The post Yurtsuzlar’a Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çadır kuran öğrenciler İstanbul Moda’da polis ablukasına alınırken Ankara 100. Yıl’da ise gözaltılar oldu.
Ankara, İstanbul ve İzmir’de yurtlar ve evlere yapılan fahiş zamlar nedeniyle barınamayan üniversite öğrencileri sokaklarda sabahlayarak tüm öğrencileri dayanışmaya çağırıyor.
The post Yurtsuzlar’a Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post YÖK Üniversitelerin Açılış Tarihini Açıkladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yükseköğretim Kurulu Başkanı Yekta Saraç, üniversitelerin 1 Ekim tarihinden itibaren başlayacağını duyurdu.
Saraç yaptığı açıklamada, “Bugün itibariyle; üniversitelerimizin eğitim öğretim takvimlerini 1 Ekim 2020 tarihi sonrasında başlayacak şekilde planlamaları istenmiştir. Bunun yanı sıra “kampüslerdeki öğrencilerin seyreltilmesi, hareketliliğin azaltılması” da önemli olup bunun için üniversitelerimize karar alma süreçlerinde geniş imkan tanınmıştır. Böylece üniversitelerimizin fakülte ve program bazında farklı uygulamalar yapabilmeleri mümkün hale gelmiştir. Salgının bölgesel ve yerel seyrine göre farklı programlar için yapılacak olan uygulamalara yönelik hususlarda üniversitelerimizin ilgili kurulları karar verecektir” ifadelerini kullandı.
The post YÖK Üniversitelerin Açılış Tarihini Açıkladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Koronavirüs Önlemleri Açıklandı: Okullar Tatil, Maçlar Seyircisiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Beştepe’de alınan toplantı sonrası koronavirüsü nedeniyle ilkokul, orta okul ve liselerde ara tatilin öne çekildiğini ve 16 Mart itibariyle tatil olduğunu açıkladı.
Kalın, “İlk, orta ve lise okulları 16 Mart tarihinden itibaren 1 hafta tatil edilecek. Dolayısıyla ara tatil öne alınmış olacaktır. Daha sonra 23 Mart tarihi itibariyle de uzaktan eğitim yöntemiyle de internetten ve televizyon kanallarından öğrencilerimizin eğitimlerine devam etmeleri imkanı sağlanacaktır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığımız kapsamlı bir çalışma yaptı. Buna dair bilgilendirmeyi Milli Eğitim Bakanlığımız, Bakanımız kamuoyuyla paylaşacak” ifadelerini kullandı.
İbrahim Kalın, üniversitelerin de 16 Mart pazartesi günü 3 hafta süreyle tatil edildiğini açıkladı. Spor müsabakalarının nisan sonuna kadar seyircisiz oynanması da alınan önlemlerden bir diğeri.
The post Koronavirüs Önlemleri Açıklandı: Okullar Tatil, Maçlar Seyircisiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gençlik Örgütlerinden İntiharlar İçin Eylem Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gençlik örgütleri, ortak bir bildiri yayınlayarak son dönemde artan intiharlara dikkat çekti ve “bir arkadaşımızı daha kaybetmeyeceğiz” dedi. Gençlik örgütleri, 21 Şubat Cuma günü; 14.00’da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi bahçesinde ve 19.00’da Kadıköy Boğa Heykelinin önünde yapılacak eylemlere çağrı yaptı.
Gençlik örgütleri yaptıkları açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Bizleri üniversitedeki rekabetçi sistemin içerisinde bir yarışa sokan, yaşayabilmemiz için; bizleri ek işlerde çalışmak zorunda bırakan, gelecek kaygısıyla yaşamlarımızı çalan, bizleri çaresizleştiren bu düzene karşı mücadele etmek, örgütlenmek tek çaremiz.
Son süreçte yaşanan tüm bu intiharların politik olduğunu söylemek için, kapitalist sistemin katlettiği arkadaşlarımız için buluşuyoruz.
21 Şubat Cuma günü; 14.00’da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi bahçesinde
19.00’da Kadıköy Boğa Heykelinin önünde buluşuyoruz. “
The post Gençlik Örgütlerinden İntiharlar İçin Eylem Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Geri Ödemeli Bursu Geri Ödemeyecek Miyiz? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kredi ve Yurtlar Kurumu üniversite öğrencilerinin geri ödemeli burs borçlarının silinmesi teklifi, TBMM’ye sunuldu. TBMM’de oylanacak olan teklif, kabul edilirse tüm öğrencilerin borçları silinecek.
Kredi alan öğrenciler aldıkları krediyi aynı şekilde iki sene sonra ödemekte ve krediyi aldığı süre boyunca geri ödemek ile yükümlüdür. Eğer teklif kabul edilirse geri ödemeli burs alan öğrencilerin borçları tamamen silinmiş olacak.
The post Geri Ödemeli Bursu Geri Ödemeyecek Miyiz? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Üniversitelerdeki Bu Komünistler Okumayacak – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Üniversiteler Değişirken…
OHAL öncesi süreçte başlayan üniversitelerdeki değişim OHAL’in etkisiyle kendini daha da belirgin hale getirdi. Kampüs içerisinde bulunan çevik polis otobüsleri, her yerde kol gezen sivil polisler, afiş asıldıktan, bildiri dağıtıldıktan hemen sonra panolardan toplanan afişler, insanların ellerinden toplanan bildiriler, 3 kişi yan yana gelince “eylem mi yapacaksınız” diyen özel güvenlikler, x-ray cihazları; derslerin adeta milliyetçi muhafazakar propagandaya dönüşmesi, kadın ve erkek öğrenciler arasındaki ilişkiye müdahale edilmesi ve daha bir sürü şey… “Köklü üniversiteler” olarak adlandırılan, üniversiteleri özgürlüğün merkeziymiş gibi gösteren o “prestijli” üniversitelerde bile artık özgürlük çok uzaklarda…
Devletin Afrin saldırısının ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde “bir grup” öğrenci saldırının kutlanması adına lokum dağıtma etkinliği düzenledi. Buna karşılık Boğaziçi Üniversitesi’nden öğrencilerin “İşgalin, Katliamın Lokumu Olmaz” diyerek açtıkları pankartın ardından taraflar arası tartışma (çatışma) çıktı. Lokum dağıtan bir grup öğrencinin hangi gruptan olduğu da kısa zamanda anlaşıldı. Erdoğan İstanbul’daki bir konuşmasında, ara sıra sataşmadan edemediği Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik “İstanbul’da bir üniversitede, adını söylemeyeyim zaten anlarsınız. Çıktılar orada imanlı, milli, yerli gençlik Afrin’le ilgili lokum dağıtıyor. Bu gençlik orada lokum dağıtırken o komünist, vatan haini gençler onların bu masalarını dağıtmaya yelteniyorlar. Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle ilgili her türlü çalışmayı yapıyoruz, onu söyleyeyim. Onların eşkâllerini belirlemek suretiyle bu üniversitede okuma hakkını vermeyeceğiz. Üniversite terörist gençlik yetiştirmez.” açıklamasında bulundu. Yani yetişmekte olan yerli ve milli gençlik, “komünist” gençlikle karşı karşı karşıyaydı!
Erdoğan’ın hedef göstermesinin ardından 15 öğrenci gözaltına alındı, 12 öğrenci tutuklandı, şimdi örgüt propagandası yapmaktan yargılanıyorlar.
Beyoğlu’nun Marjinalleri…
Tam da Boğaziçili öğrencilerin tutuklanmasından bir gün önce yine Erdoğan şu açıklamayı yapmıştı: ‘Biz bunları nereden tanırız? Taksim’de Gezi olaylarından tanırız. Biz bunları 17-25 Aralık emniyet, yargı darbe girişiminden tanırız, biz bunları çukur eylemlerinden tanırız.” Ardından da ekledi; “Zaman zaman Beyoğlu sokaklarında da arzı endam ettiklerini gördüğümüz bu marjinaller edepleriyle durdukları müddetçe bu ülkenin renklerinden biri olarak kalabilirler. Ama baskıya, kendilerinde olmayanlara tahammülsüzlüğe, saldırıya, şiddete vardırırlarsa hiç kimse kusura bakmasın, kulaklarından tutar ait oldukları yere fırlatırız…” dedi.
Üniversiteler, neredeyse liseler kadar (özellikle imam hatip liselerin varlığıyla ilgili gündemler) her zaman eğitim tartışmalarının odak noktasında olmuştur. Yazının girişinde bahsedilen üniversitelerde polisin varlığı, afiş yasakları vs. gibi değişiklikler, üniversitelerin biçimsel olarak değişiminin göstergesidir. Yapısal değişim ise özellikle muhalif akademisyenlerin üniversitelerden atılmasıyla hız kazanan ideolojik dönüşümün kendisidir. OHAL ile kendini daha da belirginleştiren bu yapısal değişiklik, “prestijli” üniversitelerde de kendini belirginleştirmiştir. Dilden dile dolaşan “üniversitelerin özgürlükler meydanı” olduğu zaten bir yanılsamadan ibarettir. Devletin ve kapitalizmin devamını sağlayacak olan bireylerin yetiştirildiği üniversitelerde, bundan önce az da olsa gençlerin kendilerini, düşüncelerini “ifade edebildikleri” yerlerdi. Önce ODTÜ, ardından İstanbul Üniversitesi, Yıldız Teknik ile başlayan ve dalga dalga büyüyen bu değişim sürecinin gündeminde şimdi herkesin örnek gösterdiği Boğaziçi Üniversitesi’nde bile türlü türlü yasaklar, tutuklamalar, gözaltılar söz konusu. Boğaziçi’nin “prestijli” olmasını sağlayan okula yerleşme puanının yüksek olması mı, “ifade özgürlüğü”nün bulunması mı, yoksa sadece bir bu özgür üniversite miti mi, bu da apayrı bir konu.
Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi’nden öğrencileri daha önceden tanıdığını söylemiş, Gezi’den, 17-19 Aralık operasyonlarından tanıyormuş. Edepleriyle yerinde durmayan marjinalleri kulaklarından tutup fırlatacakmış. Öğretmenlerinin diliyle konuşan Erdoğan, bir süre daha liselileri bırakıp üniversitelerle uğraşacak gibi görünüyor. Üniversiteye okullarını okuyup “hayatlarını kazanmak” için gelenler, edepleriyle durup ülkenin renkleri olarak varlıklarını sürdüredursunlar, o komünist gençler, okula girmese de olur, okulun duvarlarından atlamanın bir yolu elbet bulunur.
Ece Uzun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Üniversitelerdeki Bu Komünistler Okumayacak – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 15 Yeni Üniversite Kurulacak! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yükseköğretim Kanunu ile Bazı KHK’larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Meclis’e sunuldu. Buna göre, 15 yeni üniversite kurulacak. 2’si vakıf, 13’ü devlet üniversitesi olacak.
Yeni üniversiteler: Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Samsun Üniversitesi, Sivas Bilim ve Teknoloji, İstanbul Tuna Üniversitesi ve İzmir Tınaz Tepe Üniversitesi
Bazı üniversitelerin ikiye bölünmesi yoluyla yeni üniversiteler kurulacak. Gazi Üniversitesin’den Hacı Bayram Veli Üniversitesi; İstanbul Üniversitesi’nden İbn-i Sina Üniversitesi; İnönü Üniversitesinden Turgut Özal Üniversitesi; Karadeniz Teknik Üniveristesinden Trabzon Üniversitesi; Selçuk Üniversitesinden Konya Üniversitesi; Dumlupınar Üniversitesinden Kütahya Üniversitesi; Sakarya Üniversitesinden’dan Uygulamalı Bilimler; Erciyes Üniversitesinden Kayseri Üniversitesi; Mersin Üniversitesinden Tarsus Üniversitesi; Sütçü İmam Üniversitesinden İstiklal Üniversitesi kurulacak.
The post 15 Yeni Üniversite Kurulacak! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Sınav Depresyon Eğitim Entegrasyon – Şeyma Çopur, Ada Sapan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kapıda Kalanlar, Kapıdan Geçenler
Bu yıl üniversite sınavına girmek için 2.162.895 kişi başvuru yaptı. 102.949 kişi kapıdan geçemezken 1457 kişinin ise kapıdan geçtiği halde sınavı geçersiz sayıldı. Kapıdan geçenler şimdilerde üniversite kapılarının önünde tercih yapma telaşındalar. 15 Dakika Kuralı’yla kapıda kalanlarsa ya bir sene daha bekleyip “kazanma” maratonunu sürdürecek ya da üniversiteyi “kaybetmeyi” kabullenerek başka tercihler yapacaklar.
Aileler, dershaneler, okul müdürleri durmadan aynı şeyi söyledi: “Bu tercih hayatını belirleyecek.” Peki hayatımız bir sınavla değişir mi? Otoriter ve kapitalizme entegre bir eğitimle değişmeyeceğini bilsek de bazı arkadaşlarımız baskılar karşısında bir sınavı kaybetmenin korkusunu yaşıyorlar. Bazılarımız sınavın stresiyle depresyona giriyoruz, bazılarımız üniversite ile kapitalizme entegre oluyoruz.
Sınav Depresyon
Yıllar boyu hazırlanılan sınavın sonunda yapılan tercih, öz iradeyle yapılan bir seçim değildir. Tercih yapmak, önüne sunulan seçeneklerden birini seçmek zorunda olmaktır. Üniversite tercihleri de sınava girenleri kapitalizmin seçeneklerinden birini seçmek zorunda bırakır. Bu şekilde kapitalizmin dışında bir yaşam olamayacağı yanılgısı yaratılır ve sınavı kazanamayanların her şeyi kaybettiklerine inandırılır.
Sınava hazırlanma sürecinde ise esas kaybedilen rakibe dönüşen arkadaşlar, sınavın stresiyle bozulan psikolojimiz ve çalışarak harcanan tüm zamanımızdır. Ev, dershane, okul üçgeninde sabahtan akşama, haftalarca, aylarca süren bu yarışta nefes almak için verilen molalardaysa “sosyalleşme” arkadaşlarla içilen bir bardak çay ya da sosyal medyadan takip edilen hesaplarla mümkün olur. Çünkü sınav asosyalleştirir. Sınava çalışırken yapmayı sevdiği ne varsa bırakan, evden günlerce çıkamayan, sınav bitince her şeyin değişeceğine inanan da çoktur. Peki aylarca süren bu yarışta çözdüğümüz testler bizdeki bu sorunları çözer mi? Tabi ki hayır, biz sınavın yoğun temposuyla aslında birçok şeyi kaybetmişizdir. Rekabet ettiğimiz arkadaşlarımızı, bozulan sağlığımızı ve sevdiğimiz şeyleri yaparak geçirdiğimiz tüm zamanı.
Kapıda kalan da kapıdan geçen de büyük belirsizliğin içinde bulur kendini. Aslında her iki durumda da sonuç değişmez. Bu belirsizliğin sonucu sınavların bizden çaldığı bir gelecek ve yaşamdır. Bazılarımız ne yazık ki bu sonucu dahi beklemeden belirsizliğin yarattığı depresyonla kaybolur.
Eğitim Entegrasyon
Eğitim, düzene uygun bireyler yetiştirir. İktidar, kendi ideolojisini taşıyan bir toplum yaratmak için eğitim sistemini de kendi istediği doğrultuda şekillendirir. Ancak iktidar kim olursa olsun eğitim sisteminin olmazsa olmazı itaatkar bireyler yetiştirmesidir. Yıllardır süregelen ve uygulanan Kemalik Eğitim, militarist algısıyla hizaya sokulmayı, and içmeyi, marş söylemeyi ve tek tip kıyafeti dayattı. Kurallarına uymayanları ise disiplin cezalarıyla terbiye etmeye çalıştı, başaramayınca da okuldan attı.
AKP’nin iktidarıyla birlikte toplumun genelinde bir muhafazakarlaşma başladı. Bu muhafazakarlaşmanın yansımaları en başta da eğitim sistemi içinde görüldü. 4+4+4 sistemiyle ve kılık kıyafet yönetmeliğinin AKP’nin istediği öğrenci tipini yaratma yönünde değiştirilmesiyle daha da belirginleşen bu yansımalar, Proje Okulları ve İmam-Hatipleşen okullarla sürdü. Patlak veren “FETÖ krizi” sonrasında Fethullah dershanelerine verilen destek kesildi. Temel Liseler açıldı. Böylece iktidar kendi tarafında olmayanı kendine uydurmuş olma stratejisini sürdürdü. Bu sene çokça konuşulan ve tartışılan müfredat değişikliği ise Kemalik Eğitim’den arta kalanı, OHAL’den alınan güçle değiştirme çabasıydı. Tüm bu uygulamalardan sonraysa devletin eğitimi bir entegrasyon aracı olarak kullandığını herkes açık bir şekilde gördü.
Toplumda eğitim her zaman tartışma konusu olarak gündeme geldi. Farklı düşüncelerin kendi çıkarları doğrultusunda eğitimi bir araç olarak kullanmak istemesiyle eğitim sistemi sürekli değişti. Laik olanın yerine muhafazakar, ya da herhangi başka bir kalıp eğitim fark etmiyor, bu değişimden etkilenen hep yaşamlarımız oluyor. Çünkü hepsinin aslında tek bir amacı var; itaatkar bireyler yaratmak, itaat etmeyeni de ortadan kaldırmak.
Öğretenin, öğrenene kurallarla düşüncelerini dayattığı, yasaklarla sınırladığı bir öğrenme sürecinde öğreten her kim olursa olsun, bu yöntem öğreneni itaatkarlaştırır. Eğitim sisteminin şekli ne olursa olsun yaratılan gelecek kaygısı depresyona, sınavı kazanmanın hayatı kazanmak olduğu sanısıysa yaşamlarımızı, kapitalizme entegrasyona sürükler. Ancak bizler devletin ve kapitalizmin önümüze sunduğu seçenekler arasından bir tercih yapmak zorunda değiliz. Önemli olan kazanacağımız diploma, statü ve kariyer değildir. Bunlar kapitalist bir düzenin olmazsa olmaz seçenekleridir. Devletin eğitim sistemine, kapitalizmin bencil düzenine uyum sağlamak zorunda değiliz. Bizden beklendiği gibi bir başkasının üzerine basıp yükselerek, bu uğurda her şeyi kaybederek “başarılı” olmak zorunda değiliz. Sonucu “kazanmak” odaklı bir yaşamın kaybedeni olduğumuzda da kazanacağımız şeyler var, unutmayalım. Çünkü önemli olan biziz. Önemli olan paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle donatılmış adaletli ve özgür bir geleceği kazanmaktır. Bunun için örgütlenerek Anarşizm mücadelemizi her yere yaymaktan başka seçeneğimiz yok. Çünkü sınav depresyon, eğitim entegrasyon! Ama yaşamlarımız bizimdir!
Şeyma Çopur – Ada Sapan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sınav Depresyon Eğitim Entegrasyon – Şeyma Çopur, Ada Sapan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anadolu Üniversitesi’nde Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Üniversitelerde artan rektörlük baskısı, ÖGB ve polis şiddetine karşı “Özgürlük Buluşması” adını verdikleri bir etkinlik gerçekleştirmek isteyen Anadolu Üniversitesi öğrencilerine ÖGB ve polis saldırdı.
Etkinlik başlamadan öğrencilerin yanına gelen güvenlikler, “Okul içinde müzikli etkinlik yapamazsınız” diyerek etkinliği sabote etmeye çalıştı. Okula polisin girmesiyle gerginlik büyüdü, yaşanan saldırı sonucu 6 devrimci yaralandı.
The post Anadolu Üniversitesi’nde Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ODTÜ’de Tacize Karşı Kadın Dayanışması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
ODTÜ Kadın Dayanışması 15 Nisan günü, üniversitede artan tacizlere karşı eylem gerçekleştirdi. Üniversiteli kadınlar tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasında; tacizcilere değil, tacizcileri teşhir eden kadınlara rektörlük tarafından soruşturma açıldığını vurgulanırken; kadınların üniversite içerisinde örgütlenmesine ve tacizi teşhir etmelerine soruşturmalarla engel olunmak istendiği belirtildi.
Okulda bir taciz birimi kuruluncaya dek oturma eylemine devam edeceklerini söyleyen ODTÜ’lü kadınlar, rektörlüğe ve okul içerisindeki tacizlere karşı mücadeleyi sürdürüyor.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.
The post ODTÜ’de Tacize Karşı Kadın Dayanışması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İstanbul Üniversitesi’nde ÖGB Tacizi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İstanbul Üniversitesi öğrencisi bir kadın, Eylül ayının sonlarına doğru Özel Güvenlik Birimi’nden Emrullah Beyaz isimli güvenlik tarafından takip edildi ve tacize maruz kaldı.
Kadının şikayetçi olmasına rağmen tacizci güvenlik Emrullah Beyaz savcılık tarafından serbest bırakıldı ve üniversitedeki görevine devam etti. 20 Ekim günü Emrullah Beyaz, kadını tekrar taciz etti ve silahını gösterip bu durumu kimseye söylememesi konusunda tehdit etti.
İstanbul Üniversitesi’nden Kadınlar, üniversitede yaşanan bu duruma karşı okulun duvarlarına afişler astı; yemekhanelerde, kantinlerde Emrullah Beyaz’ı teşhir etti. 21 Ekim günü ise İstanbul Üniversitesi Ana Kapı önünde basın açıklaması gerçekleştirerek bu mücadeleyi sürdüreceklerinin vurgusunu yaptılar.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.
The post İstanbul Üniversitesi’nde ÖGB Tacizi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Köyler boşaltılıyor, elleri arkadan kelepçeli insanlar yüzükoyun yerlerde yatırılıyor, askeri araçların içerisinden çocukların üzerine kurşunlar yağdırılıyor, uçaklar köyleri bombalıyor, evler basılıyor, yargısız infazlar yapılıyor, ormanlar yakılıyor…
Televizyonda “Bizimkiler” dizisi yok, tetris oyununun modası çoktan geçti, o yılların fenomen yarışması “Hugo’nun yerinde yeller esiyor, Eurovision şarkı yarışmaları artık eskisi kadar popüler değil, çünkü 90’lardan bahsetmiyoruz. 2015’teyiz.
Ali Yılmaz, hazırladığı “Karanlık Vardiya” kitabında, sanki 90’ları değil de günümüzü anlatıyor. Kitap temel olarak, Antonio Gramsci’nin devletin zora başvurmadan ‘nasıl yönetebildiğini’ açıklamak için kullandığı “hegemonya” kavramını ele alıyor. Devletin, baskı aracılığıyla politik iktidar egemenliğini sağlamasının yanı sıra, kültürel iktidarı aracılığıyla da ideolojik bir hegemonya kurduğundan söz ederken; insanların kendini ve çevresini yanılsama içinde algılamasını sağlayan bu gücü sorguluyor.
Kitapta hegemonya, rızanın örgütlendiği yani şiddet ya da zora başvurmadan inşa edilen süreçler olarak tanımlanıyor. Devletin kendi varoluşunu sürekli ve vazgeçilmez kılabilmek için, bazen baskıya bazen de rıza üretmeye başvurmasının örnekleri sıralanıyor bir bir. Toplumun genelinin nasıl olup da kendilerine doğrudan hiç de faydası olmayan, hatta zarar veren ekonomik, politik, sosyal ve kültürel söylemleri -kimi zaman toplumsal huzur adına, kimi zaman eskiye dönme korkusuyla, kimi zaman da din ya da laiklik elden gidiyor paranoyasıyla- can-ı gönülden destekleyebildiklerini açıklamaya yarıyor.
Karanlık Vardiya, Brezilya’da 1964 seçiminden sonra yapılan darbenin ardından “ölüm filoları”nın binlerce kişiyi öldürmesinden, Vietnam’da tarım arazileri ve ormanların kimyasal silahlarla bombalanmasına kadar birçok rıza üretme örneğinden söz ediyor. 1980 darbesinin de rıza üretme amacıyla yapıldığına değinirken, o yıllar boyunca, spor salonlarının, depolar ve kışlaların, nasıl sorgu ve işkence merkezlerine çevrildiğini anlatıyor.
Devletin tüm bu zorbalık ve dayatmalarına karşı, 90’lı yıllarda cezaevlerinden başlayarak, üniversitelerde, fabrikalarda ve özellikle Kürt coğrafyasında karşı koyuşlar ve direnişler engellenemedi ve etkisi günümüze kadar devam eden isyanlara dönüştü. Tüm yasaklamalara karşın 1 Mayıs’ta sokağa çıkılmaktan vazgeçilmedi. Grev yasağına rağmen 1986’da Netaş’ta iş bırakan işçiler bu süreç boyunca hem patrona hem de devlete meydan okudu. Sonraki yıllarda “işçi baharı” olarak ivme kazanan işçi eylemleri 1990’lı yılların özelikle ilk yarısında kamu işçilerinin de katılımıyla büyümeye başladı. Cezaevlerindeki tek tip kıyafet dayatması ise, açlık grevleri ve ölüm oruçları ile yanıt buldu ve devlete geri adım attırdı. Üniversitelerde de örgütlenmeyi engellemek için dayatılmak istenen, üniversite yönetimlerinin kontrolündeki “tek tip” öğrenci dernekleri sistemine karşı direnişe geçilerek işgaller gerçekleştirildi.
Tüm bu ve benzeri direniş ve karşı koyuşlar, devletin 80 darbesiyle birlikte sarsılmaz gibi gösterdiği hegemonyasını kırmaya başlayınca; devlet, bu kez de resmi kolluk ve istihbarat güçlerinin yanı sıra koruculuk sistemi gibi para-militer güçlerle ve JİTEM gibi, varlığını hep inkar ettiği kontrgerilla örgütlenmeleriyle tüm toplum kesimleri üzerindeki baskısını daha da arttırmaya koyuldu. Bir yandan da faşist baskı uygulamalarının gün yüzüne çıkmasını engellemek amacıyla diyaneti, hukuk ve eğitim sistemlerini seferber etti; özellikle medyayı bu psikolojik savaşın özel bir silahı olarak kullanmayı ihmal etmedi.
Polisin sokak eylemlerine yaptığı saldırılarda katlettiği insanlar, infazlar, ev baskınları, soruşturmalar, polis sayısının artırılması, gözaltında tecavüz ve ölüm, okullara çevik kuvvetin girişi, basına uygulanan sansür, gazetelerin kapatılması, birçok gazetecinin silahlı ya da bombalı saldırıda ya da işkencede öldürülmesi, JİTEM tarafından öldürülenlerin cesetlerinin ayaklarından iple tanka bağlanarak sürüklenmesi ve çırılçıplak teşhir edilmeleri, köy baskınları, köylülere dışkı yedirme, korucuların tehditleri, ceset kuyuları, Kürt siyasetçilerin öldürülmesi, partilerin kapatılması, yeni hapishanelerin inşaası, yeni karakolların yapımı, arazilerin mayınlanması, yaylaların yasaklanması, olağanüstü hal, köy boşaltmalar, ilçelere giriş çıkışın yasaklanması yalnızca Karanlık Vardiya kitabında sıralanan olaylar ya da 90´lardaki bir televizyon kanalındaki haberlerden aklımızda kalanlar değil, günümüzde de aktörleri değişmiş olsa da, benzer biçimde sürdürülen, devletin hegemonya politikası.
Mine Yılmazoğlu
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>