The post “Devletin OHAL’inde Gündemin Halleri” – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Gündemlerle Sıkıştırılıyoruz!
Hızlanmanın Miladı : OHAL
Esasen gündem değişiklikleri 15 Temmuz öncesi de hızlanma eğilimi taşımaktaydı. Örneğin, devletin Suriye’de müdahil olduğu savaş-işgal politikalarının “akil insanı” Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlıktan azli bile tek başına önemli bir gündem konusu oluşturuyordu. Ayrıca, bu gelişmenin arefesinde ve akabinde iç ve dış politikada, kimileri keskin ve zorunlu dönüşler içeren (İsrail ve Rusya özürleri gibi) sert ve hızlı gündem değişimleri de yaşandı. Ancak tüm gündem değişikliklerindeki hızlanmanın miladını 15 Temmuz sonrasına koymak gerek. Devletin iktidar klikleri arasında yaşanan kanlı bir darbe girişimi; ardından önce 3 aylığına ilan edilen ve sonrasında uzatılan OHAL sürecinde, bu hızlanmanın baş döndürücülüğü daha bariz hissedildi. Bu baş döndürücülük ise devletin kurguladığı -suni gündemler de denilen- ya da kurgulamadığı şekillerde, toplumun önemli bir kesimini sersemletici bir ruh haline soktu. OHAL’in önümüzdeki süreçte de uzatılacağına ilişkin işaretler ise, bir yanıyla bu halin içselleştirilmesi amacını barındırıyor.
Kısaca hatırlarsak; darbe girişimi bahanesiyle önce on binlere varan sayıda insan tutuklandı ya da işten çıkarıldı. Önceleri, darbe girişiminin muhatabı Cemaat’i hedef alan bu hamle, sonrasında giderek Kürt Hareketi başta olmak üzere devrimcilere yöneldi. Gazeteler, dergiler, TV’ler, radyolar ve dernekler kapatıldı. İlerleyen süreçte ise; devletin yeni müttefikleri ulusalcı-milliyetçi çevrelerin desteğiyle; Cerablus üzerinden, esas olarak Rojava’yı işgal planı olan Fırat Kalkanı hayata geçirilmeye çalışıldı. Yaklaşık 6 aylık süre içinde bir darbe girişimi, benzerleri başarıya ulaşmış bir darbe sonrası görülebilecek tutuklamalar, baskılar ve bir işgal hareketi… Tüm bu gündemlerin üzerine ise uzun zamandır varlığını bir şekilde hissettiren ancak son dönemde dolar tartışmalarıyla açığa çıkan ekonomik kriz eklendi. Farklı bir coğrafyada belki de bir ya da birkaç on yılda bir yaşanabilecek tüm bu gelişmeler sadece yaklaşık 6 aylık bir süreçte yaşandı.
Yenisi Gelene Dek Hızlıca Tüket!
Coğrafyanın genelinde iç ve dış gündem değişikliklerindeki bu hızlılık hali devlet iktidarınca avantaj olarak kullanıldı. Genellikle bağlamından koparılan ilgili bir gündem konusu, OHAL sonrası tamamen “sahibinin sesine” dönüştürülmüş TV kanallarının “tartışma programlarında” hızlı bir şekilde tüketildi.
Bu noktada devletin farkındalıklı bir politika izlediği söylenebilir. Arkasında yedi kollu bir ahtapot misali medya gücü ile gündemi özellikle OHAL süreci ile birlikte istediği gibi manipüle etme şansı yakalayan devlet, medyanın propagandif işlevini de toplumu baskılama yöntemi olarak kullandı. Bu “görünmez” baskı karşısında topluma düşen, devletin karar vericilerinin almış oldukları -halkın çıkarına olduğu elbette tartışmasız(!)- gündem maddelerine, mümkünse muhalefet etmeden uyum sağlamak olacaktı.
Hızlı bir şekilde değişen gündemlerin özellikle 15 Temmuz sonrası bir strateji olduğunu düşünürsek bu stratejinin devletin toplumu edilgenleştirmesi üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Bu edilgenleştirme günümüzde, sosyal medyadaki profillerin “ana sayfalarından” ya da ”zaman tünellerinden” birbiri ardına akıp giden haberlerin bir zaman sonra, çoğunlukla, donuklaşmış bakışlar eşliğinde ekranın alt sıralarına düşmesi ile manidar bir benzerlik taşıyor.
Vahap Güler
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
The post “Devletin OHAL’inde Gündemin Halleri” – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kim Bir Milyon Dolandırılmak İster? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ayça kendisi ile yaptığım sohbette yarışmanın hem izleyiciyi hem de yarışmacıyı dolandırdığını söylüyor. “Sanki Kenan Işık’ın çeki sana uzatmasıyla, parayı o an alıyormuşsun gibi. Ben alınacak parada sıkıntı yaşanabileceğini, üç kağıda düşülebileceğini tahmin etmemiştim. Programım yayımlandıktan sonra bekledim; Ağustos geçti, Eylül geçti, ödemelerle ilgilenen Aysel Karakazan’a, ATV’nin görsel ve yayın müdürlerine ulaştım. Bana bazı evraklar yollayacaklarını, ödemelerde de sıraya sokulacağımı söylediler. Evraklar geldi. İçinde ikametgâh, nüfus sureti gibi önemsiz bir evrakmış gibi, ibranameyi de yollamışlar. İbranameyi okuduğunuzda karşınıza şöyle bir metni imzalamanız gerektiği çıkıyor: Parayı aldım, 3 yıl boyunca bütün hukuki haklarımdan vazgeçiyorum, hiçbir şekilde yargıya başvurmayacağım, aksi takdirde tazminat ödemeyi kabul ediyor, üstelik bütün haklarımdan vazgeçerek görsel ve yazılı medyada programın başarısını olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir şey söylersem tazminat ödemeyi de kabul ediyorum. Bütün bunların altına imza attığımı düşünün. Sonra nasıl olur da ortaya çıkar, paramı almadım diyebilirdim?”
“Paranı tabi ki de alamazsın”
“Açıklık getirmek için Aysel Hanım’ı aradım, ben bu belgeyi imzalıyorum ama aynı gün paramı alıyor muyum diye sordum. Aysel Hanım çok tuhaf bir şey sormuşum gibi, tabi ki de hayır dedi. Noter tasdikli metinde parayı aldığım tarih 5 Ekim yazıyorsa, ben 5 Ekim’de paramı almalıyım. Bir gün dahi geciktirmek kanuna aykırı iken, bu insanlar aylarca para ödemiyorlar. Ben parayı almadan bu kağıdı onlara teslim etseydim, parayı almadığımı onlara asla iddia edemezdim.”
Ahmet Çalık’a Dolandırıcılıktan Suç Duyurusu
Ayça’nın avukatı Engin Gül ile yaptığım görüşmede olayın hukuki sürecinin ayrıntılarını dinliyorum. “Ayça ödülü alamamaktan şikayetle geldi bize. Yaklaşık 3-4 aydır parasını alamadığını söyledi. Bu insanların vaadi şu; yarışma sonrası ödülü kazandınız, siz gidin biz sizi arayacağız. Ayça’nın dediği gibi, yolladıkları evrakta ibraname de var. Ayça Hanım da bu kağıdı imzalarsak paramızı alır mıyız diye bana danıştı. Şimdi bir kere bu ibranameyi bir hukukçu olarak, ben imzalatmam. Çünkü ibraname borcun sükuta erdiği, paraların ödendiği, karşı tarafı akladığını gösterir bir belgedir. Bununla ilgili kendilerini aradım konuştum, bizim prosedürümüz gereği bu ibraname imzalanmak zorundadır, biz parayı patronumuzdan alıp ödemeyi yaparız, patron da bu evraklar olmadan ödeme çıkarmaz, bu yüzden paranızı alamazsınız dedi. Biz de ibranameyi veremeyeceğimizi, hukuki süreci devam ettireceğimizi söyledik.
Öncelikle icraya verdik tabi; 15.000 TL’lik alacağımız için. İbranameyi verin sizi öne alayım dediler. Bu ne demek? Başka ibranameyi verenler varken, biz neden öne alınıyoruz? Çünkü biz hukuki olarak harekete geçtik. İcra prosedürü bellidir, biz alacağımızı istedik. Kişinin borcu yoksa itiraz eder. İtiraz edemediler. Vergi kesintisi ile paramızı aldık. Aynı zamanda Turkuvaz Radyo Televizyon AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık hakkında, dolandırıcılık vasfıyla suç duyurusunda bulunduk. Neden dolandırıcılık? Çünkü biz, yani seyirciler de izliyoruz programı. Gördüğümüz kadarıyla orada sunucu, kazanan yarışmacıya ödülünü çek olarak veriyor, yarışmacı da alıyor çekini gidiyor. Biz böyle biliyoruz, yarışmacı da o ana kadar olayı böyle görüyor. Ama aldığında görüyor ki ortada bir çek yok. Uydurma bir kağıt parçası eline tutuşturulmuş, çıkarken de kağıt elinden alınıyor. O anda yarışmacılar da, onu izleyen bizler de aldatılmış oluyoruz. Yani biz paranın alındığını biliyoruz. Ondan sonra dönen dolaplardan haberimiz yok.”
“İbranameyi imzalasan da paranı alamıyorsun”
Ayça’nın avukatı yaşananları anlatmaya şöyle devam ediyor: “İbranameyi imzalasan da sonuç değişmiyor. Ulaştığımız insanlar var, ibranameyi imzalamasına rağmen 5-6 aydır paralarını alamıyorlar. Yani ibranameyi imzalamak demek, parayı alıyorsunuz demek de değil. Kimseyi para vermeden, borcunuzu kapatmadan ibranameyi imzalatmaya zorlayamazsınız. Ama bu insanları parayı ödeyeceğiz vaadiyle imza atmaya mecbur bırakıyorlar, bu belgeleri imzalamadan parayı alamazsınız diyorlar.”
“Yarışmacıları korkutuyorlar”
Ayça yarışma dolayısıyla tanıştığı kişilerin de oldukça mağdur olduğunu vurguluyor: “Benden 3 ay önce yarışmaya katılan Esra Arslan hala parasını alamadı. O ibranamesini imzaladığı için parasını alamıyor. Şimdi almak için debeleniyor ama içerdeki evraklara bakılırsa 5 ay önce parasını almış görünüyor. Esra dışında isminin bilinmesini istemeyen pek çok mağdur var.” Avukat Engin Gül ise şöyle ekliyor: “Yarışmacıları korkutuyorlar. Yarışmacılar acaba hiç alamaz mıyız paramızı diye korkuyorlar. Çoğu, ibraname verdim artık bir şey yapamam diyor. Doğru değil. İbraname her şeyin sonu değil. Parayı verdiklerine dair başka belgeler de gerekir. Ben neden ibranameyi verip mahkemelerde uğraşmak zorunda kalayım? Biz hukuki zoru kullanmak durumunda kaldık. İnsanları ibranameyi imzaladınız, bir şey yapamazsınız psikolojisine sokuyorlar.”
“Bu uygulamadan kazançları çok büyük”
Avukat Engin Gül’e prosedürlerle herhangi bir kazanç sağlanıp sağlanmadığını sorduğumda ise aldığım yanıt son derece çarpıcı. “Böyle bir prosedürü oluşturmanın hiçbir hukuki mantığı yoktur. Sizin bugün borcunuzu ödemeniz çok farklı bir şeydir, ama 6 ay 1 sene sonra ödemeniz çok farklıdır. Bu yarışmadan her gün 3-5 kişi 30.000 lira, 50.000 lira kazanır. Siz kasada biriken parayı düşünün ve bunların 1 yıl sona ödendiğini düşünün. Bunların mutlaka faiz ya da yatırım getirisi vardır.”
Ayça ise bu uygulamadan iki türlü karın sağlanabileceğini söylüyor. “Birincisi muhasebeden ödemeyi çıkarıp yarışmacıya veriyoruz şeklinde gösterip kazanç elde ediyor, faiz işletiyor olabilirler. Korkunç bir rakam söz konusu, gecelik bile çok ciddi bir kazanç elde ediyor olabilirler. Ama bence en önemli sakıncası ise ikincisi. Bir tarihte bana ödeme yapılmış görünüyor, elinde hukuki delil niteliğinde noter tasdikli resmi belge var. Bu belge ile ödenmemiş parayı ödenmiş gibi gösterip, bunu vergi muafiyeti için gider olarak vergiden düşüyor olabilirler. Yani bir taraftan devleti, bir taraftan yarışmacıyı, öte taraftan seyirciyi dolandırıyorlar. Ben ne yaptım? Bir taraftan kendi icra takibimi yaparken, bir taraftan da dolandırıldığıma ilişkin Cumhuriyet Savcısı’na suç duyurusunda bulundum. Biz ortada bir suçun varlığını iddia etmekteyiz. Savcı ortada bir suç olduğuna kanaat getirirse davayı açacaktır.”
“Yarışma lisansının iptaline kadar gidebilir”
Ayça yaşadığı haksızlığı duyurmak için oldukça çaba gösterse de ana akım medyanın bu konuda uyguladığı tutum neredeyse sansür niteliğinde. Ama Ayça yalnızca yerelde değil, uluslararası düzlemde de sesini duyurmaya çabalıyor. Yarışma, başlangıç noktası olarak adını İngiltere’de “Who Wants To Be Millionare” programından alıyor. Ayça, yayın haklarının satıldığı, İngiltere’de bir merkeze sahip yarışmanın sahibi şirket Victory Televizyonu’na da şikayette bulunmuş. “Aslında herkes alacağını icra yolu ile almaya başvursa, her mağdurun avukatının vekalet ücretlerinin toplamı bile program için caydırıcı olur. Lisansın iptali mi gerekir, uyarı mı gerekir, her ne lazımsa yarışmacıların mağduriyetinin duyulması açısından bunun da peşine düştüm. Bu yarışma dünyanın 42 yerinde gösteriliyor, orada işler nasıl yürüyor bilemem ama Türkiye’de işler yanlış yürüyor. Bu iş yarışmanın yayının durdurulmasına varırsa, en iyi olacak.” diye ekliyor.
“Her koyun kendi bacağından asılır değil, bu çarkı kim döndürüyorsa düzeni bozulsun diyorum”
Ayça parasını almasına rağmen bu haksızlığın peşinden koşmasının sebebini açıkça belirtiyor; bu düzen bozulsun. “Onlar parayı ödemediler, ben söke söke aldım. Ben aldım parayı. Ama paramı aldım kendi işime bakarım, başkaları baksın başının çaresine deyip kesip bırakmıyorum. Bu yarışma pek çok insanı daha dolandırmaya devam ediyor. Kimler sorumluysa ortaya çıksın istiyorum. Benim arzum dava açılması, sorumlu kimse ve yaptırımı neyse yapılmasıdır. İnsanlar bu işi kanıksamışlar, normalmiş gibi davranıyorlar. Sanki insanları kandırmak gündelik ve olağan bir şey. Mesele şu bu kanal, kimin yaptığı değil; mesele haksızlığa uğramış olmak. Kim bu çarkı döndürüyorsa, onların düzeni bozulsun, bu şekilde devam edemesinler istiyorum.”
Yarışmacıyı demoralize etmek için elinden geleni yapıyorlar
Yarışmanın arka sahnesinde ise Ayça’nın deyimiyle her şey görünenden farklı. “Banttan yayımlandığı için her şeyi kırparak yayımlıyorlar. Örneğin Ermeni olduğumu, annem öldükten 1 yıl sonra tesadüfen öğrendiğimi söyledim. Kenan Işık, bu tür şeylerin Türkiye’de sık yaşandığını, Ermenilerin baskı altında olduğu için dinlerini, isimlerini değiştirmek zorunda kaldıklarını, böyle acıların bir daha yaşanmamasını umduğunu bizzat söyledi. Ama bunlar hiç yayımlanmadı. Yarışmaya katıldığınız anda demoralize olmanız için bir sürü yöntem deniyorlar. Ramazan’a denk geliyor, askılı giyemezsin dediler. Bu tür şeylere kendi yayın politikalarıdır dedim geçtim.”
Mine Selin Sayarı
[email protected]
The post Kim Bir Milyon Dolandırılmak İster? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>