Çankırı merkeze 25 km uzaklıktaki Tatlıpınar Köyü’nde, iki katlı ahşap bir köy evi… Meyve ağaçları, asması ve sebze bostanıyla Genç ailesi, tüm ihtiyaçlarını doğal tarım yöntemiyle, evlerinin de içinde olduğu 800m2’lik bu alanda karşılıyor. Kendilerini Üç Elma Doğal Tarım Kolektifi diye adlandırarak, ailece kopamadıkları topraklarda tahıl, çeltik, meyve, kökeni Hattilere-Hititlere dayanan kara üzüm bağ yetiştiriciliği yaparak yaşamlarını sürdürüyorlar. Meydan Gazetesi olarak bizleri misafir ettiler, hoş sohbetleriyle anlattılar Üç Elma Doğal Tarım Kolektifi’nin hikayesini…
‘’Üç Elma’’ ismi nereden gelmektedir?
“Gökten üç elma düştü” hikayesi vardır, bilirsiniz. Ben, eşim ve kızımla 3 kişilik bir aileyiz. Buradan bir bağlantı kurduk. Her elma birimize şeklinde. Ayrıca da ürettiğimiz ürünlerimizin başında Amasya elması bulunmaktadır.
Günümüzde birçok tarım yöntemi uygulanmakta; endüstriyel, geleneksel, organik, permakültür gibi. Doğal tarım nedir? Sizin doğal tarımı seçmeniz nasıl oldu?
Doğal tarım yönteminin dört ana unsuru bulunmaktadır. Toprağı işlememek, suni (kimyasal) gübre ya da hazırlanmış kompost kullanmamak ve toprağı sürme ya da herbisist kullanma yoluyla yabani otları temizlememek, kimyasallara bağlı kalmamak… Çünkü bu yöntemle amaçlanan doğaya en az müdahale ile tarım yapmaktır. Bu aynı zamanda sadece bir tarım yöntemi değil, barındırdığı felsefeyle bir yaşam şeklidir. Uzun yıllardan beri ailece, özellikle Amasya elması yetiştiriciliği ve bağcılık yapıyoruz. Bundan otuz beş-kırk yıl önce topraklarımızda geleneksel tarım yapılıyordu. 60’lı yıllardan sonra kırsalımız boşaldı. Tarım neredeyse durma noktasına geldi. Köy okullarımız kapandı. Buralar çocuksuz, gençsiz kaldı. Yıllar önce bu toprağa tutunmuş, yurt edinmiş meyve ve sebzelerimiz, bağlarımız birer birer yok olup gitmeye başladı. Kırsalımız gün geçtikçe insansızlaşıyor. Yüzlerce elma ağacı kesilip yok edilip, bağlar sökülüyor veya kaderine terk ediliyor. Geleneksel üretim, geleneksel besinler, ne varsa yok olup gidiyor. Köyde kalan bir avuç insan da kent marketlerinden gereksinmelerini karşılar hale geldi. 2000’li yıllarda bilge Masanobu Fukuoka’nın Ekin Sapı Devrimi kitabıyla tanışmamla birlikte doğal tarıma geçiş bizler için zor olmadı. Aslında yol göstericimiz Ekin Sapı Devrimi kitabı oldu. Tabi bu arada gelenekselden gelen bilgi birikimlerimiz, deneyimlerimiz ile birlikte pek de yabancı olmadığımız bu yönteme kolayca uyum sağladık. Bizim öncelikli amacımız, doğaya uyumlu, toprak, su ve havayı kirletmeden, coğrafyamızı yurt edinmiş yerel meyve ağaçları, yerel ata tohumlarını yaşatmak; geleneksel bilgi-birikim ve deneyimlerimizi gelecek kuşaklara taşımak, sisteme olabildiğince bağlı kalmadan da tarımın mümkün olabileceğini deneyimlerimiz ile örnekleyerek; bu kolektifi yaşatabilmektir.
Bahçe ve bostanlarınızda ürettiğiniz ürünler nelerdir?
Kökeni Hatti’lere dayanan kara üzüm bağımızdan doğal pekmez, üzüm suyu, üzüm sirkesi, Amasya elması ve bu elmalardan elde edilen %100 elma suyu, doğal fermantasyon soğuk sistem metodu ile (uzun sistem) en zimsiz, korumasız doğal elma sirkesi, yerel tohum buğdayımız üveyik buğdayından taş değirmende üretilmiş tam buğday unu, arpa unu, tam buğday unundan tarhana, köy yumurtası, doğal tuz katkılı erişte, huriyemez elması, yerel ata tohumundan sebzeler, domates, fasulye, kabak, karpuz, ceviz, kayısı, vişne, kiraz şeklinde sıralanabilecek lezzetli, besleyici, temiz ürünler üretmekteyiz. Endüstriyel girdiler kullanmadığımız için dışa bağımlılığımız da bulunmuyor. Ulusla rarası tohum, ilaç, kimyasallar ve de destek ürünler. Bunların hiçbirisine gereksinim duymuyoruz.
Çok önemli bir konu olan gıda güvenliği hakkında söyleyecekleriniz nelerdir?
Üç Elma Doğal Tarım Kolektifi yapmış olduğu yöntemle aynı zamanda gıda güvenliğini de öne çıkarmaktadır. Çünkü yüzyıllarca coğrafyasını yurt edinmiş, bağışıklık sistemi kuvvetlenmiş, mevsimsel değişikliklere uyum sağlayan ata tohumların günümüzün kabusu olan kuraklık, mevsim değişikliği gibi durumlar göz önünde bulunduğunda, yerel ler için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bu yöntemle toprağımızı ve suyumuzu kirleten, doğayı talan eden şirketlerin kat kılarından uzak bir şekilde tarım yapmaktayız. Günümüzde tarım küçük aile işletmelerin elinden çıkarılarak endüstriyelleştiriliyor. Verimli tarım arazileri kentleşmeye ve tarım dışı kullanıma açılmakta. Coğrafyamızın akarsuları bir bir tüplere alınarak, ekolojik yapısı, iklimi, bitki örtüsü, havası, coğrafya larını yurt edinmiş börtü böcekler ve bitkilerin de terk etmesi sonucu doğal yapı giderek bozulmakta, kırsaldan kentlere göç olmaktadır.
Anadolu’da doğal tarımla ilgili başka çiftlik/aileler var mı? Bu tarım yöntemi sadece tarım kolu olarak mı değerlendirilmeli? Masanobu Fukuoka’nın bu tarım yöntemine ulaşmak istediği sizce neydi?
Çevremize şöyle baktığımız zaman bölgemizde çiftçilik yapan çiftçi ailelerin sayısı neredeyse yok denecek kadar azaldı. 1960’larda başlayan kırsalın boşalmasıyla ve son yıllarda artan göç nedeniyle bugün tarımla uğraşanların yaş ortalamasının 60 üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Bölge insanları genç kuşak olmadığından çok az miktarda kendine yetebilecek kadar tahıl bazlı küçük ölçekli tarım yapmaktadırlar. Üç Elma Doğal Tarım Kolektifi’nin önce liklerinden biri; bu tarım yöntemiyle kendi kendine yetebilen bir yaşam oluşturabilmek ve olabildiğince uzaklaştırılıp, ayrıştırıldığımız doğanın içinde kalmak. Fukuoka’nın takip edeceği bir model yoktu. “Bunu denersek nasıl? Peki ya bunu? Bu, tarımsal teknik geliştirmenin olağan bir yoluydu. Onun yolu biraz daha farklıydı. Peki bunu yapmazsak nasıl? Ve de bunu? “ sorularını kendine sorarak takip ettiği bir yoldu bu. Pirinç yetiştirme yöntemiyle tohumu ekmek ve samanı yaymak, fakat bu basitliğe ulaşmak otuz yılından fazlasını aldı. Fukuoka doğal çiftçiliğin kişinin ruhsal sağlığından kaynaklığına inanır. Toprağın iyileşmesini ve insan ruhunun arınmasını tek bir süreç sayar ve bu sürecin yer alabileceği bir yaşam ve çiftçilik tarzı önerir. “Doğal çiftçilik yalnızca ürün yetiştirmek değildir. İnsanın işlenmesi ve mükemmelleşmesi içindir.” der Fukuoka.
Yaptığınız faaliyetleri başkalarıyla paylaşma yollarınız ve ürünlerinizi ulaştırma yönteminiz nedir?
Biz olabildiğince kentli dostlarımızı yaşadığımız yere, köyümüze, davet ederek yapmış olduğumuz doğal tarımı, birlikte deneyimlemek istiyoruz. Çeşitli atölye çalışmalarımızla birlikte hakiki gıdanın üretim aşamasını yani tohumdan sofraya gelişini gözlemleyerek, ürünlerimizi tanıtarak, gıda mandalası doğrultusunda beslenmemizi, sürdürebilirliğimizi paylaşmaktayız. Az-öz tertemiz gıdalarla yaşamımızı sürdürebilmenin öneminden bahsediyoruz. Özellikle geleceğimiz olan çocuklarımıza bu atölyelerle, hakiki gıdayı, tatları, lezzetleri tanıtmayı istiyoruz. Toprağı, tohumu birlikte ekmek, biçmek, hasat etmek, başkaca bir tarımın mümkün olabileceğini Üç Elma Doğal Tarım Kolektifi çiftliğinde böylece gözlemlemiş, uygulamış oluyoruz. Ürünlerimizi ulaştırma konusuna gelirsek; internet sitemizde ürün listesi bulunmakta. Buradan dostlarımız sipariş verirler ve biz de onlara istediklerini kargo yolu ile göndeririz. Haftada bir günümüz, kargo işleri ile geçiyor. Diğer işlerimiz için de şehre indiğimizde, ki ben bu konuda her ne kadar gönülsüz olsam da, maalesef günümüzde geçerliliğini pek de yok sayamayacağımız paranın gerekliliği bu günlerde ortaya çıkıyor.
Peki, gıda mandalası ve önemi konusundaki düşünceleriniz, uygulamalarınız nelerdir?
Atölye çalışmalarımızda bu konu üzerinde çokça durmaktayız. Nedenine gelecek olursak, doğaya uyumlu bir yaşamın esaslarından biri de gıda mandalasına göre mevsimine ve coğrafyasına uygun beslenme önceliğinizin olmasıdır. Gıda mandalasıyla istediğimiz; bulunduğumuz bölgeye has nitelikte olan gıdaları tüketmektir. Doğal tarım kapsamında kışın domates yenmesi mümkün değildir. Kendi bulunduğum İç Anadolu toprakları için konuşmak gerekirse; Japonların ana gıda maddesi olan pirinçten elde edilen sirkenin, tropikal bölgelerde yetiştirilen meyvelerin hatta birçok çeşit balığın dahi benim yaşamımda bulunması doğal yollardan mümkün değildir. 100 yıllık geçmişi olan rafine şeker ve benzeri ürünler, doğallıkla örtüşmemektedir. Örneğin; biz her türlü şeker ihtiyacımızı ürettiğimiz üzümlerden pekmez şeklinde sağlamaktayız.
Bu noktada şehirde yaşayan insanlardan beklentileriniz nelerdir?
Zaten gerçek gıdaya gereksinmelerimize yanıt alabilmek için birincilikle talebimiz olması gerekiyor. Talebin başında da şehirli dostlarımızın öncelikle hakiki gıdayı talep etmeleri önemlidir. Şöyle bir şey ki; hakiki gıdaya ulaşmak, edinmek günümüzde hemen hemen neredeyse mümkün olmamakta... Hakiki gıda talep edeceğiz ama nasıl? İşin bu kısmı epey zor. Araştıracağız, kırsalda yaşayan bu işlere gönül vermiş çiftçi dostları arayıp bulmaya bağlantı kurmaya çalışacağız, bu arada kent bahçeciliğine, tarihi kent bostanlarına çoluk çocukla bu konuda şehirlere sahip çıkıp, buralara verilmek istenen zararları göreceğiz. Kentten kırsala doğru kolektifler oluşturarak bilgi, ürün ve de paylaşıma gitmeliyiz. Fukuoka’nın doğal tarım modelinde gübresiz, sürmesiz, ilaçsız, yabani ot mücadelesiz tarım yapılabileceğinin mümkün olduğunu biliyoruz. İnsan damak tadına uyan yiyecekleri seçmeyi sürdürdükçe, kendisi için gerçekten gerekli olanı yemek konusundaki doğal zekasını yitirdi. Bu arada Fukuoka’dan şu alıntıyı paylaşmadan edemeyeceğim: “beslenme şekli temel itibariyle makul olmadıkça, tarımda normal olamaz”.
Doğaya karşı geri dönüşü olmayan tahribatlar tüm hızıyla devam ederken, uyguladığınız tarım yönteminin önemini anlayabiliyor ve sizin gibi dostların hızla çoğalmasını diliyoruz. Son olarak eklemek istedikleriniz?
Gıdaya adil erişim felsefesine uyarak; doğal tarım çalışmalarımıza; hakiki, iyi, temiz, tertemiz gıdayı tohumdan sofraya sunmaya; ne yediğimize dair bilgi vermeye devam edeceğiz. Bu değerleri paylaşmak biz Genç ailesi için büyük mutluluktur. Yolu düşen herkesi bağımızdan üzüm, bahçemizden elma koparmaya davet ediyoruz.
Emre Bayyiğit
Meydan Gazetesi Sayı 17, Nisan 2014