle bir konunun konuşulmaması dahi gerekirken meclis Libya’ya asker gönderilmesine olanak sağlayan tezkereyi kabul etti. Tekrar ve tekrar söylemek istiyoruz ki savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.”
The post Vicdani Ret Derneği, Libya Tezkeresine Karşı Açıklama Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tezkerenin Hedefi Rojava Devrimi – Fuat Çakır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Patlayan isyanlar, sönümlendirilemeyen direnişler…
“Ortadoğu kaynayan kazan” diyenler, fazla dışarıdan baktıkları için göremeseler de, kazanı kaynatanların sadece dışarıdan (batıdan) olmadığı geçtiğimiz günlerde meclisin TSK’ya sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkereyi geçirmesiyle iyice ortaya çıktı.
AKP ve MHP’nin “evet”, CHP ve HDP’nin “hayır” oylarıyla 98 redde karşın 298 milletvekilinin kabul oyuyla meclisten geçen tezkereye göre; Irak ve Suriye’deki “terörist örgütler”den gelebilecek saldırıları bertaraf etmek amacıyla TSK sınır ötesi harekat için gönderilebilecek, diğer devletlerin silahlı kuvvetleri de aynı amaçlarla TC’de bulunabilecek.
Güvenli bölge kimin için güvenli?
Suriye’deki iç savaş başladığından bugüne dek, Kobané’ye yönelen IŞİD saldırıları sonrası angajman kurallarını değiştiren, bölgeye NATO’nun “füze kalkanı” projesi dahilinde patriotlar yerleştiren, sınırını geçtiği bahanesiyle Suriye uçağını düşüren -böylece fiili anlamda uçuş yasağı koyan- ve son olarak fiziki bir işgalle tampon bölge oluşturmayı gündem eden TC oldu. Geçtiğimiz günlerde de güvenli bölge -tampon bölge- haritasının detayları belli oldu, yani TC uzun zamandır dilinden düşürmediği Esat yönetiminin nasıl devrileceğine dair “baklayı ağzından çıkardı”. Haritada görülen ana hedef; Rojava Devrimi fiilen sona erdirilmesi. TC’nin “güvenli bölgesi”, Esat muhaliflerinin güçlü olduğu Halep, Lazkiye ve İdlip’in yanı sıra sıra tüm Rojava kantonlarını içeriyor. TC’nin yaklaşık bir aydır abluka altındaki Kobanê’yi “IŞİD belasından” kurtarıyormuş gibi görünerek sınırı aşmak istediği, böylece sadece Kobanê’yi değil, 2012 yılından bu yana kantonlarında kendi özyönetim-özörgütlülük deneyimini hayata geçiren ve Kürt özgürlük hareketini güçlendirerek TC’yi fazlasıyla rahatsız eden Rojava Devrimi’ni boğmak istediği ve tezkerenin bu niyeti taşıdığı çok açık. Keza 2012 temmuzunda başlayan Rojava Devrimi süreci sonrası TC devleti yetkilileri, Rojava’da gelişen süreçten rahatsız olduklarını gizlememişlerdi.
“Güvenli bölge” projesi dahilindeki diğer Suriye kentleri ise TC’nin Suriye’de gelişen sürece dair tasarruf ve tahayyüllerini ortaya koyuyor. Bu bölgelerden Sünni nüfus ağırlıklı İdlip, Antakya ile sınır komşusu ve Selefi İslamcı grupların en etkili olduğu bölge. Yani diğer bir deyişle TC’nin, ABD öncülüğünde kurulan çekirdek koalisyona katılma şartlarından biri olarak gündeme getirdiği “eğit-donat” projesi için” TC-ABD ortaklığında “eğitilecek ve donatılacak” selefi-islamcıların merkezi. IŞİD dışındaki “ılımlı muhaliflerin”, TC tarafından ve kendi topraklarında “eğit-donat” projesi kapsamında bu bölgeden bol miktarda Selefi’nin bu topraklarda ve “eğitip-donatıldıktan” sonra, Suriye’de yeni katliamlar geçekleştireceklerini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.
TC’nin güvenli bölge ısrarındaki bir diğer Suriye kenti ise Halep. Halep, bu “güvenli-tampon bölge” projesinde kilit önemde. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den 2012’ye kadar isyan belirtileri göstermeyen Halep, 2012 yazında kentin kırsalından başlayarak isyancıların kontrolüne geçti. Suriye’nin ticari başkenti olarak sayılan kent, zamanla isyancıların “fiili başkenti” halini aldı. Ancak son dönemde Suriye ordusu gerçekleştirdiği saldırılarla kentin yarısında kontrolü tekrar ele geçirdi. Kentin diğer yarısı ise, içindeki birçok Selefi grubun TC ile iyi ilişkileri olan çatı örgüt İslami Cephe ve bazı ÖSO unsurlarının kontrolünde. Ancak hali hazırda Halep’in kırsal bölgelerinden, kenti kontrol eden Esat güçlerine ve diğer isyancı gruplara yönelik ciddi bir IŞİD tehdidi söz konusu. Bu gerçeklikler çerçevesinde, TC’nin hem “güvenli-tampon bölge”, hem de “eğit-donat” projesiyle, bölgede çıkarları doğrultusunda katliamları körüklediği çok açık. Nihayetinde TC’nin “tampon bölge” haritası üç buçuk yıldır keşmekeşin en derin yaşandığı yerleri kapsarken, hayata geçirilirse Suriye’nin fiili olarak işgali anlamına geliyor.
Koalisyon güçleri kimle koalisyon?
Çekirdek koalisyona, dolayısıyla ABD’ye dönersek; Irak ordusuna, Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi peşmergelerine, ÖSO’ya ve işlerine yarayabilecek diğer silahlı unsurlara askeri desteğini sürdürüyor. Almanya’nın peşmergelere askeri eğitim verdiği görüntüler yayınlanıyor basında. İtalya, 280 askeri personelini peşmergelere eğitim vermeleri için yolluyor, 2 insansız hava aracıyla birlikte. Bu doğrultuda, Kobanê’yi “pek düşünen” IŞİD’e komşu tek NATO ülkesi TC ise, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’e YPG’nin ÖSO’ya katılması, böylece koalisyonun askeri yardımlarından yararlanabilmesi teklifini-şartını sunabiliyor. NATO’nun 2. büyük ordusuna sahip olmasıyla övünmeyi sürdürürken, çözüm sürecini noktalama pahasına, sadece kendi sınırına tank ve zırhlı araçlar diziyor. Elbette teklifin ek paketinde, Rojava’nın sıfırlanması da var. Böylece TC, aslında iki yılı aşkın süredir yanı başında yükselen devrimden rahatsızlığını dile getirmiş oluyor. “Suriye’deki iç karışıklıktan yararlanılarak ilan edilen özerklikten vazgeçilmesini” salık veriyor, yıllardır ilmek ilmek dokunan halkın öz örgütlülüğünü -Kobanê’yi kurtarma bahanesiyle- öz yönetimli Rojava’nın üç kantonunu birden boğmaya çalışıyor. Bu teklif, hem Kürdistan’ın diğer parçaları için, hem de bölgedeki diğer ezilen halklar için özgürlüğün adı olan Rojava’nın, devletler açısından halklara “kötü örnek” teşkil etmekten çıkartılmasına yöneliktir.
Erdoğan “Bizim için IŞİD ile PKK aynı şeydir” açıklamaları yapıyor. Davutoğlu, Kobanê’ye karadan müdahalenin, Şam’a ilerlediklerinde kimse karışmayacaksa olabileceğini belirtiyor. Anlaşılan TC devletince Şam’ın “düşmesine tarihler verildiği” ve yine Şam Emeviye Camii’nde kılınacak şükür namazının hülyalarını süslediği günlerdeki neo-osmanlıcı/işgalci iştah, gizlenme gereği bile duyulmayacak kadar kabarmış.
Roller değişiyor, kazan hala kaynıyor, arada bir karıştırılıyor; ama ezilenler üzerindeki abluka, şiddetle devam ediyor. ABD’nin, Fransa’nın bombardımanının, devrimle dayanışma değil; tersine boğma ve muhtaçlaştırma çabası olduğu çok açık.
Bütün bunların ötesinde, çok daha açık olan bir gerçek var. Rojhilat’ın Sine’sinden Almanya’nın Düsseldorf’una, İstanbul’dan Amed’e Cizre’ye ezilen halkların öz-örgütlü mücadelesi sürüyor ve sürecek.
Direniş; sürüyor ve sürecek.
Fuat Çakır
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 22. sayısında yayımlanmıştır.
The post Tezkerenin Hedefi Rojava Devrimi – Fuat Çakır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Sosyal ve Ekonomik Krize Tampon Tezkere”- Berk Yeter appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İktidarların çıkartacakları savaş yaşadığımız sömürü sisteminin varoluşudur. Bu savaş ezilenlerin savaşı olmadığına göre istediğimiz barış da iktidarların sunacağı barış olmayacaktır.
3 Ekim Çarşamba günü iktidarların bölgedeki savaşı genişletme arzusu, Akçakale’de 5 insanın katline sebep olan bombanın yarattığı fırsat ile birlikte kendini daha da net olarak gösterdi.
Tüm dünyanın anagündemine jet hızıyla düşen bu son dakika haberi, öldürülen 5 insandan daha çok TC’nin vermesi muhtemel cevaplara odaklandı. Beklentilerin doğrultusunda verilen cevap “angajman kuralları çerçevesinde misilleme” kılıfıyla birlikte adlandırıldı. Senaryonun ilk sahneleri misilleme olarak sahnelenirken, devam sahneleri gerek NATO’nun gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gerekse de Meclis’in olağanüstü toplantıya çağrılması oldu.
Küreselleşen kapitalizmin taşeronu olan hükümet, muhalefet partilerinden birinin de desteğiyle birlikte savaş tezkeresini çıkarttı. Örtük veya aleni bir şekilde çok sayıda sınıriçi ve sınırdışı unsurlarla birlikte uluslararası bir savaş yaşanan Suriye üzerinden çıkartılan bu tezkere, aktörlerin (özellikle TC’nin) daha da aktifleşerek açık bir savaşa girme potansiyelini gündeme taşıdı. Bunun yanında savaşta örtük aktörlükten aleniye geçme durumunun taşıdığı gizli tehditler, özellikle TC’nin bölgedeki siyasi iktidarını güçlendirmeye yönelik hamleler.
Örtük aktörlükten alenileşmeye
Kapitalizm, palazlanmak istediği topraklardaki hamlelerini barışçıl bir şekilde uygulamayı tercih etmektedir. Ancak, yaşadığımız topraklarda ve Ortadoğu’da olağanlaştırılmış savaş durumu, birçok önceliğin yerini değiştirebilmektedir. Bu tespitle birlikte, vurgulanması gereken iktidarların kendi aralarında yaratmakta olduğu savaşın bu sömürü düzeninin var oluşundan kaynaklanmasıdır.
TC bundan 2 yıl önce, başta Suriye olmak üzere bir çok Ortadoğu ülkesiyle diplomatik ilişkileri hızlandırmış ve buna paralel olarak ticari ilişkileri geliştirme, ülkeler arası vizeleri kaldırma gibi düzenlemelerle “barışçıl entegrasyon” politikası izlemekteydi. Hatta diplomatik ilişkiler o kadar ilerlemişti ki, Esad yönetimindeki hükümet ile birlikte TC hükümeti ortak bakanlar kurulu toplantısı bile yapmıştı. TC’nin bu örtük aktörlüğünden istediğini alamayan ekonomik ve siyasi iktidarlar, bölgesel aktörleri daha aktif kılarak savaş potansiyeliyle, gerginlik ve çatışma yaratarak hedeflediklerine ulaşmaya çalışıyor.
Tezkerenin Gizli Gündemi
Küresel sömürüye razı olmayanlar bir çok farklı alanda ve bir çok farklı yöntemle kapitalizmin ve devletlerin varoluşunu tehlikeye sokacak hareketler içinde. Bu faaliyetlerin başında karşımıza ilk olarak, halkların özgürlük mücadelesi çıkmakta. Ortadoğu’nun örgütlülüğüyle en hareketli ulusal dinamiği olan Kürt halkı, dört parçaya ayrılmış olan Kürdistan’ın Batısı’nda silahlı mücadeleye başvurmadan halk yönetiminin temellerini atmakla kalmayıp devletsiz alanlarını oluşturmakta. Kuzey Kürdistan’da, karakollarına hükümeti ve ordusuyla saplanıp kalan TC için hemen sınırlarının güneyinde yaşanan oluşmakta olan bu durum kuşkusuz ciddi bir tehlikedir. PYD’nin devrimci tutumuyla birlikte dört parçada yürütülen mücadele, tarz olarak ayrı olsa da bütünlüklü bir atmosferi yakalaması bakımından oldukça önemlidir.
Hükümet, çıkarttığı tezkereyle birlikte askeri potansiyelini Kürdistan’da yoğunlaştırıp savaşı Kürdistan’ın tamamına yaymak; bir yandan özgürlük mücadelesini sıkıştırmak diğer yandan da kontrolü tekeline almak istemektedir. Batı Kürdistan/Rojava’da tampon bölge kurma hazırlıklarında bulunan TSK’nın aynı anda Kuzey Kürdistan’da 15 yeri (Gabar (Küpeli) Dağı, Cudi Dağı, Yazlıca Dağı ve Güneyi, Mehmet Yusuf ve Meydan Dağları, İncebel Dağları, Altın Dağlar, Çağlayan/Pirinçeken, Buzul Dağı, Rejgar/Alandüz Dağı, İkiyaka Dağları, Balkaya Dağı, Karadağ/Gediktepe/Çimendağı, Yazlıca Dağı (Herekol) Kuzeyi, Kurşunlu-Görese Dağı Dicle ve Yassıdağı) yasaklı hale getirip sıkı yönetim ilan etmesi gerçeği olanca çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Hükümetin, sınırlar içerisinde yaşadığı ve Batı Kürdistan’daki gelişmelerle birlikte daha da artacak olan çıkmazlarına, küresel efendilerin ultra teşvikleri de eklenince hiç de şaşırtıcı olmayan sonuç ortaya çıkıyor; yani savaşın alenileştirilmesi.
Savaş Ekonomisi’ne geçiş
Önce bütçe açığını kapatmak için ekmekten doğalgaza, elektrikten ulaşıma yapılan zamlar, sonra da Katma Değer Vergisi’nin oranına haziran ayından itibaren getirilen zamlarda, TC’nin bu alenileşen savaşın bir aktörü olması ekonomiye yansıması olarak görülebilir. Küresel siyasi arenada, bu zamana kadar yaşanan deneyimleri göz önünde tuttuğumuzda, ülkedeki bu ekonomik uygulamalar, ekonomik seferberliğe denk düşmektedir. Bu ekonomik seferberliği, kolayca savaş ekonomisi olarak da adlandırabiliriz. Her savaş halinde, birbiriyle çelişen ifadelere, uygulamalara tanıklık ederiz. Savaş ekonomisinde de hükümetin kendi içinde çelişki gibi duran “ekonomi de frene basmalıyız – gaza basmaya devam etmeliyiz” gibi tartışmaları oldukça olağan karşılamalıyız. Çünkü bildiğimiz üzere adaletsizliğin ve eşitsizliğin varlığından beslenen kapitalizmin, savaşlarında da dengesizlik hali egemendir. Değer olarak dengesizliği elinde tutan kapitalizm, ticaret olmadan savaşın, savaş var olmadan ticaretin olmadığı yaşayışta başka bir değerin geçerli olmasına izin vermez
Meydan Gazetesi ilk sayısında yazmış olduğu “Savaşta Barışta Kapitalizm Öldürür” başlıklı yazıda, şu tespitlerde bulunmuştu;
…Yaşamın krizi olarak da ifade edebileceğimiz böylesi bir döngüde, kriz dönemlerine paralel olarak savaşların çıktığına tanık oluyoruz. İmparatorlukların fetih politikalarından bu yana değişen sistemle birlikte, savaşın değişen araç ve amaçlarını açıklamak güç değil. Yeni pazarlara, kaynaklara ve ucuz iş gücüne duyulan ihtiyaç, “her şeyi tüketmek” üzerine kurulan yasanın evrenselleşme çabası, kârın maksimize edilebildiği yegane alan olan silah sanayiinin istekleri, parçalı olan iktidarların kendi içlerindeki tekelleşme gerilimi vb. “Kapitalizm neden savaş yaratmak zorundadır?” sorusuna cevap olma amacı taşıyan belirlenimler, doğrudan gerçeğin içinden yapılan çıkarımlar sonucunda ortaya çıktı…
Savaşa karşı barış, ama nasıl?
Sömürü düzenin taşeron hükümet ve muhalefetleriyle, şirketleriyle, bölge için yükselttiği savaş şiarı ve bunu destekleyen pratiklerine karşı, söz konusu toprakların gerçek sahipleri olan bölge halklarları “savaşa karşı barış” isteklerini her an haykırıyorlar.
Genişletilmek istenilen savaş ezilenlerin savaşı olmadığına göre, halkların istediği barış da şüphesiz iktidarların tariflediği barış olmayacaktır. Ezilenlerin barışı “nasıl olduğu önemli değil, yeter ki barış olsun” anlamını taşımamaktadır. Aksi taktirde “barışçıl entegrasyonlar”la küresel sömürüye göbekten bağlanmış bir ilişkiler toplamında buluruz kendimizi. Özü itibariyle yaşamın her anında her alanını daima talan etmekle meşgul olan kapitalizmle birlikte “barıştan” söz etmek, en büyük hatalardan olacaktır. Çünkü kapitalizmde anlamlaştırılan “barış”, milyonlarca insanın açlık içinde terbiye edildiği, zamlarla yaşam koşullarının zayıflatıldığı, evlerinin yıkıldığı ve bunun normalleştiği bir durumdur.
Ancak bir ezilen için barış, özgür bir yaşam içerisinde özgür bireylerin kurduğu ilişkiden başka bir anlam taşımaz ve bununla beraber ezilenlerin “barış haykırışı” iktidarlar için her zaman “bozgunculuk çağrısı” olarak tanımlanmıştır.
Tüm bunların neticesinde; devletlerin savaşının, ezilenlere katliamdan başka bir seçenek sunmayacağı açıktır. Savaşa karşı haykırdığımız barış, ezilenlerin barışıdır. Hem bölge çapında yayılmak istenen hem de dünyanın başka bir yerinde çıkmış-çıkacak olan savaşlar, kapitalizmin sonu gelmeden bitmeyecektir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. saysında yayımlanmıştır.
The post “Sosyal ve Ekonomik Krize Tampon Tezkere”- Berk Yeter appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>