Bundan iki yıl bir ay önce, 14 Mayıs Pazartesi günü, sabaha karşı saat 5 civarında İstanbul’da “1 Mayıs operasyonu” adı altında anarşistlere yönelik kapsamlı bir operasyon yapıldı. Polisin elinde bankalara ve şirketlere yönelik eylemlerde bulunduğu düşünülen 17 kişilik bir liste vardı. Buna polisin fişlemelerinde adının karşısında “anarşist” yazanlar eklendi. Ha bir de iki yıldır birçok kişinin telefonunu dinledikleri ancak hiçbir şey bulamadıkları bir anarşist örgüt dosyaları vardı. Hepsini toplayarak 60 kişilik bir anarşist cadı avı başlattılar.
Sabahın seherinde “terörle mücadele ekipleri” tarafından uzun namlulu silahlarla eş zamanlı gözaltı ve arama operasyonları düzenlendi. Bu operasyonlardan biri de Kadıköy’de bulunan Paylaşma ve Dayanışma Derneğine (PAYDA) yapılmıştı. O sırada dernekte bulunan Furkan Çelik, Oğulcan Akdoğan ve Deniz Benol darp ederek gözaltına almak istenmişti. Sadece Furkan Çelik hakkında yakalama kararı olmasına rağmen orada bulunan ellerini ters kelepçeleyerek ayaküstü sorguya tutmaya çalışan 25 polise direnerek karşılık veren anarşistler 5 katlı binanın merdivenlerinden sürüklenerek ve yine darp edilerek indirilmişlerdi…
1 Mayıs dosyasında örgüt bulunamadı ve mala zarar verme ve kanunsuz gösteri gibi suçlamalarla dava açıldı. PAYDA’dan gözaltına alınan 3 kişi hakkında ise buna ek olarak “memura direnmek” ve “hakaret suçlamasıyla dava açıldı. Davayı açan savcıya göre anarşistlerin “katil polis hesap verecek” diye slogan atmaları polislere hakaretti. Dahası bu polislerin “görevlerini” yapmalarını engellemeye yönelik bir tehditti bu yüzden de memura mukavemet suçu oluşmuştu. Furkan, Oğulcan ve Deniz yargılandılar ve yargılama sonucunda polislere “hakaret” ettikleri ve direniş gösterdikleri için 20’şer ay hapis cezasına hükmedildiler.
Katil polis hesap verecek sloganının devlet tarafından bu kadar ciddiye alınmasının elbette arkasında yatan çok ciddi nedenler var. Devlet adaletsizliklere karşı sokağa çıkan ezilenleri sindirmek için polisi jandarmasıyla koca bir silahlı gücü, savcılık ve mahkemelerden oluşan adliye teşkilatını, L tipinden F tipine kadar cezaevlerini kullanıyor. Sokakta, karakolda devrimciler polis tarafından hedef gözetilerek katlediliyor. Ve devlet, kendisini koruyan kiralık katillerini her zaman koruyor.
Uluslararası Baran Tursun Vakfı’nın verilerine göre 2007 yılından bu yana 162 kişi polis tarafından öldürüldü. 27 kişi polis karakollarında ölü bulundu. Bunların büyük çoğunluğunda failler hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Çünkü soruşturmayı yürütenler katillerin kendisi olunca elbette bütün deliller yok edilecek ve dosya kapatılacaktır. Dava açılan çok az sayıdaki cinayette ise “zor kullanma yetkisinin aşılması” veya “meşru savunma”, “haksız tahrik” gibi hükümler uygulanarak polisler hakkında ya beraat kararı verildi ya da kısa süreli cezalar verilerek polislerin benzer katliamları cesaretlendirildi. İşte budur devletin adalet mekanizması ve adalet anlayışı…
Polis, sokağa çıkan herkese yönelik işkence ve cinayet suçları işlemeye devam ediyor. Hakkını arayan işçi, deresini koruyan köylü, özgürlük isteyen halk, adalet isteyen kadın vs sokağa çıkan her kesim polis şiddetine maruz kalıyor ve yargı mekanizması da cezasızlıkla işkencecileri ve katilleri koruyor. Ancak elbette ezilenlerin mücadelesiyle er ya da geç katiller ve işkenceciler hesap vereceklerdir. Çünkü insanlık suçlarında zamanaşımı olmaz.
İşte bundandır “katil polis hesap verecek” diye slogan atılınca katillerin ve katilleri kollayıp aklayanların üzerlerine alınmaları, kendilerine vazife çıkarmaları.
Meydan Gazetesi Sayı 19, Haziran 2014