İlköğretim öğrencilerine sabah törenlerinde ettirilen “Andımız” adlı yeminin kaldırılması son günlerin önemli bir tartışma konusu. Andın kaldırılmasından yana olanlarla, devamından yana olanlar birbirinden farklı görüşler ortaya koyuyorlar. Peki, “Andımız” nedir. Ne zamandan beri okutulmaktadır? Okutulmasındaki amaç nedir? Gelin bu soruların cevaplarını birlikte bulmaya çalışalım.
1933 Yılında Ortaya Çıktı
Afet İnan’ın anlattığına göre, 1933 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip 23 Nisan sabahı çocukları ile bayramlaşırken onlara birkaç cümle söylemiş ve bu şekilde And meydana gelmişti. Reşit Galip heyecanla Çankaya köşküne çıkmış, Atatürk ile bayramlaştıktan sonra bir kağıda yazdığı bu And’ı Afet İnan’a vermiş. Atatürk’ün de onayı alındıktan sonra bu And 1933 yılının 10 Mayısından itibaren sabah törenlerinde ilköğretim öğrencilerine okutulmaya başlandı.
Totaliter Rejimlerin Ürünü
Türk eğitim sisteminin içine dâhil olan bu yemin (And) aslında o tarihlerde Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan ideolojik devletlerin yaptığı bir uygulamaydı. Devlete, rejime, lidere bağlılık yemini o tarihlerde özellikle tek partili ideolojik devletlerde yaygınlaşmaya başlıyordu. 1930’lu yıllar ideolojik devletlerin altın çağını yaşadığı tarihlerdi. Almanya’da İtalya’da İspanya’da devletlere ideolojiler hâkimdi. Bu rejimlerin hepsinde devlete, rejime, lidere bağlılık en önemli konuların başında gelmekteydi. Devlete, rejime, lidere bağlılığı artırmada en önemli araç ise eğitimdi. Bu sebeple ilköğretim okullarından üniversitelere kadar tüm eğitim sistemi devletin ideolojisine göre biçimlendirildi. Eğitimin temel amacı rejime sadık insanlar yetiştirmek olmaya başladı. Okullardaki eğitimin dışında yaygın eğitime önem verildi. İlköğretim çağından liselere kadar öğrenci örgütlenmeleri, kampları kuruldu.
Faşizmin Alamet-i Farikası
Eğitim faaliyetlerinde belki de en başarılı olanlar Hitler ve Mussolini oldu. İlköğretim öğrencilerine aşılanması gereken en önemli duygu Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir şey olduğuydu. Bu öğretmenlerin de zorunlu bir göreviydi. Okulda her gün yaklaşık on dakika süreyle Hitlerin resmi önünde selamlamada bulunulurdu. Hitler okul dışında yaygın eğitime de önem vermekteydi. Okul dışındaki vakitler için kurulmuş olan öğrenci kampları yaygınlaştırılıyordu. Hitler 6-18 yaş arası çocukları kurduğu gençlik gruplarında yetiştirerek onlara Nasyonal Sosyalizmi, Führeri ve Yahudi düşmanlığını aşılıyordu. İlk zamanlar gönüllü bir organizasyon olan bu gençlik grupları 1936 yılından itibaren çocuklar için zorunlu tutulmaya başlandı. İdeolojik eğitimin ve beden eğitiminin verildiği gençlik kamplarında çocuklara şöyle yemin ettiriliyordu : “Führer’e adanmış kanımın her damlasıyla; ben tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitlere ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için, sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrıdan yardım diliyorum.”
Almanya’daki bu pratiklerin benzeri İtalya’da da yaşanıyordu. İtalya’da Duçe lakaplı Mussolini de çocukların gençlerin rejime bağlı bir şekilde eğitilmesine önem vermişti. İlköğretimden itibaren Faşist ideoloji çerçevesinde yetiştirilen çocuklara ve gençlere şöyle bir yemin ettiriliyordu : “Tanrının adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim.”
Almanya ve İtalya’daki pratiklerden de görüldüğü gibi ideolojik devletler lidere, rejime bağlı insanlar yetiştirmek için eğitimi bir araç olarak kullandılar. Bu konuda başarılı da oldular. Ancak bu rejimler yalnızca kendi ülkelerine değil etraflarına da zarar vermeye başladılar. II. Dünya savaşı bu rejimlerin ortaya çıkardığı bir savaştı ve bu savaş insanoğlunun o zamana dek gördüğü en kanlı savaş olarak tarihe geçti. Savaş sonu ise kaybeden faşist diktatörlükler oldu ve bu rejimler yıkılarak insanların hatırlamak istemediği bir hatıra olarak tarihteki yerini aldı.
1930’lu yıllar Türkiye’de de ideolojik bir yapılanmanın gerçekleştirilmeye çalışıldığı bir dönemdi. Osmanlı devleti yıkılmış yerine Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştu. Birçok devrim yapılmıştı. Avrupa’da demokrasilerin gözden düştüğü bu dönemde Türkiye’de tek partili bir yönetim tarzı uygulanmaya başlanmıştı. Bu dönemde Türkiye’de, gerçekleştirilmiş olan devrimleri bir bütünlük içinde ideolojiye çevirmek isteyen birçok aydın ve yazar çıktı. Bir “Kemalizm” ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Falih Rıfkı Atay, Faşizmin beden terbiyesini, gençlik örgütlenmelerini Türkiye’ye örnek gösterirken, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, İstanbul Üniversitesinde verdiği İnkılâp Tarihi derslerinde Faşizmi, ırkçılık anlayışını dışarıda bırakarak, Kemalizm’in bir kopyası olduğunu ifade ediyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Atatürk ve İnönü’nden sonra üçüncü adam konumundaki Recep Peker 1937 yılında TBMM’nin üstünde faşist ülkelerdeki gibi bir konseyin kurulmasını Atatürk’e teklif ediyordu. Bu tekliflerin bir kısmı Atatürk’ün onayıyla kabul edilirken bazı teklifler ise Atatürk’ün sert tepkisi sonucu askıya alınıyordu, -örneğin faşist konsey gibi-. Aslında ne Atatürk bir Führer, bir Duçe’ydi, ne de Türkiye’nin rejimi İtalya ve Almanya’daki kadar kanlı bir diktatörlüktü. Fakat sonuç olarak 1930’lu yıllar Avrupa’daki Faşizm rüzgârının Türkiye’yi etkilediği yıllar oldu. Rejimi oturtma, reformları güçlendirme amacı, disiplinli yurttaş oluşturma idealiyle And Türk eğitim sistemine dâhil edildi.
II. Dünya savaşı sonrasında tek partili faşist rejimler yerlerini demokratik rejimlere bırakırken Türkiye’de de rejim bir nebze olsun normalleşmeye başlamıştı. Türkiye çok partili siyasi yapıya geçmişti ancak tam anlamıyla demokratik olmadığı / olamadığı için And ve benzeri faşizan uygulamalar Türkiye’de varlığını günümüze kadar sürdürdü. Ne var ki andımızın kaldırılmış olması demokrasi adına bir kazanım olsa da AKP’nin baskıcı ve anti demokratik politikalarının da gösterdiği gibi 12 Eylül rejimi hala sürüyor. AKP eli ile sürdürülmekte olan faşizan 12 Eylül rejiminin tüm kurumları ve uygulamaları tamamen ortadan kaldırılmadıkça da “Andımız” gibi saçmalıkların kaldırılması sadece kozmetik bir uygulama olacaktır.
M. Utku Şentürk
Meydan Gazetesi Sayı 14, Kasım 2013