Geçtiğimiz günlerde devletin ödüllendirme politikaları dahilinde önemli bir atama yapıldı.
Mevcut AKP hükümetince çıkarılan yargıda reform kapsamındaki üçüncü yargı paketinde yer alan bir maddedeki “memurun, memuriyeti esnasında işlediği suçlara bakılmaksızın terfi ettirilmesi” ibaresi ile devletin işkencecilerini koruduğu tescillenmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan son atamalarda, Terörle Mücadeleden Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı’na getirilen tescilli bir işkenceci polis şefi, devletin işkencecileri ödüllendirme politikasına önemli bir örnektir.
Devlet tarafından ödüllendirilen işkenceci Sedat Selim Ay; 1990’lı yılların ortalarından itibaren İstanbul TEM’de, sendikacı Süleyman Yeter’in gözaltında işkenceyle öldürülmesi, devrimci Hasan Ocak’ın kaçırılıp katledilmesi ve bir başka devrimci Asiye Zeybek Güzel’in gözaltında tecavüze uğraması başta olmak üzere birçok işkence olayının da faili idi.
Devlet, S.S. Ay gibi işkencecileri ve infazcıları kullanarak toplumsal muhalefetin ve devrimci dinamiklerin kuvvetlendiği süreçleri sindirmek ister. 1990’ların ortalarında yaşanan benzer bir süreçte, kaybedildiği tarihten bir süre sonra Hasan Ocak’ın işkence edilerek katledilmiş bedeni Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu. Yine aynı sürecin içerisinde Asiye Zeybek Güzel de tecavüze uğradığı işkenceler esnasında, işkencecilerin birkaçını teşhis ettiğini ve teşhis ettiklerinden birisinin de S.S Ay olduğunu işkencenin yarattığı tramvalar sebebiyle ancak aylar sonra açıklayabildi.
Herkes için önemli olması gereken, işkenceci S.S Ay tarafından işkenceye uğrayanların samimi açıklamalarının esas alınmasıdır. Çünkü yakınları işkenceye uğrayanların veya işkenceyle öldürülenlerin asıl istedikleri, faillerinin yargılanması değil; bu gerçekliğin belleklerden silinmemesidir. Belleklerden silinmemesi için 17 yıldır Cumartesi Anneleri adıyla mücadele eden ailelerin, bu olayları unutturmamasının bir göstergesidir bugün S.S Ay’ın böylesine tartışılması ve belki de yakında yargılanacak olması.
Bu mücadelenin örgütleyici ailelerinden olan Ocak ailesinden Hasan Ocak’ın abisi Hüseyin Ocak ile görüşerek, devletin işkenceciyi ödüllendirmesini yorumlamasını istedik.
Hüseyin Ocak, kardeşi Hasan Ocak’ın gözaltında tutulduğu ve devlet tarafından bu durumun kabul edilmediği o süreçte, son günlerde adı gündemde olan işkenceci polis şefi Sedat Selim Ay’la kardeşinin durumundan dolayı muhatap olmuş. Bu anlamda Ocak’ın görüşlerine başvurmayı anlamlı bulduk.
Meydan: Sedat Selim Ay ve ekibiyle ilk kez ne zaman ve nasıl karşılaştınız?
Hüseyin Ocak: 1993 yılında, pasaport almak için başvuru yaptığımda, ifademe başvurulmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldım. ilk kez orada Sedat Selim Ay ile yüz yüze geldim. Meğer daha öncesinde de 1986 yılında kardeşim Hasan Ocak’ın gözaltına alınış sürecinde de (ki kardeşim 17 gündür gözaltında olmasına rağmen polis bu durumu kabul etmiyordu) Emniyet Müdürlüğü’ne yaptığım başvurular esnasında, Sedat Selim Ay ve ekibiyle muhatap olmuşum. Sedat Selim Ay, Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğimde bana pasaport veremeyeceklerini ve bunun nedenlerini anlattı. Ay, bunları bana anlatırken, algılardaki klasik işkenceci polis imajının tam tersine; oldukça düzgün cümleler kuruyor, argo kelimeler kullanmıyordu. Dış görünüş olarak da temiz yüzlü ve muhtemelen üniversite mezunu biri görünümündeydi. Fakat daha sonra, kendisinin katıldığı ve yönettiği, kimi zaman ölümle kimi zaman da tecavüzle sonuçlanan işkenceli sorgulardan bu durumun onun görünümünde somutlaşan, “iyi görünümlü işkenceci polis” imajı gereği olduğunu anlamıştık. Kendisiyle ikinci karşılaşmamız ise kardeşim Hasan Ocak’ın ölümünden bir yıl sonra, ağabeyim Ali Ocak’ın evinin basılması nedeniyle olmuştu. Sedat Selim Ay ve timi, ağabeyimin evini basmıştı ve eve de karakol kurarak, gelenleri gözaltına alıyordu. Ağabeyim Ali Ocak’ın evine gittiğimde, burada da benimle muhatap olan Sedat Selim Ay idi ve kardeşim Hasan Ocak’ın ölümüne de gönderme yaparak, az önce sözünü ettiğim, takındığı aynı imajla, beni üstü kapalı tehdit ediyordu.
Meydan: Kardeşinizin ölümünden ve birçok devrimcinin işkence görmesinden ya da tecavüze uğramasından sorumlu olan Ay’ın terfi ettirilmesi, Ocak ailesinde ve sizde nasıl bir etki yarattı?
Hüseyin Ocak: Biz hem ailece hem de diğer işkence ve gözaltında kayıp mağduru ailelerle birlikte, yakınlarımızı kaybetmenin çok derin bir travmasını yaşadık ve hala bu travmanın etkisi altındayız. Fakat ben kendi adıma, devletten tersi bir tavır beklemezdim; işkenceci bir polis şefinin terfi ettirilerek ödüllendirilmesi benim için şaşırılacak bir durum değil.
Meydan: Peki, faillerin yargılanması ve cezalandırılması beklenirken, terfi ettirelerek ödüllendirilmesi sizin adalete olan yaklaşımınızı nasıl etkiledi?
Hüseyin Ocak: Söz konusu kişilerin yargılanıp yargılanmamasının benim için herhangi bir önemi yoktur; zira mesele kişiler değil, sistemin kendisidir. Ben kardeşimin kaçırılıp katledilmesinden sonra, kendimce bir hukuk mücadelesi başlatarak kardeşimin failleri olan “Tim 3” hakkında Fatih Savcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Savcı bana “Devletin polisi işkence yapmaz” diyerek dilekçemi kabul etmedi. Yine aynı polis timi hakkında başka bir işkencede ölüm vakası olan sendikacı Süleyman Yeter davasında da herhangi bir işlem yapılmadı. Keza son dönemde gündeme gelen üçüncü yargı paketiyle, katliam hükümlülerinin serbest kalması, devletin adaletsizliğini bizlere göstermesi açısından oldukça belirgin bir örnektir.
“Bin operasyon yaptık” diyerek yapmış olduğu katliamları açıkça savunan Mehmet Ağar’ın, basit bir polis şefliğinden bakanlığa dek yükseltilmesi ise bu konuya ilişkin başka bir çarpıcı durumdur. Ağar, şimdilerde de kendisine tahsis edilen, helikopter pistinin dahi bulunduğu cezaevinde “cezasını çekmektedir”. Evet, devlet katliamcılarını ve işkencecilerini koruyor , ödüllendiriyor ve bu durum da bizi şaşırtmıyor açıkçası. Yaşadığımız derin acılar nedeniyle bizim yüreğimiz yanıyor belki ama; bu bir gerçeklik ve bu gerçeklik, tek tek kişilerin yargılanmasıyla değişecek bir durum değildir bana göre.
Meydan: Böylesi önemli bir meselenin tartışıldığı bir süreçte, yorumlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.
Meydan Gazetesi Sayı 2, Ağustos 2012