Yalınayak: Cezaevlerinde Uyuşturucu Kullanımı ve Ticareti

Sayı 20, Temmuz 2014

*Uyuşturucu son dönemlerde yine gündeme gelmiş, uyuşturucudan yaşamını yitiren çocuklar ve gençler hükümetin “acil” toplanmasına sebep olmuşken, uyuşturucu ticareti ve kullanımı cezaevlerinde de son bulmuyor. Mahpuslara “tedavi”leri için verilen ilaçlar, cezaevi yönetiminin denetiminde “servis edilen” uyuşturucular…

İzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde tutsak olan Umut Fırat Süvarioğulları, gazetemize yolladığı mektupla, cezaevlerinde giderek yaygınlaşan uyuşturucu kullanımını, koğuşlarda düzenlenen uyuşturucu partilerini ve cezaevi yönetimlerinin “dört duvar arasındaki bu ticaret”teki rolünü yazdı.

“AKP iktidarı topluma dayattığı ahlak anlayışıyla, yaşam tarzına dönük müdahaleleriyle, kitleleri mutlak anlamda denetim altına almaya çalışırken TCK’da yaptığı son düzenlemelerden biri olan uyuşturucu kullanımında, yasada “içicilik” olarak geçtiği şekliyle herhangi bir cezai sorumluluğu bulunmayan bu davranış veya tercihin, hapis cezasıyla cezalandırılması yoluna gitmiştir. Burada şunu özellikle belirtmem gerekir ki kendi hayatımda uyuşturucu vb. bir maddeye katiyen yer vermediğim gibi, kullanılmasını da desteklemiyorum. Ama her ne sebeple olursa olsun, bunu kullanan kişilerin hapsedilerek caydırma, cezalandırılma yoluna gidilmesi konusunda bazı trajikomik yanların olduğunu da belirtmek istiyorum.

Size somut sayılar, istatistikler verme imkanım yok. Ama bire bir gördüğüm, şahit olduğum bir durumdan bahsedeyim. Kimse kimseyi kandırmasın. Uyuşturucu kullanıyor diye kişileri hapishaneye atmakla korkutan iktidar, kendi kitlesine dönük böyle popülist olduğu kadar derin ideolojik bu tutumlar ve söylemler kitleleri kandırabilir ama gerçeklerin üstünü örtemez. Her gün kapımın önünden, bazen plastik bardaklar içinde bazen de birer draje olarak kesilmiş şekilde hazırlanmış uyuşturucu hap tepsisi geçiyor. Adli tutukluların önemli bir kısmı, bazısı akşam 20.30’da, bazısı sabah 08.30’da, bazısı da hem akşam hem sabah bütün günü uyuşmuş yatakta geçirecek denli, bu ağır uyuşturucu hapları kullanıyor. Bunlar öyle “sıradan” “İnsomin”, “Atarax” gibi uyku hapları değil.

Daha ağır hatta “deve yatıran” gibi lakapların takıldığı ilaçlar. Bunları aile hekimi de yazamıyor ayrıca. Bunları yazdırmak için ya hastaneye gidiliyor ya da hastaneden sadece bu iş için gelen uzman psikiyatr bu ilaçları yazabiliyor. İlaçların kullanımının yaygınlığına bir diğer örnek; Şakran T Tipi açıldığında ilk giden hükümlülerdendim. Kısa sürede hapishane dolunca revire çıkmakta problem yaşamaya başladık.

İdareyle ve personelle yaptığım konuşmalarda, kuruma gelen adli mahkumların, çok büyük kısmının bu uyuşturucu haplardan kullanması nedeniyle, öğlene kadar onların haplarının dağıtımıyla ilgilendiklerini öğrendim. Bizzat da elinde tepsi, bardakların içinde ilaç dağıtan gardiyanlarla da karşılaşıyordum.

Şakran T Tipi’nin hücre kısmına getirilen bir genç veremliydi. Kendisine nasıl bulaştığını sorduğumda, “Abi geldiğim hapishanede bir çocuktan uyku hapları almıştık. Adam veremliymiş. Bütün koğuşa bulaştı” dedi. Yöntem şu; gardiyan tek drajeyi verdiğinde yutar gibi yapıyor, dilinin altına koyuyor, sonra da çıkartıp diğerleriyle birlikte içiyorlar. Gardiyanlar “bulaşmamak” için kontrol de yapmıyor. Böyle biriktirdikleri ilaçları bazen tek tek bazen de bütün koğuş içip “parti” yapıyorlarmış. Gözlerinizde canlandırabiliyor musunuz? Sonra da hepsi veremli. Bunların adı uyku hapı ama çocuklar bunları değişik ilaçlarla birlikte içtiklerinde “kafa hapı” olduğunu söylüyorlar.

Yine bir detay anlatayım. İlaçların böyle bardakla veya tek draje olarak dağıtılmasının sebebi şu: Tek draje hap verildikten sonra gardiyanın önünde içip, kabını geri vermen isteniyor. Bardak içindeki de keza öyle. Bunun nedeni, bazı çok ağır uyuşturucuların herkese verilmemesi ve de birden çok hapın içeride stoklanmasıyla oluşturulan uyuşturucu piyasasıdır. Uyuşturucu, satılan bir metaya dönüşüyor. İktidar dışarıda “içicileri” cezalandıracaktı değil mi? İçeride satıcılar türüyor. Hem de toptancı rolünde olan, yine bilindik haliyle devlet.

Olayın bir diğer boyutuna örnek: 25.06.2014 tarihinde sağlık raporu için Yeşilyurt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim. Parmaklıklı hücreler konulduktan sonra, Buca Bölge Kapalı Hapishanesi’nden askerler, ite kaka, 18-20 yaşlarında, 1.60 boylarında bir mahkumu sürükleyerek yandaki hücreye koydular. Kapısını kilitlemeden, Buca askerleriyle (6-7 kişi) komutanları, çocuğu tekme tokat dövmeye başladılar. Biz siyasiler ve diğer adliler, demir kapıya ve duvarlara vurarak işkenceyi protesto ettik. Saldırı 10-20 dakika kadar sürdü. Komutanlarını çağırıp neden işkence yaptığını sorduğumuzda, “insan gibi konuşmuyor, küfür ediyor” dediler. İşkence yapılan çocuğun her halinden uyuşturucu haplarla “normalleştirilen”, ilaç etkisini yitirdiğinde ise benliğine geri dönen biri olduğu anlaşılıyordu. O esnada iki küfür etmiş işte! Hapishanelerde, şu an aynı durumda on binlerce kişi var. Bu insanları bu hale getiren de devlet, hapis eden de devlet, üstelik döven de devlet. Diğer adliler “Şikayetçi ol”, “Bizi tanık göster”dediğinde, çocuk “Beni daha fazla döverler” diyordu.

Ülkenin her yanı F-T-L vb. hapishanelerle dolduruldu. Daha yüzlercesi de yapılıyor. Hapishanelerin boş kalmayacağı, iktidarın ideolojik misyonuna uygun olarak, yeni “suçlu” profilleri yaratılarak “içiciler” veya işte “18 yaşın altındaki gençlerin gönüllü cinsel birlikteliğinden” (muhtemel ki erkek bireyi) “tecavüzcüler” yaratılarak, kendi denetim alanlarında, ama bu sefer bedavaya, sistematik olarak “uyuşturmayı ve tecavüz ettirmeyi” kendisine yeni vizyon projesi olarak seçtiği anlaşılıyor.”

Umut Fırat Süvarioğulları

Meydan Gazetesi Sayı 20, Temmuz 2014

Paylaşın