1 Mayıs’a Yürüyoruz!

Bu, korona krizi gölgesinde yürüdüğümüz ikinci 1 Mayıs’ımız…

Korona krizinin başından bugüne kadar her koşulda ya çalıştırıldık ya eve hapsedilmek istendik. Ya açlığa ya virüse… Geçirdiğimiz 15 aylık bu süre zarfında; açlığa sürüklenmekten ölüme itilmeye dek zulmün türlü varyasyonlarına tanık olduk. Daha öncesinde sağlanmayan güvenceli çalışma koşulları, korona kriziyle birlikte hepten unutuldu.

Canhıraş sömürüldüğümüz yetmezmiş gibi bir de Kod-29’la, ahlaksızlıkla fişlendik. Adına tedbir denilen her yeni yasakta hayatlarımızı çalan patronların sırtı sıvazlanırken, üzerimizdeki baskıyı hissetmediğimiz tek bir anımız bile olmadı. Korona krizi gölgesinde 1 Mayıs’a, yine ve yeni yasaklarla yürüyoruz.

Bir vardık bir yoktuk. Kimi yasak bizi açlığa itti, kimisi daha beterine. Her yerdeydik. Motorun üzerinde, ızgaranın başında, rafların arasında… Bazen görünür bazen görünmezdik. Kimimiz 1 yıldır virüsle burun buruna uygunsuz koşullarda çalıştırılıyorken kimimiz ancak 1 ay çalışma şansı yakaladı. “İşçiysek kaderimiz budur” mu demeliyiz?

İktidarın Yasakları Ancak Patronları Korur

Sokağa çıkmanın yasaklandığı fakat üretim, dağıtım ve hizmetin durdurulmadığı “tedbirler” toplamında korunan bizim sağlığımız mı yoksa patronların zenginliği mi? Bizler o günlerde çalışmak zorunda bırakılan ve çalıştırılacak olanlarız. Şimdiki yasaklar da daha öncekiler gibi, yaşamı yok ediyor. Süregelmiş bu sömürü koşullarını sürdürüyor. Patronların hak gaspını meşrulaştırıyor. Bu yasaklara karşılık olarak tablolardaki vaka sayılarının düşmesi bekleniyor. Yaşamlarımız, ne idüğü belirsiz vaka sayılarına indirgeniyor.

Bir salgından ekonomik ve sosyal bir krize dönüşen bu süreçte; sanki tüm bunların sorumlusuymuş gibi biz olduk hep suçlanan. Öyle ya; mesafeye uymuyor, maske takmıyor, temizliğimize özen göstermiyorduk. Bunları söyleyenlerin hiçbiri hayatı boyunca 8 saat aralıksız maske takmamıştır. Hiçbiri bir kez olsun yasağın başlamasına dakikalar kala market kuyruğunu hızlı hızlı bitirmeye çalışmamıştır; tepesinde şef, kamerada müdürle. Hiçbiri motor üstünde dakika sayarken ters şeritten gelen aracın altında kalmamıştır. Biz kaldık ve kalmaya devam ediyoruz.

Birtakım ihtiyaçlara göre sarı-turuncu-kırmızıya boyanan haritalar, belirsiz sayılardan oluşan turkuaz tablolar bir yana; 15 aydır yaşamlarımız yok sayıla sayıla yaratılan gerçek tablonun nedenlerini çok iyi biliyoruz. Hep daha fazla kâr isteyen patronlar, onların hiç bitmeyen ve asla bizim ihtiyacımızı karşılamayan üretim hırsı… Ve bu döngünün aksamadan ilerlemesi için bizlere sadakalar dağıtırken patronlara paket paket destek sunan, vergi borcu silen, kredi üzerine kredi veren iktidarlar.

Baldur’dan Cargill’e, Galataport’tan Migros’a, PTT’den Sinbo’ya, SML Etiket’ten Yemeksepeti’ne…

Patronlara, her sıkıştıklarında devlet güvencesi; bizlere her zaman sigortasızlık, kısmi zamanlı sadaka, tam zamanlı fazla mesai, sendikasızlaştırma uğruna her türlü dalavere… Coğrafyanın her yerinde karşımıza bunlarla çıktılar. Şefiyle, müdürüyle, sarı sendikasıyla, grev kırıcısıyla, patronuyla, polisiyle, iktidarıyla saldırıyı sürdürüyorlar.

Şimdi de salgın bahanesiyle 1 Mayıs’ta sokakları yasaklayanlar, bizden 1 Mayıs’ta yine iş başında olmamızı istiyor. Yasakların salgınla değil çıkarlarla alakalı olduğunu bize bir kez daha ispatlıyorlar.

Bizse günde 12 saat temaslı tabakları taşırken, defalarca denenmiş bir kazağı 40 kere katlayıp yerine koyarken, gün boyu bitmek bilmeyen mesafesiz kasa kuyruklarını bitirirken, gece yarısına kadar gaz-fren yaparken yasakların salgınla ilgili olmadığını, örgütlenmekten başka kurtuluşumuzun olamayacağını konuşuyoruz birbirimizle.

Bugün de meydanları yasaklayanlara, yaşamı yasaklayamayacaklarını söylüyoruz. Bu yaşamın örgütleyicisi biz işçileriz. Bütün baskıların karşısında dayanışmanın ve direnişin biz işçiler için kaçınılmaz olduğunu biliyor ve genç işçiler olarak 1 Mayıs’a yürüyoruz!

1 Mayıs’a Yürüyoruz!

Aylardır grevde olanlar, işini isteyenler, işsiz kalanlarız; intihar edenler, sakatlananlarız; motor üstünde ölen, öldürülenleriz. Patronun villasının önünde gözaltına, ters kelepçeye, işkenceye direnen, “Artık yeter!” diyenleriz.

1 Mayıs’ı bu ucuz yasaklarla engellemeye çalışanlar unutmuş olmalı, biz hatırlatalım:

Biz “günde 8 saat” diyerek genel grevle 1 Mayıs’ı yaratanlarız.

Biz, 1886’da 1 Mayıs’ı yaratanların söylediği gibi “Bizleri asarak işçi hareketini, milyonları, yoksulluk içinde çalışan milyonlarca işçiyi kendisine çeken bir hareketi yok edeceğinize inanıyorsanız, durmayın asın bizi! Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz. Sessizliğimizin, bugün boğdunuz seslerden çok daha güçlü olduğu bir gün gelecek. Yaşasın Anarşizm!” diyenleriz.

Biz, adına pandemi dedikleri krizleri de adına tedbir dedikleri yasakları da delip geçecek olanlarız!

Biz, asıl virüsün patronlar, asıl salgının kapitalizm olduğunu, adı gibi bilenleriz!

Biz, şimdi bizi durdurmak, susturmak, yalnız bırakmak için elinden geleni ardına koymayan bu asalaklar sürüsünün direniş ve dayanışma karşısında çaresizliğini gözleriyle görenleriz!

Ve bu 1 Mayıs’ta da dünyayı yaratan ellerimizle, yeni bir dünyayı taşıyan yüreklerimizle, her gün büyüyen mücadelemizle, yürüyoruz!

GENÇ İŞÇİ DERNEĞİ