Kapitalizmin Yapıbozumu: BAUHAUS

Sayı 19, Haziran 2014

Bir kazma sapına mı ihtiyacınız var? Yada bir saksı fesleğen, bir matkap, bir merdiven, sandalye, sunta da olabilir. Belki bir kutu boya, belki de basit bir falçata... Bunlardan birine ya da birkaçına ihtiyacınız varsa gideceğiniz yer şüphesiz bir yapı marketidir. Kat kat yükselen raflar, turuncu tulumlar giymiş işinin ehli personel, bir tarafından bakınca diğer ucunu göremediğin kocaman hangarlardan yaratılmış yeni bir tüketim cenneti. Evet, Bahaus’tan, Koçtaş’tan ve İkea’dan bahsediyoruz.

Evet, yavaş yavaş mobilyacıların, nalburların, marangozların yerini bu devasa marketler alıyor. Her şey belirli bir merkezde toplanıp tüketilmesi kolay hale getiriliyor. Başka bir deyişle, nakitler bu tekellere akarken, üretim nesneleri daha kolay satılır hale getiriliyor. Mobilyalar sözde kişileştirilirken ya da “sanat” haline getirilirken, gündelik yaşamın ekolojisi AVM’lere ve diğer tüketim cennetlerine sıkıştırılıp yok ediliyor.

Bunlar bildiklerimiz, bilmesek bile yavaş yavaş kapanan mahalle esnaflarının yerini alan bu soğuk cennetlerle her çarpıştığımızda alttan alta hissettiğimiz bir şey.

Yalnız bu marketlerden birinin biraz farklı bir hikayesi var. Günümüzde yapı market şirketi olan “Bauhaus’’ adını kelime kökeni olarak “bauhütte’’ kelimesinden almıştır. Bauhütte kelimesi, ortaçağda kapitalizm öncesi üretim koşullarında, kilise yapımlarında kullanılan “yapı kulübesi” anlamına gelmektedir. Adından belli olacağı üzere, Bauhaus yapı ile ilgilenen bir kurum ama tabii ki bir yapı market değil. Bir sanat okulu. 1918 yılında kurulan bu okul yenilikçi bir sanat anlayışıyla ilerlemiş, çok başarılı sanatçılar ve mimarlar yetişmiştir. Mimariye olan katkıları tiyatro sanatında da fazlaca etkilerini göstermiştir. Tiyatroyu çerçeve sahneden kurtarmış, yerine çember ve arena sahne anlayışını getirmiştir. Kostümler üzerine de değişiklikler getirmiştir Bauhaus. İşlevsel olan ile estetik olanı bir araya getirmiştir. Dünya sanatına en büyük katkısı da budur.

Her ne kadar bir okul olarak anılsa da, ortaçağın komünal atölyelerini andırmaktadır. Zaman zaman dışavurumcu etkiler gösterse de komünist olmakla itham edilmiş, dönemin devlet adamları tarafından defalarca hedef gösterilmiş, sonunda 1933 yılında 200 polis tarafından kuşatılarak, kapatılmıştır. Daha sonradan bazı üyelerin katılımıyla, başka bir isimle kendini sürdürmüştür.

Estetik ile işlevselliği bir araya getiren bir akım, tabi ki kapitalizm için bulunmaz bir nimettir. Yani bu akımın, bir market zinciri olarak karşımıza çıkmasının en temel sebebi budur. Çünkü kapitalizm, dokunduğu her şeyi dönüştürür, kendinde anlamlı olan her bir nesneyi, bir kâr nesnesi haline getirerek içini boşaltır, koflaştırır gerçek anlamından kopartıp, market raflarına dizilmiş ambalajlı saçmalıklara dönüştürür.

Her ne kadar o bize hayatımızı kolaylaştırdığını söylese de asıl yaptığı şey yaşamı çalmak, doğrusu “şey”lerin içindeki yaşamı öldürüp içine kocaman bir hiçlik yerleştirmektir. Tabi ki, bir domatesin, bir ağacın ya da bir taşın kaçamadığı dönüşümden kısmen sanat da kaçamamış, bir sanat akımı olarak yola çıkan Bahaus, bir yapı marketine dönüşmüştür.

Meydan Gazetesi Sayı 19, Haziran 2014

Paylaşın