zorunlu göç – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 25 Dec 2017 15:35:46 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yeni KHK’yla Zorunlu Göç https://meydan1.org/2017/12/25/yeni-khkyla-zorunlu-goc/ https://meydan1.org/2017/12/25/yeni-khkyla-zorunlu-goc/#respond Mon, 25 Dec 2017 15:35:46 +0000 https://seninmedyan.org/?p=24539 Bursa’nın  Gemlik ilçesi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile orman vasfını yitirmiş bir alana taşınacak. İlçenin taşınmasının gerekçesi ise “deprem riski” olarak gösterildi. Buna göre ‘ilçede yaşayanların halihazırdaki yerleşim yerlerinden nakledilmesinin zorunlu bulunması sebebiyle’, orman özelliğini yitiren ve tarım alanına dönüştürülmesi mümkün olmayan bir bölge Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek. Bölge orman dışına çıkarılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na […]

The post Yeni KHK’yla Zorunlu Göç appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bursa’nın  Gemlik ilçesi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile orman vasfını yitirmiş bir alana taşınacak. İlçenin taşınmasının gerekçesi ise “deprem riski” olarak gösterildi.

Buna göre ‘ilçede yaşayanların halihazırdaki yerleşim yerlerinden nakledilmesinin zorunlu bulunması sebebiyle’, orman özelliğini yitiren ve tarım alanına dönüştürülmesi mümkün olmayan bir bölge Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek. Bölge orman dışına çıkarılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilecek. Nakil ve yerleştirme bu bakanlıkça yürütülecek.

Zeytin Yasası, Yeni KHK’yla Aşıldı

İlçenin göçü 696 Sayılı KHK’nin geçici 25. maddesi ile düzenlendi. Gemlik’in üst bölgelere taşınmasında engel olan, özellikle zeytinlik vasfını yitirmiş olmasına rağmen zeytinlik göründüğünden herhangi bir çalışma yapılmasının önüne geçen Zeytin Koruma Kanunu, Gemlik’te özel yasa ile aşılmış oldu.

The post Yeni KHK’yla Zorunlu Göç appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/25/yeni-khkyla-zorunlu-goc/feed/ 0
Krizin Faturası Kadına – Merve Arkun https://meydan1.org/2017/03/02/krizin-faturasi-kadina-merve-arkun/ https://meydan1.org/2017/03/02/krizin-faturasi-kadina-merve-arkun/#respond Thu, 02 Mar 2017 15:00:27 +0000 https://test.meydan.org/2017/03/02/krizin-faturasi-kadina-merve-arkun/ Ekonomik krizin yaşandığı Venezüela’da günde yaklaşık 200 kadın, gıda, ilaç ve bebek bezi gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için saçlarını satmaktadır Kapitalizm yarattığı krizden çıkmanın yollarını ararken, devletler ve şirketler krizin faturasını işçilere ve işsizlere kesmeye çalışırken; küresel çaptaki sosyal ve ekonomik krizlerin en ağır faturası yine biz kadınlara kesiliyor. Sadece kriz dönemlerinde değil erkek egemenler tarafından […]

The post Krizin Faturası Kadına – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Ekonomik krizin yaşandığı Venezüela’da günde yaklaşık 200 kadın, gıda, ilaç ve bebek bezi gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için saçlarını satmaktadır

Kapitalizm yarattığı krizden çıkmanın yollarını ararken, devletler ve şirketler krizin faturasını işçilere ve işsizlere kesmeye çalışırken; küresel çaptaki sosyal ve ekonomik krizlerin en ağır faturası yine biz kadınlara kesiliyor. Sadece kriz dönemlerinde değil erkek egemenler tarafından ucuz iş gücü olarak görülen, beden ve emek sömürüsüne her koşulda maruz kalan yine kadın oluyor.

Kadın tarihçi Joan Scott’un 1986 yılında ilk kez belirttiği, “kadın tarihinin, sadece bir eksiklikler tarihinin tamamlaması olamayacağı fikri”, hem yeni bir tarih yazımında hem de kadın çalışmalarında önemli tartışmaları beraberinde getirmiştir. Scott bahsettiği kadın tarih yazımında, kadınları temelde erkeklerin olan tarihe eklemek yerine, toplumsal cinsiyeti belirleyici bir faktör olarak kullanmıştır. Böylelikle sosyal bilimlerin hemen tamamında önemli bir değişim gerçekleşmeye, yeni bir perspektif açığa çıkmaya başlamıştır. Bu açıdan düşündüğümüzde, toplumsal cinsiyet perspektifi küresel çapta yaşanan ekonomik ve sosyal krizlere dair değerlendirmelere de dahil oldukça, krizin kadınlar üzerindeki etkisini anlamaya, toplumsal cinsiyet faktörünün de krize yönelik etkilerini ve yarattığı sonuçları görmemize fayda sağlamaya başlamıştır.

Toplumsal Cinsiyet ve Kriz İlişkisini Kurmak

Ekonomik krizlerin, küresel çapta, üzerimizde yarattığı etkileri birkaç başlıkta toplamak mümkün. Bu etkilerin ilki özellikle “kadın istihdamı”na yönelik olarak karşımıza çıkarken; ev içi emeği de bu etkiler kapsamında değerlendirmek gerekir.

Ekonomik kriz dönemlerinde daha fazla gündeme gelen istihdam, çoğu zaman güvencesizliği, esnekliği ve kayıt dışılığı da yaratmaya başlar. Kriz dönemlerinde artan yoksullaşma ise, krizden etkilenen her birey için olduğu kadar biz kadınlar için de, çalışma zorunluluğunu beraberinde getirir. Patronlar bu zorunluluğu, daha fazla kazanmak için birer fırsata dönüştürürken; bizim için kriz dönemlerinde daha fazla açığa çıkan çalışma zorunluluğu, “ev işlerinin kadın işi olarak kaldığı koşullarda” daha fazla sömürü anlamına gelir.

“Kadınların İşi Hiç Bitmez”

Biz kadınların ev içi emeği, cinsiyete dayalı iş bölümünün ve kapitalizmden güç alan ataerkinin etkisiyle tarih boyunca “doğal” olarak kurgulanmıştır ve bu alandaki işler de kadının “doğal işi” olarak dikte edilmiştir. Çocuk bakımı ya da temizlik gibi “iş”lerin biz kadınların asli görevi olduğu iddiası, ev dışındaki başka bir alanda çalışırken çifte vardiya ile sömürülmemizin zeminini hazırlar.

Kriz dönemlerinde giderek artan işsizliğin, yoksulluğun ve güvencesizliğin yanında, ev dışı bir alanda “ücretli olarak” çalışıyor olsak dahi, erkeğe oranla daha ucuz olan ve kolay kontrol edilebilen “yedek işgücü” haline getiriliriz. “Sınırsız esneklikte çalışma biçimleri” olan işler “kadına uygun iş” olarak tanımlanır; bu tanımın en somut hali ise ev içi işlerde karşımıza çıkar. Ev içi kadın emeği “hayalet emeğe” dönüştürüldükçe, krizin etkisiyle zaten sömürülmekte olan biz kadınlar için sömürü daha da katlanır; krizin etkisi daha da belirginleşir.

Bazı örneklere göz atmak, biz kadınların krizden nasıl etkilendikleri sorusunu yanıtlamakta faydalı olacaktır. 1997 yılında yaşanan Güney Kore Krizi sonrasında işten atılan kadınların sayısının, aynı dönemde işten atılan erkeklerin sayısından 7 kat fazla olduğu açıklanmıştır. 2005 yılında küresel çapta yapılan bir araştırmada ise görüşülen kişilerin %40’ı, kriz dönemlerinde iş olanakları kısıtlı hale geldiğinde, erkeklerin çalışma “hakkı”nın kadınlardan daha fazla olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Yaşadığımız coğrafyada ise geçtiğimiz son bir yılda İŞKUR’a yapılan başvurular yüzde 123 oranında artış göstermiş; geçen yıldan bu yana işten atılan toplam 500 bin kişinin 343 bininin kadın işsizler olduğu açıklanmıştır. Bu gibi örnekler aslında biz kadınların özellikle kriz dönemlerinde “istihdam piyasasında ilk feda edilecekler” olmalarının açık göstergesidir; bu göstergeyi yaratan sebep ise dünyanın hemen her yerinde karşımıza çıkan “ekmek kazananın erkek” olduğu illüzyonudur.

Kriz ve Zorunlu Göç

Kriz, biz kadınları elbette yalnızca çalışma hayatında ki adaletsizlikler ya da egemenlerin istihdam politikalarıyla etkilemez. Kriz sebebiyle giderek artan yoksullaşma, gıdaya ya da sağlık hizmetine erişimin olanaksızlaşması gibi etmenler, yaşam alanlarımızı doğrudan etkiler. Var olan yaşam alanlarında kriz sebebiyle artık yaşayamayacak hale getirilen biz kadınlar, bazen krizin çözümünü başka coğrafyalara göç ederek aramaya başlarız.

Kriz sebebiyle yaşadıkları topraklardan başka coğrafyalara göç etmek zorunda bırakılırken “daha iyi koşullarda çalışabilmeyi uman” kadınlar, cinsiyet temelli iş bölümünün mevcut yapısı nedeniyle, yine “kadın işlerinde” çalışmak zorunda bırakılır. Çoğunlukla düşük ücretli, sosyal güvencesi olmayan ve kötü çalışma koşulları olan bu işler, krizden kaçarak yeni bir yaşam hayalinin peşine düşmüş olanlarımızı, yeni bir krizin içerisine sürüklemiş olur. Böylelikle hem göçmen, hem işçi, hem de kadın sıfatıyla sınırsız sömürüye ve ezilmeye maruz bırakılırken, aynı zamanda içine itildiğimiz yeni krizden çıkış yolları aramaya zorlanılırız.

Krizle Artan Kadına Yönelik Şiddet

Özellikle devletlerin ekonomik kriz dönemlerinde uyguladıkları politikalar, biz kadınlara karşı psikolojik şiddeti beraberinde getirir. Kriz dönemlerinde işten atılanların eşlerine destek olmaları istenir; yani kadının erkeğe psikolojik destek sunup onu rahatlatması, böylelikle krizin yol açacağı depresyon halinde bir sibop etkisi yaratması umulur. Yazının yukarıdaki kısmında bahsettiğimiz Güney Kore Krizi örneğine yeniden geri dönmek gerekirse; 1997 yılındaki kriz sonrasında uygulanan devlet politikası tam da bu duruma örnek niteliğindedir. Kriz sürecinde koreli kadınlara yönelik olarak “Kocalarınıza enerji verin” sloganını üreten ve kullanan Güney Kore hükümeti, bu yolla krizin erkekler üzerindeki etkisini kadınların azaltmasını istemiştir. Özetle biz kadınlar, bu ve benzeri devlet politikalarıyla işsizliğin ve yoksulluğun arttığı kriz dönemlerinde, yaşanması muhtemel bir toplumsal kırılmaya karşı tampon olma görevini üstlenmiş oluruz.

Kriz döneminde artan elbette yalnızca devlet şiddeti değildir. Devletin ekonomik ve psikolojik şiddetinin yanı sıra, kadına yönelik erkek şiddeti de özellikle kriz dönemlerinde artış gösterir. Yine 1997 Güney Kore Krizi’nde ev içi şiddete uğradığı için Kadınlar için Yardım Hattı’nı arayan kadınların sayısı, krizden hemen sonra 1998 yılında bir önceki yıla göre yedi kat artış göstermiştir. Tayland’da ise Kadın Hakları’nı Koruma Merkezi’nin verilerine göre kadına yönelik ev içi şiddet vakası 1997 yılında 534 iken, bu sayı 1998’de 812’ye ulaşmıştır.

Yaşadığımız topraklara ilişkin verilere göz atmak gerekirse; 2008 ekonomik krizinin ardından ölümle sonuçlanan kadına yönelik şiddet vakalarında da belirgin bir artış söz konusudur. 2008 yılında yaşanan ekonomik krizin ardından 2009 yılında 105 kadın erkekler tarafından katledilmişken, krizin etkilerinin sürdüğü 2013’te bu rakam 214’e çıkmıştır. Anlaşılacağı gibi, “toplumsal bir buhrana” yol açan ekonomik krizin kendisi, erkekler üzerinde de bu buhranın etkisini belirgin derecede arttırmış; ekonomik kriz, biz kadınlara yönelik doğrudan fiziksel şiddettin artışına neden olmuştur.

Krizin Cinsiyeti, Kadının Ezilmesi

“Krizin cinsiyeti olur mu?” sorusunun cevabı aslında krizin yaşamlarımız üzerinde yarattığı etkileri göz önünde bulundurdukça ortaya çıkacaktır. Tarih boyunca itildiğimiz “ikincil konum” özellikle kriz dönemlerinde daha da fazla açığa çıkmaya başladıkça; hem emeğimiz hem de bedenimiz böyle dönemlerde sömürünün temel odaklarından biri haline geldikçe, krizin cinsiyetinin ne olduğunu anlamak da kolaylaşır.

Tarih boyunca ataerkiden bağımsız gelişmeyen kapitalizm, bugün kendi yarattığı krizlerin etkisini de yine kendisini besleyen ataerkinin unsurlarından olan toplumsal cinsiyet etmeni ile arttırmakta ve belirginleştirmektedir.

Ekonomik krizler, dünyanın farklı coğrafyalarında biz kadınlar için sınırsız sömürüyü ve güvencesizliği yaratırken; krizden çıkış yollarını bedenimizi ve emeğimizi sömüren kapitalizmde, varoluşumuzu yok sayıp bizleri kimliksizleştiren ataerkil sistemde aramamalıyız. Erk’ek egemenlerin yarattıkları krizden çıkmanın ya da bu krizleri topyekûn ortadan kaldırmanın gücünü, biz kadınlar ancak ve ancak kendi mücadelemizle, dayanışmamızla ve örgütlülüğümüzle bulacağız.

Merve Arkun

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 37. sayısında yayınlanmıştır.

The post Krizin Faturası Kadına – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/03/02/krizin-faturasi-kadina-merve-arkun/feed/ 0
“Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa” – Sarp Can Bilgili https://meydan1.org/2015/09/04/gocmenlere-yollar-uzun-yasamlar-kisa-sarp-can-bilgili/ https://meydan1.org/2015/09/04/gocmenlere-yollar-uzun-yasamlar-kisa-sarp-can-bilgili/#respond Fri, 04 Sep 2015 16:03:28 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/04/gocmenlere-yollar-uzun-yasamlar-kisa-sarp-can-bilgili/ Doğu Akdeniz’den Manş Tüneline Şavaştan Kaçan Göçmenler Suriye’deki savaş, bölgede yaşayan halkları katlederken, katliamlardan kaçabilenler ise yine bir ölüm-kalım mücadelesine giriyorlar. BM verilerine göre, yaşadığı yerleri zorunlu olarak terk edenlerin 7.6 milyon kadarı Suriye sınırları içinde, 1.6 milyonu TC’de, 1.2 milyonu Lübnan’da, 1 milyonu ise Irak ve Ürdün’de bulunuyor. Yarısından fazlası çocuk yaşta olan göçmenler, […]

The post “Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa” – Sarp Can Bilgili appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa


Doğu Akdeniz’den Manş Tüneline Şavaştan Kaçan Göçmenler

Meydan Gazetesi-manştunnel

Suriye’deki savaş, bölgede yaşayan halkları katlederken, katliamlardan kaçabilenler ise yine bir ölüm-kalım mücadelesine giriyorlar. BM verilerine göre, yaşadığı yerleri zorunlu olarak terk edenlerin 7.6 milyon kadarı Suriye sınırları içinde, 1.6 milyonu TC’de, 1.2 milyonu Lübnan’da, 1 milyonu ise Irak ve Ürdün’de bulunuyor. Yarısından fazlası çocuk yaşta olan göçmenler, mülteci kampları ya da çadır kentler gibi dikenli tellerle çevrili bölgelerde ya da sokaklar ve parklarda kalırken yeteriz gıda, susuzluk ve salgın hastalık riskleriyle karşı karşıyalar. Suriye, Irak, Afganistan ve Libya gibi savaş bölgelerinden gittikçe artan sayıda insan ise Avrupa ülkelerine gitmeye çalışıyor.

Sadece Ağustos ayı içerisinde AB sınırlarını geçen 100 binden fazla göçmen var. 2015’in ilk 7 ayında sınırı geçen göçmenlerin sayısı 340 bine, önceki yılın aynı dönemdeki sayının 3 katına ulaşmış. Göçmenlerin yolculuğu, birbirleri arasında pasaport kontrolleri az olan hatta çeşitli yerlerde kontrol olmayan Schengen ülkeleri sınırlarına varana kadar oldukça zorlu geçiyor. Bazen denizden botlarla, bazen kamyonların içinde aşılan sınırlarda 2015’in başından beri yaşamları yitiren göçmenlerin sayısı ise 2500’ü geçiyor.

 

 

Fransa-İngiltere

Meydan Gazetesi-ingilteretır1

Kıta Avrupasından İngiltere’ye kara yoluyla geçişi sağlayan tek tünel, Manş Denizi’nin altından geçer. Manş tünelinin girişi olan Calais Sınır Kapısı’nın yakınında ise göçmenlerin kendi kampları bulunuyor. Göçmenler gece saatlerinde yollarda bekleyen kamyonların arka dorsesine ya da altına saklanarak, yoğun kontrollere rağmen İngiltere’ye geçiyorlar. Bir gecede yaklaşık 150 kişinin İngiltere’ye geçtiği sınırda yılın başından beri 18 bin göçmen gözaltına alınmış.

 

Libya-İtalya ve Malta

Meydan Gazetesi-malta

Birçok göçmen, önce Tunus ve Mısır üzerinden Libya’ya, oradan da deniz yoluyla İtalya ve Malta’ya geçmeye çalışıyor. Göçmenler, insan kaçakçılarının pusulası bozuk, yakıtı yetersiz tekneleriyle Akdeniz’i geçmek zorunda. Her gün yüzlerce göçmenin denize açıldığı bu kıyılardan, batan mülteci botlarının, kıyıya vuran cansız bedenlerin haberleri geliyor.

Güvertede yolculuk etmeye parası yetmeyenler kargo bölümüne kapatılıyor ve tekne battığı durumda bu bölmelerden çıkamadıkları için yaşama şansları kalmıyor. Batan gemilerden kurtulanlar ise Libya sahil güvenliği tarafından denizden alınıp “yasa dışı göçmenlerin” toplama kampına götürülüyor.

 

 

Sırbistan-Bosna Hersek-Hırvatistan-Slovenya-Avusturya

Meydan Gazetesi- austria

Göçmenlerin, başka bir Schengen sınır kapısı olan Avusturya’ya geçişleri ise genelde yük kamyonlarının içinde oluyor. Birçok göçmen, kişi başı 1250 avro gibi para karşılığında, yük kamyonlarının içinde balık istifi halinde, havasızlıktan boğulma tehlikesi altında bu sınırdan geçebiliyor. Ağustos ayının son haftasında, 70 göçmen bir tavuk kamyonunun içinde yaşamlarını yitirdi.

 

Yunanistan-Makedonya-Sırbistan-Macaristan

Meydan Gazetesi- balkan

Makedonya’nın Yunanistan sınır kapısında, gümrük polisi toplu çıkış yapmak isteyen binlerce göçmene biber gazı ve ses bombalarıyla saldırdı. Bu olayın ardından yüzlerce asker sınır kapısına getirildi.

Sırbistan içinden kara ve demir yollarında araçla ya da yaya olarak geçen göçmenler, Macaristan sınırına ulaşmaya çalışıyorlar. Macaristan, Schengen blokuna dahil olduğu için bu sınırı geçmek, göçmenler için hayati önem taşıyor.

Macaristan devleti ise Sırbistan sınırından kaçak giren göçmenleri engellemek için 175 km’lik sınır boyunca “sınır avcılığı” yapacak binlerce polisi sınıra yığmayı ve 4m yüksekliğinde dikenli tel örmeyi planlıyor.

 

 

   Türkiye-Adalar Üzerinden Yunanistan

Meydan Gazetesi- kos-adasi-polis2

Suriye’den gelen ve BM kamplarında kalmak istemeyen göçmenler öncelikle Türkiye üzerinden deniz yoluyla Yunanistan adalarına, oradan da kuzeye gidiyorlar.

Ege Denizi’ni botlarla aşabilmek için kaçakçılara yüklü miktarda para vermek zorunda olan göçmenler, kaptansız botlarda denizle boğuşurken “korsanların” saldırısı ile da karşılaşabiliyor. Ancak bu saldırıların bazılarını, devletle işbirliği içindeki faşistlerin yaptığı konusunda ciddi şüpheler var. Geçen aylarda içinde iskelet maskeli 4 korsan tarafından silahlı saldırıya uğrayan göçmen botu kurşunlanarak batırılmıştı. Batırılan bottaki göçmenlerin paraları alınıp yanlarındaki tüm eşyalar ve pasaportlar denize atıldı. Geçtiğimiz günlerde ise batma tehlikesi geçiren bottaki görgü tanığı, yardıma gelen Yunanistan Sahil Güvenlik gemisinde iskelet maskeli bir adam gördüğünü belirtti.

Denizi aşabilen göçmenler Midilli, Sakız ve Kos adalarında önce turistlerin şaşkın bakışlarıyla, sonra da polis saldırıları ve kalabalıktan sıkışmaların yaşandığı mülteci kamplarıyla karşılanıyorlar. Kos Adası’nda kalabalıklaşan göçmenlere karşı devlet dört çevik kuvvet timi gönderdi. Göçmen kağıtlarını vermek üzere adadaki stadyuma getirtilen göçmenler, orada su, yemek ve tuvalet olmadan 20 saat bekletildikten sonra polis saldırısına uğradılar. Polis saldırısında birçok göçmen yaralandı.

Sarp Can Bilgili

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa” – Sarp Can Bilgili appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/04/gocmenlere-yollar-uzun-yasamlar-kisa-sarp-can-bilgili/feed/ 0
“Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/#respond Sat, 14 Jun 2014 14:20:27 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/ Çok değil, daha bir yıl önce, aynı yerde Medeni’yi katletmişti devlet. Devletin, “barış” adı altında yürüttüğü savaş sürecinin önemli parçalarından biri olan kalekollara karşı çıkmıştı Medeni. Devletin katil yüzünün belirginleştiği bir sürecin sonucuydu ölümü. Ethem gibi, Ali İsmail gibi, Berkin gibi… Yine aynı yerde; Lice’de, 2009 yılında havan topuyla katledilen Ceylanların öfkesiyle kalekolların karşısına dikilmişti […]

The post “Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Çok değil, daha bir yıl önce, aynı yerde Medeni’yi katletmişti devlet. Devletin, “barış” adı altında yürüttüğü savaş sürecinin önemli parçalarından biri olan kalekollara karşı çıkmıştı Medeni. Devletin katil yüzünün belirginleştiği bir sürecin sonucuydu ölümü. Ethem gibi, Ali İsmail gibi, Berkin gibi…

Yine aynı yerde; Lice’de, 2009 yılında havan topuyla katledilen Ceylanların öfkesiyle kalekolların karşısına dikilmişti Ramazan Baran ve Baki Akdemir. 15 gün boyunca kalekollara karşı direnen Lice halkı, devletin sadece askeri stratejileriyle değil, psikolojik savaşına karşı da koydu.

Devlet,  Ramazan ve Baki’yi de Lice’de katlettikleri gibi katletti.

Lice

Sadece Ceylanların, Medenilerin, Ramazanların, Bakilerin katledildiği yer değildi Lice. TC devletinin kuruluşundan bu yana, devletin savaş politikalarına karşı Kürt halkının direnişinin yeriydi.

1927’de, TSK Lice’ye bağlı 280 köyü yerle bir eder; binlerce insanı katleder. Şeyh Said İsyanı’nın bedelidir bu. Lice, bu tarihten sonra devletin sürekli kontrol altında tutmaya çalışacağı bir yer olacaktır. Ve tabi devlet hegemonyasına karşı örgütlü direnişin doğacağı yer de…

1950’li yıllarla beraber, Kürt siyasal hareketinin örgütlendiği bir yer haline gelmiştir. Büyük mitinglerin yapılmaya başlandığı Lice, devletin siyasal iktidarını dayatamadığı bir coğrafya haline gelmiştir.

1980’lerde Fis’le beraber anlamı büyür Lice’nin. Kürt Özgürlük Hareketi’nin temelleri burada atılır. 1990’larda devletin korucu yapma politikasına Lice halkı karşı çıkar. Yine köy boşaltmalar, zorunlu göçler. 2000’e kadarki süre içerisinde JİTEM’in insan kaybetme politikasının en yoğun işlediği yer haline gelir.

Lice’nin direnen tarihi, aslında TC’nin kuruluşundan bu yana, bölge üzerindeki planlarının yoğunlaştığı ama başarıya ulaşamamasının tarihidir. Sözde barış süreciyle Kürdistan coğrafyası, kalekollarla teslim alınmaya çalışılırken Lice halkının direnişi, bu coğrafyanın devletin gerçek yüzünü bilmesinden dolayıdır.

Barış Sürecinin Planları

Tayyip Erdoğan, Ağrı’da yaptığı konuşmasında “barış” sürecinin istenildiği gibi gitmediği bir durumda, uygulanabilir diğer planlarının olduğundan bahsetti. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde “çocuklarının PKK tarafından kaçırıldığı gerekçesiyle” oturma eylemi başlatan anneler, Ağrı’daki konuşmaya iyi bir arka plan oluşturdu. Sadece hükümet değil, CHP ve MHP de mevzubahis gündemin verimliliğinden yararlanmaya çalıştı.

Hükümetiyle ana muhalefet partileriyle girişilen karalama kampanyası sırasında, meşrulaştırılmaya çalışılan, “barış” sürecinde devletin en önemli hamlelerinden biri haline gelen kalekol çalışmalarıydı. Hükümete yakın yayın organlarında son bir aydır iyice belirginleşen “uyuşturucu taciri” örgüt karalamasına, bir de “çocukları kaçıran” örgüt kampanyası eklenmişti.

Tabi ki bu karalama kampanyaları sadece kalekolların bir yandan rahatça işleyebilmesi için izlenen bir politika değildi sadece. Hedeflenen özellikle Kürt halkının gözünde özgürlük hareketinin meşruluğunu kırmaktı. Kalekol direnişlerinin başından bu yana gerillanın halkla beraber belirginleşen tavrı, bölge üzerindeki stratejileri rahatsız etmiş olacak ki, karalama kampanyalarının hedefine özgürlük hareketi alınmıştır.

Erdoğan’ın B ve C planları, Kürdistan coğrafyasında istediği karşılığı alamamıştır. Lice’den Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasına yayılan eylemlikler bunun en belirgin örneğidir.

D Planı: Katliam

7 Haziran’da Lice’de yaşanan katliamdan sonra, valilikten yapılan açıklama; “07.06.2014 günü saat 18.00 sıralarında Diyarbakır – Bingöl karayolunun güvenliğini sağlayan güvenlik güçlerine yapılan silahlı saldırı sonucu, çıkan çatışmada 2 saldırgan yaralanmıştır” denilerek yapılan saldırı meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Benzer şekilde askeri birlik komutanının eylemcilere, saldırı öncesinde yaptığı uyarı konuşmasında eyleme devam edilenlerin açık bir şekilde infaz edeceğini dile getirmesi de aynı saldırganlıktadır. Tayyip Erdoğan’ın gittikçe sertleşen söylemlerinin karşılığı devletin tüm kademelerinde kendini göstermektedir.

Devletin son süreçte uyguladığı plan, bu sertleşme planıdır. Bu planın bir parçası olarak katliam devlet gözünde bir politika haline gelmiştir.

Soma’da yaşanan katliam sonrası gerçekleşen eylemlerde devletin katlettiği insanlar, devletin eylemlere yönelik bir refleksi olmanın dışında, bilinçli bir korkutma politikasıdır. Katledilen insanlarla beraber gündemi kendi gücü lehine değiştirmekte ve bunun için moral motivasyona bazen ihtiyaç bile duymamaktadır.

Soma Katliamı sonrasında, iktidarının meşruiyetini hesaplayamadığı bir yerden kaybeden devlet, Soma eylemlerinde insanları katletmekten çekinmedi. Korkutma politikasıyla, hesaplayamadığı alanı (Soma’yı) unutturmaya çalışan devlet, aynı zamanda gündemi manipüle etmeyi başardı. Konuşulan şey tabi ki katil devletti, ancak kendinin belirleyebildiği alandan “katil” yüzünü konuşturttu devlet: Katliamlara, kendince haklılık oluşturabileceği bir alandan.

Soma’da devletin hesap edemediği, önceden kestiremediği bir alandan darbe almasıydı. “Katil Erdoğan” sloganı hiç beklemediği bir alanda atıldı. Devlet meşruiyetini hesaplayamadığı bir yerde yitirdi.

Soma sonrasında, devletin içine girdiği bu sert yönelim, Lice’de devletin izlediği politikanın da altyapısını oluşturmaktadır. Lice sonrasında, “bayrak meselesi” üzerinden başlatılan provokasyon, aynı önceden kestirilen katliam planlarının devamı niteliğindedir. Keza “bayrak meselesi” üzerinden devletin kışkırttığı milliyetçiliği bu topraklarda ilk kez deneyimlemiyoruz.

Erdoğan’ın Ağrı’da açıkladığı B ya da C planı nedir bilinmez, ama bu topraklardaki devletin değişmez planı katliamdır. Demokrasi maskesini yüzünden çoktan atmış, devlet yapılanması kendi diktatörlüğünü günden güne dayatırken önceden planladığı, gündem belirleyen devlet katliamlarını büyük bir farkındalıkla karşılamak ve muhalefet hattını buraya oturtmak gerekiyor.

 

 

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Rojava’dan Lice’ye D(evletin) Planı Katliam” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/14/rojavadan-liceye-devletin-plani-katliam-huseyin-civan/feed/ 0