The post Sovyetlerin Yoldaşı, AKP’nin Dedesi, CHP’nin Değeri Topal Osman: Kahraman Değil Katil – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli: “Topal Osman Ağa’nın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontuslulara karşı, bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzeriyle şu anda yine biz torunları tarafından bu mücadelenin verilmesiyle karşı karşıyayız.” açıklamasında bulunmuştur.
Bu açıklamanın sonrasında birçok demokratın AKP’li vekile tepki gösterdiği günlerde CHP’li İmamoğlu da bu konuda belki de geri kalmamak adına bir açıklama yapar: “Bir de bağlı olduğum değerler var. Türkiye’nin o güzelim Misak-ı Milli sınırlarına, komutanlarına, askerlerine, benim dedeme, sizlerin dedelerine, Topal Osman’a, bayrağına, havasına, suyuna, doğasına, bu ülkenin kuruluş değerlerine, Cumhuriyet’e, demokrasiye, çocuklarımızın dünden bugüne gelip, yarınlara ulaşmasının yolunu açan, bu ülkenin tek lideri Mustafa Kemal Atatürk’e bağlıyım.”
Kimdi Bu Topal Osman?
1883 doğumlu çete reisi Topal Osman’ın ilk icraati Giresun Hapishanesi’ni basarak 150 mahkumu kendi çetesine girmek koşulu ile kaçırmasıdır. Aynı Topal Osman 1915 Ermeni Soykırımı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı olarak Artvin bölgesinde Ermenileri katletmiş, sürgün yollarındaki Ermenilerin paralarına el koymuştur. 1921’de devletin gerçekleştirdiği Koçgiri Katliamı’nda da yer alan Topal Osman, Kürtçe ağıtlara “ocak yıkan” olarak geçmiştir: “Ölülerimizi kapımıza kilit yaptılar/ Kapımızı açılmaz hale getirdiler/ Ocağımızı söndürdüler/ Ocak söndürendir/ Topal Osman”
Mustafa Kemal’in 1919’da Samsun’a ayak bastığında görüştüğü ilk kişilerden biri olan Topal Osman bu görüşme sonrasında Karadeniz’de Pontusluları katletmeye başlamıştır. Öyle ki Mustafa Kemal ile arasındaki bir konuşmada Topal Osman “Siz hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak.”(1) der.
Topal Osman Rum evlerini basarak insanları -mezarlarını bile kendilerine kazdırıp- diri diri gömmek, vapur kazanlarında kömür yerine canlı insan yakmak gibi zulüm ve işkenceler gerçekleştirir. Tabi bunları yaparken de Rumların mülklerine ve paralarına “ganimet” olarak el koyar. 1921’de Lazistan vekili Osman Bey, Mustafa Kemal’e bir telgraf gönderir: “Bu cahil adamın şimdiye kadar Giresun’da yapmadığı rezillik kalmadı. Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce liranın hesabını kimse soramıyor. Şimdi eşkiyalığını Trabzon limanı çevresinde yapmaya başlıyor ki… bu halin devamı pek çok çirkin olaya sebebiyet verecektir.”(2) Topal Osman hakkında bunun gibi yüzlerce şikayet mektubu olsa da Topal Osman “birileri” tarafından korunur ve hakkında hiçbir işlem başlatılmaz.
Mustafa Kemal’in kuracağı Türk devleti için Karadeniz’i Pontuslulardan “temizleme” emrini yerine getiren Topal Osman’a hala ihtiyaç duyulmaktadır. Topal Osman yaptığı katliamlar sonrasında yeni kurulan Ankara meclisinde Mustafa Kemal’e muhalefet eden vekilleri de tehdit ederek muhalefeti sindirme işini sürdürür. 1. Meclis’teki Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey Mustafa Kemal’e muhalefet ettiği için Topal Osman tarafından öldürülür. Olayın mecliste büyük ses getirmesi üzerine Mustafa Kemal, Topal Osman hakkında ölüm kararı çıkmasına müsaade etmek zorunda kalır. Bu kararı duyan Topal Osman Çankaya Köşkü’nü çetesiyle beraber basarak Mustafa Kemal’den hesap sormak ister. Fakat Mustafa Kemal çarşaf giydirilerek(3) çocuk ve kadınlarla köşkten kaçırılır. Sonrasında Topal Osman köşke girdiğinde Mustafa Kemal’i bulamaz. Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papazın Bağı’ndaki evinde kıstırılan Topal Osman ve adamları yakalanır. Topal Osman kafası kesilerek öldürülür, Çankaya yakınlarına gömülür. Fakat meclis, Topal Osman hakkında yakalanıp asılması yönünde karar vermiştir. Bu yüzden Topal Osman mezarından çıkartılır, Ankara’da Ulus Meydanı’nda başsız cesediyle ayağından asılır, cesedi 3 gün sonra Giresun’a gönderilir.
Sovyetlerin Yoldaşı Topal Osman
Canikli’nin ve İmamoğlu’nun açıklamalarıyla gündemleşen Topal Osman elbette solcuların olumlayabileceği bir karakter değildi. Bu sebeple birçok sosyalist, destek verme konusunda birleştikleri adayın, İmamoğlu’nun yukarıdaki açıklamasına tepki göstermişti. Ancak çoğu sosyalist SSCB’nin “yoldaş Topal Osman’ından” habersizdir ya da görmezden gelir. Öyle ki SSCB komutanı Lebedev şöyle seslenir çete reisi Topal Osman’a “Karadeniz Kıyısı Türk Kuvvetleri Başkomutanı Yoldaş Osman Ağa’ya; Saygıdeğer Yoldaşım! Hem Türk hem de Rus Bağımsız Cumhuriyetleri’nin çıkarlarının bekçiliğini yapan Türk misyonunun temsilcileriyle doğrudan temas kurarak, önemli ulusal sorunların çözümü için alınan kararlar doğrultusunda her türlü yardımı gösteriyorum… 28 Eylül 1920”(4) Bunun gibi birçok mektuplaşmayla Rusya ile Karadeniz kıyıları arasında gidip gelen gemiler silahtan, kıyafete birçok mühimmat taşır Topal Osman’ın Çetesine.
6 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması’ndan sonraki bir yılda toplamda Sovyet Rusya, Ankara Hükümeti’ne karşılıksız olarak 39.275 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 62.986.000 tüfek mermisi, 147.079 top mermisi, 1.000 atımlık top barutu, 4.000 el bombası, 4.000 şarapnel mermisi, 1.500 kılıç, 20 bin gaz maskesi ve 10 milyon altın ruble yardım göndermişti. Sovyetlerin Türkiye devletine gönderdiği bu mühimmat yardımlarıyla 1922 yılına kadar süren Pontus Rum soykırımı Topal Osman aracılığı ile gerçekleştirilmiştir.
Tarihte devletler her zaman kendi “ilerici” çıkarları için halkların direnişlerini bastırmak noktasında hemfikir olmuşlardır. Bunun için halkları katleden çetelerle yaptıkları işbirlikleri kendi kanlı tarihlerinin ufak bir parçasıdır. Günümüzde hala bu kanlı tarihlere methiyeler düzülmektedir. Kendisine muhalif diyenlerin nerede durduğu bu açıdan çok mühimdir.
Kaynakça
1-Kutsal İsyan 2. cilt – Hasan İzzettin Dinamo
2-Hür, Ayşe, 2006, Çağımızın Bir (Başka) Kahramanı: Topal Osman, Birikim,
3-Latife Hanım, İpek Çalışlar, Doğan Kitap
4-Tamer Çilingir – Pontos Gerçeği
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sovyetlerin Yoldaşı, AKP’nin Dedesi, CHP’nin Değeri Topal Osman: Kahraman Değil Katil – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Devletin Katliam Alevilerin İSYAN Geleneği VAR “- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Güvenlik Birimlerinin “Gezi Analizi”, Fişlemenin Kanıtı
“Gezi Analizi” raporunda, 28 Mayıs’ta başlayıp Eylül’ün ilk haftasına kadar süren bu sürede gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemlerin değerlendirmesinin ortaya konulduğu belirtildi. Raporun diliyle “Gezi Parkı olayları çerçevesinde”, 80 kentte (Bayburt hariç) 5 bin 532 eylem ya da etkinlik gerçekleştirildi. Eylemlere yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi katıldı. 5 bin 513 kişi gözaltına alınarak soruşturma kapsamına alındı. Soruşturmalarda 189 kişi tutuklandı. 1 polis öldü, 697 polis yaralandı. 4 bin 329 direnişçi yaralandı, 5 direnişçi katledildi. Analizde tabi ki, Lice’de kalekol yapımına direnirken askerlerin açtığı ateş sonucu katledilen Medeni Yıldırım yok. Gözaltına alınanlar üzerinden hazırlanan raporda; kadın-erkek yüzdeleri, eğitim düzeyleri, ekonomik göstergeleriyle ilgili veriler de mevcut.
Analizin en dikkat çekici bölümü ise şöyle:
“Yine şüphelilerin yüzde 78’si Alevi kökenli olup bazı sendikalar/sivil toplum örgütleri, taraftar grupları içinde yer alanlar, ulusalcı, laik kesimler. Yüzde 12’si siyasi partilerle ilişkili, yüzde 6’sı marjinal sol oluşumlar içinde, yüzde 4’ü ise terör örgütleri ve yasal uzantıları içinde yer alıyor.”
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yapmış olduğu bu analiz, yıllardır “asılsız iddia” olduğunu ileri sürdüğü fişleme uygulamasına aleni kanıt niteliğinde. Alevileri görmezden gelen, hiçbir alanda tanımayan, fırsat buldukça da katleden devletin polisi, kimlerin Alevi olduğunun bilgisine sahip olduğunu ağzından kaçırarak açık verdi bir nevi.
Taksim Direnişi; Öfkenin, Sabrı Aşıp Sokaklara Taşması
Aslında evet, “Gezi protestoları, bir Alevi ayaklanmasıdır.” Taksim Direnişi, birbirinden farklı sınıfsal, etnik, inanç grupları ve toplumun çeşitli ezilen katmanlarını eylemde bir araya getirdi. Temmuz 2013 tarihli Meydan Gazetesi’nde Emrah Tekin’in “Gezi Parkı Direnişi, Sadece Gezi Parkı Direnişi Değildir!” başlıklı yazıda yazdığı gibi; Sünni-İslam merkezli yaklaşıma, kadın bedenine ve yaşamına müdahaleye, sınavlarla yaratılan rekabete ve adaletsizliğe, taşeronlaşmaya ve kapitalist sömürüye, kentsel dönüşüm bahanesiyle soylulaştırmaya ve yıkımlara, LGBTİ bireylere yönelik polis şiddetine ve linç girişimlerine, daha birçok baskı ve yasaklamaya karşı duyulan öfkenin, sabrı aşıp sokaklara taşmasıdır Taksim Direnişi. Dolayısıyla; evet, Gezi protestoları, bir Alevi isyanıdır. Aynı zamanda; bir kadın, bir trans, bir işçi, bir öğrenci, bir yaşam savunucusu, bir devrimci isyanıdır…
Alevilerin İsyan, Devletin Katliam Geleneği
Sünni-İslam algısındaki devletler, tarih boyunca Alevileri dışladı. Yok sayma, baskı, ötekileştirme, inkar, hatta imha politikaları dur durak bilmedi. Ne Alevilerin devlete isyanları bitti, ne de devletin Alevi katliamları.
Gazi ve Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi Katliamları
12 Mart 1995 tarihinde, Gazi Mahallesi’nde 4 kahvehane tarandı. 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya yaşamını yitirdi. Olayın duyulması üzerine; Alevilerin çoğunlukta olduğu binlerce kişi, meselenin var olan bir Sünni- Alevi çatışmasından ziyade devlet provokasyonu olduğunun farkındalığıyla ve “Düşman camide değil, karakolda.” şiarıyla, Gazi Polis Karakolu’na doğru yürüyüşe geçti. Karakolda bulunan polisler tarafından, kalabalığın üzerine ateş açıldı ve bir kişi daha hayatını kaybetti. Ertesi gün, İstanbul’un çeşitli semtlerinden Aleviler ve devrimciler Gazi Mahallesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Kolluk kuvvetleri doğrudan hedef gözeterek kalabalıkların üzerine ateş açtı. İlerleyen günlerde, devlet; mahallede sokağa çıkma yasağı ilan etti. Fakat bu, gösterilen direniş sayesinde fiilen hayata geçirilemedi. 15 Mart günü direniş ve beraberinde devlet şiddeti, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’ne sıçradı. Burada da kolluk kuvvetlerinin insanların üzerine ateş açması sonucu, 5 kişi yaşamını yitirdi. Gazi Mahallesi’ndeki olayların yatıştığı 16 Mart günü, 17 kişinin hayatını kaybettiği öğrenildi. Daha önce OHAL valiliği de yapan Hayri Kozakçıoğlu, katliam sırasında İstanbul valisi idi.
2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı
2 Temmuz günü, Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri çerçevesinde kente birçok yerden insanlar gelmişti. Sivas’a gelenler arasında Aziz Nesin de bulunuyordu. Hintli yazar Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” adlı kitabını, gazetesinde yazı dizisi olarak basan Aziz Nesin, bir süredir radikal İslamcı kesimden tehditler alıyordu. Kitap tüm dünyadaki Müslüman camia tarafından yasaklanmış, yazarı hakkında ise ölüm fetvası çıkarılmıştı. 2 Temmuz günü Madımak Oteli önünde toplananlar, oteli ateşe verdiler ve burada 37 kişiyi yakarak öldürdüler. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, “Otel çevresinde toplanan vatandaşlarımıza herhangi bir şey olmamıştır.” dedi. Olayların failleri olarak, daha sonra göstermelik olarak yargılanan sanık avukatlarından 8’i daha sonra AKP’den milletvekili oldu. Refah-Yol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, sanıkları cezaevinde ziyaret etti. Sivas davası, 13 Mart 2012 tarihinde zaman aşımından düştü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, davanın düşmesiyle ilgili olarak; sanıkların “mağduriyetine” dikkat çekerken, “Bu karar milletimize hayırlı olsun.” dedi.
Maraş Katliamı 1978
19 Aralık akşamı, ülkücü tandanslı, “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı filmin gösterildiği sinemaya patlayıcı madde atılması üzerine, kentte bulunan faşistler çeşitli sendikalara ve bazı sol parti binalarına saldırdılar. Ertesi gün ise, Alevilerin yoğun yaşadığı Yörükselim Mahallesi’ne saldırarak Alevi dedelerinden Gıjgın Dede’yi öldürdüler. 26 Aralık tarihine dek süren saldırılarda, çoğunluğu Alevi 105 kişi yaşamını yitirdi. Sinemaya bomba atılmasından birkaç gün önce Alevilerin evleri işaretlendi ve bazı cami hutbelerinde bir Alevi öldürenin cennete gideceği söylendi. Bu söylenti kentte fısıltı gazetesi yoluyla yayıldı. Katliamın bir ve iki numaralı sanıkları olarak yargılanan iki yezid; Ökkeş Kenger ve Muhsin Yazıcıoğlu, daha sonra milletvekili seçilerek TC parlamentosuna girdi.
Çorum Katliamı
1980 yılının Mayıs ve Temmuz aylarında, kentte Alevilerin yaşadığı Milönü Mahallesi’ne yapılan faşist saldırılar sonucu 57 Alevi öldürüldü. Katliam, devletin televizyonu TRT’den, Alaaddin Camii’ne bomba atıldığı şeklinde yayımlanan yalan haber sonucu başladı ve kentte bulunan devlet destekli faşist gruplar infiale geçirildi. Yaşanan saldırılardan dolayı mahallelerinin girişine barikat kuran Aleviler ve devrimciler, daha sonra 12 Eylül darbesini yapan generallerden biri olan Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun tarafından tanklarla taranmakla tehdit edildi. Katliam sonrasında açıklama yapan dönemin içişleri bakanı Mustafa Gürcügil, “Çorum olayları solun bir tertibidir ve devleti yıkma eylemlerinden biridir. Devlete destek düşüncesiyle hareket eden sağ bir grup, bunların karşısına çıkmıştır.” şeklinde konuştu.
Malatya Katliamı
18 Nisan 1978’de, dönemin Adalet Partisi’nden belediye başkanı Hamit Fendoğlu’nun bombalı paketle öldürülmesi sonucu, kentte bulunan Alevilere yönelik saldırılarda 3 liseli Alevi genci katledildi.
Dersim Katliamı
Dersim, Osmanlı döneminden beri merkezi otoriteden bağımsız yaşıyordu. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan “Tunceli Kanunu” ile Dersim bölgesine “özel bir statü” getirildi. Buna göre bölgenin adı, iki yıl sonra TC devleti tarafından başlatılacak “Devletin Tunç Eli” operasyonuna ithafen, Tunceli olarak değiştirildi ve Dersim “yasak bölge” ilan edildi. 6 Ocak 1936’da ise, şimdiki Elazığ, Erzincan, Dersim ve Bingöl illerini kapsayan bölgede, “Genel Valilik” statüsü uygulamaya geçirilerek askeri vali sıfatıyla Abdullah Alpdoğan, Ankara yönetimince buraya atandı. Devlet bölgeye askeri yığınak yapması ve ablukaya alması karşısında direnişe geçen Dersim’liler 20-21 Mart 1937’de Pah köprüsünü yaktılar. 1938’de devletin ikinci kez askeri gücünü kullanarak, karadan ve havadan bomba yağdırması sonucu on binlerce insan yaşamını yitirdi. Daha sonra, 1936 yılında çıkarılmış olan ve kısaca, devlete Türk olmayanları başka yerlere sürme yetkisi veren “Zorunlu İskan Kanunu” uyarınca, on binlerce insan da topraklarından sürüldü.
Koçgiri Katliamı
1921 yılında, Sivas bölgesini de içine alan bölgede, yüzlerce Alevi-Kürdün yaşamını yitirdiği katliamdı. Katliamı gerçekleştiren devlet güçleri arasında, “Sakallı Nurettin” lakaplı Nurettin Paşa’nın komutasındaki Merkez Ordusu’nun emri altında, daha önce Pontus-Rum katliamlarını da yapan, o dönemin devlet tetikçisi denebilecek olan Topal Osman’ın Giresun Alayları da bulunuyordu.
TC Öncesi İsyan ve Katliamlar
1826 yılında Sultan 2. Mahmud’un gerçekleştirdiği Alevi katliamının yanı sıra, 1606-1611 arasında Kuyucu Murat Paşa katliamı, 1533-1534 arası Kanuni dönemi, 1514’te kan dökmeyeceğini söyleyip 40 binden fazla Alevi’yi diri gömerek idam ettiren, kafalarını kesip kuyulara attıran Yavuz Sultan Selim’in katliamları vardır. Ayrıca 1526 Baba Zünnun, 1527-1528 Şah Kalender Çelebi ve 1518 Bozoklu Şeyh Celal(Celali) isyanları-katliamları sayılabilir. Ayrıca Selçuklu Devleti döneminde 1236-1243 yılları arasında Baba İshak(Babailer) isyanları vardır.
Gelelim Günümüze
Devlet’in katliam geleneğini sürdüren AKP hükümeti döneminde, Alevilere yönelik birçok yeni politika geliştirildi elbette. Ve devletin Alevilerini yaratma çalışmaları yapıldı. Zorunlu din derslerinin kaldırılması, kimliklere Alevi yazılması, cemevlerinin ibadethane olduğunun kabul edilmesi gibi talepler görmezden gelindi misal. Devletin Dersim’le yüzleşmesi adı altında Dersim Katliamı meşrulaştırıldı. Sivas’ı yakanlar yargılanıyor denildi, dava zamanaşımına uğratıldı. 29 Mayıs 2013 tarihinde temeli atılan 3. Boğaz Köprüsü’ne, hükümdarlığı döneminde gerçekleştirdiği Alevi katliamlarıyla bilinen, Yavuz Sultan Selim’in isminin verileceği açıklandı. Bu açıklama, Alevilerde bir öfke patlamasına neden oldu. Devletin, Alevilere yönelik geleneksel Sünni İslam merkezli yaklaşımı, bu öfkenin asıl kırılma noktasını oluşturuyordu.
Taksim Direnişi, tam da bu süreçte gerçekleşti. Sonrasında, “o paket!” açıklandı. Demokrasi Paketi’nde bahsi geçen Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi, Alevilere ağır bir hakaretti. Bir üniversite kurulacak, o üniversitenin bir İlahiyat Fakültesi olacak ve bu fakültede Sünni İslam okutulacak. Alevilere hediye paketinde sunuldu bu haber, alenen hakaretti. Bunlar dışında Cami-Cemevi projesi, İzzettin Doğan& Fethullah Gülen ilişkisi, Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelerdeki rantsal dönüşüm projeleri, Maraş’ı anımsatacak bir şekilde Alevilerin dönem dönem kapılarının işaretlenmesi ve saymakla bitmeyecek uygulamalarla AKP hükümeti taşeronluğunda sürüyor devletin katliam geleneği, ta Yavuz’dan, hatta Muaviye’den beri. Ancak unutulmamalıdır ki, Alevilerin isyan geleneği de sürüyor, Hızır Paşa’ların inadına.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Devletin Katliam Alevilerin İSYAN Geleneği VAR “- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>