The post La Casa De Papel’deki Türk: “İşkenceci Osman” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Darphane soygunundan sonra bu kez de İspanyol Merkez Bankası’ndaki altınları soymak üzerine bir araya gelen Profesör ve beraberindekilerin maceralarının anlatıldığı dizinin 4. sezon çekimleri sırasında bir de Türk karakter olacağı sızdırılmıştı. Bu bilgi acaba İstanbul gibi bir karakter mi diziye katılacak diye merak uyandırmıştı.
Ama bir kaç gün önce yayınlanan yeni bölümlerde dizide yer alan Türk karakterinin soyguncu değil işkenceci olduğu görüldü. Osman ismindeki bu Türk, dizide Rio diye bilinen Anibal Cortes karakterine 2 ay boyunca işkence yapıyor. Rio’yu çölün ortasında kendi mezarını kazmaya zorlayan Osman, ondan istediği bilgiyi alabilmek için Rio’yu diri diri tabutuyla beraber mezara gömüyor, üzerine toprak serpiyor.
Bu durumun Profesör tarafından açığa çıkarılması üzerine “Anibal Cortes’e iki ay boyunca işkence yaptık. İspanya istihbaratından Albay Prieto 200 bin avro ödedi.” diye itiraf eden İşkenceci Osman’ın dizideki rolü açtırdığı çukurun önündeki görüntüleriyle böylece bitiyor.
Netflix’in en popüler dizilerinin birinde işkenceci bir Türk’ün yer almasına şaşırdık mı? Bir çok darbe döneminde insan haklarının ihlal edildiği, tutsaklara sayısız işkenceler yapıldığının kanıtlanmasına rağmen işkencecilerin korunduğu ve yeni işkencelerin teşvik edildiği bir coğrafyadan böyle bir karakterin seçilmesi elbette tesadüf değil. Üstelik bu isme Osmanlı dönemini de çağrıştıran, o dönemdeki insanlık dışı uygulamaları da hatırlatmak istercesine Osman isminin seçilmiş olması da düşündürücü.
Adlarının, dünya literatürüne işkence alanında altın harflerle yazdırmış olunması da, bu coğrafyada yaşayan ezilenler için bir utanç kaynağından öte bir mücadele nedeni olmalı.
The post La Casa De Papel’deki Türk: “İşkenceci Osman” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Rehabilitasyon mu Asimilasyon mu? ” – Serhat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2015 yılının Temmuz ayından bu yana Kürdistan’da süren devlet saldırıları, yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor. Gazetemizin 31. ve 33. sayılarında yayınladığımız bazı yazılarda da değindiğimiz Kürdistan’a yönelik imar planları halen tartışılırken; Kürdistan’da asimilasyonun zemini olacak başkaca planlar dillendirildi devlet yetkilileri tarafından. Yakın zamanda Bakanlar Kurulu toplantısında alınan bir kararla, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in, Kürdistan’da yürütülecek “inşa ve ihya” sürecinin koordinatörlüğünü yürüteceği duyuruldu.
“Toplumsal ve sosyal bir rehabilitasyon çalışması” olarak açıklanan bu süreçle birlikte devlet, devletin Kürdistan’ı yeniden dizayn etme politikalarına yenisini ekledi. Peki, bölgeyi rant alanına dönüştürmenin paralelinde işleyecek olan toplumsal bir Türkleştirme projesi olarak rehabilitasyon ne anlama geliyor?
Sağlığına kavuşturma ya da tedavi edip bir işe alıştırma olarak tanımlanan rehabilitasyonun, devlet tarafından Kürdistan’da yürütülecek bir “iyileştirme” projesi olarak sunulması aslında bir savaş stratejisi olarak karşımızda.
Uyguladığı baskıcı politikalarla toplumun ruh sağlığında kalıcı hasarlara neden olan devlet, sonrasında, bu “hastalıkları” “iyileştirmek” için uğraşır. Bu durumun kendisi “rehabilite etme” olarak tanımlansa da, bu iyileştirme sürecinde, var olan durum geri dönüşü mümkün olmayacak bir şekilde “kötüleştirilir”. Devlet; kendinden olmayanı ya da onun dayattığına biat etmeyeni “hasta” ilan edip, çeşitli projeleriyle bu “hastalıkları tedavi etmek” isterken aslında bu tedavinin ardında başka bir savaş yöntemini uygulamaya koyar: Asimilasyon
MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’in MHP’den ayrılarak AKP’ye geçmesi, MHP kanadında tartışmalara neden olmuştu. Türkeş, 1 Kasım seçimlerinden sonra edindiği başbakan yardımcılığı pozisyonunu Binali Yıldırım döneminde de sürdürerek kendine yönelen eleştirileri de bertaraf etmişti.
Savaş stratejisinin bir uzantısı olarak bölgede gerçekleştirilecek “rehabilitasyon” çalışmasının koordinatörlüğünde, Tuğrul Türkeş gibi ırkçı geçmişi aşikar olan bir ismin görevlendirmesi, savaşın psikolojik yönünü açıkça gösterir nitelikte. Kendi siyasi varlığını babası Alparslan Türkeş’in siyasi varlığı üzerinden sağlayan ve bu geleneğin savunucusu olan Türkeş’in koordinatörlüğünün, denk düştüğü yeri iyi görmek gerek.
Türklük konusunda Nazi ırkçılığına varan bir ırkçılığı savunan; işçilere ve devrimcilere karşı ülkücü grupları silahlandıran; sendikacıların ve devrimcilerin katledilmesi emrini veren; Alevilerin ve Kürtlerin katledilmesinde aktif rol oynayan bir geleneğe sahip olan Türkeş’in, Kürdistan’da ne gibi çalışmaları koordine edeceğini bugünden tahmin etmek zor değil.
Batman Valiliği’nden Diyarbakır Valiliği’ne uzanan baskıcı ve katliamcı özgeçmişiyle bilinen Efkan Ala’nın, Kürt halkının yaralarını deşmek istercesine Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na getirilmesi ile Tuğrul Türkeş’in rehabilitasyon koordinatörlüğünün benzerliği açık.
Devletin rehabilitasyon adı altında amaçladığı; bölgede yıllardır uyguladığı asimilasyon politikasını farklı bir boyutta sürdürebilmektir. Bu asimilasyon politikasının hedefi, babası Alparslan Türkeş’in sözünü hatırlatan Tuğrul Türkeş’in açıklamasında da oldukça nettir: “Biz ne kadar Türksek onlar da o kadar Türk, biz ne kadar Kürtsek onlar da o kadar Kürttür.”
The post ” Rehabilitasyon mu Asimilasyon mu? ” – Serhat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Hakkari’de Vicdani Ret appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2008 yılında Hakkari’de yaşanan toplumsal olaylara karıştığı iddiası ile gözaltına alınıp 8 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılıp 3. Yargı paketinden şartlı olarak tahliye olan 26 yaşındaki, İskan Aksaç İnsan Hakları Derneği Hakkari Şubesi’nde yaptığı açıklamayla vicdani reddini açıkladı.
İskan Aksaç yaptığı açıklamada bölgede yaşanan 35 yıllık çatışmalı sürecin en büyük mağduru olarak bu savaşın bir ferdi olmak istemediğini, bu yüzden de askere gitmeyerek vicdani ret hakkını kullandığını söyledi.
Savaş içinde yer almak istemediğini belirten Aksaç, “Bölgemizde 35 yıldır süren kirli savaş politikaları halklara büyük zarar verdi vermeye devam ediyor. Burjuva çocukları kendi evlerinde rahat bir şekilde uyurken, yoksul halkın çocukları savaşta ölüyor. Hem Türk hem de Kürt anneleri bu kirli savaşın yarattığı acı, kan ve gözyaşından etkilenmeye devam ediyor. Bunun için askere gitmeyerek vicdani ret hakkımı kullanıyorum. Umarım bu karar Kürt sorununda başlatılan çözüm sürecine de bir katkı sunacaktır.” diyerek vicdani reddini ilan etti.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post Hakkari’de Vicdani Ret appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>