Hayır, tarihimizdeki ölçüsüz şiddet ve ızdırap, yüzyıllık adaletsizliklerin ve anlatılmaz acıların sonucudur, yoksa bizden üç bin fersah ötede, gizlice tezgahlanmış bir komplonun ürünü değil. Oysa çok sayıda Avrupalı yönetici ve aydın, gençliklerinin doğurgan çılgınlıklarını unutmuş büyükbabaların çocuksuluğu içinde, sanki bu dünyanın iki büyük efendisinin inayetine bağlı olarak yaşamak dışında başkaca bir kader olamazmış gibi, buna inandı. İşte, dostlarım, bizim yalnızlığımızın ölçüsü de budur.
Geçtiğimiz Nisan ayında hayatını kaybeden Gabriel Garcia Marquez, 1982’de Stokholm’de yaptığı “Latin Amerika’nın Yalnızlığı” başlıklı Nobel Edebiyat Ödülü Töreni konuşmasında böyle diyordu.
Marquez de Uruguaylı yazar Eduardo Galeano gibi unutuşun, yok oluşun kuşkusunu kaşıyan cömert hikâyeleriyle “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”ndan akan parlak kanın karşısında durdu hep.
Yaşama duyduğu merak, onun yapıtlarındaki düşsel, büyüsel ayrıntıda; mizahının kudreti ise gerçekliğin trajikomikliğindedir.
Gabriel Garcia Marquez en acımasız gerçekleri o üzülmesin diye fanteziler kurarak “kılını bile kıpırdatmadan” anlatan babaannesi ve teyzeleriyle birlikte çocukluğunun ilk kısmını “Kolombiya kıyılarına çok uzak olmayan, muz kokulu kasaba” Aracataca’da geçirdi. Burası ona Nobel ödülünü de getirecek olan en bilinen eseri “Yüz Yıllık Yalnızlık”ın metafor-mahalli “Macondo”dur aynı zamanda.
Marquez bir edebiyatçı olarak rüştünü ispat etmeden önce uzun yıllar gazetecilik yaparak beş parasız bir hayat sürdü. 1940’ların sonlarında ilk öykülerini yazmaya başladı.
İlk kitabı “Yaprak Fırtınası” adlı romanıdır. 1967’de edebiyat klasikleri arasında yerini alan “Yüzyıllık Yalnızlık”ı yazdı.
“Yüzyıllık Yalnızlık”taki bir bölümden etkilenerek yazdığı öykülerini İyi Kalpli Erendina(1972) adlı kitapta toplayan yazar daha sonra sırasıyla Mavi Köpeğin Gözleri (1972), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı Pazartesi (1981), Kolera Günlerinde Aşk (1985), Labirentindeki General (1989) adlı kitaplarını yayımladı. 1960-1970 yılları arasında Latin Amerika edebiyatının kıta dışındaki patlamasının, yani Avrupa ve Kuzey Amerika tarafından verilen adla “Latin American boom” (el boom) akımının ve kavram olarak ilk kez yazar Alejo Carpentier tarafından ifade edilen “büyülü gerçekçilik” akımının en önemli ve en bilinen temsilcisi oldu.
Yüzyıllık Yalnızlık Roman, orman içinde unutulmuş, ilk başlarda çingenelerden başka kimsenin bilmediği hayali kasaba Macondo’nun ve kasabanın önde gelen ailesi Buendíalar’ın talihsizlikler ve başarısızlıklar tarihini anlatır. Romandaki kişilerin isimleri ikiye ayrılır: “Aurelianolar içekapanık ama aklı başında kişilerken, José Arcadiolar atılgan ve girişimci ama trajik bir biçimde damgalanmış kişilerdir.” Ve bu isimler onların kaderlerini daha doğrusu atalarının hayatlarının şiddet dolu tekerrürünü belirler. Hayret verici karakterler ve umulmadık olaylar roman boyunca sürer. Bu arada romandaki iç savaş, Kolombiya’da 1885-1902 yılları arasındaki iç savaşlardan birine dayanır.
Yazar Gene H. Bell-Villada “Yüzyıllık Yalnızlık” romanında her siyasi görüşten insanı memnun edecek bir yan olduğuna dikkat çeker:
“[Romanın] cazibesi tüm ideolojileri cezbeder: Solcular, onun toplumsal mücadeleleri ve emperyalizm portrelerini ele alışını beğenir; muhafazakârlar, bu mücadelelerin suistimal edilişleri ve/veya başarısızlıkları ve ailenin ayakta kalan, destekleyici rolüyle yüreklendirilir; nihilistler ve tevekkül içinde olanlar bedbinliklerinin teyit edildiğini görürler; apolitik hazcılarsa anlatılan seks ve kabadayılık taslama öyküleriyle avutulurlar.” **
İster popüler bir edebi yapıt ister klasik bir başyapıt olarak görülsün “Yüzyıllık Yalnızlık” sömürgecilik sonrası sahte gerçekliğin acıyla, bilinmezliklerle ve yalnızlıkla harmanlanmış düşsel ve mitsel bir mizahıdır.
Kırmızı Pazartesi “Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım” Marquez bu romanında işleneceğini “kurban” dışında tüm kasabanın bildiği fakat hiç kimsenin bunu değiştirmek için bir şey yapmadığı bir “namus cinayeti”ni, Santiago Nasar karakterini kaçınılmaz sonuna götüren rastlantı örgüsüyle ve tüm gizemini sürdürerek anlatır.
Anlatmak İçin Yaşamak Marquez, çocukluğunu, ailesini, arkadaşlarını, cinselliğini, yirmili yaşlarının başlarında iç içe olduğu sanat ve edebiyat çevresini, gazetecilik yıllarını, (ilk romanının yayımlanmasına kadar) kronolojik bir sıraya sokmazsızın uzun sıçramalarla anlattığı bu kitabıyla, okurları sıkı bir hafızanın rehberliğinde derin bir yolculuğa çıkarır. Arka planda ise bir kez daha Kolombiya’nın iç savaşlar ve katliamlarla örselenmiş tarihi ve yoksulluk vardır.
- Marquez’le Konuşmalar (Çeviri: Turhan Ilgaz – Metis Yayınları)
** Bell- Villada, Gene H., Garcia Már-quez: The Man and His Work, University of North Carolina Press, Chapel Hill, 1990
Göker Ünlü
Meydan Gazetesi Sayı 18, Mayıs 2014