yıkım – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 22 Jul 2019 08:32:42 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Doğu Kudüs’te İsrail’in Yıkım Saldırıları Sürüyor https://meydan1.org/2019/07/22/dogu-kuduste-israilin-yikim-saldirilari-suruyor/ https://meydan1.org/2019/07/22/dogu-kuduste-israilin-yikim-saldirilari-suruyor/#respond Mon, 22 Jul 2019 08:32:42 +0000 https://seninmedyan.org/?p=47391 Jerusalem/Al-Quds Antifa tarafından gönderilen bilgiye göre, Doğu Kudüs’te Filistinli ailelerin yaşadığı evlere yönelik yıkım ve zorla tahliye saldırıları gerçekleşiyor. Özellikle Wadi Hummus’u hedef alan saldırılarla 11 bina yıkılırken, 17 aile zorla yaşadıkları alandan göç ettirildi. Binalar, Oslo Anlaşması’na göre, bölge için konut izni verme hakkına sahip olan Filistin Yönetimi’nin onayıyla yasal olarak inşa edilmesine karşın […]

The post Doğu Kudüs’te İsrail’in Yıkım Saldırıları Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Jerusalem/Al-Quds Antifa tarafından gönderilen bilgiye göre, Doğu Kudüs’te Filistinli ailelerin yaşadığı evlere yönelik yıkım ve zorla tahliye saldırıları gerçekleşiyor. Özellikle Wadi Hummus’u hedef alan saldırılarla 11 bina yıkılırken, 17 aile zorla yaşadıkları alandan göç ettirildi. Binalar, Oslo Anlaşması’na göre, bölge için konut izni verme hakkına sahip olan Filistin Yönetimi’nin onayıyla yasal olarak inşa edilmesine karşın İsrail Sivil İdaresi, türlü gerekçelerle binaların yıkımı için onay verdi. Doğu Kudüs’te yerleşimci sayısını arttırarak kendi konumunu meşrulaştırmaya çalışan İsrail Devleti Filistinlilere yönelik saldırılarına aralıksız devam ediyor.

The post Doğu Kudüs’te İsrail’in Yıkım Saldırıları Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/07/22/dogu-kuduste-israilin-yikim-saldirilari-suruyor/feed/ 0
Şişli’de Çökme Tehlikesi Nedeniyle Bina Tahliyesi https://meydan1.org/2018/10/19/sislide-cokme-tehlikesi-nedeiyle-bina-tahliyesi/ https://meydan1.org/2018/10/19/sislide-cokme-tehlikesi-nedeiyle-bina-tahliyesi/#respond Fri, 19 Oct 2018 07:11:48 +0000 https://seninmedyan.org/?p=44393 İstanbul-Şişli’de, dün gece 8 katlı bir binanın girişinde bulunan bir dükkanda çatlak oluşması ve çökme tehlikesi sebebiyle bina ve çevresindeki üç bina tahliye edildi. Duyulan gürültü nedeniyle, binaların bulunduğu sokakta mahalleli büyük bir panik yaşarken, itfaiye ekipleri önce çatlağın bulunduğu binayı, sonra da etraftaki binaları boşalttı. Birkaç ay önce de Beyoğlu’nda benzer bir durum yaşanmış, […]

The post Şişli’de Çökme Tehlikesi Nedeniyle Bina Tahliyesi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İstanbul-Şişli’de, dün gece 8 katlı bir binanın girişinde bulunan bir dükkanda çatlak oluşması ve çökme tehlikesi sebebiyle bina ve çevresindeki üç bina tahliye edildi.

Duyulan gürültü nedeniyle, binaların bulunduğu sokakta mahalleli büyük bir panik yaşarken, itfaiye ekipleri önce çatlağın bulunduğu binayı, sonra da etraftaki binaları boşalttı.

Birkaç ay önce de Beyoğlu’nda benzer bir durum yaşanmış, bir otel inşaatı sebebiyle inşaatın yakınındaki bina tahliye edilmiş, saatler içinde tahliye edilen bina yıkılmıştı. İstanbul’un neredeyse tamamı kentsel dönüşüm ve yeni imar nedeniyle şantiye alanı haline dönmüş durumda. Gerçekleşen yıkımlar ve inşaatlar, inşaat şirketlerinin sermaye içindeki konumunu güçlendirirken, yıkımlardan doğrudan ya da dolaylı etkilenenler ne inşaat şirketlerinin ne de devletin umurunda.

 

The post Şişli’de Çökme Tehlikesi Nedeniyle Bina Tahliyesi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/19/sislide-cokme-tehlikesi-nedeiyle-bina-tahliyesi/feed/ 0
Kıbrıs’ta Toplu Arı Ölümleri https://meydan1.org/2018/04/02/kibrista-ari-toplu-olumleri/ https://meydan1.org/2018/04/02/kibrista-ari-toplu-olumleri/#respond Mon, 02 Apr 2018 12:14:50 +0000 https://seninmedyan.org/?p=34138   Yoğun olarak kullanılan tarım ilaçları ve cep telefonlarından yayılan radyasyon nedeniyle, bahar aylarında sayılarının artması beklenen arılarda toplu ölümler gözlendi. Kıbrıs Ekolojik Tarım Birliği’nin yaptığı açıklamada, adada arı nüfusunda %85 oranında azalma meydana geldiği bildirildi. Arılar, bilinen 100 çeşit tarım ve meyve çeşidinin %70’inin tozlaşmasını sağlıyor. Özellikle bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde kullanılan tarım ilaçları arıların […]

The post Kıbrıs’ta Toplu Arı Ölümleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Yoğun olarak kullanılan tarım ilaçları ve cep telefonlarından yayılan radyasyon nedeniyle, bahar aylarında sayılarının artması beklenen arılarda toplu ölümler gözlendi. Kıbrıs Ekolojik Tarım Birliği’nin yaptığı açıklamada, adada arı nüfusunda %85 oranında azalma meydana geldiği bildirildi.

Arılar, bilinen 100 çeşit tarım ve meyve çeşidinin %70’inin tozlaşmasını sağlıyor. Özellikle bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde kullanılan tarım ilaçları arıların ölmesine neden oluyor. Tarım Birliği’nin üzerinde durduğu diğer sıkıntılı durum, gelişen teknolojiyle birlikte yoğun olarak kullanılan cep telefonları ve kablosuz internet bağlantılarının yoğun olduğu alanlarda bu ölümlerin daha fazla olması.

Ekolojik denge ve canlı yaşam döngüsünde yaşanan bu olumsuz durum, Einstein’ın “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır.” sözünü akıllara getiriyor.

The post Kıbrıs’ta Toplu Arı Ölümleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/02/kibrista-ari-toplu-olumleri/feed/ 0
Nakliyeciler Sitesi’ne Polis Saldırısı https://meydan1.org/2018/01/06/nakliyeciler-sitesine-polis-saldirisi-yikim/ https://meydan1.org/2018/01/06/nakliyeciler-sitesine-polis-saldirisi-yikim/#respond Sat, 06 Jan 2018 07:45:50 +0000 https://seninmedyan.org/?p=25682 İstanbul Zeytinburnu’ndaki Nakliyeciler Sitesi’nin yıkılmak istenmesine karşı dün siteyi terk etmeme eylemine başlayan işçilere gece yarısı polis saldırısı gerçekleşti. İşçiler yeni bir yer yapılmadan Nakliyeciler Sitesi’nin yıkılmak istenmesine karşı dün gece alanı terk etmeyerek bekleyişe geçti. Sabah saat 03.00 sıralarında ambarlara TOMA, iş makineleri ve çevik kuvvet gelmesi üzerine ambarların giriş ve çıkışı TIR ve […]

The post Nakliyeciler Sitesi’ne Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İstanbul Zeytinburnu’ndaki Nakliyeciler Sitesi’nin yıkılmak istenmesine karşı dün siteyi terk etmeme eylemine başlayan işçilere gece yarısı polis saldırısı gerçekleşti.

İşçiler yeni bir yer yapılmadan Nakliyeciler Sitesi’nin yıkılmak istenmesine karşı dün gece alanı terk etmeyerek bekleyişe geçti. Sabah saat 03.00 sıralarında ambarlara TOMA, iş makineleri ve çevik kuvvet gelmesi üzerine ambarların giriş ve çıkışı TIR ve kamyonlarla kapatılırken, polis de TOMA ve biber gazıyla saldırıya geçti. Saldırının durmasıyla polisle yapılan görüşmelerden sonra, yalnızca ambarlardaki 17 boş dükkanın yıkıldığı ifade edildi.

Kaynak: Kızıl Bayrak

The post Nakliyeciler Sitesi’ne Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/01/06/nakliyeciler-sitesine-polis-saldirisi-yikim/feed/ 0
Taraftarlar Kartalspor Stadı’nın Yıkımına Karşı Çatıya Çıktı https://meydan1.org/2017/12/26/taraftarlar-kartalspor-stadinin-yikimina-karsi-catiya-cikti/ https://meydan1.org/2017/12/26/taraftarlar-kartalspor-stadinin-yikimina-karsi-catiya-cikti/#respond Tue, 26 Dec 2017 06:55:09 +0000 https://seninmedyan.org/?p=24608 Geçtiğimiz sezon 3.Lig’den BAL Ligi’ne düşen Kartalspor’un iç saha maçlarını oynadığı ve kısa bir süre önce Kartal Belediyesi tarafından çürük raporu verilerek kapatılan sahasının yıkımı ilçede gerilimi tırmandırdı. Stadyumun parçalanma çalışmaları sırasında yıkıma itiraz eden ve Kartalspor için yeni stadyum isteyen bir grup taraftar, çatıya çıkarak eylem yaptı. Çatıdaki taraftarların açtıkları pankartta “Kartalspor üvey evlat […]

The post Taraftarlar Kartalspor Stadı’nın Yıkımına Karşı Çatıya Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Geçtiğimiz sezon 3.Lig’den BAL Ligi’ne düşen Kartalspor’un iç saha maçlarını oynadığı ve kısa bir süre önce Kartal Belediyesi tarafından çürük raporu verilerek kapatılan sahasının yıkımı ilçede gerilimi tırmandırdı.

Stadyumun parçalanma çalışmaları sırasında yıkıma itiraz eden ve Kartalspor için yeni stadyum isteyen bir grup taraftar, çatıya çıkarak eylem yaptı. Çatıdaki taraftarların açtıkları pankartta “Kartalspor üvey evlat değildir, stat istiyoruz” yazısı dikkat çekti.

The post Taraftarlar Kartalspor Stadı’nın Yıkımına Karşı Çatıya Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/26/taraftarlar-kartalspor-stadinin-yikimina-karsi-catiya-cikti/feed/ 0
Dersim, Hasankeyf, Sur… – Vahap Güler https://meydan1.org/2017/09/29/dersim-hasankeyf-sur-vahap-guler/ https://meydan1.org/2017/09/29/dersim-hasankeyf-sur-vahap-guler/#respond Fri, 29 Sep 2017 11:55:24 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/29/dersim-hasankeyf-sur-vahap-guler/ Devletin, kendi egemenliğine tehdit olarak gördüğü halklara yönelik yürüttüğü operasyonlar ve katliamlar yalnızca askeri alanda ve yalnızca silahlar kullanarak olmuyor. Örneklerini özellikle Dersim, Hasankeyf ve Sur’da gördüğümüz gibi, devlet, inşa ettiği barajlar ve çıkardığı orman yangınları gibi ekolojik tahribatlarla da bu bölgeleri insansızlaştırma ve kendince sorundan kurtulma planlarından vazgeçmiyor. Ama devletin tüm bu yaptıkları yalnızca […]

The post Dersim, Hasankeyf, Sur… – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Devletin, kendi egemenliğine tehdit olarak gördüğü halklara yönelik yürüttüğü operasyonlar ve katliamlar yalnızca askeri alanda ve yalnızca silahlar kullanarak olmuyor. Örneklerini özellikle Dersim, Hasankeyf ve Sur’da gördüğümüz gibi, devlet, inşa ettiği barajlar ve çıkardığı orman yangınları gibi ekolojik tahribatlarla da bu bölgeleri insansızlaştırma ve kendince sorundan kurtulma planlarından vazgeçmiyor. Ama devletin tüm bu yaptıkları yalnızca insanlar üzerinde değil, çimeninden ağacına, arısından ceylanına kadar, bütün bir doğa üzerinde geri dönüşü mümkün olmayacak yıkım ve felaketleri de beraberinde getiriyor. Bu örneklerin çoğalması, devletin, ekolojiyi de bir savaş aracına dönüştürmüş olduğunu göstermesi bakımından önemli.

Dersim

Osmanlı’dan günümüze devletin sayısız katliamlarına karşı “Dersim’e sefer olur ama zafer olmaz” demiş Dersimliler. 1938’de de sefer olmuş, o zaman da uçaklardan bombalar yağdırmış, binlerce kişiyi katletmişti devlet ama yine de kazanamamıştı. Devlet bu kez de 1990’larda köyleri yakarak bölgeyi insansızlaştırmaya çalışmış ama bunu da tamamen başaramamıştı. Yakın dönemde ise Munzur üzerine kurmak istediği barajlarla Dersim’i Dersim olmaktan çıkarmaya gayret ediyor.

Ama devletin saldırıları bununla da kalmıyor. Son aylarda neredeyse her ovasında, her vadisinde yangınlar çıkartılıyor Dersim’in. Bu bölgelerin askeri operasyon yapılan bölgeler olması hiç de tesadüf değil. Üstelik ilin valisi, kendisine sorulduğunda “öyle büyütülecek bir şey yok, yalnızca kuru otlar yanıyor, çatışmalar bitince söndürme çalışmalarına başlayacağız” diyerek yangınların özellikle çıkarıldığını gizlemiyor bile. Eskiden duymaya alışık olduğumuz “örgüt yaktı” gibi bir ifade kullanılmıyor bile. Bu, aslında yangının karakolların “güvenlikleri için” çıkarıldığının itirafı. Ama kimi kime şikayet edeceksin? OHAL ile birlikte belediyelere atanan kayyumların itfaiyeyi görevlendirmemesi bir yana halkın kendi imkanları ile söndürmesine de izin verilmiyor.

Dersim yanıyor, Dersim’in Merkez ilçesiyle beraber Xozat (Hozat), Qisle (Nazımiye), Pulur (Ovacık), Pilemûrîye (Pülümür) ilçeleri ile Çewlig’in (Bingöl) Xorxol (Yayladere), Gêğî (Kiğı) ve Xarpêt’in (Elazığ) Depe (Karakoçan) ilçeleri yanıyor. Bütün bir bitki örtüsü bu yangından tamamen etkilendi. Bir çok canlı varlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Toprak yeniden kullanılamaz halde. Sağ kalmayı başarabilen hayvanlar için yaşam bu bölgede neredeyse olanaksız. Yalnızca ekolojik bir yıkım söz konusu değil. Bu yangınla Dersimlilerin yaşam alanları, kültürel mekanları da alevlere karışıyor. Bu kez devlet hem insansızlaştırma hem de toplumsal belleği silme gayretinde.

Hasankeyf

20, bilemedin 30 yıllık enerji uğruna 12 bin yıllık yerleşim yeri Hasankeyf sular altında kalacak. Ilısu Barajı için su tutulmaya başlandı bile. Şimdi mağaralar betonla dolduruluyor, kayalar “tehlike arz ettiği” bahanesiyle dinamitle patlatılıyor. Oysa mağaralar yumuşak bir dokuya sahip olduğundan suyun sızması bu dökülen betonla engellenmesi mümkün değil. Amaç bu mağaraları tamamen kullanılamaz hale getirmek. Daha önce baraj inşaatı için dinamitlerle havaya uçurulan Darphane Kalesi’nin kalan parçaları da iş makineleriyle ortadan kaldırılıyor. Zaten hafriyat kamyonlarının geçişi için Dicle üzerine inşa edilen köprü yüzünden suyun akışı değişmiş, binlerce balık kıyıya vurmuştu. Bakan Veysel Eroğlu’nun haziran ayındaki ziyaretinden sonra hız verilen dinamitlemelerle ve barajın tamamen suyla dolmasıyla, 5 binden fazla mağara, 250’ye yakın höyük, 199 yerleşim yeri sular altında kalacak. Çok sayıda kültürel varlıkla beraber Dicle Vadisi’nin ekosistemi de tahrip edileceğinden hali hazırda bölgede yaşamlarını sürdüren canlılar da tamamen ortadan kaybolacak. Üstelik bu yıkımın etkileri yalnızca 331 km karelik baraj bölgesinde değil Dicle boyunca güneye indikçe de görülmeye devam edecek. Hasankeyf’in bütünüyle sular altında kalmasıyla 10 binden fazla insan da göç etmek zorunda kalacak.

Kalkınma ve enerji diye başlayan bu baraj macerasının ekonomik olarak çok bir şey kazandırmayacağı ortada iken bunu yapmaktaki ısrar, baraj bahanesiyle bölgedeki nüfus dağılımını değiştirmek. Ama barajda su tutulmaya başlamasıyla daha şimdiden ısı ve nem oranlarındaki değişiklik, zaten ekilmeye elverişli olmayan toprakların çölleşmesi tehlikesini de beraberinde getiriyor.

Sur

Amed deyince Sur, Sur deyince dar sokaklar, küçeler akla gelirdi iki yıl öncesine kadar. Şimdi bu sokakların bulunduğu mahalleler polis ablukası altında ve giriş çıkışa izin verilmiyor. Tahir Elçi’nin 4 ayaklı minare önünde 28 Kasım 2015 günü vurulmasının ardından başlatılan sokağa çıkma yasakları bugün hala pek çok yerde devam ediyor. Tahir Elçi, “operasyonlar durdurulsun, bu tarihi simge zarar görmesin” diye yapmıştı eylemini, ama bugün neredeyse eski Sur’dan hiç eser kalmamış durumda. 98 gün süren çatışmaların ardından polis ve jandarma ilçeden çekilmediği gibi daha da yerleşti. Üstelik devlet, direnişle karşılaştığı için giremediği Sur için “acele kamulaştırma” kararı çıkardı ve daha şimdiden 6 bin 300 parsel zorla kamulaştırıldı bile. Özellikle Alipaşa ve Lale Bey mahallelerinde “kentsel dönüşüm” adı altında yıkım sürüyor. Ama Sur halkı ne pahasına olursa olsun evlerinden çıkmamaya kararlı.

Sur’un dar sokaklarında ilerlerken eskiden karşımıza çıkan avlulu evler, kiliseler, hanlar, hamamlar artık yerle bir olmuş durumda. Pek çok camiinin de hasarlandığını, operasyonlar sürerken özel harekatçılarca taranıp “örgüt”e yıkıldığını biliyoruz.

Evlerini terk etmemekte ısrar eden halka devletin baskısı daha da ağırlaşıyor. Evlere elektrik verilmiyor, caddeden boşa akan su eve sokulmuyor. Bazen de evin içinde yaşayanlar varken yıkıma geliniyor. Yıkıntılar altında kalan fotoğrafların alınmasına bile izin verilmiyor. Unutulsun isteniyor, hatırlanmasın! Asıl yıkılmak istenen de bu.

Üstelik tüm bunlar, Sur, dünya mirası listesinde iken yapıldı. Yani korunması dünyanın ortak kültür değerleri adına da zorunluluk olan bu yerleşim gün be gün katlediliyor. Nice devletlerin nice zorba hükümdarlarına dayanan Sur, şimdi rantsal dönüşüm projeleriyle ortadan kaldırılmak isteniyor. Toledo olacağı söylenmişti Sur’un. Oysa şimdi yıkıntılara baktığımızda akla Toledo’dan çok IŞID’in havaya uçurduğu Palmira geliyor.

Devletin, kendi egemenliğine tehdit olarak gördüğü halklara yönelik yürüttüğü operasyonlar ve katliamlar yalnızca askeri alanda ve yalnızca silahlar kullanarak olmuyor. Örneklerini özellikle Dersim, Hasankeyf ve Sur’da gördüğümüz gibi, devlet, inşa ettiği barajlar ve çıkardığı orman yangınları gibi ekolojik tahribatlarla da bu bölgeleri insansızlaştırma ve kendince sorundan kurtulma planlarından vazgeçmiyor. Ama devletin tüm bu yaptıkları yalnızca insanlar üzerinde değil, çimeninden ağacına, arısından ceylanına kadar, bütün bir doğa üzerinde geri dönüşü mümkün olmayacak yıkım ve felaketleri de beraberinde getiriyor. Bu örneklerin çoğalması, devletin, ekolojiyi de bir savaş aracına dönüştürmüş olduğunu göstermesi bakımından önemli.

Vahap Güler

[email protected]

 Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.

The post Dersim, Hasankeyf, Sur… – Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/29/dersim-hasankeyf-sur-vahap-guler/feed/ 0
Kötü Kötüdür – Ece Uzun https://meydan1.org/2017/09/25/kotu-kotudur-ece-uzun/ https://meydan1.org/2017/09/25/kotu-kotudur-ece-uzun/#respond Mon, 25 Sep 2017 17:35:05 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/25/kotu-kotudur-ece-uzun/ Günün ilk ışıkları, ışıklar hapishanenin duvarlarına vurmuyor. Gece de gündüz de karanlık… Karanlığın arasından boğuk bir gardiyan sesi hapishanenin duvarlarında yankılanıyor: “Öldünüz mü lan?” Atıldıkları işlerine geri dönmek isteyen iki insan, yüz günü aşkın süredir, bir caddede direnişe giriyor, ardından açlık eylemine başlıyor. Açlık eylemleri sürerken gözaltına alınıyorlar. Direnişçilerle dayanışmak için bir caddede bir araya […]

The post Kötü Kötüdür – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>


Düşünce dünyasında, tarihin belki de en eski sorunlarından birini, kötülük üzerine yürütülen ve halihazırda yürütülmekte olan tartışmalar oluşturuyor. Bir kötünün ya da kötülüğün varlığından bahsedebilir miyiz, bahsedebilirsek bu kötü nedir, kötünün ve kötülüğün kaynağı nerededir gibi felsefi sorulara ilişkin; siyaset, sosyoloji, psikoloji ve hatta biyoloji gibi alanlarda tartışmaların yapıldığını görüyor; farklı ideolojileri, eğilimleri benimsemiş insanlar tarafından bu meseleye dair yapılan yorumları bir süredir okuyor, tartışıyoruz.

Etrafımızı sarıp sarmalayan, günden güne etkisini daha da artıran bu “kötülük” sarmalından çıkmanın yöntemini bulmak, bu tartışmaya başlarken temel amaçlarımızdan biriydi. Bunun yanında, kötünün ve kötülüğün adını koyabilmek, tarifini yapabilmek, karşısında mücadele ettiğimiz bu olguyu anlama ve yorumlama sürecinin de önemli bir parçasını oluşturuyor. Metinler, özgürlük, adalet, etik, erdem gibi kötülük konusuyla dolaylı bir etkileşim içerisine girebilecek, yine farklı alanlarda tartışılan kavramlara dair de yorumlarda bulunabileceğimiz bir zemin yaratıyor.

Bu sayıda başlattığımız “Kötülük Tartışmaları”nın ilk bölümünde felsefi, sosyolojik, psikolojik ve biyolojik bakış açılarıyla ele aldığımız, kötülük sorununa anarşist bir yorum geliştirmeye çalıştığımız metinleri
okuyabileceksiniz.  

  • Günün ilk ışıkları, ışıklar hapishanenin duvarlarına vurmuyor. Gece de gündüz de karanlık… Karanlığın arasından boğuk bir gardiyan sesi hapishanenin duvarlarında yankılanıyor: “Öldünüz mü lan?”
  • Atıldıkları işlerine geri dönmek isteyen iki insan, yüz günü aşkın süredir, bir caddede direnişe giriyor, ardından açlık eylemine başlıyor. Açlık eylemleri sürerken gözaltına alınıyorlar. Direnişçilerle dayanışmak için bir caddede bir araya gelen insanlar var. Bir polis, elinde tabancası, eylemcilerin üzerine -onların nefessiz kaldıklarını göre göre- gülerek, yaptığı şeyden büyük bir haz duyarak biber gazı sıkıyor.
  • Küçük bir mahalle, yoksul insanlar burada kendi yaptıkları evlerde yaşamlarını sürdürüyorlar. Belediyenin yıkım kararı var. Yıkıma gelen zabıta, 60 yaşında bir kadının kepçenin önünde durmasına aldırış bile etmiyor. Yüzünde büyük bir nefretle, kadını kolundan tutup kepçenin önünden çekip yere doğru fırlatıyor.
  • Devletin işgal ettiği, kendi dilini, kimliğini, kültürünü dayattığı bir coğrafya, bu dayatmaya karşı direnen bir halk… Ordunun saldırıları sürüyor. Devletin “terörist” ilan ederek katlettiği bir gencin cansız bedeni, bir komutan tarafından, akrebin arkasına bağlanıp -görenlere ibret olsun diye- metrelerce sürükleniyor.
  • 1400 lira maaşıyla evini geçindirmeye çalışan bir adam… Gece gündüz demeden, 8 saat çalışması gerektiği halde, ek ücret alabilmek için 16 saat çalışan bir işçi… Hiçbir güvenlik alınmaksızın çalışırken, apartman inşaatının onuncu katında, asansörden düşerek yaşamını yitiriyor. Yaşanan katliamda ihmal olduğu kanıtlandığı halde, patron, “Bizimle bir ilgisi yoktur. İşçinin dikkatsizliği, olur böyle şeyler” deyip konuyu kapatmaya çalışıyor.
  • Bir politikacı, bir kürsüye çıkmış ve 34 insanın bombalanarak katledilmesiyle ilgili bir açıklama yapıyor: “30-40 kişilik grup. Katırlar var, insanlar var, o yükseklikten bu Ahmet midir, Mehmet midir? Bilmek mümkün değil. TSK görevini samimiyetiyle yapmıştır.” diyor.

Platon’un Euthyphron diyaloğunda “Tanrıların olmadığı yerde bile birini öldürmüyorsam, bunun nedeni nedir?” diye sorar Sokrates. Sorunun cevabını diyaloğun devamında verir: “Eve gittiğimde bir katille beraber yaşamak istemem.” Bu cevap, bireysel bir vicdanın veya iradenin göstergesi olarak yorumlanır. Diyalog, kötülüğün tercih edilebilir bir şey olup olmadığına dair ilk arayışlardan biridir.

Platon’un bu sorusundan yüzyıllar sonra kötülüğün kaynağına dair bu tartışma psikolojinin de konusu olmuştur. Tartışmanın bir tarafı bireye diğeri topluma dairdir. İlkinde dış faktörler, kültür, eğitim, gelenek vb. sosyal durumlar bireyi şekillendirir. Diğerinde bastırılmış duyguların bilinçaltına yerleşmesiyle bireyin tercihleri sorgulanır.

Başta verilen örneklerden yola çıkacak olursak, toplumda “kötü” olarak tanımlanan düşünceler ve eylemler, toplumdaki bireylerde olduğundan çok iktidarın kurumsallaştığı alanlarda daha belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mesleki Deformasyon

İktidarın kurumsallaştığı alanlara dair, yazının başlangıcında verilen örneklerdeki mesleklerin hepsi kötüdür. Polis olmanın getirisi, pratik uygulamaları ve ideolojisi ele alındığında, bu mesleği yapan kişinin psikolojisinde büyük tahribata neden olur. Yani, kötü olan bir mesleğe sahip olanın kötü olması kaçınılmazdır. Bu kötülüğün bireyin karakterinde yarattığı deformasyon görmezden gelinemez. Ancak bu örneklerde kötülüğün bireyin karakterinde yarattığı deformasyonun ötesinde, bireyin kötülüğü içselleştirmesi ve ortaya çıkan “kötülüğün” sürdürücüsü olması söz konusudur.

Örneklerden yalnız birini ele alacak olursak; gardiyanlık kötüdür. Mesleğin getirisiyle yasal olarak veya olmayarak “mahkumlara kötü davranmak” gardiyanlığın belirlenen kuralı olabilir. Ancak bir gardiyanın, ona yüklenen kötülük tanımının üzerine çıkarak açlık eyleminin 150. gününde olan iki tutsağa “öldünüz mü lan demesi”, bu kötülüğün içselleştirilmesi, mesleğin yarattığı kötülüğün ötesinde bireyin karakterinde bir kötülüğün var olduğu anlamına gelir.

Toplumun yönlendirmeleri ve dayatmaları bireysel sorumluluk duygusunun ortadan kalktığı anlamına gelmez.

Bireyin tercihlerinde, tercihler doğrultusunda şekillendirdiği eylemlerinde şüphesiz ki toplumun payı büyüktür. Toplumun değer yargıları, iyi-kötü, doğru-yanlış anlayışı bireyin düşüncelerine ve eylemlerine etki etmekte ve bireyi toplumsal olarak etkilemektedir. Ancak bireyin tüm eylemleri yalnız toplumsal etki olarak değerlendirilemeyeceği gibi, yalnız iradi olarak da değerlendirilemez. Bireyin tüm davranışlarında, toplumsal olanın etkisinin ve bireyin iradesine bağlı olanın etkisinin bir oranı vardır.

Kötülüğü öğreten ve örgütleyeni toplumsallık olarak ele aldığımızda, burada devreye giren, bireyin kötülük karşısında gösterdiği dirençtir. “Kötülüğü tercih etmeme” işte bu direncin eylemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer, bireyin eylem ve davranışlarının belirleyicisi yalnızca toplum olsaydı, “kötülüğü tercih etmeyen”den söz etmemiz mümkün olamazdı.

Faşist bir toplumda doğmuş/yetişmiş bir bireyin, faşizmin ne olduğunun farkına varması ve bu farkındalıkla “kötü”den yana olmaması, ait olduğu değer ve kültür yargılarının karşısında durması; bu toplumsal kötünün haricinde bireyin tercihlerinin olduğunun büyük bir göstergesidir.

Şayet polis, ona tanımlanan kötülüğün dışında, direnenleri öldüresiye dövüyorsa, karakolda işkence ediyorsa, onlarla dayanışmak için eylem yapanlara hayati zararlarına rağmen yakın mesafeden, üstelik gülerek biber gazı sıkıyorsa ve tüm bunları keyif alarak yapıyorsa bu durum için söylenecek tek şey var:

Kötü, kötüdür!


Ece Uzun

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Kötü Kötüdür – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/25/kotu-kotudur-ece-uzun/feed/ 0
Sûr’u Abluka Altına Alan Devlet, Yıkım İçin Evleri Boşaltıyor https://meydan1.org/2017/08/24/suru-abluka-altina-alan-devlet-yikim-icin-evleri-bosaltiyor/ https://meydan1.org/2017/08/24/suru-abluka-altina-alan-devlet-yikim-icin-evleri-bosaltiyor/#respond Thu, 24 Aug 2017 10:10:35 +0000 https://seninmedyan.org/?p=13240 #SurYıkılıyor Amed’in Sur ilçesi’nin Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde devlet, polisler aracılığıyla, yıkım için “Evleri zorla boşaltın” uyarısında bulundu. Her iki mahallenin büyük bir bölümünü yıkan devlet, evlerinden çıkmayan Sur halkına karşı  iki mahallenin, bariyerler ile giriş çıkışlarını kapatıp, evlerini terk etmeyenleri zorla çıkarmaya başladı. Çevik kuvvet polisleri ve TOMA’larla abluka altına alınan Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde evlerine […]

The post Sûr’u Abluka Altına Alan Devlet, Yıkım İçin Evleri Boşaltıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
#SurYıkılıyor

Amed’in Sur ilçesi’nin Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde devlet, polisler aracılığıyla, yıkım için “Evleri zorla boşaltın” uyarısında bulundu.

Her iki mahallenin büyük bir bölümünü yıkan devlet, evlerinden çıkmayan Sur halkına karşı  iki mahallenin, bariyerler ile giriş çıkışlarını kapatıp, evlerini terk etmeyenleri zorla çıkarmaya başladı.

Çevik kuvvet polisleri ve TOMA’larla abluka altına alınan Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde evlerine girmeleri engellenen Sur’lular elektrik akımının bulunduğu demirler arasından içeri girmeye çalışıyor.

The post Sûr’u Abluka Altına Alan Devlet, Yıkım İçin Evleri Boşaltıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/08/24/suru-abluka-altina-alan-devlet-yikim-icin-evleri-bosaltiyor/feed/ 0
Talan Durmuyor, “Yeşil Yol” Devam Ediyor https://meydan1.org/2015/09/16/talan-durmuyor-yesil-yol-devam-ediyor/ https://meydan1.org/2015/09/16/talan-durmuyor-yesil-yol-devam-ediyor/#respond Wed, 16 Sep 2015 19:21:45 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/16/talan-durmuyor-yesil-yol-devam-ediyor/ 11 Temmuz’da “Bölgedeki yaylaları 2500 rakımda birbirine bağlamayı hedefleyen, konaklama ve turizmi geliştirme” adı altında gerçekleşecek hayata geçirilmesi planlanan talan projesi “Yeşil Yol”, Samistal Yaylası’nda yapımına başlanmıştı. İnşaat çalışmalarının başladığını duyan  yerel halk, talanın gerçekleştiği bölgeye giderek direnişe başladı. Geçtiğimiz temmuz ayının başlarında, bölgedeki yaylaları turizme açmak maksadıyla, yaylaları birbirine bağlamayı amaçlayan “yeşil yol” projesi […]

The post Talan Durmuyor, “Yeşil Yol” Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
yeşilyol

11 Temmuz’da “Bölgedeki yaylaları 2500 rakımda birbirine bağlamayı hedefleyen, konaklama ve turizmi geliştirme” adı altında gerçekleşecek hayata geçirilmesi planlanan talan projesi “Yeşil Yol”, Samistal Yaylası’nda yapımına başlanmıştı. İnşaat çalışmalarının başladığını duyan  yerel halk, talanın gerçekleştiği bölgeye giderek direnişe başladı.

Geçtiğimiz temmuz ayının başlarında, bölgedeki yaylaları turizme açmak maksadıyla, yaylaları birbirine bağlamayı amaçlayan “yeşil yol” projesi için, Samistal Yaylasında çalışmaya başlayan iş makineleri, yerel halk ve yaşam savunucularının direnişi sonrasında durdurulmuştu.

Öte yandan, 20 Ağustos’ta şirket ağır silahlarla donanmış jandarmanın eşliğinde, tekrar çalışmaya başladı. Bölgeye giderek, makineleri tekrar durdurmak isteyen köylülere ve yaşam savunucularına jandarma saldırdı. Gerçekleşen saldırıda birçok kişi yaralandı. Saldırılara ve talana karşı ise “Fırtına İnisiyatifi”nin çağrısıyla akşam Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirildi. Talan projesi devam ederken, bölgede halkın direnişi sürüyor.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Talan Durmuyor, “Yeşil Yol” Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/16/talan-durmuyor-yesil-yol-devam-ediyor/feed/ 0
” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/#respond Tue, 15 Sep 2015 06:37:32 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ S Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve […]

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
SGPI

Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve şirketler için çoğu zaman vazgeçilemez bir yöntem.

Ancak devletler ve şirketler savaş yöntemini her zaman doğrudan kullanmıyorlar. Bazen barış da, rant ve sömürü için yöntemsel anlamda oldukça “kullanışlı” olabiliyor.

Küresel Barış Endeksi, Ranta Endeksli

Avustralya, Sidney merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü… Enstitü’nün en önemli çalışması olan Küresel Barış Endeksi; Economist dergisi ve derginin istihbarat birimi tarafından derlenen veriler kullanılarak, barış enstitüleri ve düşünce kuruluşlarında görev alan ekonomistlerin yer aldığı uluslararası bir panelde hazırlanıyor.

Enstitünün hazırladığı tüm raporlar ve yapılan araştırmalardan derlenen veriler, devletler, şirketler, Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra, onlara sahada asistanlık hizmeti veren küresel sivil toplum kuruluşları ve politika enstitüleri (think-tankler) tarafından kullanılıyor.

Enstitü, her yıl periyodik olarak yayınladığı ve “huzurlu ülkeler sıralaması” olarak da adlandırılan raporunu, geçtiğimiz haziran ayı sonunda açıkladı. Barış, ekonomi, siyasi istikrar gibi kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanan raporda TC devleti, 36 Avrupa devleti arasında sonuncu sırada yer alırken, dünya sıralamasında 162 ülke arasında kendine ancak 135. sırada yer bulabildi. İlk üç sırada ise İzlanda, Danimarka ve Avusturya yer aldı. Barış Endeksi çalışması, dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını çıkartırken, bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların detaylı raporlarını hazırlıyor.

Peki Bu Ne Anlama Geliyor?

Daha önce de belirtmiştik, Barış Endeksi’ni hazırlayan enstitü uzmanları Economist Dergisi ekibinden ve bu dergi, kapitalist şirketlerin en önem verdiği, verilerine güvendiği dergilerden biri. Yapılan çalışmaların, hazırlanan raporların şirketlerin çıkarına hizmet vermeyeceğini düşünmek gerçekçi değil.

Savaş kadar barışı da kendi çıkarlarına kullanmakta kararlı olan küresel sermaye güçlerine “barış dönemlerinde” bu desteği sağlayan en önemli kurumlardan birisi Ekonomi ve Barış Enstitüsü.

Hazırladığı “Küresel Barış Endeksi” çalışmasıyla dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını ve bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların raporlarını üreten Enstitü, kapitalistlere ve devletlere yatırım yapabilecekleri alanları belirterek sermayelerini artırmalarına yol açıyor.

Savaş ve çatışma bölgeleriyle ilgili tüm bu çalışmalar, gerek savaş sırasında o bölgede gerçekleşen büyük rantın hissedarlarını azaltacak şekilde, riski sevmeyen patronları oradan uzaklaştırarak, gerekse bölgenin savaş sonrası ihtiyaçlarını belirterek, gerçekleşecek olan bu daha büyük ve kapsamlı sömürüye ve sermaye akışına rehber oluyor.

Enstitü ayrıca, savaşların olmadığı coğrafyalarda da analizler yapıyor ve buralardaki ekonomik durum ile kapasiteleri saptayıp sermayedarlara yapabilecekleri yatırımlar hakkında seçenekler sunuyor.

Yayımlanan raporlarda ekonomik istikrarsızlıklara bolca dikkat çekilirken, devletlerin içeride yaşadığı çatışmalara ve siyasi istikrarsızlığa da neden olarak ekonomik krizler gösteriliyor. Bununla beraber, savaş ve çatışmaların da yine barış ekonomisine zarar verdiğini, barışı gerçekleştirmenin ekonomik açıdan istikrarı yakalamakla geleceğini söyleyerek bir tuzak kuruluyor. Böylelikle ezilen halkların paylaşma ve dayanışma içinde bir arada yaşamaları için olmazsa olmazlardan biri olan “barış” kavramı, söz konusu Enstitü tarafından, şirketlerin ve devletlerin sömürülerini artırmaları için onlara bir araç olarak sunuluyor.

Kapitalist Barış

Enstitünün şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda kullandığı bir barış tanımı var. Pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı bağlamda ele alınıyor barış. Çalışmaya göre “negatif barış”, şiddetin olmadığı bir atmosferi tanımlamak için kullanılıyor. “Pozitif barış”ın ifade ettiğiyse, şiddet varlığının ve korkusunun toplumdaki durumundan çok daha fazlası. Pozitif barış, sadece siyasal olanla ilgili değil, aynı zamanda toplumun sosyo-ekonomik durumuyla da ilintili. Pozitif barış durumunun oluşması için toplumun ekonomik açıdan da iyi bir konumda bulunması şart koşuluyor.

Küresel Barış Endeksi ile enstitü, özellikle Pozitif Barış tanımının üzerinde duruyor. Barışçıl toplumları destekleyen ve ayakta tutan davranışları, yapıları ve organizasyonların desteklenmesi noktasının altını çiziyor.

Pozitif Barış tanımının kerameti burada ortaya çıkıyor. Sosyo-ekonomik durumun iyi olması için gerekli koşullar kapitalist dengelerle kuruluyken, bu dengenin, yani kapitalizmin o coğrafyalarda daha iyi işlemesi için desteklenmesi gereken kuruluşlar olarak kapitalist şirketler ve bu şirketlerle ilintili STK’lar ön plana çıkartılıyor.

Çalışma, işte bu barış tanımıyla birlikte hiç şüphesiz, şiddetin yanı sıra sistemin devamı için gerekli olan, kapitalist ekonominin çarklarını risk olmadan çalıştıracak bir barıştan bahsediyor. Yaptığı saptama ve analizlerle de kendince tasarlayıp çizdiği bu barış portresinin vücut bulması için şirketlere ve devletlere yol göstericiliğinde bulunuyor.

Bir yandan şirketlere sağladığı verilerle sermaye akışına uygun coğrafya arayan Ekonomi ve Barış Enstitüsü; öte yandan barış terimini yeniden anlamlandırıyor. Devletin ve şirketlerin barışının rant ve sömürü olduğu ortada. Kapitalizmin barış hali ve savaş hali…

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/feed/ 0
Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/ https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/#respond Wed, 24 Apr 2013 16:47:40 +0000 https://test.meydan.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/ Geçtiğimiz aylarda Enerji Bakan Taner Yıldız gerçekleştirdiği bir basın toplantısında TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ile Shell’in Karadeniz ve Akdeniz’de yaptığı petrol-doğalgaz arama ortaklığından bahsetmiş, geçen Eylül ayında Shell’in Diyarbakır’da kayagazı aramalarına başladığını söyleyerek, açılacak sondaj kuyularının ekonomide kalkınmaya yol açacağını vurgulamıştı. Yıldız Güneydoğu’daki aramalardan sonra Karadeniz’de de yeni sondaj kuyularının açılması hedeflendiğini söylemişti. “Türkiye’nin […]

The post Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Geçtiğimiz aylarda Enerji Bakan Taner Yıldız gerçekleştirdiği bir basın toplantısında TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ile Shell’in Karadeniz ve Akdeniz’de yaptığı petrol-doğalgaz arama ortaklığından bahsetmiş, geçen Eylül ayında Shell’in Diyarbakır’da kayagazı aramalarına başladığını söyleyerek, açılacak sondaj kuyularının ekonomide kalkınmaya yol açacağını vurgulamıştı. Yıldız Güneydoğu’daki aramalardan sonra Karadeniz’de de yeni sondaj kuyularının açılması hedeflendiğini söylemişti.

“Türkiye’nin yeraltı kaynakları bakımından çok zengin olduğu ve yeraltı gaz aramalarının hızlandırılacağının” konuşulduğu günlerde, TPAO ilk sismik gemisini almış, bu süreç daha da hızlandırılmıştı. Sondaj kuyularında dinamit patlatarak yeraltından gelen sarsıntıyı kaydeden, yeraltının jeolojik yapısını hesaplayarak yeraltında bulunan gazın çıkarılmasına yarayan sismik gemilerle, özellikle Akdeniz’de aramalara başlanacağı söylenmişti. Ancak Akdeniz Bölgesi için alınan ”Barbaros” isimli sismik geminin ilk olarak Karadeniz açıklarına yollanması, Karadeniz’in enerji savaşlarının yeni merkezi olacağını gösterdi. TPAO’nın yeni kuyular açmak için Batı Karadeniz’e Shell ile anlaşmalar imzaladığı esnada ise Karadeniz’den bu kez yeni bir “alternatif enerji”nin adı yükseldi: Buz Gazı.

Yakın zamanda Türkiye’nin enerji politikası hakkında yaptığı açıklamayla gündeme gelen Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Volkan Ediger, “kaya gazı ve kömür gazından sonra en önemli üçüncü alternatif gaz olan buz gazı”nın özellikle Karadeniz’de çokça bulunduğunu söyleyerek, devletin ve özellikle enerji şirketlerinin yüzlerini buraya dönmesi gerektiğini belirtti. Buz gazının ilk kez geçtiğimiz ay Japonlar tarafından üretildiğini söyleyen Ediger, deniz tabanında katılaşmış halde bulunan buz gazının petrole benzer bir sondaj yöntemiyle çıkarılabileceğini ve eğer çıkarılırsa alternatif enerjide yeni bir dönemin başlayabileceğini kaydetti.

“Metan hidrat” denilen buz gazının deniz dibinde bulunan buz kütleleri halinde çıkarılabileceği ve bu kütlelerden büyük oranda yakıt gazı elde edileceği konuşuluyor. Ancak özellikle Japonya’nın yaptığı sondaj çalışmaları ve son dönemde yapılan açıklamalar ile gündeme gelen buz gazı, bu coğrafya için yeni bir talan projesi olacağa benziyor. Yeni bir enerji olarak, “bilim dünyası”nda ve özellikle enerji sektöründe çokça ses getiren buz gazı büyük şirketler için yeni bir yatırım alanı olurken, Karadeniz’de ise yıkım, talan ve sömürü sesleri yankılanıyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.

The post Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/feed/ 0
SALDIRI BAŞLADI: “Kent dönüşüyor, Rant bölüşülüyor!” https://meydan1.org/2012/10/22/saldiri-basladi-kent-donusuyor-rant-bolusuluyor/ https://meydan1.org/2012/10/22/saldiri-basladi-kent-donusuyor-rant-bolusuluyor/#respond Mon, 22 Oct 2012 15:06:09 +0000 https://test.meydan.org/2012/10/22/saldiri-basladi-kent-donusuyor-rant-bolusuluyor/ Rantsal dönüşümü; bankası, inşaat sektörü, kan emici bürokratları, belediyesi, medyasıyla bütün kapitalist çevrelerin coşkuyla karşılamasının sebebi gecekondu mahallerinin paraya dönüştürülmesinden hepsine bir pay düşmesidir. Rantsal dönüşüm başladı, mahallelere yıkım geliyor 5 Ekim’de yürürlüğe giren “Afet koruma yasası” ile beraber yıkımlar da fiilen başladı. Yıkımlar; devlet, inşaat şirketleri, belediyeler ve bazı ev sahipleri için iyi bir […]

The post SALDIRI BAŞLADI: “Kent dönüşüyor, Rant bölüşülüyor!” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Rantsal dönüşümü; bankası, inşaat sektörü, kan emici bürokratları, belediyesi, medyasıyla bütün kapitalist çevrelerin coşkuyla karşılamasının sebebi gecekondu mahallerinin paraya dönüştürülmesinden hepsine bir pay düşmesidir.

Rantsal dönüşüm başladı, mahallelere yıkım geliyor

5 Ekim’de yürürlüğe giren “Afet koruma yasası” ile beraber yıkımlar da fiilen başladı. Yıkımlar; devlet, inşaat şirketleri, belediyeler ve bazı ev sahipleri için iyi bir rant kapısı oldu. Televizyonlarda öğle saatleri hep emlak sektörü reklamları ile doldu. Yasa ile beraber adaletsizliğin ve haksızlığın hukuku oluşturuldu. Şimdi halkı büyük bir yıkım ve zulüm bekliyor. Devlet çıkardığı yasayla yıkımın hukuki dayanağını da sağlarken, kimi yerlerde evlerini yıktırmak istemeyenlere, kolluk kuvvetlerinin saldırması da yasallık kazanmış oldu. Tüm bu rezaletin gerçek sebebi ise kapitalizmin refahı ve daha çok para iken; deprem ve çarpık kentleşme, açık bir şekilde bu işin bahanesi.

Yıkımlar kapitalizm için ideolojik ve siyasi anlamlar taşıyor, şehir merkezleri “soylulaştırılıyor”

İstanbul’da rantsal dönüşümün başlayacağı mahalleler, büyük yıkım projesinin niyetini açıklamakta. Esenler, Güngören, Fatih, Bayrampaşa, Kağıthane, Okmeydanı, Derbent, Balat, Tarlabaşı, Fikirtepe… Bu liste uzayıp gidiyor. İstanbul’un her tarafı birer şantiyeye dönüşüyor. Bir yandan şehir merkezlerine yakın olan mahalleler yıkılırken, bir yandan da şehir dışında bulunan arazilere, yıkılan yerlerde oturan insanları taşımak için yeni “toplu konutlar” inşa ediliyor.

İstanbul, 1950’lerden beri yoğun göç alan bir şehir. Zamanla İstanbul’a gelen insanların şehrin dışına kurduğu gecekondu mahalleleri kentin bu bölgeleri zamanla genişleyen kent yaşamının içinde kaldı.

Rantsal dönüşümün amacı, şehrin ortasında kalan ve arazi değerleri çok artan bu yerlerde oturan insanları şehrin dışına yollamak. Şehir merkezlerini, halkın ilk geldiği zamanlarda olduğu gibi zenginlere teslim etmek, şehrin merkezini zenginler adına geri almak. Rantsal dönüşümün “soylulaştırma” amacını gerçekleştireceği yerler sadece eski “kenar mahalleler” değil. Şehir merkezindeki tarihi yapılar, sahil şeritleri, halkın kullanımına açık korular, piknik alanları yani şehirde güzel ne varsa özelleştirilecek, “soylulaştırılacak”. İstanbul’a uygulanmak istenen plan, Avrupa’daki birçok metropolde 1950’lerde uygulanan “banliyö” modelinden ibaret.

Bu basit modele göre, şehre göç eden insanların barınma ihtiyaçlarını, şehrin dışına devlet tarafından yapılan toplu konutlara taşıyarak karşılıyorsunuz. Böylece hem şehrin merkezinde görmek istemediğiniz yoksulları şehir merkezinden uzak tutmuş oluyorsunuz, hem de bu yoksulları barınma ihtiyaçlarını karşılamak üzere, şehrin en dışındaki daireleri parayla almaya zorluyorsunuz.

Şehir büyük bir rant alanı: Büyük Şehir: Büyük Rant

İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri barınma ihtiyacı iken, kapitalizmin insanların bu ihtiyaçlarından da para kazanmaya çalışması tesadüf değildir. Oysa, özellikle İstanbul’a göç eden halk bu ihtiyacını kendi pratikleriyle karşılamış ve hep birlikte; yolu, kanalizasyonu, elektrik hattıyla beraber gecekondu mahallerini kurmuştur. Ama artık kapitalizmin iyice hüküm sürdüğü, paranın egemen olduğu bu büyük şehirlerde, barınma ihtiyacı da tabii ki birilerine para kazandırmalı, “barınma” da satılmalıdır.

Evlerinin yıkılma durumunda insanlara yeni daireler yapıp satacak inşaat şirketleri; akıl almaz miktarda paraların dönmeye başladığı bu sektörün reklamını yapıp para kazanan medya; yaşadıkları evlerden çıkartıldıktan sonra insanlara yüksek faizlerle kredi sağlayacak bankalar; inşaat şirketlerinin ihalelerde para akıtacağı, her kağıt işinden para kaldıracak belediyeler, tabi ki böyle bir talanı başlattığı için mükafatlandırılacak bürokratlar… Hepsi de bu yıkımdan sağlanacak devasa ranttan nemalanacak. Tüm kapitalistler kazanırken tek kaybeden halk olacak, tüm para odaklarının ceplerini doldurdukları yerde cebi boşalan tabii ki yine halk olacak. Son günlerde yapılan zamların kentsel dönüşümün başladığı günlere denk gelmesi bir tesadüf değil.

Toplu konutlarda toplum kapitalizme uyarlanmak isteniyor

Yıkımlarla, milyonlarca insanın halihazırda yaşadığı evlerinden çıkması ve yeni yapılan site binalara taşınması planlanıyor. Bu durum kiraların daha da artmasına yol açacak ve evlerinin uzağa taşınmasıyla beraber şehir merkezine yakın yerlerde çalışmaya devam edecek olan emekçilerin sırtına büyük bir yük olacak. Kapitalistlerin yıkımla hesapladıkları başka bir para kapısı da banka kredileri. Kirada oturanların bir ev sahibi olmak için, ev sahibi olanların da daha iyi bir eve geçmek için başvuracakları yer bankalar olacak. Milyonlarca yıkım mağduru TOKİ’den bir daire almaya yönlendirilecek, banka kredisiyle milyonlarca lira borçlandırılacak. Bankaların borçların tahsilatında sıkıntı yaşamayacakları kesin. Borçlar ödenmediği takdirde bankalar daireleri ipotek edebilecekler.

Şimdi yaşadıkları kondularında, odunla kömürle ısınan, kapıcısı, temizliği gibi aidatlar ödemeden, kendilerince kısmen kapitalizmden uzak yaşayan insanlar, TOKİ daireleri de her ay düzenli doğalgaz tüketmeye başlayacak, bitmek bilmez bir borç yükü ve aidat gibi modern yaşama özgü giderler yaşamlarına girecek, ulaşım masrafları artacak. Yani gecekondu halkı taşındıkları dairelerde paraya daha çok ihtiyaç duyar hale getirilecek. Kapitalizm artık giremediği sokaklara, bankaya borcu olmayan ailelere, kaçak elektrik kullanan evlere, azıyla yaşayan insanlara tahammül etmeyecek.

Yıkımların asıl hedefi paylaşma ve dayanışma kültürü:

Rantsal dönüşümün, medyanın dillendirmediği fakat en az yukarda yazdığımız diğer amaçları kadar önemli başka bir amacı mahallelerde yaşamaya devam eden paylaşma ve dayanışma ilişkilerinin yok edilmek istenmesi. Kapitalizmle ilişkileri yoğunlaşan, paraya eskisinden daha çok gereksinim duyan insan giderek yalnızlaşır, kendine güveni azalır, içine kapanır. Yoksulluk, dayanışma ilişkilerinin karşısına zarar veren rekabet ortamını hazırlar. Apartmanlarda insanların çevresindeki insanlarla ilişkisi zayıflar. Apartmanlar, siteler yani insan teması, haneler arası temasın azaldığı her mekan, kapitalizmin insanları daha bencil, rekabetçi, umursamaz hale getirme hedefine uygun şartları sağlar. Küresel boyutta kapitalizm, insanlığı bütün yönleriyle iyi bir tüketiciye dönüştürmek istemektedir. Kapitalizmin Türkiye çapında 7 milyon binayı hedeflemesinin nedenleri arasında dayanışma ilişkilerine olan düşmanlığı, yıkımın ideolojik boyutunu teşkil ediyor.

Rantsal dönüşümü, bu yönleriyle ele aldığımızda hiç de medyanın propagandasını yaptığı gibi insanların hayatlarını düşünen bir proje olmadığını anlıyoruz. Rantsal dönüşümün yol açacağı sonuçlar, binaların yıkımından çok daha başka yıkımlara yol açacak. Bu gizli yıkımların, dönüşümün hedefine aldığı gerçek amaçlar olduğunu gözden kaçırmamamız lazım. Kapitalizmin hayatlarıyla oyunlar oynayıp, iradelerini hiçe saydığı tüm ezilenler yani bizler bu yıkımlara karşı direnmeli, devletin tüm gücüyle yıkmaya gittiği mahallelerde dayanışmayı yükseltmeliyiz.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. sayısında yayımlanmıştır.

The post SALDIRI BAŞLADI: “Kent dönüşüyor, Rant bölüşülüyor!” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/10/22/saldiri-basladi-kent-donusuyor-rant-bolusuluyor/feed/ 0