Haziran'dan Eylül'e MÜCADELEYE DEVAM

Sayı 13, Ekim 2013

Direnişçilerin 1 Haziran günü başlayan çatışmalarla ve sonrasında Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı on günü aşkın bir süre devletsizleştirmesiyle her yere yayılan isyan süreci, geçtiğimiz yaz ayları boyunca gündemdeki politik ağırlığını hissettirdi. Temmuz ayı ortalarına doğru düşüş izleyen süreç, birtakım devlet yetkililerinin “istihbari” bilgilerine göre ise Eylül ayı başlarında tekrar yükselecekti.

Eylül ayı başlarında Antakya-Armutlu, Ankara-ODTÜ ve Tuzluçayır’da başlayarak, coğrafyanın çeşitli yerlerine yayılan sokak eylemlerine baktığımızda, devlet yetkililerinin bu “istihbari” kehanetinin, kısmi anlamda da olsa bir gerçekliği olduğu söylenebilir. Bu yazıda, Eylül ayı başlarından bu yana süren eylemliklerden bahsedecek, söz konusu eylem süreçlerinin devam ettiği direniş odaklarının mücadele geleneklerine değineceğiz.

Haziran ayında başlayan isyanı eylül ayı başlarından itibaren tekrar yükseltme eğilimi gösteren direnişleri, Ankara-ODTÜ, Tuzluçayır ve Antakya-Armutlu olmak üzere üç odak noktası oluşturdu.

“ODTÜ Ormanı’ndan Geçecek Yol”

Ankara’da 1980’li yıllarda Ankara Çevre Yolu ile ODTÜ Kampüsü’ne kadar olan bölgeye Anadolu Bulvarı yapılmıştı. 1990’lı yılların başlarından itibaren ise bulvarın ODTÜ Kampüsü’nün yanından geçen Eskişehir Yolu’na bağlanması ve bu bağlantı noktasının da kampüs içerisinden geçerek Konya Yolu’na uzatılması projesi gündeme geldi. Fakat bu projenin yasal mevzuatının tamamlanabilmesi 2007 yılını buldu. 2007 yılından bugüne ise proje, ODTÜ Koruma Amaçlı İmar Planı onaylanmadığı için başlatılamamıştı. Projeye henüz onay çıkmamasına ve yolun geçeceği ODTÜ Kampüsü yakınındaki 100.Yıl ve Çiğdem mahallelerinin sakinlerinin Ankara Bölge İdaresi’ne yaptıkları aleyhte başvurulara karşın, Ankara Büyükşehir Belediyesi, çevik kuvvet ekipleri desteğinde, 6 Eylül günü yol yapım çalışmalarına ve dolayısıyla ODTÜ Ormanı’ndaki ağaçların kesim işlemine girişti.

Projenin birinci derecede olumsuz etkileyeceği bölgeler olan 100. Yıl ve Çiğdem mahallelerinin sakinleri ile ODTÜ’lüler bu durum karşısında derhal bir eylemlilik süreci başlattılar. Uzun zamandır, söz konusu olan bu yol projesini ODTÜ’lülerin üzerinde adeta Demokles’in Kılıcı gibi sallandıran ve bu proje üzerinden Ankaralıları, muhalif kimliğiyle bilinen ODTÜ’lülere karşı kışkırtmaya çalışan Melih Gökçek, yol yapım çalışmalarına karşı çıkarak protesto eylemi düzenleyenleri son dönemlerin bilindik devlet söylemiyle “marjinal terörist gruplar” olarak ilan etti.

Yol çalışmasının gündeme gelmesiyle 100. Yıl ve Çiğdem mahallelerinde arsa rantları da artma belirtileri göstermekte gecikmedi. Bu belirtiler ilk olarak, Kentsel Dönüşüm kapsamına alınması beklenen bu mahallelerde, konut kiralarındaki artış olarak kendini gösterdi. ODTÜ Kampüsü’ne yakınlığı, yaya ya da bisikletle ulaşılabilirliği nedeniyle genellikle ODTÜ’lülerin tercih ettiği bu mahalleler, bu proje sonucunda gerçekleşecek astronomik kira artışlarıyla artık öğrencilerin ve düşük gelirli insanların yaşayamayacağı yerler olacak.

ODTÜ’de Mücadele Geleneği Sürüyor

Birleşmiş Milletler’in 1956 yılında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu “gelişmekte olan 10 ülke”ye yaptığı yardımlarla kurulan ODTÜ, zamanla devrimci mücadelenin önemli merkezlerinden biri oldu. 1969 yılında, ODTÜ’yü ziyarete gelen “Vietnam Kasabı” lakaplı ABD Büyükelçisi Kommer’in otomobilinin yakılmasıyla yükselmeye başlayan eylemler, 70’li yıllar boyunca yapılan işgal ve boykotlarla artarak sürdü. 1977’de faşist kimliğiyle tanınan Hasan Tan’ın rektörlüğe atanması sonrası, ODTÜ Öğrenci Temsilcileri Konseyi’nin çağrısıyla, 9 ay sürecek olan bir ders boykotu süreci başladı. Bu süreç boyunca direnişçi öğrencilere, rektörün işten çıkardığı sendikalı işçilerin yerine işe aldığı faşistler tarafından düzenlenen saldırılarda 4 devrimci yaşamını yitirdi.

ODTÜ’de 12 Eylül sonrası da politik hareketlilik devam etti. 1990 yılı baharında, ulaşım için alınan katkı payına karşı eylemler başladı. Önce yaklaşık 200 öğrencinin katıldığı eylemler, kısa zamanda yaklaşık 4000 kişilik yürüyüşlere dönüştü. Aynı zamanlarda sürmekte olan Aselsan Direnişi’ndeki işçilerle de irtibata geçildi ve bir servis otobüsüne el konularak Aselsan önünde sürmekte olan direnişe dayanışma ziyaretinde bulunuldu. Eylemler, bir süre sonra ulaşım zamlarının geri alınmasıyla sonlandı.

1995 yılının Nisan ayında ise, Sovyetler Birliği eski devlet başkanı Mihail Gorbaçov’un ODTÜ’yü ziyareti sırasında ODTÜ’lü devrimcilerle jandarma arasında çatışmalar yaşandı. ODTÜ yurtlarının işgal edilmesiyle süren eylemler o dönem medyasında geniş yankı uyandırdı.

Yine aynı yılın Mart ayında İstanbul Gazi Mahallesi eylemlerinin sürdüğü günlerde, ODTÜ Kampüsü içinde JİTEM kimlikli bir sivil şahıs yakalanarak devrimciler tarafından deşifre edildi. Benzer bir olay 2009 yılında da tekrarlandı ve üzerinde JİTEM’e ait bir kimlik bulunan bir kişi deşifre edildi.

ODTÜ’de 2008-2010 dönemi de yemek ve ulaşım zamlarını protesto eylemleri, kantin boykotlarıyla geçti. Bu eylemlerden, ulaşım zamlarını protesto için düzenlenen kart basmama eyleminde 127 kişi gözaltına alındı.

Devlet erkanın ODTÜ ziyaretleri de genellikle ODTÜ’lü devrimciler tarafından protesto eylemleriyle karşılandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen Aralık ayında ODTÜ’ye yaptığı ziyareti protesto eylemlerine, polis çok sert bir şekilde saldırarak birçok kişiyi gözaltına aldı.

On yıllardır böylesi bir mücadele geleneğine sahip olan ODTÜ’de şimdilerde de kampüs içinden geçmesi tasarlanan yol projesine karşı Eylül ayı başından bu yana, zaman zaman sert polis saldırılarıyla karşı karşıya kalan eylemlilikler yapılıyor.

Tuzluçayır’da Cami-Cemevi Asimilasyonu

ODTÜ’den geçecek yol çalışmaları karşısında direnişin başladığı günlerde, Tuzluçayır’da da Cami-Cemevi adı altındaki asimilasyon projesini protesto eden eylemler başladı. Fethullah Gülen Cemaati ile devletin Alevi toplumu içindeki Truva Atı olarak nitelendirilebilecek Cem Vakfı’nın başkanı İzzettin Doğan’ın öncülüğünde hayata geçirilmek istenen proje, mahalledeki Alevilerin ve devrimcilerin itirazıyla karşılaştı. 8 Eylül’deki temel atma töreni öncesi mahallede düzenlenen forumlarda, Cami-Cemevi projesinin aslında, Alevi toplumunu Sünni-İslam düşüncesi ve yaşam biçimi içerisinde asimile etme amacı taşıdığı yönünde konuşmalar yapıldı. Bazı bakanların da içinde bulunduğu devlet erkanının katıldığı temel atma töreni sırasında polis, eylem yapmakta olan mahalle halkına saldırdı. Bu saldırı sonrası mahallede başlayan direniş, yaklaşık bir aydır akşam saatlerinde kurulan barikatlarda atılan sloganlarla devam ediyor. Cami-Cemevi inşaatının sürdüğü bölgede ise çevik kuvvet 24 saat nöbet tutarak, inşaat çalışmalarını engellemek isteyen mahallelilere sert bir şekilde saldırıyor.

Taksim Direnişiyle Kazanılan Bir Direniş Merkezi: Antakya-Armutlu

Geçtiğimiz Haziran ayının ardından, Taksim Direnişi boyunca ön plana çıkan İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerin haricinde, direnişin ve eylemlerin kararlılıkla sürdürüldüğü bir başka merkez de öne çıktı. Burası Antakya ve özellikle Armutlu Mahallesi’ydi. Mahalle insanının çekyat, çamaşır makinesi ve yaşamsal eşyaları dahil, neredeyse yüreğini koyduğu barikatlarda, insanlar uzun süren ve hatta halen de yer yer sürmekte olan bir direnişe imza atıyorlar.

Haziran ayında başlayan direniş süreci, İstanbul gibi metropollerde düşüşe geçtiği zamanlarda bile Antakya-Armutlu’da inatla sürdürüldü. Ankara Tuzluçayır’da Cami-Cemevi protestolarına dayanışma eylemleri sırasında başına gaz fişeği isabet eden Ahmet Atakan’ın yaşamını yitirmesiyle sokak eylemleri tekrar hareketlendi.

Ahmet Atakan ile birlikte, Taksim Direnişi sırasında yaşamını yitiren Antakyalı direnişçilerin sayısı üçe yükseldi. Daha birinci ve ikinci ölümlerin acısı tazeyken üçüncü ölüm haberinin gelmesi, Antakya’daki direnişin uzun süre daha sürdürüleceğinin bir göstergesiydi.

Sadece Haziran’dan Eylül’e Değil, Her Gün Direniş

Devlet yetkililerinin kehanetleri Eylül ayını işaret ediyordu direniş için. Kapitalizmin, iktidarları yoluyla her gün ve her an yaşamlarımızı çaldığını düşündüğümüzde, direnişi her anımıza yaymamız gerçekliği ile karşılaşıyoruz. Bu gerçekliğiyse bazen stadyumlardaki 34. dakika sloganlarıyla, bazen işten çıkarılan taşeron işçilerin direnişiyle, bazen de toprağı, suyu, yaşamı için direnen Karadeniz köylüsüyle yaşıyoruz.

Haziran ayında hissetmeye başladığımız isyanın öfkesi, o günden bugüne sürüyor ve yaşamın her alanında adaletsizliklere karşı direnişi büyütüyor.

Emrah Tekin

Meydan Gazetesi Sayı 13, Ekim 2013

Paylaşın