Okul kapısından girdiğin ilk anda, bekçinin baştan aşağı süzen gözlerinin hedefinde olmak… Eline, çantana, ayakkabılarına ve yanındaki arkadaşa dikilen bakışlar bunlar. Okulun içine girmeden ne yaşayacağımızı anlatan bakışlar…
Sırada müdür yardımcısının -müdür yalakası da diyebiliriz- gözleri var. Üzerinde yönetmeliğe uygun bir kıyafet yoksa müdür yardımcısının şekilden şekle giren yüz ifadesi var. “Kızım/oğlum o kıyafetler ne?” ile başlayıp hiç bitmeyen sorular başlar…
Neredeyse her koridorda, bu gözler bizi takip ediyor. Kameralarda gözlerinin ulaşamadıkları yere ulaşıyor ve bizi kontrol etmeyi sürdürüyorlar.
Otoritelerini sarsacak en küçük harekette kesiveriyorlar cezayı. Hatta tuvalete kadar girip adeta baskın yapmayı marifet edinmişler. Sınavlarda ise “bilgiyi paylaşma” suçunu(!) engellemek için kağıda dikiyorlar gözlerini. Bir de genelde okul bahçesinde bizi izleyen betondan heykeli unutmamak gerek.
Daha birçok göz var üzerimize dikilmiş ve “suç” işlememizi bekleyen. Üstelik otoriteleri sarsıldıkça elleri ayaklarına dolaştığından yeni yöntemlerle çoğalıyor gözlerin sayısı.
Geçen sene kulaktan kulağa yayılan ancak uygulamasına pek şahit olmadığımız yeni bir uygulama var mesela. TV kanallarında ve sosyal medyada da birçok kez bahsedildi. Okul önlerinde, özellikle “tehlikeli” okulların önünde bekleyen güvenliğimizi sağlamakla görevli sivil/üniformalı polisler ve bekçiler kapının iç tarafındalar artık, yani okulun içinde.
Güvenden bahsetmişken, aklıma arkadaşlarının “atla, atla” diye bağırdığı Nazan geliyor: intihar etmişti okulda. Öğretmeninin tecavüzünden sonra yaşamına son veren Cansel geliyor. Sınavı bir dakikayla kaçırdığı için psikolojik travma yaşayıp intihar eden Büşra nur var bir de… Her gün tokatla, cetvelle, sopayla terbiye edilip susturulduğumuz günler geliyor aklıma…
Hemen orada, az ötede, sağımızda, solumuzda, arkamızda, önümüzde, üstümüzde, yani dibimizde bizi izleyen o gözler bekçiler, müdür yardımcıları, kameralar nerdeydi o zaman?
Hepsi oradaydı da görmez olmuşlardı. Her gün yaşadığımız baskıyı yaratanlar işlerine gelmeyeni görmezler çünkü. Yediğimiz dayağı, işittiğimiz küfürleri, uğradığımız cinsel şiddeti görmez, hatta görünenleri yani kamera kayıtlarını dahi silerler.
Şimdi polisin, bekçinin okuldaki işi ne?
Biz yalnızca okulun dışında değil, esas okulun içinde de güvensiziz. Yalnızca kendi otoritesini sağlamanın peşinde olanlarsa, korkuyla hareket ediyorlar. Sınıf sınıf bölünerek kontrol edildiğimiz bu okulun çıkışında bir olmamızdan, başkalarıyla değil onlarla kavga etmemizden korktukları gibi; bizim “biz” olmamızdan da korkuyorlar. Polis ancak onları koruyabiliyor ve korumak istiyor. Onlar da bunun farkındalar. Çünkü otoritesini sağlamak için her şeyi yasaklayanları, şiddeti meşru görenler koruyabilir!