The post Devlet Medyasından “Manşet Mutabakatı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletin politikaları paralelinde yayın yapan “medya” organları daha önce pek çok kez benzeri örneklerini yaşadığımız gibi yine tek manşetle yayınlandı. Söz konusu devlet bültenleri manşetlerine Erdoğan’ın, partisinin dünkü grup toplantısında ABD’li Korgeneral Paul Funk’ın, Menbiç’te yaptığı “Bizi vururlarsa sert karşılık veririz” açıklamasına karşılık sarf ettiği “Hiç Osmanlı tokadı yememiş bunlar” sözlerini taşıdı. Devletin propaganda-enformasyon bültenleri, “gerekli görüldüğü dönemlerde” , genellikle Erdoğan’ın açıklamalarından hareketle tek manşet atıyorlar.
The post Devlet Medyasından “Manşet Mutabakatı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devlet Medyasına Bariyerli Koruma appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devlet Medyasına Bariyerli Koruma appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devlet Medyasından “Sel ile Yaşam Rehberi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bugün İstanbul’da yaşanan sel, daha önceki benzerleri gibi hayatı felç ederken, devlet yetkilileri de, yine daha önceki açıklamalarında olduğu gibi, fecaat arz eden manzaraları pişkin açıklamalar ya da “doğal afet” gibi anlaşılabilir tanımlamalarla geçiştirmeye çalıştı. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, benzer durumların Londra’da yaşandığını belirterek bir anlamda “endişeye mahal yok” dedi. Valilik ve ilgili bakanlık ise “afet” kavramının arkasına sığınmayı tercih etti.
#İstanbulmetrosu nun bircok istasyonunu saganak #yagmur nedeniyle #sel basti. #Valilik: İstanbullular evlerinizden cikmayin. pic.twitter.com/XvS9qZhFj6
— Seyahat Özgürlüğü (@seyahatozgurluk) 18 Temmuz 2017
Elbette valisiyle, belediye başkanı,bakanıyla devlet erkanı böyle açıklamalar yapınca “sahibinin sesi” medya da onlardan geri kalmadı. Patronu Ethem Sancak’ın, aynı zamanda iktidar partisinin Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi olduğu Star Gazetesi, bir bardak yağmur suyunun faydalarını anlatmakla bitirememiş. Yağmur suyu, belki de iyi bir şekilde arıtıldığında mutlaka çok sayıda fayda içerir. Ancak Star ve onun gibi devlet medyası, yaşama ve sağlığa olan bu “duyarlılıklarını”, devletin şirketlerle işbirliği içinde HES, kentsel talan, gibi katliam projelerine karşı gösterdiği oranda inandırıcı olabilir. Ötesi ise, kentsel talan ve betonlaşmanın bir sonucu olan selden “sağlıklı yaşam rehberi” çıkararak devletin bu suçlarını örtmeye çalışmaktır.
Bir bardak yağmur suyu içmenin sağlığa faydaları https://t.co/fCOUcWPCpA pic.twitter.com/6m2FD0HcDC
— Star SAĞLIK (@SaglikStar) 18 Temmuz 2017
Devlet medyasının bir diğer sözcüsü Yeni Akit ise, Star benzeri bir “sel ile yaşamak” içerikli bir haber paylaştı bugün. “Su Altında Kalan Otomobile Ne Yapılır? başlıklı haberinde Yeni Akit, araç sahibi okuyucularına hangi durumlarda kasko şirketinden para alınacağı konusunda bir dizi öneride bulundu. Yeni Akit “haberinde” , elbette selin, devlet iktidarının neden olduğu, siyasal, ekolojik ve sosyal politikaları paralelinde ortaya çıkan nedeniyle değil, “maddi ve akçeli” sonucuyla ilgilenerek, okuyucusunu bu doğrultuda “bilgilendirdi.”
The post Devlet Medyasından “Sel ile Yaşam Rehberi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Rant Şirkete, Zehir Askere – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>TC devletinin 600.000’e varan asker sayısıyla en kalabalık yapılanması olan ordu, her üç ayda bir, “vatanı koruma” diyerek evlerinden kopardığı ve “zorunlu askerlik hizmeti” diye askere çağırdığı yeni yeni gençleri bünyesine katıyor. Her üç ayda bir, kendisi nöbet tutarsa ailesinin evlerinde rahat uyuyacağı iknasıyla ellerine silah tutuşturduğu gençleri 15 aylığına kışlalara doluşturuyor.
Ama daha kışladan adım atar atmaz kendilerini bekleyen militarizm kendisini en şiddetli biçimiyle gösteriyor. En ufak bir farklılığa tahammülü olmayan ordu, gençleri zorla tektipleştirmeye, birer kurşun asker haline getirmeye çalışıyor. Uymayanları döverek, disko denen işkence odalarına atarak dönüştürmeye çalışıyor. Karşı çıkanları ise eğitim zayiatı adı altında ya da intihar etti bahanesiyle katlediyor.
Zaten savaşta ilk kurban edilecek olanlar olarak görülen bu gençleri diğer zamanlarda da düşünen yok. Hatta günde üç öğün verdikleri yemekler kötü ve besin değerleri düşük. Bu nedenle kışlalardan çok sık zehirlenme haberleri geliyor.
İşte daha geçtiğimiz günlerde Manisa’daki 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda tutulan 500’den fazla asker, kışlada yedikleri yemekten zehirlenerek hastaneye kaldırıldılar. Hastaneye kaldırıldılar, ama hala asker sayıldıkları için rahat konuşamıyorlar. Bir asker “Zehirli yemeği önümüze koyuyorlar. Memleketimizi bırakıp geliyoruz biz. Analarımız ağlıyor orada.” diyebiliyor sadece. İşin daha da çarpıcı kısmı “Konuşursak döndüğümüzde bizi döverler” diyor olmaları. Nasıl bir dayakmış ki, zehirlenip ölmekten değil rütbelilerden dayak yemekten korkuyor bu insanlar!
Ama gazetelere baksan, televizyonlara baksan kimse bu zehirlenme olayının aslı astarı ile ilgilenmiyor. Hayatları emanet edilen bu gençlerin sağlıklarını zerre düşünmeden yemek işini ihaleyle yandaş şirketlere veren ordu komutanları ya da daha çok kar uğruna sağlıksız, bayat ve bozuk yiyecekleri yemek diye veren yemek şirketinin patronları, bu haberlerde nedense hiç görünmüyor.
Bu zehirli yemek olayının sorumlusu şirketin hastanelerin yemek ihalelerini de aldığı ortaya çıktı. Başka bir kışlada ya da bir hastanede her an yeni bir zehirlenme yaşanabilir. Geçmişte kışlalarda yaşanan kimi ölüm olaylarının bu tarz bir zehirlenme ile ilgili olup olmadığı hala bilinmiyor.
Yandaş medya ise, bu yalan ve taraflı haberleriyle gerçeği çok iyi gizlemesini biliyor. Dahası operasyonlar, görselleriyle süslediği “kahraman mehmetçik” edebiyatıyla okuyucusunu ya da izleyicisini bir anlamda zehirliyor. Bu, yemeklerin askerleri zehirlemesinden daha tehlikeli!
Bu gençlerin sağlıklarını zerre düşünmeden yemek işini ihaleyle yandaş şirketlere veren ordu komutanları ya da daha çok kar uğruna sağlıksız, bayat ve bozuk yiyecekleri yemek diye veren yemek şirketinin patronları, bu haberlerde nedense hiç görünmüyor.
Merve Arkun
The post Rant Şirkete, Zehir Askere – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Reuters Araştırması: Türkiye’nin %60’ına Göre Medya Yalancı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Reuters haber ajansı, medya ve toplum ilişkilerine yönelik yapılan bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Reuters’in araştırma raporuna göre Türkiye’de nüfusun yüzde 60’ı ana akım olarak tabir edilen, devlet kontrolündeki medyada yer alan haberlere güvenmiyor.
Söz konusu araştırmada, devlet kontrolündeki medyaya inanmama skalasında Türkiye toplumu, 36 ülke arasında 23’üncü sırada yer alıyor. Araştırma, Oxford Üniversitesi’ne bağlı Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü tarafından yapıldı.
The post Reuters Araştırması: Türkiye’nin %60’ına Göre Medya Yalancı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post A Haber TSK Operasyonu Diye Bilgisayar Oyunu Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletin yarı-resmi propaganda kanalı A Haber, bir bilgisayar oyunundaki bir çatışmayı operasyona aitmiş gibi yayınladı.
A Haber’in, TSK tarafından ‘PKK’ye yapılan operasyon’ şeklinde yayınladığı görüntülerin Arma adlı oyuna ait olduğu ortaya çıktı. Oyundaki bir çatışmayı operasyona aitmiş gibi yayınlayan A Haber, görüntülere montajla telsiz konuşmaları da ekledi. A Haber daha sonra internetten de yayınladığı bu videoyu kaldırdı.
A Haber TSK Operasyonu Diye Bilgisayar Oyunu Yayınladıhttps://t.co/PfyKTvbzrH pic.twitter.com/vozVMY2EeT
— Medyan Haber (@medyanhaber) 1 Haziran 2017
The post A Haber TSK Operasyonu Diye Bilgisayar Oyunu Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Çok Kanallı Tek Sesli Seçim” – Hakan Aktuğ Gültürk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi adayların medyada boy göstermeye başlamasıyla, çeşitli tartışmalar ve polemikler de beraberinde gelmeye başladı. Adayların devletin resmi televizyonu TRT kanallarında ne kadar süre yer alabildiği, bu tartışmaların ana gündemlerinden biriydi. Üç adaya, söz konusu kanallarda verilen süre ayrıntılı olarak açıklandığında, ortaya oldukça trajikomik ve adaletsiz bir tablo çıkıyordu. Tartışmalar gündeme gelmeden, 3, 4, 5 ve 6 Temmuz günleri, 3 TRT kanalı baz alınarak yapılan araştırma şöyleydi:
TRT Türk: Erdoğan 305 dakika, İhsanoğlu ve Demirtaş “0” dakika.
TRT 1: Erdoğan 24 dakika, İhsanoğlu 2 Dk 5 Sn, Demirtaş “0” dakika.
TRT Haber: Erdoğan 204 dakika, İhsanoğlu 1 dakika 29 saniye, Demirtaş 45 saniye. (Seçim haberi olarak değil, teyzesi ve yengesinin aynı gün ölmesinde “haber değeri” bulunarak.)
Adaylarla alakalı yayın politikasında, devlet televizyonunun yaptığı bu bariz adaletsizliğin ortaya çıkarılmasıyla televizyon kurumuna yapılan şikayetlerin ardından, konuyla ilgili başka bir kurum olan RTÜK’ün Başkan Vekili Hasan Tahsin Fendoğlu’nun yaptığı açıklama da oldukça ilginçti. Fendoğlu yaptığı açıklamad,a adaylara ekranda yer verilme sürelerinde ortaya çıkan bu “açık farkı”, Erdoğan ile diğer adayların “eşit olmamasına” bağlıyordu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın aslında herhangi bir yerde yaptığı bir miting, toplu açılış vb. etkinliğinin TRT’nin ilgili kanalları dışında da 20’ye yakın ulusal kanaldan naklen yayınlanmasına epey zamandır aşinaydık aslında. Bizzat Erdoğan’ın da, zaten televizyon ekranlarında kendisinin ve siyasi rakiplerinin yer alış süreleri ve biçimlerine olan “hassasiyeti”, 30 Mart seçimleri öncesi interenete düşen “Alo Fatih” tapelerinden biliniyordu. Bu anlamda cumhurbaşkanlığı adayları arasında, ekranda yer alış sürelerinde böylesi bir uçurumun doğmasına şaşırmamak gerek.
AKP’nin özellikle 17 Aralık sonrası sürüme soktuğu “Yeni Türkiye” söylemine göre, askeri vesayet döneminin uygulamalarının terk edildiği iddia ediliyor. Ancak 20’ye yakın ulusal kanaldan canlı ekrana getirilen iktidar partisi mitingleri, “Eski Türkiye”nin 12 Eylül 1980 dönemlerinden aşina olduğumuz görüntüleriyle neredeyse birebir aynı. “Yeni Türkiye”nin iktidar sahipleriyle benzer bir şekilde dönemin iktidar sahibi generalleri de, dönemin tek kanalı olan TRT ekranlarında yayınladıkları mitinglerde, hazırladıkları cunta anayasasına evet oyu isterken; diğer yandan da yaşadığımız coğrafyada “aslında ne olup bitmekte” olduğunu topluma “açıklıyorlardı”. Bugün gelinen noktada ise, söz konusu “açıklama” görevi, askerlerde değil; sivil politikacılarda.
Her fırsatta, darbe dönemleri sonrası kurumsallaşan askeri vesayet rejimini ortadan kaldırdığını söyleyen günümüz iktidarı kendi vesayet rejimini kurarken; ister seçim dönemi, ister seçim dışı dönemler, bu vesayetin toplumsal algı ayarını medya üzerinden gerçekleştirmeyi ihmal etmiyor. İktidarının tehlikeye düşeceğini hissettiği Taksim Gezi Direnişi ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası bahsi geçen devlet ve özel tv kanallarında aynı anda canlı yayınlanan “Milli İrade Mitingleri” ve meydanlarda “toplanan” kalabalıklar; bu kanallar tarafından,mitinglerin “haber değeri taşıması”ndan çok, bu amaçla insanlara izletildi.
“Yeni Türkiye” projeleri, şimdilerde de cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle hemen her gün bir çok ulusal kanalda naklen ekranlarda açıklanırken; “Eski Türkiye” muktedirleri ile “Yeni Türkiye” muktedirleri arasındaki fark, tek kanallı TRT günlerinden, artık günümüzde birden fazla olan TRT kanalı ve alabildiğine artan özel televizyon kanalları olarak ortaya çıkıyor sadece.
Hakan Aktuğ Gültürk
hgulturk@meydan.org
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Çok Kanallı Tek Sesli Seçim” – Hakan Aktuğ Gültürk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bunu Gör, Bunu Duy, Bunu Konuş – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Her gün maruz kalınan medya sebebiyle bireylerin tek tipleşmesi ve “doğru” düşünmesi sağlanır. Son günlerde Fatih Altaylı’nın açığa çıkan telefon görüşmeleri de, seçim anketlerinin manipüle edilmesinde medyanın etkisini çok net bir şekilde göstermişti. Nitekim bu yeni bir durum değildir, Vietnam Savaşı sırasında ateşli bir savaş savunucusu olan ABD medyasının, maddi zararları söz konusu olduğunda savaş karşıtı haberler yapması da, TC’de yapılan PKK haberleri gibi, örnek olarak gösterilebilir.
Görüldüğü gibi medya, genelde iktidarlar ve sermaye sahipleri tarafından düşünce aşılamak için kullanılır. Son zamanlarda Acun Medya’nın bir haber kanalı olarak kurulan TV8’i satın alıp, Amerikanvari programlarıyla, rekabeti ve bireyciliği aşılaması da bunun güzel bir örneğidir. Medya her zaman güç sahipleri tarafından kontrol altında tutulmak istenir. Tayyip Erdoğan’ın M. Fatih Saraç’ı arayıp haberleri kaldırmayı ima eden sözleri sarf etmesi de, zaten Fatih Saraç gibi kalemi satılık birinin oraya getirilmesi de boşuna değildir.
İktidarlar ve sermaye sahipleri şunu çok iyi biliyorlar, son iki yüz yıldır “başarı”nın anahtarı medyada yatmaktadır.
Haber Kaynakları
Haber kaynakları genel anlamda haber ajansları olup, bugün en bilinenleri AA(Anadolu Ajansı), DHA(Doğan Haber Ajansı), CHA(Cihan Haber Ajansı), ve İHA(İhlas Haber Ajansı)’dır. Bu gruplar genelde kendilerine yakın kurumlarla işbirliği içerisindedir ve ortak bir ağızdan yayın yaparlar. Bu ajanslardan AA, TC’nin resmi yayın organı gibi görev yapmakta olup, birçok yayın kuruluşu tarafından referans alınmaktadır. Bu grubun TV’deki karşılığı ise TRT’dir diyebiliriz. Yine son zamanlarda açığa çıkan telefon görüşmelerinde, HT kanalının gelişmeleri yayınlamadan önce, hükümetle ters düşmemek için hükümetin ağzı olan TRT’nin yayınladığı gelişmelerle eş değer yayın yapması, medyanın ne kadar asalak bir kurum olduğunu gösterir bize. Aynı duruma ilişkin ABD medyasından da güzel bir örnek verilebilir. ABD’nin en bilindik haber ajanslarından olan AP (Associated Press)’in her gün yerel medya kuruluşlarına ertesi gün New York Times Gazetesi’nde manşet olacak haberi göndermesi boşuna değildir. Bu sayede denetlemesi kolay, tek tip bir medya oluşturmak amaçlanır. Ve yine yereldeki meselelerin daha az gündem olması da ayrı bir meseledir.
Şirketler ve Medya
Şu günlerde medya alanında faaliyet gösteren birçok şirket, bu alana sonradan giriş yapmıştır. Geçmişten gelen bir medya geleneği olmayan bu kurumlar, “kendi pislikleri”ni gizlemek için, “kendi medyaları”nı kullanırlar. Örneğin Doğuş Yayın Grubu ağırlıklı olarak otomotiv, bankacılık gibi alanlarda faaliyet gösterir. Medya alanında sahip olduğu mecralarda ise onları kötüleyen bir haber görmemiz pek mümkün değildir. Şirketleri aklama görevini de üstlenen medya örneğini, aynı şirket üzerinden verebiliriz. Doğuş grubu sahip olduğu Garanti Bankası aracılığıyla, HES projelerine kredi sağlarken; “kendi medyası”nda “doğanın tekrarı yok” diyerek başlattığı Yeşil Ekran’da ironik bir şekilde “çevreci” yayınlar yapmaktadır. Eğer diğer medya gruplarına da dikkatlice bakarsak bunun değişmediğini görürüz. Bu durum diğer coğrafyalarda da pek değişmez. Örneğin Amerika’nın elektrik dağıtımını tekelinde tutan General Electrics şirketi, yıllardır NBC kanalını bünyesinde barındırmaktadır. Şirket nükleer, silah sanayii vb. alanlarda faaliyet göstermektedir. Aynı zamanda Doğuş grubunun CNBC-e kanalı, bir NBC-Doğuş ortak kanalıdır ve aynı şekilde bu kanal da Amerikan kültürüne özendirici yayınlar yapılmaktadır.
Biz ve Medya
Kitle medyası da diyebileceğimiz ana akım medyanın güçlü maddi kaynakları dolayısıyla gündem belirleme gibi bir özelliği vardır. Toplum, dünyayı büyük ölçüde “medyadan görmek zorunda bırakılmış”tır. Ama medyanın gösterdikleri dünyada olan bitenlerden öte, asıl olarak taraflı editörlerin süzgecinden geçen ve yayınlanmasında sakınca bulunmayan yorumlardır. Buna yorum demek doğrudur, çünkü onca süzgeçten geçtikten sonra bir haberin tarafsız kalmasının imkanı yoktur.
Özetle; medya sürekli bizi, yani halkı, katılımcı değil aksine “yalnızca izleyici” olarak ister. Çünkü onlara göre halk, yönlendirilmesi gereken bir kalabalıktan ibarettir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.
The post Bunu Gör, Bunu Duy, Bunu Konuş – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Karşılaştırmalı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sosyal medya, yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Yaşadığımız coğrafyada ise sosyal medya araçlarından en çok kullanılanlar Facebook ve Twitter. Facebook, kullanıcıların düşüncelerini, beğenilerini, beğenmediklerini kişisel bilgileriyle beraber paylaştıkları bir ağ. Facebook’tan farklı olarak Twitter ise 140 karakterlik ifadelere olanak vermesiyle, çok şeyi az kelimeyle anlatmanız gereken, Facebook’tan daha kişisel bir sosyal iletişim aracı. Bu yüzden Twitter, Facebook’a oranla özellikle güncel meselelerde daha çok dikkate alınıyor.
Facebook ve Twitter siyasal anlamda da bir örgütlenme aracına dönüşmüş durumda. Bunun en büyük örneğini Taksim Gezi İsyanı’nda gördük, bu ağların sadece magazin ve eğlence için olmadığını anladık. Özellikle isyan süresince Twitter kullanımının biçim değiştirmesi ve kullanımıyla ilgili veriler, bu siyasallığın anlaşılmasında önem taşıyor. İsyanın daha ilk haftasında 91 milyon tweet atıldı. Kimisi Talcid tarifi verdi, kimisi wifi noktalarını söyledi, insanlar barikatlara çağırıldı, polisin nöbet tuttuğu yerler ilan edildi… Sadece süreç içerisinde değişmedi bu ağların kullanımı, sonrasında da devam etti.
İsyandan önce Twitter’da kelime bulutu “ben, benim, güzel, çok, araba, konser, para…” iken Taksim Gezi İsyanı’yla birlikte kelime bulutu altüst oldu ve kelimeler “biz, hepimiz, insanlar, halk, hayat, istifa, korkak medya…” olarak değişti. İsyan bir anlamda bu sosyal ağların politikleştirici etkisini arttırma fırsatı oldu. Taksim Gezi İsyanı’nda devlet ve polis terörü tarafından katledilen direnişçiler, en çok konuşulanlar arasındaydı.
Bu yazıda bir karşılaştırma yaptık. İsyan sürecindeki yandaş medyayı ve direnişçilerin aktif olarak kullandığı sosyal medyayı karşılaştırarak isyanın medya gerçeğini bir kez daha göstermek istedik. Karşılaştıralım bakalım kim gerçekçi, kim yalancı!
Yandaş Medya-Sosyal Medya Karşılaştırması
Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran gecesi Taksim Gezi direnişiyle dayanışmak için 1 Mayıs Mahallesi’nde düzenlenen eylem sırasında, TEM Otoyolu’nda eylemcilerin üzerine sürülen bir arabanın altında kalarak yaşamını yitirdi. Ancak 3 Haziran günü yayımlanan yandaş gazetelerin manşetlerinde, Mehmet’in ezilerek katledilmesine ilişkin hiçbir bilgiye yer verilmedi. Yandaş medya bunun yerine, direnişin başlangıcından dördüncü gününe kadar meydana gelen hasarın maliyetini yazmayı tercih etti.
Türkiye gazetesi manşetini “Acı bilançoyu İçişleri Bakanı açıkladı: Zarar 20 Milyon”; Zaman gazetesi ise “Çevre Duyarlılığı Yakıp Yıkmaya Dönüştü” şeklinde atarken, Akşam gazetesi manken Azra Akın’ın yeni sevgilisiyle ilk defa Taksim direnişinde görüntülenmesi haberini sürmanşetine taşıdı. 4 Haziran günü Milliyet gazetesi Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesini Tayyip Erdoğan’ın “Tencere tava, hep aynı hava” sözünü başlık atarak verdi. Posta gazetesi polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün öldürülmesini, Mehmet Ayvalıtaş ile birlikte resimlerini yan yana koyarak, “İki Ölüm Birden” başlığıyla 80 kelimeyi geçmeyen bir haberle verdi. Haberde Ethem’in polisin sıktığı kurşunla katledildiğinin “bir iddia” olduğu vurgulanırken, Mehmet’in katledilmesine ilişkin, resminin kullanılması dışında bir kelime dahi etmedi. Aynı günlerde yayımlanan Milli Gazete’nin manşeti, hafızalardan silinmeyecek türdendi. “TAKSİM Bu Kapağın Altında” diyerek ana sayfasına bir bira şişesi resmi yerleştirerek Taksim’de direnen binlerce direnişçinin “bilinçaltında yatan gerçeğin alkol” olduğunu iddia ederek, isyanın psikolojik çözümlemesini yapmaya kalkıştı!
Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesinin haberini yandaş medya görmezden geldi ancak Mehmet’in öldürülmesi sosyal medyada büyük yankı uyandırdı ve Twitter’da 12.615 kere tabela edildi.
Abdullah Cömert, 3 Haziran gecesi Antakya’da düzenlenen Taksim dayanışma eylemleri sırasında, polisin başına hedef alarak sıktığı gaz fişeğiyle katledildi. Sözcü gazetesi Abdullah Cömert’in katledilmesinin haberini ancak 5 Haziran günü “Gezi’ye İlk Kurban” manşetiyle verirken, tıpkı Güneş gazetesinin yaptığı gibi, katledilen Mehmet Ayvalıtaş’ın ölüm haberini yok saydı.
Abdullah Cömert’in ölüm sebebi sosyal medya tarafından haftalarca gündem oldu ve Twitter’da 14.708 kez tabela edildi.
Ankara Güvenpark’ta 1 Haziran günü düzenlenen eylemde, katil polis Ahmet Şahbaz’ın sıktığı kurşunla başından vurulan Ethem Sarısülük, 14 Haziran günü yaşamını yitirdi. 15 Haziran’da yayımlanan bazı gazetelerde cinayet, kısa bir haber şeklinde yer aldı.
Polis Taksim Meydanı’nı ele geçirip, yeniden saldırmaya başladığında ise birkaç gazete dışında, bu saldırılara ilişkin hiçbir haber yapılmadı. Polis Ethem’in Ankara’da düzenlenen cenaze törenine saldırdığında, yandaş medya bu saldırıyı da görmezden geldi. Aynı gün Kazlıçeşme’de düzenlenen AKP mitingi 17 Haziran tarihli Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerinde “Burası Türkiye”ve “Milli Direniş” manşetleriyle yer aldı. Gazetelerde ne polisin saldırısına karşı sürmekte olan direnişten ne de katledilen kardeşlerimizden bahsedildi.
Ethem Sarısülük, yandaş medya tarafından göz ardı edilse de sosyal medya kullanıcıları polisin saldırı aracı olarak sadece gaz ve suyu kullanmadığını gördü. Polisin direnişçilere yönelik orantısız gücü Twitter’da 17.329 kez tabela edildi.
Devletin Diyarbakır’ın Lice ilçesine inşa etmek istediği kalekola karşı 28 Haziran günü eylem yapan halkın üzerine jandarma ateş açtı ve 18 yaşındaki Medeni Yıldırım açılan ateş sonucu katledildi. Bu katliam Bugün gazetesinin manşetinde “Lice’de Kanlı Provokasyon” başlığıyla verildi. Akşam gazetesi Lice’de katledilen Medeni’nin haberini “Olayların Nedeni Kalekol Değil, Uyuşturucu Rantı” başlığıyla verdi. Sözde barış sürecinde olduğunu iddia ederken yeni kalekollar yapmaya devam eden iktidar partisi AKP’nin gazetesi Zaman ise “Çözümü Baltalama Eylemleri Sürüyor” diyerek, devlet eliyle gerçekleştirilen bu cinayeti manipüle etmeyi sürdürdü.
Medeni’nin askerin ateş açması sonucu katledilmesi sosyal medyayı ayağa kaldırdı. Bu katliam, Twitter’da 11.673 kez tabela oldu.
Eskişehir’deki eylemlerde polis-faşist işbirliğiyle dövülen, hastaneye gittiğinde sağlam raporu verilen, eve döndüğünde beyin kanaması belirtileriyle tekrar hastahaneye giden ve uzun süre yoğun bakımda kalan Ali İsmail Korkmaz, 10 Temmuz günü tüm direncine rağmen yaşamını yitirdi. 11 Temmuz günü yayımlanan gazetelerden Takvim, ülkelerin iftar hesaplamalarını “İftar Vakti” manşetiyle yazarken, işkenceyle katledilmenin haberine ana sayfasında yer bile vermedi. Vatan gazetesi ise AKP’nin talan projelerinden sadece biri olan “4. Köprü” yü göze parmak şeklinde manşetine taşırken, Ali İsmail’in katledilişine ana sayfasında küçük bir yer ayırdı.
12 Temmuz’da manşetlere baktığımızda Yeni Akit gazetesinin, direnişe destek veren kişilere “Taksim’in Keneleri” diye hitap edildiğini gördük.
Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünden sorumlu olanlar sadece onu ölümüne döven faşistler ve polis değildi. Ali İsmail’in gittiği hastanedeki doktorlar da bu cinayetin bir parçası oldular. Dövüldüğü esnada görüntü alan kameraların kayıtlarının silinmiş olması halk tarafından büyük tepkiye neden oldu. İnternette “katil polis” sıfatının en çok kullanılmasına neden olan da Ali İsmail’in ölümüydü. Ali İsmail’in katledilmesi Twitter’da 229.106 kez tabela oldu.
Ahmet Atakan, 10 Eylül günü Antakya’da ODTÜ’yle dayanışma eyleminde gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle bulunduğu binanın çatısından düşerek yaşamını yitirdi. 11 Eylül’de çıkan gazetelerin birçoğu Ahmet Atakan’ı polisin gaz fişeğiyle değil, binadan düşerek öldüğünü yazdı. Ahmet Atakan’ın katledilmesi üzerine düzenlenen eylemler sırasında Türkiye ve Yeni Akit’in manşetlerinde “Merkez Üssü Hatay” ve “Ölü Seviciler İş Başında” yazıyordu.
Ahmet Atakan’ın ölümünün en başında yandaş medya, çatıdan düşerek öldüğünü söyleyip bilgileri yanıltıcı şekilde verse de direnişçiler, Taksim Gezi İsyanı’nının ilk gününden beri yandaş medyaya güven olmayacağını biliyorlardı. Ahmet Atakan’ın katledilmesi, sosyal medyada polis şiddetinin en çok konuşulduğu dönemde, Twitter’da 416.707 kez tabela oldu.
Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerinin mahalle halkına saldırması sonucu çıkan çatışmalarda 29 Eylül günü kafasının arkasından tam 6 kurşunla vurularak yaşamını yitiren Hasan Ferit Gedik’in katledilmesi, 30 Eylül günü “demokrasi paketi” gündemiyle örtüldü. 30 Eylül günü yandaş medyanın manşetlerinde, tam sayfa olarak “demokrasi paketi” yer aldı. Hürriyet ve Star gazetelerinde haber “Öncü Paket” ve “30 Eylül Devrimi” gibi manşetlerle yazarken, hiçbir gazetenin ana sayfasında Hasan Ferit’in katledilişine dair bir haber yer almadı. Gülsuyu’ndaki katliam haberini yapan Zaman, Habertürk ve Vatan gazeteleri ise ellerinde uzun namlulularla nöbette olan insanları sayfalarına koyarak, cinayeti manipüle etmeye çalıştı.
Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi ve Gülsuyu’nda yaşananlar yandaş medyada oldukça manipüle edildi. Hasan Ferit Gedik’in cenazesinin medyada anlatımı da tam bir fiyaskoydu. Babası cezaevinde olan ve ailesinin isteğiyle bekletilen cenazenin Armutlu Cemevi’nden Hasan’ın yaşadığı mahalle Gülsuyu’na götürülmesine izin verilmediğinden dolayı hem ailesi, hem arkadaşları, hem de cenazeye katılmak isteyenler günlerce sokak ortasında bekletildi. Yaşanan gelişmeler dakika dakika sosyal medya üzerinde paylaşıldı. Hasan Ferit’in cenazesi, Twitter’da 27.204 kez tabela oldu.
Son olarak diyebiliriz ki; sosyal medya, isyan sürecinde halkın gerçekleri görmesinin, duymasının ve bilmesinin en önemli aracına dönüşürken, “Yıllardır bizi uyutmuşlar” diyenlerin sayısının da ciddi oranda artmasını sağladı.
Deniz Seyrek /Merve Demir
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.
The post Karşılaştırmalı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>