Arınma Gecesi: Anarşi

Sayı 21, Ekim 2014

2013 yapımı Arınma Gecesi filminin devamı niteliğinde 18 Temmuz 2014 tarihinde vizyona giren Arınma Gecesi: Anarşi (The Purge: Anarchy), devletin yılda bir defa bütün yasalarını kaldırmasını ve insanların bu gece cinayet dahil bütün suçları işleme hakkına sahip olmasıyla başlayan olaylar serisini konu alır.

Amerikanın büyük sinema endüstrisi Hollywood’tan çıkmış filmin başlığında geçen anarşi, film boyunca ortama hakim olan kargaşa, şiddet, toplumsal düzenin bozulması ve kaos durumunu karşılamak amacıyla bilinçli olarak kullanılmaktadır. Anarşi kelimesinin seçilmesi, anarşizmin toplumsallaşmasını ve insanlar arasında gerçek anlamının bilinmesini önlemek amacıyla kapitalizmin, dünyaca bilinen iktidarların, medya araçlarının ve film endüstrisinin yarattığı bilinçli bir savunma mekanizmasıdır. Kapitalizm ve devlet, bunu yaparak toplumsal anlamda ve insanların gözünde kendi meşruluğunu hem algısal hem de bir gerçeklik olarak sağlamaktadır.

İyi bir film olmamasına rağmen konusu bakımından ilginç. Olaylar serisi, beş farklı karakterin arınma gecesinde yollarının kesişmesiyle ve her birinin hayatta kalma mücadelesiyle devam eder. Filme göre devletin amacı, özel olarak her sene tekrarlanan arınma gecesiyle ülkedeki suç oranını düşürmektir. Bu, ilk başta görünen amaçtır. Filmin devamında arınma gecesinin asıl amacının suç oranını düşürmek değil, zengin sınıfın fakir ve ezilen halkı zulmederek yok etmesi ve bu sayede insan popülasyonunun dengede tutulması olduğunu öğreniyoruz.

Film derinlemesine incelendiğinde kurgulanmaya çalışılan alt metinde eleştirilmesi gereken noktalar var. İlk olarak bireyin suç işlemeye meyilli bir varlık olduğu ve bunu dizginleyen unsurun öz bilinç değil, devlet yani iktidar olduğu vurgulanmaktadır. Bunu anlamamızı sağlayan iki önemli sahneden bahsedebiliriz. Filmin 20. dakikalarında arınma gecesinin başlamasıyla birlikte siyahi bir kadın ve kızının evine zorla girerek onlara tecavüz etmeye kalkan bir adamla karşılaşıyoruz. Seyircide adamın sahip olduğu şiddet eğilimi ve kadın bedeni üzerinde iktidar kurma dürtüsünün 364 gün boyunca devlet tarafından dizginlendiği fikri üzerinde durulmuş. Ve yine bir başka sahnede çatının üzerinde elinde silahıyla etrafa ateş eden öfkeli bir kadın görüyoruz. Kadın öfkelidir ve içinde intikam alma arzusunu taşır. Kadının cümlelerinden, giyiminden ve tavrından aslında ezilmekte olan bir kadın olduğunu anlıyoruz. 364 gün ezilmekte olan bir kadının senede sadece bir defaya özel olmak üzere iktidarı eline aldığında bu iktidarı nefretiyle beraber insanlara zarar vermek için kullandığını görüyoruz.

Hollywood yapımı film bazı yargıları içinde barındırıyor: “Bireyler suç işlemeye meyillidir, devlet ve devletin otoritesi toplumsal düzeni ve huzuru sağlamak için gereklidir.”

Birey kendi özü itibariyle suç işlemeye ve toplumsal düzeni bozarak kendi çıkarına kullanmaya meyilli değildir. Devlet, toplumsal düzeni ve adaleti sağlamaz. Devletin baskıcı iktidarı, şiddeti, katliamcı yapısı toplumsal huzursuzluğun ve adaletsizliğin bizzat sorumlusudur. İçinde bulunduğumuz kapitalist sistem ve her gün yaşamlarımızda maruz kaldığımız baskıcı devlet iktidarı, bireyi hayatta kalması için suça, ahlaksızlığa iter. Devletin gerek polisini gerekse ordusunu kullanarak baskıladığı bireyler, tüm bu kurum ve unsurların yokluğunda toplumsal düzenin bozulmasına ve kaos ortamının yaratılmasına neden olmaz, aksine devletin adaletsizliği, şiddeti ve baskısıyla suça yönelen insanlar, bu kurum ve unsurların yok olmasının ardından kurulacak paylaşma ve dayanışmayla örülü ilişkilerle özgürleşir, toplumsal huzur sağlanır.

Zeynep Çoşkunkan

Meydan Gazetesi Sayı 21, Ekim 2014

Paylaşın