1 Mayıs’ın tarihini bilir misiniz? Haymarket ismi size neyi hatırlatıyor? Bir yerde görmüştüm diye düşünmeyin boşuna böyle bir market yok, bu bir meydan ismi. Direnen işçilerin tarih yazdığı bir meydanın ismi. Büyüklerimiz bize hep derler biz de geçtik o sıralardan diye. Evet, herkes geçiyor bu lise sıralarından ama ya onların geçtiği sıralar farklıydı ya da bizim sıralarda sorun var.
Eskiden tahtaya bakıyorduk, şimdi gerçi LED ekran oldu ama yine aynı tarafa bakmamızı istiyorlar. Tarih diye bize devletlerin halkları katlettiği savaşlarla, katliamlarla dolu hikâyelerini anlatıyorlar. Yok, o padişahın oğlu bunu öldürmüş yok bu onun tahtına geçmiş, yok onlar hainmiş, bunlar kahramanmış, şunlar da zaten boşuna yaşıyorlarmış. İşte tam bu hikâyeler anlatılıyorken bizler tahtaya bakmak yerine pencereden dışarıya bakıp şu ders de bir bitmedi diye iç geçirenleriz ya da aynı tahtaya bakıp kafasında özgür dünyalar düşleyenleriz.
Bizler anladık ki sıkılmak, ertelemek, yarın için umut etmek bize göre değil. Eğer bu düzende sorun varsa, adaletsizlik varsa şimdi bir şeyler yapmak için tam zamanıydı ve bunu bizden başkası da yapmayacaktı. Bu yüzden bizleri her gün otoriteleriyle şekillendirmeye çalışanların değil, bizler gibi olanların direnenlerin tarihini okuduk, öğrendik. Haymarket Meydanı’nda günde 8 saat çalışma süresi için mücadele edenleri, 15-16 Haziran direnişlerini, 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda katledilenleri, Şişhane yokuşlarında, Kadıköy sokaklarında 1 Mayıs günü vurulanları bu yüzden çok iyi biliyoruz.
Bu tarihi bildiğimiz için, 1 Mayıs bizim için sadece bir gün değildi. 1 Mayıs ezilenlerin kavgasının simgesi olmuş bir gündü ve bu kavgada, bizim tarafımız da belliydi. Bu yüzden her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs’a büyük bir umutla hazırlandık. Dört bir tarafı afişlerimizle donattık, pankartlarımızı yazmaya başladık. Mayıs yaklaşıyordu, heyecanlıydık. Tam bu sırada televizyonlardan biri dedi ki “Taksim Meydanı mitinglere yasaklanmıştır”. Bu sözleri söyleyen kişiyi iyi tanıyorduk çok umursamadık, zaten bizim olan meydanları bize nasıl yasaklayabilirlerdi ki? Bunu 1 Mayıs günü görecektik. Onlarca panzeriyle barikat kurmuş, binlerce robokop kostümlü polisi ile saldırmayı bekleyen bir ordu vardı karşımızda. Anlaşılan bizden çok korkmuşlardı. 1 Mayıs günü binlerce gaz bombası attılar üzerlerimize, Lise Anarşist Faaliyet’li bir arkadaşımızın koluna isabet etti gaz bombası fişeği, Dilan Alp isimli lise son sınıf öğrencisi bir arkadaşın ise kafasına isabet etmişti. Onlarca kişi yaralanmıştı 4 kişi kafasına isabet eden gaz bombaları nedeniyle yoğun bakımdaydı. Devlet susturamadığını susturmak, sindiremediğini sindirmek, karşısında olanı yok etmek istiyordu, tıpkı tarih boyunca yaptığı gibi.
Sonra Taksim Meydanı’nı yasaklayan wali, Dilan’ın kafasına gaz bombası atıp onu yoğun bakımda ölümle burun buruna getirmesini haklı göstermek için bir dizi açıklama yaptı. Dilan’a 19 yaşında dedi, Dilan 17 yaşındaydı 19 yaşında olsa fark eder miydi? Dilan’ın elinde Molotof vardı dedi, Dilan’ın elinde sirke suyu olduğu anlaşıldı ki Molotof olsa fark eder miydi? Devlet o gün Taksim Meydanı ve çevresine yerleştirdiği 22 bin polis ve attığı binlerce gaz bombası, plastik mermi ile zaten tarihinde yaptığını tekrarlamak, katliam yapmak istiyordu.
Wali saldırılardan sonra açıklama yaparak dedi ki “Ben faşist değilim, ne gerekiyorsa onu yaptım”. Evet devlet için, patronlar için, adaletsizlik sürsün diye ne gerekiyorsa onu yaptın wali, ama şunu söyleyelim ki, sen faşistsin.
Çünkü biz seni tanıyoruz. Okullarda paylaşma masaları kurup kantinleri boykot ettiğimizde bizlere saldıran polisleri de haklı göstermek için dedin ki “boykotları yapanların arkasında radikal örgütler var”. Evet çok radikaldik, boyumuzdan büyük işlere kalkışıyorduk. Evlerimizden getirdiğimiz ekmeği, zeytini, peyniri paylaşıyorduk, paylaşma masaları kuruyorduk. O zamanlar radikaldik.
Tanıdığımız bu Wali şimdi bize marjinal diyor. Şimdi de marjinal olduk.
Dilan’ın Hey Tekstil işçisi babası da marjnal, zaten benim memur babam, senin tesisatçı baban, onun tornacı babası da marjinal. Kaldı ki Dilan’ın babası hakları için 450 günü aşkın süredir marjinal olduğu için direniyor ve her hafta da hakları için Taksim’de yürüyor. Bu haftaki yürüyüşlerini de hastanedeki kızları Dilan’a adamışlardı. Wali bu yürüyüşü de yasakladı. İstiklal Caddesi’nin önünde yine yüzlerce polis ve panzerler bekliyordu. Yine ezilenler direndi, yine patronların kolluk kuvvetleri copuyla, panzeriyle saldırdı. Ancak anlaşılan şu ki bundan böyle Taksime kim ayak atsa, kim dirense yine saldıracak.
İki sözünden biri öncekini yalanlamayanlar, söylediği sözün arkasında duranlar, ağaca ağaç, oduna odun, toprağa toprak derler. Biz de söylediğimiz sözün arkasında duruyoruz, faşiste faşist diyoruz. Bu faşist wali de olsa, bize fark etmez biz sözü söz, inadı inatlardanız. Ve seneler önce yoldaşlarımızın söyledikleri gibi FAŞİME GEÇİT YOK.
İnadına Özgürlük, İnadına Anarşi!