Kürt Özgürlük Hareketi ve devlet arasında devam eden “süreç” haberleri, son uluslararası siyasal gelişmelerle biraz gölgelenmiş gibi görünse de, devletin “yeni dönemde” iç politikaya ilişkin nasıl bir strateji izleyeceği, aslında dış politikayı da bir o kadar etkiliyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin özellikle Suriye’nin kuzeyinde yer alan Kürt yerleşimlerindeki siyasi güç ile organik bağı biliniyor.
Gerillanın gruplar halinde geri çekilmesi, TSK’nın kontrol noktalarını arttırması, Kürt halkının barış nöbetleri… “Yeni dönem”in yansımaları bu başlıklar altında toplanıyor. Devletin “yeni dönem” hamlelerinden biri var ki, öncesi ve sonrasıyla bol tartışmalara, yorumlara mahal veriyor. Bu durumdan devlet ne kadar rahatsız bilinmez ancak dillendirilen “yeni dönem”i toplumun benimsemesi için yaşanması gereken bir süreç olduğu. Söz konusu hamle Akil İnsanlar Heyeti hamlesi.
“Akil İnsanlar” aslında en başından beri “barış süreci”ne yönelik bir öneri olarak konuşulmaktaydı. Abdullah Öcalan’ın yaptığı öneri, hükümet tarafından içeriği değiştirilmiş biçimde uygulanmaya kondu ve Öcalan’ın “Akil İnsan” önerileri dikkate alınmadı.
Akil İnsanlar Heyeti açıklandığında, beklenmeyen isimler herkesi şaşırtmıştı. Peşi sıra eleştiriler geldi. İsimlerin bir kısmı popüler sanatçılardan, yazarlardan, akademisyenlerden diğer kısmı milletvekilleri, özel sektörde hatırı sayılır kişiler ve STK yöneticilerinden oluşuyordu. Vekiller, işadamları, STK’cılar, sanatçılarla “akiller” yelpazesi olabildiğince geniş tutulmaya çalışılmıştı! Vekil olmayan, şirketlerde, STK’larda yöneticilik yapmayan herkese “yeni dönem” devlet değerlerini bu insanlar anlatacak, ikna edecekti.
Peki Akil İnsan Heyeti bunu nasıl yapacaktı? Yedi bölgeye dokuz farklı akille gidip çeşitli zeminlerde devletin “yeni” tutumundan bahsedecek, devletin “eski” önyargılarından vatandaşlar arındırılacaktı. Bu ziyaretler birçok yerde gerçekleşti, gerçekleşmekte. Heyet kimi yerde büyük protestolarla karşılaştı, kimi yerde konuşturulmadılar. Ancak kimi yerlerde de “barış”, heyet varmadan çoktan ulaşmıştı.
Diğer yandan televizyon kanallarında siyaset programları, Akil İnsanlar Heyeti’ndekilerle doldu taştı. Akiller çıktıkları programlarda gelen olarak “Çatışmaların sona ermesi gerektiğini, çünkü bunun iki tarafa da fayda sağlamayacağını, artık insanların ölmemesi gerektiği” vurgusu yaptı. Tabi bu vurgu o konuşmayı yapan akilden akile değişiklik gösterdi. Vurgu kimi yerlerde devletin milliyetçi üslubundan nasibini almış bir şekilde yapıldı. Tek bayrak, tek millet vurgusuna çok da uzak olmayan muhafazakâr gazete yazarı akiller bunu pek de güzel başardılar.
Bu istisna olmayan milliyetçi söyleme bürünmüş barış yanlılarının tutumlarını bir kenara bırakırsak, “barış” ve “kardeşlik” adına samimiyet gösterenlerin yaptıkları son derece önemliydi. Kimi yerde faşist provokasyonlara rağmen Heyet ziyaretleri gerçekleşti (kimi zaman ertelendiği de oldu). “Çatışmasızlık” durumunun Kürt halkının talebi olması, bu durumu farklı zeminlerde konuşmanın önemli olduğunu gösteriyor. Bu noktada Kürt halkı “barış mitingleri”yle samimiyetini net bir şekilde gösteriyor.
Devletin “Akil İnsanlar Heyeti”nin samimiyetinin niteliğini anlamak adına heyeti oluşturan özneler önem kazanıyor. Heyet için seçilen kişiler, sadece toplumu oluşturan herhangi isimler değil; sahip oldukları kimlikler, onları farklı kılan nitelikler devletin “çatışmasızlık”ı hangi ağızdan konuştuğunu anlamak açısından önem taşıyor. Akiller’in kim olduğu “yeni dönem”i devletin nasıl anlamlandırmak istediğini görmek açısından önemli.
M. Rifat Hisarcıklıoğlu
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Hisarcıklıoğlu, akil insanların Akdeniz Heyeti başkanı. Yerel ve uluslararası birçok kurumun başkanı olma pozisyonu, onu neden heyet başkanı olduğunu açıklıyor. DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu), TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı), DTİK (Dünya Türk İş Konseyi) gibi yerel kurumlardaki başkanlıkları, Eurochambres (Avrupa Odalar Birliği), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICC G-20 Danışma Grubu, WCF (Dünya Odalar Federasyonu), PNB (Yeni bir Başlangıç için Ortaklar), CACCI (Asya Pasifik Ticaret ve Sanayi Odaları Konfederasyonu) gibi uluslararası kuruluşlardaki yönetici pozisyonları Hisarcıklıoğlu’nun heyette ne denli önemli biri olduğunu anlamamız açısından önem taşıyor! Yıllık 80 milyon USD cirosuyla Eskihisar Şirketler Grubu’nun da sahibi olan Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin önemli zenginleri arasında yer alıyor.
Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Bankası (WB), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Asya Kalkınma Bankası, İslam Kalkınma Bankası (IDB), Gelişen 8 (D-8) gibi tüm dünyada ekonomik sömürünün zenginlerin işine geldiği gibi işlemesini sağlayan küresel ekonomi tekelleriyle işbirliği kurma görevini T.C. adına başarıyla gerçekleştiren Hisarcıklıoğlu, bu küresel sömürünün yerelde de başarıyla uygulanması için büyük kapitalist projelerin yerel lideri konumunda. T.C.’nin Hisarcıklıoğlu’nun bu “başarılı işbirliği” kurma deneyimlerinden nasıl yararlanacağı büyük bir soru işareti. “Yeni dönem” öncesi programında, özellikle Yerel Kalkınma Ajansları ve onların küresel ekonomik örgütlerle işbirliğini esas alan yerel yönetimler politikasıyla devlet, Hisarcıklıoğlu’nu aktif bir şekilde kullanmayı planlıyor olsa gerek.
Hisarcıklıoğlu’nun “barış” için mi, yoksa ekonomik çıkarlar için mi samimi olduğunu anlamak çok da zor değil.
Nafiz Can Paker
Doğu Anadolu heyeti başkanlığını üstlenmiş Can Paker, medyada çok fazla ismi zikredilmeyen akillerden. Can Paker’in heyete seçilmesinde Türk Henkel, Sabancı Üniversitesi ve Sabancı Holding’deki yöneticilik deneyimlerinin etkisi olsa da, Meydan Gazetesi’nin altıncı sayısında 21.yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri bölümünde “Kapitalizmin Düşünce Depoları; TESEV” başlığında eleştirdiğimiz TESEV’de 1997 yılında başkanlık koltuğuna oturması daha büyük etki ediyor olsa gerek. Küresel siyasi ve ekonomik yapılardan bağımsız olmayan, bu yapıların küresel stratejilerini yerelde uygulamaya çalışan TESEV’in ideolojisiz görünüm altında, küresel iktidarların niyetlerini nasıl sakladığını bahsi geçen yazıda ayrıntılarıyla ele almıştık. Paker’in 2002’deki Açık Toplum Enstitüsü başkanlığı bu durumu hayli pekiştirir nitelikte. Paker’in hangi liberal değerlerle heyette olduğunu anlamak için çok düşünmeye gerek yok. “Özgürlük” ve “barış” altındaki, Serbest Piyasa Özgürlüğü ve Küresel Kapitalist Barış değerleriyle…
Deniz Ülke Arıboğan
Başarılarla dolu bir akademik kariyer, Deniz Ülke Arıboğan’ı heyete girmesine yetebilir mi? Bu akademik kariyerin nasıl olduğuyla bağlantılı. 1998 yılında İskoçya’da St. Andrews Üniversitesi’nde uzmanlaştığı bölüm, devletin akillerin arasında Arıboğan’ı yerleştirmekle ne yapmak istediğinin görünmesi açısından önemli. Arıboğan, burada Uluslararası Güvenlik Okulu’nu bitirip, terör ve güvenlik konularında uzman olmakla kalmamış, IRA’ya silah bıraktırması övgüyle dile getirilen Liberal Enternasyonal eski başkanı ve Lordlar kamarası üyesi Lord Alderdic’la beraber çalışmalar yapmıştı. Bu ortak çalışma “başka bir başlık altında” sürmekte. Çalışma grubu “sorunlu alanlarda terörizm ve iç çatışmaların yarattığı olumsuz psikolojik etkiler”le ilgili çalışmalar yürütürken, Arıboğan’ın bu çalışma grubunda öğrendiklerini nerede ve nasıl uygulayacağını, Arıboğan’ın Akil Çalışmalarından takip etmek gerekiyor. “Sorunlu alan”, “terörizm” diye “yeni dönem”e yaklaşılması devletin samimiyetinin görünmesi açısından önemli. “Eski dönem” yaklaşımını Arıboğan’ın babası MİT ajanı Mahir Kaynak’ın yaptıklarıyla bir kenara koyan T.C., “yeni dönem” derin stratejilerini Mahir Kaynak’ın kızı üzerinden sürdüreceğe benziyor.
Arzuhan Doğan Yalçındağ
2007-2010 yılları arasında TÜSİAD başkanlığı yapmış Arzuhan Doğan Yalçındağ, birçok şirketin yöneticiliğini yapmış, birçok bankanın kuruluşunda yer almış, şu an Doğan TV Holding A.Ş. yönetim kurulu başkanlığını yürütmektedir. Arzuhan Doğan Yalçındağ sadece Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin kızı olmasıyla Türkiye kapitalizminin öncülerinden biri değil. Dünya Ekonomik Forumu tarafından Genç Global Lider olarak seçilmesiyle, AB Kadın İnisiyatifi kurucu başkanlarından biri olmasıyla küresel kapitalizmin küreselleşmesinin en önemli mimarlarından. Özellikle Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya bölgeleri dahilinde sömürünün yerelden uygulayıcıları arasında.
Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın “yeni dönem”e destek vermesinde, heyet içerisinde yer alıyor olmasında “barış gönüllüsü” yanından çok, TÜSİAD’ın bölgedeki ekonomik, siyasi ve sosyal çıkarları var.
Levent Korkut
Heyet içerisinde bulunan o kadar fazla vakıf ve STK’cı varken, bu vakıf ve STK’ların küresel ekonomik odaklarla işbirliği kurmasına sağlayan, Türkiye’de sivil toplumu geliştirerek Türkiye’nin sözde daha demokratik bir yer olmasını sağlayacak, AB fonlu Sivil Toplum Geliştirme Merkezi başkanı Levent Korkut’un da heyet içerisinde olduğunu bilmek çok şaşırtıcı olmasa gerek.
STGM, AB Komisyonu tarafından yılda 1 milyon 800 bin Euroluk bir bütçeyle desteklenen, Türkiye’de sivil toplumun gelişmesini hedefleyen, STK’lara doğrudan maddi destek sağlayan bir yapı. Kapitalistlerin, toplumsal muhalefeti STK’larla ikame etme politikasının Türkiye yürütücüsü STGM başkanı, insan hakları hukukunda yetkinliği ile heyet içerisindeki konumunu belirginleştirmeye çalışsa da, küresel fonlu STK destekleyicisi bir kurumun başkanı olması gerçeğini gizleyemiyor.
Murat Belge
Heyet içerisindeki popüler akillerden biri de Murat Belge. Son 1 Mayıs’ta Taksim’de polisin saldırılarına maruz kalan devrimcileri darbecilikle suçlayan, liberal “taraf” yazılarıyla eski solcu kimliğinden utandığını sürekli anımsatan, Helsinki Yurttaşlar Derneği aktivisti Murat Belge, sadece devletin değil, TÜSİAD’ın da en sevdiği “sol”cular arasında. Devletin de, kapitalistlerin de sempatisini son yıllarda iyice pekiştiren Murat Belge heyetin nasıl bir proje olduğunu bilen ve bu bilinçle hareket eden bir “akil insan”.
Doğu Ergil
Heyetin akademisyen kadrolarından Doğu Ergil, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Uzmanlar Kurulu Üyeliği’nin yanında, NED’le (National Endowment for Democracy) yakın ilişkisi olan TOSAV’ın (Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı) başkanlığını yapıyor. TOSAV’ın yabancı uzmanları, vakfın amacını belirginleştirmek açısından önem taşıyor; ABD’nin Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi yöneticilerinden olan J. V. Montville, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 23 yıl diplomatlık yapmış; ABD Dışişleri Bakanlığı’nda “Yakın Doğu Şefliği” ve “Küresel Sorunlar Direktörlüğü” yapmıştı. NED fonuyla ABD’de eğitim görmüş Doğu Ergil’in heyetteki tutumu ve NED’in Uluslararası Stratejisi çok da farklılık arz etmeyeceğe benziyor.
TOBB’da danışmanlık da yapan Ergil, TOBB’un ekonomik stratejileriyle orantılı raporlar hazırlayıp “Kürt kimliğine duyarlılığı” ile gündeme gelmişti. Bir zamanlar sol bir gazetede de yazıları bulunan Ergil, en son Barış Adaları Enstitüsü’nün, New York’ta düzenlediği Fetullah Gülen ve Gülen Hareketi isimli söyleşide konuşmacıydı.
Şükrü Karatepe
Heyet’te TÜSİAD gibi sermaye gruplarından isimler bulunurken, başka sermaye gruplarından isimler görmemek şaşırtıcı olurdu. Şükrü Karatepe’yi Refah Partisi’nden Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir isim olarak tanısak da, Karatepe’nin heyette bulunmasında MÜSİAD’la ilişkileri daha önemli bir paya sahip. MÜSİAD’ın siyasi danışmanlığını uzun süredir yapan Karatepe, MÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği’ne kadar gelebilmişti. “Yeni dönem”in ekonomiye getirisi-götürüsünü TÜSİAD ve MÜSİAD’lılar anlatacak anlaşılan.
Oral Çalışlar
Çalışlar’ı heyete girmesini sağlayan ne Deniz Gezmiş’le beraber gerçekleştirdikleri İstanbul Üniversitesi işgali ne Fikir Kulübü başkanlığı ne de Türkiye İşçi Köylü Partisi başkanlık kurulu üyeliğiydi. Onu heyete sokan, geçmişte savunduğu değerleri elinin tersiyle iten liberal gazete genel yayın yönetmenliği ve yazarlığıydı. Unutmadan hatırlatmak lazım; Çalışlar da heyetin TESEV kadrosundan.
Etyen Mahçupyan
Heyette bu kadar fazla TESEV’li bulunurken, TESEV Demokratikleşme Programı’nın 2012’den beri başkanı konumunda bulunan Etyen Mahçupyan’ın Akil Heyet’te olması çok şaşırtıcı değil. “Demokrat Zihniyet”ini heyette gerçekleştirme fırsatı yakalayabilecek Mahçupyan, post-liberal değerlerini artık sadece Agos’ta, Radikal’de, Zaman’da yazmayacak. “Devletin barışı” adı altında insanlara anlatma fırsatı bulacak.
Mustafa Kumlu
Direnişteki işçilere işlerinin kıymetini bilmelerini öğütleyen Türk-İş Başkanı Kumlu, heyetle beraber “yaşadığınız ülkenin kıymetini bilin” demeye hazırlanıyor. İşçinin, emekçinin hakkının yenmesine ses çıkarmayan Kumlu’nun, “yeni dönemi” insanlara nasıl anlatacağı merak konusu.
Baskın Oran
Baskın Oran, “yeni dönem”e ilişkin neler düşündüğünü zaten en başından dillendirmişti; “Yiğidin hakkını yiğide vermeli. Sayın başbakan gibi cesur bir politikacı olmasaydı, biz hala birbirimizi yemeye devam edecektik. Heyet’in en çok koşuşturan isimlerinden biri olan Oran, bu görevini Avrupa Konseyi Ulusal İrtibat görevlisi olarak da yapıyor. TESEV’in Demokratikleşme Programı destekçilerinden olan Oran, sıkça tartışılan “akiller maaş alıyor mu?” sorusuna olumsuz yanıt verenlerden. Zaten Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, Baskın Oran’ı onaylıyor; “Bunlar gönüllü hizmetlerdir. Ülkelerinin geleceklerini düşünen vatansever kişilerdir. Yaptıkları çalışmalar da kamu güvenliği müsteşarlığı tarafından organize edilmektedir.”
Yıldıray Oğur
Aslında Genç Siviller’den uzun bir süredir ses seda çıkmıyordu. Sansasyonel, “yaratıcı” eylemlerinden uzak kalmıştık! Siyasi iktidarı uzun süre elinde tutan bürokratik elitin artık gücünü yitirdiğini fark edince, yeni oluşan siyasal iktidarı selamlamaktan başka bir şey yapamazlardı zaten. Gerçi Genç Siviller başkanı Oğur, Taraf gazetesinde “özgürlük savunuculuğu”nun dibine vuruyordu ama! Oğur’un “akilliği” ile yeniden hareketlenen Genç Siviller, Suriye ile ilgili çalışmalarına başladılar bile. Tunus’un ABD onaylı, ılımlı İslam hareketi Nahda ile ortaklaşa etkinlikler düzenleyecek olan Genç Siviller, “yeni dönem”de heyet içerisindeki temsiliyetlerini Yıldıray Oğur ve Hilal Kaplan ile gerçekleştirecek.
Akil İnsanlar Heyeti’ndeki diğerleriyle birlikte, tüm “akiller”in yeni dönemde devlet hamlesinde birer oyuncu oldukları kesindir. Heyet içindeki bireylerin kişisel düşüncelerinden çok temsil ettikleri toplumsal yapılar önemlidir. Bu yapıların hepsi, yeni dönemin uzun süreli devlet hedefleri çerçevesinde heyete dâhil edilmiştir. “Çatışmasızlık” vurgusunu Kürt halkının yoğunlaştırdığı siyasi bir ortamda, tam aksini savunmak yaşanan gerçekten bağımsız olacaktır. Ancak, ısrarlı bir şekilde imha ve inkâr politikalarını Kürt halkı üzerinden eksik etmeyen bir devletin ani dönüşümünü beklemek de gerçeklikten bu tarz bir uzaklaşma barındırır. Ayrıca bu ani dönüşümde, devletin sürece dâhil etmeye çalıştığı iktidar odaklarının çıkarları da gözden kaçmamalıdır. Yeni dönemi kapitalist hedefleri doğrultusunda iştahla bekleyenler, devletin imha ve inkâr politikalarının yeni uygulayıcıları olacaktır.
Meydan Gazetesi Sayı 10, Haziran 2013