Kolektif emek ve paylaşım ilkeleriyle kurulan, yatay ilişkilerle işleyen, herkesin alabildiğince sorumluluk aldığı; beraberce karar verdiği süreçlerle, ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan, bütüncül mücadelenin küçük parçalarından birini oluşturmaya başlayan, Boğaziçi Üniversitesi arazisinde tarım yapan, Tarlataban Kolektifi gönüllülerinden Çiğdem Artık ve Mustafa Kaba ile konuştuk.
Tarlataban projesi nasıl bir fikirle yola çıktı?
Ucuz ve nitelikli yemek ihtiyacımızı nasıl karşılayacağımız ilk kez 6 Aralık 2011 tarihinde başlayan, yaklaşık 80 gün süren Starbucks Karşı-İşgali esnasında dillendirilmeye başlandı. Weranşar ve Gewer’de gerçekleşmiş Ax u Av Kolektifi’ndeki izlenimlerini aktaran arkadaşlar böyle bir projenin tahayyülünde bizimle oldular.
Hep beraber bir araya geldiğimizde süreç içerisinde özen gösterilmesi ve bağlı kalınmasına gerek gördüğümüz ilkelerimizi tartıştık. Ortaklaşa bir metinde karar kıldık. Amacımızı ve ilkelerimizi belirlemek için oluşturduğumuz bu metin, fiziksel işlerin yoğunlaştığı bugünkü gibi süreçlerde de geri dönüp bakabileceğimiz bir rehber konumunda. Gündelik çabalar içerisinde insan daha öncesinde karar kıldığı bu amaçlardan uzaklaşabilir. Ne var ki çalışmaların en başındaki tartışmalarımızdan ortaya çıkan bu metin şu günlerde karşı karşıya kaldığımız handikaplarla nasıl başa çıkacağımız noktasında bize kolaylık sağlıyor.
Öğrenci kantini tartışmalarında gıda temini konusunda gıda kolektifi ve Tarlataban projeleri ortaya kondu. Kampüsteki gıda ihtiyacını karşılamayı hedefleyen bir tarımsal üretim olmalı yönünde fikirler ortaya çıktı. Kampüsün kendine yeten üretimi sağlayabilecek alanlarının olduğunu öngördük. Bu alanlarda başlangıçta ihtiyacı karşılayacak tarımsal üretimi, ilerleyen süreçte de hayvancılığa adım atabileceğimizi düşündük.
Şubat ayında burası karla kaplıydı. Mart- Nisan aylarında 20-30 kişiyle, iki aylık tartışma sürecinden sonra bu çalışmayı yürütmeye başladık.
Tarlataban nasıl ve ne çerçevede örgütleniyor?
Tarlataban, gönüllülük esasına dayanan bir sistem, değişik niteliklerdeki insanların bir araya gelmesiyle oluşan bir çalışma grubu.
Birbirimizle, okul içinden ve dışından katılan gönüllüler ve “dış dünyayla” ilişkiler kurarak, yatay olmaya çalışarak – herkesin alabildiği kadar sorumluluk aldığı, kararlara, bir sonraki adıma beraber karar verdiği süreçlerle. Irk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan kampüste bütüncül bir sistemin küçük parçalarından birini oluşturmaya başlıyoruz.
Tarlataban’ın amacını belirleyen temel düşünceler nelerdi?
Kent koşullarının sınırlandırdığı yaşam alanımızda gıda ile olan ilişkimizi değiştirmenin, tüketici yerine üretici olmanın, bunu da elbirliği ile yapmanın önemli ve gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu kolektifi, gıdanın üretimden başlayarak soframıza ulaşmasına varan süreçte kapitalist üretim ilişkilerinin bize dayattığı adaletsiz ve ekolojik dengeyi yok sayan/eden sisteme karşı üretilen alternatif pratiklerin bir parçası, bir adımı olarak görüyoruz. Şehir yaşamının kopardığı toprakla olan ilişkimizi yeniden kurabilmek ve geliştirmek; bunu da beraber üreterek ve düşünerek yapmak istiyoruz.
Takınmaya çalıştığımız tavır uzun vadede piyasanın içinde, piyasaya karşı oyunbozan bir karaktere sahip olmalıydı.
Tükettiğimiz yiyecekler nereden geliyor? Bu yiyeceklerin soframıza gelene kadar içinden geçtiği aşamalar ne kadar adil? Kafamızda bu sorularla gıda politikaları üzerine bir dizi tartışma gerçekleştirdik.
Gıda politikalarında takındığınız tavırdan kısaca bahseder misiniz?
Bu kolektifi, gıdanın üretimden başlayarak soframıza ulaşmasına varan süreçte kapitalist üretim ilişkilerinin bize dayattığı adaletsiz ve ekolojik dengeyi yok sayan/eden sisteme karşı üretilen alternatif pratiklerin bir parçası, bir adımı olarak görüyoruz. Şehir yaşamının kopardığı toprakla olan ilişkimizi yeniden kurabilmek ve geliştirmek; bunu da beraber üreterek ve düşünerek yapmak istiyoruz.
Abdullah Aysu ile görüşmelerimiz özellikle bu konuda etkili oldu. Tohum takaslarında özellikle dikkat edilmesi gerekenleri vurguluyor. Gelişigüzel gerçekleşen tohum takaslarında doğal yaşam alanlarından koparılan tohumların başka coğrafyalara taşınmasının ekolojik uyumu bozan etkilerine vurgu yapıyor. Çengelköy Hıyarı gibi anayurdu İstanbul bölgesi olan türlerin ekimine öncelik vermek, “yerel tohumların yerelde kalması” düşüncesinin bizim açımızdan örnek bir uygulamasını teşkil ediyor.
Bu seneki planlarımız arasında İstanbul köylerini dolaşıp ata tohumları toplama yönünde bir fikrimiz vardı. Mesela Kilyos Gümüşdere’den salatalık fideleri aldık.
Tohumları ve fideleri şimdiye dek nasıl elde ediyordunuz?
Tohumları başlangıçtan bu yana genellikle takasla temin ediyoruz. Anadolu’nun pek çok bölgesinden tohumlar geliyor. Yurtdışından da özellikle Yunanistan’daki kolektiflerle tohum takası noktasında dayanışma içerisindeyiz.
Gezi sonrasında oluşturulan İstanbul içerisindeki bostanlardan gelen tohumlardan toprağa dikilmek üzere fideler yetiştirip onlara gönderiyor, dayanışma gösteriyoruz. Bu bostanlarla kurduğumuz ilişkiyi Bostan Dayanışması adıyla kurduğumuz birliktelikte sürdürüyoruz.
Tohum ya da fide istemek için görüştüğünüz köylülerle ilişkiniz nasıl?
Köylülerle ilişki kurmak, bostanlarla ilişki kurmaktan çok daha zor. Çünkü köylüler bunları hobi olarak yapmıyor, yıllardır yaşamlarını bu yolla sürdürüyorlar. Köylüler tarafından marjinal bir grup gibi ya da heyecanlı bireyler gibi görülmek istemiyoruz. Öte yandan piyasa karşısında ezilmemesi için köylülerin de örgütlenmesi, kooperatifleşmesi gerekiyor. Biz de ilişkilerimizi bu fikirlere olanak tanıyacak ölçüde geliştirmeye çalışıyoruz.
Şirketlerin tohum politikalarına karşı yerel tohumları korumak, çoğaltmak ve dağıtmak çok önemli. Bunu gerçekleştirmek için kooperatiflerle ve kolektiflerle ilişki kurarak ilerlemek gerekiyor. Bu özellikle aracıyı ortadan kaldırmak adına önemlidir.
Doğal tarım, permakültür, organik tarım gibi pek çok yöntem dillendiriliyor siz bu ifadelerden herhangi birini sahipleniyor musunuz yoksa kendi yöntemleriniz mi gerçekleşiyor?
Köylerde insanlar hemen hemen her gün toprakta oluyorlar. Ancak biz burada, kentte, kendi gerçekliğimizle eyliyoruz. İçinde bulunduğumuz koşullara göre davranıyoruz.
Kendi yöntemimiz içinde bulunduğumuz bölgenin koşullarına göre şekilleniyor. Uyguladığımız yönteme permakültür ya da başka bir ad vermiyoruz. Aslında permakültüre pek yakın değiliz. Geleneksel tarım, bilge köylü tarımı gibi daha genel bir tanımla adlandırılabilir kullandığımız yöntemler.
Tarlataban arazisini nasıl kullanmaya başladınız?
Bu arazi üniversiteye bağışlanmış. Üzerinde herhangi bir yapının inşası yasak. Üniversitenin de hiçbir şekilde kullanmadığı bu araziyi kullanmak için izin aldık.
Üniversitenin Çevre Kulübü’nün bir etkinliği olarak Tarlataban projesini gösterdik. Çevre kulübü resmi alanda bize bir araç teşkil ediyor.
Özlem Arkun
Meydan Gazetesi Sayı 18, Mayıs 2014