The post Türk Hava Yolları, İran ve Irak Seferlerini İptal Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Türk Hava Yolları (THY), geçici bir süre Irak ile İran’ın farklı şehirlerine yapmayı planladığı seferlerini iptal etti.
Uçuşların devamının, 24 saat sonunda yeniden değerlendirileceği öğrenildi.
Bu kapsamda, Irak ve İran hava sahasını kullanan THY seferleri de rotalarını bu ülkelerden çıkardı. THY uçakları geçici bir süre bu iki ülkenin hava sahasını kullanmayacak.
The post Türk Hava Yolları, İran ve Irak Seferlerini İptal Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post THY: Sendikalar Uçuşu Tehlikeye Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>THY hostes ve pilotlarına “İzin almaksızın çalışma saatleri içerisinde işyerinde yürütülen sendikal faaliyetler sebebiyle yaşanan olumsuzluklar uçuş personelimizin motivasyonuna zarar vererek, huzursuz çalışma ortamına neden olmakta ve CRM’i ( verimli bir uçuş için bilgi, donanım ve insan gibi kaynakların kullanımı) bozarak uçuş emniyetini tehlikeye sokmaktadır. İletişimin ve CRM’in özellikle uçuş personeli için ne kadar önemli olduğun bir kez daha hatırlatır, ortaklığımızın izni olmaksızın çalışma saatlerinde işyerlerinde bu tür faaliyetlerde bulunan kişilerin belirlenmesi veya şikayete konu olması halinde idari yaptırım uygulanacağı hususunda bilgilerinizi rica eder, emniyetli uçuşlar dileriz.” mesajını gönderdi.
Geçtiğimiz yıllarda da THY’de greve çıkan işçiler işlerinden atılmış ve grev hukuken yasaklanmıştı.
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’deki havayolu şirketlerinde yapılan yönerge değişikliği ile pilotların maksimum art arda yapabileceği uçuş sayısı 6’dan 12’ye çıkarılmasının ardından Hava-Sen bir açıklama yapmıştı. Hava- Sen Genel Başkanı kaptan pilot İskender Çarkçı, “Bazı pilot arkadaşlarımız çok yoruluyor. Hepimiz insanız yorulunca vücut istemsizce uyur. Bu nedenle havada pilotlarda uyuyabiliyor” uyarısında bulunmuştu.
The post THY: Sendikalar Uçuşu Tehlikeye Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Varlık Fonu Kimi Fonluyor – Fuat Çakır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mevzuatta Başbakan’a bağlı olan bu fonla ilgili böyle önemli bir kararı neden Erdoğan’ın açıkladığından tutun da Erdoğan’ın “beraber karar verdik” demesine rağmen kendisinin ekonomi başdanışmanı Hatice Karahan’ın bile bu olaydan haberinin olmadığının ortaya çıkması bir hayli şaşırtıcı bulunuyor. Yoksa olay kimilerince söylendiği gibi başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı arasında, daha da açık söylemek gerekirse, Yıldırım ile Erdoğan arasındaki uyumsuzluktan mı kaynaklanıyor?
Bu iddia, en son, henüz bu görevden alma gerçekleşmemişken Bloomberg’de yer alan bir analizde ortaya kondu. Bu analizde, Erdoğan tarafından desteklenen Başkan Bostan’ın, Başbakan Binali Yıldırım ve ekibince değiştirilmek istendiği öne sürülüyordu. Yine bu analizde, sorunun yalnızca başkan olmadığı, işlerin yürütülmesinde bir anlayış farklılığının da olduğu belirtiliyordu. Yani, Yıldırım, Fon’un büyük çaplı altyapı projeleri için kullanılmasını savunurken; Saray ise Fon’un borsa ve döviz piyasasına müdahaleyi de içeren daha kısa vadeli hedefler için kullanılmasını istiyordu.
Yine Bloomberg’deki analizde görüşüne başvurulan Ahmet Davutoğlu’nun eski danışmanı ve Karar yazarı Etyen Mahçupyan bu konuda “Erdoğan’ın tek başına yönetimi elinde tuttuğu kuşkusuz olsa da AKP kanadında ikinci bir kampın oluşması cumhurbaşkanının göründüğü gibi sınırsız yönetim gücüne sahip olmadığını gösteriyor” sözleri de bu iddiayı destekler nitelikte.
Bu iddia öyle sarsıcıydı ki, TVF yönetim kurulunda bulunanlardan biri olan Yiğit Bulut (diğerleri Mehmet Bostan, Himmet Karadağ, Kerem Alkin ve Oral Erdoğan) kendi köşesinde “küresel Bloomberg kuruluşu, ekranlara ‘sözde analiz’ adında bir haberi geçerek, aklınca Türkiye’ye operasyon yaptı. İçinde geçen detaylar tamamen uydurma, hayal ürünü, iftira olduğu gibi Türkiye içinden de beslendikleri kesin” diye yanıt vermek durumunda kaldı.
O günlerde, bu tartışmanın yapay bir iddia üzerine olduğu düşünülse de Erdoğan’ın Mehmet Bostan’ı görevden aldığını açıklaması ile TVF’deki kriz artık iyice gözler önüne serilmiş oldu. Bu görevden alma ile kriz çözüleceğe de benzemiyordu.
Hala net bir açıklama yapılmış değil. Bu görevden almaya Fon yönetimi içinde yaşanan anlaşmazlıkların etki etmiş olabileceği gibi, asıl gerilimin AKP içinde olduğu ve ister istemez fona da yansımış olabileceği üzerinde de duruluyor.
Ertuğrul Özkök de köşesinde TVF tartışmalarına dahil olan bir yazı yayınladı. Özkök, yazısında “bir süredir benim de kulağıma böyle şeyler geliyordu” diyerek krizi doğruluyor. Özkök, daha da ileri gidiyor ve “yönetim kurulundakilerin kendilerine birer Audi A8 marka otomobil istemeleri”nin de büyük bir sıkıntıya yol açtığını açıklıyor.
Zaten gündeme geldiği günden beri gerek gelir kaynakları, gerekse özel yasayla kurulmuş olmasından dolayı denetime tabi olmayışıyla birçok tartışmanın konusu olan TVF’deki bu yeni tartışmalar dineceğe benzemiyor.
Bünyesinde Milli Piyango, Türkiye Jokey Kulübü, Ziraat Bankası, BOTAŞ, Borsa İstanbul, THY ve Halk Bankası gibi kuruluşlar bulunan ve toplamda 200 milyar doları aşan varlıkları yatırıma dönüştürerek büyümeye %1,5 katkısı olacağı söylenen Varlık Fonu’nun daha 1 yılını doldurmadan hem başkanını kaybetmesi, hem de yeniden yapılandırılacağının açıklanması, krizin bu konuşulanlardan çok daha derin olduğu konusundaki kuşkuları kuvvetlendiriyor. Türkiye Varlık Fonu’nca oluşturulan alt piyasa istikrar ve denge fonu, kobi finansman fonu, lisans ve imtiyaz fonu, maden alt fonunun da bu kötü gidişi durdurmaya yaramadığı anlaşılıyor.
Son bir yıldır her olumsuzluğu FETÖ’ye yıkan AKP’nin başının bu kez kendi yarattığı bir kurumla dertte olduğunu görüyoruz. Üstelik bir yandan ABD’de yargılanan Rıza Zarrab soruşturmasına eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da dahil edilmesi, diğer yandan da AB ile kurduğu ekonomik ilişkileri ters giden TC’nin bir de bu fon üzerinden yaşadığı kriz, aslında bu krizin boyutlarının yalnızca TVF ile sınırlı kalmadığını/kalmayacağını da gösteriyor.
Kimi değerlendirmelere göre “iflasın itirafı” olarak adlandırılan bu durum, AKP’nin “ortağı” MHP cephesinde de eleştirilere yol açacak kadar derin. Üstelik ordan yükselen sesler, “başkan değiştirmek yetmez, fonu komple kaldırmak gerek” yönünde daha sert. E, ortadaki paranın miktarı büyük olunca bunun ortaklar arasındaki kavgas da büyük olabilir. Çünkü fonun nerelere harcama yapabileceğini belirten kanunda “tescil ve ilan giderleri sigorta ücretleri, danışmanlık giderleri” vb. bir dizi gider sayıldıktan sonra şöyle muallak bir ifade de var: “Yönetim kurulunca yapılması uygun görülen diğer harcamalar”.
İşte asıl kavganın nedeni de bu paranın nerelerde kullanılacağı üzerinde anlaşamamak olabilir. Ama Erdoğan’ın bu kavgayı pek de büyütmek niyetinde olmadığını, asıl amacının bu kaynakları bir an önce kullanılabilir hale getirmek olduğuna kuşku yok. Bu krizden sonra Fon’un doğrudan Saray’a bağlanması ve belki de görünürdeki başkanlığına Yiğit Bulut’un getirilmesi bizi çok da şaşırtmayacak. Başkan kim olursa olsun arkasındaki patronun artık kim olacağı tartışılmayacak bile. Çünkü, öyle ya da böyle TVF, artık gözünü 2019 yılında yapılacak seçimlere çeviren iktidar için vazgeçilmez bir gelir kaynağı. Bu fonda biriken paraları kullanarak belki Türkiye’nin büyümesini 1,5 puan artıramadılar ama seçim kampanyalarında kullanılacak, eşe dosta dağıtılacak fon gelirleri AKP oylarında 1,5 puan bir artış getirebilir. Öyleyse Başkan gitti, yaşasın Başkan!
The post Varlık Fonu Kimi Fonluyor – Fuat Çakır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kenan Evren Devlet Devlet Teröristtir” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>12 Eylül 1980 yılında gerçekleştirilen askeri darbenin mimarı olan Kenan Evren, Mayıs ayının başlarında öldü. Darbe sonrası başında bulunduğu cunta konseyi ile birlikte, yönetimi ele geçiren ve coğrafyanın ezilenlerine, devrimcilerine işkence ve katliamlar uygulayan katil Evren, bir süredir hastanede tedavi görüyordu.
Katilin Layığı Devlet Törenidir
Evren’in ölümü sonrası onun şahsında 12 Eylül dönemi uygulamaları tekrar gündeme geldi. Bu tartışmaların yer yer evrildiği nokta ise katil Evren’i 12 Eylül Darbesi ve sonrasında ortaya çıkan siyasal ve toplumsal denklemde, devletin dışında, “devlete rağmen” bir kötülükler kaynağı ( Evren’in cenazesine devlet töreni yapılmasın kampanyaları) olarak kendini gösterirken, bu tartışmaları açanlar ise son tahlilde devleti aklama pozisyonuna düştüler.
Kimi muhalif unsurlar içinde zaman zaman dillendirilen “derin devlet”, ”devletin içine çöreklenmiş güçler” gibi devleti, gerçekleştirdiği katliamlardan, adaletsizliklerden “azade” bir hale sokmaya çalışan bu algı, 12 Eylül darbecilerine karşı devletten yana “tavır alarak” devlet töreni yapılmamasının istenmesi katil ile devleti, birbirinin karşısına koyarak bu ruh ikizlerinden yapay bir şekilde “düşman kardeşler “ yaratma çabası olarak kendini belirginleştiriyor.
Toplumsal Dizayn Projesi Olarak 12 Eylül
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi’nce gerçekleştirilen darbe sonrası verilen ilk tepkilerden biri, bir patron örgütlenmesi olan TİSK(Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) başkanı Halit Narin’e aitti. Narin, “kısa ve net” açıklamasında “Şimdiye dek işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” derken aslında, toplumsal mücadeleler nedeniyle kesintiye uğrayan “kapitalist istikrarın”, söz konusu darbe marifetiyle hayata geçirileceğini “müjdeliyordu.”
12 Eylül öncesinde gelişen mücadele ile birlikte toplumun neredeyse hepsine sirayet eden örgütlenme refleksi, 12 Eylül’ü gerçekleştiren devletin, ortadan kaldırmak istediği şeylerin belki de başında geliyordu. Dönemin patronlarından Halit Narin ve onun gibilerinin “yüzünün gülmesine” vesile olan şey de aslında buydu. Ezilenler 12 Eylül öncesinde olduğu gibi örgütlü olarak çıkmayacaklardı karşılarına ve dolayısıyla kapitalizmin sömürü çarklarını çevirmek daha kolaylaşacaktı. Darbe ile birlikte kurgulanarak hayata geçirilmek istenen örgütsüz, adaletsizlikler karşısında mücadele refleksini yitirmiş bir toplumdu. Kapatılan sendikalar, dernekler ve siyasi partiler, yasaklanan grevler 12 Eylül sonrası devletin, devrimcilere yönelik gerçekleştirdiği katliamların yanı sıra nasıl bir toplum ve sistem için harekete geçtiğini anlatmaya yetiyor.
Devlet 12 Eylül’ün “Mirası”nı Hep Diri Tuttu
12 Eylül dönemiyle özdeşleşen ve yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren gibi semboller, devletin katliam defterinde sürekli güncellendi. Devlet, 90’larda Küçükarmutlu’da okulunun bahçesinde panzer altında yaşamını yitiren 7 yaşındaki Sevcan Yavuz’la, 2000’lerde 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’la, Ceylan Önkol’la, Taksim-Gezi Direnişi’nde Berkin Elvan’la ve son olarak Cizre’de katledilen çocuklarla, 12 Eylül mirasına “sıkı sıkıya” sahip çıktı.
Zaman zaman gündeme gelen 12 Eylül ile yüzleşme, darbeyi mahkum etme vb. söylemlerin ise, bu yaşananlar ışığında asla karşılığını bulamayacağını söylemek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Devlet gerek 12 Eylül’de uygulamaya koyduğu açık faşizm, gerekse de yakın dönemde Kobané Direnişi sonrası başvurduğu “iç güvenlik yasası” gibi yöntemlere yaslanarak fiili anlamda toplumu örgütsüzleştirme amacı doğrultusunda, 12 Eylül mirasını canlı tutmayı bildi. Pratik anlamda ise 12 Eylül’ün, toplumun tüm hücrelerine dek örgütsüzleştirilmesi hedefini de korudu ve geliştirmek için yoğun çaba gösterdi.
En yakın dönemde akıllara gelen ve çeşitli gerekçelerle yasaklanan metal , THY, Şişe-Cam, Darphane grevleri bu “çabanın” pratik adımları olarak karşımıza çıkıyor. Diğer bir taraftan ise neredeyse her gün medyada çıkan “sendikalı oldukları için işten atılan işçiler” haberleri, o dönemin “yüzü gülen” patronu Narin gibi şimdiki patronların da yüzünü güldürmek için, örgütlenen işçilere ve diğer toplumsal kesimlere saldırmaktan geri durulmayacağını gösteriyor.
Gürşat Özdamar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Kenan Evren Devlet Devlet Teröristtir” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Feniş İşçileri Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Feniş İşçileri Direniyor” şiarıyla gerçekleşen etkinlik Çelik-İş Gebze Şube Başkanı Şerafettin Koç’un konuşmasıyla başladı. Koç Feniş direnişinin nasıl başladığını, Feniş’in nasıl bir şirket olduğunu anlatarak hukuki ve fiili mücadelenin sürdüğünü vurguladı. Ardından Feniş Direnişi için hazırlanan sinevizyon gösterimi gerçekleşirken şiirler okundu. Etkinliğe direnişte olan Punto Deri işçileri de katılarak punto direnişini anlatırken, etkinlikte Yatağan, Hacettepe, THY direnişleri selamlandı. Ayrıca BDSP, Devrimci Anarşist Faaliyet, UİDDER, DİP, KÖZ gibi devrimci kurumlar da etkinliğe gönderdikleri mesajlar ile direnişi selamladı. Etkinlik gönderilen mesajlar ve konuşmaların ardından Yusuf Çelik, Abdal, Pendik PSAKD Müzik Grubu, Kemal Yılmaz’ın müzik dinletisi ile sürdü. Feniş Direnişçiler Korosu’nun coşkuyla Feniş Marşı okumasının ardından hem direnişçi işçi olan hem de sanatçı kimliğiyle tanınan Fırat Güneş’in Kürtçe ezgileriyle sonlanırken etkinlikte sınıf dayanışması vurgusu öne çıktı.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post Feniş İşçileri Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>