veneto – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 09 Nov 2017 18:35:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Devletleri Saran Bölünme Telaşı – Emrah Tekin https://meydan1.org/2017/11/09/devletleri-saran-bolunme-telasi-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2017/11/09/devletleri-saran-bolunme-telasi-emrah-tekin/#respond Thu, 09 Nov 2017 18:35:12 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/09/devletleri-saran-bolunme-telasi-emrah-tekin/ “Galyalılar, Kimriler, Vaskonlar ve Ligürler olmak üzere dört farklı soyun yerleştiği Galya; kırktan fazla halk topluluğunun arasında bölünmek sureti ile komşusu Germania gibi bir konfederasyondu. Ona ilk anayasasını tabiat sağlamıştı, özgür halkların anayasası; birlik ise ona fetih ile beraber gelmişti ve sezarlarının eseri idi.” P.J.Proudhon, Federasyon İlkesi Proudhon’un Federasyon İlkesi’nde geçen Galya, sınırları Fransa devletinin […]

The post Devletleri Saran Bölünme Telaşı – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Galyalılar, Kimriler, Vaskonlar ve Ligürler olmak üzere dört farklı soyun yerleştiği Galya; kırktan fazla halk topluluğunun arasında bölünmek sureti ile komşusu Germania gibi bir konfederasyondu. Ona ilk anayasasını tabiat sağlamıştı, özgür halkların anayasası; birlik ise ona fetih ile beraber gelmişti ve sezarlarının eseri idi.”

P.J.Proudhon, Federasyon İlkesi

Proudhon’un Federasyon İlkesi’nde geçen Galya, sınırları Fransa devletinin bugünkü sınırlarından daha büyük bir alanı nitelemek için kullanılan bir isimdi. Kırktan fazla halk topluluğunu barındıran Galya, yerini tek uluslu Fransa’ya bırakmıştı. Son yıllarda artan küresel hegemonya mücadelesinin bir benzerinin yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşanmasıyla beraber Fransa benzeri ulus devletler ortaya çıkmıştı. Ulus devletlerle farklı coğrafyalarda yaşayan binlerce halk görünmez kılınmıştı.

Yakın süreçteki referandumlar, bu görünmezliğe devletlerin neden ihtiyacı olduğunu anlamak adına önemli bir yerde duruyor. Katalonya ve Başur Kürdistan’daki referandumlarda bağımsızlık, İtalya’nın iki bölgesinde de özerklik isteğiyle gerçekleştirilen referandumlar, şu anda dünyanın 80 bölgesinde yaşanmakta olan savaş ve çatışmaların iz düşümü niteliğinde. 21.yüzyılın “refah coğrafyası” olarak tahayyül edilen Avrupa’da da süren ekonomik krizler, söz konusu değişimlerin nedenleri arasında yer alıyor.

Şimdilerde, yaşanan bu değişimlere dair sorulan soruların başında, söz konusu hegemonya savaşının sonuçları olarak belirginleşen bağımsızlık ve benzeri taleplerin, geçen yüzyıldaki gibi mi sonuçlanacağı geliyor.

Küreselleşme ve Terörokrasi Dönemi

Küreselleşme süreciyle birlikte ulus devletlerin yapısında ve işleyişinde, önemli değişiklikler meydana gelmişti. Devletler arası etkileşim ve ilişkiler zamanla sivil topluma ve şirketler arası ilişkilere kaymıştı. Bu süreçte devletler yeniden inşa süreçleriyle, küresel şirketlerin müstakbel pazarlarına uygun olarak dizayn edilmeye çalışıldı.

Kırgızistan, Ukrayna ve Gürcistan’da 2000’lerin ilk on yılında yaşanan “renkli devrimler” bu “yeniden inşa” sürecinin deneyimlendiği örneklerdi. “Demokrasi, insan hakları” gibi kriterlerin temel alındığı bu süreç, daha sonrasında dikkatini, Arap milliyetçiliğinin düşüşe geçtiği Müslüman-Arap coğrafyasına çevirerek, bu ülkelerde var olan seküler-otoriter rejimleri, seçimle gelip seçimle gitmeye ikna olmuş, kapitalizmle barışık ılımlı muhafazakar devletlere dönüştürme hedefiyle “Arap Baharı’na” evrildi.

Ancak “beklenen bahar” bir türlü gelmezken, onun yerini Ortadoğu coğrafyasını 2010’ların başından beridir kasıp kavuran cihatçı terörizm aldı. 11 Eylül 2001 sonrası terörizme karşı başlatılan küresel savaşın sonuçlarından biri olan bu durum, bölgedeki sınırların değişimini tetikleyen dinamiklerden biri oldu. Terörokrasi sürecinde tüm bu yaşananlar, özellikle Suriye ve Irak’ta yaşanan savaşlara devletlerin 2013’ten itibaren daha direkt dahil olması ile Ortadoğu’da siyasal yapıyı değiştirdi. 20. yüzyılın başında belirlenen Irak, Suriye, Libya, Yemen sınırları 2001’den bu yana devam eden savaşlarla 15 farklı egemenlik alanına bölündü.

Birlik Olamayan Avrupa

Ortadoğu coğrafyasının sınırlarında, savaşlar nedeniyle yaşananlardan farklı olarak, ekonomik temelli ve bu savaşlarla dolaylı ilişki içindeki değişimlerin işaretleri Avrupa’da da görüldü. 2016’daki Brexit referandumuyla AB gibi ulus devletler üstü bir birlikten ayrılmaya “evet” diyen İngiltere’de yaşanan süreç, küreselleşme döneminin “parlayan yıldızı” AB’de yaşanan ilk büyük çatlak olarak değerlendirildi.

Brexit Referandumu ile AB’den ayrılma yönünde beliren eğilimde işsizlik, artan vergiler, savaşlar nedeniyle yaşanan göçmen akışı gibi ekonomik arka plana sahip nedenler bulunuyordu. Avrupa’da yaşanan ekonomik temelli ayrılık girişimlerine son olarak İtalya’da yaşanan özerklik referandumu eklendi. İtalya’nın ekonomik açıdan zengin bölgeleri, kuzeydeki Veneto ve Lombardiya’da gerçekleştirilen, ancak yasal bağlayıcılığı olmayan referandumlarda, Roma hükümetiyle vergilerin, iktisadi kaynakların yönetimi ve devri gibi ekonomik maddeler ön plana çıktı.

Küreselleşme, ulus devlet gibi kavramların tartışmaya açıldığı bir “geçiş dönemi”ni andıran bu süreçte, devletlerin bu kavramlarla kurduğu ilişki ve atfettiği anlamların da etkisiyle, farklı coğrafyalarda bağımsızlık ve özerklik talep eden hareketler meydana geldi.

İngiltere’nin yaşadığı Brexit süreci sonrası, İskoçya Bölgesel Hükümeti’nde bağımsızlık ruhu yeniden canlandı. 2014’teki referandumda İngiltere’den bağımsızlığa karşı oy kullanılmasına karşın, bölgesel hükümet 2018 sonbaharında bir kez daha bağımsızlık referandumu için sandık kurmayı planlıyor.

İtalya’daki Veneto ve Lombardiya referandumlarına benzer şekilde, yine ekonomik ağırlıklı nedenlerle Belçika’nın Flaman bölgesinde bağımsızlık düşüncesi dillendiriliyor. Flamanların ayrılması sonrası ise Belçika’nın yarıdan fazlasının ekonomik gücünü kaybedeceği, bu kopuş sonrası Fransızca konuşan Valonya’nın topraklarının Almanya ya da Fransa’ya katılması gündeme gelen ihtimaller arasında yer alıyor.

Birinci Dünya Savaşı sonrası İtalya’ya katılan ve Mussolini döneminde İtalyanlaştırma şeklinde asimilasyon yaşayan Güney Tirol bölgesindeki bağımsızlık fikri ise, yine ekonomik bir arka plana sahip. AB’de Yunanistan’dan sonra, en yüksek borca sahip olan İtalya’da, ekonomik durumu iyi olan Güney Tirol, bu sorunlarla boğuşmak yerine, bağımsızlığı tercih ediyor.

Avrupa’da Bağımsızlık ve Özerklik Hareketleri

Avrupa’nın doğusunda Hırvatistan, Polonya, Romanya ve Çek Cumhuriyeti’nde özerklik ya da bağımsızlık talebiyle ortaya çıkan siyasi hareketler söz konusu. Bunlardan Hırvatistan-Slovakya sınırında bulunan İstria bölgesinde, merkezi yönetimin yetkilerinin yerele devredilmesi ve ulus-üstü tanınma talep ediliyor. Benzer şekilde Romanya’da Macar azınlığın yaşadığı Sekelistan ve Polonya’nın güneybatısındaki Yukarı Silezya bölgesinde yaşayan ve kendilerini etnik anlamda “Silezyalı” olarak tanımlayanların özerklik talebi var.

Çek Cumhuriyeti’nde ise toplam nüfusun yüzde 30’unu oluşturan Moravya’da Moravane adlı parti aracılığıyla 2005’ten bu yana bağımsızlık mücadelesi sürdürülüyor. Danimarka’nın da Bornholm ve Faroe adalarında özerlik talepleri Katalonya Referandumu’nun da etkisiyle bağımsızlığa evrilmiş durumda.

İngiltere işgali altındaki Kuzey İrlanda’da ise, 1920’den bu yana, bölgenin İrlanda’ya bağlanmaksızın bağımsızlığını savunan siyasi hareket, geçirdiği on yıllar boyunca önemli bir toplumsal destek sağladı.

Avrupa’nın güneyindeki bağımsızlık ve özerklik hareketleri daha çok etnik ve siyasi belirginliğiyle ön plana çıkıyor. Toprakları hem Fransa hem de İspanya devletlerinin sınırları içinde yer alan Bask bölgesinde 19. yüzyıldan bu yana bağımsızlık hedefli mücadele yürütülüyor. Üniter devlet yapısıyla bilinen Fransa’da ise, Korsika adasında 1960’lardan bu yana özerklik talep eden siyasi hareketler söz konusu.

Rusya’nın “Malorossiya’ları”

2014 Başlarında Doğu Ukrayna’da Rusya ile Ukrayna devletleri arasında yaşanan savaş sonrası bu bölgede Rusya Federasyonu etkisinde “devletçikler” kuruldu. Luganks ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri aynı yılın 24 Mayıs’ında birleşerek Novorossiya (Yeni Rusya) Federal Devleti adını aldı. Geçtiğimiz yaz aylarında ise Rusya yanlısı ayrılıkçılar, isim konusunda “çıtayı yükselterek” Malorossiya (Küçük Rusya) adıyla yeni bir bağımsız devlet ilan edildiğini duyurdu. Ancak ilan edilen bu yeni devlete Rusya dahi temkinli yaklaşarak, Doğu Ukrayna sorununun çözümü için oluşturulan Minsk Anlaşması sürecine bağlı kalacağını duyurdu.

Aynı bölgede, devletlerin taraf olduğu çatışma ve gerilim noktalarından Kırım ve Sivastopol’da ise Rusya tarafından “hülle” yöntemiyle fiili ilhak gerçekleştirildi. 2014 Mart ayında, Doğu Ukrayna’da yaşanan savaş sırasında Kırım’a asker gönderen Rusya’nın etkisiyle, ileriki süreçte bir referandum yapıldı. Rusya’ya katılma kararının çıktığı referandum sonrası Kırım ve Sivastopol, Rusya’ya bağlı federasyonlar olarak ilan edildi.

Yine Ukrayna ile Moldova sınırları arasında yer alan ve Rusça konuşan Transdinyester bölgesi de Moldova’dan tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Yaklaşık 500 bin nüfusunun 200 bininin Moldova ve Rusya olmak üzere çift pasaport taşıdığı Transdinyester, Rusya’ya katılmak istiyor.

Özerklik, bağımsızlık ve benzeri kavramların bütün dünya siyasetinin ana gündemini oluşturduğu bu süreçte, üniter yapıların içine girdiği sıkıntı, bu merkezi iktidar mekanizmalarını zorluyor. Hukuki el çabukluklarıyla aşılamayan sorunlar Katalonya ve Başur Kürdistan’da gördüğümüz gibi devletin şiddet aygıtlarıyla çözülmeye çalışılıyor. Üniter yapıların içerisine girdiği bu telaş, merkezi iktidar konumlarını kaybetmeleriyle ilgili.

Emrah Tekin

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Devletleri Saran Bölünme Telaşı – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/09/devletleri-saran-bolunme-telasi-emrah-tekin/feed/ 0
Ne Katalonya İspanya Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2017/11/04/ne-katalonya-ispanya-ne-de-kurdistan-irak-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2017/11/04/ne-katalonya-ispanya-ne-de-kurdistan-irak-huseyin-civan/#respond Sat, 04 Nov 2017 19:50:56 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/04/ne-katalonya-ispanya-ne-de-kurdistan-irak-huseyin-civan/ Geçtiğimiz bir buçuk aylık süre içerisinde, biri İberya’da diğeri Mezopotamya’da olmak üzere iki önemli referandum gerçekleşti. Aslında bu süre içerisinde Lombardiya ve Veneto’da da referandumlar yapıldı. Ancak Başur Kürdistan ve Katalonya referandumları, öncesi ve sonrasında yaşananlar açısından, diğer referandumları sadece haber düzeyinde bıraktı. Bu iki referandumla beraber dünya siyasetinde konuşulmaya başlananlar, tüm dünya siyasetine ilişkin […]

The post Ne Katalonya İspanya Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Geçtiğimiz bir buçuk aylık süre içerisinde, biri İberya’da diğeri Mezopotamya’da olmak üzere iki önemli referandum gerçekleşti. Aslında bu süre içerisinde Lombardiya ve Veneto’da da referandumlar yapıldı. Ancak Başur Kürdistan ve Katalonya referandumları, öncesi ve sonrasında yaşananlar açısından, diğer referandumları sadece haber düzeyinde bıraktı.

Bu iki referandumla beraber dünya siyasetinde konuşulmaya başlananlar, tüm dünya siyasetine ilişkin yeni tahlilleri beraberinde getirdi. Başur Kürdistan Referandumu Ortadoğu siyasetindeki güç dengelerini değiştirirken; Katalonya Referandumu, zaten çatırdamakta olan Avrupa Birliği projesinin geleceğini sorgulatmaya başladı.

Uluslararası siyasetin “görünenler dışında başka bir şey yok” illüzyonu; bizi referandum meselelerini değerlendirirken yaşananların arka planından uzak tutmayı başardı. Bu illüzyonu kırmak, içerisinde bulunduğumuz siyasal gerçekliği anlamak adına çok önemli. Yoksa yaşanan olayları, Barzani-Abadi ve Puigdemont-Rajoy çekişmesine, yani siyasal iktidarlar dolayımına hapsetmiş oluruz.

Bu illüzyonu gidermek adına, ilk aşamada şu tespiti yapalım. Başur Kürdistan’da ve Katalonya’da yaşayan halklar, özgürlük şiarıyla sokaklara döküldü. İkinci olarak, halkların özgürlük isteği, bulunulan coğrafyadaki siyasal sertlikle orantılı olarak bastırıldı. Bu iki tespiti yapmak, referandumların birbirinden farklılıklarının olmadığını iddia etmek ya da coğrafyaya özgün siyasal gerçeklikleri göz ardı etmek değildir. Keza bu farklılıkları ortaya koymak da benzer derecede önemlidir. Ancak “küresel” dünyada, benzer siyasi süreçlerin birbirleriyle etkileşiminin olmadığını iddia etmek doğru değildir. Bu güncel etkileşimi es geçmeden birbirinden bir hayli uzak bu coğrafyalardaki hareketliliği, sadece bir “dönem rüzgarı” gibi görmemek gerek. İki coğrafyada da patlak veren durum siyasal merkezileşmeye karşı gösterilen bir iradedir.

Kürdistan Referandumu’nda Ters Giden

Ağustos ayından Eylül ayının ortalarına kadarki süre içerisinde, IŞİD karşıtı koalisyondaki en büyük ortaklardan ABD, referandumun ertelenmesi için Mesud Barzani’yle sık sık görüştü. Ancak IKBY Başkanı Barzani, referanduma kararlı bir tutumla girdi. Israrlı bir biçimde, Irak merkezi hükümetinin ortaklıktan yana olmadığını vurguladı. Ağustos’un sonunda Kerkük İl Meclisi’nin referanduma katılma kararıyla beraber, referandum için her şey hazırdı.

Barzani’nin bu kadar hızlı hareket etmesinin hem kendi siyasi iktidarıyla (iki yıl önce dolan görev süresiyle ilgili meclisi kapatması ve referandum kararını bu süreçte alması) hem de Başur Kürdistan’ın özellikle son on yıllık süre içerisinde kazandığı uluslararası alandaki meşruluğuyla doğrudan ilgisi vardı. IŞİD’e karşı savaş, yönetimin ve peşmergenin pozisyonunu olumlu anlamda değiştirmişti. Böyle bir pozisyondayken İran ve Türkiye gibi devletlerin doğrudan saldırıyı göze alamayacağını düşünmek mantıksız değildi. Daha da ötesi, bu iki devletle de IKBY’nin siyasi ve ticari ilişkileri önemli bir seviyedeydi.

Eylül ayı başlangıcında bu iki devletin “dostça” vazgeçirme çağrıları, referandum yaklaştıkça sert uyarılara, sınırda merkezi hükümetle düzenlenen ortak tatbikatlara, meclislerden geçirilen sınır ötesi operasyon tezkerelerine, “bir gece ansızın gelebiliriz”i barındıran tehditkar söylemlere bıraktı yerini.

Irak hükümeti, önce referandumu yasadışı ilan etti, sonrasında Kerkük valisini görevden aldı. 25 Eylül’deki referanduma kadar Başbakan Haydar el Abadi “Askeri açıdan müdahale edeceğiz.” diyerek, sınır kapılarını ve havalimanlarını merkezi hükümete teslim edilmesini farklı seferlerde yineledi. Tabi bütün bunlar olurken Haşdi Şabi Kerkük sınırına konuşlanıyordu.

Referandum günü, BM Irak Temsilciliği’nin referandumda herhangi bir rol üstlenmeyeceğini açıklaması, Batılı müttefiklerin destek vermedeki kayıtsızlığının açık göstergesiydi. Bundan güç alan merkezi hükümet, 15 Ekim’de referandum sonuçlarını tanımadığını Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinden oluşan koalisyonla Şengal, Kerkük ve Musul gibi toprakları ele geçirerek aleni bir şekilde göstermiş oldu. Her ne kadar, Barzani yönetimi Kerkük’e müdahaleyi savaş ilanı saysa da, birkaç yer dışında bölgeler direniş olmaksızın merkezi hükümetin eline geçti. Kerkük’ten Erbil ve Süleymaniye’ye 60 bine yakın insan göç etmek zorunda kaldı.

Başur Kürdistan’da yeni oluşan tablo, genel olarak bölgenin 1990’lara geri döndüğü yönünde. Bunda Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin saldırılarına karşı, KYB ve KDP’nin birbirini suçlayan açıklamalarının payı var. Aynı değerlendirmelerde, Başur Kürdistan’ın Erbil merkezli KDP kontrolü ve Süleymaniye merkezli KYB kontrolü arasında bölündüğü de iddia ediliyor.

Katalonya Referandumu’nda Ters Giden

Başur Kürdistan’da yaşananlara benzer bir süreç, Katalonya’da da işledi. Referandum öncesi ve sonrasındaki karşılıklı restleşmelerle İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ve Katalonya Başkanı Carles Puigdemont sürecin en ön plana çıkan isimleriydi.

Gerçekleşen referanduma yönelik İspanya hükümetinin saldırısı, Avrupa Demokrasisi’nin de sınırları olduğunu anlamak adına önemliydi. 92 oy merkezinin kapatıldığı polis saldırısında, 337 kişi yaralandı. Ertesi günlerde özgürlük yanlılarının yürüyüşleri ve CNT, Solidaridad Obrera, CGT gibi anarşist sendikaların örgütledikleri genel grevlerle süreç devam etti.

Birlik yanlılarının protestolarından güç alan İspanya Başbakanı Rajoy bağımsızlığı engelleyeceklerini her fırsatta vurguladı. Bunu takiben referandum yasası geçersiz sayıldı. AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker, Katalonya meselesine ilişkin tarihi bir konuşma gerçekleştirerek, Avrupa sınırlarında benzer statüde bulunan halklara mesaj gönderdi. “Katalanların bağımsızlığına izin verilmesinin diğer halklara emsal olacağından endişe duyuyoruz. Olası bir Katalan bağımsızlığının Avrupa’daki diğer halkları da cesaretlendirebilme ihtimali endişe uyandırıcı.” Durum bu kadar netti.

Uluslararası desteğin olmadığını anlayan Puigdemont, bir strateji olarak 10 Ekim’de açıklanacak “bağımsızlık” kararını askıya aldığını söyledi. Bunu İspanya ile bir diyalog sürecinin başlamasını istediği için yaptığını belirtti. Bu kararı takiben İspanya Hükümeti, Katalonya bölgesinin özerkliğini askıya aldı ve Katalan yönetiminin yetkilerinin hükümete devredileceğini açıkladı. Başbakan Rajoy, kriz dönemlerinde özerkliği askıya alan ve bölgeleri merkezi Madrid yönetimine bağlayan 155. Maddenin işletileceğini söyledi. Yani İspanya, Katalonya’da OHAL ilan etmiş oldu. Tüm bu yaşananlar, Katalanlar için tanıdıktı. Franco rejimi uygulamalarının geri geldiğinin herkes farkındaydı.

27 Ekim’de, Katalonya bağımsızlığını ilan etti. Mecliste gerçekleştirilen gizli oylamayla Katalan Cumhuriyeti’nin kurulduğu bildirdi. İspanya Merkezi Hükümeti bunun üzerine, Katalonya hükümetini feshetti, özerkliğini askıya aldı. Başkan Puigdemont dahil olmak üzere 141 yöneticiyi görevinden aldı. Katalonya ekonomisi, Ekonomi Bakanlığı’na bağlandı ve 21 Aralık’ta yerel seçimlerin yapılacağını duyurdu.

Avrupa Birliği arabuluculuk yapmayacağını ısrarla vurgularken, Katalonya’nın bağımsızlık ilan ettiği gün, Kanada, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi devletler Katalonya’nın bağımsızlık ilanını tanımayacağını belirttiler. Tabi ki, AB Komisyonu Başkanı’yla benzer endişelere sahip oldukları için…

Öyleyse Referandum Neye Yarıyor?

Woodrow Wilson, 1918’de Orta Avrupa’nın siyasi yapısının olumlu yönde değişmesi için kullanışlı bir kavram olarak düşünür “kendi kaderini tayin” ilkesini. Ancak ilke, dünya üzerindeki devletlerin neredeyse hepsi heterojen bir yapıya sahip olduğu için uluslararası hukuk açısından bir sorun yaratmıştır. Birleşmiş Milletler, bu ilkeyi temel bir hak çerçevesinde kabul etse de bu hakkın kullanılmasını belirli şartlara bağlamıştır. Ayrılışacak merkezi siyasi iktidar ile mutabakat!

Başur Kürdistan ve Katalonya’da gerçekleşen referandumların hiçbir işe yaramayacağını belirten siyasi analizcilerin kendilerini dayandırdıkları yer tam burasıdır. Merkezi hükümetle anlaşma ve uluslararası destek olmadıkça bağımsızlık ilanı, referandumlardan evet çıksa bile, amacına ulaşamaz. Çünkü yok hükmündedir.

Öyleyse referandum neye yarıyor?

Merkezi siyasetin çarklarında bir işe yaramadığı kesin. Ancak ortadaki durum açık, iki coğrafyada da yaşayan halklar merkezi siyasi yapıya bağlı bir siyasal işleyişten olmadıklarına dair politik bir tavır gösterdiler. Bu tavırlar, bu coğrafyalarda yakın bir geleceğin belirlenmesinde önemli bir yere sahip olacak.

UKKTH Değil Özyönetim

Avrupa Birliği’ne bağlı Özerklik Araştırmaları Komisyonu’nun 2009 yılında yayınladığı bir rapora göre, dünya üzerinde 60 bölgede özerk yapı var. Son yıllarda özellikle Ortadoğu coğrafyasında değişen haritaları da hesaba katarsak bu sayının çok daha fazla olduğunu söylemek mümkün.

Merkezileşmeye çalışan siyasal iktidarın kaçınılmaz bir çelişkisi bu durum. Dünya üzerinde, merkezi iktidarların homojenleştiremediği halklar olduğu sürece bu çelişki sürecek. Başur Kürdistan ve Katalonya’da olanları bir de bu bakış açısıyla okumaya çalışmak gerek. Merkezi iktidara ya da iktidarlara karşı halkların mücadelesi düzleminden… Merkezileşmeye çalışan iktidar yapılarına karşı hep mücadelenin coğrafyası olmuş bu iki coğrafya. O yüzden bir rastlantı değil bugün yaşananlar.

Etraflarındaki merkezi iktidarların, açık bir şekilde endişeli olduklarını beyan ettikleri şey, kendi merkezi yapılarına muhtaç kalınmadan yeni bir yaşamın kurulabileceği, doğrudan kendi gücünü tesis eden bir siyasal yapı. Merkezi idareye karşı kendi yaşamını ve yaşam alanını yeni baştan yaratabilme gücünün varlığı.

Halkların özgürlük mücadelelerinin, devletli çözümlere sığamayacağının en son iki örneği Başur Kürdistan ve Katalonya deneyimleridir. “Kendi kaderini tayin hakkı” bir devlet yalanıdır. Devletin merkezi kurumlarıyla ilişkisini tamamen kesmemiş bir yerel yönetim organizasyonuna, devletli uluslararası siyasi yapı izin vermemektedir, veremez. Devletçi sisteme eklemlenme potansiyeline karşı özyönetimler, devlet dışı toplumsal bir örgütlenmenin mümkün olabileceğini gösterir. Başur Kürdistan ve Katalonya halklarının iradelerini meşrulaştıracak yegane yöntem budur. Aynı 1936’da Katalonya’da olduğu gibi, aynı 2012’de Rojava’da olduğu gibi…


Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Ne Katalonya İspanya Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/04/ne-katalonya-ispanya-ne-de-kurdistan-irak-huseyin-civan/feed/ 0