Artık duymaktan ve okumaktan gına gelecek günler çok uzak değil. Evet, seçimlerden bahsediyorum. Ama mevzuyu daha derinlemesine ele almak için önümüzde birkaç ay var. Buna rağmen siyasi partilerin seçim çalışmaları, kendini hissettirmeye başladı bile. Aday adaylarının duvarlardaki pankartları, reklam panolarındaki sloganları, büyükşehir belediyesi başkanlığı için adaylıklarını açıklayanlar, açıklaması beklenenler... Seçim, inceden inceden gündeme sızıyor.
Partilerin iktidar mücadelesi detaylı bir hal alıp zihinlerimizi kirletmeden, seçimlere ilişkin birkaç şey söylemek gerek. Bu gerekliliğin sebebi, Mart ayındaki seçimlerde yaşanacak bir ilkle ilgili. Siyasi partiler bu kez alışılmış seçim propagandalarının dışına çıktı, şimdiden sosyal medyayı propaganda aracı ve yöntemi olarak kullanmaya hazırlanıyorlar.
“Sosyal medya denilen şey toplumların baş belasıdır.”
Tayyip Erdoğan’ın Taksim Gezi İsyanı sırasında sosyal medyaya ilişkin çıkışmalarını hatırlamayanımız yoktur. Eylemcilerin sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanımının hükümeti rahatsız etmesinin ardından Erdoğan, “Twitter denilen bir bela var. Yalanın daniskası burada. Sosyal medya denilen şey aslında şu anda toplumların baş belasıdır.” açıklamasında bulunmuştu. Peki, ne oldu da mevcut iktidardaki parti ve diğer siyasi partiler de sosyal medyayı, bu “baş belası” şeyi kullanmaya karar verdiler?
Aslında cevabı çok da zor değil. Bu süre içerisinde, sosyal medyanın güncel siyasetteki gücü fark edildi. Sosyal medyanın toplumun politizasyonundaki hızlı etkisi ve özellikle Mısır benzeri coğrafyalardaki toplumsal hareketlerde de (AKP’nin ilgisini Müslüman Kardeşler’in Rabia Eylemleri’nin ne kadar çektiği düşünülürse) fark edilmesi, kötülenen bu “yeni aygıt”ların kullanımını siyasi partilerin gündemine de soktu.
E-Seçmen’e E-Propaganda
Yukarıda da söylediğim gibi, önümüzdeki seçimlerde sosyal medyanın bu kadar etkin kullanılacak olması, Türkiye’nin siyasi tarihinde hepimize bir ilki yaşatacak. Türkiye’de, Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin verilerine göre, yaklaşık 10 milyon Twitter, 14 milyon da Facebook kullanıcısı var. Bu sayı, partiler için hiç de azımsanmayacak bir seçmen kitlesi. Bu “genç” kitleye hızlı bir ulaşım imkanı veren sosyal medya, seçmenlere de diğer propaganda araçlarından farklı olarak “doğrudan” ve “kişisel” ulaşım imkanı veriyor.
Bu verimli alanı, iktidar mücadelesinde iyi bir şekilde kullanmayı planlayan siyasi partilerin “sanal propaganda” için 30 milyon lira harcaması beklenirken, bu harcamanın önemli kısmını sosyal medya ajanslarıyla yapılacak anlaşmalar oluşturuyor. Bu ajanslar aracılığıyla, e-seçmenlerin maillerine, Facebook ve Twitter hesaplarına doğrudan partilerin propaganda mesajları gönderilecek.
Seçmen kitlelerine geleneksel propaganda araçlarında yayımladıkları başarısız mesajlarla ulaşma çabalarından artık vazgeçen siyasi partiler, sosyal medya aracılığıyla istedikleri özellikler, yaş aralığı ve cinsiyetler doğrultusunda hedef kitlesine rahatça ulaşabiliyor.
Sosyal medya reklamları belediyeler tarafından hali hazırda kullanılmaktayken; Ataşehir, Üsküdar, Kadıköy ve Bağcılar belediyeleri sosyal medyayı reklam amacıyla en çok kullanan belediyeler arasında. Yakın zamanda her birimi için Twitter hesabı alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise sosyal medyayı yaklaşan seçim zamanı aktif olarak kullanmaya hazırlanıyor.
Uluslararası Sosyal Medya Derneği USMED’in detaylı hazırladığı rapora, yakın bir zamanda medyada geniş yer verildi. Sosyal medya uzmanları, siyasetçiler ve vatandaşlar arasında bir diyalog aracı olarak görülen sosyal medyaya ilişkin yayımlanan raporda TBMM’deki milletvekillerinin Twitter kullanımına ilişkin son derece dikkat çekici veriler vardı. En çok Twitter yorumu yapan vekillerden, en çok yorum alanlar vekillere kadar…
AKP altı bin kişilik sosyal medya ekibi kurdu, CHP bilişim gönüllüleri...
Bazıları daha da ileri gitti; sosyal medyayı iyi kullanamayan vekillerin seçim kazanamayacağından bahsetmeye başlayanlar bile ortaya çıktı. 140 kelimelik Tweetler şikayet dilekçelerinin yerini alınca atılan yorumlara bizzat cevap veren siyasetçiler de, seçmenin övgüsünü kazandı.
Konunun uzmanları arasında bulunan ve sosyal medya kullanımının seçim sonuçlarını %20-25 etkileyebileceğini söyleyenlerin karşısında bunu “gerçekçi” bulmayanlar da var tabi ki. Ancak yakın zamanda yaşanan birkaç örnek, bu etkinin bir göstergesi niteliğinde.
Obama’nın son seçimlerdeki başarısının önemli bir kısmını etkili bir sosyal medya takımı oluşturmasından kaynaklandığı ABD’nin önemli gazeteleri arasında seçim sonrası ilk konuşulanlardı. Örneğin seçim sonrası Obama’nın eşine sarıldığı fotoğraf, Twitter tarihinin en çok paylaşılan mesajıydı ve 3 milyondan fazla beğeni aldı. Aynı gün seçimle ilgili mesajların sayısı, 31 milyonu aştı. Obama’nın seçim kampanyasında Facebook kurucularından Chris Hughes ve David Plouffe’nin olması da, sosyal medya meselesinin önemini gözler önüne serdi.
Başa dönmek gerekirse, partiler klasik propaganda yöntemlerinden “seçmene değmeyen propaganda çalışmaları”na bir taraftan devam ederken, öte yandan küresel siyaseti etkileyen alanlardan birine de adım atmaya hazırlanıyor. İktidarlar, farklı coğrafyalarda yaşanan siyasi hareketlilikten derslerin iyi çıkarmış olacak ki, kendi iktidarlarını, sanal-sosyal demeden her yerden hissettirmeye çalışıyor.
Ancak unutulmaması gereken asıl nokta, partilerin bu konudaki çabalarının, bilgi-iletişim teknolojilerinin giderek toplumsallaşan bir mecraya dönüşmesine bağlı olmadığıdır. Mevcut iktidar yapılarının da artık sanal/sosyal alana kaymasıyla birlikte, siyasi partiler de birer e-partiye dönüşmeye çabalıyor..
Meydan Gazetesi Sayı 14, Kasım 2013