İlmek İlmek Özgürlüğü Dokumak: KAZOVA

Sayı 13, Ekim 2013

İstanbul'dan Selanik'e İŞGAL, ÖZYÖNETİM, ÜRETİM

“... Onlar yoktan var edenlerdir, onlar Kazova işçileri, onlar gerçek tanrılardır. Bize ilmek ilmek direnişi öğrettiler.” -Beşiktaş Belediyesi Taşeron İşçisi- Rıdvan Çalışkan

Onlar Kazova işçileri, 31 Ocak’tan bu yana direnen ve direnerek üretenler. 31 Ocak’ta bir haftalık izne gönderildiklerinden bu yana tamamen değişen hayatlarıyla birlikte dünyayı değiştirmeye çalışanlar.

Onlara, izinden geri döndüklerinde ödenmemiş maaş ve mesai ücretlerini alacakları söylenmişti. İzin dönüşünde fabrikaya gittiklerinde ise, kendilerini bekleyen şirket avukatı ile karşılaştılar. Patronlar Ümit Somuncu ve Umut Somuncu çoktan gitmiş, 100.000 kazağı, 40 ton ipliği, yükte hafif pahada ağır makinelerin tümünü giderken yanlarına almış, alamadıkları makinelerin ise motorlarını, kartlarını sökmüş, devrelerini ters bağlamış kullanılamaz hale getirmişlerdi. Bir haftalık izin süresinde, işçilerin üç gün art arda işe gelmediğine ilişkin tutanak tutulmuş tazminatsız bir şekilde işlerine son verilmişti. Kazova işçileri o gün ne yapacaklarını bilemediler. Evlerine döndüler. Fakat bu bir son değil, hepsinin hayatında yepyeni bir başlangıç oldu.

“Artık 31 Ocak’taki gibi değiliz. 31 Ocak’ta çaresiz, bilinçsiz, bilgisizdik. Bu nedenle kimseye güvenmiyor ve korkuyorduk. Bu nedenle de eziliyorduk. Ama artık öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz. Öğretmenimiz direniştir. Direniş bize öğretti ve öğretmeye devam ediyor.” diyor Kazova işçilerinden Bülent Ünal ve ekliyor “Önceleri ürkek ve çekingendik. Slogan atamıyor, pankart tutamıyorduk. Öğrendik. Haftada bir gün Şişli Meydanı’nda toplanıp fabrikaya yürüyorduk. Ama bu, sesimizi kimseye duyurmayan bir eylemdi. Biz Çarşamba yürüyüşleri yaparken, fabrikadan yine mal kaçırıldığını öğrendik. Bu sefer kaçıranlar, fabrikanın müdürleriydi. 28 Nisan’da fabrika önüne çadırımızı kurduk. Artık direnişimiz çadır direnişine döndü.”

28 Nisan’da direniş çadırlarını kurmalarının ardından, fabrikadan kaçırılma ihtimali olan makinelerin ve kalan iplik ve kazakların çalınmasını engellediler. Bu arada patronlar, hırsızlık yaptıkları iddiasıyla Kazova işçileri hakkında, savcılığa suç duyurusunda bulundular. Bunun üzerine çevre fabrikaların da güvenlik kayıtları incelendi, hırsızlığı yapanların patronun kendi adamları olduğu ortaya çıktı. Ne var ki bu adamlar hakkında hiç bir işlem yapılmazken, işçilere soruşturmalar açıldı.

Fakat onlar vazgeçmediler, daha çok eylem yaptılar, işten atılan başka işçilerle dayanışma eylemlerine katıldılar, coplandılar, gaza boğuldular, vazgeçmediler, direnmeye devam ettiler.

Ve Haziran sonunda alacaklarına karşılık fabrikadaki hurda makinelere el koymaya karar verdiler, hazırlandılar. 30 Haziran günü fabrikayı işgal ettiler, makinelere ve içerideki mallara el koydular. Patronların onlardan çaldıklarını, zaten onların olanı, geri aldılar.

Bu makineleri satarak alacaklarının en azından bir kısmını tahsil etmek istediklerinde ise polis önlerini kesti, işçilere saldırdı ve dördünü gözaltına aldı. Bunun üzerine 8 işçi kendilerini fabrikaya kilitledi ve açlık grevine başladı. İşçilerden Bülent Ünal süreci anlatırken bu durumu şöyle açıklıyor “Patronun bizim emeğimizi çalması, makineleri bizden kaçırması suç değildi, ama bizim alacağımızın en azından bir kısmını almaya çalışmamız suçtu. … Polis patronlarımız Ümit Somuncu ve Umut Somuncu’nun şikâyetleri üzerine fabrikaya gelmiş. Yine hakkımızda soruşturma açıldı. Yine biz sanıktık. Patronlara bir şey diyen yoktu.”

Onlar bir taraftan açlık grevine devam ederken, diğer taraftan direnişi büyütmeye devam ettiler. Diğer direnişlerle dayanıştılar, dayanışmayı direnişle öğrendiler.

Kazova işçilerinden Yaşar Gülay, bu süreçte karşılaştıkları zorlukları anlatırken ekliyor: “Şunu da biliyoruz; birçok sorunla daha karşılaşacağız. Ekonomik, polisiye, birçok sorun yaşayacağız. Ama tümünü çözebileceğimizi düşünüyoruz. Çünkü yalnız değiliz. Çünkü biz direnişimizin talebini değiştirdik. Talebimiz sadece alacaklarımız değil. Bu, onur direnişidir. Bu egemenlerle halk arasında süren savaşın küçük bir örneğidir. Ve bu savaşta biz halkımızla birlikteyiz. Yalnız değiliz ve olmayacağız da.”

Kazova işçileri 31 Ağustos’ta ilk defa yıllardır ürettim yaptıkları makineleri kendileri için çalıştırdılar ve o günden bu yana kendileri için üretiyorlar. Bir taraftan fabrika önündeki direnişlerine devam ederken diğer taraftan direnişlerinin ateşiyle dokuyorlar kazaklarını.

Fabrikayı işgal ettiklerinde el koydukları yarım kalmış kazakları tamamlayarak başladılar işe ve bu kazakları forumlarda satarak elde ettikleri gelirle, patronların tahrip ettiği makineleri onardılar. Üç dokuma makinesini çalışır hale getirdiler ve üretime devam ediyorlar. Bülent Ünal’ın cümleleriyle; “Artık bu makinelerde kendimiz üretiyoruz. Başımızda patron olmadan üretiyoruz. Üretmeye de devam edeceğiz. Artık başımızda bizim emeğimizi çalacak patron istemiyoruz. Artık kendi emeğimizin sahibi olacağız.” diyorlar.

Onlar, asalak ve hırsız patronlara haklarını yedirmemeye kararlılar. Onlar artık maaş ve tazminat alacakları için değil, gelecekleri için mücadele ediyorlar. Onlar patronların onlardan çaldığı makineleri istiyorlar, patronlara açtıkları davanın hukuki süreci devam ediyor. Davayı kazandıkları takdirde makineleri alıp, kendi atölyelerinde üretime özgür bir şekilde devam etmeyi planlıyorlar.

Artık onlar kooperatifleşmeye doğru giderken adım adım direnerek üretmenin ve üreterek direnmenin gücüyle, yalnız olmadıklarını bilerek, örgütlülüğün gücüyle çalıştırıyorlar makineleri. Ekmek, adalet ve özgürlük için çalıştırıyorlar makineleri. Ve patronsuz bir dünyayı dokuyorlar ilmek ilmek kazaklarıyla.

Özlem Arkun

Meydan Gazetesi Sayı 13, Ekim 2013

Paylaşın