“GDO’lu olarak üretilen soya, mısır var ama pirinç yok. Kaldı ki burada söz konusu olan çeltik. Henüz kabuğundan ayrılmamış olan çeltik. Bulaşma olabilir. O da yargıda devam ediyor. Yargı süreciyle ilgili bir şey söylemem mümkün değil ama pirincinizi yiyebilirsiniz. Hele hele kilo sorununuz yoksa tereyağıyla pişirip yemenizi tavsiye ederim.”
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı
“Vatandaşlarımızın kafasını karıştırmaya, üreticilerimize zarar vermeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Dünyada ticarete konu GDO’lu pirinç üretimi söz konusu değil.”
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker
22 Nisan’da Mersin Limanı Gümrüğü’nden geçirilen pirinçler üzerinde yaptığı GDO tarama testi sonucunda, “LLRice601 ve Bt63 olmak üzere yasaklı iki ayrı GDO ırkının birlikte var olduğu”nu raporuna yazan genetikçi Doç. Dr. Alper Tunga Akarsubaşı hakkında, İTÜ Rektörlüğü soruşturma açtı. Akarsubaşı, dava bitene kadar da açığa alındı.
Genetiği değiştirilmiş LLRice ve Bt63 ırkı pirinçler nasıl yapılıyor?
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) çeşitli yöntemlerle genetik yapısı yani özellikleri değiştirilen canlıları ifade ediyor. Söz konusu GDOlu pirincin genetik değişimi, raporda belirtildiği üzere Agrobacterium tumefaciens tekniğiyle geliştirilmiştir.
Bu teknikte özellikle patates gibi iki çenekli bitki köklerinde tümör yaptığı bilinen “Agrobacterium tumefaciens” adlı bir toprak bakterisi kullanılır.
Bu bakterinin hücresi içerisinde kendi kendini eşleyebilen bakteri geninden ayrı bir DNA parçası bulunur. Bu DNA parçasına örneğin “bitkileri öldüren ilaca dayanıklılık geni” yerleştirildiğinde tarladaki tüm bitkiler ölürken sadece Genetiği Değiştirilmiş (GD) pirinç yaşayacak. Aynı zamanda bitkiye bir de antibiyotiğe dayanıklılık geni yerleştirilir. Bitkiye aktarılmak istenen özellikler bu parçacığın içinde bulunduğu bakteri ve bitki hücreleri aynı besi ortamında bırakılır. Burada bazı bitki hücrelerinin genetiği bu bakterice değiştirilecektir.
GD hücreleri diğerlerinden ayırmak için ortama antibiyotik ilaç salınır. Antibiyotiğe maruz kalan doğal hücreler tamamen ölürken GD olan hücrelerde “bu antibiyotiğe dayanıklılık” geni mevcut olduğundan canlı kalanlar sadece GD pirinçler olacaktır.
Çeşitli besin ve hormonlar laboratuvar ortamında elde edilen hücrenin etrafına salınarak hücrenin grupçuklar oluşturması sağlanır.
Elde edilen grupçuklara kök yapıcı hormonlar ile yaprak yapıcı hormonlar verilerek GDO filizlendirilmeye çalışılır.
Filizlendirilen bitki bir miktar büyütülüp toprağa atılır ve GDO pirinç yaratılmış olur.
Mevzu bahis pirinçlerde de LLRice ırkı bitkileri öldüren ilaçlara dayanıklıyken Bt63 ırkı da böcekleri ve kurtçukları öldüren zehirli bir protein salgılar.
GDOların zararı önlenemez mi?
Genetiği değiştirilen organizmalarda hangi testler yapılırsa yapılsın bu testlerin ne denli etik olduğu bir yana etkilerinin uzun vadede neler olabileceğini kestirmek imkânsızdır.
GDOların daha önce yeryüzünde hiç var olmamış maddeler üretmesi kaçınılmazdır. Ve bu yeni maddelerin etkilerini ortadan kaldıracak panzehir gibi bir sistemin olup olmayacağı da bilinemez.
GDO savunucuları
GDOlara olumlu yaklaşmamızı isteyenler öncelikle devletler ile birlikte ilaç ve tohum şirketleri, sonra da bu işten kar sağlayacağını düşünen kapitalizmin bencil fırsatçılarıdır.
Yeryüzünde birçok insanın “gıda krizi”nden etkilendiğini öne sürerek bu kıtlığa çözüm olarak “daha vitaminli, daha besleyici, daha fazla miktarda” olduğunu iddia ettikleri GDOları dayatmaktadırlar.
İşlettikleri sömürü düzenindeki sahip oldukları mevki ile yetinmeyen ya da daha fazlasını isteyen efendiler, bu yolla yoksul insanları doyurmaktan ziyade “gıda güvenliği” adını verdikleri düzende kimin neyle ne kadar besleneceğine de karar vermek istiyorlar. Tohum şirketleri yarattıkları yeni yiyeceklerle insanları bazı özel hastalıklara karşı da hedef haline getiriyor. Yani GDO içeriğinde daha önce doğada benzeri görülmemiş pek çok proteini de içerdiğinden bağışıklık sistemini uyararak pek çok hastalığa yol açıyor. Bu yolla zaten iç içe oldukları ilaç şirketlerine de yeni müşteriler kazandırıyorlar.
Meydan Gazetesi’nin 6. Sayısında Mercan Doğan’ın kaleme aldığı "YARATIK ŞİRKET: Monsanto" yazısı GDOcu şirketlerin işleyiş mantığını açıkça gözler önüne seriyor: “…gıdayı kontrol edersen insanları kontrol edersin. Gıda bir silahtır…”
Yaşamı Yok Eden Canavarlar
GDO bitkilerin çoğu, zaten böcekleri kendinden uzak tutacak biçimde programlanmış haldedirler. Kendinden ilaçlı bitkiler, içinde bulunduğu ortamın dayanışma ilişkisi içindeki bir öznesi olmaktan çıkarılıyorlar. Ortamdaki diğer varlıkların kendisi ile etkileşimi kesilerek sadece kendi meyvesini besleyerek yalnızlaşıyorlar. Birçok GD bitkide ortamdaki diğer varlıklar GD bitkiye temas ettiği anda onları zehirleyip öldüren zehirler mevcut. Bt63 ırkı pirinçler bunun yalnızca bir örneği. GD bitkiler doğal döngüyü bozduğundan etkileşim içinde bulunduğu diğer varlıkların yaşamını yok ederler. GD bitkinin ateşlediği fitil bir sarmal gibi tüm varlıkları etkiliyor. Bazı türler yok oluşa sürüklenirken bazıları da GDO ile beslenerek GDOların meydana getirdiği maddeleri bünyesinde taşımaya, başkaca varlıklara aktarmaya devam ediyor.
Genetiği değiştirilen yalnızca bitkiler değil elbette. “AquAdvantage Somon” ise GD hayvanlar için bir örnek. Doğal bir “Atlantik Somon”, market boyutu diye tabir edilen ebatlara erişebilmesi için 30 aylık büyüme süresine ihtiyaç duyar. “AquAdvantage Somon”un ise 16 haftada bu büyüklüğe erişmesi AquaBounty adlı şirketin öne sürdüğü en belirgin “avantaj”. Somonun daha hızlı büyüyebilmesini sağlayan şey ise Pasifik Chinook somonu balığı ile Okyanus Mezgiti (Zoarces americanus) türlerinin genlerinden parçalar taşıması. Kurumsal güvenilirliği adının karıştığı skandallarla tescilli olan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA 2010 yılının Ekim ayında bu GD somonu yemenin güvenli olduğunu duyurmuştu. Bu GD balığın insanlarca yenmesinin ne denli güvenli olduğu bilinmez, ancak çiftliklerden kaçıp okyanus ekosistemine karışması durumunda doğal somonlara karşı sağlayacağı üstünlükle bir türün daha yok edilmesine kesin gözüyle bakılabilir. Kaldı ki GDOların yarattığı sorunları yalnızca insanlar üzerindeki etkileri üzerinden ele almak da bir başka yanlış algının yaklaşımı olacaktır.
Kaynak Değil Varlık!
İnsanın kendi dışındaki varlıklara böyle bencilce müdahale etmesinin ardında yatan belki de en büyük neden, onları “kaynak” olarak görmesidir. Kaynak, insan merkezci algıdaki insanın, kendisi dışındakilerin insana hizmet etmek için var olduğunu düşünmesinden ileri gelen bir yaklaşımdır. Aslında varlıkların kullanım ve yönetim hakkının insanda olduğu algısı; işçilerin kullanım ve yönetim hakkının patronda olduğu algısından hiç de farklı değildir. İnsanlar arasındaki adaletsizliklere sessiz kalanların yaşama dair adaletsizliklerdeki yaklaşımları sorunlu olduğu gibi bu sorunlu yaklaşım tam tersi algıdakiler için de geçerlidir. Ezen ve ezilen arasındaki kavgada rol alan özneler değişse de kavganın özü burada da aynıdır. Yaşamın her alanında adaletsizliklere karşı durmak doğru bir yaklaşımı ve etkin bir mücadeleyi getirecektir.
“LLRice glufosinal – amonyum tabanlı herbisitlere toleranslı, ABD kökenli, Agrobacterium tumefaciens tekniğiyle üretilmiş, genetiği değiştirilmiş (GD) bir pirinçtir. ABD tarafından LLRice601 ve LLRice604 ırkları onaylanmamış, LLRice62 ve LLRice06 ırkları ise onaylanmıştır.
2006’da Bayer ABD Tarım Bakanlığı’na LLRice601’in bir cins uzun pirince bulaştığını bildirmiştir. ABD Tarım Bakanlığı’nın yaptığı araştırmada ABD pirincinin yüzde 30’dan fazlasının LLRice601, LLRice604 ve LLRice62 GD pirinciyle kontamine edildiğini tespit etmiştir. Bu nedenle Bayer çiftçilere 750 milyon dolar tazminat ödemiştir. 2006 ile 2007 yılları arasında 30’dan fazla ülkede ABD’den ithal edilen pirinçlerde, Bayer’e ait ve onaylanmamış 3 adet GD pirinç türünün izleri tespit edilmiştir.
Bt63 böcek haşaratlarına karşı dayanıklı, Çin’de devlet desteğiyle geliştirilmiş GD bir pirinç ırkıdır. Bt63 pirinç güve türlerine toksik bir protein üretmektedir. Farelerle yapılan deneyler bu proteinin alerji benzeri sorunlar oluşturduğunu göstermiştir.”
Alp Temiz
Meydan Gazetesi Sayı 10, Haziran 2013