Sanaldaki Kamusal Alan

Sayı 14, Kasım 2013

Evrensel ağın yeni bir iletişim sistemi olarak kültürümüzü etkilediği, farklı toplum bilimcilerce çokça söylenir hale geldi. Yeni toplum, “bilgi toplumu” ya da “enformasyon toplumu” ismi ne olursa olsun, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yeni toplumun içindeki bireylerin kimliklerini, düşüncelerini, duygulanımlarını etkilediği yani kısaca hayatı şekillendirdiği bilinen bir gerçek. Enformasyon teknolojisi “devrimi”nin, toplumların maddi kültürüne özgürlükçü bir ruh üflediği söyleniyor.

Bu ruh, giderek yalnızlaşan, içe dönük, sıkılgan, gündelik yaşamda toplumsallaşamayan bireylerin, iletişime girmesine olanak sağladı. Facebook, Twitter benzeri iletişim ağlarının bu tarz bir toplumsallaşmada oynadığı rol yeni tartışmalara yol açtı. Toplum içerisindeki bu bireylerin aynı zamanda bu “alanlar” üzerinden politikleşmeleri, bu politikliğin gerçek hayata yansımalarıyla beraber düşünüldüğünde “evrensel ağın” politikleştirici gücü konuşulmaya başlandı.

Yeni Kamusal Alan

Yani bu evrensel ağ, bireyler arasında yeni bir iletişim, bu iletişim üzerinden politikleştirici bir etki yarattı. William Gibson, romanında yarattığı mekan için kullandığı siber uzay kavramının, sonrasında mekan politikalarının da gündemi olacağını tahmin eder miydi bilinmez ancak, bu alan şimdi “kamusal alan” kavramıyla beraber anılır oldu.

Kamusal alanın, elektronik ortamda bu yeniden inşası, farklı olanların “temsili” ifadesinin yerine, “katılımcı” bir şekilde gerçekleşiyor oluşu ve çok sesliliği; bu yeni kamusal alanda doğrudan demokrasi gibi vaatlerin gündeme gelmesine yol açtı.

Bu siber-kamusal alanda, gerçek-kamusal alanda temsil edilemeyen kesimlerin bireysel düzeyde kendini ifade imkanı bulması üzerinden yapılan kıyaslamalarda “nasıl bir demokrasi” sorusunun cevapları aranır oldu.

Özellikle Kuzey Avrupa devletlerinin bu ağ ile temsili siyasal mekanizmalarını son 40 yıl içerisinde iç içe geçirmesi, merkezi olan mekanizmaları olabildiğince bölüp parçalaması, bu yeni kamusal alanın etkisi olarak yorumlanabilir.

“Demokrasi” gibi bir kaygınız varsa, bunu yeni kamusal alan üzerinden kendini ifade edebilen bir toplumla oluşturabilirsiniz. Hem de birbirinden son derece zıt ifadelerin aynı anda yer almasına fırsat vererek.

Özellikle siyasal mekanizmaların başında bulunanlarla “doğrudan” iletişime geçebilme imkanıyla, düşüncelerinizi, beklentilerinizi ve yorumlarınızı paylaşarak bu siyasal mekanizmaya etki edebilirsiniz. Ve tüm bunları devletin hantal yapısında yavaş işleyen araçlar aracılığıyla değil, bu yeni kamusal alanın hızlı ağında gerçekleştirebilirsiniz.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ulaştığı boyutu anlamak için, sadece Avrupa’nın kuzeyine değil, özellikle son birkaç yıl içinde farklı nedenlerle siyasallaşan grupların dünya gündeminde bıraktığı etkiyi de gözlemlemek gerek. Bu yeni kamusal alan üzerinden bir araya gelen bireylerin oluşturduğu sanal cemaatler, toplumsal hareketlenmelerde kendini olabildiğince gösterdi. Politik gerçekliğe etki edebilme yetisini, mevcut siyasi mekanizmalarda bulamayanlar, siber-kamusal alanın büyülü dünyasında, buna fırsat buldu.

Bu siber-kamusal hamle, mevcut siyasi mekanizmaların merkezi konumunun giderek azalan bir seyre geçmesiyle doğru orantılıdır. Merkezi siyasi yapıların zayıfladığı bir zamanda, merkezi olmayan, yerelin katılımına bireysel düzeyde imkan veren bu yeni politik alan, geleneksel siyasi yapıları kendine göre dönüştürmeye de aday.

Tüm dünyanın “ilgi”yle takip ettiği, ABD başkanlık seçimleri bunun en belirgin örneği. Ancak siber-kamusal alanın etkisini anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok. Yakın bir zamanda gerçekleşecek yerel seçimlerde, bu alanın kullanımına yönelik planlar, siyasi kurumların ajandalarında çoktan yer etmiş bile.

“Bedensiz Alan”

Bu yeni politik “alan”ın demokratik görüntüsüne daha dikkatli bakmak gerek. Kapitalist toplumda tek başına kalan bireyin bu konumunu ve edilgenliğini üzerinden atarak, kendisi gibi başka bireylerle siber alan üzerinden gerçekleştirdiği yeni ilişkinin politikliğini sorgulamak gerekir.

“Gerçek” alanda yalnızlaştırılmış edilgen birey, küresel ağ aracılığıyla kendisi gibi birçok bireyle iletişim kurabilme potansiyeline sahip olsa da, bu “gerçek” alanda onun konumunda bir değişiklik oluşmasına neden olmaz. Siber-kamusal alandaki sanal-sosyalliğinin gerçek yaşamında etkisi yoktur. Hatta bir etki varsa, bu olumsuzdur. Bu yeni alanda var olan ilişkiler ile yaşamlarda belirginleşen, “bedensizleşme” olgusudur.

Kapitalist sistem, değişime bağımlı, kontrol edilebilen bir “alan” örgütlenmesi doğurmuştur. Bu siber-kamusal alan, bu kapitalist sistemin eseridir. Gerçek yaşamı, kapitalist sistem tarafından belirlenen bireyler, kendi çevrelerinden koparılarak “bedensiz data”lara dönüştürülüp kapalı siber bir alan içerisinde etkileşime girebilirler ancak.

Bu siber alanda oluşturdukları “kimlikler”, sanal alan müdavimlerinin gerçek benlikleriyle örtüşmez. Tam tersine, süreç içerisinde gerçekleşen bu siber kimliklerin “gerçek kişilikler”in yerine alacak olmasıdır. Bu siber-kamusal alanda gerçekleşiyor gibi görünen “iletişimsel eylem dünyasının” gerçekliğe etkisi yoktur. Burada yer almak, toplumsal değişimin dinamiklerini değiştiriyor yanılsaması yaratsa da, dönüşen şey bu siber-kamusal alanda kaybolan bireylerdir.

Siber-kamusal Alanın Kontrolü

Yeni toplumun içerisinde yer aldığı, bilgi-enformasyon çağının hangi sosyal, siyasi ve ekonomik dinamiklerden sonra ortaya çıktığı önemlidir. Bu bağlantının fark edilmesi, ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin neyi ya da neleri değiştireceğini ya da geliştireceğini anlamak adına önem taşır.

Daha önce de bahsedildiği üzere, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki bu gelişmeler kapitalizmden bağımsız düşünülemez. Bilgi ve teknoloji üretmenin, iyice kızışan küresel rekabette ne kadar hız kazandığı ve üretimde giderek artan, bilgisayarlı esnek üretim sistemlerinin kullanıldığı küresel kapitalizmin kendini dayattığı bir gerçekliktir.

Bilgiyi, toplumun tüm kesimleri ve bireyleri için erişilebilir, paylaşılabilir kıldığı söylenen bu alan, değişimin farklı boyutlarını olumlu bir şekilde değerlendiren bakış açısıyla aynı zamanda kendi ideolojisini de savunmaktadır.

Siber-kamusal alan, bireyi gerçeklikten koparan, bilgiyi metaya indirgeyen bir alan değildir sadece. İdeolojisi olan “değişim” rüzgarında, toplumsal denetim ve gözetimin en güçlü mekanizmalarını saklar.

Siber-kamusal alan, bireylerde politiklik yanılsaması oluşturulup edilgen kılınırken, aynı zamanda politik eylemler de bu alanlarda kontrol edilebilir bir şekle dönüştürülür. Son zamanlarda bu kontrol edilebilir eylemler için yeni kavramlar üretilmesi (Clicktivizm, slacktivizm...) bu açıdan da önem taşır. Küresel ağın, zaman ve mekan bağımsızlığı gibi gösterilen tarafı, kullanıcıların bu siber-zaman ve mekana hapsedilmesidir.

Böylelikle, politik eylemler kontrol de edilebilecektir. Siber-kamusal alan savunuculuğu yapanların düştüğü hata, “gözetimin” popüler bir kültür olarak algılanması yanılsamasıdır.

Siber-kamusal alanda aranan politikliğin, bilgi ve iletişim teknolojileri ve kapitalizm bağlamında tekrar tekrar düşünülmesi gerekir. Bilginin denetiminin günümüzdeki iktidar mücadelelerindeki temel olduğunun hatırlanması ve bilginin kime ve nasıl aktığının sorgulanması gerekir.

Zira siber-kamusal alanlardan politik açıdan medet umanlara hatırlatmakta yarar var; Taksim Gezi İsyanı ve benzer süreçleri, internetin aktif kullanımının yansıması olarak görenler hatırlamalıdır ki, sosyal medyada bu kadar fazlaca yer bulan toplumsal hareketlilik “gerçek” alanın bir yansımasıdır. Birinin ötekinin öncülü olması durumu, bu noktada kilit bir rol oynamaktadır.

Unutmamak gerekir ki doğrudan demokrasi, yaşamdan kopuk siber-kamusal alanlarda ya da küresel ağlarda değil, ancak mücadelenin örgütlendiği kolektif alanlarda sağlanabilir.

Hüseyin Civan

Meydan Gazetesi Sayı 14, Kasım 2013

Paylaşın