yargıtay – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 08 Jan 2020 17:27:36 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Nurcan Arslan Davasında Katilin “Bipolarım” Savunması https://meydan1.org/2020/01/08/nurcan-arslan-davasinda-katilin-bipolarim-savunmasi/ https://meydan1.org/2020/01/08/nurcan-arslan-davasinda-katilin-bipolarim-savunmasi/#respond Wed, 08 Jan 2020 17:27:11 +0000 https://meydan.org/?p=53097 Nurcan Arslan, 2016 yılında Abdullah Melih Barış isimli erkek tarafından arkadaşlık teklifini kabul etmediği gerekçesiyle 11 kez kurşunlanarak katledilmişti. Nurcan Arslan’ın ailesinin katile uygulanan “iyi hal indirimini” kabul etmeyerek karara itiraz etmesinin ardından, yerel mahkeme verilen kararı bozdu ve Nurcan Arslan’ı öldüren Abdullah Melih Barış’ın yeniden yargılanmasına başlandı. Dün hava muhalefeti nedeniyle ertelenen dava bugün Bakırköy 13. Ağır […]

The post Nurcan Arslan Davasında Katilin “Bipolarım” Savunması appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Nurcan Arslan, 2016 yılında Abdullah Melih Barış isimli erkek tarafından arkadaşlık teklifini kabul etmediği gerekçesiyle 11 kez kurşunlanarak katledilmişti.

Nurcan Arslan’ın ailesinin katile uygulanan “iyi hal indirimini” kabul etmeyerek karara itiraz etmesinin ardından, yerel mahkeme verilen kararı bozdu ve Nurcan Arslan’ı öldüren Abdullah Melih Barış’ın yeniden yargılanmasına başlandı. Dün hava muhalefeti nedeniyle ertelenen dava bugün Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma öncesinde Arslan’ın ailesi ve arkadaşları açıklama yaptı, adalet talebini yineledi. Açıklama yapan abla Gülcan Arslan, kadın örgütlerinin desteği ile katil olan Barış’a müebbet hapis cezası verildiğini ancak Yargıtay’ın “yeterli delil yok” diyerek yerel mahkemenin kararını bozduğunun altını çizdi: “Nurcan için erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz. Ve bu davanın emsal olmasını istiyoruz.”

Bipolarım, Tahliyemi Talep Ediyorum”

Katil Barış “Önceki olaylardan dolayı çok pişman olduğumu belirtmek isterim. Bozma ilamına uyulmasını talep ederim. Daha önceki savunmalarımı tekrar ediyorum. Benim ruhsatlı silahım hiçbir zaman olmadı. Bahse konu silahı getirme sebebim de evde bulunan çocukların silahı bulup kendine zarar vermemesiydi. Benim teyzemin oğlu 2014’te rahmetli olmuştu, silah da hastanede üzerinden çıktı. Silahı oradan ben hastaneden aldım. Daha doğrusu ben ruhsatsız silah olduğunu bildiğim için arabasından silahını aldım. Bu silah 2014 yılından beri bendedir. Ben geri dönüşümü de ayarlayarak geldim, kimseye zarar verme kastı ile gelmediğim buradan bellidir. Adli Tıp Kurumu bana ‘Sağlamdır raporu’ verse de benim 15 yıldır bipolar bozukluğum var. Lehime yasaların uygulanmasını,tahliyemi istiyorum.” dedi.

Müşteki avukatları sanığın Tokat’tan İstanbul’a kadar ruhsatsız silah taşıdığını bu sebeple de tasarlayarak cinayeti işlediğini, mahkemenin verdiği müebbet hapis cezası kararında direnmesi gerektiğini belirterek, katilin tutukluluk halinin devamını talep etti. Katilin avukatı ise önceki beyanlarını tekrar ettiğini belirterek, mahkemeye yazılı savunma yapacağını bildirdi. Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına karar vererek tanıkların tekrar dinlenmesi için duruşmayı erteledi.  Bir sonraki duruşma 17 Nisan’a ertelendi.

The post Nurcan Arslan Davasında Katilin “Bipolarım” Savunması appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/01/08/nurcan-arslan-davasinda-katilin-bipolarim-savunmasi/feed/ 0
İzmir Barosu’ndan Yargıtay’a Saray Cevabı: Bu Oyunda Biz Yokuz, Siz de Olmayın! https://meydan1.org/2019/08/15/izmir-barosundan-yargitaya-saray-cevabi-bu-oyunda-biz-yokuz-siz-de-olmayin/ https://meydan1.org/2019/08/15/izmir-barosundan-yargitaya-saray-cevabi-bu-oyunda-biz-yokuz-siz-de-olmayin/#respond Thu, 15 Aug 2019 17:45:35 +0000 https://seninmedyan.org/?p=47563 İzmir Barosu, başkanı Özkan Yücel imzasıyla Yargıtay’ın adli yıl açılışına daveti reddererek konuya ilişkin sert bir açıklama yaptı. Açıklama şu şekilde: “02.09.2019 tarihinde yapılacak olan Adli Yıl açılış töreni için tarafımıza göndermiş olduğunuz davetiyeye teşekkür ederiz. Bir kişi rahatsız olduğu için, Türkiye Barolar Birliği Başkanının adli yıl açılış törenlerinde konuşma yapmasının önüne geçmek amacıyla yasa […]

The post İzmir Barosu’ndan Yargıtay’a Saray Cevabı: Bu Oyunda Biz Yokuz, Siz de Olmayın! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İzmir Barosu, başkanı Özkan Yücel imzasıyla Yargıtay’ın adli yıl açılışına daveti reddererek konuya ilişkin sert bir açıklama yaptı.

Açıklama şu şekilde:

“02.09.2019 tarihinde yapılacak olan Adli Yıl açılış töreni için tarafımıza göndermiş olduğunuz davetiyeye teşekkür ederiz.

Bir kişi rahatsız olduğu için, Türkiye Barolar Birliği Başkanının adli yıl açılış törenlerinde konuşma yapmasının önüne geçmek amacıyla yasa değişikliği yapanların salonlarında, avukatları dinleyici olarak törene çağırmanızı ancak naiflik olarak adlandırabiliyoruz.

Anlaşılan o ki; halkından kopuk bir yargı sisteminin mimarlarının, vatandaşın adalete erişimini zorlaştıranların, hiçbir canlıya yaşama imkanı tanımayanların, hakimlik ve savcılık teminatını yok sayanların, hayalleri avukatsız bir yargı olanların salonlarında adli yılı açmak, 2019 yılında da sizlere nasip olacak.

Bu cevabi yazımızla, siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz.

Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin.

Çünkü yapacağınız konuşmada muhtemelen, yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedeceksiniz. Hak mücadelesi veren binlerce kişinin cezaevlerinde olduğunu bilmenize rağmen; kişi özgürlüğü ve güvenliğinden, ifade özgürlüğünden, adil yargılanma hakkından, basın hürriyetinden dem vuracaksınız. Kimseden emir ve talimat almadığınızı, hukuktan üstün hiçbir şey tanımadığınızı, üstünlerin hukukunu reddettiğinizi, üstüne basa basa tekrarlayacaksınız. Peki nerede? Yürütmenin başının yaşadığı sarayın salonunda.

Bizler, insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği, hukukun yok sayılmadığı, yargının siyasi iktidarın güdümünden çıktığı günlerde, tam bağımsız bir yargı teşkilatının ev sahipliğinde yapılacak bir törene katılımı, savunduğumuz değerlere daha uygun görüyor ve bu günü umutla bekliyoruz.

Biz avukatlar, yargı bağımsızlığı için tarih boyunca mücadele ettik. Yeni adli yılda da bağımsızlığımızdan aldığımız güç ve tarihimizden gelen kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz.

Halkın zerre kadar güven duymadığı bir yargı sisteminin parçası olmamak için sizlerin de “kendinizi özgürleştirmenizi” temenni ederiz.”

The post İzmir Barosu’ndan Yargıtay’a Saray Cevabı: Bu Oyunda Biz Yokuz, Siz de Olmayın! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/08/15/izmir-barosundan-yargitaya-saray-cevabi-bu-oyunda-biz-yokuz-siz-de-olmayin/feed/ 0
Özgecan Aslan’ın Katiline Hapis Cezası https://meydan1.org/2017/09/29/ozgecan-aslanin-katiline-hapis-cezasi/ https://meydan1.org/2017/09/29/ozgecan-aslanin-katiline-hapis-cezasi/#respond Fri, 29 Sep 2017 19:20:36 +0000 https://seninmedyan.org/?p=14930 11  Şubat 2015’te Mersin’in Tarsus ilçesinde Ahmet Suphi Altındöken tarafından kaçırılıp tecavüz edildikten sonra katledilen Özgecan Aslan davasında yargıtay, Fatih Gökçe’ye verilen 24 yıl hapis cezasını ”delil yetersizliği” gerekçesiyle bozmuştu. Bugün tekrar görülen davada mahkeme, katil Fatih Gökçe’ye nitelikli cinsel istismar suçundan 22 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

The post Özgecan Aslan’ın Katiline Hapis Cezası appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

11  Şubat 2015’te Mersin’in Tarsus ilçesinde Ahmet Suphi Altındöken tarafından kaçırılıp tecavüz edildikten sonra katledilen Özgecan Aslan davasında yargıtay, Fatih Gökçe’ye verilen 24 yıl hapis cezasını ”delil yetersizliği” gerekçesiyle bozmuştu.

Bugün tekrar görülen davada mahkeme, katil Fatih Gökçe’ye nitelikli cinsel istismar suçundan 22 yıl 6 ay hapis cezası verdi.

The post Özgecan Aslan’ın Katiline Hapis Cezası appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/29/ozgecan-aslanin-katiline-hapis-cezasi/feed/ 0
Duvara Yazılama Yapmak ‘Örgüt Üyeliği’ Sayılacak https://meydan1.org/2017/04/22/duvara-yazilama-yapmak-orgut-uyeligi-sayilacak/ https://meydan1.org/2017/04/22/duvara-yazilama-yapmak-orgut-uyeligi-sayilacak/#respond Sat, 22 Apr 2017 15:01:12 +0000 https://seninmedyan.org/?p=2795 Yargıtay, duvara örgüt ismi yazmayı ‘örgütü öven maddi nitelikli hareket’ kabul ederek 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis verileceğini duyurdu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bir apartmanın garaj kapısına sprey boya ile “PKK” yazan sanığa Terörle Mücadele Yasası’nın ‘terör örgütü propagandası’ hükümlerine göre 1-5 yıl arası hapis öngören 7. maddesinin uygulanmasına ilişkin kararı kanuna aykırı buldu. […]

The post Duvara Yazılama Yapmak ‘Örgüt Üyeliği’ Sayılacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yargıtay, duvara örgüt ismi yazmayı ‘örgütü öven maddi nitelikli hareket’ kabul ederek 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis verileceğini duyurdu.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bir apartmanın garaj kapısına sprey boya ile “PKK” yazan sanığa Terörle Mücadele Yasası’nın ‘terör örgütü propagandası’ hükümlerine göre 1-5 yıl arası hapis öngören 7. maddesinin uygulanmasına ilişkin kararı kanuna aykırı buldu. Daire, Sivas’ın Örtülüpınar Mahallesi’nde yaşanan olayda, bir kişinin garaj kapısına PKK yazmasının, “silahlı terör örgütünü öven maddi nitelikte hareket” olduğunu ve 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis öngörülen terör örgütüne yardım suçu oluşturacağına karar verdi.

 

The post Duvara Yazılama Yapmak ‘Örgüt Üyeliği’ Sayılacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/04/22/duvara-yazilama-yapmak-orgut-uyeligi-sayilacak/feed/ 0
Yalınayak: “Griden Pembeye Cezaevi Politikası” – Vahap Güler https://meydan1.org/2014/09/20/yalinayak-griden-pembeye-cezaevi-politikasi-vahap-guler/ https://meydan1.org/2014/09/20/yalinayak-griden-pembeye-cezaevi-politikasi-vahap-guler/#respond Sat, 20 Sep 2014 10:59:16 +0000 https://test.meydan.org/2014/09/20/yalinayak-griden-pembeye-cezaevi-politikasi-vahap-guler/ Devlet, geçtiğimiz yıl hayata geçirdiği uygulamayla, uzun süreli tutukluluğu olan tutsakların eşleriyle dört ayda bir, “pembe oda” denilen bir odada, 24 saat gibi bir zaman diliminde vakit geçirmesinin önünü açmıştı. Uygulamanın, tutsaklara sözde bir ödül gibi sunulmasının ardından geçen süre bunun bir ödül değil, yeni bir cezalandırma olduğunu gösterdi. Adalet Bakanlığı, “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin […]

The post Yalınayak: “Griden Pembeye Cezaevi Politikası” – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Devlet, geçtiğimiz yıl hayata geçirdiği uygulamayla, uzun süreli tutukluluğu olan tutsakların eşleriyle dört ayda bir, “pembe oda” denilen bir odada, 24 saat gibi bir zaman diliminde vakit geçirmesinin önünü açmıştı. Uygulamanın, tutsaklara sözde bir ödül gibi sunulmasının ardından geçen süre bunun bir ödül değil, yeni bir cezalandırma olduğunu gösterdi.

Adalet Bakanlığı, “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da tek maddelik bir değişikliğe giderek, evli olduğu tespit edilen tutsaklara, cezaevlerinde oluşturulacak “pembe oda”da eş ve çocuklarıyla birlikte 24 saat geçirebilme hakkını yasalaştırdı. Tutsakların bu haktan dört ayda bir kez faydalanması öngörülüyordu ama tabii ki bu kanun sadece disiplin cezası almayan tutsaklar için geçerli olacaktı. Bu sebepten dolayı zaten hiçbir siyasi tutsak “gri oda”dan “pembe oda”ya geçiş hakkına sahip değil.

Uygulamanın cezaevlerinde hayata geçirilmesiyle birlikte Dilber Erez “pembe oda”da hamile kaldı. 39 yaşında ve 3 çocuk annesi olan Dilber, “pembe oda”da hamile kalan ilk kadın tutsak oldu. Dilber, pembe oda uygulamasıyla çocuk sahibi olan ilk kadın tutsak olarak tarihe mi geçmeli, yoksa yaşamını demir parmaklıklar ardına koyan, üstelik hayatını bir de “pembe oda”yla mahveden devlete isyan mı etmeli?

Dilber hamile kaldığını fark ettiğinde, bebeğini cezaevi koşullarında doğurmamak için “yasal” süreç başlattı. Beş yaşındaki çocuğunu bile cezaevi koşullarında bakamadığından dolayı ailesinin yanına gönderen Dilber, her tutsak annenin isteyebileceği talepler doğrultusunda Adalet Bakanlığı’na başvurdu ve mücadele etmeye başladı. Bakanlığa temyiz başvurusundan feragat ettiğini bildirerek, içinde bulunduğu özel durumdan dolayı cezasının ertelenmesi talebinde bulundu. Ama Yargıtay’dan herhangi bir cevap gelmedi.

İnsan yaşamını dört duvara indirgeyen devlet, “pembe oda” uygulamasıyla cezaevlerinde doğacak yeni yaşamları da hiçe saydığını gösteriyor. Dilber, devlet uygulamasıyla, “pembe oda”nın ona ödül niyetine sunduğu yeni zorluklarla tutsaklığını sürdürürken, devlet grilerden pembelere, içeride dört duvar oyunlarını sürdürüyor.

 

Vahap Güler

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Yalınayak: “Griden Pembeye Cezaevi Politikası” – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/09/20/yalinayak-griden-pembeye-cezaevi-politikasi-vahap-guler/feed/ 0
“İmparatorluktan Cumhuriyete Kimi Kim Seçti ?”- Emrah Tekin https://meydan1.org/2014/03/01/imparatorluktan-cumhuriyete-kimi-kim-secti-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2014/03/01/imparatorluktan-cumhuriyete-kimi-kim-secti-emrah-tekin/#respond Sat, 01 Mar 2014 15:46:20 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/01/imparatorluktan-cumhuriyete-kimi-kim-secti-emrah-tekin/ Osmanlı Devleti-Meşrutiyet Dönemi Yaşadığımız coğrafyada seçimlerin geçmişini Osmanlı Devleti’nin, Tanzimat Fermanı ile ilan ettiği I. Meşrutiyet Dönemi’ne dek tarihlendirmek mümkün. Osmanlı Devleti yöneticileri, yıkılmaya doğru yol alan devletin kurtuluşu için, halkın isteklerini göz önünde bulundurup değerlendiren bir yönetim anlayışına geçilmesi gerektiğini düşünmeye başlamışlardı. Tanzimat Fermanı adı verilen, şimdilerin revaçta tabiriyle “açılım” 3 Kasım 1839’da bu […]

The post “İmparatorluktan Cumhuriyete Kimi Kim Seçti ?”- Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Osmanlı Devleti-Meşrutiyet Dönemi
Yaşadığımız coğrafyada seçimlerin geçmişini Osmanlı Devleti’nin, Tanzimat Fermanı ile ilan ettiği I. Meşrutiyet Dönemi’ne dek tarihlendirmek mümkün. Osmanlı Devleti yöneticileri, yıkılmaya doğru yol alan devletin kurtuluşu için, halkın isteklerini göz önünde bulundurup değerlendiren bir yönetim anlayışına geçilmesi gerektiğini düşünmeye başlamışlardı. Tanzimat Fermanı adı verilen, şimdilerin revaçta tabiriyle “açılım” 3 Kasım 1839’da bu amaçla ilan edilmişti. Yıkılmak üzere olan ve ekonomik olarak da büyük sıkıntıda olan devleti, halktan daha etkin bir şekilde toplanacak vergilerle ayakta tutmayı planlayan devlet yöneticileri bu amaçla taşralarda “Muhassıl Meclisleri” oluşturmaya başladılar. Bu meclislerde üyelerin yarısı atama, yarısı da seçimle işbaşına gelecekti. Üye adaylarında devlet tarafından aranan özellikler ise erkek ve mülk sahibi olmalarıydı. Az da olsa doğrudan demokrasi yöntemlerini anımsatan bu seçimde adaylar, seçmenlerin önüne teker teker çıkıyor, söz konusu adayın seçilmesini isteyenler bir tarafa, istemeyenler diğer bir tarafa geçiyordu. Ancak yöntem olarak seçimler her ne kadar böyle kurgulansa da uygulamada adayların, son söz ve yetki sahibi padişah tarafından atanmasıyla işbaşına getirildiği aşikardır.

Osmanlı Devleti döneminde 1876’da ilan edilen ilk anayasa (Kanun-i Esasi) sonrası ilk seçimler 1877’de yapıldı. Ancak aynı yıl çıkan Osmanlı-Rus savaşı bahane edilerek Padişah II. Abdülhamit tarafından meclis kapatılıp anayasa askıya alındı. Yaklaşık 31 yıl sonra İttihat ve Terakki Partisi’nin faaliyetleri sonucu 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet sonrası aynı yılın Kasım-Aralık aylarında seçimler gerçekleştirildi ve onu 1912, 1914 ve 1919 yıllarında gerçekleşen seçimler izledi. Bu seçimlerde iktidardaki İttihat ve Terakki’nin karşısına muhalefet olarak önce Ahrar, daha sonra da Hürriyet ve İtilaf partileri çıktı. Ancak özellikle 1912 seçimleri, muhalif Hürriyet ve İtilaf partisine oy atmak isteyenlerin İttihat ve Terakki Partililer tarafından sopalarla dövülmesi nedeniyle “Sopalı Seçimler” olarak anıldı.

1923 Sonrası Tek Parti Dönemi
Cumhuriyet dönemi sonrası ilk seçimler, Lozan Antlaşması görüşmeleri sürerken gerçekleşti. İsmet İnönü, Lozan’da görüşmeleri yürüten heyetin başındaydı. Meclis içinde “Birinci Grup” olarak adlandırılan Müdafaa-i Hukuk grubuna muhalif olan “İkinci Grup” Lozan Antlaşması’nın imzalanmasına karşı çıkıyordu. Bu durumda antlaşmanın imzalanması tehlikeye girebileceğinden Mustafa Kemal meclise, seçimlere gidilmesi yönünde karar aldırdı. 28 Haziran 1923’te yapılan seçimleri muhalif “İkinci Grup” boykot etti ve katılmadı. Seçime tek parti olarak katılan Müdafaa-i Hukuk grubu bu seçimde Halk Fırkası adını alarak (Sonra CHF, sonra da CHP) tek parti yönetimini fiilen başlatmış oldu. 1924 yılında CHF’ye alternatif olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulsa da kısa bir süre sonra bu parti Mustafa Kemal’in emriyle, ”dini siyasi çıkarlara alet ettiği” gerekçesiyle kapatıldı. Cumhuriyet döneminin bu ilk muhalif partisi aynı zamanda benzerlerini ilerleyen zamanlarda ve yakın tarihte de sıkça göreceğimiz, devlet tarafından kapatılan partilerin ilki olacaktı. Bundan 6 yıl sonra 1930’da Mustafa Kemal’in emriyle, ikinci defa çok partili sisteme geçiş deneyimi yaşandı. Türkiye o dönemde “1929 Buhranı” denen ekonomik krizden önemli ölçüde etkilenmişti. Krize çözüm bulmakta zorlanan Kemalist devlet, krizin yaratabileceği toplumsal muhalefeti yeni ve “muhalif” bir siyasi parti üzerinden parlamento çatısı altında eritmek istiyordu. Bunun sonucunda 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Partinin kurucuları ve kadrolarının Mustafa Kemal’in güvendiği kişilerden olmasına özen gösterildi – ki zaten birçoğu yakın bir zamanda bu partiye katılmak için CHP’den istifa etmişti. Partinin devlet tarafından kurgulanan bu “muhalif” yapısına karşın, tek parti uygulamalarından ve 1929 Buhranı’nın ekonomik sonuçlarından bunalan kitleler bu partiye büyük ilgi gösterdiler. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın üye sayısı iki hafta içinde 15.000’e yaklaştı. 1930 yılı Ekim’inde yapılan yerel seçimlerde özellikle taşrada CHF’yi geride bırakan SCF, seçim sonuçlarına itiraz etti. Zira genel toplamda CHF seçimi kazanmış görünüyordu. CHF ve SCF yöneticileri birbirlerini seçimlere yolsuzluk ve usulsüzlük yapmakla suçladılar. Bir süre sonra 16 Kasım 1930’da SCF kendini feshetti. Yaklaşık 6 ay sonra 25 Nisan 1931’de yapılan seçimlerde CHF’nin karşısına bağımsız adaylar çıktı.1935 yılında yapılan seçimlere “partinin ebedi ve değişmez genel başkanı” sıfatıyla Mustafa Kemal’in belirlediği adaylarla ve isminde “fırka” ibaresini “parti” olarak değiştiren CHP tek başına katıldı. 1943 yılındaki seçimlere de tek parti olarak giren CHP’de, bir önceki seçimden farklı olarak adayları, 1938’de ölen Mustafa Kemal’in yerine cumhurbaşkanı olan “Milli Şef” İsmet İnönü atandı.

Türkiye’de tek partili dönem boyunca devlet tarafından, seçimlere siyasi kültürün önemli bir figürü olarak ayrı bir değer atfedilmiştir. Bunun göstergesi olarak başarısız çok partili sistem girişimleri de dahil olmak üzere, her seçim sonrası meydanlarda “Sandık Alayı” adı verilen törenler gerçekleştirilmiştir. Bu törenlerde oy sandıkları çiçekler ve bayraklarla meydanlarda dolaştırılırken, seçimlerle yaşanan bu “demokrasi bayramı” halka “kutlatılıyordu”. Ancak devletin tüm bu özendirme çalışmalarına rağmen, örneğin 1927 seçimlerine katılım %20 civarında kalmıştı.

Çok Partili Dönem
1945 yılında İkinci Paylaşım savaşının sona ermesiyle sıcak savaş yerini “Soğuk Savaş” dönemine bıraktı. TC devleti de bu soğuk savaş konjonktüründe çok partili “demokrasilerin” hüküm sürdüğü tarafta yer aldı. Siyasal yaşamını da işte bu çok partili “demokrasilere” uygun şekilde dizayn etmesi gerekiyordu. Bu dönem ilk siyasi parti 1945 yılında kurulan Milli Kalkınma Partisi idi. Bu partiyi daha önce CHP ile görüş ayrılığına düşen Celal Bayar ve Adnan Menderes gibi isimlerin 1946 yılı Ocak ayında kurduğu Demokrat Parti takip etti. Aynı yıl yapılan ve “Hileli Seçim” olarak da adlandırılan seçimleri DP’lilerin tüm itirazlarına karşın CHP’nin kazandığı ilan edildi. Ancak DP sonrasında yapılan üç seçimi üst üste kazandı (1950-54-57). DP’nin bu seçim başarılarında ABD yanlısı politikalarının etkili olduğunu söylemek mümkün. 1945 sonrası ABD’nin NATO üyesi üçüncü dünya ülkelerine SSCB-Doğu Bloku tehdidine karşı dağıttığı “Marshall Yardımı” adındaki ekonomik teşvikler ve fiilen savaşa girmemiş olan TC devletinin hazinesinde biriken altın ve döviz rezervi sonucu oluşan nisbi ve göreceli ekonomik refahı da bu etkenlere ekleyebiliriz. Fakat bu “refah dönemi” uzun sürmedi. Baş gösteren ekonomik sıkıntı nedeniyle DP hükümeti 1958 yılında ilk kez İMF heyetini davet etti, aynı yıl ilk “İstikrar Paketi” hazırlandı. Ekonomik bunalım kısa bir süre sonra siyasal sorunları beraberinde getirdi ve 27 Mayıs 1960 tarihinde Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi gerçekleşti. Darbe sonrası seçimler 15 Ekim 1961’de yapıldı. Bu seçime Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve CHP katıldı. Bu seçimleri dört yılda bir yapılan 1965, 69, 73 ve 1977 seçimleri izledi. 1965 seçimleri önce ilk siyasi partiler yasası çıkarıldı ve seçim sisteminde yapılan değişiklikle nispeten az oy alana partilerin de parlamentoda temsil edilmesi amaçlandı. Bunun sonucunda Türkiye İşçi Partisi (TİP) meclise 15 milletvekili soktu. Ancak 1969 seçimleri öncesi, iktidardaki AP’nin getirdiği baraj sistemi sonucu TİP, neredeyse 1965 seçimleriyle aynı oyu almasına karşın bu kez sadece 2 milletvekili çıkarabildi.

1960 sonrasının Türkiye siyasi yaşamındaki bir diğer değişiklik ise TBMM ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan çift meclisli sistemdi. 12 Eylül 1980 darbesine kadar süren bu sistemde Cumhuriyet Senatosu adı verilen meclis üyelerinin seçilme şartlarından birinin “üniversite mezunu olmak” olması nedeniyle halk arasında “Okumuşlar Meclisi” olarak da anılıyordu. TBMM’nin aldığı kararları denetleyen bir üst kurul gibi de işleyen Cumhuriyet Senatosu’nun 15 üyesi de cumhurbaşkanınca atanıyordu.

12 Eylül 1980 Darbesi Sonrası
Askeri darbe yönetiminin işbaşına gelmesiyle birlikte siyasi partiler kapatıldı ve siyasi faaliyetler yasaklandı. 1983 yılı Nisan ayından itibaren ise, ancak darbecilerin sakıncasız bulduğu ve veto etmediği partilerin kurulmasına ve siyaset yapmalarına izin verildi. 1983 Kasım ayında yapılan seçimlere “zararsız ve sakıncasız” partilerden sembolik olarak bir merkez sağ-liberal (Anavatan Partisi-ANAP), bir sosyal demokrat-sol Halkçı Parti(HP), bir de darbecilerin açıktan desteklediği milliyetçi ve devletçi (Milliyetçi Demokrasi Partisi-MDP) olmak üzere üç partinin katılmasına izin verildi. Bu seçimi 1991 yılındaki seçimlere kadar 8 yıl tek başına iktidarda kalacak olan ANAP kazandı. Ancak bu seçimlerden bir yıl sonra 1984 yılında yapılan yerel seçimler, darbecilerin kurguladığı icazetli “siyasal faaliyet alanını” deşifre etti. Çünkü bu seçimde bir önceki seçime veto edilerek alınmayan iki parti Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ve DYP ikinci ve üçüncü parti oldu. Eğer bu bir genel seçim olsaydı darbecilerin desteklediği HP ve MDP barajı bile geçemeyecekti.

Koalisyon-İttifak-Cephe Dönemleri
1991 yılı Ekim ayında gerçekleşen ve DYP-SHP koalisyon hükümetini iktidara getiren seçimlerle birlikte 2002 Kasım ayında AKP’nin tek başına iktidar olmasına kadar yapılan seçimlerden, ikili ya da üçlü koalisyon hükümetlerinin kurulduğu sonuçlar çıktı. Bu koalisyon iktidarlarından yakın tarihte akılda kalanları 28 Şubat döneminde generallerin müdahalesiyle bozulan Refah-Yol (Refah Partisi-DYP) hükümeti ve bu müdahale sonrası kurulan ANASOL-D(ANAP-DSP, Demokrat Türkiye Partisi) koalisyon hükümetleriydi.

Şu anda iktidarı elinde bulunduran AKP’nin de, geçmişte dört siyasi eğilimi birleştiren ANAP ile benzer olarak ancak ilan edilmemiş bir çıkarlar ittifakı olduğunu söylemek mümkün. 1983 seçimlerine gidilirken ANAP lideri Turgut Özal, partisinde dört farklı siyasal eğilimi (sosyal demokrat-sol, liberal, milliyetçi, İslamcı-sağ) birleştirdiğini söyleyerek bu anlamda bir ittifaklar bütünü olduğunu fiilen ilan etmişti. İçinden geçtiğimiz bu süreçte alenileşen AKP-Cemaat çatışmasıyla ortaya çıkan durum da mevcut AKP iktidarının yekpare ve heterojen bir yapıya sahip olmadığını ortaya koyuyor.

Yaşadığımız topraklarda devleti yönetenler iktidarlarını, ezilenler üzerinde çeşitli koalisyon, ittifak ya da cephe formülasyonlarıyla hayata geçirdi. Toplumsal muhalefetin ve politizasyonun çok yüksek olduğu 1970’li yıların ortalarından itibaren kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri bu formülasyonun yükselen işçi sınıfı mücadelesi ve sokak muhalefetine karşı kurulmuş olanlarıydı. 1975 yılında AP, MSP, MHP ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi)’nin koalisyonuyla kurulan 1.MC hükümeti 1977 Haziran seçimlerine dek iktidarda kaldı. 1977 Haziran seçimlerinde CHP hükümet kuracak yeterlilikte milletvekili sayısına sahip olamadığından, Temmuz 1977’ye dek iktidarda kalacak olan 2.MC hükümeti AP, MSP ve MHP’nin koalisyonuyla kuruldu ve Ocak 1978 tarihine kadar iktidarda kaldı. Aslen tek başına bir AP hükümeti olan ama dışarıdan MSP ve MHP’nin desteklediği 3.MC hükümeti Kasım 1979’dan darbenin gerçekleştiği 12 Eylül 1980’e kadar iktidardaydı.

Söz konusu MC hükümetlerinin işbaşında olduğu tarihsel döneme baktığımızda 34 kişinin öldüğü 1 Mayıs 1977 ve 7 devrimcinin yaşamını yitirdiği 16 Mart 1978 katliamlarını hatırlarsak, adı geçen “cephelerin” kimlere karşı ve ne amaçla kurulmuş olduğunu da anlayabiliriz. MC hükümetleri döneminde sivil-faşistlere askeri eğitimlerin verildiği “Komando Kampları”nın fiilen kurumsallaştığı gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda aynı tarih kesiti içinde gerçekleşen devlet destekli başka katliamları gerçekleştiren devletin gayrı-resmi örgütlenmesi olan “kontr-gerillanın” temellerinin de bu dönemde atıldığı gerçeğini görmek mümkün.

 

Emrah Tekin

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post “İmparatorluktan Cumhuriyete Kimi Kim Seçti ?”- Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/01/imparatorluktan-cumhuriyete-kimi-kim-secti-emrah-tekin/feed/ 0
Yargıtay: Örgüt bir varmış bir yokmuş https://meydan1.org/2013/01/24/yargitay-orgut-bir-varmis-bir-yokmus/ https://meydan1.org/2013/01/24/yargitay-orgut-bir-varmis-bir-yokmus/#respond Thu, 24 Jan 2013 11:35:11 +0000 https://test.meydan.org/2013/01/24/yargitay-orgut-bir-varmis-bir-yokmus/ Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının, “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği’’ gerekçesiyle bozulmasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 sanık hakkında verdiği kararla ilgili tebliğnamesini hazırladı. Başsavcılık tebliğnamesinde, şu tespitler yapıldı: “Sanıkların kişisel özellikleri, geçmişleri, hedef gözetilen kişilerin […]

The post Yargıtay: Örgüt bir varmış bir yokmuş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının, “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği’’ gerekçesiyle bozulmasını istedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 sanık hakkında verdiği kararla ilgili tebliğnamesini hazırladı.
Başsavcılık tebliğnamesinde, şu tespitler yapıldı: “Sanıkların kişisel özellikleri, geçmişleri, hedef gözetilen kişilerin etnik ve dini özellikleri ve ülkemizde yaşayan insan profili göz önüne alındığında, olayın henüz ilk aşamasındaki etkin soruşturma eksikliği sebebiyle sanıkların birliği bozmayı hedeflemelerindeki amaçlarının tespiti mümkün olamamış ise de böyle bir amacın varlığını ilk başta tespit edememek, TCK’nın 302/1. maddesindeki kasıtla hareket ettiklerinin tespit ve değerlendirmesine ve hukuki nitelendirme yapmaya engel değildir. Son eylemin sıradan bir adam öldürme eylemi olmadığı, dosyadaki eylemlerin, devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, otoriteyi zaafa uğratmak, kamu düzenini bozup ülkede kaos, kargaşa ve güvensizlik ortamı oluşturmak, huzursuzluk ortamına zemin hazırlamak, ülkemizi uluslararası arenada sıkıntıya sokmak şeklinde amaçlarının olduğu açıktır. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, sanıklar tarafından gerçekleştirilen 19 Ocak 2007 tarihinde sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Hrant Dink’in öldürülmesi, sistemli, planlı ve organize olarak bir örgüt faaliyeti kapsamında, devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmelidir.”

The post Yargıtay: Örgüt bir varmış bir yokmuş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/01/24/yargitay-orgut-bir-varmis-bir-yokmus/feed/ 0