Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda kapitalist sömürüye, devlet terörüne ve polis şiddetine karşı başlayan isyan süresince milyonlarca ezilen sokaklara dökülmüş; iktidarın yıllardır arttırarak sürdürdüğü baskı politikalarına karşı hep birlikte haykırmıştı ekmek, adalet ve özgürlük için.
Devlet, İstanbul’da başlayan ve ardından coğrafyanın dört bir yanına yayılan direniş sonrasında paniklemiş, kolluk kuvvetleriyle uyguladığı şiddetle bu direnişi sönümlendirebileceği yanılgısına kapılmıştı. Ancak bu süreçte polis kurşunuyla, biber gazıyla katledilenlerimizin, yaralanan binlercemizin öfkesi, sokaklardaki öfkeyi daha da perçinlemişti. Direnişi bastırmayı defalarca deneyen ancak özgürlük için haykıranları sokaklardan uzaklaştırmayı başaramayan devlet, Haziran ayından bu yana ise estirdiği tutuklama terörü ile artmakta olan politizasyonu bastırma çabasını sürdürüyor.
Boyunduruğu altında sindiremediklerini, kendisine itaat etmeyenleri, adalet ve özgürlük için mücadele edenleri tarih boyunca tutsak ederek terbiye etmeye çalışan devlet, şimdi de Gezi direnişçilerini tutuklayarak yıldırmaya çalışıyor. Sabahın kör karanlığında kapılarına dayanan polisler tarafından gözaltına alınanlar, “adını bilmedikleri bir örgütten yargılananlar” ise kapatıldıkları duvarlar ardından haykırmaya devam ediyorlar: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”
“Gezi Operasyonarı” ile bir korku politikası yürüten iktidara kaşı, tutsaklar demir parmaklıkların ardından mücadeleye devam ederken; cezaevlerinden gelen dayak, taciz, işkence haberleri ise ardı ardına sıralanıyor.
İzmir Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde, kendilerine getirilen temiz çamaşırları koğuşlara alınmayan Gezi direnişçileri, koğuşlarına bir de kamera sistemi takılacağını öğrendikten sonra gerçekleştirdikleri eylem sebebiyle 20 gün boyunca “tek kişilik hücrede kalma cezası”na çarptırıldı. Cezaevlerinden hasta tutsakların ölüm haberleri gelmeye devam ederken “%52 engelli” raporu olan Burcu Koçlu, Şakran Cezaevi’ne kapatıldı; doktora giderken takılmak istenen kelepçeyi reddettiği için, doktora çıkarılmadı. Ailesi dışına kimseyle görüşmesine izin verilmeyen, (daha önce geçirdiği ameliyatlar sonrasında) göğsüne alacağı bir darbe sonucu ölüm risk olan Koçlu, keyfi uygulamalarla tecrit ediliyor.
Gözaltına alınan Gezi direnişçilerinin maruz kaldığı taciz vakaları halen hafızalarımızdayken, şimdi de cezaevlerine kapatılmış Gezi direnişçisi kadınlara yönelik taciz haberleri geliyor. Şakran Cezaevi’nde 14 gardiyanın tacizine uğrayan, kendisine dayatılan çıplak aramayı reddeden ve buna direnen Elif Kaya, bir aylık görüş cezasına çarptırılarak yıldırılmak isteniyor.
Amcası ’80 Darbesi sonrasında işkencede katledilmiş Hasan Tunç “Akıllı olmazsan amcanın başına gelenler gelir” denilerek tehdit edilirken; tutsakların arkadaşlarının yolladığı melisa yaprakları “riskli” bulunduğu için tutsaklara iletilmiyor.
Farklı birçok cezaevinde sabaha kadar İstiklal Marşı okutulan, türlü dayağa maruz kalan, gardiyanlar ve cezaevi yönetimlerince tahrik edilerek cezalandırılmaya çalışılan Gezi direnişçileri, her şeye rağmen direnmeye devam ediyorlar. Hem fiziksel hem de psiklojik baskılarla yıldırılmaya çalışılan tutsaklar bir yandan zindanlarda dayatılan tecrit politikalarına direnirken, bir yandan da sürmekte olan direnişi cezaevi içerisine büyütüyorlar.
“Gezi Operasyonları” dahilinde çocukları tutsak edilen aileler her hafta Galatasaray Meydanı’nda buluşup, “Gezi Parkı Tutsaklarına Özgürlük” diye haykırırken, Kırklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutsak olan Sercan Üstündaş’ın yolladığı bir mektupta yazdıkları ise iktidarın baskısına karşı örgütlenen bu mücadelenin, ne sokakta ne de zindanda, bastırılabileceğinin özeti niteliğinde:
“Tak bakalım, tak bakalım/Kelepçeyi tak bakalım/Hakime çıkar, zindana kapat/Hangimiz özgür bakalım”
Meydan Gazetesi Sayı 12, Ağustos 2013